Academia.eduAcademia.edu
Yayından önceki son kopya. Saka, Erkan , Anıl Sayan, and Vehbi Görgülü, eds. Ye i Medya Çalış aları IV: Dijitalleşe Gazetecilik İçi Ye i İş Modelleri. İstanbul: Taş Mektep Yayınları, 7 YENİ MEDYA ÇALIŞMALARI IV Editörler: Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka Yrd. Doç. Dr. Vehbi Görgülü Anıl Sayan, MA 1 YENİ MEDYA ÇALIŞMALARI IV Editörler: Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka Yrd. Doç. Dr. Vehbi Görgülü Anıl Sayan, MA Giriş: Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka MAKALELER / RESEARCH ARTICLES ■ Dijital dönüşüm ve gazetecilik için yeni iş modelleri / Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka ■ Thumbs up!: Online news media and the opportunities of crises in the Netherlands / Şirin Dilli ■ Business models and online community news / Slavka Karakusheva ■ Medyanın sermaye ve iktidar etkisinden kurtulmasında vakıf veya dernek gazeteciliği ile kitlesel fonlama modelleri / Doç. Dr. Osman Köroğlu ■ Data journalism / Ivo Furman DİJİTAL GAZETECİLİKTE GELİR MODELLERİ ÜZERİNE VAKA İNCELEMELERİ / CASE STUDIES ON BUSINESS MODELS OF DIGITAL JOURNALISM ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ A case study on Al Jazeera and Al Jazeera Turkey / Cecilie Möllmann Lundberg Dijital gazetecilikte gelir modellerinin incelenmesi: Radikal / Deniz Güneli Diken / A.Kıvanç Tos Doğuş Yayın Grubu / Müge Hasbay ve Tülin Alkan Hürriyet.com.tr / Gönül Yalçın Açık Radyo / Nilce Bıçakçıoğlu Bianet / Öznur Halilcikoğlu SÖYLEŞİLER / INTERVIEWS ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ Agos / Ceren Ataş Jiyan/ Müge Demirel Cumhuriyet Gazetesi/ Sedef Korkmaz Dağ Medya / Merve Sümeyye Öztürk Bant MAG / İrem Kulaber Takvim.com.tr / Raye Askın Pasifagresif.com / Deniz Cansever XOXO The Mag / Deniz Karabay 2 Önsöz Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Yeni Medya Çalışmaları serimizin dördüncü kitabıyla birlikte karşınızdayız. Bu kitap ile birlikte büyük bir değişiklik yaparak artık tematik hale geldik. Kitabımızın özel vurgusu dijitalleşmenin gazeteciliğe etkisini ortaya çıkan iş modelleri üzerinden ele almaktı. Elimizde olmayan bazı nedenlerden dolayı istediğimiz zamanda yayını yapamadık. O yüzden bazı çalışmalar ortaya çıktıktan sonra ilgili medya kuruluşunda bazı köklü değişiklikler olmuş olabilir. Özellikle vaka çalışmalarına yapılma tarihi ekledik ki, okuyucu tarihsel anı da gözönüne alarak eseri değerlendirebilsin. Yine de, gecikmelere rağmen, kitabımızın Türkçe literatüre ve Türkiye’deki medya çalışmaları literatürüne bir katkı sağladığına inanıyorum. Bu kitaba katkı talebi bir önceki kitabı da geçti. Daha da geniş bir çerçeveden yazar kadromuz oldu ki bu da sevindirici bir gelişme. Umarım bu bağlamda genişlemeyi ve heyecanımızı koruruz. Taşmektep Yayınları ve yayın yönetmeni Bekir Cantemir bize desteğini hiç esirgemedi. Ona teşekkürlerimi sunmak isterim. Yola birlikte çıktığım Vehbi Görgülü ve Anıl Sayan ile de umarım serinin bundan sonraki yayınlarında da aynı hevesle çalışmaya devam edeceğiz. Vaka incelemeleri ve söyleşilerin çok daha fazla ve kapsayıcı olmasını isterdim. Bu konuda hiçbir ön yargımız olmadı ama zaman ve insan gücü kısıtlamaları yüzünden bazı görüşmeleri yapamadık. Örneğin ensonhaber.com’un kurucu Serkan Kalemciler ile bir söyleşi ya da Turkuvaz Medya Grubu ilgili çalışma bu kitaba yetişemedi. Ancak tam da yakınsamalı medya (converged media) anlayışıyla belki kitabımız başlangıç olur ve konu üzerinde çalışmalara devam edilir diye bir websitesi kurduk: https://medyaekonomisi.com/ Benzer inceleme ve görüşmeleri burada yayınlayacağız. Kitabın yeni bir baskısı olursa da oraya sitedeki yayınların bir kısmını ekleyeceğiz. Son olarak; daha önceki kitaplarda olduğu gibi bazı eserler İngilizce. Eğitim dilimiz İngilizce olduğu için ağırlıklı olarak Türkçe olsa da çift dilli yayın çizgimize devam ediyoruz. 25 Ekim 2016 Santralistanbul 3 4 MAKALELER / RESEARCH ARTICLES Dijital Dönüşüm ve Gazetecilik için Yeni İş Modelleri Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka İstanbul Bilgi Üniversitesi 1- GİRİŞ Günümüz dünyasında haber medyası, ordu ve yükseköğrenim/araştırma sektörlerinden sonra çevrimiçi üçüncü büyük profesyonel sektör olarak tanımlanmaktadır (Hall, 2001). Yeni medyanın gazeteciliği etkisi ise birçok boyutuyla tartışılıyor. Örneğin sıradan vatandaşın haber üretimine katkısını, yeni boyutlara taşıyan yurttaş gazeteciliği üzerine Türkiye’den de birçok başarılı örnek son yıllarda çıkmaya başladı. Geleneksel gazetecilik de hızla yeni medya araçlarıyla kendini dönüştürmeye başladı. Birçok başlık altında tartışmalar sürerken, ben de bu yazımda biraz ihmal edilen bir alan üzerine yoğunlaşıyorum: Gazetecilik için dijital dönüşümle birlikte ortaya çıkan ya da denemeleri yapılan yeni iş modelleri. Yazının temelini P24 sitesi1 için hazırladığım dört blog yazısı oluşturuyor. Orada başladığım arayışa burada daha akademik bir zemin üzerinden devam etmeye çalışacağım. Yeni iş modellerini en çok gündeme taşıyan kişilerden biri olan Marc Andreessen medya sektöründe öne çıkan sekiz modeli şöyle sıralamaktadır 2: 12345678- 1 2 Reklam Abonelikler Paralı içerik Konferans ve Etkinlik organizasyonları Çapraz Medya (cross-media) Kitlesel Fonlama Bitcoin vb Mikro-Ödemeler Filantropi (2014). P24 - Platform for Independent Journalism. Retrieved August 11, 2015, from http://platform24.org/en/. https://storify.com/xdamman/marc-andreessen-s-8-business-models-for-journalism 5 Bu sekiz model üzerine yoğunlaştığım bir yazımda, 9. olarak sübvansiyonların da olabileceğini eklemiştim3. Bu yazının devamında ise bu iş modellerinin yanı sıra; ortaya çıkmakta olan başka gelir kaynakları da gözden geçirmeye çalışacağım. İş modeli sadece gelir kaynağı ile sınırlandırılamayacağı için yazının son kısmında gelir kaynağı dışındaki çabalar, mobilleşme, Ar-Ge faaliyetleri, veri pazarlaması gibi inovasyonlar da incelenecektir. Gazetecilik için iş modelleri üzerine en kapsamlı çalışmalardan birini yapmış olan Sirkkunen (vd. 2012)’e göre; iş modellerini başlıca iki kategoriye ayırmak mümkündür (s.3). Yazarların sınıflandırmasına göre; ilk kategoride içeriğe (hikâye anlatımı) dayalı modeller, ikinci kategoride ise hizmete dayalı modeller yer almaktadır. İncelenen vakaların çoğunun ilk kategoride olduğunu, gelirin okuyucular için özgün içerik üretimine dayandığını da belirtilmesi gerekmekte. Bu modeller okuyucuları kitle olarak konumlamış olsa ve geleneksel kitle medya modelleri üzerinden değerlendirmiş olsa da, çevrimiçi gazeteciliğin hedef kitlelerinin daha dar, niş alanlar olduğu da vurgulanmaktadr. Bu nedenle reklam için bazen ümit edilenden daha dar bir hedefleme yapılabildiği, bunun da reklam gelirini azalttığı vurgulanmaktadır. İkinci kategoride ise dijitalleşmeyle birlikte büyümeye başlayan bir kategori olduğu gözlemlenebilir: Hizmete dayalı iş modelleri. Gelir getirici faaliyet salt içerik üretimi ile oluşmuyor; kürasyon ve vatandaşın ürettiği içeriğin filtrelenmesi, bunlarla ilgili teknolojilerin üretilmesi ve eğitim verilmesi gibi hizmetler ile yeni gelir kaynaklarını da ortaya çıkardığının altı çiziliyor. Dolayısıyla, Rosenstiel, T., Jurkowitz, M., & Ji, H. (2012)’in araştırılması üzerinden değerlendirilebilecek bu ikinci kategori beklenenden hızlı bir şekilde önemini artırmaktadır. Araştırmada incelenen gazetelerin büyük çoğunluğunun geleneksel olmayan gelir kaynaklarını denediklerini, bunu yaparken de “dijital ajans” denemesine girişip dijital pazarlamacılara ve yerel iş çevrelerine arama motoru optimizasyonundan, websitesi ve sosyal medya hesaplarını açmaya kadar birçok alanda danışmanlık yaptıklarını belirtmişlerdir (s. 19). Bu çalışmanın gelecek bölümlerinde başlıklar arasında geçişkenlikler olabilir. Örneğin abonelik ile paralı içerik bazı durumlarda birbiri yerine de kullanılsa da, bu gibi öğeler ayrı başlıklar altında farklı nüanslar ile de ifade edilmeye çalışılacaktır. 2- GELİR KAYNAKLARI Salwen ve arkadaşları (2004), 2000’li yılların başında genel iş modellerinin abonelik ve reklam gelirleri olmak üzere iki kaynak üzerinden şekillendiğini söylüyorlar. Günümüze bakıldığında ise; hem diğer gelir kaynakları hem de inovatif çabalar ile birçok yeni kaynak ortaya çıkmaktadır. 3 http://www.platform24.org/yeni-medya-yeni-teknoloji/806/dijital-donusum-ve-gazetecilik-icin-yeni-ismodelleri--3 6 a. Reklam Gazeteciliğin geleceğiyle ilgili yaptığı konuşmada Angela Phillips4 sorunun gazeteciliğin kavramsal boyutlarında olmadığını, aksine kullanılan iş modellerinde olduğunu ve yaklaşık 150 yıldır süregelen gelir kalıplarının artık sonuna gelindiğini belirtmektedir. 2001 yılına kadar gazetelerin reklam gelirlerinde bir sorun yoktu. Ancak bu tarihten itibaren kullanıcıların ya da kullanıcı gruplarının internete kaymasıyla beraber reklam gelirlerinde de düşüş başladı. Bunun yanı sıra, medya sahipleri de yayıncılığın internet mecraları üzerine yoğunlaşmasıyla, otomatik olarak reklamların da buraya kayacağını ve de reklam gelirlerinde bir düşüş olmayacağını varsaymışlardı. Ama 2008’deki kriz ortamından beri görülen şu ki; bu beklenti tam olarak hayat bulmadı. Phillips’in belirttiği rakamlara göre, internete geçişte basılı yayın reklam gelirlerinin ancak %10’unu oluşturuyor. Bir PEW araştırmasına5 göre çevrimiçi reklamları artırmak için mobil reklamcılığa yönelim var ama bu alanlarda da basılı reklamlarla karşılaştırıldığına yüzde 1 oranında bir gelir yaratabiliyor. Bunun yanı sıra; Pew 2014 raporuna göre haber medyası dijital reklam piyasasının yalnızca %12'sine 6 sahip durumdadır. Nichols ve McChesney’in (2009) deyişiyle, şimdilik dijital reklamcılıkta “eski medyanın dolarları yerine yeni medyanın kuruşları” yer alıyor. Reklamın en azından kullanım durumlarıyla yeterli bir gelir kalemi olamadığı vurgulansa da, Andreessen kaliteli içeriğe uygun reklam arayışı gerektiği, banal reklam ağlarından gelen reklamlarla bu iş ağının efektif bir temele ulaşamayacağının altını çizmektedir. Bu yazı kaleme alınırken konu üzerine yeni bir gelişme daha yaşandı. Küresel düzeydeki büyük haber medya kuruluşları arasında yer alan The Guardian, CNN International, Reuters, The Financial Times, ve The Economist küresel ölçekte yeni bir reklam ittifakı kurdu: The Pangaea Alliance7. Bu ortaklık ile reklam verenlere 110 milyon tekil kullanıcıya yönelik otomatik reklam yapmak fırsatı verilmekle kalmayacak, kullanıcı verileri kullanılarak farklı pazarlama imkânları da sunulacak8. Tabii bu hamle ile yayıncılar dijital reklam piyasasına hâkim olan9 Facebook ve Google ile rekabete girmiş olacaktır. eMarketer’a göre ise 2015 yılında dijital reklam harcamalarının 170 milyar dolara, mobil reklam harcamalarının ise yine dünya çapında 69 milyara ulaşması bekleniyordu. Beklenenin altında gelir kaynağı yaşansa da, bazı medya kuruluşları bu alanda reklam geliri elde edebiliyor. NiemanLab’dan Justin Ellis’in reklam geliri açısından görece başarılı olan 8 4 https://www.opendemocracy.net/ourkingdom/angela-phillips/future-of-journalism http://www.theguardian.com/commentisfree/cifamerica/2012/mar/27/mobile-news-media-imploding 6 http://www.journalism.org/2014/03/26/a-deeper-look-at-the-digital-advertising-landscape/ 7 http://pangaeaalliance.com/ 8 http://www.niemanlab.org/2015/03/the-guardian-cnn-reuters-and-more-enter-into-a-global-ad-alliance/ 9 http://www.wsj.com/articles/facebook-aims-to-shrink-googles-lead-in-digital-ads-1412182918 5 7 medya kuruluşuyla yaptığı görüşmeler10 yaptı. Görüşme yaptığı Slate, The New York Times, Newsweek, The Atlantic11, Vox Media, Mashable, The Seattle Times ya da Wire gibi birçok önemli gazete bulunmaktadır. Görüşmelerin sonucunda Doğal Reklamcılığın (Native Advertising) son dönemde birçok uluslararası gazetenin gündemini fazlasıyla işgal ettiği ortaya çıkmaktadır. Bu reklam türünde ise medya organı yeniden ürünün asıl sahibi oluyor. Yazar bu reklam türüne sırf “sponsorlu iletiler” üzerinden değil, bunun ötesinde yeni modeller bularak yoğunlaşmak gerektiğini belirtiyor12. b. Abonelikler Andreessen birçok müşterinin değer verdiği şeye para ödediğini belirtmekte ve tüketicilerin medya ürünlerine harcama yapmamasını, ortaya çıkan medya ürününün tüketici nezdinde değersizliği ilişkilendirmektedir. Bu doğrultuda, The New York Times daha esnek bir ödeme duvarı (paywall) oluşturarak, okuyucunun belli bir miktarda yazıyı okuduktan sonra devam edebilmek için ödeme yapabileceği bir sistem kurarak, abone kayıplarını bir miktar azaltmış olsa da, Caio Túlio Costa’ya13 göre bu gibi çözümler de eski iş modellerine dayanan pratikler içermektedir. Costa hâlen basılı içerik üzerinden düşünmenin yeterli olmadığını ve gazetenin kendisini dijital bir mecra olarak yeniden dizayn etmesi gerektiğini belirtiyor. Dekavalla ise (2015) tablet ve akıllı telefonların artışının, dijital abonelik gelirlerini artırabileceğini belirtiyor. Sektör yetkilileri ise bu konuda oldukça ümitliler; masaüstünde haber okumaya çok az zaman ayrılsa da yeni mobil araçlarla okuma süresinde de yükseliş olacağına inanıyorlar (s. 111) Ken Doctor’ın The New York Times’ın 2015 Ağustos’ta bir milyon dijital aboneye ulaşması üzerine yaptığını analizde altını çizdiği noktalardan bazıları şu şekilde sıralanabilir: 1- Okuyucular elit ve küresel gazeteciliği ödüllendiriyor. (NYT yanında The Wall Street Journal ve Financial Times da iyi bir dijital abone sayısına sahip). Abonelerin bir kısmının ABD dışında olması da önemli bir unsur olmaya başlıyor. 2- Dijital aboneler henüz haber odası masraflarını karşılamaya yetmiyor; özellikle yeni alınan yazılımcılar vb. 3- Mobil etkileşim dijital abonelik artışında etkili. 4- NYT’in çok platformlu entegrasyonu reklam gelirinin artışında etkili olmaya 10 http://www.niemanlab.org/2015/10/whats-actually-working-in-digital-advertising-8-publishers-on-how-theyrebringing-in-money/ 11 The Atlantic hem dijital hem de basılıda kazanıyor. Kaliteli, uzun ve özgün içerik üretimine yatırım yapmış ve karşılığını almış. Başarılı örneklerden. (http://www.northbynorthwestern.com/story/can-the-atlantic-model-savejournalism/) 12 http://www.niemanlab.org/2014/12/native-helps-pay-for-the-news/ 13 http://www.inma.org/blogs/keynote/post.cfm/6-pillars-of-a-revenue-generating-business-model-for-digitaljournalism 8 başlıyor. 5- Haber odasına yatırımın ticari getirisi oluyor.14 “Tek kişilik blog”a dayanan abonelik merkezli iş modelini gerçekleştiren ise veteran bir gazeteci olan Luke Timmerman olmuş. Timmerman tek başına hareket etmeye, kendi gazetecilik işini kurmaya karar verdikten sonra Timmerman Report diye kurduğu haber sitesiyle uzmanlık alanı olan biyoteknoloji alanında haberler üreten sitesi için 100 dolarlık abonelik planı düşünmüş. Bir yıl içinde 1000 aboneye ulaştığı takdirde projesinin başarıya ulaşacağını planlamış. Timmerman 1000 abone hedefine 9. ayında ulaştı ve bir başarı hikâyesi olarak yerini aldı. Bağımsız gazetecilik yaparken geçimini de sağlamış oluyordu. Gazeteciler arasında “Tek kişilik blog”a dayanan iş modeli aslında ilk defa Timmerman tarafından keşfedilmiş değil. Daily Dish’in kurucusu Andrew Sullivan’ın öncülük ettiği modeli takip eden birçok girişimci gazeteci ortaya çıkmış durumda: Stratechery, Ben Thompson’ın abonelere yönelik teknoloji ve strateji sitesi; Hot Pod, Nick Quah’ın haftalık podcast haberleri özeti; ve Hampton Stephens’ın amatör bir dış politika blogu olarak başlayıp büyük bir haber sitesine dönüşen: World Politics Review Bütün bu projeler WIRED kurucusu Kevin Kelly’nin 2008’de “1000 gerçek hayran” diye adlandırdığı felsefeye dayanıyor. 1000 tane gerçek hayrana ulaşan bir proje mali olarak ayakta kalabiliyor. Bu modelde reklamcıların ya da sponsorların baskısı ortadan kalkmış oluyor. Editoryal bağımsızlık sağlanırken yüksek niteliklik gazetecilik içeriği de üretilebilir hale geliyor. Bu modelin de zayıf yönleri var. Tüm idari işler de kurucu tarafından yapılıyor. Öngörülemeyen giderler, örneğin yüzde 10’luk bir satış vergisini de aboneler adına Timmerman kendi cebinden ödenmiş.15 c. Paralı içerik Reklamla finanse edilen bedava içeriğin yanında paralı içerik. Bloomberg ve Reuters’ın yaptığı gibi. Ama bunun finansal veri tabanlı olması da gerekmeyebilir. Illinois-Chicago Üniversitesi iletişim profesörlerinden Zizi Papacharissi16 “gonzo gazetecilik”i bir metafor olarak öneriyor. Norm olanın tersini yapmak. Bu bağlamda zamanla yarışmak yerine yavaş haber (slow news)’i tercih etmeyi, bir olayın duyurulmasında en son olmayı öneriyor17. Bunun yanı sıra, zamansal ve diğer engeller yüzünden çevrimiçi platformlarda haberi ilk duyurmak gazeteciler açısından imkânsız hale geliyor. Ama gonzo mentalitesi bir uzlaşma zemini sağlayabilir. Doğruluğu insani deneyim, duygu, sarkazm, mizah, abartma vb. unsurlar 14 http://www.niemanlab.org/2015/08/newsonomics-10-numbers-on-the-new-york-times-1-million-digitalsubscriber-milestone/ 15 http://www.poynter.org/2016/is-going-solo-a-good-idea-these-journalists-are-giving-it-a-try/405405/ 16 https://twitter.com/zizip 17 http://www.niemanlab.org/2014/12/more-gonzo-less-paywall/ 9 üzerinden sağlamaya çalışan gonzo yaklaşımı hem buna uygun Twitter gibi kolaboratif hikâye anlatımı platformlarında gazetecilere avantaj sağlayabilir, hem de medya kuruluşlarına satılabilir özgün içerik sunabilir. Bir hobi olarak başlayan blog, World Politics Review18 bu sayede satılabilen değerli içerik sunulan bir site haline dönüşebildi. The Winnipeg Free Press19 ise Kanada medyasında azalan yerel haber miktarını telafi ederek yerel habere dönüştürmüş ve bunu da paralı olarak sunabilmiştir. Burada bu literatürden bahsedemesek de, sırf ödeme duvarları (paywalls) üzerine büyük bir literatür oluşmuş durumda. Yayıncıların sıklıkla başvurdukları gelir yollarından biri olan ödeme duvarlarının ise birçok çeşidi var. İskoç medyası üzerine bir çalışma yapan Dekavalla (2015) ölçülü ödeme (metered paywall) duvarı ile okuyucunun bir miktar makaleye bedava ulaştığını, sonrasında isterse ödeme yaparak daha fazlasına ulaştığını belirtiyor. Irish Times da bunu güçlü bir web analizi departmanıyla destekleyerek gerçekleştirmişti.20 Bu yöntemi uygulayan Le Heralde yöneticileri tamamen ödeve duvarı konduğunda görünürlülüğün azaldığını, siteye gelen trafiğin azaldığını, okuyucu kaybı yaşandığını belirtmektedirler. (s. 111). d. Konferanslar ve etkinlikler Dijital içerik artıyor fakat insanların fiziken varolduğu ortamlar azalıyor. Andreessen ise az olanın ücretlendirilmesine işaret ediyor. Örnek vermek gerekirse; The Guardian’ın ek gelirlerinden birisi de Guardian Masterclasses21. The Guardian çalışanları fotoğrafçılıktan, hikâye anlatımına birçok yeteneğin geliştirilmesine yönelik dersler veriyor. Bunun yanı sıra; The Guardian okuyucularına kırtasiyeden bahçecilik eşyalarına kadar birçok alanda yapılan özel indirimlerden komisyon alıyor. Meksika’daki Factual’ın kurucularından Jordy Meléndez daha önceki projesi El Faro (El Salvador)’yu 1998’de kurmuş ve bir online dükkanda kitap, müzik, film ve tasarım ürünleri satarak iş modelini geliştirmişti. e. Çapraz medya (cross-media) Çok platformluluk (Erdal, I. J. (2011)) hem transmedya hikâye anlatıcılığında (Jenkins, 2006) hem de aynı konunun farklı biçimlerde yeniden pazarlanmasıyla gazetecilik için önemli bir gelir kaynağı haline gelebilir. Ayrıca bu bağlamda, The Guardian’ın sahibi olduğu liberaller 18 http://www.niemanlab.org/2015/03/how-a-hobby-foreign-affairs-blog-became-a-paywalled-news-destinationand-a-business/ 19 http://www.niemanlab.org/2015/04/the-winnipeg-free-press-is-launching-a-paywall-that-lets-readers-pay-bythe-article/ 20 http://www.niemanlab.org/2015/03/how-the-irish-times-developed-its-new-very-relaxed-metered-paywall/ 21 http://www.theguardian.com/guardian-masterclasses 10 için çöpçatanlık sitesi olan Soulmates22 gibi örnekleri de düşünmek gerekir. Kitle fonlama bağlamında da iyi bir örnek olan De Correspondent, gazeteci kitapları satışından da kayda değer bir gelir elde ettiğini belirtiyor.23 Kanada gazeteleri de bir gelir kaynağı olarak e-kitap yayınlamayı denese de, bunu başarılı bir düzeye ulaştıramamıştır.24 Kuruluşundan itibaren yalnızca okuyucu sayısını artırmayı değil, geliri büyütmeyi ve karlılığıhedefleyen CharlotteAgenda.com da başarılı örneklerden biri olarak değerlendirilebilir. Ayda ortalama 300,000 tekil ziyaretçiye ulaşan gazete, Instagram da 52,000 takipçi ile bir topluluk yarattı. Yaklaşık 500 kişi ise ödeme yaparak üye oldu siteye. Üyeliğin yerel esnaf indirimleri ya da bazı etkinliklerden ilk haberdar olmak gibi faydaları var. Kurucu Williams, “reklam türleri, uygulamaları, sponsorluklar ve kullanıcı deneyimi üzerinde obsessif bir şekilde ilgileniyoruz. Gazeteciliği fonlayacak budur, bu tip bir kültür hayatidir diyor” 25 Sports Illustrated de haftalık bir derginin ötesinde çok sayıda hesap ve site üzerinden içerik üretimini artırmış. Hem özel içerik hem de kısa videolar ile çok boyutlu dijital içerik üretimine geçmiştir.26 f. Kitle fonlama Özellikle araştırmacı gazetecilik için büyük bir finansal fırsat olarak değerlendirilebilir. Glenda Nevill’in Index On Censorship’taki (2014) makalesinde ise kitleme fonlamanın araştırmacı gazetecilik için önemine değindi. Avustralyalı gazeteci ve akademisyen Julie Posetti’nin altını çizdiği üç unsuru belirterek incelemesine başlamış: 1- Araştırmacı gazeteciliğe aç bir kamuoyu var. 2- Reklam satışlarını (ve web trafiğini) video ürünleri yönlendiriyor. 3- Bir geçiş sürecindeyiz. Geleneksel medyadan yeni medyaya doğru evrim devam ediyor (s. 63). Nevill’in incelediği örneklerden bazıları tamamen kitle fonlama örneği iken bazıları abonelik sistemine daha yakın gözüküyor. İncelenen örneklere gelince, AmaBhugane ile başlanabilir. Güney Afrika’da saygın bir gazete olan Mail & Guardian (M&G) gazeteden bağımsız bir araştırmacı gazetecilik kuruluşunun açılmasına öncülük etmiş: AmaBhugane27. Yapı 2010’da açılan merkez Devlet Başkanı Jacob Zuma’nın kendi evi için yaptığı 22 milyon dolarlık harcama gibi 22 https://soulmates.theguardian.com/ https://www.journalism.co.uk/news/at-de-correspondent-book-publishing-brings-additional-funds-for-thenewsroom/s2/a682335/ 24 http://www.niemanlab.org/2014/11/in-canada-newspapers-attempts-to-experiment-with-ebooks-havent-seenmuch-success/ 25 http://www.niemanlab.org/2016/08/on-track-to-bring-in-850000-this-year-the-profitable-charlotte-agendasays-its-model-is-working/ 26 http://www.niemanlab.org/2016/06/were-not-the-monolith-that-we-once-were-sports-illustrateds-new-boss-onplans-for-digital-growth/ 27 http://www.amabhungane.co.za/ 23 11 birçok haberin yapılmasına kaynaklık etmiştir. Aslında AmaBhugane kar amacı gütmeyen bir kuruluştur. M&G gazetesi ise bu kuruluşun sahibi değildir. Gazete merkezin masraflarının üçte birini öder ki, bu daha çok merkezde çalışan 12 kişinin ve 3 stajyerin maaşlarıdır. Yaklaşık 755 bin dolarlık bütçe altı ayrı vakıf/dernek tarafından karşılanır. Hollanda merkezli çevrimiçi gazete De Correspondent28’in başarısı da dikkat çekicidir. Yaratıcı ve inovatif gazeteciliğin iyi örneklerinden olan gazetenin sahibi okuyuculardır. Gazetenin tüm fonlamasını okuyucular yapar. Gazetenin kurucularından Rob Wijnberg daha az spektaküler olan ama gündelik hayatlarımızda daha belirleyici olan “yeni”nin peşinde gazetecilik yapmak istediklerini söyledikten sonra kreatif ajans Momkai29’den destek istemiştir. Ajans ise 15 bin kişinin 80 dolar civarında ödeme yaptığında ortaya çıkacak platformu inşa edebileceklerini bildirmiştir. Wijberg televizyonda bunun için destek istemiş, sonuçta De Correspondent 2013 Eylül’ünde kurulmuştur. Şu anda 34 bin okur yılda kişi başına 80 dolar gazeteye destek veriyor. Resmi sitesinde ise reklam alanları bulunmamakta. Birçok özgün habere kaynaklık etmiş bir gazete bu şekilde varolmaya devam ediyor. De Correspondent’ın başarısını gören bir grup Alman gazeteci de Krautreporter 30’ı çıkarmaya başlıyor. Kendisini günlük dergi olarak tanımlayan site “reklamsız, internet için üretilen ve okuyucuları tarafından fonlanan” bir haber kuruluşu olarak haberlerin arka planına baktığını söylüyor. Yaklaşık 30 gazeteci istihdam eden siteye 15 bin kişi ayda 5 Euro ya da yılda 60 Euro destek veriyor. Google ve IPI (International Press Institute31)’nin birlikte düzenlediği bir haber inovasyon yarışması sonucunda ortaya çıkan Contributoria32 da iyi örneklerden biri olarak değerlendirilebilir. Kitlesel fonlama modeline dayanan ve Ocak 2014’te yayın hayatına başlayan sitede, yazarlar haber fikirleriyle başvuruyor, moderasyondan geçen fikirler ise oylamaya sunuluyor. Destekçi kitle hangi haberlerin yapılması gerektiğine karar veriyor ve destekçilerin ödediği paralar bir havuzda toplandıktan sonra oylama sonuçlarına göre fonlama yapılıyor. Kitle fonlama özellikle Avrupa’da başarılı örnekler veriyor olsa da33, dünyanın birçok bölgesinden örnekler görme ihtimali de yüksektir. Hindistan merkezli Newslaundry34 de reklama dayanmayan ve okuyucuların desteğiyle ayakta kalmak isteyen bir platform olmak için 28 https://decorrespondent.nl/en http://www.momkai.com/ 30 https://krautreporter.de/561--hoffentlich-herrscht-dort-stille 31 http://www.freemedia.at/ 32 https://www.contributoria.com/ 33 https://nonprofitquarterly.org/2015/04/22/crowdfunding-emerges-as-key-to-online-journalism-in-europe/ 34 http://www.newslaundry.com/ 29 12 harekete geçmiştir. Platforma “Özgür haber için ödüyorum35” kampanyasıyla aylık 1 sterlinden başlayan ödeme önerileri yapıldı. Başarılı bir çalışma olarak Byline (https://www.byline.com/) da gösterilebilir. Kurucusu Seung-yoon Lee ile yapılan bir röportajda anaakım medyada yer bulamamış Norman Finkelstein gibi yazarların, 90 bin dolara ulaşan gelir elde ettikleri belirtiliyor. Sitede yapılacak araştırma ilan ediliyor ve kullanıcıların araştırmayı fonlaması bekleniyor. Türkiye’de haber kuruluşlarından çok diğer medya alanlarında kitle kaynaktan faydalanılmaya başlandı. Koçer (2015)’in çalışmasında ise belgeselci Can Candan’ın Gezi Direnişi belgeseli, ya da LGBTi’li bireylerle ilgili bir çalışmanın bu şekilde fonlanmasından bahsediliyor (s. 232). Şu ana kadar daha küçük ölçekte T24 ve Çapul TV de kitle fonlamadan faydalandı. Önümüzdeki dönemlerde bağımsız haber kuruluşlarının bu kaynağı daha çok kullanabileceği öngörülüyor. g. Bitcoin vb ile mikro-ödemeler Phillips’e göre36 kişisel veriye dayanmayan ve basit bir şekilde ödeme yapabilmeyi sağlayan akıllı ödeme sistemleriyle desteğe gerçekten ihtiyacı olan gazetecilere, yazarlara, müzisyenlere, uygulama geliştiricilere, animatörlere vb. yaratıcı kesimlere yardım edilebilir. Bu tip ödeme sistemleri özellikle de kişisel verilerin peşinde olanların sektörün büyük oyuncularının yararları ile çakışmadığı için gerçekleştirilemiyor. Pirate Bay kurucularından Peter Sunde’nin kurduğu Flattr mikro ödeme sistemi güzel bir alternatif ortaya çıkmış, özellikle sorunsuz ödeme sağlayarak bir fark yaratmıştı. Ancak yeterince kullanıcı sayısına erişemediğinden etkinliği halen fazla değil.37 Başarılı bir mikro-ödeme sistemi geliştirerek adından sık sık bahsettiren Blendle (http://www.blendle.com/) bu bağlamda dikkat çekiyor. Hollanda kökenli bu girişim çoğunluğu 35 altında 250 bin ödeme yapan kullanıcıya ulaştıktan sonra The New York Times, The Wall Street Journal ve The Washington Post gibi medya devleriyle anlaşma yaparak küresel piyasaya da açıldı. “Gazeteciliğin Itunes”u olarak kendini adlandıran girişim, nitelikli içeriğe para ödenebileceğini de göstermiş oldu. Blendle kurucularının çıkardığı dersler şöyle sıralanıyor38: Mikro-ödemeler iyi gazetecilik içeriği olduğunda işe yarayabilir ama insanlar ne olduğuna değil, niye sorusuna cevap veren içeriğe para veriyor. Okuyucu tık tuzakçılığı yapan yayıncıları cezalandırıyor. Mikro-ödemeler ise gazetecilik için daha kritik bir istatistiki veri sunuyor: Bir içerikten elde edilen gelirin ve içeriğin ne kadar iadeye neden olduğu, ziyaret 35 http://www.newslaundry.com/subscription/ https://www.opendemocracy.net/ourkingdom/angela-phillips/future-of-journalism 37 http://www.alphr.com/business/1002920/we-need-to-save-online-journalism-from-ad-blocking-and-heres-how 38 https://medium.com/on-blendle/blendle-a-radical-experiment-with-micropayments-in-journalism-365-dayslater-f3b799022edc#.1re5qltan 36 13 sayısı vb. ölçümlemelerinden daha değerli gözüküyor. Blendle da kullanıcı ortalama bir gazete makalesi için 40 sent, dergi yazısı için ise 59 sent ödeme yapıyor. Hollanda ve Almanya’da 650 binden fazla kullanıcıya ulaşan uygulamanın yaratıcısı Alexander Kloepping bu yazı sırasında 29 yaşında idi.39 ğ. Filantropi ABD’de yılda yaklaşık 300 milyar dolarlık bir bütçe filantropik (hayır işlerine ayrılan) konularına ayrılmaktadır40. Türkiye’de daha az olsa da, yine bir maddi kaynak haline gelebilir. Bunun yanı sıra, kar amacı gütmeyen kuruluşlar haline gelerek sorun çözülmüyor ama en azından geçiş döneminde önemli bir işleve sahip olabilir.41 Fact-checking sitelerinin fonlanmasına dair bir çalışmada İtalyan Pagella Politica sitesinin genel yayın yönetmeni Alexios Mantzarlis, yaptıkları işin özünde kamu hizmeti olduğu için hizmet satmanın zor olacağını vurguluyor. Mantzarlis fact-checking kurumlarıyla ilgili yapılan bir araştırmanın verilerini de paylaşmış: Kuruluşların yüzde 70’i vakıflar tarafından fonlanıyor. Yüzde 4’ü bir medya şirketinin parçası ve ana şirket tarafından fonlanıyor, yüzde 13’ü ise kar amaçlı çalışıyor. Bununla birlikte Mantzarlis’in yazıda iki gelir önerisi yer almaktadır: Bir önceki başlıkta belirtilen kitlefonlama ve içerik uzmanlığı hizmeti satmak. Pagella Politica benzer bir şekilde fonlanmaktadır Site, gelirinin çoğunu radyo istasyonlarına, dergilere ve basına satış ile elde ediyor. Sitedeki ekip ise içerik paketlerini hedef medya kuruluşuna göre hazırlayıp satıyor. h. Sübvansiyonlar Andreessen’in bahsetmediği ama özellikle Avrupa bağlamında geçerli olabilecek 9. model de devletin vb kurumların yapacağı sübvansiyon olabilir. Britanya hükümeti yerel televizyon ağlarının kurulması için 120 milyon sterlin ödenek ayırmış. 42 Kitlefonlama bazı ülkelerde deneniyor ve başarılı örnekler de ortaya çıkıyor ama İrlanda gibi küçük ülkelerde bunun yeterli olmayacağı, devlet yardımının şart olduğu belirtiliyor.43 39 https://www.irishtimes.com/business/media-and-marketing/spotify-of-journalism-blendle-makes-leap-to-us1.2593709 40 https://storify.com/xdamman/marc-andreessen-s-8-business-models-for-journalism 41 https://nonprofitquarterly.org/2016/06/20/nonprofit-form-no-panacea-for-journalism-but-it-goes-a-long-way/ 42 https://www.opendemocracy.net/ourkingdom/angela-phillips/future-of-journalism 43 http://www.irishexaminer.com/viewpoints/analysis/funding-journalism-in-the-future-must-be-a-priority-forgovernment-405591.html 14 3- SOSYAL MEDYA PLATFORMLARI İLE GELİR PAYLAŞIMI 2015’in başından itibaren Facebook Instant Articles, Apple News, ve Snapchat Discover ve son olarak da Twitter Moments ile medya organizasyonları ve büyük sosyal medya platformları arasındaki gelir anlaşmaları gündeme geldi.44 Ancak hem gelir dağılımındaki belirsizlik hem de içerik sahipliğine dair karışıklık yüzünden medya kuruluşları tedirgin. Ayrıca ancak büyük medya kuruluşları işbirliğine de gidebiliyor. Tabi bu arada bu platform işbirlikleri için yeni editoryal kadroların istihdam edilmesi de zorunlu hale geliyor.45 a. Yeni alanlar Bloomberg CEO’su Justin Smith ile yapılan bir görüşmede46, Smith dijital haber okuma pratiklerini etkileyen üç ana gelişme olduğunu belirtiyor: 1. Yeni bir piyasa gücü olarak genç kuşakların devreye girmesi 2. Haber keşfinde “sosyal”in dominant bir faktör olarak belirmesi 3. Mobil okuyuculuğun masaüstü adetlerinin yerini alması Bunların iş gücünün yeniden yapılandırılması da gerekiyor. Rosenstiel, T., Jurkowitz, M., & Ji, H. (2012)’in raporuna göre incelenen gazetelerin yüzde 84’ü resmen dijital satış eğitimi programları başlatmıştır. 2012 Borrell Associates raporuna göre ise sarı sayfa şirketleriyle ve gazeteler dijital satış için kendini en agresif bir şekilde yeniden yapılandıran kurumların başında geliyorlar (s. 24). b. Mobilleşme (ile/ve) küresel piyasalar Dayo Olopade yazısında47, okuyucu pazarında durağanlaşma ve hatta gerileme yaşayan gazetelere birbiriyle yakından bağlantılı iki hedef sunuyor: Mobile öncelik vermek ve küresel bağlamda yeni okuyucu kitlelerini hedeflemek. Olopade’ye göre, bu ikisi arasında hayati bir ilişki var, çünkü küresel piyasalara daha çok mobil araçlar üzerinden girilebiliyor. Özellikle gelişmekte olan piyasalarda, yeni dijital haber tüketicilerinin ortaya çıktığını gören birçok medya kuruluşu çoktan hedefini genişlettti. Quartz ve The Huffington Post 2014’te Hindistan’da operasyonlarını başlatmıştı. Politico ise Avrupa’ya odaklanıyor. BuzzFeed, Nairobi, Lagos ve San Paulo’dan muhabirlerle anlaşıyor. The New York Times bazı 44 http://www.cjr.org/tow_center/platforms_and_publishers_new_research_from_the_tow_center.php http://www.niemanlab.org/2015/12/platforms-face-editorial-responsibility/ 46 http://www.capitalnewyork.com/article/media/2015/02/8562760/what-are-they-thinkingbloomberg%E2%80%99s-justin-smith-sees-window-shakeup-di 47 http://www.niemanlab.org/2014/12/learning-from-mobile-first-markets/ 45 15 editörlerini uluslararası okuyucu kitlesini artırmak için görevlendirirken The Wall Street Journal da 125 yıl sonra Afrika büroları açmaya karar verdi. Bu yeni piyasaların ki – burada söz konusu olan bir milyar yeni haber tüketicisi – ilk olarak mobille tanıştıklarını belirtmek gerek. Gelişmekte olan piyasalara açılış doğrudan mobil üzerinden olacak. Akıllı telefon ve tabletlerin hızla ucuzluyor oluşu kuşkusuz bu süreci daha da hızlandıracaktır. Ayrıca mobilleşmede de sınırlar değişebiliyor. Örneğin akıllı saatler48 gibi giyilebilir teknolojilerin gazeteciliğe yansımalarını yeniden düşünmek gerekmektedir. Tabii yukarıdaki yaklaşım biraz Amerika merkezli bir bakış açısının sonuçlarıdır.Yine de dünyanın başka yerlerinde benzer ipuçları var. Türkiye üzerinden düşünecek olursak, mobil odaklı bir yayıncılığın genç ve artan kullanıcı kitlelerinini kazanma şansı az değil. Profesyonel gazetecilik önemli hamleler yapabilir. Türkiye’de çoğu internet haber sitesi mobile duyarlı web dizaynını bile halletmiş değil – ki burada kastedilen yalnızca teknik değil, aynı zamanda mobil eksenli içerik üretmektir. Ayrıca Türkiye doymuş bir pazar değil haber endüstrisi açısından. Bahsedilen medya kuruluşlarından farklı olarak Türkiye’deki ana dil Türkçe. Ama ileri görüşlü bir hamleyle Türkiye merkezli yayın kuruluşları İngilizce yanında, bölge dilleriyle de yayın yaparak Türkiye dışına da yayılabilir. Mobil uygulama mı yoksa mobil site mi tartışmasına gelince; Doctor (2015)’a göre kullanıcıların akıllı telefonlara kaymasıyla birlikte mobil tarayıcıların işlevleri hızla artsa da, mobil uygulamalar trafik çekmede daha başarılılar. Bazı medya kuruluşlarının uygulamaları ödeme yapan aboneler üzerinden daha çok gelir getirmeye başladı. ComScore’dan gelen bazı istatistiklere göre; akıllı telefon ve tabletler üzerinden haber okuyan kullanıcıların yalnızca yüzde 8’i uygulamaları kullanıyor ama bu kesim haber üzerinde harcanan mobil zamanın yüzde 45’ini oluşturuyor. Uygulama kullanımı oranıyla harcanan zaman oranı arasındaki fark da dikkat çekici. Bizzat ödeme yaparak abone olanlar arasında uygulama kullanımı oranı daha yüksek bulundu. Muhtemelen bir markayla özdeşleşme ve onun uygulamasını kullanmak ise hiç şaşırtıcı değil. Yine aynı istatistiklere göre uygulama kullanımında demografik farklılık da bulunmamaktadır. Yine de bir uygulamaya ne kadar yatırım yapılıp yapılmayacağını belirlemek kolay değil. Yeterli yatırım yapılmamış bir uygulama okuyucuyu kızdırabilir. Ayrıca genel okuyucuya ulaşmak için mobil tarayıcı sayfasının da iyi olması gerekmeye devam ediyor. c. Haber Kuruluşları ve AR-GE Haber kuruluşları giderek artan tempoyla mücadele etmeye çalışırken, AraştırmaGeliştirme çabalarını daha fazla ele almaya başladılar49. Burada kastedilen araştırmacı 48 49 http://www.niemanlab.org/2015/03/the-next-stage-in-the-battle-for-our-attention-our-wrists/ http://www.niemanlab.org/2014/12/news-organizations-get-serious-about-research/ 16 gazetecilik değil, üniversitelerle ve benzeri kuruluşlarla sektörel inovasyonlar için girişilen ortak araştırmalardır. Facebook ve Google gibi internet devleri kuruldukları günden bu yana araştırma fonlaması yapıyor. Fakat geleneksel olarak haber kuruluşlarının Ar-Ge’ye ayırdığı pay ise çok sınırlı kalmıştır. Yeni medya döneminde araştırma ve analize de önem verilmeye başlanıyor. The New York Times bu konudaki en iyi örneklerden birisidir. Geçen yıl içinde The American Press Institute’den Tom Rosenstiel ile Louisiana State University’den Jack Hamilton bir çalışma grubu oluşturdu. Bu grupla sektör liderleri ve akademik çevrelerle araştırma odaklı işbirlikleri de artacak. Bu AR-GE çalışmalarına örnek olarak MIT (Massachussetts Institute of Technology) Lab’da gerçekleşen bir gazetecilik hackathon50’u örnek verilebilir. Burada gazeteciliğin geleceğiyle ilgili somut fikirler tartışılırken [5 temel gözlem: 1) Öncelik mobilde; 2) Haberin atomize hale getirilmesi; 3) Google Glass vb. giyilebilir teknoklojik araçlara, haber için yeni dağıtım ve iletim biçimleriİ 4) Okuyucular için: araç mesajı biçimlendirir; 5) Haber merkezleri için: araç mesajı biçimlendirir] bir taraftan da ihtiyaçları karşılayacak birçok mikro uygulama sunulmuştur.51 Medya kuruluşlarıyla ortak yapılan “hackathon”lar yazılımcılarla gazeteciler arasındaki uçurumu da azaltmaktadır. İyi niyetlerle yola çıkılsa bile mesafeli olundukça istenen verim alınamayabiliyor. Veri karmaşık oldukça, görselleştirme yazılımı yerel dili desteklemedikçe, yaratılan uygulamadaki bir hata gazeteciyi çaresiz bırakabiliyor52. Bu arada The Guardian US, the Knight Foundation’dan aldığı 2,6 milyon dolar ile New York’taki ofisinde bir inovasyon laboratuarı kuruyor. Gazetenin yeni editörü Lee Glendinning ile yapılan görüşmede mobil gazetecilikle ilgili sorulara cevap aranacak. Örneğin varolan haberi mobilleştirmek mi yoksa mobil olarak mı haberi yapmak test edilecek. Bulgular, projeye özgü bir Guardian blogunda yayınlanacak. Projede tam zamanlı olarak çalışacak bir ekip olacak. Ekibin için muhabirler, tasarımcılar, üretim süreci elemanları olduğu kadar yazılımcılar ve mühendisler de olacak.53 Dekavalla (2015) İskoç gazetelerini incelerken içerik konusunda inovatif davransalar bile bunun ötesinde inovasyon eksikliği olduğu, daha çok büyük medya kuruluşlarının takip edildiğini ama bunun da uzun vadede yeterli olmayabileceğini vurguluyor (s. 113). Aslında dijitalleşme küçük medya kuruluşlarının daha cesur inovasyonlar yapabilmelerini mümkün kılıyor ama tabi ki araştırma geliştirme yine de bir bütçe gerektiriyor. 50 https://www.theguardian.com/info/developer-blog/2014/jul/18/hacking-journalism-at-the-mit-media-lab http://hackingjournalism.devpost.com/submissions 52 https://medium.com/local-voices-global-change/how-data-journalism-can-improve-the-world-1a969bed05b4 53 http://www.niemanlab.org/2015/06/a-qa-with-the-guardian-u-s-about-its-new-mobile-innovation-lab 51 17 d. Veri gazeteciliği, veri doğrulama Gazetecilik tarihi incelendiğinde, günümüzdeki kadar hiçbir kurum ya da kişi enformasyonun doğrulanmasıyla ilgilenmemişti54. Tabi tarihte bu kadar çok veri üretimi de olmamıştı. Dijital dönemler bir yandan veri ile yeni bir karşılaşmayı üretirken bir diğer yandan ise niş alanların yaratılmasını zorunlu kalıyor. Bu bağlamda veri gazeteciliği bu alanlardan birisidir. Veri doğrulama (Ayrıca bkz. Saka, 2015) sırf veri gazeteciliğiyle ilgili olmasa da ikisini aynı başlıkta tutmayı uygun gördüm. Önümüzdeki dönemlerde yalnızca içerik üretiminde değil içeriğin pazarlanmasında da açılımlar olması zorunlu. Türkiye’de Pınar Dağ55’ın çabalarıyla bilinirliği artan veri gazeteciliğinin dünyadaki öncülerinden biri the Guardian gazetesi56. Bu gazetenin bulguları birçok medya kuruluşuna da yardımcı olabilecek. Doğrulamaya ağırlık veren Storyful 2013 Aralık’ında News Corp tarafından 25 milyon dolara satın alındı. Doğrulamanın bir iş potansiyeli olduğununun en açık göstergelerinden birisidir bu. Fact-Checking sitelerinin aksine doğrulamaya yoğunlaşmış siteler gelir modeli oluşturmak açısından daha başarılı olmuş olabilirler. Yazar 30 fact-checking sitesinin yetkilileriyle görüşmüş ve çoğunun 200 bin doların altında yıllık bütçeyle ve hemen hemen hepsinin bağışlara dayanarak ayakta kaldığını tespit etmiş. Bu da uzun vadede finansal olarak güvenilir olmayabilir. Storyful’dan ilham alınması amacıyla sitenin küresel haber editörü David Clinch ile bir görüşme yapılmış. Clinch fact-checking ile doğrulama arasındaki farkı şöyle özetliyor.57 “… İlkinde bir olgunun varlığı kabul edilir ve sonra doğru mu вanlış mı diвe bakılır. İkincisinde ise hiçbirşeв baştan doğru kabul edilmeг, sıfırdan başlanır. Storвful teknoloji ve gaгeteciliğin birleşmesinin ürünüdür. Teknoloji şirketleri gaгetecilik için tek bir algoritma olamaвacağının farkına vardılar (O вüгden hem Facebook’a hem de Google’a bakıвoruг). Gaгeteciler de doğrulamanın вalnıгca bir araç olmadığını, editörвal bir uгmanlık olduğunun farkına varıвorlar. …” “… Fact-Checking siteleri bir arama motoru gibi olmalılar. Kullanıcılar siteвe geldiklerinde Hillarв Clinton’ın dediklerini toplu halde bulabilmeliler vb. …“ Veri gazeteciliğinden para kazanan bir örneğe değinecek olursak; Morning Consult 2 yıllık bir yayın organıdır. Tüm yayınları veri merkezli. 16 kişilik editöryal ekip, haftada 20-25 54 http://niemanreports.org/articles/a-new-age-for-truth/ (2014). Pınar Dağ - Veri Gazeteciliği. Retrieved August 17, 2015, from http://www.verigazeteciligi.com/tag/pinar-dag/. 56 Gray, J., Chambers, L., & Bounegru, L. (2012, July 12). The data journalism handbook. " O'Reilly Media, Inc." Ayrıca bkz: Daniel, A., & Flew, T. (2010). The Guardian reportage of the UK MP expenses scandal: A case study of computational journalism. Record of the Communications Policy and Research Forum 2010. Network Insight Pty. Ltd. 57 http://www.poynter.org/news/international-fact-checking/381899/what-can-fact-checkers-learn-fromstoryfuls-business-model/ 55 18 özgün haber üretiyor. Bir yıl içerisinde çalışanları iki katına çıkıp 33 kişiye ulaşmış. Veri işiyle uğraşan diğer yayınlardan farkı hedef kitlesiyle ilgili: Washington DC deki 3000’e yakın asıl karar vericiler bu yayın organının hedefini oluşturuyor. Bu hedefle ayda birkaç yüz bin kişiye ulaşabiliyorlar. Bunun yanı sıra; çeşitli şirketlerden yaklaşık 200 bine ulaşan e-posta bültenleriyle haftada 13 bin dolarlık gelir elde edebiliyorlar. Sitenin gelirinin çoğu özel kamuoyu yoklamalarına dayanıyor. Markalara özel yarattığı anketlerle 2013 ortasında 30 bin dolar, ve şimdiye kadar genelde 5,5 milyon dolar yatırım almış. Site 75’ten fazla önemli markayla şimdiye kadar anlaşma yapmış ve anket başına 33,750 dolar fiyat belirlemiş.58 e. Kullanıcı verilerinin pazarlanması Guardian Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger’ın başlattığı “açık gazetecilik” felsefesi büyük ölçüde başarıya ulaşmış durumda. ABD ve Avustralya için başlatılan ülke bazlı gazete sayfaları da trafiği artırmış. Aylık 40 milyon tekil kullanıcıdan 2/3’ü Britanya dışından olsa da, Britanyalı okur daha fazla etkileşim içerisinde. The Guardian’ın konumu üzerine yazan Ken Doctor59 gazetenin gazetecilik alanındaki büyük başarılarına rağmen ticari olarak karşılık göremediğini belirtiyor. Gazete ayda dünya çapında yaklaşık 40 milyon tekil kullanıcıya sahip ve The New York Times ve Mail Online ile yarışır durumda. Ancak bu miktardaki bir tekil kullanıcıdan beklenebilecek bir ticari değer henüz yaratılabilmiş değil. Yeni dönemdeki hedef gazetenin kendi mahremiyet ve etik prensiplerini çiğnemeden kullanıcıların bir kısmını ticari açıdan “bilinir” duruma getirebilmek. Şu anda kayıt olmadan anonim bir şekilde gazeteden yararlanılabiliyor. Okuyucunun ücretli ya da ücretsiz olarak kayıt olup, kendisiyle ilgili veriler sunması ile bu strateji gerçekleşmeye başlayacak. İlk etapta beklenen ise 40 milyon tekil kullanıcının yüzde 20’sinin kaydolması. Bu kadarlık bir oran bile “bilinen” kullanıcı sayısında büyük bir sıçrama yapacak. Google ve Facebook’un hâkim olduğu veri tabanlı reklam satışı dünyasında, rekabet için bunun gerekli olduğuna inanılıyor. Birçok yayıncı gibi The Guardian da reklam gelirlerine ihtiyaç duyuyor. Ancak dijital reklam geliri yaratabilmek, giderek kullanıcı odaklı hedeflemeye dayanıyor, bu yüzden de kullanıcının bilinir olması şart. Ödeme duvarı fikrini benimsemeyen The Guardian’ın ayakta kalabilmesi için gerekli gelir kaynaklarından biri bu olabilir. Ödeme duvarlarının ne kadar işe yaradığı zaten tartışmalı bir nokta. Bu kullanıcı verisinin mantıklı bir şekilde pazarlanmasıyla çok daha büyük bir gelir yaratabilecek. Tabii kişisel veri meselesinin bu kadar hayati bir konu olduğu günümüzde The Guardian’ın denemesinin ne gibi sonuçları olacak, gazetenin itibarına nasıl bir yansıma olacak, bunların cevabı da yakın gelecekte ortaya çıkacak. 58 59 http://digiday.com/publishers/morning-consult-making-data-journalism-pay http://www.niemanlab.org/2014/02/the-newsonomics-of-the-guardians-new-known-strategy/ 19 Sirkkunen, E., & Journalism, M. (2012)’e göre veri pazarlaması henüz medya kuruluşlarının çoğuna ulaşmış değil. Oysa Facebook gelirinin çoğunu, kullanıcı verisini reklam verenlere satmak üzerinden elde ediyor (s. 90). Diğer medya kuruluşlarının The Guardian’ı takip edip etmeyeceği belki de Guardian’ın başarısına bağlı olacak ama Turow’un (2011) da vurguladığı gibi veri pazarlaması ihmal edilemeyecek gelir kaynaklarından biri durumunda. Kullanıcı verilerinin oyunsallaştırıldığı uygulamalarla etkileşimi artırma kullanımınını ise the Daily Beast deniyor. “Sayısallaştırılmış Okuyucu” olarak adlandırılan okuyucu tahayyülünde, Pandora müzik hizmetindekine benzer şekilde mobil uygulamada okuyucu haberleri beğendim, beğenmedim ya da geç şeklinde değerlendiriyor. Okuyucuya buna göre haber sunuluyor.60 f. Bot kullanımı Bot kullanımı 2015 itibarıyla etkisini artırmaya başladı. 61 Özellikle anlık ileti uygulamalarında bu etki görülüyor. Örnek vermek gerekirse; Kanada kökenli Kik, yarattığı chat platformuyla kullanıcıların anahtar kelime bulunmasında yardımcı oluyor ve otomatik cevap veriyor. NBC de anlık iletide otomatik bot kullanımına geçti: Okuyucuların aradıkları kelimelere göre haberlere ulaşmaları sağlanıyor. Açık kaynak temelli Telegram da 2015 ortalarında bir dizi otomatik bot lansmanı yaptı. BBC dâhil birçok medya kuruluşu bunlardan faydalanmaya başladı. Line ve WeChat de 2016’da benzer uygulamalar lansmanı yapmaya hazırlanıyor. Ama yalnızca anlık iletilerde değil, otomatik bot kullanımı AI (Artificial Intelligence) temelli kişisel asistanlar bağlamında da önem kazanacak. Facebook M Apple Siri, Microsoft Cortana ve Googleise Google Now ile piyasaya girmiş durumda bile. Muhtemelen SEO ve sosyal medya optimizasyonlarında, haber kuruluşlarının otomatik bot kullanımını dikkate almaları gerekecek. g. Sanal gerçeklik (VR) Axel Springer CEO’su ile yapılan bir görüşmede Facebook ile Sanal Gerçeklik uygulamalarını nasıl kullanabileceklerine dair görüşmelere başladıklarını belirtiyor. Aynı şekilde Snapchat’i de kullanıp yeni yayın yolları arayışlarını sürdüren yayın grubunun çıkardığı Bild tabloid gazetesi gelirlerinin dörtte üçünü dijital işlerden kazanıyor hale gelmiş bile.62 Bu arada Deutsche Welle de Fader adlı bir araçla VR deneyimi olmayan gazetecilerin de bu formatta haber üretebilmeleri üzerine çalışıyor.63 Sanal Gerçekliğin gazetecilikte kullanımı ve 60 http://www.niemanlab.org/2014/12/the-newsonomics-of-the-newly-quantified-gamified-news-reader/ http://www.niemanlab.org/2015/12/the-botification-of-news/ 62 http://www.bloomberg.com/news/articles/2016-07-13/axel-springer-ceo-says-virtual-reality-will-transformjournalism 63 https://www.journalism.co.uk/news/deutsche-welle-is-testing-fader-a-new-vr-storytelling-tool/s2/a684681/ 61 20 bunun iş modellerine yansıması önümüzdeki ayların önemli gündemlerin biri olacaktır. 4- SONUÇ YERİNE Bütün bu çabalar sonucunda ortaya yalnızca başarısızlık hikâyeleri çıkmıyor. Financial Times 2014’te büyük bir başarı hikâyesi yazdı64. Hem baskı hem de çevrimiçinde toplam abone sayısı 720 bine ulaştı. Dijital aboneliklerin sayısı yüzde 21 artarak 504 bine ulaştı. Paralı aboneliklerin yüzde 70’ini dijital aboneler oluşturur hale geldi. Bu başarıda trendleri iyi gözlemleyip stratejiler belirlemek etkili oldu. Financial Times (FT) öncelikle hedef kitlesini iyi belirleyip asıl satışını B2B (Business to Business) olarak tanımlanacak alanda yaptı65. İş çevrelerine yönelik abone sayısı dijital sirkülasyonun yüzde 66’ını oluşturuyor. FT bu başarını devam ettirebilmek için yukarıda tartışılan trendlerden bazılarını öncelemiş durumda: Yeni bir dizayn ile mobili öncelikli hale getirmek, Mobile reklamı artırmak ve deneyimi satmak için arge faaliyetlerine devam etmek ve son olarak da okuyucularla etkileşimi daha da artıracak yollar bulmak. Burada Picard’ın (2010) vurguladığı bir noktaya da dikkat çekmek gerekir. Gazetecilik hiçbir zaman finansal olarak kendine yeterli bir ürün olmamıştır. Okuyuculardan toplanan küçük miktarlar dışında bir gelir kaynağına her zaman ihtiyaç duyulmıştur. Ayrıca geleneksel kitle medyası modeli yüzyılı aşkın bir süredir hem görece başarılı olmuş hem de dominant bir rol oynamıştır: Yurttaşlara satıştan gelen, gelir ve reklam gelirleri ile üretim maliyetleri düşürülmüştür. Bu kadar zaman sonra yeni bir iş modeline geçiş kolay olmayacaktır. Rosenstiel, T., Jurkowitz, M., & Ji, H. (2012) incelemelerinde kurumlar içinde kültür savaşlarının devam ettiğini, dijitalleşme isteyenlerle gelenekçiler arasında gerilimin sürdüğünü belirtiyorlar (s. 25). Bunun en önemli nedenlerinden biri ise tüm gelişmelere rağmen gelirin çoğunun hala basılı gazetelerden geliyor olmasıdır. Bir yetkili “zamanımın yüzde 90’ını yüzde 10’luk gelirimiz hakkında konuşarak geçiriyoruz” diyor (s. 26) Bu arada yepyeni bir mecra olarak Buzzfeed ulaştığı yüksek ziyaret oranıyla kendi başına mali olarak ayakta durabilen bir mecra oldu ve burada adı geçen bir medya organına örnek haline geldi. Bir Washington Post yazısında66 Başkan Obama’nın 2015’te röportaj verdiği medya organları arasında sayılan üç yayın organı, Buzzfeed, Grantland ve Vox’un en eskisinin kuruluş tarihinin 2011 olduğu belirtilip okuyucuya ulaşmada bu yayınlarına önemine dikkat çekiliyordu. Burada Obama’nın aslında az teketek röportaj verdiği bu mecralara öncelik vermesine dikkat çekiliyordu. 64 http://www.niemanlab.org/2015/02/newsonomics-the-financial-times-triples-its-profits-and-swaps-champagneflutes-for-martini-glasses/ 65 Sirkkunen ve arkadaşlarına (2012) göre aslında özellikle Britanya merkezli medya kuruluşları B2B yatırımlarda daha iyi durumdalar (s. 48) 66 https://www.washingtonpost.com/news/the-fix/wp/2015/03/16/do-voters-even-need-the-media-anyways/ 21 a. Özgün ve uzun içeriğe yeniden ilgi Bu satırlar yazılırken Buzzfeed67’e karşı, uzun ve nitelikli içerikli medya organları da varlıklarını ilan etmeye başlamışlardı bile. (Özel içerik arayışında başka bir nokta: Laura Hazard Owen, Creative Commons ya da Stock Photo (Hazır Görsel) kullanmak yerine yayınlarında orjinal sanat eserlerini, illüstrasyonlarını kullanan beş yayıncı ile Pando, Hazlitt, Slate, Fusion, ve The Guardian görüşmüştü. Bu durum daha masraflı olsa bile en azından okuyucunun sitede daha çok kalmasını sağlıyor68). Örneğin Le Monde yeni demografik kesimlere ulaşmak için - yani internet kullanan gençler- dijitalde atılımlar yapıp baskı saatlerinde değişiklikler yaparken içeriğe de yatırım yaptığını özellikle vurguluyordu. 69 Yine bu bağlamda genel olarak Tık Tuгağı olarak tarif edilen duruma dikkat çekilebilir. Aslında okuyucunun dikkatini çekecek manşetler atmak, ya da giriş cümlelerini okuyucu elde tutacak şekilde hazırlamak gazetecilerin internet öncesinden beri uyguladıkları özellikleri olabilir. Clickbait ile ifade edilen durumların bazıları meşru olabilir ama okuyucuyu tamamen yanlış yönlendiren durumlar ağır eleştiri altındadır. Columbia Journalism Review’ın yayınladığı bir raporda Slant dergisine atıfta bulunuluyor. Yazarlara aylık 100 dolar ödeme yanında her 500 tık için 5 dolar ödeniyormuş. Bazı gazeteciler tık getirmek için bazı konuların daha az işleneceği endişesini haklı olarak taşıyorlar.70 Bu yazının sonunda The New York Times’ın 2020 hedefli gelir planında öne çıkan başlıkları sıralamak istiyorum: 35 yaş altı abonelerin oranı yüzde 40’a ulaşmalı ve onlar için ödemeli abonelik sistemi kolaylaştırılmalı. Reklam ve sponsorluk biçimlerini geliştirilmeli. Örneğin Eylül 2015 ayında lansmanı yapılan Mobile Moments gibi mobil reklam türleri geliştirilmeli. Farklı mecralar için optimizasyona devam etmeli. Uluslararası kullanıcı pazarlarına daha çok girilmeli… Bir fikir vermesi açısından Reuters Institute for the Study of Journalism’de araştırmacı olarak bulunan Lucy Küng’ün tespitlerine de bakılabilir. Dijital gazeteciliğin öne çıkan 5 haber kuruluşunu değerlendirirken (Quartz, BuzzFeed, Vice, the Guardian ve The New York Times) Küng şu ortak yönleri vurgulamış: 1. Erkenden başlamış olmak. Dijitalleşmeye başından itibaren yatırım yapmış olmak. 2. Amaç konusunda netlik: Beş kuruluş da dijitalleşme ile ne amaçladıklarının farkındaydılar. BuzzFeed 2006’da kurulurken hedef işyerinde sıkılmış halde oturan kitlelere viral içerik sağlamaktı. Quartz “etki sahibi kişiler” için iş haberleri sağlamayı amaçlıyordu; Vice News da marka, ton ve tutarlılık üçgeninde yayın yapmayı planlamıştı. Buzzfeed CEO’su ile sitenin stratejilerine üzerine güzel bir röportaj: http://www.recode.net/2015/3/16/11560308/buzzfeeds-new-strategy-fishing-for-eyeballs-in-other-peoplesstreams 68 http://www.niemanlab.org/2015/11/how-5-publishers-enhance-their-stories-with-original-illustrations/ 69 https://www.journalism.co.uk/news/how-le-monde-transformed-its-business-model-to-become-a-profitablenews-publisher/s2/a646756/ 70 http://www.bbc.com/news/uk-wales-34213693 67 22 3. Teknoloji ve gazeteciliği “pro-dijital bir kültür” ile entegre etmek.71 Bu yazı gelir modelleri arayışında bir giriş yazısı niteliğinde hazırlandı. Yakın zamanlarda bu alana önemli değişiklikler olacağına, bu yazının bir tür rehber işlevi görmeye çalışmakla birlikte bu hızlı zamanlara yalnızca bir giriş niteliğinde olduğunun altını çizmek isterim. Kaynakça Dekavalla, M. (2015). The Scottish newspaper industry in the digital era. Media, Culture & Society, 37(1), 107-114. Doctor, Ken. (2014). "The Newsonomics of The Guardian’s New “Known” Strategy." Nieman Lab. 6 Feb. 2014. Web. 23 Nov. 2014. <http://www.niemanlab.org/2014/02/the-newsonomicsof-the-guardians-new-known-strategy/>. Nevill, G. (2014). Funding news freedom: How reporting is paying its way. Index on Censorship,43(3), 63-66. Sirkkunen, E., & Journalism, M. (2012). Chasing sustainability on the net: International research on 69 journalistic pure players and their business models. Tampere: [University of Tampere]. McChesney, R., & Nichols, J. (2011, July 12). The death and life of American journalism: The media revolution that will begin the world again. Nation Books. Salwen, M. B., Garrison, B., & Driscoll, P. D. (2004, December 13). Online news and the public (M. B. Salwen, B. Garrison, & P. D. Driscoll). Routledge. Saka, E. (2015). Sosyal Medya Üzerinden Haber Doğrulama Süreçleri: Gezi Parkı Direnişi/ Olaylarına Bir Bakış. In İnternet ve Sokak (pp. 257-278). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Turow, J. (2011). 10 Media Industries, Media Consequences: Rethinking Mass Communication. Communication Yearbook 13, (13), 478. Hall, J. (2001, June 1). Online journalism: A critical primer. Pluto Press. Rosenstiel, T., Jurkowitz, M., & Ji, H. (2012). The search for a new business model: How newspapers are faring trying to build digital revenue. Project for Excellence in Journalism Report. http://www. journalism. org/analysis_report/search_new_business_model. Erdal, I. J. (2011). Coming to terms with convergence journalism: Cross-media as a theoretical and analytical concept. Convergence: The International Journal of Research into New Media Technologies, 17(2), 213-223. 71 https://www.journalism.co.uk/news/how-five-news-organisations-are-innovating-in-digital-news-/s2/a565894/ 23 Jenkins, H. (2006, August 1). Convergence culture: Where old and new media collide. NYU press. Koçer, S. (2015). Social business in online financing: Crowdfunding narratives of independent documentary producers in Turkey. new media & society, 17(2), 231-248. Referans verilen blog mesajları @. (2015, June 16). Crowdfunding Emerges as Key to Online Journalism in Europe - Non Profit News For Nonprofit Organizations | Nonprofit Quarterly. Retrieved October 23, 2016, from https://nonprofitquarterly.org/2015/04/22/crowdfunding-emerges-as-key-toonline-journalism-in-europe/ @. (2016, June 20). Nonprofit Form No Panacea for Journalism-But It Goes a Long Way - Non Profit News For Nonprofit Organizations | Nonprofit Quarterly. Retrieved October 23, 2016, from https://nonprofitquarterly.org/2016/06/20/nonprofit-form-no-panacea-forjournalism-but-it-goes-a-long-way/ Bell, B. E. (n.d.). Who owns the news consumer: Social media platforms or publishers? Retrieved October 22, 2016, from http://www.cjr.org/tow_center/platforms_and_publishers_new_research_from_the_tow _center.php Can The Atlantic model save journalism? (2016, March 01). Retrieved October 23, 2016, from http://www.northbynorthwestern.com/story/can-the-atlantic-model-save-journalism/ Do voters even need the media anyway? (n.d.). Retrieved October 23, 2016, from https://www.washingtonpost.com/news/the-fix/wp/2015/03/16/do-voters-even-needthe-media-anyways/ How a hobby foreign affairs blog became a paywalled news destination - and a business. (n.d.). Retrieved October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/03/how-a-hobbyforeign-affairs-blog-became-a-paywalled-news-destination-and-a-business/ Interview: Crowdfunding Journalism to Confront the Media Industry's 'Huge Problem' (n.d.). Retrieved October 22, 2016, from http://asiasociety.org/blog/asia/interviewcrowdfunding-journalism-confront-media-industrys-huge-problem Kafka, P. (2015, March 16). BuzzFeed's New Strategy: Fishing for Eyeballs in Other People's Streams. Retrieved October 23, 2016, from http://www.recode.net/2015/3/16/11560308/buzzfeeds-new-strategy-fishing-foreyeballs-in-other-peoples-streams Kl&ouml;pping, A. (2015, April 28). Blendle: A radical experiment with micropayments in 24 journalism, 365 days later. Retrieved October 22, 2016, from https://medium.com/onblendle/blendle-a-radical-experiment-with-micropayments-in-journalism-365-dayslater-f3b799022edc#.1re5qltan Malley@psythor, J. O. (2016, March 09). We need to save online journalism from ad-blocking – and here's how. Retrieved October 23, 2016, from http://www.alphr.com/business/1002920/we-need-to-save-online-journalism-from-adblocking-and-heres-how Mantzarlis, A. (2015, October 29). What can fact-checkers learn from Storyful’s business model? Retrieved October 23, 2016, from http://www.poynter.org/news/internationalfact-checking/381899/what-can-fact-checkers-learn-from-storyfuls-business-model/ Scott, C. (2016, October 13). At De Correspondent, book publishing brings additional funds for the newsroom. Retrieved October 22, 2016, from https://www.journalism.co.uk/news/atde-correspondent-book-publishing-brings-additional-funds-for-thenewsroom/s2/a682335/ H. (n.d.). How The Irish Times developed its new (very relaxed) metered paywall. Retrieved October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/03/how-the-irish-timesdeveloped-its-new-very-relaxed-metered-paywall/ H. (n.d.). The Winnipeg Free Press is launching a paywall that lets readers pay by the article. Retrieved October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/04/the-winnipegfree-press-is-launching-a-paywall-that-lets-readers-pay-by-the-article/ H. (n.d.). What’s actually working in digital advertising? 8 publishers on how they’re bringing in money. Retrieved October 22, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/10/whatsactually-working-in-digital-advertising-8-publishers-on-how-theyre-bringing-in-money/ H. (n.d.). How 5 publishers enhance their stories with original illustrations. Retrieved October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/11/how-5-publishers-enhance-theirstories-with-original-illustrations/ The newsonomics of the newly quantified, gamified news reader. (n.d.). Retrieved October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2014/12/the-newsonomics-of-the-newlyquantified-gamified-news-reader/ The next stage in the battle for our attention: Our wrists. (n.d.). Retrieved October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/03/the-next-stage-in-the-battle-for-our-attentionour-wrists/ 25 Thumbs up!: Online news media and the opportunities of crises in the Netherlands Şirin Dilli, PhD. University of Giresun, Department of Sociology, Turkey Max Weber Research Centre, ENS Lyon, France 1- INTRODUCTION At the moment the world is struck by an economic crisis. It is no wonder that media are also affected by this crisis. However, the crisis that (mass) media are suffering nowadays is not only of financial nature. The on-going process towards the digitalisation of media and the change of reader behaviour makes that ‘classic’ media such as paper journals and magazines constantly need to reinvent themselves in order to be able to reach their audience. At the same time, the economic crisis and the ever-changing media landscape offers opportunities. Or to put it in the words of John F. Kennedy: “when written in Chinese, the word crisis is composed of two characters. One presents danger and the other presents opportunity”. The fluid media landscape offers space for new and alternative media outlet to reinforce their position in the market while at the same time national mass media find it difficult to adjust to the new situation and see their readers go elsewhere. This paper aims to show how online community media can profit from the current fluid state of the media landscape by comparing the case of the state of the Dutch national with online media, such as the Indonesia focussed Indoweb.nl and the Turkey focussed Lokum.nl. It will answer questions such as: how do they manage to deal with the challenges the economic crisis and technological developments confronts them with? What do they do to reach new audiences or keep their current ones? a. From distribution to circulation In their book Spreadable media, Henry Jenkins et al. (2013) describe how fundamental the difference between ‘old fashioned’ news outlets are. This difference is characterized by the way content is distributed. Where old classic media use a top down approach to distribute their 26 content, the newspaper is printed, delivered on your doormat, you read it and that’s about it. Reading the newspaper and consuming the news is the end of the line. For Jenkins et al. (2013), this way of thinking is often deeply rooted in the way of working and thinking of print media publishers. Offline publishing is about distribution, while online publishing is about circulation. Or to put the rules for online media in the words of Jenkins: ‘if it doesn’t spread, it’s dead’. Based on a study of a total of 323 media outlets produced by and/or for ethnic minorities or targeting multicultural audiences, the paper thus identifies two major trends: first, the growth and success of multicultural, intercultural, or diversity media; and second, trend towards segmentation of ethnic target groups. It demonstrates that inter-culturalisation is most visible, and most successful, in national public broadcasting, whereas segmentation can be discerned mostly in print media, public access broadcasting, commercial broadcasting, and Internet media. The current tendency of segmentation happens at the intersection of two historical processes, the one internal, dating back far, and quite unique for the Dutch context, the other more recent, global in reach, and shared by many countries: 1) the Dutch media field has a history marked by segmentation along religious and ideological lines, manifest in the historical, but now faded pillarization of the public broadcasting system and society at large; 2) Target group segmentation is also characteristic of the commercialization of the media field, increasing and customized supply of media content. In a commercialized media landscape, segmentation along ethnic or cultural lines is only one of many targeting possibilities, including age, gender, lifestyle, religion, musical preference, profession et cetera. This calls for an approach to media and diversity that leaves room for people’s engagement with multiple socio-cultural spaces, and for multiple identifications, cross-cutting affiliations, and media practices that go beyond clearcut minority positions. b. Paper media: a business model in decay When you look at the numbers, it seems that the former fortress of printed national journal is in decay. The circulation of paper journals in the Netherlands is structurally decreasing two per cent per year. Next to that, every year national journals lose twenty per cent of their subscribers. While in 2002, fifty per cent of the revenues of journals came from advertisements, in 2012 this percentage went down to only twenty per cent due to the economic crisis and the increasing competition from online news media. In order to survive, to be able to pay their journalists, printing and distribution and to fulfil the wishes of their investors (who sometimes demand a return of twenty per cent or more), newspapers focus on short-term profit maximisation. To illustrate this, magazine publisher Sanoma Netherlands had a loss of 16,8 million euros in 2011. In 2012, the lost went up to 51,5 million euros. 27 To stop slow down the loss of advertisers and to win back the twenty percent of the readers that unsubscribe every year, newspapers and magazines often only focus on short-term strategies. In order to keep their subscribers attached to their title, most newspapers today offer digital only subscriptions. While this strategy may be useful in slowing down the loss of subscribers, the shift from paper to the screen confronts the publishers of newspapers with a new problem: the relative costs of printing and distribution with a lower share of paper sales rise fast. Newspapers use nowadays more than half of their budget on printing and distribution. Another problem is that a paper journal when it comes to hard factual news is always 24 hours behind their Internet counterparts. And a successful newspaper is not per definition one on one transferrable to Internet. A lot of newspapers in the Netherlands struggle with the translation of their title to Internet. Traditional media suffer from a form of what we would like to call ‘internet fear’. For decades they had a business model that worked and enabled them to make money and make a well-read newspaper at the same time. Now they are reluctant to put their once profitable model aside. This hesitation makes that traditional media often are not able to make a real successful switch to Internet (Wijnberg, 2012). In order to understand the place of ethnic minority media as part of a wider Dutch media landscape in a cross-European perspective, it is important to examine in what respects the Dutch media system differs from other national media systems in Europe. To understand the specificity of the media in the Netherlands, Piet Bakker (2005:1) has provided an enlightening summary of what the Dutch media landscape does not have: 1. no party press anymore, as a lot of European countries (Italy, Scandinavia) still have. It is also unlikely that a newspaper endorses a political party or specific candidate. 2. no sports papers like in France, Spain, Italy and Portugal. 3. no boulevard press like in the UK (the Sun) or Germany (Bild), although some papers have the tabloid format (since 2004). 4. no media-tycoons like in the UK, France or Italy. 5. no national government owned television or radio station. Let us now discuss per media sector how the media landscape in the Netherlands is, while sharing with other countries current trends like increasing concentration, commercialization, and internationalization. c. Online media: not the Holy Grail Based on fieldwork conducted between November 2012-February 2013 in the Netherlands, we can safely say that with Internet, traditional media are entering a whole new 28 arena with a bigger amount of competitors (often not hindered by the massive overhead of running a paper or broadcast media) where the battle for the attention of the reader is fierce. Even if a newspaper or magazine is able to make a proper switch or translation to Internet, it not self-evident that they have the same position and authority as they would have offline. This is best illustrated by the case of nu.nl, the best visited news website in the Netherlands. Nu.nl is not a site from a national daily or a public or commercial broadcast organization. Nu.nl is an Internet only news website offering news almost as it happens. For the Dutch Internet visitor nu.nl is synonym for online news. What they publish is what the people talk about next to the office coffee machines. Online news media are a relatively new phenomenon. Even though more and more people consume their news exclusively via Internet, Internet news media do not have yet discovered the ultimate business model that ensures a profitable media outlet for the decades to come. While the business model of print media is now entering approaching retirement, the one for online media is still in puberty. None of the news business models in action at the moment is in the prime of life. Next to this, advertisers today tend to spend more of their budget online, making profit with online media is not as easy as it seems. Prices of web advertisements are not as high as it is on paper and the ones making most money out of these advertisements are brokers such as Google Adwords and TradeDoubler. Useless to say also that news consumers are not quite enthusiastic about paying for online news. The smartphone generation grew up in a time where news on Internet was always free. It is therefore not surprising that Initiatives to hide content behind pay walls were not always a success. Only really strong brands such as New York Times and Financial Times managed to exploit their content successfully through a pay wall. Most other journals, keep their main content free, in order to not lose their readers. People only pay for content if it is exclusive and offers a concrete added value. d. Old labels, new realities Internet news consumers are more and more specializing themselves. This is partly due to the individualization of society in the last decades. It is this individualization that made the old target group thinking based on age, class and education level obsolete. In the 1950s Dutch national newspapers had a clear defined audience. Trouw was a newspaper for reformed Protestants and the Volkskrant was a leftist social-democrat newspaper. But most people don’t recognize themselves anymore in such labels. Nowadays the preferences of the audience are harder to predict. Someone who reads The Guardian, might also read The Huffington Post or The Sun. And someone who buys an 29 issue of Trouw in the kiosk in the morning might read Nu.nl during the office lunch break. This development makes it more difficult for mass media to reach a homogeneous audience, which makes it more difficult to attract advertisers and new subscribers. This counts less for online community media. Their audience is easier to characterize and more homogeneous. Furthermore, the economic crisis makes people more suspicious towards news of and about big institutions such as banks and governments. The objectiveness of mass media is therefore more and more questioned since they have the tendency to confirm the existing power structures in society more than challenging them. Powerful organizations that have an interest in coloring the news have the assets to control public opinion and tend to dominate the news in mass media. But since those institutions lost their credibility, people are in search of ‘alternative’ news. This is in the advantage of often smaller online community media that are more likely to offer a podium to smaller institutes and organizations. e. Ethnic minority media The landscape of minority media in the Netherlands is a vast and varied field. Spanning the levels of national, regional, and local media production and distribution, and the public, commercial, and independent sectors, it comprises more than 300 media outlets. Media format varies from low-budget amateur video reportage and irregularly printed black-and-white newsletters to fully commercial 24/7 radio stations and high-investment full color glossies. Most ethnic media production, however, takes place on a local, small-scale level with minimal financial means. It is often dependent on the dedication of volunteers and the support of donors, and occasional subsidies. On the level of national public broadcasting, the broadcasting corporations that are especially relevant are the NPS (20% of TV and 25% of radio broadcasting time being ‘minority programming’), the Muslim, Hindu, Buddhist and Jewish ‘39f broadcasters’ on the national public channels, MTNL (Multicultural Television Netherlands, which broadcasts on local urban channels), and FunX FM, a national radio station for urban youth (in cooperation with local broadcasting corporations in Amsterdam, Rotterdam, Den Haag en Utrecht). These broadcasters are financed primarily with public funding. Long before the NPS was founded in 1995, the NOS had from 1975 to 1992 been making specific programming, titled Paspoort, for guest workers/immigrants from Italy, Jugoslavia, Morocco, Spain, and Turkey. These were short, weekly broadcasts targeted at distinct nationalities with information about Dutch society and news from the country of origin and longer thematic broadcasts. In the nineties, when such ethnic target group broadcasts could no longer compete with the rise of satellite channels from the various countries of origin, the public broadcaster switched from ethnic targeting to multicultural programming for a much broader audience. The NPS has been very successful with ‘diversity’ TV programs like PremTime, Dunya & Desi, De Meiden van Halal, and 30 Raymann is laat, that are broadcast on prime time and attract very heterogeneous audiences. On radio, ethnic target group broadcasting stayed on and the NPS has for years made programs for Antillean, Chinese, Moluccan, Maroccan, Surinamese, and Turkish audiences, partly in their own languages. In December 2008, however, this was changed into one daily Dutch-language programmer for a multicultural audience. MTNL was founded in 2000 as a result of a fusion between the Amsterdam based Migranten TV (Migrants TV), which had been broadcasting locally for the largest migrant groups since 1984, and the Utrecht based SOM-Media, an organization distributing multicultural programs via local and regional networks. Like the NPS, MTNL made a move from ethnic target group broadcasting to multicultural broadcasting, be it much later. In 2004 it had to stop its target group broadcasts and the use of minority languages and to start making intercultural programming in Dutch for a broad audience. MTNL does not have its own distribution channel and broadcasts via local and regional networks in various parts of the country. One of its programs is broadcasts nationally on the public channel NL 2. FunX is a national radio station targeted at urban youth and very successful in attracting a wide listenership. It broadcasts since 2002 and owes its success mainly to its musical mix of urban and non-western pop music (latin, reggae, dancehall, oriental, Turkpop, banghra, raï, French-African hip-hop and other crossover styles). With the slogan ‘welcome to yourself’ the station presents itself as close to its audience and interaction with listeners is high on its agenda. Although the station was founded, especially to reach allochtonone youth, it explicitly does not present itself as such, never addresses its listeners as allochtoon, and hardly ever do listeners identify themselves as such. Addressing listeners as individuals rather than as part of an ethnic group may well be a reason for its success, especially among so-called allochtonen (four out of five listeners in 2006). There are four city editions of FunX: in Amsterdam, Rotterdam, Utrecht and The Hague. These broadcast on the local FM channels in cooperation with the local broadcasting organizations. Since 2005 there is also a nationwide edition available via cable radio. On the local level, most ethnic minority media production is to be found on the open access channels controlled by the local public broadcasting licensee in the four main cities. Conversely, the majority of the so-called access broadcasters on local urban radio and television can be characterized as ‘ethnic’ or ‘multicultural.’ Let me give the example of SALTO Broadcasting Corporation Amsterdam, the self-proclaimed ‘largest local broadcasting corporation in the world.’ Taking as a point of departure that local public broadcasting is the medium par excellence to communicate with and between a great diversity of population groups within an urban environment: “Salto offers verв diverse programming, as diverse as the population of Amsterdam. This means that аe broadcast in 26 languages (if necessary with subtitles). We consider diversity an opportunity. That is how we bind 31 more people to the city; enhance social coherence, and wellbeing in the neighborhoods. We make a continuous effort to do justice to that diversitв.” (Salto year report 2008:8). SALTO operates three TV channels, one of which (A2) is dedicated to ‘ethnic and cultural target groups, youth, experimental art and religion,’ and six FM radio channels, four of which host ethnic minority or multicultural media producers. Over two thirds of Salto’s 61 television producers and 79 radio producers and 61 television producers are of ethnic minority or multicultural background. In addition to public access broadcasting, there is also a number of commercial radio stations broadcasting on local or regional levels that can be called ‘ethnic’, most of them Surinamese or Hindustani, or ‘multicultural.’ Some of these stations started as access broadcasters on the local public channels and developed into more professional, commercial stations. The ethnic minority media landscape in the Netherlands is partly formed by specific media policies, which reflect the official approach to immigration, integration, and multiculturalism. In resonance with the above described turn away from the ideal of multiculturalism (and integration with preservation of ethnic identity), minority media policy has since the 1990s seen a shift from an emphasis on group-targeted programming to an intercultural approach (see Awad and Roth, 2008), a shift that has been characterized as a shift ‘from exclusivity to inclusiveness (Bink, 2006), from ‘media and minorities’ to ‘cultural diversity’ (Leurdijk, 2008). In spite of official policy and the changes on the level of national and regional broadcasting, however, on the level of local public access broadcasting, volunteers with an ethnic-cultural background produce radio and television programs aimed at their own group, sometimes in native languages, with an ongoing, if not increasing enthusiasm. This tendency towards target group segmentation along ethnic or religious lines can also be witnessed in print and Internet media, where new magazine titles and websites for ‘ethnic’ target audiences continue to be produced. Such target group segmentation should, however, not be seen as a sign of minority groups’ insistence on their ‘own’ culture and as necessarily going against processes of integration and inclusion, but rather as characteristic of the structure of the present media landscape in general (Leurdijk, 2008), which is also the outcome of the increasing commercialization of the media. We thus witness a double tendency: from target audiences towards diversity in national public broadcasting and increasing target group segmentation in local broadcasting, print media, and Internet. This is not contradictory, but complementary. f. Crisis and opportunity For online community media, current times are a pallet of opportunity. While mass media are struggling to keep their readers and to satisfy the short-term demands of their 32 investors and are reluctant to let go of their old business model, online community media are often able to adjust faster to the new circumstances. Their overhead is, for example, much lower since they don’t have printing costs and distribution involves nothing more than a working webserver that is able to handle the website traffic. Their biggest expense is hiring journalists. And in some cases, like is the case with Indoweb and Lokum, the content of the site is made by journalists and what Andrew Keen likes to call, ‘noble amateurs’ who have next to their activities for their website a day time job. This makes online community media much less dependent on advertisements and subscription revenues (Keen, 2008). The economic crisis and the shift from the kiosk to the Internet makes that the media landscape is changing. New online initiatives are penetrating the arena of online news media. In the Netherlands alone in the last 10 years, 4 websites were launched that can be considered serious competitors for the national newspapers. Just like The Huffington Post, these sites offer a well-balanced mix of hard news and opinion. The populist and sensation GeenStijl.nl, who refer to newspapers as ‘dead tree media’, turned in 5 years one of the biggest news sites of the Netherlands. In it’s best days, the site often set the national news agenda which led more than once to the stepping down of a minister. ThePostOnline aims to offer general mainstream news, but wants to avoid what it calls ‘the parrot journalism’ of the newspapers. DNP.nl is a spin-off from the former free newspaper De Pers, that was shut down in 2012 due to continuous losses. De Pers editor-in-chief Jan-Jaap Heij realised that the time of exploiting a new paper daily is today almost impossible and invented a new business model for news media. In his DNP.nl (DNP stands for De Nieuwe Pers) readers subscribe not to the title as a whole, but to a selection of authors of their liking for 1,49 euro per month per author. The site is advertisement free since it does not want to depend on them. And then there is De Correspondent, an initiative from former NRC Next editor-in-chief Rob Wijnberg, who wants to bring news that goes further then the, what he calls shallow quick to consume news of the day. For 60 euro a year he aims to offer news and backgrounds from well-known and respected journalists from the Netherlands. The introduction of his initiative caused quite some buzz since he collected his starting capital of 900.000 euros solely via crowd funding. De Correspondent will be launched in September this year (Albrecht, 2013). The initiatives above have all in common that they challenge the traditional newspapers in the sense that they criticize the tone or shallowness of the news. They want in one way or another to revive journalism. g. Community media are grown up media Online community news media are in that sense not that different from their more mass media like counterparts. Even though behind GeenStijl, DNP, ThePostOnline and De Correspondent are mainly journalists who make a living out of their work for their sites (and 33 are backed by investors), in their approach of news they are the same as the Indonesia focused Indoweb.nl or the Turkey focused Lokum.nl. All these online only news media have in common that they try to fulfil in a need that the traditional newspaper are not able or not wanting to fulfil. Of course, in Dutch newspapers there is news about Turkey and the Turkish community in the Netherlands. And also the former Dutch colony Indonesia is every now and then in the news. But if you really want to know what’s going on in the Turkish or Indo-community in the Netherlands, the national newspapers are not sufficient. Both in amount of news about their community and country of interest and in quality. Just as is the case with economy or sports writing about Turkey or Indonesia requires specialized journalists. And even though offline journals have sometimes around 200 journalists working for them, the expertise to write about those countries and their communities in the Netherlands is lacking. In this individualized society people are in search news that goes further than sees the eye. Superficial, general news is available everywhere and the value of it has eroded over the years. Theme based websites, such as community media, are gaining popularity because are searching more than meets the eye. They want to read what specialists think about their topic of interest. Successful online (community) media such as Indoweb and Lokum have a certain authority amongst its flock of readers. Just like traditional media, professional journalists who work according to journalistic standards make them. And they have no other choice. Today’s news consumer is spoiled. He expects quality, both in form and content. Just as counts for the Volkskrant or Trouw, when Indoweb or Lokum are not able to maintain their quality level, their authority diminishes and their readers will turn their back on them. h. Quality and connectedness is key Quality is the keyword for successful online media, just as is the case with offline news. At the end, publishing on Internet and on paper are both publishing. But there are of course differences. The dynamics of an online news media are different. When you have a subscription to a newspaper, you keep on receiving it until the end of your subscription term. If you don’t like an article, you will still get the newspaper on your doorstep the next day. An online news consumer can be gone forever once you write a bad article. Publishing is about transmitting information and binding people. De correspondent, for example, managed to collect the funding they needed thanks to the enthusiasm of people who believed in the basic idea behind it. Lokum and Indoweb have more likes on their respective Facebook pages than national dailies like Trouw and Algemeen Dagblad because their readers feel more personally involved by the articles they publish. They are more specifically connecting with the personal interests of their readers. To illustrate this difference of readers’ involvement: on 19th of April 2013 Algemeen Dagblad published an article on the winner of their yearly fries test. The contest was this year won by a Portuguese-Indonesian man. The day 34 this news was published the article about the winner got 500 likes. On Indoweb, the news, rewritten and enriched with additional information, managed to collect almost 900 likes. The involvement of online community media readers seems to be higher than those of online mainstream media. 2- CONCLUSION: Crisis and creativity The economic crisis forces media to be more creative with their resources. The rapid technological development instigates a shift of media consumption from offline to online. Since traditional media try to survive and keep their business running, they are not as flexible as they wish they would be. Entering the arena of online news media sounds easier than it seems. While online (community) news media have the flexibility to experiment and tweak their media to the wishes of their audience, offline news media have to please both their (fragmented) audience, investors and advertisers. This makes that national newspapers often lack the versatility to adjust to the requirements of a successful online news outlet. And even if national newspapers and magazines are able to make the shift from offline to online, they are confronted with a new problem: the shift from paper to the screen confronts the publishers of newspapers with a new problem: the relative costs of printing and distribution with a lower share of paper sales rise fast. Online community media don’t have to deal with such problems. The fluid media landscape offers opportunities for new and alternative media outlet to reinforce their position in the market. The cases of Indoweb, GeenStijl en De Correspondent show that online (community) media can profit from the current fluid state of the media. 35 Bibliography Albrecht, Youri (2013). Het is vijf voor twaalf voor de media. In: Tijdschrift voor Marketing. No. 4, April 2013, pp. 16-19. Coween, Tyler (2009). The Age of the Infovore: Succeeding in the information economy. London: Penguin. 257 p. Jenkins, Henry et. al. (2013). Spreadable Media: Creating value and meaning in a networked culture. New York: New York University Press, 350 p. Keen, Andrew (2008). The Cult of the Amateur: How blogs, MySpace, YouTube, and the rest of today’s user generated media are destroying our economy, our culture and our values. New York: Double Day, 256 p. Wijnberg, Rob (2013). De nieuwsfabriek: hoe media ons wereldbeeld vervormen. Amsterdam: De Bezige Bij, 154 p. 36 Business models and online community news Slavka Karakusheva Sofia University Business models and online community news “There is no place in big media in Turkey for our small problems... Nor there is in the national media in Bulgaria.” This is how Mr. Nahit Doğu started the conversation during the meeting in the small town of Kardzhali (Kırcaali) in South-Eastern Bulgaria in April 2015. He is the owner of and the main contributor to a small ‘local’ online news agency – AjansBg. It aims at publishing news from the region of Kardzhali as well as news from the “big media” in Bulgaria and Turkey which may be of importance for the local population. This local population consists of 66.2% Turks and 30.2% Bulgarians (Census, 2011) and this makes Kardzhali the town with the highest concentration of Turkish population in the country. Mr. Doğu is a professionally trained journalist. He works as a correspondent of Al Jazeera Turkey covering the region of Bulgaria. His professional experience has passed through some “big media” - the Anatolian Agency (Anadolu Ajansı) in Turkey, Agency Focus and TV 7 in Bulgaria. He started his first news website (weblog) in 1996 after he left the editorial team of Нов Живот/Yeni Hayat [New Life] – the local newspaper published in both Bulgarian and Turkish language. Later he continued reporting news in the blog of AjansBg. AjansBg is his personal idea and one of the important projects in his life which he does “for the society, for the people”, he says. He does not do it alone but together with a friend of him. The agency publishes news in the fields of politics, culture, religion and reports different events occurring in both national states – Bulgaria and Turkey. The news is often being selected on one basic principle – to be useful and informative for the Turks in Bulgaria or the Turks, migrants from Bulgaria to Turkey72. “People want to see themselves in the news. They want to see their small world; they want to recognize their problems there. If they are able to see this, they would watch or read the media. Especially if the media can provide information that no other mainstream media does”. 72 The politics of the modern Bulgarian state towards the Turkish minority have been rather controversial. As a result of it, a huge number of the latter moved to Turkey in different migration waves in the 20th century, the biggest of which the late 1980s. 37 The example of AjansBg is one of the many similar online platforms which publish content targeting Turkish speaking population in Bulgaria (See Appendix 1). According to the last Census results 8.8% of the population in the country or 588 318 people self-identify as Turks, while 605 802 (9.1%) claim Turkish as a mother tongue (ibid). This is a relatively small market, especially in relation to the nature of the medium – as an online platform its content is limited only to those actively using computers, smartphones and internet. Even if we add also the number of the migrants from Bulgaria to Turkey – a few hundred thousand (with the same condition for internet usage limitation), to the target group of the online news platforms – the market does not increase significantly. Moreover, that traditional media play still an important role among the Turkish speaking population in Bulgaria who, as bi-lingual people, are able to get informed on one hand from the national and cable TV channels in Bulgarian but also from the satellite broadcasted Turkish TV channels. There has been significant number of regional and national press in Turkish language. Acaroğlu describes 173 printed newspapers, journals and magazines in the period 1865 – 1985 (Acaroğlu, 1990). A similar descriptive attempt is done by Deliorman who lists 188 printed materials in the years 1865 – 2009 (Deliorman, 2010). Despite the quantity however most of them have existed just for short periods of time (1-3 years), or those who survived longer have been published under the very strong communist party supervision. We shall also mention here that there is a 10-minute news programme in Turkish language on the Bulgarian National Television daily but its time schedule at 16.10 p.m. makes it more a political reverence than a real informative medium. For 2,5/3 hours daily the Bulgarian National Radio broadcasts a special emission in Turkish language in the regions with compact Turkish population and supports a special section of their website in Turkish language73. What makes the difference however between those traditional channels and the online news platforms is the content – the first being engaged with national politics, events, and concerns, and the second – informing on issues with local significance. This could be illustrated with an example from the last elections in Turkey – while the Turkish TV channels were following the election results city by city within Turkey and showed a summary of the vote abroad, those in Bulgaria broadcasted and commented only on the final election results, AjansBg was the first one who published and commented on the results of the election boxes only in Bulgaria. The piece of news started circulating in different Facebook groups of Bulgarian Turks who were trying to understand and comment on the election results. This production of locality is the big advantage that the ‘local’ online news agencies have in competing with the mainstream media channels. They provide the services of 1) selecting only content which is related to Bulgaria from the Turkish media context and only content which is related to the Turkish population from the news in the Bulgarian media and 2) translating the selected content to Turkish language so that people can read it in their mother tongue. 80% of 73 See: http://bnr.bg/tr. 38 the content that AjansBg publishes is in Turkish language and 20% in Bulgarian, says Mr. Doğu. Many scholars argue for the importance of local news and information for the community building and integration (among them Lai & Tang, 2015, Nielsen, 2015, McNair, 2006). Local news report issues from the particular location we live in, from our own backyards and streets. Sharing regional medium helps people feel more connected and bound within the geographical boundaries they live in and this function is so important that the problematic sometimes quality of the news could be disregarded. “Local journalism is part of the social cement which binds communities together and is widely and rightly viewed as an essential element in the construction of local identity” (McNair, 2006: 37). Still, what we see is declining numbers of local newspapers (the tendency goes together with the national ones) and disappearing readers throughout the whole world (see Franklin, 2006, Dekavalla, 2015) and this is very much related to the development of digital technologies and internet. This development makes newspapers create new business models and advertising opportunities, technological tools and applications, invest in digital platforms, and even change the format of the news content, increasing its visual means. Apart from challenging the sustainability of the existing media formats and business models, internet nowadays provides also an ocean of new opportunities, such as breaking the media monopoly by establishing independent online-based news agencies. This paper looks at online news platforms that have a few specific features: 1) they are published widely in Turkish language, 2) their owners and journalists are based in Bulgaria, 3) although content is published regularly, its intensity is sometimes not enough to make their readers open the news site on a daily basis. The last one could be explained with the fact that most of their contributors have full-time jobs elsewhere and write for the platforms in their free time. This could be explained also with the specificity of the content – they do not aim at national or international daily news coverage but at coverage of particular geographically, ethnically and topically related content which is not always present in the daily news. Still, some of the info sites manage to create a professional outlook and if we look at the numbers – Kircaali Haber seems the most successful. It is published by Seni Medya and was established on 01 May 2006 as an online medium. In December 2007 they decided to expand it by publishing a monthly newspaper with the same name. In 2010 it turned to a weekly newspaper and continues in this format until nowadays – in 2000 prints with the price of 0,80 BGN (=0,40 EUR). “When I started online, I had no idea to publish a neаspaper. It was just cheaper. In 2006 many people from outside the country were reading this news. Here, the Turkish population did not have computers in their homes. […] But then some friends of mine from Komitini74 asked me: Whв don’t вou publish a real neаspaper? A very hard question... I did not understand anything of newspapers. They brought me a programme – InDesign, 74 A town in Northern Greece. 39 and showed me: here like this, here like that. 20 days I worked on this programme. For 1 newspaper 20 days! To learn it and to do the pagination, to make it beautiful. There [in the website] a hacker will enter and delete everвthing. The neаspaper hoаever аill staв”, saвs Mr. Müгekki Ahmet – the owner and main editor of Kircaali Haber. The cost for printing of one issue of the newspaper was 200 BGN (approx. 100 EUR) and the different issues were published by different individual donations. They included a text box with special thanks for the person or the institution, which funded the issue. The first one was 12 pages, half in Turkish, and half in Bulgarian. “The neаs hoаever аe not up-to-date – a monthly newspaper! Even the daily newspapers are not up-todate noаadaвs”, continues the storв Mr. Ahmet. What comes next is the support of the local authorities – the mayors of all the 7 municipalities in the region are elected from the lists of the Movement for Rights and Freedom Party, which represents the vote of a huge number of the Turkish population. They have subscribed the local cultural centres, schools and city halls for the newspaper and this guaranteed the minimum selling of 1000 subscription issues, paid by the municipalities’ budget. That is how it started being published weekly (only in Turkish language) and a new issue came out every Wednesday. When it enlarged, some advertisement also came; mainly local companies were interested in publishing a small square. Apart from Mr. Ahmet, there are other three journalists who run the medium; one of them is his own daughter. He works a full time job as a director of the Turkish cultural centre in Kardzhali; his wife also helps with the newspaper although working another job. Thus, Karcaali Haber turns into a family business, while the members of the family practice another profession and earn money elsewhere. “The aim is that people can read the news in their mother tongue and also our fellow citizens who are outside of Bulgaria can learn information about here. There are other newspapers here but they do not provide information about the Turkish minoritв objectivelв […]. There is almost no other newspaper which does whatever аe do”, saвs Mr. Ahmet. What makes it successful? “On one hand, the neаs аe publish are verв up to date. On the other, the content is interesting for the people. On the third, no other media does what we do. I think I do not knoа anв other media like ours.” Although it is one of the most developed and successful platforms, Mr. Ahmet says that as a company it is not profitable at all and they earn really little. “But this is something we do for the society. […] It is important that it will stay as archive of what has happened here. You know, all newspapers published in Bulgaria go to the archive at the National Library of Sofia.” What is interesting however is that Kircaali Haber is a result of the digitalization but is an 40 example of a reversed business model – while most traditional newspapers create digital versions of their content in order to meet the needs of their clients, Kircaali Haber was established as a digital medium which turned into a weekly newspaper. And what is even more – the weekly printed newspaper is what provides the funding for the digital platform. How can we understand the existence of media like Kircaali Haber and AjansBg? On one hand, we can understand such media as platforms for community news or ethnic minority media (see Deuze, 2006). They report what they find significant for a particular community – the Turks from Bulgaria and create a vigorous public sphere (Husband, 2005). On the other hand, as online based media, they are accessible from any point in the world with internet connection and function as a very important transnational medium – people who identify with a particular group, speak particular language or originate from a particular place, could always stay informed about politics, culture and the current issues related to their community. Up to 3000 people visit the website of AjansBG daily, depending on the intensity of the news and publications and the offline social and political context – if there are some “big events”, such as attacks on mosques, holidays, elections or political visits between parties and state leaders, the number of the unique individual visits increases; 50% or them are from Bulgaria, 50% from Turkey. Kircaali Haber has around 5000 – 6000 individual visits per day, 60% of the IP addresses are from Turkey, 30% - from Bulgaria, 10% - from other European countries. “When the big snow fell down this year and the electricity got cut, we had 15 000 visits a day”. Such mundane news like the snow could create so much interest because of a very simple reason – people wanted to understand the weather conditions and the situation in the places where their relatives live. Thus, such media produce locality and transnationality at the same time – the news is as important for the local population as for their relatives and families living abroad; the content is as much reporting on local issues as it reports on events from Turkey and this helps people on both sides of the Bulgarian Turkish border cross it regularly virtually in their efforts to stay informed and to imagine the other location. Most of the online news platforms in Turkish language still need a lot of development to make their media profitable and in this sense we can hardly talk about sustainable business models. According to a research of Open Society Foundation on digital media in Bulgaria in 2011 only 4.1% of media advertisement investment went for online media (OSF 2013: 83). The numbers raised to 6,8% share in the total media mix - in 2013 (Piero97 2014) but it is still too far from the TV advertisement and still not very likely a sustainable funding model. The subscription model is another possible option, partially introduced in Kircaali Haber – apart from the institutional subscription, the annual subscription fee for the printed newspaper is 40 BGN (=20 EUR). But who is going to pay for a weekly newspaper if they can get informed right away from internet for free? The political and municipal support for local press is another option but it raises a lot of questions related to the freedom and independence of press (can we criticize the local politics if they pay for our existence?), or to its suitability (what if mayor’s political party changes?) – questions which Mr. Ahmet is very well aware of. 41 What helps both and other similar platforms is the engagement of their readers. They have successfully identified a community need and they have engaged passionate audience, as advised by Robert Niles (Niles, 2013). Passionate to learn “their” news… These media have found a niche in the media ecology to satisfy the need of a particular group to get informed – something they cannot receive of any other traditional media (see Dimmick at al., 2004, Ha & Fang, 2012). What the niche theories suggest is the active and intentional selection and conscious decisions of media content consumption by the users. And the debate in the illustrated cases is not so much on the competition between traditional and new media for selling the content but on the complementary effects between them (as pointed by Lee and Leung, 2006, Dutta-Bergman, 2004, Nguyen and Western, 2006). In other words, people choose both media – because they may inform on different issues and satisfy different gratification: watch the news on any the national televisions in both countries but also follow the news platforms on social media. All of these platforms (as seen in Appendix 1) maintain a Facebook page (sometimes a Twitter account two) and use social media for distribution of the news they produce. If your people are on Facebook, says Niles, your site needs a Facebook page (Niles, 2013). The Turks from Bulgaria are on Facebook in tens of groups, reaching up to 12 000 members, and the platforms have successfully incorporated their websites with the social media accounts, building a model of a very traditional type – by word of mouth, or in our case – by link of link. Their model is very much based on the network developed by the Turks from/in Bulgaria in social media – the weaker the ties are (in the sense of Granovetter, 1983), meaning being more connected with less close people, the better the circulation of information is. And all shares, likes and comment in social media increase the popularity of the medium, respectively its fans and readings. Another form of engagement, that the Turkish language online platforms also rely on, is the news they receive from volunteers throughout the country about different events happening in their own places. Thus, various voices speak through those media and they tell different local stories. These stories are what makes the community imagine themselves as one group and oppositely to the classical nation-building theories, media could constitute ethnicity `from below` or create an alternative to the mainstream public sphere. 42 Appendix 1: List of Bulgaria-based online news platforms in Turkish Language (alphabetically) Name Website AjansBg http://ajansbg.blogspot.com.tr/ Bizim Gazete http://www.bizimgazete.bg/ BG Haber (published in Turkey) Dombira http://www.bghaber.org/bghaber / Haber.bg http://www.haber.bg/ Kırcaali Haber http://www.kircaalihaber.com/ https://www.facebook.com/KircaaliHabe rGazetesi, 7280 likes T Haber http://www.thaber.bg/ Zaman http://zaman.bg/ https://www.facebook.com/pages/THABER/663354503681223, 502 likes https://www.facebook.com/zaman.bulgar istan?fref=nf, https://www.facebook.com/groups/1167 53271686252/, 1259 group members http://dombira.eu/ Facebook page + number of likes (12.06.2015) https://www.facebook.com/AjansBulgari stan, 1844 likes https://www.facebook.com/pages/BizimGazete/141349026030015, 670 likes https://www.facebook.com/bulgaristanha berleri, 957 likes https://www.facebook.com/profile.php?i d=100004590708674&fref=ts https://www.facebook.com/pages/Haber bg/406263759458845, 636 likes 43 Slogan Read Bulgaria in Turkish Neutrally, Freely, and Right Away [Bulgaristan’ı Türkçe Okuyun Tarafsız Özgür Anında] We exist for you [Sizin için varız] The Up-to-Date News from Bulgaria [Bulgaristan’dan Güncel Haberleri] NA News in Pure, Clear Turkish [Arı duru Türkçe güncel salıklar] Bulgaria’s Independent Turkish Media [Bulgaristan’ın Bağımsız Türk Medyası]; The Voice of the Turks in Bulgaria [Bulgaristan Türklerinin Sesi] Read Bulgaria in Turkish [Bulgaristan’ı Türkçe Okuyun] NA Printed edition no yes no no no yes no yes Bibliography Acaroğlu, M. (1980). Bulgaristan’da Türk gaгeteciliği (1865 – 1985). Gazeteciler Cemiyeti Yayınları. Census. (2011). Н ,П я 2011 http://www.nsi.bg/census2011/NPDOCS/Census2011final.pdf Deliorman, A. (2010). Bulgaristan’da Türkçe basın (1865 – 2009). İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı, Kültür Müdürlüğü. Deuze, M. (2006). Ethnic media, community media and participatory culture, Journalism, 7, 262-280. Dimmick J., Chen J. & Zhan, L. (2004). Competition between the Internet and traditional news media: The gratification opportunities Niche dimension, Journal of Media Economics, 17(1), 19-33. Dutta-Bergman, M.J. (2004) Complementarity in consumption of news types across traditional and new media. Journal of Broadcasting and Electronic Media, 48 (1), 41 60. Franklin, B. (2006). Attacking the devil? Local journalists and local newspapers in the UK, In: Franklin, Bob (ed.) Local Journalism and Local Media. Making the Local News, London and New York: Routledge, 3-15. Gahran, A. (2013). Robert Niles on making money on niche news site, Kigth Digital Media Centre, http://www.knightdigitalmediacenter.org/blogs/agahran/2013/01/robert niles-making-money-niche-news-sites, accessed 12.06.2015. Granovetter, M. (1983). The strength of weak ties: The network theory revisited, Sociological Theory, 1, 201-233. HA Louisa & Fang L. (2012) Internet Experience and Time Displacement of Traditional News Media Use: An Application of the Theory of the Niche, Telematics and Informatics, 29, 177-186. Husband, C. (2005). Minority Ethnic Media as Communities of Practice: Professionalism and Identity Politics in Interaction, Journal of Ethnic and Migration Studies, 31 (3), 461 479. Lai C. & Tang T. (2015) Understanding Local News Consumption and Community Participation via the Lens of Information Repertoires and Media Multiplexity, Mass Communication and Society, 18:3, 325-349. Lee P.S.N. & Leung, L. (2006) Assessing the Displacement Effects of the INTERNET. Telematics and Informatics 25, 145–155, http://www.com.cuhk.edu.hk/ccpos/en/pdf/Displacement%20Effects%20of%20the 20Internet.pdf>, accessed 15.06.2015. McNair, B. (2006). News from a Small Country. Media in Scotland, In: Franklin, Bob (ed.) Local Journalism and Local Media. Making the Local News, London and New York: Routledge, 37-48. 44 Nguyen A. & Western, M. (2006) The Complementary Relationship between the Internet and Traditional Mass Media: The Case of Online News and Information, Information Research, 11 (3), paper 259. Nielsen, R.K. (2015). Introduction: The Uncertain Future of Local Journalism, In: Nielsen, R. K. (ed.) Local Journalism. The Decline of Newspapers and the Rise of Digital Media, London, New York: I. B. Taurus & Co., 1-25. OSF. (2013). П : ъ я [Study on Digital Media: Bulgaria], Open Society Foundation. Piero 97. (2014). ?К ъ ъ я 2013 . [Is it Time? A short Review of the Bulgarian Advertisement Market in 20013], http://www.piero97.com/assets/Medien_pazar/Is_that_the_time_BG_AD_Market_i 2013.pdf, accessed 14.06.2015. 45 Medyanın sermaye ve iktidar etkisinden kurtulmasında vakıf veya dernek gazeteciliği ile kitlesel fonlama modelleri Doç. Dr. Osman Köroğlu Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Enformasyon canlı bir ekonominin damarındaki kandır. Güçlü, üretken ve farklılıklara açık bir haber medyası demokrasi için gerekir. Medyanın özellikle 2000 yılından sonra artan problemleri, alternatif sahiplik ve denetleme biçimlerine ilgiyi artırıyor. Burada sorun gazetecilikte değil, gazeteciliğin temel iş modelinin işlevini yitirmesinde. Özellikle 2000 yılından sonra, sadece reklam gelirlerine dayalı bir iş modelinin, sadece ahlaki açıdan değil, aynı zamanda ekonomik açıdan da sorunlu olduğu fark edildi (Isaacson, 2016). İyi enformasyon, vatandaşların hayatta kalabilmesi için vazgeçilemez. Bu yüzden, gerçeklere ulaşmak isteyenler, kitlesel fonlama ile Macaristan’da Atlatszo. hu; Salvador’da El Faro; Hong Kong’da ise Factwire’ı destekliyorlar. Kaliteli, doğrulanmış haberler desteklenirse, vatandaşlar gerçekten ne olup bittiğini öğrenip, yanlı veya özel ilgilere göre tasarlanmış haberler ile kandırılmaktan kurtulabilirler (Ronderos, 2016). Reklama dayalı geleneksel iş modelinde kriz ile karşılaşan karar vericiler, medya yorumcuları ve medyanın demokratik rolünün geleceği hakkında endişelenenler çoktandır alternatifleri araştırıyor. Ancak varolan uygulamaların çeşitleri, görece güçlü ve zayıf yönleri hakkında detaylı enformasyon yetersiz (Picard ve Levy, 2011: 3). Medyanın yıllık reklam gelirlerinde düşüş sürüyor ve kitlesel fonlama, yardımsever zenginlerin desteği ve risk sermayesi şirketlerinin girişimlerinden faydalanma modelleri, gazeteciliğin finansal sorunlarının aşılmasında ilgi çekiyor (Vogt ve Mitchell, 2016). Haber kuruluşlarının karşılaştığı büyük finansal problemlere karşı, gazetecilik uygulamacıları kadar (Overholser, 2006) akademisyenler de (Guensburg, 2008), masrafların zengin yardımseverler ve bağışçılar tarafından karşılandığı kâr amacı gütmeyen medya organizasyonlarının haber ekosistemini destekleyebileceğini savunuyorlar. Bu uygulamalar hem geleneksel, hem de yeni medya için geçerli. Kârlılığı önceliklendirmeyen bu kurumlar, tam sahiplik, ortaklık ve halka açık şirket tiplerinden 46 farklılaşarak, sosyo-politik ve kültürel hedefler ile prensip ve değerler rehberliğinde kurulup yönetiliyorlar. Bazı çalışmalarda “dernek ve vakıf sahipliği modelinin medyanın bağımsız olması için tek yol olduğu” gibi neredeyse ütopik sayılabilecek görüşler var (Loundy, 2007). Medya kurumlarının karşısındaki kriz tek tip olmadığından, tek çözüm elbette dernek ve vakıf sahipliği modeli değil. Sorunun temelinde “Haber üreten bir STK veya kâr amaçlı işletme, harcadığından fazlasını kazanabilir mi?” muamması var. Araştırmacı gazetecilik, zengin ve güçlü kişi ve şirketler ile ilgili kamusal yararı olan haber üretimi için medyanın özgürlüğü gerekir. Sermaye ve iktidarın medya ile ilişkisi Medya sektöründe söz sahibi olan şirketlerin sayısı tüm dünyada giderek azalmaktadır. Medya, sermaye açısından hükümetlerle iyi geçinmek zorundadır. İktidar-siyaset, medyayı ekonomik bağlamda denetim altına alır, medya ise siyaseti söylem açısından kendisine bağımlı kılar. Bu yüzden toplumsal gerçekler, medya içeriklerinde doğru ve yeterli ölçüde ifade edilemez (Bagdikian, 2004). Sermaye yapıları ve siyasi merkezler medyanın içeriğini etkiler. Hegemonyanın beklentisine yönelik kurgulanan medya içeriklerinde gerçekler doğrudan ifade edilemez. Bu tür metinlerde hegemonik güç eleştirileri neredeyse yoktur, söylem kısıtlamasıyla, oto-sansürle karşılaşılır. Egemen güçlerin beklentilerine dikkat eden medya, içeriklerini oluştururken haber eleme süzgeçlerini etkin bir şekilde işletir. Böylece egemen yapılar kuvvetlenir ve alternatifmuhalif söylemlerin gücü giderek zayıflar (Dursun, 2012). Chomsky ve Herman, haberlerin seçilmesini-sunulmasını etkileyen çeşitli siyasi ve ekonomik güç güdümlü süreçlerin varlığından söz edip bunları beş süzgeç olarak ifade eder (Herman ve Chomsky, 1988: 306). Öte yandan, iletişim kuramları arasında, sınırlı medya etkileri yaklaşımının devamında yer alan kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına göre, izler kitle pasif enformasyon alıcılarından değil, aktif iletişimcilerden oluşur ve “izler kitle ihtiyaçlarını gidermek için medya seçimlerini bilinçli yapar” (Katz, 1959; Katz vd, 1973). Bu fikir çevrimiçi kullanıcıların giderek daha aktif katılımcılar olduğu yönündeki düşünce ile de örtüşür. Web ortaya çıkmadan kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı çokça ele alınmışsa da, web ile birlikte haber, eğlence ve enformasyon tercihlerinin anlaşılmasında halen değerini koruyor (Ruggiero, 2000; Rubin, 2002: 525). Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı çalışmalarına göre, haber okuma konusundaki doyumlar dört ana başlıkta toplanıyor: gözetleme (çevremizdeki dünyayı anlama ihtiyacı), rehberlik (günlük hayat için uygulamalı rehberlik), kaçış (hayatın rutinlerinden kaçmak) ve eğlence (Berelson, 1949; Blumler ve McQuail, 1968). Daha sonraki çalışmalarda gazetelerin 47 duygusal (kaçış ve eğlence) amaçlara nazaran, genelde enformasyon (gözetim ve rehberlik) gereksinimi ile okunduğu ortaya çıktı (Katz vd, 1973). Okurlar sağlık, beslenme, moda, yiyecek, tıbbi tavsiye, tüketici haberleri, seyahat, ev bakımı, tamir gibi konularda ‘kullanılabilecek ve gidilip yapılabilecek haberleri’ daha çok istiyor, ama gazetecilerin sundukları ‘toplumla ilgili genel enformasyon’ türü haberler bu isteği karşılamıyor (Bogart, 1989: 294; Stepp, 2004). Bir neoklasik ekonomi kuramı olan tüketici tercihi kuramına göre de, tüketiciler ihtiyaçlarını tatmin eden ürün ve hizmetleri satın alır (Mas-Colell vd, 1995: 17–36). Yukarıdaki kuramlar ışığında tekrar değerlendirilmesi gereken bir durum var: Kitlesel fonlama gazeteciliğinde de kamu sağlığı ve şehir altyapısı gibi konular daha çok, hükümet ve politika odaklı haberler daha az destekleniyor (Jian ve Usher 2014). Bu durum, tüketicilerin haber üretiminde aktif rol oynamalarının genel kamusal haberlerin işlenmesini azaltacağı düşüncesini destekliyor (Boczkowski ve Peer, 2011). Bu da, güç ve çıkar ilişkileri bağlamında medya ile siyasal ve ekonomik elitler arasındaki bağın tekrar değerlendirilmesini gerektirebilir. Vakıf veya dernek medyası Geleneksel olarak üç tip gazetecilik işletmeciliği modeli vardır: mülk sahipliği, ortaklıklar ve hisseleri borsada işlem gören şirketler. Bu saydıklarımız dışında yer alan ve medyanın sermaye ve iktidar etkisinden kurtulması açısından önemli olabilecek bir diğer model ise vakıf veya dernek medyası modelidir. Vakıf, “1. Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para. 2. Bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer. 3. Birçok kişi tarafından kurulan ve toplum yararına çalışmayı ilke edinen kuruluş.” olarak tanımlanıyor (Türk Dil Kurumu, 2016a). İslami bir kavram olarak dini kaynaklarda karşımıza çıkan vakıf uygulaması, 9 yy.’a dayanıyor (Verbit, 2002). Vakfın kuruluş şartnamesi, ilgili mülkün veya paranın, değiştirilemez biçimde belli şartlarda ve belli amaçlar ile işletilmesini gerektiriyor. Avrupa’da 12.-13. yy’da görülen vakıf örnekleri de haçlı seferleri ile ilişkili olarak bu uygulamanın Batı dünyasına aktarıldığı düşüncesini doğuruyor (Gaudiosi, 1988). Dernek ise “Belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için kurulan yasal topluluk, cemiyet” olarak tanımlanıyor (Türk Dil Kurumu, 2016b). Bir derneğin kurulması için kendini aynı amaca adamış yedi gerçek veya tüzel kişi gerekir. Dernekler kuruluş bildirimini ve eklerini mülki idari amirliğe vererek tüzel kişiliğe kavuşurlar. Dernekler özel hukuk tüzel kişisi olup, Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir. Derneklerde 48 üyelik vardır. Bir vakfı ise bir kişi tek başına kurabilir. Vakıf kurulmasındaki en önemli unsur bir mal varlığının olması ve bu mal varlığının kullanılacağı amaçtır. Vakfın kurulması için Türkiye’de yetkili asli hukuk mahkemesine başvurarak tescilinin sağlanması gerekir. Dernekler hukuki açıdan “kişi toplulukları”, vakıflar ise “mal toplulukları” olarak değerlendirilir (Danış, 2016; T.C. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı, 2016; T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2016). Her ülkede birbirine benzeyen düzenlemeler olsa da, vakıf ve dernek kuruluş ve çalışmaları açısından farklılıklar da vardır. Her ülkenin medya sistemi kendine has olup, ülke tarihi ile çerçevelenir. Medyanın doğduğu kültür ve ekonomi ortamı, işleyişinde belirleyicidir. Bu yüzden ilişkili olduğu değişik sistem ve unsurlarla birlikte ele alınmalıdır. Günümüzde dernek ve vakıf sahipliği modelinin ilgi çekmesinin önde gelen sebebi, medyanın yaşadığı ekonomik baskılardır. Ekonomik durum tüm dünya medyasında geçerlidir. Maddi desteği zayıf bir dernek veya vakıf sahipliğindeki medya kurumu, tıpkı ticari olanlar gibi, toplumun gereksinimi olan kapsam ve ölçüde gazetecilik sunmakta zorlanır (Picard ve Levy, 2011: 3). Kamu destekli veya bireylerin oluşturacağı dernek veya vakıfların medyayı desteklemesi düşünülebilir. Bu şekildeki medya odaklı dernek ve vakıflar, yerel veya bölgesel haber kurumlarını, geleneksel veya yeni medya ortamında destekleyebilir. Kapanmak üzere olanlar satın alınıp, sürdürülmeleri için çalışanlar veya ilgili STK’larca desteklenebilir. Ticari yapıdan dernek veya vakıf yapısına dönüşmek isteyenlere teknik veya yasal danışmanlık verilebilir (Currah, 2009b). Kar amacı gütmeyen sahiplik, haber medyası için önemli olsa da, tüm dertlere deva değildir. Bu model, gazetecilik konusunda daha belirgin bir his ve tarihsel bir gurura dayanır. Mali ve piyasanın koşullarına daha az odaklanılır. Ama kurum sahiplerinin yine de kar elde etmesi ve finansal zorlukları aşması gerekir (Dunlap, 2011). Vakıf veya dernek medyası modellerinin yapıları incelenirse, farklı sahiplik ve kontrol biçimleri olan üç farklı modelle karşılaşılır: Вardım kuruluşu sahipliği ve denetimi, haber organizasyonunun bir yardım kuruluşuna ait olup yönetilmesine dayanır. Вardımseverlerce desteklenen medya, medyanın yardımsever kişi ve kurumlarca desteklendiği durumdur. Vakıf sahiplik ve denetimi, haber kurumlarının sahipliğinin ve denetiminin kaliteli gazeteciliği destekleyen bir vakıf tarafından yürütüldüğü modeldir (Picard, 2011). Yardım kuruluşu sahipliği ve denetimi Yardım kuruluşu sahipliği ve denetimi, bir haber organizasyonunun, yardım kuruluşunun sahipliğinde olduğu yapısal bir düzenleme. Bu durumda, haber kurumu Christian Science Monitor gibi kâr amacı gütmeyen bir kurum veya kâr amaçlı St. Petersburg Times gibi 49 bir yayın olabilir. Bu farklar finansal akış yönü açısından önemlidir. Yardım kuruluşu haber kurumunu veya haber kurumu yardım kuruluşunu destekleyebilir. İlk durumda hedef, diğer medyada genelde ele alınmayan konuların haberleştirilmesidir. Bunlar ticari haber kurumlarınca göz ardı edilen konu, sorun ve topluluklardır. Bu yapısal düzenleme ile haber kurumu üstündeki ticari baskılar azalır. Yardım kuruluşunun maddi destek miktarı kaynaklarına bağlı. Desteğin seviyesini, bağışlardan oluşan toplu bir sermaye söz konusu ise bunun miktarı, finansal yatırımların performansı ve yönetimin verimliliği belirler. Haber kurumu için bağışçılardan yardım toplanması söz konusu ise desteğin seviyesi, buradaki miktara, işlem maliyetine ve yönetim verimliliğine bağlıdır. Bu düzenlemede haber kurumu, reklam, satış gibi diğer faaliyetlerden ek gelir de elde edebilir. Yardım kuruluşunun, ticari haber kurumunca desteklendiği yapısal düzenlemeler, yardımseverlik faaliyetleri için gelir akışı sağlar. Bu durumda haber kurumunun başarısı yardım kuruluşunun kaynaklarını belirler. Vakıflar tarafından yönetilen farklı türdeki firmalara ilişkin araştırmalar çok sınırlı. Almanya’daki bu tip firmalara ilişkin bir araştırma, ticari olanlara kıyasla bu firmalarda yüksek iş gücü yoğunluğu, düşük ücret ve düşük verimlilik ortaya koymuştur (Herrmann ve Franke, 2002). Başka araştırmalarda ise, ticari firmalar kadar kârlı olabilecekleri ve uzun vadeli iş stratejileri açısından avantajlı oldukları bulunmuştur (Thomsen, 1999; Thomsen ve Caspar, 2004). Ancak kurumsal yönetişim, yönetim ve finans konularında bazı zorluklar ortaya çıktığı ve riske daha açık oldukları da bulunmuştur (Fama ve Jensen, 1983; Bennett vd, 2003). Kâr amacı gütmeyen medyaya ilişkin çalışmalar çok sınırlı. Ama yerel olayları ele alma açısından potansiyellerinin yüksekliği ve ticari baskıları azalttıkları vurgulanmakta (Shaver, 2010). Yine de yardım kuruluşlarının sahipliğindeki medyanın performansının karışıklığı da bulgular arasında (Picard ve Van Weezel, 2008). Son bulgunun sebebi olarak şunlar düşünülebilir: Bu tip düzenlemelerin yüksek kaliteli içerikler için gerekli kaynakları sağlama garantisi vermemesi, düzenli tekrar yatırımı temin etmemesi ve yönetici ve çalışanlara kaliteyi ve piyasa açısından performansı artırmaları için özendirici teşvik unsurları sunmaması. Bu tip düzenlemeler ekonomik ve finansal güçlüklere karşı kalkan da sunmaz. Yardımseverlerce desteklenen medya Yardımseverlerce desteklenen medya, faaliyetleri için yardımsever birey ve kurumlardan fon desteği alır. Bu düzenlemelerde, yardımsever kurum haber organizasyonunun sahibi değildir ve denetlemez ama faaliyetlerinin bir kısmına finans desteği sunar. Buradaki haber kurumları kâr amaçlı olabilirse de, geleneksel olarak çoğunlukla kâr amaçlı değillerdir. Bir yardım kuruluşu, bir veya daha fazla medya kurumunu desteklemek için 50 var olabilir veya belli habercilik uygulamalarına da destek sağlayabilir. Bireyler de doğrudan haber kurumuna finansal destek verebilir veya bu amaca aracılık eden yardım kuruluşuna bağışta bulunarak vergi düzenlemelerinden faydalanabilir. Çünkü çoğu ülkede haber kurumları tipik olarak yardım kuruluşu olarak çalışamamaktadır. Bu tip bir düzenleme ABD’de 2010’da Pulitzer ödülünü kazanan ve Knight Vakfı, Sandler Vakfı ve diğer bağışçılar tarafından desteklenen ProPublica örneğinde görülebilir. Knight Vakfı yeni başlayan kâr amacı gütmeyen sayısal haber kurumlarının en büyük destekçisi konumunda. Google da ProPublica’yı Knight Vakfı üstünden destekliyor. Bu düzenlemeler ile tipik olarak ticari kurumların ilgisini çekmeyen konuları ele alan medya desteklenir. Sonuçta, çoğu yardım kurumu destekli medya, kâr amacı gütmez. Bu şekildeki dergilere ilişkin bir çalışma, kâr amaçlı olanlar kadar hızlı büyümediklerini, gelir kaynakları ve güçlü yönler açısından farklılaştıklarını ve gelirlerini sürdürmekte zorlandıklarını göstermiştir (Mcguire, 2009). ABD’de vakıflar alternatif haber organizasyonlarını desteklemeye ilgi duyuyorlarsa da, destekleri yeni başlayan kurumlar ile sınırlı ve uzun vadeli sürdürülebilir gelir akışı sağlayamıyorlar (Shaver, 2010). Yardım amaçlı vakıflar kuran veya yönetime geçen haber çalışanları, pazarlama gereklilikleri açısından ve çalışmalarını yürütebilmeleri için gereken kapitali çekebilmek için karşılaşmaları gereken zorluklara hazırlıksızlar ve bu tür firmaları başarılı ve sürdürülebilir yapan yönetimsel görevlere ilgisizler (Tyree, 2010). Vakıf sahipliği Bu tür bir düzenleme, haber kurumları vakıf mütevellilerine devredildiğinde ve onlar da belli tarzda çalışmak zorunda olduklarında gerçekleşir. Vakıf, iş veya finans ile ilgili durumlarda son sözü söyleyebilir, belli standart ve geleneklere uymayı gerektirebilir veya belli siyasal, toplumsal ya da dini bakış açılarına vefalı olmayı gerektirebilir. Yardım kuruluşu olmayabilirler. ABD ve Avrupa’daki çoğu vakıf, vergi ödemelerinden, özellikle de miras ile ilgili olanlardan kaçınmak amacı ile kurulur. Gazetecilik amaçlı vakıfların birincil mantığı, yönetim ve yayıncıların bağımsızlığını sağlamak, böylece daha önce bahsettiğimiz yardım yönelimli yapılardan belirgin biçimde farklılaşmayı sağlamaktır. Vakıflar tamamen veya kısmen medya kurumlarının sahibi olabilir. Ama genelde, kurumların temel değerleri ve stratejik tercihlerini denetlerler. İki ayırt edilebilir vakıf sahipliği tipi vardır: birinde vakıf medya kurumuna tamamen sahiptir ve denetler, diğerinde vakıf yapısal düzenlemeler sayesinde kararlar ve günlük işlemler üstünde belli seviyede denetim sahibidir. Yardım kuruluşlarının sahip olduğu veya yönettiği 51 şirketlere göre, vakıf sahipliğindeki veya yönetimindeki haber organizasyonları daha büyük olma ve ticari olarak işletilme eğilimindedirler. Vakıfların karşılaştığı bir dizi sorun arasında iyi mütevelliler bulmak yer alır. Çünkü tecrübe, vakfın prensiplerine bağlılık kadar, ihtiyaç duyulan bir şeydir. Aynı zamanda firmada hisseleri olmadığından, çoğu mütevellinin finansal ödülü sınırlıdır. Bazı organizasyonlar özellikle yardımseverlik amaçlı vakıflar, büyüme ve tekrar yatırım için gereken kapitali elde etmede sınırlarla karşılaşırlar. Araştırmalara göre, toplumun farklı kesimlerinden oluşturulan bir mütevelli heyeti, ilgili toplumdaki farklı çıkarları temsil ederek meşruiyet sağlıyor (Abzug ve Galaskiewicz, 2001). Bu tür mütevelli heyetleri, sıklıkla verimsiz çalışıyor ve kurum sorunları ile mücadele için daha iyi yönetişim ve yapılanmaya gereksinim duyuyor (Carver, 2006) Mütevelli üyeleri bile, verimlilikleri konusunda genişçe farklılaşan bakış açılarına sahip (Herman vd, 2006). 52 Tablo 1: Dernek ve vakıf sahipliği modelinin farklı türlerinin avantaj ve dezavantajları Tür Avantajlar Dezavantajlar Yardım kuruluşu sahipliği • Yardım kuruluşu medyayı desteklerse, kâr taleplerini düşürür • Destek yardım kuruluşunun finansal kaynakları ve bağış bulabilme becerisine bağlıdır • Uzun vadeli iş stratejileri üretmeye eğilimlidir • Haber kurumu yardım kuruluşu için para sunmada kullanılabilir. Bu da kâr talebi üretebilir • Eğer varsa, tüketici veya reklam akışını destekleyebilecek bir gelir akışı üretir • Yardım kuruluşu haber organizasyonunun varlığını ve çalışmalarını sürdürmesine kendini adamıştır. Yardımseverlerce desteklenen medya • Eğer firmalar kâr amacı gütmeyen durumda ise kaynak sınırlılığı olur • Yardım kuruluşunun felsefi, dini, politik görüşleri gazetecilik çatışabilir değerleri ile • Gelişim ve tekrar yatırım için teşvik kullanımını ortadan kaldırma eğilimi • Haber kurumunun işlemleri bir yere kadar yardım kuruluşundan bağımsız kalır • Destekçi bağlılığı ekonomik çıkarlardan çok felsefi ve psikolojiktir • Ticari faaliyetlere bağımlılığı azaltır veya ortadan kaldırır • Kendi kurumsal fonlarını geliştirmektense, yardım kuruluşu kaynaklı fonlamaya bağımlılık • Haber kurumu içindeki bağış toplama yönelimini ve çabasını azaltır • Kısa vadeli iş planı stratejisi eğilimi veya hiç iş planı olmaması • Gelişim ve yeniden yatırım için teşviklerin ortadan kaldırılması eğilimi 53 (a) yardım organizasyonları • Haber kurumu çabalarını gazetecilik faaliyetlerine odaklayabilir • Bireysel bağışçılar, fonlar yardım kuruluşundan aktarıldığında vergi indirimi elde eder (b) destekleyici bireyler • Genel gider ve maliyetler ile yardım kuruluşlarının yönetim verimliliği erişilen desteğin miktarını etkiler • Çok sayıda küçük miktarlı bağışçılar söz konusu olduğunda, desteğin elde edilip sürdürülmesinde büyük çaba/maliyet gerekir. • Destek haber kurumunun ideallerine kendini adayan bireylerden gelir ama bunların doğrudan denetim yetkisi yoktur. • Haber kurumu kendisi yardım kuruluşu yapısında olmalıdır ki bireyler katkılarından dolayı vergi açısından fayda elde edebilsin. • Okur, dinleyici ve izler kitle yüksek seviyede ilgilenir ve vefa oranı artar. • Yardım kuruluşu statüsü, politik bir görüşü savunma, tavır alma yeteneğini sınırlar. • Çok sayıda küçük miktarlı bağışçılar söz konusu olduğunda, desteğin elde edilip sürdürülmesinde büyük çaba/maliyet gerekir. Vakıf sahipliği • haber kurumunun ve vakfın kurucusunun karakterini ve prensiplerini korur • Kâr amaçlı haber kuruluşlarında, gazetecilik ve demokratik değerlere bağlılığı koruma yeteneği. (a) Vakfın kurum olduğu durum sahibi • Sürdürülebilirlik ve gelişim taleplerini devam ettirme eğilimi • Orta vadeli iş stratejisi üretme eğilimi (b) Vakfın denetim mekanizması olduğu durum • Mütevellinin kurumsal denetim ile ilgilenmesi, vakfın prensiplerinin takip edilmesi ile sınırlı olma eğilimindedir. 54 • Bilgi ve ilgi sahibi mütevelliye daha az teşvik. • Eğer kâr amaçlı olmayan kurumlar söz konusu ise, kapital kaynaklarını sınırlar. • Yardım kuruluşunun felsefi, dini, politik görüşleri gazetecilik değerleri ile çatışabilir • Yardım kuruluşunun felsefi, dini, politik görüşleri gazetecilik değerleri ile çatışabilir Kaynak: (Picard, 2011). Kitlesel fonlama ile gazetecilik Kitlesel fonlama ile gazetecilik modeli İnternet ile yaygınlaşan alternatif yayıncılık modellerindendir. İnternette yayıncıların gelir elde etmek için standart yöntemi reklamcılıktır. 2016 yılı itibariyle kullanıcıların yüzde 20’sinin çevrimiçi reklam engelleme teknolojilerini kullanması yüzünden, özellikle medya şirketlerinin sayısal gelirleri hızla düşüyor (Lees, 2016). Yine de kullanılabilecek modeller arasında kitlesel fonlama, üyelik ve mikro ödeme odaklanılanlar arasında yer alıyor (Newman, 2016). Örneğin İspanyol haber sitesi El Espanol, kitlesel fonlama ile üç ayda 3.4 milyon USD, Hollanda merkezli De Correspondent ve Almanya merkezli Krautreporter da 1 milyon Avro gelir elde ettiler. ABD’de de NPR ve Wikipedia düzenli olarak fonlama için izler kitlelerini bağışa davet ediyorlar. Kitlesel fonlama gazeteciliği, bireylerin mikro ödemeler ile gazetecilik çalışmalarını desteklemesine dayalı bir iş modeli sunar. Bu iş modelinin uygulandığı girişimlerde, kamu sağlığı ve yerel şehir altyapısı gibi konularda kullanıcılar daha çok günlük hayatlarında kendilerine rehberlik edecek bilgileri içeren gazetecilik çalışmalarını destekliyorlar (Jian ve Usher 2014). Kitlesel fonlama konusundaki en eski deneyler arasında 2000 yılında yayına başlayan Kore merkezli vatandaş gazeteciliği sitesi OhMyNews.com yer alır. Sitenin çalışma modeli, okurların haberlerini beğendikleri yazarlara bahşiş vermesi, böylece en popüler katkı sağlayıcılara ödeme yapılması biçimindeydi (Ronderos, 2016). Kitlesel fonlama ile ilişkili olarak da kullanılan mikro ödeme teknolojisi, genelde çevrimiçi ödemeler ve satın almalarda gerçekleşen çok küçük miktarlarda finansal aktarımdır (W3C, 2001). 90’ların ortalarından itibaren araştırmalar yürütülen bu ödeme türünün yaygınlaşmasında aktarım maliyetlerinin yüksek olması önemli bir problem. Bu durum altyapı sağlayıcılar açısından küçük miktarların aktarımını verimsizleştiriyor. Kitlesel fonlama gazeteciliğinin kökeni, “bir organizasyonun, önceleri kendi çalışanları tarafından yerine getirilen bir görevi, geniş ve belirsiz bir kalabalığa açık çağrıda bulunarak dış kaynak kullanımı biçiminde devretmesi” olarak tanımlanan kitlesel kaynak kullanımı akımına dayanıyor (Howe, 2009). Kitlesel kaynak kullanımının uygulandığı alanlar arasında kullanıcının ürettiği içerik, ürün yenilikçiliği ve yaratıcı tasarım da yer alıyor (Nov, 2007). Kitlesel kaynak kullanımında katılımcılar zaman ve emek, kitlesel fonlamada ise sadece para desteğinde bulunuyorlar. Böylelikle bireylerin kendi başlarına üstesinden gelemeyecekleri kadar büyük projeler, bir araya getirilen küçük bağışlar ile gerçekleştirilebiliyor. 55 Önde gelen kitlesel fonlama gazeteciliği siteleri arasında beaconreader.com, contributoria.com, patreon.com, tubestart.com sayılabilir (Albeanu, 2014). Küresel soruşturmacı gazetecilik ağı tarafından kitlesel fonlama ile gazetecilik yapmak isteyen kişi ve kurumlara yönelik bilgilendirici çalışmalar da sunuluyor (Global Investigative Journalism Network, 2015). Kitlesel fonlamada bireylerin bağışlarının düşük miktarlarda olması bir sorun olsa da bağışların gittikçe arttığı gözleniyor. Bunun arkasında da haberciliğin bu şekilde desteklenmesinin eşitlikçi bir deneyim olması ve tıpkı yiyeceklerdeki gibi abur cubur haber tüketiminin sağlıksız bir enformasyon diyetine yol açacağı düşüncesi yatıyor. Eğer bireyler sadece bu şekilde kirli kaynaklara erişirlerse, hükümetleri veya işletmeleri eylem ve düzenlemelerinden dolayı sorgulayamaz hale geleceklerinden, kendi çıkarlarının zarar gördüğünü fark edemezler. Bireyler kitlesel fonlama ile destekledikleri haberleri takip ettikçe, devlet veya işletme reklamları yüzünden dengesi etkilenen yayınların içeriklerinde de kalite talep edebilirler. Hem de dengeli habercilik yapan kitlesel destekli yayıncıların işletmeler veya hükümet tarafından baskı gördüğü durumlarda, bu medyayı savunabilirler. (Köroğlu, 2013; Ronderos, 2016). Kitle destekli gazetecilik, günümüzün evrilen sayısal ortamında, kamu ilgisi ve motivasyonu ile ilerleyen, yeni ve geleneksel olmayan bir gazetecilik segmenti temsil ediyor. Başka şekilde fark edilmeyecek ve desteklenmeyecek çabalara ses ve görünürlük getiriyor. Kamunun gazetecinin üretim fonlanma ve dağıtımına bağlanması için yeni bir yol daha sunuyor. Son olarak, sektörün gereksindiği bir gelir kaynağı alternatifi daha ekliyor. Başarılı örnekler ABD medyası, örgütlenmesi açısından ulusal yapılanmadan çok yerel ve bölgesel olması ile diğer ülkelerdekine nazaran daha farklı. Ülkedeki dernek ve vakıf destekli gazetecilik modelinin uygulandığı örneklerin çoğu, eski bir medya kurumunu kurtarmak yerine yeni bir kuruluş inşa etmeye dayalı (Picard ve Levy, 2011: 14). En iyi bilinen kâr amacı gütmeyen yayıncılara, arkalarındaki vakıflara ve kuruluş tarihlerine bakılırsa şu tablo ile karşılaşılır (Lewis, 2011): National Geographic (National Geographic Society, 1888), Christian Science Monitor (The First Church of Christ, 1908), Consumer Reports (Consumers Union, 1936), Foreign Affairs (Council on Foreign Relations, 1922), Mother Jones (Foundation for National Progress, 1976), Harpers (Harper’s Magazine Foundation, 1980), St Petersburg Times (The Poynter Institute, 1978), Public Broadcasting System (PBS, 1970) ve National Public Radio (NPR, 1971). 56 2008-2015 yılları arasında faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen Spot.us, önde gelen kitlesel fonlama gazeteciliği örneklerindendir (Easton, 2015). Site, bireylerin Spot.us’ı değil de teker teker haberleri seçerek bağışta bulunmalarını sağladığı ve herhangi bir kişi siteyi kullanarak bir haber konusunu duyurup destek toplayabildiği için kendine has bir örnektir (Jian ve Usher 2014). Spot.us’ın kurulmasında ABD Başkanı Obama’nın 2008 yılındaki siyasal kampanyası için bireylerin bağışlarını kullanması ilham olmuş (Kershaw, 2008). Spot.us’ta, bir haberin duyurulması ve tanıtımının yapılarak yayınlanması şu şekilde işlemekteydi: Kayıtlı bir Spot.us muhabiri bir haber tanıtım ve pazarlama metni sunar. Bu metinde, teklif edilen haber projesinin kısa bir tanımı ve istenen maddi destek miktarı yer alır. Ardından bu metin Spot.us çalışanlarınca değerlendirilir. Onaylanan teklifler, maddi destek toplama amacı ile web üstünden halka sunulur. Bireysel bağışçılar, kayıtlı Spot.us muhabirleri ve haber kurumları bu haber projelerine bağışta bulunabilir. Bir Spot.us haberi fonlandığında, genelde açık kaynak Creative Commons lisansı ile yayınlanır ve kurum veya haberci ek yayın ortamı arayabilir. Sitede yapılmak istenen haberlere, muhabirlere, bağışlara ve bağışçılara ilişkin detaylı veriler tutuluyor. Analizlere göre Spot.us’ın kapanmasına yol açan etkenler arasında, sitedeki çoğu projenin arkadaşlar ve aileler tarafından desteklenmesi, çoğu bağışçının tek sefer destekte bulunması ve bir daha bağışta bulunmaması geliyor. Kitlesel fonlama konusundaki genel istatistiklere göre, projelerin genelinde başarısızlık oranı yüzde 56 iken, gazetecilik projelerinde bu rakam yüzde 63. İş modeli açısından ölçeklendirme ve sürdürülebilirlik noktasında sadece birkaç başarılı örnek var (Easton, 2015). Ancak kitlesel fonlamanın, bağımsız, yerel ve özellikle serbest çalışan gazetecileri desteklemeye yarar bir model olduğu Spot.us ile ortaya çıktı. ProPublica.org sitesi, Sandler Foundation’dan alınan 30 milyon USD destek ile 2008 yılında kuruldu. Araştırmacı gazetecilik odaklı girişim, Wall Street Journal ve New York Times’tan iki saygın gazetecinin yönetiminde 25 kişilik ekiple çalışmalarına başladı (Guensburg, 2008). 2010 yılında Pulitzer ödülü kazanan ilk çevrimiçi haber sitesi oldu. Tam zamanlı haberciler tarafından hazırlanan içerikler, yayın aşamasında aralarında New York Times Magazine’in de olduğu 90 ayrı eş yayınla paylaşılıyor. Associated Press (AP) kâr amaçlı olmayan bir kooperatif. Üyeleri aynı zamanda AP’nin sahibi ve bir işletme gibi çalışır (Weisberg, 2009). AP, New York’ta kâr amacı olmayan, vergi ödemeyen bir haber kooperatifi olarak kurulur. 4 bin civarı çalışanı olan ajans, her an 130‘un üstünde ülkeye, 1 milyar okur, izleyici ve dinleyiciye haber sunuyor (Lewis, 2011). Poynter Institute’un 30 yıldır sahibi olduğu St. Petersburg Times gazetesi, yerel bir gazetenin sürdürülebilir biçimde varlığını koruması hedeflenerek başlatılmış (Dunlap, 2011). Enstitünün kurucusu Nelson Poynter, gazetenin varlığını sürdürmesi için ABD’de ve dünyada saygın bir medya eğitim kurumu olan ama üniversitelerle ilgisi olmayan Poynter Institute’u kurmuş ve gazeteyi enstitü yönetimine devretmiş. Gazete müşterilerini korumaya ve çevrimiçi haber girişimleri, ürün ve hizmetlerine ön ayak olarak yenilerini bulmaya çalışıyor. Enstitü ise 57 yeni dersler oluşturarak gazetecilere, medya yöneticilerine, bloggerlara ve çevrimiçi medya girişimcilerine hizmet veriyor. Kanada’nın en büyük gazetesi Toronto Star, sahibi Joseph Atkinson’ın ölümünden sonra yayının vizyonunun değişmesini engelleme çabaları neticesinde Atkinson Charitable Foundation’a ve daha sonra yasal gereklilikler yüzünden gazete ve vakıf yönetici ve çalışanlarının kurduğu Torstar Voting Trust’a devredilir (Torstar.com, 2016). Philadelphia’da yayınlanan Inquirer ve Daily News gazeteleri ile Philly.com sitesinin sahibi George Lenfest, yayınları Philadelphia Foundation adlı kâr amacı gütmeyen vakfa bağlı bir enstitüye devreder (Gammage, 2016). Devir işleminin “kaliteli gazetecilik çalışmalarının nesiller boyunca sürdürülmesi için” yapıldığı duyurulur. Böylelikle herhangi bir bağışçı, tıpkı üniversitelerdeki kürsüleri desteklemek için yapıldığı gibi, enstitüye bağışta bulunarak bir araştırmacı gazetecilik ekibini destekleyebilecek. Enstitünün görevleri arasında, kamu yararına olacak biçimde alternatif içerik üretim ve dağıtım yöntemleri geliştirmek, medya modelleri geliştiren grupları maddi destek vermek ve genç medya çalışanlarının eğitimini desteklemek yer alıyor. Enstitü gazetelerin ve sitenin sahibi olsa da onlara ilişkin bir yönetim gücü bulunmuyor. Enstitü yöneticilerinin çoğunluğu akademisyenlerden oluşuyor. 8 milyon kullanıcısı olan Kickstarter.com, alternatif alanlardaki yaratıcı projelerin desteklenebildiği bir platform. Sitedeki 103 bin 406 proje toplam 2 milyar 300 milyon USD destek almış durumda (Kickstarter.com, 2016). 2009-2015 arasında 60 farklı ülkede yürütülen 658 gazetecilik ile ilişkili proje bu platformdan yararlanarak 6.3 milyon USD destek aldı (Vogt ve Mitchell, 2016). 2009’da 17 gazetecilik projesini 792 kişi, 2015’te ise 173 projeyi 25 bin 651 kişi destekledi. Futbol üstüne yayıncılık yapan Howler dergisi site üstünden 69 bin USD ve politika ve kültür dergisi Scalawag ise 31 bin USD desteğe ulaştı (Sivek, 2016). Proje sahiplerinin yüzde 71’i kurumlardan bağımsız bireyler, yüzde 22’si medya kurumları, geriye kalanı ise ilköğretim, lise ve üniversite seviyesindeki devlet ve özel eğitim kurumları. Bu projelerin ürünleri arasında, haberler yanında, dergi makaleleri, kitaplar ve belgeseller de yer alıyor. Kickstarter kategorileri akışkan bir yapıda ve diğer kategorilerle kesişme ve örtüşmeler görülüyor. Bireyler tarafından desteklenen projeler arasında orman itfaiyecilerinin sayısal sözlü tarihi çalışması The Smokey Generation, bir serbest bilim yazarının paleontoloji saha çalışması notları, Tanzanya’da yokolmakta olan bir tür olan Kihansi Spray kurbağasının kaderi hakkında multimedya haber çalışmasına kadar farklı örnekler var. Medya tarafından sunulan projeler arasında Texas Tribune’ün seçimleri bir yıl boyunca canlı takip edip yayınlamak üstüne bir projesi ile Baltimore Brew’un şehir haberciliği çalışmalarını genişletme projesi ve NK News’un iki gazeteciyi Çin-Kuzey Kore sınır bölgesinde uzun süreli istihdam etme üstüne projesi sayılabilir. Okulllara ait projeler arasında yazın tatil döneminde öğrenci gazetesinin yayınının sürdürülmesi, kampüs dergisi yayınlanması, çevrimiçi habercilik platformu oluşturulması gibi örnekler yer alıyor. Sunulan projelerin çoğu, bireysel destekler olmadan sürüdrülemeyecek kadar uzun soluklu girişimler. Örneğin yıllar veya aylar süren deneyimlerinden beslenerek 58 ortaya kitap çalışması koymak isteyen gazeteciler. Serbest gazeteci Nathan Webster, Irak savaşı sırasında ABD kara kuvvetleri ile gömülü gazeteci olarak çalıştığında yaşadıklarını Kickstarter üstünden iki ayrı kitap olarak projelendirip yayınlattı. Karikatürist ve savaş muhabiri Ted Rall Afganistan’a dönmek için, suç muhabiri Scott Thomas Anderson ise emniyet güçleri ile uyuşturucu şebekelerine ilişkin ve suçluların zihinsel durumları ve hapishane kültürüne ilişkin yaptığı habercilik çalışmaları üstüne iki ayrı kitap için projesine destek buldu. Belgesel çalışmalarına yönelik örnekler arasında Hollandalı bir muhabirin Lübnan’da yaşayan Suriyeli çocuklar ile ilgili bir talebi, bir serbest gazetecinin ABD’deki çocuk fuhuş trafiği konusundaki belgeselinin ulaştığı kitleyi genişletmek için talebi ve Kickstarter üstünden finansal destek bulan dört Afgan foto-gazetecinin hikâyelerinin anlatıldığı bir belgesel yer alıyor. Kickstarter gibi çalışan bir diğer site olan ve 2008’de kurulan Indiegogo.com, 15 milyon kullanıcıya sahip (Easton, 2015). Indiegogo. com’da gazetecilik üstüne özel bir başlık olmasa da, transmedya olarak adlandırılan projeler sunuluyor. Kitle destekli gazetecilik alanında 2014-2015 arasında yayında kalan The Guardian’ın Contributoria girişimi, aylık yayınlanan içerikleri ile 21 sayı boyunca serbest çalışan bağımsız gazetecilerin okurlar ile birlikte katılımcı biçimde habercilik yapmasını sağladı (Contributoria.com, 2015). Kitlesel fonlama için, Macaristan’daki kâr amacı gütmeyen ilk soruşturmacı gazetecilik STK’sı ve bir bağımsız online yayıncı olan Atlatszo.hu, kullanıcılara ulaşarak onlardan yayına destek olmalarını istediğinde, “İçeriklerimiz bedava, ama gazetecilerimizin geçimi için desteğiniz gerekli” mesajını iletir. Gazeteciler kendilerini, başarılı haberlerini ve gelecekteki projelerini tanıtan kısa videolar ile kullanıcılara ulaşır. Kampanya sonrasında site her ay düzenli ödeme yapan 3 bin aboneye ulaşır (Atlatszo.hu, 2015). Salvador’daki ElFaro.net gazetesi, Ekim-Aralık 2015 tarihlerinde “Vatandaşlar ortaya çıkarıyor” projesi ile bireyler ve kurumlardan toplamda 26 bin USD bağış toplar (Ronderos, 2016). Eylül 2015’te Hong Kong vatandaşları, soruşturmacı haber ajansı FactWire.org’un kurulmasını 586 bin USD ile desteklerler (Factwire.org, 2016). Factwire bir vakıf tarafından yönetiliyor ve elde edilen kârlar ajansın hükümet, kamu kurumları ve sivil topluma dair kamu yararına habercilik yapması için kullanılıyor. Brezilya’da 2011’de bir grup kadın gazetecinin kurduğu soruşturmacı gazetecilik grubu Agência Pública, çalışmalarını yürüttüğü apublica.org sitesi üstünden 2015’te 17 bin USD bağış toplar. The New Republic dergisinin de kâr amacı gütmeyen bir statüye geçme ihtimali var (Alpert, 2016). 1940 ve 1960 arasında İngiltere’de kurulan birçok habercilik vakfı, gazete baronlarının başka şirketlere sattığı yayınların siyasal eğilimlerini korumayı amaçlıyordu. Bunlar arasında Birmingham Post ve Mail, Bristol Evening Post ve Evening World, Daily News, Economist, Guardian, Liverpool Daily Post ve Echo, Observer, Spectator, Yorkshire Post ve Evening Post 59 sayılabilir. Vakıflar hayatta kalma garantisi sunmaz: Çünkü Daily News, Daily Mail ile birleşerek kapatıldı. Observer, Guardian Media Group’a katıldı. Spectator ise Daily Telegraph’a satıldı. Medya vakıfları birçok ülkede tanınmış haber kurumları ile ilişkili. Norveç merkezli Schibsted Medya Grubu, Tinius Vakfının kontrolündedir. Almanyadaki en saygı duyulan gazetelerden Frankfurter Allgemeine Zeitung, FAZIT-Stiftung tarafından yönetilir. New York Times, şirkette ayrıcalıklı hisse sahibi olan bir aile vakfı tarafından yönetilir (Picard ve Levy, 2011). İngiltere’de The Guardian ve The Observer, bir tür vakıfken limited şirketleşen ama vakıf özelliklerini de koruyan The Scott Trust Limited'ın sahibi olduğu Guardian Media Group’un üyeleridir. The Scott Trust Limited 1936 yılında şu gaye ile kurulur: "Guardian’ın finansal ve editöryal bağımsızlığını sonsuza kadar güvenceye almak ve Guardian’ın özgür gazetecilik ve liberal değerlerini ticari veya politik müdahalelerden korumak." The Scott Trust 2008 yılında limited şirket haline gelir, ancak Guardian’ın yayıncılığı ile ilgili koruyucu şartnameleri de aynen sürdürür. Buna göre elde edilen kârlar, sahiplere veya hissedarlara değil gazeteciliğe aktarılmaya devam eder (The Guardian, 2015). The Guardian ve The Observer’ın sahiplik ve çalışma modellerini de içeren kâr amacı gütmeyen gazetecilik uygulamaları üstüne çeşitli akademik çalışmalar yapılmıştır (Akst, 2005; Schiffrin, 2007; Weisberg, 2009). Scott Trust ve The Guardian’ın modeli, başka medya kurumları tarafından uygulanabilir olmaktan uzak. Çünkü öncelikle kendi mal varlığından ve zenginliğinden vazgeçecek bir yardımsever bulunması gerekiyor. The Frankfurter Allgemeine Zeitung bir vakfa ait. Danimarka’daki gazetelerin çoğu için de aynı durum geçerli (Schiffrin, 2007). Agence France-Press ve BBC dolaylı devlet destekleri ile çalışıyorlar ama kâr elde etme hedefliler ve bağımsızlıklarını sağlayacak kanuni düzenlemelerle korunuyorlar (Weisberg, 2009). Fransız gazetesi Ouest-France, 785 bin sirkülasyona sahip, kanunlar çerçevesinde satın alınamaz ve satılamaz bir kimliğe sahip, finansal spekülasyonlardan korunmuş kendine has bir yayın. Gazete, 1990’da gazete yapısını değiştirmeye ve kar amacı gütmeyen bir dernek olamaya karar verir. Burada amaçlanan gazetenin özgürlüğünü korumak ve güçlendirmektir (Gapsys-Hutin, 2011). Sonuç Ana akım medyanın merkezde yer aldığı ve bireylerin buradan beslendiği içerik aktarım modelinin yerini, ağa bağlı kamusal alana dayalı olan yeni bir model alıyor (Benkler, 2006). Tüketicilerin haber üretiminde giderek artan katılımcı rolü, kendi haber sitelerini üretmelerinden, ana akım haberler için kullanıcı kaynaklı içeriklerin sunulmasına kadar farklı noktalarda gözlemlenebiliyor (Gillmor, 2004; Lewis, 2012). Kickstarter ve Spot.us bu duruma verilebilecek güzel örnekler arasında yer alıyor. 60 Örneklerin analizi, hem geleneksel hem yeni medya ortamları açısından, vakıf veya dernek medyası modelinin, belli prensip ve değerlere bağlı kalınarak yayıncılık yapılması açısından, diğer sahiplik modellerinden açıkça daha değerli olduğunu gösteriyor. Böylece ticari sahiplik modellerine göre kamu yararına dönük yayıncılık odağının daha uzun vadeli korunabileceği anlaşılmakta. Bu modelde, kanunlara ve varolan sahiplerin niyetlerine göre medyanın yapılandırılması konusunda farklı yollar var (Picard ve Levy, 2011: 131). Kısa vadeli sonuçlar açısından bu modelin ulusal medya kuruluşlarından daha çok, yerel medya açısından daha verimli olabileceği düşünülebilir. Konuları yayıncıların belirlemesine her zaman gerek olmayabilir. Habere ilişkin güçlü bir gereksinimi olan taraflar, yolsuzluk, zorbalık, kamusal hizmetlerdeki aksamalar vb. konulardaki şikâyetlerini araştırılması için habercilere teklif edebilir ve bunun için bir miktar bağışta bulunmayı veya bağışçıları organize ederek gerekli meblağı sağlamayı düşünebilir (Kershaw, 2008). Çalışanların mal varlığı beyanı ile kurum şeffaflığının korunması kuralı getirilebilir. Bu beyanın altı ayda bir yayınlanması şartı getirilebilir. Medya etiği editörü, haber yayınlanmadan redaksiyondan önce etik açıdan inceler ve müdahale eder (Gazeteci Erkan Acar, 2014, kişisel görüşme). Haber gündemini vakıf veya dernek destekli gazetecilik uygulamalarında kimin kontrol edeceği konusu önemli bir sorun. Ama bir vakfın yönetimindeki haber gündeminin kamu yararına yönelik riskinin, reklamverenlerin güdümündekinden daha kötü olacağı da söylenemez (Meyer, 2009). Medyanın vakıflar biçiminde örgütlenmesi, borsada işlem gören hisseli şirket biçimindeki bir yapılanmadan daha olumlu olacaktır. Böyle yapılırsa, yatırım vakfın elinde kalacağından, hissedarların kendilerine miras kalan hisseleri elden çıkarmaları yüzünden medya şirketinin mali krize girme tehlikesi olmaz. Vakıf ve şirket yapılarının bir karışımı olarak, kitlesel fonlama ve güç paylaşımı medya için iş modeli olarak değerlendirilmelidir. 21 yy. medya şirketleri için bir şablon olabilecek bu modeli, kâr amacı gütmeyen medya organizasyonu olarak isimlendirmek mümkün (Cagé, 2016). Hisseleri kamuya açık şirketlerin hissedarlarına karşı sorumlulukları, onları kâr elde etmeye zorlar. ABD'deki medya şirketlerinde özellikle yaygın olan böyle bir yapılanma da medyanın dengesini bozup, kamu yararına yayıncılığı engeller. Almanya'daki Bertelsmann yayın grubunun sahibi Bertelsmann Vakfı, 110 bin çalışanı ile medya ve yayıncılık dünyasında çok önemli bir konumda. Vakıf statüsü medya şirketlerinin nasıl yönetildiklerini belirlemiyor. Kamuya açık bir medya şirketinde, en büyük hissedar kendi ekonomik veya siyasi gündemi doğrultusunda şirketi yönlendirip kamu yararına habercilikten uzaklaştırabilir. The Guardian, Ouest-France, ProPublica, Tampa Bay Times, The Texas Tribune, The Christian Science Monitor ve Associated Press, kâr amacı gütmeyen saygın ve etkin medya organizasyonuları 61 arasında sayılıyor. Ancak büyükler dışındaki girişimlerin tamamı varolan ana akım medyanın yerini doldurabilecek kadar yeterli değiller. Özellikle çoğunun sadece internet yayıncılığı yapıyor olması, ana akımın internette yaşadığı sorunları yaşamalarına yol açıyor (Cagé, 2016). Vakıflar bireyleri tekrar merkeze almakta başarılı olsalar da, onları kendilerine finansal destek vermeye henüz yeterince ikna edemediler. Vakıflar genelde zengin birey, firma ve diğer vakıflardan gelen büyük bağışları, bireylerden gelen küçük katkılardan daha çok önemsiyorlar. Bu durumda da az sayıda kişinin etkisinde kalma ihtimalleri artıyor ve hem demokratik açıdan hem de ekonomik sıkıntılardan etkilenme açısından riske giriyorlar (Cagé, 2016). Medyayı ekonomide bilgi üreten sektörün bir parçası olarak görmeye başlamak çözümün bir parçası olabilir. Üniversiteler gibi haber medyası da kamusal fayda sağladığından özel bir statü hak ediyor. Düşünülebilecek hibrid iş modeli, bir vakfın avantajlarını içermeli: finansal istikrar ve enformasyona kaliteyi düşürme rağmına kârı artırmak için değil, kamusal fayda olarak odaklanma. Aynı zamanda bu iş modelinde, bir şirketin avantajları olan sahiplikteki çeşitlilik ve demokratik karar mekanizmasını da olmalı. Bu model için, uluslararası üniversitelerin eş zamanlı olarak hem ticari hem de ticaret dışı faaliyetleri yürütmesinden esinlenilebilir (Cagé, 2016). Medya kurumlarının kalitesi ve dernek veya vakıf sahipliği türü arasında ilişki yok. Farklı türlerdeki uygulamalarda kaliteli yayıncılık korunup sürdürülebilmekte. Önemli olan bu niyetle hareket edilmesi. Var olan ticari medya kurumlarının sahiplerinin, bu kurumları dernek veya vakıf sahipliği türü organizasyonlar haline getirmemek için nedenleri bulunuyor. Kâr ve güçten vazgeçmek ve bunları devretmek var olan kurum sahiplerinin istemeyeceği şeyler arasında ve yapanların bir kısmı bunu vasiyetleri ile gerçekleştirmişler. Ancak ticari olarak kârlılığını yitiren kurumların bu şekilde bir organizasyona yönelmeleri söz konusu olabilir. Derneklere bağlı yayıncılık daha küçük çaplı, vakıf seviyesindeki medya kurumları daha büyük olma eğiliminde. Bunda kurumların kaynak kullanımı ve gereksinimlerinin ölçüsü rol oynuyor. Dernek veya vakıf sahipliği modeli, yayının karakter ve prensiplerinin, sahiplerinin ve kurucularının hayat sürelerinin ötesine taşınmasında önemli rol oynuyor. Niyetleri onurlu olsa da, dernek veya vakıf sahipliği modeli, medya kurumlarını uzun vadeli izler kitle davranış değişimleri veya ekonomik sıkıntılara karşı korumuyor. Hedef kitlesi televizyon ve internetten haber almaya başlayan kurumlar, maddi açıdan sıkıntıyla baş başa kalıyor. Dernek veya vakıf sahipliği modeli altında olsa da verimli yönetilmeyen medya kurumları verimli çalışamıyor veya hayatta kalamıyor. 62 Dernek veya vakıfların ilgileri ve programları zamanla değişebileceğinden, uzun vadeli destekleyici alternatif bir iş modeli bulunmadan dernek veya vakıf modeli ile yönetilen kurumların varlıklarını sürdürmeleri olası değil. Özel sektör uygulamalarının yakından takip edilmesi bu açıdan gerekli. Bu konudaki kanunların takip edilmesi ve fırsat ve tehditlerin analizi, dernek veya vakıf sahipliği modeli uygulamaları için faydalı. Politikacılar, kanunları değiştirerek veya kullanarak bağımsız yayıncılık yapanları tehdit edebilir. Bunun yanında başlıca dezavantajlar arasında ticari olmayan faaliyetlere bağımlılık, kurum yönetiminde potansiyel olarak verimlilik düşüşü ve vakıf kurucularının ve destekçilerinin çıkarları ile gazetecilik değerleri arasındaki potansiyel çatışmalar sayılabilir (Picard, 2011). Aynı zamanda dernek veya vakıf yönetici ve kurullarındaki bireylerin deneyim ve bilgi alanları ağırlıklı olarak STK odaklı olursa, yayıncılık için gerekli tecrübe ve beceriler aktarılamayabilir. Aynı zamanda, Le Monde örneğinde görülebileceği gibi, basılı yayına odaklanarak sayısal yayınları ihmal edebilirler. Alternatif sahiplik biçimlerinin sunabilecekleri sınırlı ve her birisinin olumlu ve olumsuz özellikleri var. Ticari model yayıncılar yeni platform ve teknolojileri keşfettikleri sürece önemli bir role sahip olacak. Ancak dernek veya vakıf sahipliği modeli, diğerlerinin sunamayacaklarını içerdiğinden, haberciliğin geleceği açısından daha önem verilerek tartışılmalı. Bu çalışmada bahsettiğimiz uygulamalar, vatandaş gazeteciliği konusundaki STK girişimleri gibi daha geniş bağlamlarda değerlendirilerek de gerçekleştirilebilir. 63 Kaynakça Abzug, R. ve Galaskiewicz (2001) ‘Nonprofit Boards: Crucibles of Expertise or Symbols of Local Identities?’, Nonprofit and Voluntary Sector Quarterly, 30(1): 51–73. Akst, D. (2005) “Nonprofit Journalism: Removing the Pressure of the Bottom Line”, Carnegie Reporter, 3/3 (Fall); carnegie.org/publications/carnegie-reporter-vol-3no-3/, Erişim: 19.01.2016. Albeanu, C. (21.11.2014) “Crowdfunding platforms for journalists”, journalism.co.uk/news/crowdfunding-platforms-for-reporters-photographers-videojournalists/s2/a563228/, Erişim: 28.02.2016 Alpert, L. I. (11.01.16) “New Republic Owner Chris Hughes Puts Magazine Up For Sale”, wsj.com/articles/new-republic-owner-chris-hughes-puts-magazine-up-for-sale-1452525601, Erişim:31.01.16 Atlatszo.hu (2015) “About us, fundraising”, english.atlatszo.hu/about-us-fundraising, Erişim:11.04.16 Bagdikian, B. H. (2004). The new media monopoly. Beacon Press. Benkler, Y. (2006). The wealth of networks: How social production transforms markets and freedom. New Haven, CT: Yale University Press. Berelson, B. (1949). What ‘‘missing the newspaper’’ means. in Lazarsfeld, P. F. ve Stanton, F. N. (Eds.), Communication Research 1948–1949 (pp. 111–129). New York: Harper. Blumler, J. G. ve McQuail, D. (1968). Television in politics: Its uses and influence. London: Faber and Faber. Boczkowski, P. J. ve Peer, L. (2011). The choice gap: The divergent online news preferences of journalists and consumers. Journal of Communication, 61(5), 857–876. Bogart, L. (1989). Press and public: Who reads what, when, where, and why in American newspapers (2nd ed.). Hillsdale, NJ: Erlbaum. 64 Cagé, J. (2016) “News is a Public Good”, niemanreports.org/articles/news-is-a-public-good/, Erişim:12.04.16 Carver, J. (2006) Boards that Make a Difference: A New Design for Leadership in Nonprofit and Public Organizations, (San Francisco: Jossey-Bass). Chomsky, N., Herman E.S. (1988), Manufacturing Consent: The Political Economy of the Mass Communication, Panteon Books, New York. Contributoria.com (2015) “About”, contributoria.com/about/, Erişim:10.4.16 Currah, A. (2009) Navigating the Crisis in Local and Regional News: A Critical Review of Solutions (Oxford: Reuters Institute). Danış, V. (2016) “Dernek ile Vakıf arasındaki Farklar”, veyseldanis.com/dernek-ile-vakifarasindaki-farklar, Erişim:17.04.16 Dunlap, K. B., (2011) “The Poynter Institute Preserves the St Petersburg Times” in Picard, R. ve Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in Charitable and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study of Journalism. Dursun, O. (2012). Türk medyasının sermaye yapısı ve siyasal iktidarla ilişkisi üzerine bir inceleme. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5(1). Easton, J. (2015). “Here's a recipe for successfully crowdfunding journalism in 2015” Erişim 17.01.2016, http://www.niemanlab.org/2015/02/heres-a-recipe-for-successfullycrowdfunding-journalism-in-2015/. Factwire.org (2016) “About”, factwire.org/about.html, Erişim:11.04.16 Gammage, J. (13.01.16) “Lenfest donates newspapers, website to new media institute”, articles.philly.com/2016-01-13/news/69707957_1_pmn-journalism-daily-news, Erişim: 31.01.16 Gapsys-Hutin, J.E. (2011) “Ensuring Independence at Ouest-France” in Picard, R. ve Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in Charitable and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study of Journalism. 65 Gaudiosi, M.M. (1988), “The Influence of the Islamic Law of Waqf on the Development of the Trust in England: The Case of Merton College”, University of Pennsylvania Law Review, 136:4, s.1231–1261 Gillmor, D. (2004). We the media: Grassroots journalism by the people, for the people. Sebastopol, CA: O’Reilly. Global Investigative Journalism Network (2015) “Crowdfunding for Journalists”, gijn.org/resources/crowdfunding-for-journalists-2/, Erişim:15.04.16 Guensburg, C. (2008). Nonprofit news. American Journalism Review, 30(1), 26-34. ajrarchive.org/Article.asp?id=4458, Erişim:1.2.16 Herman, R.D., Renz, D.O.M., ve Heimovics, R.D. (2006) ‘Board Practices and Board Effectiveness in Local Nonprofit Organizations’, Nonprofit Management and Leadership, 7(4): 373–385. Herrmann, M., Franke, G. (2002) ‘Performance and Policy of Foundationn owned Firms in Germany’, European Financial Management, 8(3): 261–79. Howe, J. (2009). Crowdsourcing: Why the power of the crowd is driving the future of business. New York, NJ: Three Rivers Press. Isaacson, W. (2016) “The Two Original Sins of the Internet — and Why We Must Fix Them”, aspen.us/journal/editions/marchapril-2016/two-original-sins-internet-%E2%80%94-and-whywe-must-fix-them, Erişim: 14:04.16 Jian, L. ve Usher, N. (2014). Crowd‐Funded Journalism. Journal of Computer‐Mediated Communication, 19(2), 155-170. Katz, E. (1959). Mass communication research and the study of culture. Studies in Public Communication, 2, 1–6. Katz, E., Gurevitch, M. ve Haas, H. (1973). On the use of mass media for important things. American Sociological Review, 38, 164–181. Kershaw, S. (2008). A different way to pay for news you want. The New York Times. nytimes.com/2008/08/24/weekinreview/24kershaw.html?_r=0, Erişim:1.2.16 Kickstarter.com (2016) “Stats” kickstarter.com/help/stats, Erişim:10.4.16 66 Köroğlu, O. (2013) “Effects of the media in society and media skills for individuals” içinde Médias et sociétés interculturelles, Eds. Martin Klus, Gilles Rouet, Editions L'Harmattan, Fransa, s. 129-138 Lees, C. (2016). “Robo-Journalists, Ad-Blockers and Bendy Phones” Erişim: 19.01.2016, en.ejo.ch/digital-news/12362. Lewis, A. (2011) “Non-Profit Journalism Entrepreneurialism in the United States” in Picard, R. ve Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in Charitable and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study of Journalism. Lewis, S. C. (2012). The tension between professional control and open participation. Information, Communication & Society, 15(6), 836–866. Loundy, Mark (2007) ‘Newspapers as Non-Profits?’, News Photographer, 62/11. Mas-Colell, A., Whinston, M. D., ve Green, J. R. (1995). Microeconomic theory. Oxford University Press: New York, NY. Mcguire, M. (2009) ‘The Nonprofit Business Model: Empirical Evidence from the Magazine Industry’, Journal of Media Economics, 22(3): 119–33. Meyer, P. (2009). The vanishing newspaper: Saving journalism in the information age. University of Missouri Press. Newman, N. (2016). Media and Journalism Predictions 2016 - Reuters Institute. Erişim: 19.01.2016, digitalnewsreport.org/publications/2016/predictions-2016/. Nov, O. (2007). What motivates Wikipedians? Communications of the ACM, 50(11). Overholser, G. (2006). On behalf of journalism: A manifesto for change. A project of the Annenberg Foundation Trust at Sunnylands, with assistance from the Annenberg Public Policy Center at the University of Pennsylvania. annenbergpublicpolicycenter.org/Downloads/20061011_JournStudy.pdf, Erişim:1.2.16 Picard, R. ve Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in Charitable and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study of Journalism. 67 Picard, R., (2011) “Charitable Ownership and Trusts in News Organisations” in Picard, R. ve Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in Charitable and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study of Journalism. Picard, R.G., ve Van Weezel, A. (2008) ‘Capital and Control: Consequences of Different Forms of Newspaper Ownership’, International Journal on Media Management, 10: 21–32. Ronderos, M.T. (2016) “Why Crowdfunding Can Keep Journalism True to its Promise”, Global Investigative Journalism Network, gijn.org/2016/03/04/why-crowd-funding-can-keepjournalism-true-to-its-promise/, Erişim:25.03.16 Rubin, A. M. (2002). The uses-and-gratifications perspective of media effects. İçinde: Bryant, J., Zillman, D. ve Oliver, M. eds., Media effects: Advances in theory and research, 2nd ed., pp. 525–48. Mahwah, NJ: Erlbaum. Ruggiero, T. E. (2000). Uses and gratifications theory in the 21st century. Mass communication & society, 3(1), 3-37. Schiffrin, A. (2007) “How to Pay for a Free Press”, Le Monde Diplomatique English; mondediplo.com/2007/10/13publishing, Erişim: 19.01.2016. Shaver, D. (2010) ‘Online Non-Profits Provide Model for Added Local News’, Newspaper Research Journal, 32(4): 16–28. Sivek, S.C. (2016) “How Magazines Hit the Crowdfunding Jackpot on Kickstarter”, mediashift.org/2016/03/how-magazines-hit-the-crowdfunding-jackpot-on-kickstarter/, Erişim:25.03.16 Stepp, C. S. (2004, January). “What they like”. American Journalism Review. ajrarchive.org/article.asp?id=3504, Erişim:28.02.2016 T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü (2016), “Vakıf Kurmak”, vgm.gov.tr/sayfa.aspx?Id=41, Erişim:17.04.16 T.C. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı (2016) “Dernek Kuruluşu İçin Gerekli Belgeler”, dernekler.gov.tr/tr/anasayfalinkler/dernek_kurulusu_icin_gerekli_belgeler.aspx, Erişim:17.04.16 68 The Guardian (2016). "The Scott Trust: values and history". theguardian.com/the-scotttrust/2015/jul/26/the-scott-trust, Erişim 19.01.2016. Thomsen, S. (1999) ‘Corporate Ownership by Industrial Foundations’, European Journal of Law and Economics, 7: 117–37. Thomsen, S.; Caspar, R. (2004) ‘Foundation Ownership and Financial Performance: Do Companies Need Owners?’, European Journal of Law and Economics, 18, 343–64. Torstar.com (2016) “Overview”, torstar.com/html/our-company/Overview/index.cfm, Erişim:20.04.16 Türk Dil Kurumu (2016a) “Güncel Türkçe Sözlük – Vakıf” tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=VAKIF, Erişim:17.04.16 Türk Dil Kurumu (2016b) “Güncel Türkçe Sözlük – Dernek”, tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=DERNEK, Erişim:17.04.16 Tyree, C. (2010) ‘Newspaper Employee to Nonprofit Director: A Photojournalist’s Journey’, Nieman Reports (Spring), 26–8. Verbit, P.V. (2002). The Origins of the Trust. Xlibris Corporation. s.141–142 Vogt, N. ve Mitchell, A. (2016) “Crowdfunded Journalism: A Small but Growing Addition to Publicly Driven Journalism” Pew Research Center, journalism.org/2016/01/20/crowdfundedjournalism/ Erişim: 25.03.2016 W3C, (2001) “Micropayments Overview”, w3.org/ECommerce/Micropayments/, Erişim:1.2.16 Weisberg, J. (2009) “Dubious New Models for News”; europe.newsweek.com/why-there-areno-models-new-journalism-82257, Erişim: 19.01.2016. 69 Data journalism Ivo Furman İstanbul Bilgi University 1- INTRODUCTION While technology is destroying journalism, technology contains within it the seeds of rebirth. “Toаards a sociologв of computational and algorithmic journalism”, Andersson 2013. The period beginning towards the end of 2007 until today can be considered to be a transitive moment for the future of journalism practices in the developed world (Domingo, Masip, and Costera Meijer, 2014). Right now, almost every aspect of the production, reporting and reception of news is changing. The importance of the discussion around what the future of journalism will become, with its many implications for communications within local, national and international communities, for economic growth, the operation of democracy, and the maintenance and development of the social and cultural life of societies around the globe, is all but impossible to overstate. In the meantime, the slow and painful death of legacy media continues in an unabated manner.75 Legacy media is facing a two part challenge: a crises of professional authority to investigative journalism amid the rise of do-it-yourself publishing and a crises of industry sustainability amid threats to traditional models of subsidization through advertising (Lewis 2011). Within the context of the former, this chapter would like to argue that data journalism practices offer the possibility of reestablishing the professional authority of journalists as the watchdogs of society and re-invigorate investigative journalism (Gray, Chambers, and Bounegru 2012). As a term, data journalism can be defined and understood as an “emerging form of storytelling” which combines the skills and techniques informing professional 75 Legacy media can be classified as traditional means of communication and expression that have existed since before the advent of the Internet Industries that are generally considered part of the legacy media are broadcast and cable television, radio, movie and music studios, newspapers, magazines, books and most print publications. 70 journalism practice with data analysis and programming skills (Appelgren and Nygren 2014). It involves interrogating large data sets and has affinities with what Meyer (1991) describes as “precision journalism” and what Flew et al. (2012) designated as “computational journalism” (Karlsen and Stavelin 2014). In the case of the later challenge, there has been repeated attempted to move away from the advertising subsidies and develop other kinds of revenue generating business models. Some of the most recent business models that have emerged over the past few years include paywalls, crowdfunding and open API-based (application protocol interface) revenue systems. Although it remains debatable as to whether these new business models will be able to eventually replace advertising as the main source of revenue for legacy media, what remains certain is that these models are making legacy media less dependent on advertising. In contrast with the developed world, advertising investment in legacy media in Turkey still remains robust. According to the figures provided by the Turkish Advertising Foundation (RD), legacy mediums such as television, radio and newspapers still attract more than 77 percent of the total investment in advertising: Table i: Ratio of advertising investment directed towards different mediums. From www.rd.org.tr However, what is remarkable is rate at which advertising investment in digital media is growing. Investments directed at the digital media now comprises more than 23 percent of the total investment in advertising. It seems that the growth in investment towards online advertising comes at the expense of investment direct towards legacy media. Nevertheless, television is still king in Turkey and attracts more than 50 percent of the total investment to advertising. At the same time, the total share of advertising subsidies directed toward radio and cinema are growing, albeit at a pace much slower than digital or television advertising. The 71 picture becomes more clear when one examines the actual volume of advertising subsidies directed towards each medium: Table ii: Volume of advertising investment directed towards different mediums in million Turkish Liras (TL). From www.rd.org.tr Within the time frame of just three years, investment in digital advertising has almost tripled. This seems to be at the expense of investment in newspaper advertising. Although the volume of advertising subsidies given to newspapers have started to decline for the first time in five years, it remains unforeseen as to whether the decline will continue. Nevertheless, if the current trend of advertising investment moving towards digital media continues, the financial security of legacy media remains uncertain. Within this context, the transition of liberal Radikal, owned by Doğan Media Holding (the biggest Turkish media conglomerate) from newsprint to firstly an online-only edition in 2015 and then it's eventual shut down can be interpreted as an ominous foreboding on the financial future of newspapers in particular and legacy media as a whole in Turkey.76 On the other hand, investigative journalism in Turkey is in a deep crisis. Although never a fully functional democracy, prosecution of journalists and the reduction of press freedoms in Turkey have reached unprecedented levels as a result of both state pressure and the consolidation of mass media ownership in the hands of the powerful few (Furman 2015). Perhaps the most recent story indicative of how serious of the crises of investigative journalism in Turkey is the arrest of journalists Can Dündar and Erdem Gül. The two have been arrested and put on trial for publishing a story demonstrating the involvement of the Turkish government in arming the Syrian conflict. Both journalists face sentences up to life imprisonment on charges of espionage, revealing state secrets and treason. 76 http://www.diken.com.tr/medya-artik-radikalsiz-radikal-com-tr-de-kapatiliyor/ 72 The following chapter is organized in the following manner. The first section provides an overview on crises of legacy media in developed countries. In doing so, it firstly outlines how “the promise of data journalism” (Flew et al. 2012) can re-establish the professional authority of journalists as watchdogs. Next, it briefly describes some of the new business models that are aiming to overcome the threat of industrial sustainability of legacy media in developed countries. The last part describes the current situation of the journalism and provides an outline of the trends that will contribute in the long run to the emergence of data journalism in Turkey today. The crises of legacy media in Europe and North America As it has been discussed in detail elsewhere, journalism and legacy media as a whole are in crises (see Lewis, 2012; Lewis & Usher, 2014). On one hand, disruptions to the business models, and traditional logics of news production and distribution have seriously weakened the financial stability of legacy media as an industry (Franklin 2014). On the other, the claim that journalism, as a form of knowledge contributing to the public good or to collective justice, has been seriously undermined by increasing public skepticism towards journalists and the media (Curran 2010; Blumler 2010). Despite such setbacks, the need for journalists that can inform the public and hold governments accountable remains as pertinent as ever. In fact, as the whistle-blowing scandals of Wikileaks and Edward Snowden as well as the unfolding Panama Papers leak demonstrates, the watchdog function of investigative journalism is more critical to the maintenance of democratic traditions than ever before. In an age wherein both corporations and governments worldwide are becoming increasingly less accountable for their decisions, the watchdog function of investigative journalism can bring transparency to the dealings of corrupt actors such as bureaucrats or businessmen and reinvigorate the democratic process. As such, “watchdog reporting” of investigative journalism has been defined as encompassing both traditional investigative or enterprise reporting and the everyday beat coverage of key institutions (Coronel 2009). Together, these kinds of reporting hold leaders accountable, unmask corruption, and make visible critical social trends. Without them, citizens would have little of the information they need to make many important choices. Yet, as the traditional business models of journalism have collapsed, so too have incentives to take on the high fixed costs of watchdog work. In conjunction with new business models which create the necessary financial support needed for the undertaking of investigative research, data journalism may allow for the emergence of a new kind of watchdog reporting. 73 Data journalism With the rise of so-called “data journalism” in the United States as well as in Europe, a growing number of journalists and programmers see data-processing tools as appropriate means to uncover government wrongdoings, social inequities, or environmental issues (Cohen, Hamilton, and Turner 2011). Data journalism can be defined as “as the combination of algorithms, data, and knoаledge from the social sciences to supplement the accountabilitв function of journalism. (…) computational journalism aims to enable reporters to eбplore increasinglв large amounts of structured and unstructured information as theв search for stories.” (Turner & Hamilton 2009: 2) Data journalism brings information technology specialists and journalists together to develop new computing tools that are associated with the aim of providing information that is accurate, original, realistic and socially useful. Most stories reveal public issues on the basis of data analysis, drawing attention of public opinion and sometimes calling for public intervention. Perhaps the most well-known example of how data journalism can draw public attention is the Guardian’s initiative to use crowdsourcing to examine a massive number of documents related to the British politicians’ expenses scandal (Daniel and Flew 2010; Vehkoo 2013).77 In 2009, more than 20,000 volunteers helped The Guardian to parse documents to monitor if there were any wrongdoings in the expenses claimed by British politicians. More than 170,000 documents were reviewed in the first 80 hours (Andersen 2009). The task was crowdsourced with software that enabled the volunteers to sort the documents in a useful way for the newsroom. As a result of Guardian's investigation, nearly all parliamentarians reviewed their claims and many repaid claims, before an official inquiry began. Many parliamentarians did not contest their seat in the following election. The repayment of claims then became another set of news items and data visualizations. In response to Guardian's story, the government launched a full investigation into parliamentarian expense claims and found, of those that had not been repaid before the investigation, over £1m were deemed improper and as of June 2010, four MPs will stand trial for fraud (Davies 2010). One might argue that the two enabling dynamics that have contributed most to the emergence of data-driven journalistic practices are the increased public availability of large governmental datasets and the increasingly sophisticated and powerful nature of data analysis 77 Crowdsourcing can be defined as an organizational strategy wherein a task is delegated to a crowd of self selected or part-time workers (Howe 2008). Each participant contributes to achieve a greater collective result that would normally be impossible for a singular entity to achieve. Within the context of journalism, crowdsourcing is used for citizenship reporting as well as for collectively navigating through large datasets (Aitamurto 2011). 74 software. Although journalism has long been familiar with data and databases as an object of news work and journalistic evidence, as evident in decades of computer-assisted reporting (CAR) and even older forms of information visualization (for history and discussion, see Fink and Anderson 2014; Powers 2012), data journalism typically relies on datasets that are too large and complex for traditional data management software. As such, one can argue that the difference between CAR and data journalism is that the later typically relies on what has been called Big Data (see Mayer-Schönberger and Cukier 2013; Kitchin 2014). Some of the key actors that have managed to capitalize on the Big Data trend and evoke their own distinctive brand of data journalism practices include the Guardian, New York Times, NPR and USA Today (see Aitamurto & Lewis 2013) as well as organizations such as Huffington Post and ProPublica. Higher education institutions have also contributed to the formation of data journalism practices. In this regard, Georgia Tech University can be considered as a pioneer institution. Northwestern University’s Medill School of Journalism (Medill.northwestern.edu), with support from the Knight Foundation, aims to train a cohort of people with strong technology skills who are interested in pursuing a journalism master’s degree”. More recently Columbia University’s Graduate School of Journalism has also introduced a journalism– computer science digital journalism joint degree (http://towcenter.org/). When looking at the different data journalism practices that have emerged in recent years, one can broadly place them into two trends. The first involves using computational techniques such as algorithms and applications to automatically gather, link, compare, and act upon big data of interest to audiences (Lewis and Westlund 2014). These algorithms can be tailored to fit with the personalized preferences and behaviors of individuals, promoting specific types of news to specific individuals (Thurman 2011). A diverse set of social actors within the organization—from journalists to data analysts to marketers—may need to collaborate in inscribing the techniques with logics and values for their operation, raising questions about how journalistic values are built into algorithmic news products. Settling such matters across the editorial–business divide, and in conjunction with technology design teams, is no small feat, as Westlund (2013) found in his study of a Swedish newspaper’s development of a mobile news application. Similarly, computational techniques can be used to generate automated news content. Automated news content creators are an outgrowth of the intersection between journalism and Big Data (Carlson 2015). Automated news denotes algorithmic processes that convert data into narrative news texts with limited to no human intervention beyond the initial programming choices. The growing ability of machine-written news texts portends new possibilities for an expansive terrain of objective news content far exceeding the production capabilities of human journalists (Clerwall 2014). While the reaction of journalists to the emergence of the robotic reporter has been lukewarm at best, authors such as Anderson et al. (2012) contend that automation offers an important yet under explored avenue for news media to cut expenses and simultaneously create value by redeploying humans toward projects where they uniquely can contribute. 75 The other trend involves social actors, especially journalists but also technologists, manually drawing upon large data sets to report and present news in ways that differentiate their work from the traditional storytelling paradigm, thereby creating value for audiences interested in new types of news as well as creating distinction relative to commodity news in the marketplace. This trend goes beyond combining multiple forms of media: text, audio, video and graphics (known as convergence), and moves into the realm of story creation using information gathering and technical presentation techniques. This involves creating infographics and interactive data visualizations that access databases, archival documents, photos, audio and video and increasingly provides the opportunity for users to interact with and contribute to the presentation among others (Howard 2014; Smit et al. 2014). These stories carry certain epistemological assumptions about how audiences might acquire knowledge, as users are encouraged to “play” with the data to comprehend a particular and personalized version of the news narrative. For instance, some news organizations have sought to make data sets more accessible, transparent, and exploratory for user, in line with the ethos of open-source software and open-government advocacy (Lewis and Usher 2013; Parasie and Dagiral 2013). Within the context of this trend, the transformation in data collection, presentation and visualization practices signals a move from an area of coverage (a topic, beat, or location of interest) to a focus instead on the method of coverage. The ongoing Panama Papers leak offers us the possibility to observe data-driven journalistic practices in action. The Panama Papers are a leaked set of 11.5 million confidential documents that provide detailed information on more than 214,000 offshore companies listed by the Panamanian corporate service provider Mossak Fonseca.78 Comprising of documents created since the 1970s, the leak amounts to more than 2.6 terabytes of data. These documents were anonymously supplied to the German Süddeutsche Zeitung and then to the U.S-based International Consortium of Investigative Journalists (ICIJ). To be able to prepare news stories, the leaked documents had to be firstly converted into machine-readable, structured data that could be searched. According to the story ran by Wired, the biggest challenge for processing the data was the amount of text that couldn't initially be recognized by machines.79 Optical character recognition (OCR) was used to transform the data into text that could be understood and searched by computers. Once the text was extracted, it could then be inserted into a database and analyzed by search algorithms. Currently, more than 400 journalists at 107 media organizations in more than 80 countries are analyzing and creating news stories based on the data. Some of the emerging stories include insight into the shady dealings of leaders, celebrities and criminals from different countries to evade tax by taking their wealth to offshore locations. These stories are backed up by interactive info-graphics on the scale and geography of the leak 78 http://www.theguardian.com/news/series/panama-papers http://www.wired.co.uk/news/archive/2016-04/04/panama-papers-data-leak-how-analysed-amount 79 76 and network diagrams to highlight the money trails and data maps of the intersection between clients’ shareholders, companies and incorporation agents who have used Mossak Fonseca's services. The revelations of the emerging news stories have already led to the resignation of one prime minister.80 Ultimately, one may argue that data journalism has the potential to assist newspapers by generating new ways of balancing the need for quality, accuracy and originality in news in an environment where there is increasing speed of circulations of news, the need to lower costs in the dace of reduced profit margins, and the desire to draw in online audiences as participants in the news process and not simply readers/consumers. While data journalism solely cannot transform the financial outlook of legacy media in established democracies, it can create new tools that may reduce the cost of watchdog reporting and help journalism take advantage of the new information environment (Turner & Hamilton 2009). As such, news media organizations, for the most part, have yet to realize the potential strategic value of data as a business model, both for attracting audiences and for providing database resources that can be monetized via subscription and consulting services (Howard 2014). Decline of revenue and new business models The contraction of legacy media in developed countries is characterized by falling audiences, readerships and advertising revenues (Downie and Schudson 2009). As a result, editorial staffs are shrinking and newspapers are shutting down, with some publication moving to online-only editions. For instance, the number of daily papers in the United States has fallen from 1611 in 1990 to 1387 in 2009; editorial jobs are also down with the Paper Cuts website reporting 16,000 job losses in 2008, reducing to 1850 in 2012 (Kirchhoff 2009). This trend is fueled by the diversion of advertising subsidies from newspapers to social media. In the United States, print advertising has been shrinking for the sixth consecutive year; just in 2013 print advertising has shrank by 8 per cent.81 Measured by revenues, the newspaper industry in the United States has shrunk to 60 per cent of its size a decade ago. Newspaper companies struggle to meet pension and debt commitments and continue to reduce news staff, while some papers have shrunk publication frequency to three times a week. In the era of the unraveling of traditional business models in journalism, new revenue sources for journalism are sought. Legacy media is currently experimenting with different business models that include pay walls (Myllylahti 2014; Pickard and Williams 2014), advertising on mobile devices (Nel and Westlund 2012), the sale of applications on platforms such as the iStore or Google Play (Bodle 2011; Franklin 2013), crowdfunding (Bonini and Monclus 2015; Aitamurto 2013), 80 http://www.theguardian.com/world/2016/apr/05/iceland-prime-minister-resigns-over-panama-papersrevelations?CMP=fb_gu 81 http://www.stateofthemedia.org/2013/newspapers-stabilizing-but-still-threatened/ 77 hyperlocal business models (van Kerkhoven and Bakker 2014), not-for-profit models which secure funding from international non-governmental organizations, foundations or think-tanks (Requejo-Aleman and Lugo-Ocando 2014), a mix of public funding, sales and subscription to finance minority-language journalism (Zabaleta et al. 2014) and efforts to monetize hyperlinks (Doherty 2014). Looking at these different and innovative revenue models, it is clear that legacy news is now less dependent on any one form of funding than ever before. Multiple revenue streams from readers and advertisers, from events and e-commerce, from foundations and sponsors, and from related commercial services such as web hosting and advertising services are all contributing income (Picard 2014). Corporate consolidation and the suppression of press freedoms in Turkish legacy media In contrast to North America and the developed countries of the European Union which enjoy relatively high levels of press freedoms, the prosecution of journalists and the reduction of press freedoms in Turkey have reached unprecedented levels as a result of both state pressure and the consolidation of mass media ownership in the hands of the powerful few. Journalists wanting to undertake watchdog reporting are often unable to find employment in legacy media due to the general unwillingness of media magnates to confront the current government. This general unwillingness originates from the complex political economy of media ownership that has emerged in recent years. The corporate monopolization over legacy media ownership can be said to have began after the lifting of the ban on the private ownership of television and radio channels in 1994. Prior to this date, the state was the sole operator of television and radio broadcasting institutions in Turkey. The ban on private ownership of broadcasting institutions meant that corporations could only operate printed media until 1994. The gradual loosening of restrictions on corporate ownership of broadcasting institutions has led to an exponential growth in the number of mass media outlets and their eventual concentration in the hands of a privileged few after the banking crises of 2001. To cut costs, bankrupt corporations began to sell off the broadcasting institutions they'd acquired throughout the 1990s. The state had to intervene and became the largest owner of broadcasting channels and newspapers over night (Kurban & Sözeri 2012). After the arrival of the Justice and Development Party (AK Parti) in 2003, these channels and newspapers were sold off at extremely low profits to individuals and corporations close to the new government in exchange for political allegiances While ownership of media outlets are increasingly concentrated in the hands of the corporate actors, ownership of broadcasting outlets by actors such as political parties, unions, cooperatives, professional associations and foundations remains prohibited. To this day, only commercial actors are legally allowed to own radio and television channels. Even an independent community radio 78 station like Açık Radyo (http://acikradyo.com.tr/), is registered as a private company yet ran as a non-profit organization with 92 partners holding almost equal shares. Looking at the mediascape that has emerged over the past decade, it is now widely accepted that legacy media is used by media magnates as a weapon to safeguard their investments in other sectors of the Turkish economy (Bek 2004; Adaklı 2006). Almost all of the media magnates in Turkey are corporate actors who have companies active in industries such as energy, telecommunications, finance or construction. Furthermore, there are now no legal restrictions to prevent media patrons from making bids for public contracts. As a result, legacy media has now become an instrument wielded by corporate actors to safeguard their economic investments and apply pressure on both competitors and the government. Within this context, the notion of editorial independence has almost ceased to exist in Turkish legacy media. Corporate acquisition of broadcasting outlets can result in the dismissal of an entire editorial staff. The resulting mediascape remains extremely polarized wherein a majority of the media corporations actively support the government and circulate progovernment propaganda due to mutual financial interests. The media corporations that attempt to remain independent and criticize the government have been increasingly marginalized and face pressure from the state. These strongman tactics can come in either the form of direct intervention with fines or indirectly by pressuring advertisers to withdraw subsidies. In effect, the ruling government has used and continues to use strongman tactics to silence independent opposition and criticism in the legacy media. Despite the decline in the number of journalist and intellectual assassinations, media workers can still either be arrested or fired from their editorial positions due to pressure from the government and the reluctance of media magnates to defend press freedoms. A culture of government interference, when combined with the trend of intensifying ownership monopolies has created a situation wherein in it is extremely challenging to pursue investigative journalism in legacy media. Drawing from this, one can argue that ownership monopolization and politics have destroyed the ability of journalists to remain independent, perform its function as the “watchdog” of society and identify important issues percolating in society. This bleak observation seems to be confirmed by independent reports that consistently rank Turkey near the bottom of rankings for the freedom of press82. The 2014 Freedom House reports and Reporters without Borders reports on Press Freedoms seems to offer the most conclusive evidence regarding the freedom of expression in Turkey. In the past year, Freedom House has downgraded press freedoms in Turkey to the lowest possible category - “not free”. This downgrade puts Turkey into the same category as Russia, China, Iran and North Korea. It also makes Turkey the only country associated with European Union membership that does not 82 http://rsf.org/en/ranking 79 have a free press83. New audiences, new practices? As a result of the current situation of legacy media in Turkey, most journalists and intellectuals disenfranchised with the lack of press freedoms have turned to the Internet. Activists, academics and others critical of the current regime have followed journalists, expressing and circulating their dissenting views through a wide variety of different Internetbased publishing platforms as well as social media. Some of the independent online publication platforms that have emerged over the recent years include Bianet (bianet.org), Diken (diken.com.tr), P24 (http://platform24.org/), T24 (t24.com.tr). At the same time, Twitter has become an important medium for expressing dissenting views and sharing information on issues purposefully overlooked in legacy media. Despite attempts of the state to institutionalize censorship practices, broaden the legal prosecution of cyber-dissidents and intensify surveillance activities over the past decade (see Akdeniz and Altıparmak 2008), the Internet is still a relatively open medium for publishing in comparison to Turkish legacy media. Other than the technological affordances of the Internet as a communication network (see Saka 2014), the other reason as to why the Internet is a promising medium for independent media in Turkey is the demographics of the online population. Turkey's citizens are a rapidly growing online presence, particularly when it comes to social media. According to the yearly survey undertaken by the Turkish Statistics Institute, more than 53.8% of the entire population regularly accesses the Internet.84 Using social media is the most popular online activity. In a country of roughly 80 million, this means that independent media can possibly reach an online audience of more than 40 million. Within the segment of the population connected to the Internet, more than 74 percent of individuals aged between 16 and 34 regularly go online. The highest rate of Internet usage (77%) is amongst individuals aged between 16 and 24. Furthermore, the online audience's educational level is relatively high; 80.6 percent of high school graduates as well as more than 94 percent of university graduates are regular Internet users. When looking at the habits of the online population, more than 80 percent use the Internet to participate in social networks, while 70 percent go online to access online news. As such, one can argue that Internet-based publishing platforms as well as social media are ideal mediums for journalist to reach out to an online audience who are willing to listen. 83 http://www.freedomhouse.org/report/freedom-press/freedom-press-2014 http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=1028 84 80 Data journalism in Turkey: challenges and opportunities Although the era of data journalism still is yet to arrive in Turkey, a pioneering culture is slowly beginning to emerge. One can argue that there are two independent yet inter-related trends that will contribute in the long run to the establishment and development of data journalism practices in Turkey. The first trend is the popularization of network visualization software such as the Graph Commons amongst investigative journalists and civic activists while the latter is the development of data aggregation tools tailored to meet the specific needs of both local journalist and media researchers. a. Data visualization as an investigative journalism practice Within this context, one can argue that data journalism practices present an opportunity to reach out to the online audience through novel forms of storytelling which combine information gathering techniques of watchdog journalism with infographics and interactive data visualizations. Although the age of data journalism still yet to arrive in Turkey, there are already a number of ongoing projects that have been able to produce interactive data visualizations based on publicly available data. In this regards, one can consider the Networks of Dispossession project a precursor to some of the data journalism stories one will eventually encounter in independent media. Networks of Dispossession (http://mulksuzlestirme.org/) is a collective data compiling and mapping project dedicated to pursue the relations between capital and power in Turkey has been released on July 14th, 2014. The project relies on data gathered from sources open to the public, such as the web pages of corporations, Istanbul Chamber of Commerce database and Trade Registry Gazette and secondary resources like newspaper articles. This interface represents the relations implicit within the data through maps of various shapes and colours. The empirical richness depicted on these maps add a hermeneutic dimension to collected data The first version of the project was published in September 2013 right after the Gezi resistance. The latest version of the project consists of three maps; projects of dispossession, partnerships of dispossession and dispossessed minorities. ‘Projects of Dispossession’ exposes partnerships of private corporations and governmental institutions in Turkey while the second map, ‘Partnerships of Dispossession’ reveals the partnerships that are established through members partaking in the boards of companies who undertake these projects. The third map, ‘Dispossessed Minorities’, visualizes the reallocation paths of properties of minorities confiscated by governmental organizations. The collected datasets are visualized on an interface powered by Graph Commons network mapping tool. 81 Although the graphs created by the Networks of Dispossession are already in themselves a good resource for news stories, what is particularly striking about this project is how the Graph Commons platform (https://graphcommons.com/) has been used to create a novel narrative that offers a new sort of engagement to the audience. Graph Commons has been defined as a collaborative 'network mapping' platform and a knowledge base of relationships. The interface of the maps allows visitors to navigate through relations between different actors as well as contribute new data to the graph itself. This sort of interactive experience is crucial at it allows visitors to engage with the data and build their own personalized accounts by navigating through the graph. As such, the Graph Commons platform offers a roadmap as to how data visualization practices will be able to create visually appealing news stories that rely on publicly accessible data. Data visualization methods will not only bring a new degree of intimacy with data, but will also shed transparency on the contents of the dataset itself. Another project worthy of mention which combines investigative journalism with data visualization is the Female Homicide Atlas (kadincinayetleri.org) which is funded by the Objective Journalism Programme (http://platform24.org/objective). The result of a collaborative project between a journalist, developer and graphic designer, the project visualizes homicides against females in Turkey using geo-mapping. When visiting the site, one can find out about where documented homicides occurred in Turkey between 2010-2015. As it has been stated on numerous occasions elsewhere, the past decade has seen a dramatic increase in violence towards women in Turkish society.85 Quite often, crimes such as assault or battery go unreported while men who are sentenced for violence against women often receive reduced sentences due to the high degrees of existing sexism and patriarchy in Turkey. Legacy media is also to blame as they tend to forgo providing news coverage on female homicides due to the sensitive (and unpopular) nature of the topic. The Female Homicide Atlas, by providing an easy to use and interactive interface, seeks to shed transparency on the state of woman in Turkey today. The data collection process behind the Female Homicide Atlas is particularly important to note as it provides an example of the difficulties one can encounter while pursuing data journalism in Turkey. Despite having the right to apply for data under the Freedom of Information law (no. 4982), the journalist involved in the project was denied access to official statistics on female homicides. As a result, she had to use news reports on homicides that were 85 http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/son-7-yilda-kadina-siddet-yuzde-1400-artti 82 collected for another project and filter out all homicides involving females. The process of filtering out female homicides and putting them onto a separate database lasted for more than a year. After going online in November 2015, the project has received a lot of attention from both legacy and independent media in Turkey and is featured on a number of international data journalism platforms. b.Local solutions for media monitoring tools Perhaps the other opportunity that data journalism presents is in regards to the development of computer-assisted data collection tools to assist journalists with their research. Although there is a nascent start-up scene in Istanbul86, software developers in Turkey have yet to make their talent and ingenuity felt within the realm of data aggregation tools for journalists. These tools, by effectively “blackboxing” the aggregation aspect to computer-assisted data collection techniques, will reduce the degree of software skills needed for data journalism and will help such practices to become common parlance in journalistic investigation in Turkey. In this regard, one can consider Genelizeyici as an example of how software developers can build tools tailored towards the needs of journalists and media researchers in Turkey. 87 GenelIzleyici (http://genelizleyici.com/) is a platform for media monitoring, archiving and analyzing social media shares. The tool was designed to monitor the behavior of politicians and media agencies on social media. One of the unique characteristics of the platform is that it allows users access to deleted posts from the accounts it follows. This feature can be used by researchers as a departure point into investigations around why certain posts are deleted. At the same time, the platform also provides some basic analytics to identify trends and correlations between political and media agenda. The raw data is publicly available and can be downloaded from the platform by registered users. The next phase of development will extend the range of monitored actors to include others such as influencers and public figures. Also it is intended that users will be able to bookmark and tag the content that is of interest to them, allowing archiving on their side while helping to categorize content at the back-end and notify potentially interested parties resulting in an effective collective media monitoring. Another tool that is currently in development is Istanbul Bilgi University's Twitter Capture and Analysis Tool (TCAT). Sponsored by a grant from the Turkish National Science Foundation (TÜBİTAK), the tool can be considered as an offshoot of the platform developed by the University of Amsterdam's Digital Methods Initiative (https://digitalmethods.net/). The initial guiding ideas behind the design of the original platform by the DMI can be broadly categorized into three – logistical, epistemological and methodological (Borra & Reider 2014). 86 http://www.wired.co.uk/magazine/archive/2015/09/features/100-hottest-european-startups-2015-istanbul The direct translation of “Genel Izleyici” is “general watcher” but also it is a term that refers to the ranking of TV shows which are suitable for the general audience. The platform aims to put the public to a position to watch what is going on, but in an active way. 87 83 Firstly, in terms of logistics, the design of such a tool aims to lower the barrier of entry to Twitter research by providing a freely available platform built on publicly available data which requires little or no custom programming and scales to data sets of hundreds of millions of tweets using consumer hardware. Secondly, the tool emphasizes epistemic plurality by staying close to the interactivity functions afforded by the Twitter platform rather than instead of storing aggregates. Such an approach allows the researcher to gain access to the interactivity offered by Twitter on a more intimate scale and enables the possibility of applying a variety of analytical approaches or paradigms to the collected data. In terms of methodology, the tool intends tto provide robust and reproducible data capture and analysis for Twitter research, and interlinks with existing analytical software. The analytical features are based on two main ideas - captured datasets that can be refined in different ways (search queries, exclusions, date range, etc.) and the analysis of the resulting selections of tweets in various ways, mainly by outputting files in standard formats (CSV for tabular files and GEXF for network files). Bilgi-TCAT intends follow the guiding principles of the original platform, but yet adapt it for the Turkish context. As such, the project intends to optimize the overall usability of the tool by improving back-end data collection and retrieval elements of the software architecture while overhauling the user interface of the platform. While the data collection aspect of the platform is not intended for general access, the datasets collected by Bilgi-TCAT will be available to the wider public. On the other hand, the data collection aspect of the platform will be provided as a free of charge media monitoring service for data journalism agencies, research centers at universities and non-governmental organizations (NGOs). Although access to both aspects of the platform is currently only available to faculty members at Istanbul Bilgi University, the project intends to become fully operational by the end of 2016. CONCLUSION Within the span of just a few years, data journalism has become a widespread practice not just in the developed, but also in the developing world. Looking at the projects featured on the Global Editors Network (GEN), a cross-platform community of editors-in-chief and media innovators committed to promoting data journalism around the world, one can see an increasing number of contributors come from the global south. For example, out of 1532 projects, Argentina has 45, Brazil 33, Senegal 14 and South Africa 18 contributions. In this respect, Turkey is behind its counterparts and only has 4 contributions featured on GEN (http://community.globaleditorsnetwork.org/projects). A possible cause for the small number of contributions from Turkey is the Open Data policy of the Turkish state. Perhaps the biggest hindrance to the growth of data journalism in Turkey is the lack of publicly available data. According to the Global Open Data Index that is annually prepared by the Open Knowledge Foundation, Turkey is ranked 47th out of 122 countries, placing it between 84 Rwanda and Georgia.88 Although a number of datasets, including statistics released from the National Statistics Institute, procurement tenders, government budget and legislative decisions are available to the public, these datasets either tend to be extremely difficult to access or are stored in a non-machine readable form. The only datasets that are both available to the public and machine-readable are related to election results and pollution. As the story behind kadincinayetleri.org demonstrates, although citizens technically have right to apply for data from any state institution under the Freedom of Information law (no. 4982), one seldom gets any response to such queries. This situation unfortunately poses a massive impediment to the expansion and furtherance of data journalism activities in Turkey. Even if more data became publicly available, overcoming the general public skepticism towards the integrity of such datasets poses an even greater challenge to data driven journalism practices. Accordingly, one may argue that such a challenge can only be overcome by civic activism that seeks to yield transparency on the data sampling and collection methods used by the institutions of the Turkish state. Such kinds of civic activism will not only ensure that the quality of datasets available to the public conform to the guidelines specified by the Open Knowledge Foundation, but will also lend legitimacy to news stories generated through data driven journalistic practices. The other challenge that data journalism faces in Turkey today is the lack of coding and software skills amongst journalists. However, this challenge is being slowly overcome in two separate ways. On one hand, developers with coding skills have started to collaborate with journalists to prepare news stories. Workshops and hackathons such as the Open Data Day are becoming increasingly popular in Istanbul and beyond. As a result of such workshops, developers involved in open source communities and activists committed to open government advocacy are beginning to establish collaborative networks. On the other hand, data journalism courses organized by data journalist Pınar Dağ at local universities such as Kadir Has and Arel as well as workshops at journalism and media departments in numerous other Turkish universities means that media students are beginning to acquire basic coding skills. In conclusion, although there are still many challenges facing data journalism in Turkey today, there are a number of exciting developments which can be summarized as follows. Most importantly, the current situation of legacy media in Turkey has caused most journalists and intellectuals disenfranchised with the lack of press freedoms have turned to the Internet. Here, they have found a young and educated audience to whom they can reach out to from a number of independent media and publishing platforms. Within this context, data visualization tools such as the ones mentioned in this chapter present an opportunity to for journalists to communicate to their new audience through novel forms of storytelling which combine information gathering techniques of watchdog journalism with infographics and interactive data visualizations. These stories can keep the online audience engaged, bringing in valuable traffic and generate revenue streams supporting independent media platforms. Similarly, the increased availability of locally developed computer-assisted data collection tools means that journalists, 88 http://index.okfn.org/ 85 civic activists and researchers will be able to aggregate necessary data for new stories much faster. In the long run, this will result in data-driven research practices to become common parlance amongst investigative journalist in Turkey. 86 Bibliography Adaklı, G. (2006). Türkiвe’de Medвa Endüstrisi / Neoliberaliгm çağında Mülkiвet ve Kontrol İlişkileri. Ütopya Yayınevi, Ankara. Aitamurto, T. (2013). Balancing Between Open and Closed: Co-creation in magazine journalism. Digital Journalism 1, 229–251. doi:10.1080/21670811.2012.750150 Aitamurto, T., 2011. The impact of crowdfunding on journalism: Case study of Spot.Us, a platform for community-funded reporting. Journalism Practice 5, 429-445. doi:10.1080/17512786.2010.551018 Aitamurto, T. & Lewis, S.C. (2013). Open innovation in digital journalism: Examining the impact of Open APIs at four news organizations. New Media & Society 15, 314–331. doi:10.1177/1461444812450682 Akdeniz, Y., Altıparmak, K. (2008). Internet: Restricted Access: A Critical Assessment of Internet Content Regulation and Censorship in Turkey, Freedom of Expression. İnsan Hakları Ortak Platformu, Turkey. Andersen, M. (2010). Four crowdsourcing lessons from the Guardian’s (spectacular) expenses scandal experiment. Nieman Journalism Lab. Anderson, C.W. (2012). Towards a sociology of computational and algorithmic journalism. New Media & Society. doi:10.1177/1461444812465137 Anderson, C.W., Bell, E. & Shirky, C. (2012). Post-Industrial Journalism: Adapting to the Present. Tow Centre for Digital Journalism, Columbia School of Journalism. Appelgren, E., Nygren, G. (2014). Data Journalism in Sweden: Introducing new methods and genres of journalism into “old” organizations. Digital Journalism 2, 394–405. doi:10.1080/21670811.2014.884344 Bek, M. (2004). Research Note: Tabloidization of News Media: An analysis of Television news in Turkey. European Journal of Communication 19, 371–386. Blumler, J.G. (2010). Foreword: The two-legged crisis of journalism. Journalism Practice 4, 243–245. doi:10.1080/17512781003802576 Bodle, R. (2011). Regimes of sharing: Open APIs, interoperability, and Facebook. Information, Communication & Society 14, 320–337. doi:10.1080/1369118X.2010.542825 Bonini, T. & Monclús, B. (Eds.) (2015). Radio audiences and participation in the age of network society, Routledge studies in European communication research and education. Routledge, New York. Borra, E. & Rieder, B. (2014). Programmed method: developing a toolset for capturing a analyzing tweets. Aslib Journal of Information Management 66, 262–278. doi:10.1108/AJIM-09-2013-0094 87 Clerwall, C. (2014). Enter the Robot Journalist: Users’ perceptions of automated content. Journalism Practice 8, 519–531. doi:10.1080/17512786.2014.883116 Coddington, M. (2015). Clarifying Journalism’s Quantitative Turn: A typology for evaluating data journalism, computational journalism, and computer-assisted reporting. Digital Journalism 3, 331–348. doi:10.1080/21670811.2014.976400 Cohen, S., Hamilton, J.T. &Turner, F. (2011). Computational journalism. Communications of the ACM 54, 66. doi:10.1145/2001269.2001288 Coronel, S. (2008). The Media as Watchdog (No. 3.1), Harvard Bank Workshop. Harvard University, Harvard Kennedy School. Curran, J. (2010). The future of journalism. Journalism Studies 11, 464–476. doi:10.1080/14616701003722444 Daniel, A. & Flew, T. (2010). The Guardian Reportage of the UK MP Expenses Scandal: a Case Study of Computational Journalism, in: Record of the Communications Policy and Research Forum. Presented at the Record of the Communications Policy and Research Forum, Network Insight Pty. Ltd., Sydney, pp. 186–194. Davies, C. (2010). Expenses trial: Former MPs and peer must appear in court, judge rules. Guardian. De Maeyer, J., Libert, M., Domingo, D., Heinderyckx, F. & Le Cam, F. (2015). Waiting for Data Journalism: A qualitative assessment of the anecdotal take-up of data journalism in French-speaking Belgium. Digital Journalism 3, 432–446. doi:10.1080/21670811.2014.976415 Diakopoulos, N. (2015). Algorithmic Accountability: Journalistic investigation of computational power structures. Digital Journalism 3, 398–415. doi:10.1080/21670811.2014.976411 Doherty, S. (2014). Hypertext and Journalism: Paths for future research. Digital Journalism 2, 124–139. doi:10.1080/21670811.2013.821323 Domingo, D., Masip, P. & Costera Meijer, I. (2015). Tracing Digital News Networks: Towards an integrated framework of the dynamics of news production, circulation and use. Digital Journalism 3, 53–67. doi:10.1080/21670811.2014.927996 Downie, L. & Schudson, M. (2009). The Reconstruction of American Journalism, Columbia Journalism Review. Tow Centre for Digital Journalism, Columbia School of Journalism. Fink, K., Anderson, C.W., 2015. Data Journalism in the United States: Beyond the “usual suspects.” Journalism Studies 16, 467–481. doi:10.1080/1461670X.2014.939852 Flew, T., Spurgeon, C., Daniel, A. & Swift, A. (2012). The promise of computational journalism. Journalism Practice 6, 157–171. doi:10.1080/17512786.2011.616655 Franklin, B. (2014). The Future of Journalism: In an age of digital media and economic uncertainty. Digital Journalism 2, 254–272. doi:10.1080/21670811.2014.930253 Franklin, B., 2013. The future of journalism: developments and debates. Routledge, London; New York. 88 Gray, J. & Chambers, Bounegru, L. (2012). The Data Journalism Handbook, 1., neue Ausg. ed. O’Reilly & Associates, Sebastopol, CA. Howard, A. (2014). The Art and Science of Data-driven Journalism. Tow Centre for Digital Journalism, Columbia School of Journalism. Karlsen, J. & Stavelin, E. (2014). Computational Journalism in Norwegian Newsrooms. Journalism Practice 8, 34–48. doi:10.1080/17512786.2013.813190 Kirchhoff, S. (2010). The U.S Newspaper Industry in Transition (No. 7-5700), Congressional Research Service. U.S Congress, Washington, DC. Kitchin, R. (2014). The data revolution. SAGE Publications Ltd, Thousand Oaks, CA. Kurban, D. & Sözeri, C. (2012). İktidar Çarkında Medya: Türkiye’de Medya Bağımsızlığı ve Özgürlüğü Önündeki Siyasi, Yasal ve Ekonomik Engeller. Tesev Yayınları, Istanbul. Lewis, S.C. (2015). Journalism in An Era Of Big Data: Cases, concepts, and critiques. Digital Journalism 3, 321–330. doi:10.1080/21670811.2014.976399 Lewis, S.C. (2012). The tension between professional control and open participation: Journalism and its boundaries. Information, Communication & Society 15, 836–866. doi:10.1080/1369118X.2012.674150 Lewis, S.C. & Usher, N. (2014). Code, Collaboration, And The Future of Journalism: A case study of the Hacks/Hackers global network. Digital Journalism 2, 383–393. doi:10.1080/21670811.2014.895504 Lewis, S.C. & Usher, N. (2013). Open source and journalism: toward new frameworks for imagining news innovation. Media, Culture & Society 35, 602–619. doi:10.1177/0163443713485494 Lewis, S.C. & Westlund, O. (2015). Big Data and Journalism: Epistemology, expertise, economics, and ethics. Digital Journalism 3, 447–466. doi:10.1080/21670811.2014.976418 Mayer-Schönberger, V. & Cukier, K. (2013). Big data: a revolution that will transform how we live, work and think. Murray, London. Myllylahti, M. (2014). Newspaper Paywalls—the Hype and the Reality: A study of how paid news content impacts on media corporation revenues. Digital Journalism 2, 179–194. doi:10.1080/21670811.2013.813214 Nel, F. & Westlund, O. (2012). Thr 4C’s of mobile news: Channels, conversation, content and commerce. Journalism Practice 6, 744–753. doi:10.1080/17512786.2012.667278 Parasie, S. (2015). Data-Driven Revelation?: Epistemological tensions in investigative journalism in the age of “big data.” Digital Journalism 3, 364–380. doi:10.1080/21670811.2014.976408 Parasie, S. & Dagiral, E. (2013). Data-driven journalism and the public good: “Computer assisted reporters” and “programmer-journalists” in Chicago. New Media & Society 15, 853-871. doi:10.1177/1461444812463345 Picard, R.G. (2014). Twilight or New Dawn of Journalism?: Evidence from the changing news ecosystem. Journalism Practice 8, 488–498. doi:10.1080/17512786.2014.905338 89 Pickard, V. & Williams, A.T., 2014. Salvation Or Folly?: The promises and perils of digital paywalls. Digital Journalism 2, 195–213. doi:10.1080/21670811.2013.865967 Powers, M. (2012). “In Forms That Are Familiar and Yet-to-Be Invented”: American Journalism and the Discourse of Technologically Specific Work. Journal of Communication Inquiry 36, 24–43. doi:10.1177/0196859911426009 Requejo-Alemán, J.L. & Lugo-Ocando, J. (2014). Assessing the Sustainability of Latin American Investigative Non-profit Journalism. Journalism Studies 15, 522–532. doi:10.1080/1461670X.2014.885269 Saka, E. (2014). The AK Party’s social media strategy: controlling the uncontrollable. Turkish Review 4, 418–423. The Data Journalism Handbook, 1., neue Ausg. ed, (2012). O’Reilly & Associates, Sebastopol, CA. Thurman, N. (2011). Making “The Daily Me”: Technology, economics and habit in the mainstream assimilation of personalized news. Journalism 12, 395–415. doi:10.1177/1464884910388228 Turner, F. & Hamilton, J.T. (2009). Accountability through algorithm: developing the field of computational journalism. Dukje University, Duke University. van Kerkhoven, M. & Bakker, P. (2014). The Hyperlocal In Practice: Innovation, creativity and diversity. Digital Journalism 2, 296–309. doi:10.1080/21670811.2014.900236 Vekhoo, J., 2013. Crowdsourcing in Investigative Journalism. Oxford University, Reuters Institute for the Study of Journalism. Westlund, O. (2013). Mobile news: A review and model of journalism in an age of mobile media. Digital Journalism 1, 6–26. doi:10.1080/21670811.2012.740273 Zabaleta, I., Ferré-Pavia, C., Gutierrez, A., Fernandez, I. & Xamardo, N. (2014). Future Business Innovation in Minority Language Media: Back to basics. Journalism Practice 8, 508–518. doi:10.1080/17512786.2014.895518 90 News sources 2016 World Press Freedom Index, 2016. Reporters Without Borders. Burgess, M., 2016. How the 11.5 million Panama Papers were analysed. Wired. Edmonds, R., Guskin, E., Mitchell, A., Jurkowitz, M., 2013. Newspapers: Stabilizing, but Still Threatened, An Annual Report on American Journalism. Pew Research Center, New York. Europe’s hottest startups 2015: Istanbul, 2015. Wired. Freedom of the Press 2014, 2014. Freedom House, Washington D.C. Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2015. Turkish Statistics Institute (TUIK), Istanbul. Harding, L., 2016. Panama Papers. Guardian. Henley, J., 2016. Iceland PM steps aside after protests over Panama Papers revelations. Guardian. Medya artık Radikal’siz: radikal.com.tr de kapatılıyor, 2016. Diken.com.tr. Reklamcılar Derneği, 2015a. Ratio of advertising investment directed towards different mediums. Reklamcılar Derneği, Istanbul. Reklamcılar Derneği, 2015b. Volume of advertising investment directed towards different mediums in million Turkish Liras (TL). Reklamcılar Derneği, Istanbul. Son 7 yılda kadına şiddet yüzde 1400 arttı, 2015. CNN TURK. Tracking the state of government open data., 2016. Open Knowledge Foundation. Turkish journalists face multiple life sentences over Syria report, 2016. Guardian. 91 VAKA ÇALIŞMALARI / CASE STUDIES 92 A case study on Al Jazeera and Al Jazeera Turkey Cecilie Möllmann Lundberg 1- INTRODUCTION In this case study I will explain in-depth what Al Jazeera is and how the different structures of the company are working. This including their media strategy, business models, how the company evolved historically and who the viewer of Al Jazeera is. In order to understand the Turkish case of Al Jazeera it have also been important to go in-depth on Al Jazeera as a whole. In the first part of the case study I will go true Al Jazeera Network, for later give Al Jazeera Turkey analyse. How everything started In 1995, the Emir of Qatar, Sheikh Hamad bin Khalifa, had just taken over the royal place and were eager to put the country on the world map. In the same time BBC, British Broadcasting Corporation, had been working to launch a pan-Arabic news channel with a head coater in Saudi Arabia. But, when the Saudi government didn’t give BBC full editorial freedom the news site decided to back. Now, BBC was out of the game and when the new Emir saw what the news site tried to do, he realised the journalistic gap that was currently in the market. What the Emir wanted to create was an objective and independent news channel that would stand for itself in the Arabic countries, which in many cases were unusual due to consecutive pressure from governments. In 1996, Al Jazeera, or The Island in Arabic, was launched as a TV- channel in Doha, Qatar. To start of Sheikh Hamad bin Khalifa gave a grant of 137 million US dollars to launch the news imperium.89 To fast forward and landing in 2001, Al Jazeera reached out on a global level due to the covers of the Afghanistan war, were the west, mostly USA was hunting for the Taliban’s and 89 Al Jazeera, http://en.wikipedia.org/wiki/Al_Jazeera#Expansion_outside_the_Middle_East, (used with the aim to find articles), 2015-06-07. Telhami, Shibley, The World Through Arab Eyes, (England, 2013), 45 pp. 93 the infamous Osama bin Laden. Al Jazeera was the only news channel in the world reporting live from the happening in the country during this time, and the only TV channel, which aired videos made by the fugitives themselves. This put Al Jazeera on the top news site in the world and the channel sold footage of the happening for thousands of dollars to western news channels. Since the channel launched in 1996, the network has been airing many middle east conflict and became a sort of link between the western and eastern journalism. In 2003 BBC announced that they had sign an agreement with Al Jazeera for sharing facilities and information, including news footage. In the same time the news site moved its sport coverage to a new channel, which made it possible to air more news and public affairs programming in the original channel. They also launched an English languish website which made it possible for more people to read the news. Followed this Al Jazeera in 2005 launched it first English language satellite service called Al Jazeera International. Today the news site is covering stories in circa 140 countries.90 Transformation timeline of Al Jazeera To understand the transformation of AJ it is highly important to divide the development in order to get a clearer view. Therefore, a division about the transformation have been separated into three parts, Channels, Partnership and New Media. In 2003 the launched of Al Jazeera Sport happened which not only gave the original news site more air-time to cover the news, but gave Al Jazeera Sport an opportunity to broadcast different events like FIFA, UEFA and other sport events with all rights reserved in the Arabic region, which also gave them a bigger audience. In the same year Al Jazeera launched an online news site in English. This subscription free for Arabic countries and with a pay roll for the western countries. In 2005 the Al Jazeera Mobasher launched, which was a live reporting, channel covering political and public interest news. The same year AJ launched their first kids channel showing cartoons. In 2006, Al Jazeera English was lunched and stated to air 24-hour news on satellite cable TV. In 2007 Al Jazeera Documentary Channel jumped into the viewers TVs with an aim to show Arabic Language documentaries. Besides from these specific launches around the Middle East, Al Jazeera also later started to broadcast in Europe, Asia, Indonesia, Malaysia, Pakistan, Turkey, USA, Australia, South America. When it comes to partnership Al Jazeera in 2003 made a deal with BBC, which I also have been discussing further up in the text. After that, a partnership with You Tube in 2007 made it possible to watch news clips on the video site, which made a huge difference in reaching out with news to a younger audience. 2009 the British newspaper, The Independent signed a contract with Al Jazeera. The mission was to use AJ news bulletins on the news site, which made them one of few, covering Middle Eastern news the same time they were happened. The 90 Ibid. 94 same year AJ and the mobile company Sony Ericsson started to partner up with the operation to send AJ headlines straight to the users mobile, making it possible to reach news on the Sony Ericsson’s phones.91 As is comes to New Media and how Al Jazeera has worked with it, the news site is standing out a little from other journalistic sites, this will be more discussed below, in the digital strategy chapter. But besides covering their news on their own platforms, they also use Facebook, Twitter and mobile web service to be available for its users. Something that might stand out a little is that they are using the medium Pod Casts to discuss and report about the latest news. This is something that is already widely used amongst news sites, but due to the size of Al Jazeera, these Pod Cast are able to discuss many different subject in-order to satisfy the costumers.92 Does Al Jazeera have a digital strategy? During the last couple of years AJ have gone true a transition in its digital strategy and particularly in the use of social media. Today Al Jazeera is focusing mostly on video online and on mobile. Before this change in strategy, the company simply copied the television pictures and posted these on to their website services. But instead of just putting the same clip that have been showed on TV, AJ are now focusing de-constructing the TV packages. This means that the videos that are shown in online video now are only two minuets long, and includes both footage and text of the news. Though, AJ stresses that even if these 2-minute movies are shown, there is still content that is very valuable for the digital readers. In order to put as much news out in the cyberspace as possible Al Jazeera English started the television show The Stream in 2011. The program is running daily and branded as a web community with in a global TV show. The aim is to interact with the viewers on different social media platform such a Twitter and facebook. By 2014 The Stream’s twitter account reached follower up to 120.000 people, which made AJE to launch a second screen experience to support the Al Jazeera America’s version of the program. This in the form of an app, that would offer readers to get in touch with further material and context to engage in direct to the daily show.93 91 Al Jazeera TV viewer Demographic, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/JAZdemog.html, 2015-06-07. Janko Roettgers, Al Jazeera’s digital news venture AJ+ launches with a dedicated Iphone app, https://gigaom.com/2014/09/15/ajplus-app-launch/, 2015-06-07. Geara Danielle & Johansen, Staugaard, Johanne, Al Jazeera:A Middle Eastern Enfant Terrible Goes Global, 2009. 92 Ibid. 93 Geara Danielle & Johansen, Staugaard, Johanne, Al Jazeera:A Middle Eastern Enfant Terrible Goes Global, 2009. p 7.Figenschou, Unstad, Tine, Al Jazeera and the Global Media Landscape- the south of talking back, (USA 2014), p 38-50. 95 The new app that was launched in 2014 is called AJ+ and are working as explained above, with shorter clips of news. By breaking the news into bits AJ + videos succeed to explain the whole story in less then two minutes, and this is a very smart digital costume. The video often contains very strong and powerful news, like “аhв farmers are killing themselves in India” or “Whв does this man drink Pakistani soda”, by only showing short explanation texts about the subject, and in the same time showing footage, the videos become fast news that actually sticks in your head and make you think. Which not many news companies are achieving today. When it comes to making money AJ+ are not using any mobile or banner ads, instead the Al Jazeera hopes that AJ+ can get revenue by licensing the videos to other journalistic companies.94 Al Jazeera is not the only news company which are trying to reach out to a younger audience. Other news creators like Vice News and Buzzfeed are having the same approach, the interesting part here is that Al Jazeera from the beginning comes from a classical and traditional journalistic form, which the company now are trying to change. AJ+ Executive Director of Strategy and Development Yaser Bishr means that digital is the future of Al Jazeera and that the AJ+ is an attempt to find a new digital strategy, whit-out being stuck in the ways things have been before.95 The over all financial situation The financial situation of Al Jazeera is like no other news company. Because an Emir of the ruling family of Qatar owns the channel the issue around money never even existed. As I have mentioned in the beginning of the paper Sheikh Hamad bin Khalifa gave a grant of 137 million dollars to the news site when it just started back in 1996. Even since then the motto of Al Jazeera has been to publish and cover news that no one other organisation is covering, to be the voice of the voicless. In the begging this was easy, being the biggest newspaper company in the Middle East, Al Jazeera often were the only journalistic company which sold news to the western world. Today that is not the case, but still Al Jazeera is one of the biggest news agencies that is still covering stories by the untold. AJ planned to become financially independent by 2001, but this never happened. Advertisement revenues have been limited both in the Arabic and English Channels. In the next passage I will discuss advertisement strategies for Al Jazeera America and Al Jazeera Qatar. This because the two offices are the most interesting when it comes to revenue and strategy in advertisement.96 Janko Roettgers, Al Jazeera’s digital news venture AJ+ launches with a dedicated Iphone app, https://gigaom.com/2014/09/15/ajplus-app-launch/, 2015-06-07. 95 IbidDan Sabbagh, Al Jazeera’s political independence questioned amid Qatar interventions, http://www.theguardian.com/media/2012/sep/30/al-jazeera-independence-questioned-qatar, 2015-06-07. 96 Habib Toumi , Al Jazeera turning into private media organisation, http://gulfnews.com/news/gulf/qatar/aljazeera-turning-into-private-media-organisation-1.837871, 2015-06-07.Al Jazeera- Effective or ineffective 94 96 By today it is unknown how much the Qatari state is funding the new network. Although AJ is a partly commercial network, which means are having advertisement, but at a much lower scale then other channels usually have. Usually AJ have around 6 minutes of advertisement per hour, which means that the advertisement revenue alone hardly covers the costs of expenses; such as satellite links, journalistic jobs and high-value news productions. In number the commercial revenue covers around 15-20 % of the net works cost and so the channel remains funded by the governmental family. To advertise in the Arab world is often a little dodgy and politicised. In the same time the competition is increasing amongst a growing number of networks. This does not have to mean it is a bad thing, but in this case privatisation often means transferring state assets to the ruling families. So, when it comes to advisement it is usually used for political power and not true communication with consumers. Back in 2002 Al Jazeera Network sold advertisements to Saudi Arabia companies, but when the relationship between Qatar and Saudi became unstable the contracts were cancelled. The pressure manly came from the Gulf Cooperation Council or GCC; which is a regional intergovernmental political and economic union consisting of all Arab states of the Persian Gulf, except for Iraq. A meeting of the GCC’s in 2002 called to boycott advertisers who bought time on Al Jazeera. It even went as far as forbidding advertisement on the channel in Saudi and Kuwait.97 Even if Al Jazeera from the start was the most watched news channel in the Arab countries the advertisers ran away due to higher authorities and a lucrative advertising business. To get a revenue into the channel Al Jazeera have instead focused on subscription-based sport channels, broadcasting deals with other companies and the sales of footage, such as the movies from Al-Qaida featuring Osama bin Laden. Al Jazeera even entered a deal with Google, to share the advertising revenues from the Al Jazeera YouTube channel. Even so, there is positive and negative parts of having an Emir ruling the news company. The positive part is that Al Jazeera is given a greater editorial freedom due to the independency of advertisers. The Achilles heel in having funding’s from a governmental family is that the journalism often gets politicised and also, if Qatar as a country ever get unstable in any way, this will determent the outcome of AJ.98 To come back to the sales of footage that Al Jazeera was going a lot during the Afghanistan and Iraq wars in 2003 led United Stats, after the attack 11 September attack in buissness model for successful media giant, Author unknown, https://siopathic.wordpress.com/2013/10/14/aljazeera-effective-or-ineffective-business-model-for-a-successful-media-giant/, 2015-06-07. 97 Figenschou, Unstad, Tine, Al Jazeera and the Global Media Landscape- the south of talking back, (USA 2014).Ben Axelson, Al Jazeera America to debut with big name, little advertising, http://www.syracuse.com/news/index.ssf/2013/08/al_jazeera_america_to_debut_with_big_names_little_advertisi ng.html, 2015-06-07. 98 Ibid.Geara Danielle & Johansen, Staugaard, Johanne, Al Jazeera:A Middle Eastern Enfant Terrible Goes Global, 2009. 97 2001. As I have mentioned before Al Jazeera was the only new channel reporting from the happenings because the channel had news bureau in both countries. Because of this Al Jazeera Arabic had exclusive material and was sent footage by Al-Qaida that they later sold to western news companies. AJ made a huge profit on selling this, but 10 year later this would put a spoke in the wheel for the news site as they launched an Al Jazeera America. Al Jazeera America launched nation wide in August 2013. With 14 hours straight news every day, documentaries and less commercial time then normally is run in America, Al Jazeera would go against the grain of other big American news productions and networks. The plan was also to hire long working new anchors to get the channel more trust worthy, an example of that is Antonio Mora; previously an anchor at famous morning program “Good Morning America”. The 6-minute airing time of commercials per hours that I’ve been mentioning above, are in Al Jazeera mostly filled with internal promos and local advertising sports, this because national advertisers have been avoiding the network. The reason why American investors have been declining is because AJ is seen as controversial, in many cases due to the footage and news covering from the two wars led by the US. Also because most of the funding comes from Qatar, which in many Americans eyes are seen as an “anti-American” country. There was also a concern that the Americans would neglect the channel due to its root in the Middle East. Even if it is being hard in the beginning to attract American viewers Al Jazeera was still covering a gap in the American media, due to the many offices AJ have all around the world, the news site would be better to cover international news then the domestic news sites in America. And, because many Americans tend to just watch news that is produced in the county, Al Jazeera can fill a gap, giving more alternative viewpoints from same kind of news. To get Al Jazeera more believable in the USA the news company bought Current TV, a station founded by Al Gore, a former vice president, that started the channel with his business partner 7 years ago. AJ didn’t announce the amount of the purchased, but the roomer says it was around 500 million US dollar, which 100 of them went to Al Gore himself. Instead of just using Current as a channel for their already existing news, Al Jazeera instead shot down Current TV and replaced it with an Al Jazeera America.99 The Al Jazeera Effect in short The Al Jazeera effect is often mentioned when it comes to how much impact new media have on the world today. The term is often used in cases were this new media source is utilised 99 Ben Axelson, Al Jazeera America to debut with big name, little advertising, http://www.syracuse.com/news/index.ssf/2013/08/al_jazeera_america_to_debut_with_big_names_little_advertisi ng.html, 2015-06-07. Jeanine Poggi, Al Jaгeera’s challenge: do аe reallв аant serious cable neаs? And аhat about advertisers?, http://adage.com/article/media/al-jazeera-s-test-cable-news/238994/, 2015-06-07. 98 to cover global politics, and by doing this reducing the government and mainstream media to inform, and instead cover news from groups that previously lacked a global voice. The term has been used since the early 2000 explaining the relationship between the news site Al Jazeera and the Arab world. The term didn’t become frequently used until the Arab Spring started early in 2010; when Al Jazeera started to heavily covering the happenings and news what was going on in the different countries. This made Al Jazeera even more internationally know and made it possible to do new deals abroad, launching an office in Turkey and America, amongst others.100 Al Jazeera Turkey. Today Al Jazeera Turk is a quite small news organisation with around 80 workers. It recently got downsized from 180 and is today distributing an online news site. AJT first launched in 2011 with a very small crew of journalists, after settling down in Turkey the company started to hire professional journalist from all over the country in order to create a more honest and real picture of Turkish news. The work with launching the channel and also finding the right scenery, such as a good building and more skill full journalists, took time and the website didn’t go public until January 2014. Around the same time the Qatari government cut many of the budgets from Al Jazeera networks all over the world, which meant that AJT was left with out any TV channel. The only information Al Jazeera Turkey got was that the planned TV station was postponed until an uncertain time. After almost one year of waiting from the AJT side, Qatari government gave notice that a TV channel in the country would not happen. Around the same time the higher management from Al Jazeera Turkey declared that they would be downsizing from 180 to 80 workers, which I mentioned above.101 Al Jazeera have always been caring mostly about writing news that is impartial, or as their motto “the voice of the voiceless”. In some cases, giving the right story can interfere in the political situations of the country. This also included the relationship between Al Jazeera and the Turkish government. An example is when the ruling party AKP and Al Jazeera came under bad term during the Gezi protests 2013. Under that time Al Jazeera hadn’t launched their news site, put reported what was going on to other Al Jazeera offices, especially Al Jazeera English. Here the government criticised the news site, but in the same time they also criticised BBC and CNN, so AJT was not alone in the blame. In the same time a journalist at AJT point out that they are covering news as they are, which also means that when the government actually is changing something for the better, as building out the metro system or the roads, this is covered as it is, that AKP did something that will help the people who are using public transport. I think, 100 101 Sherry Ricchiaradi, The Al Jazeera Effect, http://ajrarchive.org/Article.asp?id=5077, 2015-06-07. Private interview with journalist working at Al Jazeera Turkey, information up on request. 99 as a non-Turkish citizen, it is important to remind that the public transportation in any case, with any political party would have been expanded. But what AKP is showing to the people and what the people are thinking is that without the parties’ involvement the roads and metro ways would never have been built. Sources that would like to remain private claimed that Al Jazeera Turkey sometimes gets a lot of criticism like “who’s side are you on?” or “What kind of media are you?” especially from readers. But, as a journalist he/she claims this is positive; the person says: “If вou are creating confusion in people`s mind then вou are definitelв doing вour job because side taking is not our prioritв”. The person continues: “Addition to all those, I cannot again explain an exact relation between AJT and Davutoglu or AJT and Erdogan but the only thing I know for sure is Davutoglu wanted to have AJT in Turkey so much. It was actually his idea but because of the reasons I mentioned above, аe couldn`t do that in the end.” Reasons I mentioned above meaning that Al Jazeera does not have side taking as a priority in the work in any case! The person continues: Why Davutoglu wanted AJ in Tukey? It must be because of Turkey`s Middle East policy. AJ is the best source in Middle East and why not having this source in Turkey? In the end of 2014 and beginning of 2015, Al Jazeera announced plans of buying the cable operator company DigiTurk; whether the buy went true is still unannounced because the affair is still going on. DigiTurk is currently 53% owned by Turkey’s Cukurova Holdings and the remaining part, 47% is owned by the US private equity group Providence Equity Partners. The Cukurova Holdings put out there 53% of the DigiTurk Company due to debts. The reason why Al Jazeera might be interested of the cable company due to the asset DigiTurk holds. All the rights to show the national football league Spor Toto Super League is belonged to the cable company until 2017.102 Who are reading and watching Al Jazeera in Turkey? 102 Private interview with journalist working at Al Jazeera Turkey, information up on request. 100 According to Allied Media group, a company focusing on helping companies with compensative marketing services and statistical work; which have been compiling statistics over Al Jazeera Turkish viewers. According to them 99% of the audience in Turkey are Turkish nationals, meaning they don’t have any close blood connections with other countries. 51% of the audience is highly educated individuals; which means they have a university or professional degree qualifications. Between the genders, men are reading and looking at AJE the most, representing 57% of the audience, which means that the female audience is 43%. The people that are 45 year or older are the audience that watches and read the most in AJE and ALT with around 22%, after that an age group between 21-24 years are dominating by 18%, close to them the age group 25-29 are watching and reading 1 % less leading to 17%. A conclusion here shows that men that are over 45 years of age and that have a higher education degree is most likely to interact with Al Jazeera Türk and Al Jazeera English. When it comes to occupation and income 28% are working as managers, 24% are skilled workers, 22% are professionals, 13% are business owners, only 5 % are students, and at 4% Jr. managers and unskilled workers are relating with the news company. In the circumstance with looking at the users’ income it had been harder because many wanted to remain private around that issue. 35% responded they didn’t want to tell how much they owned. At 13% two groups respondents, the first one is earning around 1000-2000 TL, the second group made around 2000-5000 TL. Two groups are also at the same percentage at 11%, the first making around 500-1000 TL and the other one 2000-2500 TL. 10% of the respondents are making 5000 TL or more per month. 80% of the viewers are spending around 30 minutes every day in some form of Al Jazeera related news. The rest of the 20 % are reading or watching around 30-60 minuets daily. A survey from a research company, IPOS MediaCT, managed to do a research covering how many people in Turkey watching Al Jazeera English compared to other international channels. The target group in the survey was people in 21+ ages living in Istanbul. Of these people, 800 respondents were asked several questions about Al Jazeera English. The study was done in 2008. 64% of the people asked answered that they knew about Al Jazeera as a channel giving news. Only CNN International and BBC World had a higher recognition factor the AJE with 83% respectively 79%. Looking at CNN International and comparing the channel to AJE and then looking at which times the both channels are the most active amongst the viewers; this will give a result on how influential AJE and other channels are in Turkish homes. CNN international are having no viewers at all during 24 hours. Probably because they are not taking in by any cable company in Turkey. When is comes to BBC world and AJE the most viewers for BBC W is between 7:00 and 12:00, maximum 13% and between 18:00-06:00, 4.4%. AJE on the other hand are having most viewers from 12:00-15:00, around 6.8%, 18-21, 5.6%, 21:00-00:00 10.2% and from 00:00 to 06:00 9.1%. It shows that BBC W is mostly viewed as morning and late evening 101 TV, while AJE are mostly viewed mid-day and from early to late night. Which means that Turkish people not only watched Al Jazeera to see news, but also other covering affairs. Both between BBC and Euro News, no measurable percentage of people are watching the channels. This because Euro News was not launched in the county by 2008, it first launched an office in the country 2010. As far as I have research I haven’t found that BBC had launched a TV channel in turkey, they though have a news site called BBC Türkce. Instated BBC launched programs on the channel CNBCe. Looking at the figures CNBCe is not amongst the watched channel. At last, a comparison between Al Jazeera and the channel Bloomberg. The most hours for watching Bloomberg TV is from 18:00-00:00, 1.7%, usually the times the channel is showing movies. In the case of Al Jazeera, it is mostly watched from 12:00-15:00, with 6.8 %, at this time the latest news is shown on the channel. From 18:00-21:00, 5.6%, the channel still shows news but also shorter documentaries. From 21:00- 00:00 and 00:00 to 06:00, the same is also shown, news and shorter documentaries. In the survey the international channel that didn’t have any viewer statistics were the once that didn’t launch in Turkey or hadn’t been bought in by any cable operator. In Turkey Al Jazeera English is broadcasted from DigiTurk and Turksat.103 2- FUTURE STRATEGIES AND CONCLUSION Al Jazeera started as a Qatari investment that would cover the news in a non-political way. In just a few years the news company have grown into an empire, but now, the question is how sustainable Al Jazeera’s success is? Internationally Al Jazeera is seen as reporting news from neglected areas in the world, and being the “voice of the voiceless” but if any other news companies would apply a similar focus, Al Jazeera would have problem with keeping its competitive niche. Another important point in the future of Al Jazeera is that they are still depending heavily on their 24-hours TV satellite and cable channels, when the audience is tending more and more to watch news online. But even so Al Jazeera are working towards adopting new media initiatives such as The Stream channel I have mentioned above and AJ+, but the question is if these initiatives are enough? Surprisingly Al Jazeera are also investigated to launch an actual newspaper in the Middle East at the time, which in all over the world the printing industry is failing. The Middle East would be the most relevant place to do so, because printed news generally has more credibility then 103 Al Jazeera viewers demographics, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/al_jazeera_viewers_demographics.html, 2015-06-07. Al Jazeera English Facts and figures Turkey, Ipsos Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/al_jazeera_english/Al_Jazeera_English_Facts_and_Figures_turkey.html, 2015-06-07. Al Jazeera TV viewer Demographic, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/JAZdemog.html, 2015-06-07. 102 digitized news in this region. It also important for them to clarify is the Arab link should be separate when Al Jazeera is launching in other countries, or if the Arab link should be leveraged even more. And at last, to figure out it the Emir of Qatar should have the same influence in the channel, or if it should stay as a non advertising media site. Personally I think Al Jazeera is an extreme case of what rich persons can accomplish in terms of supporting their businesses with money. Al Jazeera is an extreme case in ever case, both from its journalistic point of view, to how they are handling accusations of having dodgy business with extremist groups and bribery scandals. But I have to say that Al Jazeera are a news channel that are reporting news that not many journalistic companies can due to a even tighter economical budget. 103 Bibliography Al Jazeera Turk website, author unknown, http://www.aljazeera.com.tr, 2015-06-07. Al Jazeera viewers demographics, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/al_jazeera_viewers_demographics.html, 2015-06-07. Ben Axelson, Al Jazeera America to debut with big name, little advertising, http://www.syracuse.com/news/index.ssf/2013/08/al_jazeera_america_to_debut_with_big_na mes_little_advertising.html, 2015-06-07. Jeanine Poggi, Al Jaгeera’s challenge: do аe reallв аant serious cable neаs? And аhat about advertisers?, http://adage.com/article/media/al-jazeera-s-test-cable-news/238994/, 2015-0607. Al Jazeera English Facts and figures Turkey, Ipsos Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/al_jazeera_english/Al_Jazeera_English_Facts_and_Figures_turkey.html, 2015-06-07. Janko Roettgers, Al Jazeera’s digital news venture AJ+ launches with a dedicated Iphone app, https://gigaom.com/2014/09/15/ajplus-app-launch/, 2015-06-07. Nick Vivarelli, Report: Al Jazeera buys top Turkish pay –TV operator DigiTurk, http://variety.com/2014/tv/global/report-al-jazeera-buys-top-turkish-pay-tv-operator-digiturk1201385261/, 2015-06-07. Faoud Ajami, What the Muslim world are watching, http://www.nytimes.com/2001/11/18/magazine/18ALJAZEERA.html?pagewanted=all, 201506-07. Sherry Ricchiaradi, The Al Jazeera Effect, http://ajrarchive.org/Article.asp?id=5077, 2015-0607. Al Jazeera TV viewer Demographic, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/JAZdemog.html, 2015-06-07. Dan Sabbagh, Al Jazeera’s political independence questioned amid Qatar interventions, http://www.theguardian.com/media/2012/sep/30/al-jazeera-independence-questioned-qatar, 2015-06-07. Habib Toumi , Al Jazeera turning into private media organisation, http://gulfnews.com/news/gulf/qatar/al-jazeera-turning-into-private-media-organisation1.837871, 2015-06-07. Al Jazeera, http://en.wikipedia.org/wiki/Al_Jazeera#Expansion_outside_the_Middle_East, 104 (used with the aim to find articles), 2015-06-07. Brian Stelter, Al Jazeera seeks a U.S voice Where Gore Failed, http://mediadecoder.blogs.nytimes.com/2013/01/02/al-jazeera-said-to-be-acquiring-currenttv/?_r=3, 2015-06-07. Al Jazeera- Effective or ineffective buissness model for successful media giant, Author unknown, https://siopathic.wordpress.com/2013/10/14/al-jazeera-effective-or-ineffectivebusiness-model-for-a-successful-media-giant/, 2015-06-07. Figenschou, Unstad, Tine, Al Jazeera and the Global Media Landscape- the south of talking back, (USA 2014), p 38-50. Telhami, Shibley, The World Through Arab Eyes, (England, 2013), 45 pp. Geara Danielle & Johansen, Staugaard, Johanne, Al Jazeera:A Middle Eastern Enfant Terrible Goes Global, 2009. Interview with journalist working at Al Jazeera Turkey. Information on request. 105 Dijital gazetecilikte gelir modellerinin incelenmesi: Radikal Deniz Güneli Medya ve İletişim Sistemleri Yüksek Lisans Öğrencisi İstanbul Bilgi Üniversitesi Günümüzde, teknolojik gelişmelerin hayatın her alanını etkilediği bir gerçek. Bu gelişmeler ile birlikte internetin de yaşamımızın merkezinde yer aldığı bir dönemdeyiz. İnternetin hâkimiyetini kurduğu bu dönemde, günlük pratiklerimiz de değişiyor ve gelişiyor. Bu kadar hızlı gelişen dijital dünyada tutunmak ve ona uyum sağlamak için sürekli yenilenmek gerekiyor. Dijital dünyanın hızla yol kat eden yükselişinde, tüm sektörlerin bu dünyada ayakta kalabilmek adına harekete geçmek ve sürdürülebilir gelir modelleri oluşturmak zorunda olduğu yadsınamaz bir gerçek. Tüm sektörler gibi medyanın da bu değişimden etkilendiğini, gazetecilik pratiklerinin değiştiğini ve bu alanda sürdürebilir gelir modelleri bulmaya yöneldiğini gözlemliyoruz. Yeni medya pratikleri ile haber alma ve verme yollarının değiştiği basılı materyalden dijitale geçilen bu dönemde medya kuruluşları, ekonomik ve uzun vadede kalıcı olacak çözümler üretmeye çalışıyor. Bu kapsamda, Türkiye’deki medya kuruluşlarının faaliyetlerini incelemek adına 2014 yılında basılı yayınını sonlandırıp dijital ortamda yayınlarına devam eden Radikal Gazetesi bu raporda ele alınmıştır. Radikal İnternet Sitesi Genel Yayın Yönetmeni Cem Erciyes ile yapılan röportaj sonucu rapordaki veriler elde edilmiştir. Radikal Gazetesi, Doğan Yayın Holding’e ait günlük gazete olup Radikal İki, Radikal Kitap ve Radikal Hayat isimli ekleri ile 1996 yılında basılı olarak yayına başlamıştır. 17 Ekim 2010 tarihinden itibaren tabloid boyutta yayınlanmaya devam eden Radikal Gazetesi, 21 Haziran 2014 tarihinde basılı yayınını sonlandırıp dijital gazeteciliğe geçmiştir. Radikal Gazetesi’nin bünyesinde şu anda çoğu basılı yayından gelen yaklaşık yirmi editör çalışıyor. Cem Erciyes, dijitale geçiş döneminde yaşanan ayrılıklar ile dijitale uyumun çok kolay olmadığını fakat okur açısından değerlendirildiğinde, Radikal Gazetesi okurunun 106 eskiden beri teknolojiye yatkın olduğunu; basılı yayın varken Radikal’i internet üzerinden okuyanların sayısının çokluğundan bahsediyor ve basılı yayın kapandıktan sonra gazete kaynaklarının internete yoğunlaşmasının dijitale olumlu yansıdığını; dijitalde çalışan kişi sayısının artmasına paralel olarak okunma oranlarının arttığını ekliyor. Bu bağlamda, yeni medya pratikleri ile okuyucuların habere ulaşma ve haber okuma alışkanlarının değiştiğini söyleyebiliriz. Amerika’da Media Insight Project’in yaptığı bir araştırma, Y kuşağının habere ulaşma konusunda önceki kuşaklara göre ne kadar farklılaştığına dikkat çekiyor. Araştırmaya göre, bu kuşak direkt olarak haber sağlayıcısına gitmek yerine, haber ve bilgiye sosyal bağlantı, problem çözme, sosyal eylem ve eğlenceyi karıştırarak ulaşıyor. Bunun yanı sıra, ileri yaşlardaki Y kuşağı üyeleri habere ulaşmak konusunda daha aktiflerken, diğerleri haberin kendilerine ulaşmasını istiyor. Ayrıca, Y kuşağı önceki kuşaklara göre günlük haberlere daha kayıtsız kalırken son dakika haberlerini dikkatle izliyor ve derinlemesine takip ediyor. Bu araştırmaya göre ayrıca haber almanın, yurttaşlık güdüsü, problem çözme ihtiyacı ve çevresi ile paylaşma gibi sosyal faktörler gibi çok çeşitli sebepleri olabiliyor. Bu değişen haber alma pratikleri göz önünde bulundurulduğunda dijital ortamda gazetecilik yaparken okuyucunun değişen gazete okuma alışkanlığını elbette dikkate almak gerekiyor. Bu konuda Cem Erciyes, okuyucunun kullandığı araçlara ve gündemin hızlı değişimine de dikkat çekerek, “Eskiden toplu taşımada yanındakini rahatsız etmemek için gazete okuyamayan okuyucular, artık avuç içi kadar ekranlarda haber okumaya başladı. Bir zamanlar haberler ancak ertesi güne gündem oluşturabilirken, şimdi gündemler neredeyse saat başı değişiyor. Böyle bir ortamda kullanıcılar habere ulaşmak için çabalamak istemiyor, haber doğrudan ona ulaşsın istiyor. Bu yüzden de sık sık internet sitelerine girip neler olmuş diye bakmak yerine, ‘Önemli bir şey olsa zaten arkadaşlarımdan duyardım’ diye düşünmeye başlıyor.” diyor ve ekliyor, “Buna bağlı olarak basılı gazetelerin işlevleri ve içeriklerinin değişmeye başladığını gözlemliyoruz. Artık güncelliğini yitirmeyecek ya da fazlaca ses getirecek haberler gazeteye saklanırken, daha hızlı tüketilebilecek haberler ise internet sitesinde yayınlanıyor. Bu yüzden de gazeteler yavaş yavaş günlük dergiler gibi işlev görmeye başladı. Yani analiz ve köşe yazılarının arttığı, sıcak haberin ise azaldığı bir gazete yapısı ile karşı karşıyayız.” İnternet sitelerinin Türkiye’de ve dünyada trafik bilgilerini içeren Alexa.com verilerine göre, Radikal Gazetesi Ocak 2016 aylık tekil ziyaretçi metriklerine göre Türkiye’de 45, dünyada 2.043. sırada yer alıyor. Ülkelere göre en çok ziyaretçi %85.1 ile Türkiye’den geliyor ve onu %2.8 ile Azerbaycan, %2.2 ile Amerika Birleşik Devletleri takip ediyor. Radikal Gazetesi ziyaretçileri site üzerinde ortalama 5.23 sayfa ziyaret ediyor ve ortalama 6:42 dakika geçiriyor. Ayrıca bu verilere göre, kullanıcılar ağırlıklı olarak lisansüstü eğitim seviyesindeki erkek kullanıcılar olup çoğunlukla işyerinden internet sitesini ziyaret ediyorlar. 107 Radikal Gazetesi dijital gazeteciliğe geçişi ile dijital envanter odaklı reklam modelleri geliştirip internet sitesindeki reklam alanlarında yaptığı yayınlar ile gelir elde ediyor. Bunun yanı sıra, reklam alanları haricinde sponsorluk da dâhil olmak üzere birçok gelir modeli bulunmakta. Röportajlar, etkinlik deneyimleri gibi geleneksel gazetecilik uzmanlığını dijital ile bütünleştiren alternatif işler ile de gelir elde ediyor. İnternet sitesi üzerinde reklam veren sektörler arasında turizm, finans ve bankacılık, eticaret, otomotiv ve inşaat firmaları başı çekerken yiyecek ve içecek sektörü ile kültür sanat, eğitim ve bilişim sektörleri bunları takip ediyor. Bunun yanı sıra Radikal Gazetesi, değerleri ve gazetecilik etiği ile uyuşmayan ilanları yayınlamıyor ve finansal konuların haberin önüne geçmemesi ve okuyucuyu rahatsız etmemesi adına hem reklam servisi hem de yazılım ekibi ile uyum içinde çalışıyor. Radikal Gazetesi sosyal medya üzerinde okuyucuları ile birebir iletişime geçmemek ile beraber, okuyucuların haberlere yaptıkları eleştirileri dikkate alıp gerekli durumlarda bu geri bildirimler doğrultusunda haberlerde düzeltmeler yapıyor. Mobil ve masaüstü web siteleri ile Android ve iOS uygulamaları ile ilgili kullanım eleştirilerini ve hata bildirimlerini hassasiyet ile değerlendiriyor. Okuyucular Radikal’e ağırlıklı olarak mobil üzerinden ulaşıyor. Mobilden alınan trafik, toplam trafiğin %51.89’unu oluşturuyor. Bu oranı, %44.07 ile masaüstü trafiği takip ediyor. Öte yandan, hem masaüstü hem de mobil webde toplam trafiğinin yaklaşık %43’ünü de sosyal medya üzerinden, ağırlıklı olarak da Facebook ve Twitter’dan alıyor. Web sitesi veya mobil uygulamada çoğunlukla kullanılan reklam modeli “Cpm” (Cost per mile) olup bunun dışında “Cpc” (Cost per click) reklam modeli de kullanılıyor. Bu, daha çok toplu envanter paketleri için bir “Display reklam modeli” alternatifi olarak kullanılıyor. Bunun yanı sıra, “Cpr” (Cost per rating point) türündeki ücretlendirme ise projelerde kullanılıyor. Bunlara ek olarak, web sitesi üzerindeki sayfalarda masthead, advertorial, rich media, page skin ve banner türünde reklamlar kullanılıyor. Aynı zamanda, sitede hazırlanan “native” içeriklere bazen Radikalist kategorisinde, bazen de Gusto gibi ilgili kategorilerde yer veriliyor. Ölçümleme için ise Google Analytics kullanılıyor. Direkt ve 3. parti birçok satıcıya ve ağa bağlı olan Radikal, mobil gelir modeli olarak mobil sayfa reklamlarını kullanıyor. Bunun dışında, "in-app purchase" (uygulama içi satın alım) veya "subscription" (üyelik) modeli bulunmuyor. Ayrıca, okuyucularının çoğu mobil üzerinden erişim sağladığı için Radikal, Android ve iOS işletim sistemleri üzerindeki uygulamalarına yatırım yapıyor. Okuyucularının büyük bir çoğunluğu iOS işletim sistemi üzerinden Radikal’e ulaşıyor. iOS ve Android işletim sistemi kullanımına bakıldığında oranın %78.17’ye %21.83 şeklinde dağıldığını görüyoruz. İnternetin habere bedava ulaşılabilen bir ortam olması sebebi ile okuyucuların uzun süre ücretsiz kullandığı bir servisi, ücret ödeyerek kullanacağına ihtimal vermeyen Radikal, ücretli 108 üyelik sistemi gibi mekanizmaların gelir modeli olarak değerlendirilmesine sıcak bakmıyor. Ancak, ücretli üyeliğin dünyada doğru şekilde kurgulandığı ve oldukça işe yaradığı uygulamaların mevcut olması, ücretli üyelik sisteminin kullanıcının istekleri de göz önünde bulundurularak tasarlandığında işe yarayabileceğini düşünüyor. Radikal’in Doğan Medya Grubu için önemli bir deneyim olduğunu belirten Erciyes, salt bir internet gazetesi olarak ayakta kalmak, kendi okurunu oluşturmak ve kamuoyu nezdinde bir etki sahibi olmanın mümkün olduğuna inanan Radikal’in önümüzdeki dönemlerde hedefleri arasında gelişip büyüyerek 2016’yı geçirmek olduğunu belirtiyor. Ayrıca, internet yayıncılığında teknoloji yenilemenin son derece kritik olduğunun altını çizen Radikal, en büyük yatırımını bu alana yaparak yazılımını ve içeriğini yeniliyor. Değişen yaşam tarzlarına karşılık verebilmek ve artık hiç soğumayan siyasi gündeme karşı soğukkanlılıkla tepki verebilmek gerekliliğini savunuyor ve ilkelerinden taviz vermeden haber vermeyi sürdüreceğini belirtiyor. 109 Kaynakça http://www.radikal.com.tr https://tr.wikipedia.org/wiki/Radikal_(gazete) http://www.alexa.com/siteinfo/radikal.com.tr "How Millennials Get News: Inside the Habits of America’s First Digital Generation." Https://www.americanpressinstitute.org/publications/reports/survey research/millennials-news/. 16 Mar. 2015. Web. "Social and Demographic Differences in News Habits and Attitudes." Https://www.americanpressinstitute.org/publications/reports/survey-research/social demographic-differences-news-habits-attitudes/. 17 Mar. 2014. Web. 110 Diken A.Kıvanç Tos Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı Öğrencisi İstanbul Bilgi Üniversitesi Yeni medya döneminde gazetecilik nereden ve nasıl kaynak bulabilir? Basılı ortamdan internet ortamına geçtiğimiz bu dönemde, hem gazetecilik pratikleri değişti (Pavlik, 2000) hem de bir iş sektörü olarak gazetecilik yeni ekonomik modeller aramak zorunda kaldı. Basılı medyada gelir kaynağının büyük bir kısmını oluşturan gazete satışları çevrimiçi ortama geçemedi, reklam alma ve verme pratikleri de değişti. Gazetecilik hizmetini internet ortamında sunanların hala “kendini döndürebilmek” adına sürdürülebilir bir model geliştiremediğini (yani deneme/yanılma yöntemiyle ilerlemeye çalışan sektörün genelde yanıldığını) söylemek mümkün. Çevrimiçi ortamda faaliyet gösteren habercilik siteleri gelir elde etmek için reklam (sayfa gösterimi başına / pop-up reklam / mobil reklam / vb.), ücretli üyelik, paywall, ücretli mobil uygulamalar, crowdfunding, sponsorluk ve ek hizmetler (habercilik hizmetlerinden etkinlik organizasyonuna kadar) ile ek ürünlerin satılması gibi yöntemlere başvuruyor. Dünyanın farklı yerlerinde ekonomik ve sosyal yapıya bağlı olarak kuruluşlar kendilerine göre çözümler üretiyorlar ama henüz uzun vadede başarılı olan ve “evrensel olarak kabul görebilecek” bir model oluşturulabilmiş değil. Türkiye’de faaliyet gösteren gazetecilik kuruluşlarının bu konuda nasıl çözümler bulduğunu (veya bulamadığını) araştırmak adına, henüz 2014 yılında kurulmasına rağmen özellikle çevrimiçi ortamda adını duyuran ve yükselen bir başarı grafiği çizen Diken bu raporda örnek olarak ele alınmıştır. Yöntem Diken’in kurucusu ve sahibi Harun Simavi ile yaklaşık 45 dakika süren yüz yüze bir röportaj yapıldı. Röportajda Sirkkunen ve Cook tarafından geliştirilen anketteki sorular kullanıldı (Sirkkunen & Cook, 2012). Rapor Diken, Ocak 2014 tarihinden bu yana www.diken.com.tr adresli web sayfası aracılığıyla faaliyet gösteriyor. Kurucu Harun Simavi, yıllardır gazetecilikle uğraşan bir ailenin son neslinin 111 bir üyesi olarak, on yılı aşkın gazetecilik deneyimi ve maddi birikimini Diken projesine kanalize etmiş. “Taraflı” değil “tavır sahibi” olmak ve toplumun farklı kesimlerinden okuyuculara ulaşabilmek için ilkesel bir duruş sergilemeye önem veren Diken ekibi, yalnızca internet üzerinden faaliyet gösteriyor ve bir editör, bir grafikçi ve beş içerik geliştirici olmak üzere toplam yedi kişilik bir ekipten oluşuyor. Ekibin tamamı tam zamanlı ücretli personel. Pazarlama / reklam gibi alanlar özelinde çalışan bir kişi bulunmuyor, H. Simavi şirketin yürümesi için habercilik dışında- yapılacak bu tür işlerle şahsen ilgilenmeye çalışıyor. Bunların dışında, serbest çalışan ve getirdikleri haber / yazdıkları yazı bazında ücret alan “3-4 muhabir” ve “1015 yazar” bulunmakta. Ücretsiz / Gönüllü çalışan kimse veya stajyer bulunmuyor. Çalışanlara ne kadar ücret verildiği, Diken’in gelir ve giderlerinin hangi aralıkta olduğu, bir reklamın nasıl ücretlendirildiği gibi konularda sektörün rekabetçiliği ve bilgi gizliliği gibi kaygılar göz önünde bulundurulduğu için herhangi bir sayısal veri paylaşılmadı. Diken’in tek gelir kaynağı siteye verilen reklamlar. İlkeli gazeteciliğe oldukça önem veren Diken için reklam konusunda da uyulması gereken ilkeler bulunuyor. H. Simavi, reklamları gösterim başına ücretlendirmenin reklamın yayılmasına bir katkısı olmadığını ve verimsiz olduğunu düşünüyor. Ayrıca Diken’in güçlü olduğu nokta sayfa gösterim sayısından ziyade erişen -tekil (unique) kişi sayısı olduğu için, reklamları buna göre ücretlendiriyorlar. Web sitesindeki reklam alanları haftalık olarak satılıyor. Reklamı veren müşterilerin sonuçlardan memnun olduğu görülmüş. Bu da okuyucu kitlesinin “kaliteli” olmasına bağlanıyor, zira reklama tıklayan okuyucunun ürünü/hizmeti satın alma oranının da yüksek olduğu şeklinde bir analiz yapılmış. Geliştirilen içeriği sosyal medya üzerinden yayıyorlar. Her içerik geliştirici kendi içeriğinin yayılmasından da sorumlu. Sosyal medyada okuyucularla gerçekleşen etkileşime önem veriyor ve okur geri bildirimlerini değerlendirmeye alıyorlar. Reklamlarla ilgili bir başka ilkesel konu da “her gün eleştirilen bir kişi/kuruluşun” reklamının alınmaması. Bu konuda çok keskin çizgiler olmasa da, tercih edilmeyen bir durum olacağı belirtiliyor. Hatta alınan reklamların kontrol edilebilmesi adına herhangi bir medya planlama ajansıyla çalışılmıyor, müşteriyle doğrudan temasa geçiliyor. Reklam verimi ve okuyucu kalitesi üzerinden bir nevi “butik reklamcılık” yapılıyor denebilir. Sponsorluk konusunda benzer ilkeler hâkim, Türkiye’de sponsorlar medya organlarına çok fazla müdahale ettiği için böyle bir modele sıcak bakılmamış. Yine Türkiye’de okuyucu profili ve yaşanmış bazı örnekler neden gösterilerek ücretli üyelik veya paywall gibi sistemlerin işe yaramayacağı düşünülüyor. Crowdfunding gibi destek mekanizmalarının da işe yaramayacağı ve sürdürülebilir olmayacağı şeklinde bir bakış hâkim. Web sitesinin trafiğinin yarısı mobil ağlardan gelse de, mobil ortamda reklam satmaya karşılar. “Bir şey okurken araya reklam girmesi”nin okuma kalitesini düşürdüğünü ve kabul edilemez olduğunu ifade ediyorlar. Ücretli mobil uygulamaların satın alınmadığını düşündükleri için bir mobil uygulama geliştirmemişler. Çevrimiçi ortamda habercilik hizmeti vererek kâr etmenin özellikle Türkiye’de oldukça zor olduğu ve denenen hiçbir şeyin işe yaramadığı düşünülse de, Diken kendini yenilikçi, manevra kabiliyeti yüksek ve risk alabilecek bir oluşum olarak görüyor. Bu nedenle sürekli yeni 112 arayışlar içindeler ve “bugüne kadar yapılmayan” modeller üzerinde çalıştıklarını ifade ediyorlar. Henüz açıklamak istemedikleri “farklı gelir kaynaklarını bir araya getiren” ve okuyucunun da sıcak bakabileceği yeni bir model üzerinde çalışıyorlar. Sonuç olarak Diken güvenilir, ilkeli ve tavır sahibi habercilikten ödün vermeden gelir sağlayabileceği yöntemleri aktif bir şekilde arıyor ve yenilikçiliğine olan inancı yüksek. Kurulduğundan beri giderleri gelirlerinden daha yüksek olsa da, bir yöntem bulana veya başlangıçta ayrılan sermaye tükenene kadar kararlı bir şekilde bu yolda ilerlemeyi planlıyor. Sonuç Haber içeriklerine ulaşım Google gibi arama motorları ve artarak sosyal medya üzerinden gerçekleşiyor ve tekil kullanıcı sayısı siteler arası rekabette önemli bir rol oynuyor (Olmsted et al, 2011). Bunun farkında olan Diken, reklam satışı ve analizini de buna uygun olarak yapıyor. Özellikle güvenilir ve ilkeli haberciliğin Türkiye’de sekteye uğradığı şu dönemde, kendini farklı bir yerde konumlayan Diken gibi habercilik organları için “araştırmacı habercilik” alanında bir marka değeri yaratmak bir seçenek olabilir. Bu konuda gerek bazı kuruluşların gerekse toplumun ilgili kesimlerinin bireysel katkılarıyla kurulan özel habercilik ekiplerinin Güney Afrika veya Hindistan gibi ülkelerde kendilerini sürdürebildikleri biliniyor (Nevill, 2014). Yeni medya döneminde haberciliğin var olma mücadelesi içerik kalitesi ve tarzının yanında teknolojik ve ticari inovasyona da dayanıyor. Pavlik’e göre, medya organlarının dört ana koldan ilerlemesi gerekiyor: (a) Araştırma-Geliştirme (artırılmış gerçeklik, büyük veri analizi gibi yatırımlarla hizmet kalitesinin artırılması), (b) Doğru ve güvenilir habercilik (ihbarları doğrulamak için coğrafi verilerin kullanılması veya onaylanmış vatandaş gazeteciliği platformları), (c) İfade özgürlüğü (“saydam” habercilik, sosyal medya ile katılımcı habercilik) ve (d) Etik (bilgi güvenliği ve gizliliği, kriz anlarında üyelik ücretlerinin değiştirilebilmesi esnekliği, vb.). Bu konularda kullanıcının talepleri karşılandığı takdirde habercilik hizmetinin internet üzerinden satılabilmesinin mümkün olabileceği öngörülüyor (Pavlik, 2013). Ancak toplumların internet kullanımı ve haber edinme alışkanlıklarının buradaki etkisi büyük olduğundan, bir yenilik yatırımı yapılmadan önce yerel/bölgesel dokuya hitap edip etmediğinin de analiz edilmesi gerekiyor. Kaynakça Nevill, G. (2014). Funding news freedom: How reporting is paying its way. Index on Censorship, 43(3), 63-66. Olmstead, K., Mitchell, A., & Rosenstiel, T. (2011). Navigating news online: Where people go, how they get there and what lures them away. PEW Research. 113 Pavlik, J. (2000). The impact of technology on journalism. Journalism Studies,1(2), 229-237. Pavlik, J. V. (2013). Innovation and the Future of Journalism. Digital Journalism, 1(2), 181193. Sirkkunen, E., & Cook, C. (2012). Chasing Sustainability on the Net: International research on 69 journalistic pure players and their business models. University of Tampere. 114 Doğuş Yayın Grubu Müge Hasbay ve Tülin Alkan İstanbul Bilgi Üniversitesi Giriş 20. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan internet, tarihsel süreç içerisinde en hızlı gelişen iletişim aracı olarak kısa sürede bireylerin günlük hayatlarının bir parçası haline gelmiştir. Türkiye’de internet 1990’lı yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. 12 Nisan 1993’te TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu) ve ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) iş birliği ile DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) çerçevesinde Türkiye internete bağlanmıştır. Sırasıyla Ege Üniversitesi (1994), Bilkent (1995), Boğaziçi (1995), İTÜ (1996) bağlantıları gerçekleştirilmiştir. (Karaduman 2003, s:146) 1996’da 14.200 olan internet kullanıcı sayısı, 2000 yılında 1.500.000’e, 2014 yılında 35.9 milyona ulaşmıştır (% 45 penetrasyon). 2017’de Türkiye’de 50 milyon üzerinde internet kullanıcısı olacağı öngörülmektedir. (MEC Turkey 2015) Artan internet kullanımı ve gelişimi habercilik için de yeni bir kanalın gelişmesine neden olmuştur. Bununla birlikte, yalnızca internet üzerinden yayın yapan haber portalları ve asıl işi habercilik olmayan kişiler tarafından yönetilen ve kurulan pek çok haber sitesi ortaya çıkmıştır. Web 2.0 ile birlikte haberi üreten ve tüketen arasında yeni bir ilişki de doğmuştur. İzleyicinin, içerik üretebilmesi ve üreticilerin içeriklerini indirebilmesi söz konusu olmuştur. Doğuş Grubuna ait haber portalı incelendiğinde, portalın TV kanalının bir uzantısı olduğu görülmüştür. Genel olarak yatırımlarını, izleyici datası almak, kullanmak ve gelirlerini arttırmak yönündeki çalışmalara sarfettikleri, öte yandan, sosyal medya da dâhil olmak üzere interaktif çalışmalar ile izleyicinin içerik üretebileceği çalışmalardan mümkün olduğunca uzak durmayı tercih ettikleri gözlemlenmektedir. Jenkins, içeriğin belirli sınırlar içinde kalmayabileceği ve farklı yönlere gidebileceğinden bahsetmektedir (Jenkins, 2006). Politik ve kültürel ortamın bu süreç üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Aynı kaygıyı Doğuş Yayın grubunun internete yaklaşımında da görmekteyiz. Söz konusu ortamın herkesin katılımcı 115 olmadığı, legal sistemlerin tam oturmadığı bir mecra olması sebebiyle, grubun, daha kontrollü yayın yapabilmek adına yüksek miktardaki alt yapı yatırımlarını anlamak mümkündür. Bu sayede, istenilen sosyal ve kültürel değerleri yayabilme imkânı ortaya çıkacak ve ekonomik açıdan güçlenme olanağı da artacaktır. Ancak Doğuş Yayın Grubu’nun tematik yayın yapan kanallara sahip olması nedeniyle kendi güçlü taraflarının farkında olduğu söylenebilir. Ayrıca, hedef kitlesine uygun bir yayılım sağlaması grubun, internetin ve doğru datanın gücüne inandığının bir göstergesidir. Yine legal sistemde ve ölçümlemedeki eksikliklerin alt yapı yatırımları ve hızlı büyümedeki olumsuz etkilerinin aynı şekilde Doğuş Yayın Grubu’na da yansıdığını görmekteyiz; ancak doğru datayı alabilme ve kullanabilmenin katacağı güç ve her geçen gün artan izlenme potansiyeli bir takım yatırımların da önünü açmış ve grubu ‘kendi ölçümlemelerini kendi yapar’ noktasına taşımıştır. Doğuş Yayın Grubu NTV, 1996 yılında Cavit Çağlar tarafından kurulan, Türkiye'nin ilk haber kanalıdır. Ocak 1999'da Doğuş Yayın Grubu bünyesine katılmıştır. NTV, Türkiye'de tematik kanal dönemini başlatması açısından önem taşımaktadır. Önceliği TV olarak yayın yapmaktadır. Basın hariç tüm alanlarda faaliyet göstermektedir. NTV’nin bugüne kadar olan bütün yatırımlarının TV üzerine olduğunu söylemek mümkündür. Ancak son iki yılda dijitale bakışın grup içerisinde de değiştiği görülmektedir. İlk web sitesi NTVMSNBC.com 15 Mayıs 2000 tarihinde MSNBC ortaklığı ile haber portalı olarak yayın hayatına başladı. NTVMSNBC.com Microsoft'un 2013 Şubat ayında MSNBC'de bulunan hisselerini devretmesinin ardından yoluna NTV.com.tr olarak devam etmiştir. CNBC ise, National Geographic ve Condé Nast gibi dünya çapında önemli marka ve kuruluşlarla çalışmaktadır. İzleyicilerine gündüz finans-ekonomi ve akşam eğlence içeriği sunan CNBC- tematik TV kanalı trendini hızlandırmıştır. CNBC-e, Türkiye'nin ilk finans kanalı olmasının yanında aynı günde farklı iki kuşak sunan ilk hibrid TV kanalı modelidir. Grup bünyesine 2011’de Türkiye’nin ilk özel televizyonu STAR TV de katılmıştır. Bunlara ek olarak müzik, spor, eğlence temaları ile grup çatısı altında bulunan Kral TV, NTV Spor, NTV Spor Smart HD, e2 tematik TV kanalları aracılığıyla izleyicilerle buluşmaktadır. Doğuş Yayın Grubu aynı zamanda NTV Radyo, Capital Radio Türkiye, Kral FM ve Kral Pop gibi her biri farklı tema/müzik kategorisine odaklanan radyoları bünyesinde barındırmaktadır. Basın hariç tüm medya kanallarında etkindir. NTV Haber Kanalı Misyonunu şu şekilde açıklamaktadır; “milyonların peşinden koşmadan, foto galerileriyle satış yapmak yerine, hedef kitleye uygun haberler yapabilmek, 116 doğru hedef kitleye kaliteli hizmet sunabilmek ve tematik kanallardaki başarısını sürdürebilmek.” (Kökdemir, 2015) Doğuş Grubu Dijital Kanalları Doğuş Yayın Grubu’nun dijital üzerinden yayın yapan web siteleri mevcuttur. Sadece NTV aylık ortalama 55 milyon trafik almaktadır. Bununla birlikte mobil uygulamalar aracılığı ile mobil üzerinden de yayın yapmaktadır. Grubun mobile yönelme nedeni 2014 yılında Türkiye’de mobil penetrasyonun 76 milyona (%91,5) ulaşmış olmasıdır. Ortalama mobil internet kullanıcı sayısı: 26.4 Milyon (%34), ortalama mobil internet kullanma süresi ise: 1 saat 53 dakikadır. Akıllı telefon penetrasyonu: %30’dur. Bu durum mobile yapılan yatırımın artmasına neden olmuştur. (MEC Turkey, 2015) Doğuş Yayın Grubu, CNBC-E‘de TV ve ekonomi birbirinden ayrılmış durumdadır. Yine NTV haber ve NTV Spor olmak üzere yayın yapmaktadır. Farklı içerikler nedeniyle birbirinden bu şekilde ayrıştırılmış bir yayın stratejisi benimsenmiştir. Her alanda farklı ihtiyaçlara cevap veren tematik kanallar, Grubun genel yayın politikasını oluşturmaktadır. Tematik yayın yaparak kendini farklılaştıran Doğuş Yayın Grubu, belgesel ve yemek kanalı hariç, spor, müzik, haber, eğlence temalı farklı kanallardan yayın yapmaktadırlar. TV’de yapmış oldukları bu ayrımı birebir dijitale de yansıtmış oldukları görülmektedir. Farklı siteler farklı içeriklerle farklı hedef kitlelere göre şekillendirilmiştir. Genel olarak yayın politikaları, tematik olarak ayrım yapmak ve her alanı kapsayabilmek şeklinde oluşturulmuştur. Doğuş Yayın Grubu, Türkiye’de mobil ve dijitalin gidebileceği daha pek çok yer olduğuna inanmaktadır. Yayın Grubu izleyici hazır oldukça dünyanın gittiği yöne doğru bir dönüşüm içerisinde olacaklarını her fırsatta ifade etmektedir. Bunun için, dünyada örneği mevcut olan, ancak Türkiye’de ilk olacak bir çalışma başlatılmıştır. Bu projenin hayata geçirilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Yeni yatırım sayesinde daha merkezi bir portal yaratılacaktır. Türkiye’de medya kanalları arasında en hızlı gelişen kanalın Dijital olması medya grubunu büyük yatırım yapmaya itmiştir. NTV haberin web üzerinden yayın yapmaya başladığı 2000 yılında 1.500.000 olan internet kullanıcı sayısı 2014 yılında 41 milyona ulaşmıştır. Bugün NTV haber portalı aylık ortalama 55 milyon ziyaretçi trafiğine sahiptir. Yine Türkiye’de dijitalin ciddi bir büyüme göstermekte olduğunu da görmekteyiz. 2013’te Türkiye’de dijitalin aldığı pay %10 iken 2014’te bu pay %20’ye yükselmiştir. Bu oranın 2 sene içinde %33’lere ulaşması beklenmektedir. (MEC Turkey, 2015) Yine mobil sahipliğinin yükselmesi ile birlikte mobil, sektörün en önemli ayaklarından biri olarak görülmeye başlanmıştır. Bugün dijitaldeki toplam pazarın %30’u mobile aittir. Dünyada dijital pazarın 2018’de %60 olması beklenmektedir. Tüm bu veriler Doğuş Medya’nın 117 yatırımlarını bu yönde arttırmasında önemli birer etkendir. Sosyal ve kültürel gücü dolayısıyla ekonomik gücü elinde tutmak isteyen medya büyük kuruluşları birçok farklı yapılanmaya daha fazla olanak sağlayan, daha düşük maliyetli çoklu iletişime açık olan internete daha fazla yatırım yaparak daha kontrollü yayın yapma eğilimi göstermişlerdir. Aynı yaklaşımı Doğuş Yayın Grubunun da göstermekte olduğunu söylemek mümkündür. Grubun dijital gelirine baktığımızda Türkiye ortalamasının altında olduğunu görüyoruz. Bunun nedeni, geniş kitleye hitap eden Star TV’nin satın alınmasından sonra TV payında yaşanan gelir artışıdır. Şu an, Grubun kendi içinde tüm tematik kanallarının dijital getirisi %510 arasında değişmektedir. Hayata geçirilecek olan yeni proje ile 1-2 yıl içinde, dijital kanaldan elde edilen gelirin %20’ye çıkmasını hedeflenmektedirler. Yine bu yeni proje sayesinde daha doğru ve hedef odaklı data almak ve bu dataları kullanabilmek mümkün olacaktır. Ayrıca, 2015 sonunda dijital bir video portalı ile yeni yapılanma desteklenecektir. Mevcut Dijital Kaynaklar ve Zorluklar 1994’te hotwired.com’da ilk banner reklamlarının gösterilmesinden bu yana internet üzerinden elde edilen gelir kaynakları çeşitlilik ve farklılık göstermeye başlamıştır. Eskiden daha çok banner ve displaylerden gelir elde edilirken artık daha çok video ve mobilden elde edilen reklam gelirleri önem kazanmıştır. 2014 yılı rakamlarına baktığımızda Türkiye’de aylık video için geçirilen süre: 22,5 Saat/Ay’a ulaşmış, Web TV, 27 milyon ile internet erişiminin 77’sine, geleneksel TV izleyicisinin 59%’una sahip olmuştur. (MEC Turkey, 2015) Merkezi bir yapı içerisinde zamanla yarışan internet haber siteleri ise geleneksel haber kurumlarına oranla daha karmaşık bir yapıda rekabet etmektedir. İnternet gazeteleri sürekli değişen, yenilenen bir ortamda, bir yandan kullanıcı beklentilerini karşılama ve haberciliğe odaklanma çabası içindeyken, öte yandan, finansal/ekonomik olarak ayakta kalma kaygısı yaşamaktadırlar. Başka bir deyişle; geleneksel habercilik değerleriyle ticari çıkarları dengeleme ve sınırları çizilemeyen bir ortamda diğer çevrimiçi aktörlerle rekabet etme mücadelesi içine girilmiştir (Sirkkunen&Cook, 2012). Haber alanlarını ücretsiz olarak okuyucuya sunan, okuyucu ilgisi ve devamını sağlayacak her türden içeriğe sitesinde yer veren çevrimiçi gazetelerin öncelikli hedefi gelir elde etmektir. Bu nedenle, haberlerin tarafsızlığı için dengeyi sağlayabilmek temel güçlüklerden birisidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bilinirlik, içerik kalitesi, ziyaretçi sayısı ve profili, görsel kalite gibi unsurlar son derece önem kazanmıştır. Ancak satış evi sayısının çok yükselmesi ve bunların hayatta kalabilmek için farklı yöntemler kullanıyor olmaları da sorun yaratmaktadır. İçeriğin doğru yönetilip doğru kişilere pazarlanması ve doğru hedef kitleye gitmesi gelir kaynaklarının artması için önemli bir etken olmalıdır. Paul Barford’a göre, internet üzerinde yaratılan sahte trafikler, online yayıncılık dünyası açısından sanıldığından daha önemli problemlere yol açmaktadır. Hileli trafiğin 118 reklamcılar açısından maliyeti –ABD’de- yıllık 180 milyon doları bulmaktadır. (Sebastian, 2013, s:30) Bugün çevrimiçi ortamda yaratılan trafiğin yüzde 35’i insan kaynaklı değildir. Yine sahte içerik ve hileli uygulamalar alışılagelmiş gazetecilik değerlerini ve etik ilkeleri hiçe sayarken, reklam verenler açısından da büyük bir soruna yol açmaktadır. Bu durum ölçümleme ve dolayısıyla fiyatlama konusunda yanıltıcı olmaktadır. Tüm bu nedenlerle, tematik kanallara sahip olan Doğuş Yayın Grubu bunu bir avantaj olarak kullanmakta ve ölçümleme için kendi alt yapısını da kullanmaktadır. Grup, yeni projeleri ile çok daha net verilere sahip olabilmeyi hedeflemektedir. Mevcut durumda kendi dataları ile birlikte Google’ın ücretli datalarını da kullanarak spesifik hedef kitleye ulaşabilecek çalışmalar yapmaktadırlar. Bu verileri şu an için daha çok kampanyalarında kullanmaktadırlar. NTV’de, hem TV hem de dijital reklamlarda ulaşılan izleyici birim maliyeti diğer kanallarla karşılaştırıldığında yüksek görünmektedir. Ancak, diğer kanalların istenilen hedef kitleye ulaşamadıklarını şu an Türkiye’de bu ölçümlemenin doğru yapılmadığını düşünen yayın Grubu Tematik yayınları nedeniyle doğru hedef kitleye ulaştığını düşünmektedir. Bu nedenle kişi başına izlenme maliyeti yüksek gibi görünse de NTV’nin hedef kitlesinin belirli olması nedeniyle daha başarılı ve daha uygun maliyetli satış yapıldığını ve gelirlerini bu şekilde elde ettiklerini belirtmektedirler (Kökdemir, 2 015) . NTV Spor Haber kanalı ise, kendi ürettiği içeriği diğer kanallara satarak da gelir elde etmektedir. CNBC-E ise, bankalara içerik sağlayarak gelir elde etmektedir. Star TV’nin gruba katılması ve TV odaklı yayın yapması nedeniyle şu an grubun dijitalden elde ettiği gelir % 510 arasındadır. Yeni proje ile %20’lerin yakalanması hedeflenmektedir. İllegal yayınlar ve düzenlemeler İnternet medyasının başlangıcı, yazılı basının sayfalarını İnternet’e aktarması ile mümkün olmuştur. 1995’te, New York Times, The Washington Times gibi gazetelerin yayınlarını bire bir İnternet’e aktarmaları bu süreci başlatmıştır. Aynı yıl Avrupa’da da International Herald Tribune ve Daily Mirror gibi gazeteler sayfalarını İnternet’e açmıştır. (Çakır 2007, s.138) Bir yandan iletişim teknolojilerinin hızla geliştiği, diğer yandan da bu gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni sorunların giderilmesi için yeni yasal düzenlemelerin gündeme geldiği bir dönemde, habercilik yapan kuruluşlar da ürünlerinin kullanımını denetleme çabasına girişmişlerdir. Gazeteciliğe ilişkin ürünlerin kullanımının denetlenmesi, bir ölçüde yeni koruma teknolojilerinin geliştirilmesiyle mümkün iken, ticari medya kuruluşlarının asıl güvendiği yöntem telif haklarının habere uygulanmasıdır. Ancak, telif haklarının habere uygulanması incelikli ve karmaşık bir konudur (Uzun, 2005 s:47-48) . 119 İnternet teknolojisinin kendi, kontrol edilemez DNA'sı teknolojinin temel dinamikleri çerçevesinde bağımsız kendi içinden gelen bir kontrol yapısının oluşmasına sebep olmuştur. Bu yapı gücünü yazılım dilinden almaktadır. Galloway'in "teknik standardizasyon" terimi ile ifade ettiği gibi sadece anlaşma, organize uygulama, geniş benimseme ve güdümlü katılım ile bu sağlanabilmektedir (2006). Mevcut durumda, illegal sitelerin ortadan kaldırılması büyük telifler ödeyen medya kuruluşlarını daha fazla yatırım yapmaya teşvik edecek gibi görünmektedir. Ancak interneti diğer medya iletişim araçlarından ayıran bu, bir parça daha özgür ve ucuz yayın yapabilme olanağı yasal düzenlemelerle ortadan kaldırılmamalıdır. Yine de konu ile ilgili ciddi sorunların yaşanmaktadır. Öyle ki, sadece illegal siteler ve dijital düzenlemelerle ilgilenen hukuk bürolarının büyük bir hızla artması Türkiye’de bu yöndeki düzenlemelerin yetersizliğini ortaya koymaktadır. TV’de yapılan bazı kesintilerin dijital ortamda yapılmaması; örneğin Games of Thrones gibi popüler dizilerin dijitalde kesintisiz izlenebilmesi dijitalin izlenme oranını artırmıştır. Bu tür dizilerde 200.00-300.000 izlenme oranına ulaşılmaktadır. Doğuş Grubu dijitalde kaliteli yayın ile illegalin önüne geçmeye çalışmaktadır. Dijitaldeki en büyük sorunlardan birisi de, elde çok fazla datanın olması ve oldukça analitik olan bu dataların medya şirketleri tarafından doğru yorumlanamaması olarak gösterilmektedir. Sektördeki deneyimsiz eleman sayısının fazla olması, uzmanlaşmanın az olması gibi nedenlerin etkili olduğu ve dijitalde yasalar dâhil olmak üzere sıfırdan düzenlenmesi gereken pek çok konunun olması dijital kanalların doğru kullanılmasının önüne geçtiği görüşü baskındır. Mevcut sisteme bakıldığında bu süreci genç bir kitlenin yönettiği görülüyor ve daha bilinçli çalışmalar yapılması gerektiğinin önemi görülüyor. Yeni iletişimcilerin daha fazla donanıma sahip olmaları gerekiyor. Bu beklenti Doğuş Yayın Grubu’nda da sektörün genelinde de önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Bu kanaldan daha doğru faydalanılabilmesi ve elde edilen datanın doğru analiz edilebilmesi adına, yeni medya iletişimcilerinin aşağıda belirtilen temel bazı özellikleri taşıması gerekliliği bir ihtiyaca dönüşmüştür; 1) Analitik yeteneklerinin olması: Sosyal medya geri bildirimleri, web analitiklerin doğru değerlendirilmesi, hedef kitlenin işlem geçmişi, davranış şekillerinin doğru analizi ve tüm bunların bir araya getirilebilmesi için önem taşımaktadır (Brinker, 2009) . 2) Taktik kampanyalarda birden fazla projeyi yönetebilme; Farklı ve niş gruplara özel, farklı iletişim projeleri hazırlayabiliyor olmak ve bunları yönetebilmek, doğru hedef kitleye doğru yol ile ulaşabilmek (Brinker, 2009). 3) Meraklı ve araştırmacı kişilik: Hızlı değişen yeni medyayı doğru takip edebilmek, yeniliklere açık olarak yaratıcı çalışmalar ortaya koyabilmek. 4) Yaptıkları çalışmaların etkilerinin farkında olabilmek: 120 Yeni medya, etkileşimin oldukça hızlı olduğu ve farklı yönlere gidebilecek bir yapıya sahip. Dolayısıyla, yapılan çalışmaların kimleri ne şekilde etkileyebileceği ve sonuçlarının ne olacağı konusunda öngörüye sahip olabilmek. 5) İçerik yönetimi konusunda bilgi sahibi olmak: Yeni medya, toplanılarak üretmeye, farklı sitelerin içerikleri ile yeni bir içerik yaratabilmeye olanak vermektedir. Hem doğru kaynağa ulaşabilmek, hem de farklı içerikleri bir araya getirebilmek önem kazanmıştır. Türkiye’de dijital içeriğin çok dağınık ve hala karanlık bir dünya olduğu düşüncesi devam etmektedir. Kalifiye eleman sıkıntısı hala yaşanmaktadır. Şu an mevcut durumda çok fazla matematiğin konuşulduğunu ancak bu matematiğin de çok rahat çarpıtıldığı bir durum gözlenmektedir. NTV, reklam verene gösterilen rakamların oldukça yanıltıcı olduğu ve iletişimcilerin matematik alt yapısı olmadığı için datayı doğru yorumlayamadığını düşünmektedir. Bu nedenle, kanal kendi alt yapısını farklılaştırarak yatırım yapma yoluna gitmektedir. Sosyal medya İnternette ve özellikle sosyal medyada haber kanalları kullanıcılar açısından rahatsızlık yaratacak reklamlardan kaçınmalıdırlar. Bu, habere olan güveni de azaltabilmektedir. Öte yandan, amacı iyi belirlenmeyen her reklam kampanyası söz konusu markaya önemli ölçüde zarar verebilmektedir. Ayrıca, yanlış ve rahatsız edici reklamlar izleyici sayısında da düşüşe neden olabilmektedir. Ziyaretçilerin izni olmadan bilgilerini toplamak, sürekli reklam içerikli mesaj göndermek de dezavantaj yaratmaktadır (Marangoz, 2014 s:279-280) . NTV sosyal medya kullanımına biraz mesafeli yaklaşmaktadır. Bunun nedeni, özellikle haberde yanlış anlaşılma riskinin çok yüksek olmasıdır. Sosyal medyada karşı tarafın nasıl algılamak istediği de oldukça önemlidir ve mesajlar içerik değiştirerek farklı yönlere gidebilmektedir. NTV sosyal medyayı bu nedenle kendi içinde oluşturduğu bir ekip ile yönetmektedir. Sosyal medyada reklam ve ünlü kullanımına özellikle haber kanalı için sıcak bakılmamaktadır. Bunun yerine, içerik ile iletişim kurgusunu destekleyecek şekilde çalışmalar tercih edilmektedir. Markalar ne kadar kuvvetli olursa olsun sosyal medyanın ayrı bir dünya olduğu unutulmamalıdır. NTV sosyal medya stratejisi olarak, sosyal medya kurgulu kampanyalar yaparken izleyici katılımı sağlanmayı benimsemiştir. Kampanya başarısı için toplanan data yine dijital üzerinden elde edilmektedir. Buna örnek olarak NTV’nin Lassa için yaptığı kampanya verilebilir. Lassa, daha önce Digiturk ile yürütemediği bir kampanyayı NTV ile yapmaya başladığında #haftanınensağlamı sosyal medya aracılığı ile NTV üzerinden seçilmeye başlanmış. Haftanın futbolcusunu takipçilerin seçmesi sağlanmış futbol kadar hassas 121 bir konuda hiçbir aşırılık yaşanmadan oldukça başarılı ve uzun soluklu bir kampanyaya imza atılmıştır. Kampanya da özellikle doğrudan bir gönderim yapılmamış ancak geçen isimler sayılarak en çok geçen isimin seçilmesi sağlanmıştır. Yine de sosyal medyanın hala kontrolsüz bir alan olduğu görüşünde olan NTV, bu kampanya ile izleyiciyi serbest bırakmanın katılımı arttırdığını ve sadakati yükselttiğini görmüştür. Bu yolla kampanya süresince 100 olan haftalık tweet sayısı 13.000’e ulaşmıştır. Web sitelerinin içerikleri de iletişim kurgusunu destekler şekilde oluşturulmuştur. Sosyal medya, farklı bir yapı olarak görüldüğü için, sosyal medya uzmanları tarafından içeriden yönetilmektedir. Dijital ile ilgili dikkat çeken bir diğer nokta ise, Türkiye’de Dijital oyuncuların %50’sinin yurt dışı merkezli olmasıdır. Doğuş Medya Grubu olarak, gerçek bilgileri IAB’a beyan etme zorunda oldukları ancak Twitter, YouTube gibi firmaların böyle bir zorunluluğu olmaması nedeniyle istedikleri gibi yön verebildikleri konusu üzerinde durulan meselelerden biri. Dijitalde Medya kuruluşlarının daha başarılı yayın yapabilmesi için: 1. 2. 3. 4. Doğru veri yönetimi, Doğru hedef odaklı yayın yapılması ve buna göre gelir elde edilmesi, İlgili sistem ve kanunların ihtiyaca göre geliştirilmesi ve uygulanması, İllegal yayınları önleyebilmesi gerekmektedir (Kökdemir). Sonuç Sadece reklamın yeterli bir gelir kaynağı olmadığı gerçeğini değerlendirmeye alan Tematik yayın lideri Doğuş Yayın Grubu çalışma programındaki düzenlemeyi buna göre yapmıştır. Grup, Türkiye’de doğru ölçümleme yapılmadığını savunurken doğru data toplama, ölçme, kullanabilme ve bu datalardan gelir elde edebilme yönünde önemli adımlar atmaya başlamıştır. Ayrıca, içerik pazarlaması Grubun diğer bir gelir kaynağıdır. Günümüzde, reklamın yanında danışmanlık, data ve içerik pazarlaması, önemli gelir kaynakları olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye’de haber ve yayın haklarının dijital ortamda korunamadığını ifade eden Grup, izleyicisine, kaliteli haber, içerik ve görüntü sağlayarak ulaştığını belirtmiştir. Yeni yatırımları, genellikle, ‘tek yerde toplama’, ‘gücü elinde tutma’ yönündedir. Grubun daha kontrollü yayın yapabilmek adına yapmakta olduğu yüksek miktarda alt yapı yatırımları da bu doğrultudadır. 122 Bu sayede, istenilen sosyal ve kültürel değerleri yayabilme imkânı ve ekonomik açıdan daha fazla güçlenebilme olanağı da artacaktır. Legal sistemde ve ölçümlemedeki eksikliklerin alt yapı yatırımları ve hızlı büyümedeki olumsuz etkilerinin aynı şekilde Doğuş Yayın Grubuna da yansıdığı görülmekte. Sektörde kalifiye eleman sayısının artışı ve doğru ölçümlemenin, dijitalde de haber kalitesini arttıracağı ve farklı kaynaklardan gelir elde etmenin önünü açacağı anlaşılmaktadır. 123 Kaynakça BRINKERS S., (2009) “5 new skills for the future of marketing, Chief Marketing Technologist” cited by Smith Paul Russell and Zook Ze (2011) “ Integrating offline and online media” Kogan Page fifth edition UK. Pg.133) GALLOWAY Alexander R.(2006) “New Media, Old Media: A History and Theory,” Edited by Wendy Hui Kyong Chun, Thomas Keenan” Routledge New York s.187 JENKINS Henry, 2006 “Convergence Culture Where Old and NewMedia Collide Updated and with a New Afterword” NewYork University Press, NewYork and London www.nyupress.org ÇAKIR Hamza “Geleneksel Gazetecilik Karşısında İnternet Gazeteciliği” Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 22 Yıl 2007/1 (123-149 s.) KARADUMAN, Murat, (2003). “İnternet ve Gazetecilik”, Yeni İletişim Teknolojileri ve Medya, IPS İletişim Vakfı Вaвınları, İstanbul KÖKDEMİR Işıltan, 2015 “Doğuş Yayın Grubu Satış Koordinatörü”- Mayıs 2015 Yüz yüze görüşme notları MARANGOZ Mehmet, (2014) “İnternette Pazarlama” Beta Вaвınları, İstanbul S.279-280. MEC Türkiye, 93 ülkede faaliyet gösteren MEC Global’ın Türkiye organizasyonu bir medya planlama ve satınalma şirketidir. Bilgi Teknolojileri ve iletişim Kurumu dataları, Google analitics ve kendi global verilerini kullanarak müşterilerine aylık raporlar hazırlamaktadır. SEBASTIAN M., (2013) “Study Suggests Fake Web Traffic Is Worse Than You Thought But Publishers Have Ways to Identify It”, http://adage.com/article/media/fake-web-trafficcostingadvertisers-billions/243544/ (Erişim Tarihi: 20 Ekim 2013) Cited by Işık Umur, Koz Alp E-Journal of New World Sciences Academy 2014 S:30 SIRKKUNEN Esa&COOK Clare, (2012) “Chasing Sustainability on The Net” Juvenes Print Tampere UZUN Ruhdan, (2005) , “Haber Telif Hakları ve İnternet Gazeteciliğinde İntihal” S:47-48 Gazi оniversitesi İletişim Dergisi http://www.iletisimdergisi.gazi.edu.tr/arsiv/21.pdf 124 Gazetecilikte Dijital Değişim: Online Gazetecilik Hürriyet.com.tr Örneği Gönül Yalçın İstanbul Bilgi Üniversitesi İçinde bulunduğumuz dijital çağda okuyucuların haber tüketim şekli değişmektedir. Bu değişikliğe ayak uydurmak isteyen gazete ve gazetecilik anlayışının da aynı şekilde değişimi kaçınılmazdır. Reklam ile varlığını sürdüren gazeteler, reklam gelirlerinin dijital ortama kaymasıyla birlikte yeni gelir ve iş modelleri aramaya başlamıştır. Özellikle geçtiğimiz 10 yıl içerisinde okuyucuların online platforma doğru kayması, reklamların da bu doğrultuda yön bulmasına neden olmuştur. Reklam Derneği tarafından 2015 Nisan ayında açıklanan verilere göre, dijital yayınların reklam gelirlerinin basılı yayınları geride bırakması da değişimin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yaklaşık 6 milyar TL’lik reklam yatırımlarının %19.9’unu dijital, 18,74’ünü ise yazılı basın reklamları oluşturmaktadır. Televizyon reklam gelirleri ise %51.4 ile en yüksek reklam gelirlerini içeren kategori olarak karşımıza çıkmaktadır.104 Dijital medyanın yükselişi her yıl devam etmekte ve bu yükselişin ilerleyen yıllarda artarak devam etmesi beklenmektedir. Değişen bu haber tüketimi ve reklam kanalları gazete endüstrisinin geleceği ve kalıcılığı konusu bir kez daha gündeme getirmiştir. Marina Dekavalla yayıncıların gelirlerinin her zaman reklam ve okuyuculara bağlı olduğunu ancak dijital medyanın ürün ve servisler için daha yeni, etkili ve hedeflenebilir tanıtıma olanak sağlaması yapısıyla reklam yatırımlarının kontrolünü ele geçirdiğini ifade etmiştir. (s:109) Dekavalla bu kapsamda gazeteler için en büyük zorluğun inovasyon olduğunu belirtmiştir. (s:109) Bu kapsamda gazeteler için asıl konu nasıl ayakta kalacakları ve bu yeni durumla yüzleşerek nasıl fırsata çevirecekleri olmaktadır. Medya kurumlarında yaşanan hızlı değişim, ilk olarak Amerika’da 2006 yılından başlayarak hız kazanarak diğer ülkelere yayıldı. (Sirkkunen E and Cook C. Chasin; 2012) Uluslararası İnternet ve Mobil Reklamcılık Birliği (IAB) tarafından açıklanan 2010 yılı reklam yatırımları raporunda paylaşılan verilerle online reklam pazarının 26 milyar dolara ulaştığı açıklandı. Rapordan çıkan dikkat çekici bir sonuçta internet reklamlarının gazeteleri (basılı) 104 (http://rd.org.tr) 125 geride bırakmasıydı. Yine IAB tarafından paylaşılan 2013 yılı reklam yatırımları raporunda 2013'ün son çeyreğinde 12,1 milyar dolara ulaşan dijital reklam gelirlerinin yılsonu toplamında ise 42,8 milyar dolar seviyesine ulaşmış olduğu görülmektedir. Bu rakamlar, ABD'de dijital reklam gelirlerinin tarihinde ilk kez TV reklam gelirlerini geride bıraktığını gösteriyor. (http://www.iab.net) Bu verilerden yola çıkarak Türkiye’de de reklam yatırımlarının yakın bir zamanda televizyon reklamlarını da geride bırakmasını söylemek mümkün. İnternet ülkemizde de hızla yayılmaya başlamış doğal olarak Türk basınını da etkisi altına almıştır. Türkiye’de ilk Aktüel dergisi (19 Temmuz 1995) internette sayfa açar. Aynı yılın Ekim ayında Leman Dergisi, online olur ve Zaman gazetesi de 2 Aralık 1995 tarihinden itibaren gazetesindeki haber ve köşe yazılarını başlıklar halinde internet üzerinden vermeye başlar. İlerleyen tarihlerde sırasıyla Milliyet, Hürriyet ve Sabah internet ortamına geçer. (Fırlar 2010:315) Proje kapsamında değerlendirilecek olan Hürriyet Grubu, Doğan Medya Grubu içerisinde yazılı ve online yayıncılık yapmaktadır. Doğan Medya 1980 yılında kurulmuş ve medyanın birçok farklı kanalında yayın hayatını sürdüren bir şirkettir. Bünyesinde gazete, dergi, kitap, radyo ve televizyon yayıncılığı, yapımcılık, basım, dijital medya, dağıtım, perakende ve alternatif telekomünikasyon alanlarında faaliyet göstermektedir. Medya alanında haber, eğlence ve eğitim için içerik ve medya araçları üreterek geliştirmek üzerine sunduğu hizmetleriyle Türkiye’de çok sayıda kişiye ulaşmaktadır. Doğan Medya Grubu çatısı altında yazılı medya, görsel ve işitsel medya ve online platform bulundurmaktadır. Yazılı medya kategorisinde gazete olarak Hürriyet, Posta, Fanatik, Hürriyet Daily News ile yer alırken dergi ve kitap yayıncılığı olarak Doğan Burada Dergi, Doğan Egmont, Doğan Kitap, Dergi Pazarlama ve Planlama yer almaktadır. Doğan Dağıtım, Doğan Printing Center ve Dogan Media International basım, dağıtım ve dış ticaret ayağında hizmet verirken Doğan Haber Ajansı da 1999 yılından bu yana hizmet vermektedir. Doğan görsel ve işitsel medya olarak Kanal D, CNN Türk, tv2, Dream tv, Kanal D Romanya ve Euro D televizyon kanallarını bünyesinde bulunduran Doğan Medya, dijital sistemler üzerinden de yayın yapan Radyo D, Slow Türk, CNN Türk Radyo ve radyonom.com’u da içermektedir. Bunlar dışında yine görsel ve işitsel medya kategorisinde yapımcılık alanında D Production ve müzik sektöründe yeralan Doğan Music Company hizmet verirken, dijital yayın platformlarında D-Smart hizmet vermektedir. (http://www.doganholding.com.tr) Doğan medya bünyesinde yer alan online platformlar ise hurriyet.com.tr, posta.com.tr, fanatik.com.tr, radikal.com.tr, hurriyetdailynews.com, hurriyetaile.com, mahmure.com, Doğan İnternet Yayıncılığı ve Yatırım A.Ş. (MedyaNet), arabam.com, hurriyetemlak.com, hurriyetoto.com, yenibiris.com, ekolay.net, cnnturk.com, kanald.com.tr, yakala.co, bigpara.com olarak sıralanabilir. Doğan TV 2014 yılı internet raporunu yayınlayarak TV programları ile internet entegrasyonunu kapsayan bir raporla dijital ve mobilin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha 126 gözler önüne sermiştir. Özellikle dijital alanda büyük bir atılım yapan Doğan Medya 2014 yılında kanald.com için 1.1 milyar sayfa gösterimi sağlayarak 2013 yılına oranla %48’lik büyüme sağlamıştır. Cnnturk.com üzerinden sayfa gösterimi 605 milyon olurken, bir önceki yıla oranla %150 oranında artış sağlamıştır. Akıllı telefonlarla birlikte artan mobil internet kullanımı mobil uygulamalar ve kullanıcı dostu mobil siteler ile desteklenmiş ve her geçen gün çığ gibi büyüyen bir kartopu etkisi yaratmıştır. Kanald.com’a 2013 yılında 25 milyon mobil ziyaret olmuşken, bu sayı 2014 yılında 69 milyona çıkarak %176 büyüme yaşanmıştır. DoğanTV Holding'e ait online video hizmeti olan, Kanal D, CNN Türk, Dream tv, Dream Türk ve tv2'nin ellerindeki tüm arşivlerini buraya aktararak bir video platformu olarak yayın yapan Netd ise mobilde 3 milyona ulaşarak bir önceki yıla kıyasla %533’lük bir büyüme yaşamıştır. 2014 yılı rakamlarıyla değerlendirdiğimizde Kanald uygulaması 7.3 milyon indirme sayısına ulaşırken, bunu 2.2 milyon ile CNN Türk, 1.1 milyon ile Slow Türk ve 406 bin indirme sayısı ile de RadyoD takip etmektedir. (http://webrazzi.com) Sağlanan bu veriler dijital alandaki büyüme ve potansiyelin bir göstergesidir. Doğan Medya ise yarattığı yeni online platformlarla ve oluşturduğu online yayıncılık anlayışıyla dijital çağı takip etmektedir. Sosyal medya alanında gruba ait yayınların rakamlarını incelediğimizde Kanal D Facebook’ta ki like sayısını 1.2 milyondan 2.4 milyona yükseltmiş ve %100 büyüme sağlamıştır. Yine CNN Türk 120 binlik hayran grubunu 500 binlere taşıyarak %316 gibi oldukça önemli bir büyüsel rakam yaratmıştır. ComScore’un Şubat 2015 verilerine göre ülkemizde Google ve Facebook sonrasında en çok video izleten grup olduğunu bildiren Doğan TV, infografikte yer alan verilere göre 2014 yılı içinde toplamda 1 milyara yakın video izletmiştir. Aynı rakam 2013’te ise 300 milyon seviyesindedir. Doğan Medya Grubu içerisinde bulunan Hürriyet Gazetesi 1 Mayıs 1948’de yayına başlamış ve Sedat Simavi tarafından kurulmuştur. Sedat Simavi’nin vefatının ardından 1953’de gazetenin yönetimi oğulları Haldun ve Erol Simavi’ye geçer. 1994 yılında ise Doğan Grup bünyesine geçmiştir. (Aydoğan 2013:34) Türkiye genelindeki ortalama günlük net gazete satışları 2013 yılında 5.088 bin adet iken 2014 yılında 4.919 bin adet olarak gerçekleşmiş, %3.3 oranında bir düşüş yaşanmıştır. Hürriyet Gazetesi’nin 2013 yılında 403 bin olan günlük ortalama net satış adedi ise, 2014 yılında 380 bin adet olarak gerçekleşmiştir. (http://www.hurriyetkurumsal.com) Hürriyet gazetesi, dijital ortamda yayına 1 Ocak 1997’de başladı. Önceleri sitemiz sadece gazetenin internet versiyonuydu. Üç yıl kadar bu böyle devam etti. 1999’un son aylarında site tamamıyla yenilendi. Sadece gazete haberleri değil, okurlara gün içindeki gelişmeleri, borsa verilerini takip edebilecekleri olanaklar sunuldu, bunun da ötesinde yeni kanallar açıldı. Hürriyet gazetesinin internet haber sitesi Türkiye genelinde şubat 2011 istatistiklerine göre en çok ziyaret edilen siteler sıralamasında 7. sırada. Dünya genelinde ise 474. Sırada yer alır. (Roşan, 2002:76) Hürriyet Grubu’nun yönetim kurulu 2014 faaliyet raporunda şirketin gelişimi hakkında öngörüler bölümünde “Şirket yurtiçi internet ve dijital medya piyasasında yatırımlarını 127 sürdürerek payını arttırmayı planlamaktadır. Bugün için gazete, web, tablet, cep kanallarından günde yaklaşık 6 milyonun üzerinde kişiye dokunan Hürriyet internet grubu önümüzdeki yıllarda 10 milyon kişiye erişmek ve aşmak, bu şekilde toplam gelirler içinde internetin payını artırmak için çalışmayı hedeflemektedir. Şirket online faaliyetlerini gelirlerinin daha büyük bir oranına taşımak için faaliyetlerine hız vermiş, 2014 yılında online reklam pazarının üzerinde büyüyen online reklam gelirlerini daha ileri noktalara taşımak için kararlı adımlar atmaya devam etmiştir” ibaresi yer almaktadır. (http://www.hurriyetkurumsal.com) Hürriyet Grubu günden güne dijital medyaya adaptasyon sağlayarak, iş geliştirme yönünde önemli bir adım olarak görmüştür. Hürriyet Grubu’na gelen reklam gelirleri değerlendirildiğinde 2014 yıl sonu itibariyle en önemli paya İnşaat ve Dekorasyon Hizmetleri, Perakendecilik, Turizm, Sosyal İlanlar, Otomotiv, Ulaşım Araçları ve Yan Sanayi sektörüleri Hürriyet’in reklam gelirlerinde ilk sıraları paylaşmışlardır. Ayrıca Finans, Seri İlan, Tekstil ve Eğitim sektörleri Hürriyet’in güçlü olduğu alanlardır. Okur profili ise %62’si ABC1 sosyo-ekonomik grubundan oluşmaktadır. Tüm okurların yaklaşık %29’u kadınlardan, %71’i erkeklerden oluşmaktadır. Okuyularımızın %58’i 18-44 yaş aralığından oluşmaktadır. 2014 yılında, konsolide gelirlerin %67’si reklamdan, %13’ü tirajdan, %14’ü baskıdan ve %6’sı diğer gelirlerden gelmiştir. 2013 yılında, konsolide gelirlerin %67’si reklamdan, %13’ü tirajdan, %16’sı baskıdan ve %4’ü diğer gelirlerden gelmiştir. GELİRLER (BİN TL) ** 2014 Reklam Gelirleri (Yazılı Basın) Online Reklam ve İnternet Gelirleri Tiraj Gelirleri Baskı Gelirleri Diğer Gelirler TOPLAM GELİRLER 369.979 113.305 93.817 100.358 42.123 719.582 PAYI (%) 51,42 15,75 13,04 13,95 5,85 100 2013 433.086 103.507 102.884 128.100 37.998 805.575 PAYI (%) 53,76 12,85 12,77 15,90 4,72 100 Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de internet reklam gelirleri hızlı bir büyüme göstermektedir. 2013 yılında internet gelirlerinin toplam reklam gelirleri içindeki payı %13 olmuştur. 2014 yılında ise bu oran %16’ya yükselmiştir. Gazete üretiminde kağıt giderlerinin önemli bir payı bulunmaktadır. 2014 yılında satışların maliyetinin %24’lik kısmı kağıt giderlerinden oluşmuştur. 2013 yılında ise yine aynı şekilde satışların maliyetinin %25’lik kısmı kağıt giderlerinden oluşmuştur. Online yayıncılığın gider yönünden bir avantajını da kağıt giderlerinin olmaması olarak söylemek mümkündür. MediaCat’e göre Hürriyet, her geçen gün dijitale karşı verdiği mücadele daha da çetinleşen konvansiyonel gazeteler arasında başarılı bir örnek olarak önde gidiyor. MediaCat, Kafka projesiyle dijital dönüşüm sürecini başlatan Hürriyet’in bu projeyle yeni medya düzenine 128 başarıyla ayak uydurduğunu, Yönetim kurulu başkanından icra kurulu üyelerine, yöneticilerine çalışanlarının kartvizitlerinden ‘gazete’ ibaresini çıkardığını ve kendini ‘Hürriyet Dünyası çalışanı’ olarak tanımladığını belirtmiştir. Sunan tablete özel versiyonu olan Hürriyet, alternatif mecralarda mecranın ruhuna uygun içeriği ve geniş bir okur kitlesine erişimiyle de dikkat çekiyor. (www.hurriyet.com.tr) Tüm bu gelişmeler medya kuruluşlarını web sitelerini geliştirmeye yönlendirse de internet hala ciddi bir gelir kapısı değil. Örneğin Hürriyet Grubu, 2012’de toplam reklam gelirlerinin sadece %10’unu internet sitelerinden elde ettiklerini, 2013’teyse bu oranın %13’e yükseldiğini belirtiyor. 2014’te bu rakamı %16’a yaklaşmış olarak görüyoruz. Hürriyet Gazetesi’nin dijital olarak yaptığı çalışmalar üzerine röportaj yaptığımız Hürriyet İnternet Grubu’nda Portal ve İş Geliştirme Koordinatörü olarak uzun zaman görev yaparak, başarılı işlere imza atan ve yeni görevine Sözcü Gazetesi’nde devam eden Erhan Acar medya sektörü ve gazetelerin satışları ile reklamın mecra ve biçim değerlendirilmesi olarak durum ele alındığında gazetelerin düşüşte olduğunu ifade etti. Acar, “Ancak reklamda ki kayma değil, adapte olamamış müesseseler ve adapte olamamış iletişim çalışanları burada çok problemli” diyerek durumu değerIendirdi. Gazete reklamları güçlü duyuru alanı olmaktan çıkıyor ve krallıklarını kaybediyorlar. Televizyonlar da keza öyle, online’a kayıyorlar. Aslında buna sadece kayma demek tek başına doğru değil. Reklam bütçesi büyürken bir çeşitlenme olarak elbette online reklama kayma söz konusu ama bu esnada online’nın de büyüttüğü bir reklam skalası var. Bunu ıskalamamak lazım. Eskiden olmayan birçok müessese çıktı ve onlar da reklam veriyor. Hepsiburada.com eskiden yoktu ve şu an reklam için para harcıyor. Hepsiburada müessesi harcadığı paranın hepsini kendisi online olmasına rağmen hepsini online’a yatırmadı. Televizyon, gazete reklamı ve online reklam yapıyor. Ben pazarlamada 360 derece iletişime inanıyorum ve bana göre online yeni bir iletişim ve erişim kanalıdır. Şu ana kadar olan gazete ve televizyonlardan daha öte akıllı bir inovasyonu ortaya koyduğunu düşünüyorum. Olmayan bir ölçümleme ve istatistiği ortaya koydu. Bir o kadar da dezavantajları barındırıyor. Bu kadar sayısal görünen ve hesap verilebilir görünen online’ın aslında bir rakam pornografisi barındırdığını da düşünüyorum. Çünkü baktığında her yer on binlerce kez görüntüleniyor, her yerde milyonlarda kişi geziyor. Televizyon ve gazete kadar yalın ve pazarı oturmuş durumda değil. Bu da oturacak mı bilmiyorum. Çünkü sürekli yeni bir şey çıkıyor. Online’de kendi içinde desktop, tablet, mobil olarak ayrışmaya başladı. Mobil kendi içinde mobil siteler ve mobil app’ler olarak ayrışmaya başladı. Aslında söz konusu olan reklamcılığın online’ye kayması değil. İnsanların medya tüketimi alışkanlıklarının değişmesi. Bu sadece gazete ve televizyon için değil çok enteresan uygulamalarda vakit geçirmeye başladı insanlar. Bu sadece gazeteden çalınan zaman değil, televizyondan da çalınan zaman hatta bu outdoordan da çalınan zaman. Online insanların bütün tüketim alışkanlıklarını değiştirdiğinden sadece bir reklam payının dağılımının değişmesi değil, yeni dönemin, yeni iletişim çağının başlaması olarak bakıyorum ben. Mesela PR sektörü de kendine 3.0 tanımlaması lazım. Medyanın televizyonculuğunda kendine 3.0 tanımlaması lazım. Gazetelerinde tanımlaması lazım. Online 129 ve bunların sonucunda ortaya çıkan mecralarla teknolojiler bütün yaratıcı ve iletişim alanındaki sektörlerde ciddi bir değişim tetiklendi. İş dijital çıktı gazeteler battı diye basit değil. 1990’ların başlarında hayatımızda 3-5 tane televizyon kanalı ve 3-5 tane gazete vardı. Günde maruz kaldığımız enformasyon adedi maximum çok azdı. Şu an bizim saniyede aldığımız enformasyon bile bundan fazla. Twitter’ı açtığımızda gerekli gereksiz bir sürü laf kalabalığı beynimize giriyor. Facebook’ta dikkatimizi dağıtan bir sürü şey ortaya çıkıyor. İnsanlık teknolojinin gelişmesiyle çok fazla mesaja ve iletişime, iletişim bombardımanına maruz kalıyor. Reklamla bir hizmeti, malı, markasını, faydasını eriştirmek çok zor hale geldi. Eskiden daha basit bir şekilde bir reklam ve hizmetin ne olduğu anlatılabilirken, şimdi çok çok daha karmaşık. Çünkü aynı mamülün belki de yüzlerce üreticisi var ve senin onu anlatacağın insana günde zaten sayısız defa uyarıyor. O insanın hayatında markanı, hizmetini, farkını anlatman eskisine göre zorlaşıyor. Onu anlatman için reklam frekansını artırman, yaptığın işi dijital, gazete ve televizyonla 360 derece her şekilde güçlendirmen lazım. Bana göre reklamda ki kayma değil, adapte olamamış müesseseler ve adapte olamamış iletişim çalışanları burada çok problemli değerlendirmesinde bulundu. (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015) Gazeteciler, gazetelerin satışları ve reklam çalışmaları ilgili değerlendirme yapan Acar, programatik dijital reklamcılığın önemini ve yakın gelecekte nasıl daha fazla önemli hale geleceğini vurgulamıştır. Acar röportajımızda “Daha iyi gazeteciye, daha iyi reklamcıya, daha iyi teknoloji insanına ihtiyaç var. Medya özellikle Türkiye’de medya faaliyetlerinden değil, yatırımcılarının başka sektörlerdeki faaliyetlerinden destekleniyor. Dolayısıyla gazeteciliğe, reklam teknolojilerine yatırım yapmadık. Sabah, Takvim gibi bayide satışı olmayan gazeteler hükümet desteği ile yıllardır çok fazla para kazandılar ve bu firmalar gazeteciliğe yatırım yaptıkları için bu paraları hak etmediler. Bu da mesleki gerileme ortaya çıkardı. İlerde daha iyi, daha formasyonu yüksek gazetecilere, medya iletişim insanlara ve reklamcılara ihtiyaç var. 1990’larda bugün ‘dahi’ diye nitelendirilen reklamcıların yaptıkları iş, internetin olmadığı dönemde yurt dışı televizyonların reklamlarını izleyip, kopyalamaktı. Bugün bir reklamın içindeki 2 sn’lik bir kareyi kopyaladığında bunun Portekiz’de yayınlanan bir şeyden çalıntı olduğu anında anlaşılıyor. Bu ülkede yurt dışı reklamlarını kopyalayıp Türkiye’ye getiren bir dönem yaşandı. Bu ülkede yurt dışından klip formatı çalan sanatçılar vardı. Çünkü enformasyon teknolojisi gelişmemişti. Dediğim gibi daha iyi gazetecilere, medya iletişim insanlarına ve reklamcılara ihtiyaç var. Ancak müesseselerin bu insanları çalıştıracak ve destekleyecek gelirleri henüz yok. Medyanın siyaset ve siyaset bağımlılığından çıktıktan sonra, Türkiye’de kendi geleceği ile ilgili formları daha netleştireceğini düşünüyorum. Bunun için de reklam gelirlerinin ezberlerinin bozulması lazım. Reklam dağılımları ilişkiler üzerinden gitmemeli. Programatik reklamcılık denen kavramın yeni medyada ve yeni iletişim dünyasının büyün kurallarını değiştireceğini düşünüyorum. Sen kullanıcını doğru tanır, doğru segmente etmeye başlarsan iyi bir websitesi yapar, iyi bir engagement yaratırsan programatik havuzlarda en iyi birim fiyatına reklam almaya başlıyorsun. Dünya aslında audience satın almaya gidiyor. Yani reklamcılık aslında bir mecrayı satın almadan kitleyi satın almaya gidiyor. Tabi mecranın bir 130 marka çarpanı var o birim fiyat üzerinden. İş biraz daha kitle ve profil satın almaya gidiyor. En iyi bileşimi, en iyi engagementi nasıl yaratırız üzerine kafa yoruyoruz. Programatik dünyanın dijitalde bütün kuralları değiştireceğine inanıyoruz. Dev firmaların bu dünyaya ayak uyduramadıklarında zor ayakta kalacaklarını, çok yeni firmaların da programatik reklamcılık sayesinde çok hızlı yükselebileceklerini düşünüyorum. Ajansların ve pazarlamacıların ya da siyasetçilerin kişisel iletişimleriyle yarattığı reklam ekonomisinin programatik satın alma ile birlikte değişeceğini ve o zaman gerek gazetelerin, gerek dijital mecraların, gerek televizyonların çok daha gerçeği göreceklerini düşünüyorum” diyerek reklam ve gazetecilik alanlarındaki inovasyon gereksinimini bir kez daha vurgulamıştır. Hürriyet Gazetesi’nde çalıştığı dönemde yaptığı çalışmaları paylaşan Acar, “Artık gazeteler insanların yaşam biçimlerinin bir parçası olmalı. Onların kimlikleri olmalı ve kağıtla dijital arasında okuyucularla 7/24 vakit geçirecekleri temas noktalarını ortaya çıkarmaları lazım. Benim Hürriyet’te yaptığım şey de buydu aslında. Okuyucunun 7/24 bir noktadan Hürriyet Dünyası’na değmesiydi. Hürriyet Dünyası kelimesinin ilk oluşumu, ‘Hürriyet İnternet Grubu’nu oluşturmalıyız’ toplantısında ortaya çıktı. Benim Hürriyet’te yaptığım şey Hürriyet’i sadece hürriyet.com.tr değil, bir çok dikey portalı ve bir çok hizmetiyle bir dünyaya çevirip insanları 7/24 bir noktadan eriştikleri farklı segmentlerin farklı ihtiyaçlarını giderdikleri bir yere çevirmekti. Bana göre bir medya organı insanların yaşamının içindeki bir kimlik kadar önemli ve her an erişilebilir görünmez bir arkadaş olmayı becermeli, bir referans olmayı becermeli. Uzman olmalı ama eğlendirmeli, şaşırtmalı. 7/24 temas noktaları yaratmalı. Onları sarıp sarmalamalı diye düşünüyorum.” (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015) Türkiye’de ki şirketlerin reklam anlayışlarına değinen Acar, “Türkiye’de ki dijital reklam Google ve Facebook odaklı. Benim yönettiğim siteler Google ve Facebook’tan sonra en çok tık alan siteler oldu. Genelde haber portallerine daha büyük kampanyalarını duyurmak isteyen firmalar geliyor. Bu zaten Türkiye’de ekonomiyi biraz küçük tutuyor. Çünkü Türkiye’de marka iletişimini firmalar televizyon ve kağıt gazetede yapmak istiyorlar. Dijitalde daha fazla transaction yaratan kampanyalar geliyor. Televizyon ve gazete fiyat açısından çok yüksek olmadığı için marka iletişimi için dijital çok küçük bütçelerde kalmak zorunda. Televizyon ve kağıt gazete daha pahalı olsa haber portalleri marka iletişimi mecrası olarak daha iyi ciro yapan mecralar olacaklar. Firmalar daha çok satın almaya dönük reklamları dijitale vermek istiyorlar. Burada da Google ve Facebook gibi mecraları tercih ettiler. Ama programatik dijital reklamcılık oyunun kurallarını değiştirmeye başladı. (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015) İnternet sitesine kazanç sağlayan dijital çalışmaları değerlendirdiğimiz yeni iş modellerinde Marc Andreessen ‘a göre 8 iş modeli dikkati çekmektedir. Reklam, abonelikler, paralı içerik, konferans ve etkinlikler, kitlesel fonlama, mikro ödeme ve filantropiyi kapsayan bu modeller içerisinden hangisinin daha başarılı olacağı tartışılıyor. (Andreessen, 2014) Röportajımızda Acar’a yönettiğim bu konuyu içeren sorudan gelir kalemleri içerisinde en büyük alanı tahmin ettiğimiz gibi reklamlardan oluştuğunu inceliyoruz. Reklam gelirlerini 131 artırmanın en önemli yolu ise okuyucunu ve siteni çok iyi tanımandan geçiyor. Acar röportajda konuyu şu şekilde özetlemiştir: “Gelirler yüksek ölçüde reklam üzerinden sağlanıyor. Gelir kalemleri içerisinde abonelik de var elbette. Büyük reklam formatları, sayfa girdirmeler, masthead dediğimiz modeller yani gazete formatına yakın modeller daha yüksek fiyatlara satılıyor. Bu reklamverenin konvansiyonel medyadan alışkanlığı. 7/24 bir sayfa tüketimi var, ziyaret ve tüketim var. İlgili kitleye bir takım reklam ölçüleri ve programatik reklamlar çıkmaya başlıyor. Bunlar da en az premium kadar para getirmeye başladı. Ama dediğim gibi reklamveren daha büyük formatlara kayıyor. Ya da daha akıllı geri dönüş yaratan formatlara kayıyor. Sitende bulunan alanları iyi tanımak çok önemli, bazen küçücük alan diğerlerinden daha pahalı olabilir. Siteyi yöneten kişilerin sitenin etkileşime girdiği noktaları senin ezbere bilmesi lazım. İmleci nerede gezdiriyor olduğu da çok önemli. Eye tracking de yapılması lazım. Hangi sayfada nereye daha çok bakıyor. Oralardan enteresan geri dönüşler yaratabilirim soruları kritik. Dijital medyada dijital kullanıcı hareketlerini tanımlamak ve varsayımlarda bulunmak çok önemli.” (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015) Abonelik sistemi siteye gelir getiren bir diğer kalem olarak dikkati çekiyor. Acar, aboneliğin bir gelir kapısı olduğunu ancak yeterli olmadığını ve olamacağını ifade ediyor. İçeriğin üctetli olması için değerli bir içerik sunulması gerektiğini ifade eden Acar, “Bütün business’ı bunun üzerinde kurduğunda çalışmaz. Müessese zarar eder. Gelir stratejisini buna dayandıran medya kuruluşunun çok büyük hata yapacağını düşünüyorum. Ama bütün konuşmanın özetinde söylediğim bir şey vardı. İyi gazeteci, iyi medya iletişimciyle çalışma zamanı geliyor. Artık şoförün eline fotoğraf makinası verip muhabir yapma devri kalmadı. Dijital dünya bu olanaklarla tüketicinin beğeni eşikleri yükseldi. Medya tüketicisi artık daha nitelikli içeriği ayırtedebiliyor. Yurt dışı content’leri de tüketmeye başladı. Dolayısıyla beğeni eşiği yükselen bu tüketiciye 3 tane ajans içeriğiyle ve şoförü muhabir ettiğin çalışma şekiyle tatmin edemezsin. İçeriği çeşitlendirebilen, farklı içerik şekilleri uygulayabilen gazete elbette bütün yayınının içerisindeki çeşitli yerleri ücretsiz yapabilir. Bazı katma değerli içerikleri satabilir. Bütün stratejisini buna bağlamanın doğru olacağını düşünmüyorum. Gelir kalemleri içerisinde abonelik olur, ama onun olabilemesi için de iyi içerik, sürekli yeni tüketim formatlarına adapte olmuş kullanıcıyı tanıyan ve buna yönelik içerik geliştirebilen ortamda kazanabileceğini düşünüyorum. Bugün seçim arifesinde iyi broker ya da ekonomistten, ekonomiye ilişkin analiz alırsan satılırdı. Bunu da yapmak bir organizasyon gerektiriyor. Gazetecilik content stratejisinin içerisinde bir parça haline geldi. Dili yakalamak, frekansı yakalamak, istediği şeyi istediği gibi vermek önemli” bilgilerini aktarmıştır. (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015) Gazeteciliğin yeni iş modellerinden biri olarak tartışılan crowdfunding (kitlesel fonlama) kaynak sağlamanın yanında bağımsız bir gazetecilik anlayışı fikrinden beslenmektedir. Haber yapma ve yayınlama çalışmaları için kaynağın kitlelerden toplandığı anlayış için Acar, “Ben fonla yaşayan bir medya kuruluşuna inanmıyorum. Medyanın siyasete ve iş dünyasına uzak olduğu kadar belirli bir topluluğun kontrolü altına girmesinin geleceğini 132 yok edeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla belirli bir zümrenin ya da toplumun sözcüsü olacaktır. Bana göre gelecek topluluklardır. Herkes belirli bir cemaatin mensubu olmaya çalışıyor. Dijitalde ki bütün karakterimizde bunu gösteriyor zaten. Facebook bağımlılığımızda bunu gösteriyor. Çünkü özellikle kapitalizmin daha vahşi kuralları işlemeye başladıkça insanların ayakta kalmak, yaşayabilmek, çocuğuna bakabilmek için kendini bir şeye ait hissetmeye ihtiyacı var. Hele ki Türkiye gibi ülkelerde. Devlet zayıfsa, sağlık zayıfsa, eğitim zayıfsa, kişinin hayatla ilgili gördüğü riskler fazlaysa kendisini daha fazla cemaatlere bağımlı hale getireceklerini düşünüyorum. Türkiye’de ki siyasette bu yüzden cemaat siyaseti. Kentleşme arttı ve bu da birey ve yalnızlaşmayı tetikledi. O yüzden internette çok vakit geçiririz, sokakta yaşamayız. Bu risklerin hepsi, insanları bir topluluğun, bir cemaatin mensubu olmaya itiyor. Sadece bir topluluğun yayın örgütü olayım ve şu kadar ölçüde para kazanayım ve şu kadar etkileşimim olsun dersen bir yayın organı yapabilirsin, ayakta da kalabilir, devam edebilirisin ama genel bir ulusal medya ya da belli bir volume’ün üzerinde etkileşimim veya ekonomim olsun istiyorsan sadece belirli bir topluluktan aldığın bağışlarla özgürce yayın yapamazsın” bakış açısından hareketle Acar, crowfunding business modelinin bir kaynak oluşturamayacağı ya da bir toplumun sözcüsü niteliği taşıyacağını ifade etmiştir. Türkiye için yeni konseptlerden biri olan kitlesel fonlama, özellikle kültür-based projedelerde etkili olmaktadır. Gazeteciliği bağımsızlaştırdığı düşüncesi Gezi Parkı protestoları döneminde ortaya çıkarken, reklam ve siyasi kaygılar yaşayan medyanın olaylara sessiz kalması oldukça eleştirilmiş ve kitlesel fonlamanın bir çare olabileceği düşünülmektedir. Erhan Acar ile yaptığım görüşme sonrası vurgulanması gereken bir diğer konu ise gazetecilik ve içerik yöneticiliği kavramının birbirinden oldukça farklı olduğu gerçeğidir. Gazetecilerin online yayıncılığa geçiş aşamasını gazetecilikten, içerik yöneticiliğine evrilme olarak tanılmayabiliriz. İçerik yönetiminde okuyucuyu tanıyan, tüketim davranışlarını gözlemleyen bir ekip var ve bu kitleye uygun şekilde, saatte ve özellikle haberler hazırlıyor. Acar yaptığı değerlendirmede “İçerik tarafı yeni formatları ve ürün biçimlerini bilmiyor. Burada bir dijital iş yönetimi ve ürün yönetimi ortaya çıkıyor. Bir ekip var ki içeriği en iyi ambalaja büründürüp o sitenin en iyi geliri almasını sağlar. Bir ekip olmalı ki o ekip o içeriği ambalajlamalı ve istatistikle o içeriğin doğru ya da yanlış olduğunun feedback’ini vermeli, yeni içerik modellerini tetiklemeli ve orada bir talep yaratarak geri dönüş istemeli. Reklam bölümü ise satışların ve birim fiyatlarının doğru olup olmadığını, pazarda rekabette hangi formatları uygulaması gerektiğini bilmeli ve onların satamadığı alanlar için ise progromatik reklamcılık ve farklı kanallar kullanılarak sitenin geliri artırılmalıdır. Ben Hürriyet’te bunu uygulamıştım. Audience’yi tanıyorsun, analizini yapıyorsun ve 7/24 hal ve hareketlerini tanımlayarak ona uygun içerik sipariş ediyorsun. Gazeteciler henüz bu konulara adapte olamadı. Dijital bölümde bizler desktoptaki ivmeyi görüyoruz, mobilin yükselişini görüyoruz, producta ne formatlar yaratmalıyız, hangi projeleri koymalıyız bunu düşünüyoruz. Gazetecilerin de bu organizasyona adapte olması gerekiyor. Medyanın bundan sonraki süreçte organizasyon ve dijital yapılanmayı doğru tarif etmesi önemli. Yeni medya organizasyonu bana göre dünyadaki en kritik şeylerden 133 biri. Ürün ve iş yönetimi ile ilgili figürler ortaya çıkıyor. Bu organizasyonun ürün, iş geliştirme ve stratejik planlamanın bir alt kanadında bütün bu analytics ve segmentasyonları yürütüyor. Burası işin analytics ve stratejik planlama departmanına dönüşüyor. Bu ekip bütün product ve ihtiyaçları altındaki veri ambarıyla birlikte yöneterek, diğer yerlere enformasyon zinciri sağlıyor. Bana göre yeni medyanın organizasyonu tipik bir Apple organizasyonu. Yani kendi içerisinde küçük küçük start up ruhuyla yönetilmesi lazım. Gazetecilerin söz konusu organizasyonu gazeteler için oluşuyorsa içerik yöneticisi kavramının gazetecilikten farklı olduğu ortaya konulmalı. Gazetecilik eşittir her içerik değildir. Bu çok net tanımlanmalı. Sıcak haberle, alternatif içerik kanallarında çok doğru kadroların ve yöneticilerin oluşması ve tüm bunları iyi bir product ve dijital stratejiye oturtacak dijital takımın olması ve yayıncılığa dönük yetiştirilmiş bir teknolojik kadro çok kritik. Gazetecilikte konvansiyonel bir gazete refleski geceden bir paket hazırlar. Öğlen 2’ye kadar insanlar onu alır ya da almaz. İş dijital olunca bu 7/24. Akşam saatlerinde daha fazla life style içerik tüketen bir kullanıcı, sabah saatlerinde daha faza sıcak haber tüketen bir kullanıcı var. Video formatı öğlen saatiyle akşam çok daha fazla tüketiliyor. Akşamüzeri insanlar foto galerilere daha çok bakıyor. İnsanların gerçekten bazı eş zamanları var ve orada ki boşluklarda farklı formatları sunman gerekiyor. Bir de sosyal medyaya dönük bir içeriğin başlığının nasıl olmasından uzunluğunun nasıl olmasına kadar detaylandırılır. Hap gibi enformasyon almaya alışmış bir kuşak var. Sen buna tuğla gibi yazılar yazarak bir şey veremezsin. Uzun yazacak kadar kötü gazeteci değilim denilebilir gerçekten. Bence derdini ve meramını uzun anlatan insanlar iyi içerikçi, iyi gazeteci anlamına gelmiyor. İnternette video yapalım dendiğinde televizyonculuk refleksi ile hazırlanmaması gerekiyor. Ana haber bülteni gibi olmaması lazım. Prime time de fırsatım olsa o gün çok izlenilen dizi ya da tartışma programını aynı anda dinleyen ve oradaki herhangi bir soruyu anında cevabını siteye koyacak editör çalıştırmak isterdim. Çünkü o esnada cep telefonundan Google’a sormak isteyen adama cevap vermek isterdim. Sonuç olarak online’ın yükselişi ve gazete satışlarının azalması ile birlikte reklam gelirleriyle ayakta kalan gazetelerin yeni iş modelleri bulma ve inovasyon yolunda çalışmaları devam etmekte fakat hürriyet.com.tr örneğimizde reklam gelirleri diğer iş modelleri üzerinde hala en önemli gelir faktörü olarak baskınlığını korumaktadır. Bunun sebepleri ise medya şirketlerinin inovasyon ve iş geliştirmeye yönelik yaptığı çalışmaların yetersizliği, kaliteli içeriğin oluşturulamamış olması, teknolojik yeniliklere adapte olamamış medya şirketleri ve çalışanları gelmektedir. Teknoloji ve medya birleşimi konusunda deneyimli ekip, okuyucusunu tanıyan ve haberlerini elinde bulunan okuyucu datasına dayandıran, okuyucu davranış ve verilerini iyi analiz ederek bu bilgiler ışığında içerik yönetimi gerçekleştirebilen medya şirketleriyle birlikte yeni iş modelleri geliştirmek mümkün olacaktır. Fakat Türkiye örneği için bunun biraz zaman alacağı düşüncesindeyim. Özellikle ulusal medya örneğinde siyaset ve diğer çalışmalardan rant sağlayan medya yöneticileri ile birlikte gazetelere yeterli inovasyon çalışması yapılmadığı için, medyanın dijital çalışmaları konusunda personeller 134 eğitilememektedir. Gazetecilik kavramı dijital dünya ile birlikte dönüşmekte ve yeni bir hal almaktadır. Buna adapte olamayan gazetecilerin hazırladığı haberler paylaştıkları bilgilerden çok içeriğin hedef kitlede etki yaratamaması nedeniyle başarılı olamamaktadır. Bunların yanında şu anda oldukça önemli olan bir diğer konu ise video kullanımıdır. Bu eğilimin büyüyerek devam edeceği de açıktır. Tüm bunlar değerlendirildiğinde, teknolojiyi medya alanı için doğru kullanan ve inovasyon çalışmalar ile yeni gelir kapıları yaratan, kaliteli içerik hazırlayarak bunu başka bir gelir kaynağı olarak kullanabilecek medya şirketleri için Türkiye’nin biraz daha gecikeceği ortadadır. 135 Kaynakça Türkiye Medya Yatırımları, 2014. http://rd.org.tr/medya-yatirimlari.html (Erişim tarihi: 20 Mayıs 2015) Sirkkunen E and Cook C. Chasin sustainability on the net. USA: Comet, 2012 http://www.iab.net/research/industry_data_and_landscape/adrevenuereport (Erişim tarihi: 23.05.2015) Dekavalla, M. (2015). The Scottish newspaper industry in the digital era. New media & society, 37(1), 107–114 B.Fırlar ve Ş. Deniz Dijital Gazeteler ve Pazarlama: Türkiye’deki Dijital Gazetelerin Pazarlama Dinamiklerinin Değerlendirilmesine İlişkin Bir Analiz. Journal of International Social Research, Mayıs2010, 3 (11), 314-328. http://www.doganholding.com.tr/is-alanlari/medya.aspx. (Erişim tarihi: 23.05.2015) Doğan TV’nin dijital mecralarına yakından bakış [İnfografik], 26 Mart 2015. http://webrazzi.com/2015/03/26/dogan-tv-dijital-mecralar-infografik/ (Erişim tarihi 25 Mayıs 2015) Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu 2014, http://www.hurriyetkurumsal.com/Default.aspx?pageid=kdOo/OUUma0=&kutuid=scWn8DB /Gpw= (Erişim tarihi 23 Mayıs 2015) Aydoğan, D. 2013. The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication. TOJDAC, 3(3), 26-40. Roşan, K. (2002) Hürriyet Deneyimi, İnternet Çağında Gazetecilik kitabı içinde, Metis yayınları, s.76. http://www.hurriyetkurumsal.com/Default.aspx?pageid=kdOo/OUUma0=&kutuid=PMPE2C RHc5s= (Erişim tarihi 25 Mayıs 2015) Yılın gazetesi Hürriyet seçildi, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/25518952.asp (Erişim tarihi 25 Mayıs) Andreessen, M. 8. Business models for journalism. Available at: storify.com/xdamman/marcandreessen-s-8-business-models-for-journalism (Erişim tarihi: 1 Haziran 2015). 136 Türkiye’nin Tek Topluluk Radyosu Olarak Açık Radyo Nilce Bıçakcıoğlu İstanbul Bilgi Üniversitesi Giriş Radyo, yakın tarihin kilometre taşı sayılan birçok olayda bir şekilde payı bulunan, iletişim araçlarının en kolay ulaşılabilir ve bilgiye erişimin en hızlı sağlandığı iletişim aracıdır. Zamanında İtalyan fizikçi Marconi‟nin başlattığı yeni bir heves gibi görülse de, radyo kısa sürede iletişim araçları içinde bir ihtiyacı gidermiş, topluma fayda sağlamış, popülerleşmiş ve gelişen teknolojiyle de önemini arttırmıştır. Türkiye ise radyo yayıncılığıyla 1927’de bir Fransız şirketin İstanbul ve Ankara’ya kurduğu beşer kilovatlık telsiz istasyonlar sayesinde tanışmıştır105. Yayıncılık devlet kontrolünde özel bir işletmeye ait olarak uzun dönem devam etmiştir. 1964 itibariyle TRT’nin devreye girmesiyle ve sonrasında 1992’den sonra da özel sermayeli radyoların hayata geçmesiyle Türkiye’de radyo yayıncılığı bambaşka boyutlar kazanmıştır. Yıllar içinde radyolar kategorilere ayrılmış, haber radyoları, müzik radyoları ve üniversite radyoları gibi alt gruplar da oluşmuştur. İnternet çağına girilmesiyle beraber internet radyoları veya frekanstan yapılan yayınları internetten de paylaşmaya başlayan radyoların sayısı gün geçtikçe daha da artmıştır. Radyo yayıncılığıyla ilgili tüm gelişmeler Türkiye’de zaman zaman biraz geriden de olsa takip edilmiş ve uygulanmıştır. Bunlarla beraber alt kategoriler artmış, radyo toplumdaki yerini güçlendirmiştir. Öte yandan birçok yeni iletişim aracı da ortaya çıkmaya ve gelişmeye başladıkça radyo Türk toplumundaki yerini sayısı çoğalan ve popüler müziğin şekil verdiği radyolarla korumaya çalışırken, bir yandan da alt kategorideki radyolarla kendine yeni bir yer edinmeye de çalışmaktadır. Bu alt kategorilerden en önemlisi “community radio” türüdür, 105 Kocabaşoğlu,U. (1980). Şirket telsizinden devlet radyosuna. Ankara:Ankara Üniversitesi S.B.F.Y 137 Türkçe‟ye ise “kamu hizmeti veren/kamusal radyolar” veya “topluluk radyoları” olarak çevrilmiştir. Topluluk radyolarının en önemli özelliği kar amacı gütmeden, içinde bulundukları bölgeye veya topluluğa fayda sağlamak, bilgi vermek ve toplumun gelişimine katkıda bulunmaktır Programcıların gönüllülük esasıyla çalıştığı bu tür radyolarda maddi akış ise sponsorlardan, reklamlardan ve hepsinden önemlisi dinleyiciler tarafından sağlanmaktadır. Ülkemizde bu kategorideki tek örnek ise Açık Radyo’dur. Açık Radyo yayın hayatına 13 Kasım 1995’te Ömer Madra ve oğlu Cem Madra’nın gündeme olan merakıyla ve bu meraktan doğan süreci dinleyicilere aktarma isteğiyle doğdu.106 Aynı zamanda 92 ortaklı bir anonim şirket olan Açık Radyo’nun yönetim ve işleyiş için kullandığı model tam olarak da topluluk radyosu modeline uyan biçimde. Şu an devam etmekte olan “Dinleyici Destek Projesi‟ ise kuruculardan Ömer Madra’nın deyişiyle “Açık Radyo’nun yaşam biçimi”107 haline gelmiş durumda. Her yıl belirli günlerde dinleyicilerle beraber ünlü ve önemli kişileri yayınlarında ağırlayan Açık Radyo programcıları, bu yayınlar sırasında bulundukları sistemin devamını sağlamak için bağışlar topluyor ve dinleyiciyi de sisteme dâhil ediyor. Bu araştırmada Açık Radyo’nun iş modeliyle beraber, paydaşların, programcıların ve dinleyicilerin sistemi nasıl şekillendirdiğine, dijitalleşmenin Açık Radyo’nun Türkiye’deki radyo endüstrisindeki yerine etkisine, dinleyici etkileşiminin sisteme sağladıklarına ve Açık Radyo’nun mücadeleye dayalı geleceğine dair konular açıklanacak ve tartışılacaktır. Açık Radyo İşleyiş Modeli Bir topluluk radyosu olan Açık Radyo’nun 92 ortağı ve her paydaşta ortaklığın belirleyicisi olarak Abidin Dino’nun 1’den 100’e kadar numaralanmış, üzerinde “Özgür, bağımsız, demokratik, haysiyetli, duyarlı ve sıra dışı bir radyo kurma projesine, 1995’te verdiğiniz desteğin Türkiye’de yeni projelere örnek olması dileğiyle...” yazan “Tuğralar” serisi litografilerinden biri bulunmaktadır.108 Açık Radyo’nun şu anki Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra, patronsuz işleyişi, bağımsız sistemi ve herhangi bir ideolojiye bağlı kalmamayı her fırsatta vurgulamaktadır Programcılar ve çalışanlar da Türkiye‟deki radyo endüstrisinin içinde bu zihniyetin 20 yılı aşkın süredir tutunabiliyor olmasından duydukları gururu paylaşmaktadırlar. “Tutunabilmek‟ tabiri ise Ömer Madra’ya göre, Açık Radyo’nun hem Açık Radyo Nedir? http://acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=la&cat=30 Madra, Ö. (Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016) 108 Açık Radyo Nedir? http://acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=la&cat=30 106 107 138 varoluş savaşını sürdürdüğünü hem de “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine Açık Radyo” olan sloganlarını korumaya çalıştıklarını belli etmektedir.109 Bütün bu tutunma çabasına kuruluştan beri güçlü bir duruş sergileyen Açık Radyo, web sitesinde de yer alan bir manifestoyla varlığını temellendiriyor. Manifesto, kitle iletişim araçlarının yol açtığı iletişimsizlikten yakınarak başlıyor ve yeni bir radyoya olan ihtiyaç bu şekilde temellendiriliyor. Radyonun dinleyicide yarattığı zihinsel senaryo etkisinin farkında olarak bir yola çıkıldığı belirtilen manifestoda ise genel duruma yapılan eleştirinin yanı sıra bir çözüm önerisi veya kahramanlık göstergesi bulunmuyor. Aksine çözüm üretme niyetinin bulunmadığına dikkat çekiliyor. Açık Radyo’nun bir topluluk radyosu olduğu vurgusu da Açık Radyo destekçilerinden ve dinleyicilerinden de birer parçaya ihtiyaç duyulduğunun vurgulanmasıyla ve “ortak paylaşım”ın esas amaç olarak belirtilmesiyle yapılıyor. Açık Dergi sunucularından Seçil Türkkan bu ortaklığı “Benzersiz sesler oluşturarak bu seslerin bütünleştiği sürekli gelişen bir okul” olarak tanımlıyor.110 Açık Radyo‟da özellikle vurgulanan bir diğer konu ise bilgi edinme hakkı. Bunu medyanın varoluş sebebi olarak nitelendiren Açık Dergi sunucularından İlksen Mavituna, Türkiye’deki radyoların sadece yapılması gerekeni yaptığını ama Açık Radyo’da bağımsız duruşun ve bilgi edinme özgürlünün ayrıcalıklı bir takıntı olduğunu belirtiyor. 111 Açık Radyo’nun işleyiş modeli çalışanlar tarafından “alternatif kurumsallaşma” olarak değerlendiriliyor. Öyle ki, kendini tekrar etmeyen, sadece yeniliklere değil farklılıklara da açık olan, bilgi edinme hakkına saygı duyulan bir çalışma ortamında, bu hakka gereken değeri gösterecek özende programları sunan programcılarla işleyen bir kurum söz konusu. Bu alternatif kurumsallaşmanın içinde bir mucize olarak görülen nokta ise ortak değerleri hiçbir zaman yitirmemiş olmak.112 Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra ve kendisiyle beraber Açık Gazete programını sunan Can Tonbil de benzer modellerin Türkiye sınırları içinde denenmesinin ama tutunamamasının sebebini bunun sağlanamaması olarak görüyor.113 Bütün bunların yanında, 2000 yılında yaşanan iki haftalık kapatılma, Açık Radyo’nun içinde bulunduğu ve çarpık olarak nitelendirdikleri sistemdeki savaşlarından sadece biri olmuştur. Bir Bukowski okuması sonucu RTÜK tarafından geleneksel Türk aile ahlakına karşı gelindiği iddiasıyla Açık Radyo iki hafta boyunca sessizliğe gömülmüştür. Devamında da gelen türlü tehdit, uyarı ve benzeri durumlara karşı Açık Radyo ”Dünyayı daha iyi bir yere dönüştürmek için araç sanat, edebiyat ve kültür olmalıdır. Bunları da topluma iletecek, Madra, Ö. Kişisel Görüşme. (11 Ocak 2016) Türkkan, S. Kişisel Görüşme. (11 Ocak 2016) 111 Mavituna, İ. Kişisel Görüşme. (11 Ocak 2016) 112 Madra, Ö. Kişisel Görüşme (11 Ocak 2016) 113 Tonbil C., Madra Ö. Kişisel Görüşme (11 Ocak 2016) 109 110 139 toplumdan da aynı kaynaklar çerçevesinde yararlanabilecek araç radyodur.” anlayışıyla yoluna devam etmiştir.114 İşleyiş modeline dinleyicileri de ortak gören Açık Radyo’nun dinlenme oranları da çalışanların amaçladıklarıyla paralel gitmektedir. Açık Radyo, öncelikle İKSV’nin ve diğer birçok kültür-sanat içerikli organizasyon kuruluşunun yaptığı anketlerde uzun yıllardır en çok dinlenen radyo kategorisinde birinci çıkmıştır.115 Ek olarak 250.000’e kadar çıkan dinlenme oranı da gün geçtikçe, yeni programlar ve programcılar türedikçe kemikleşmeye ve artmaya devam ediyor. Sadık dinleyici kitlesinin sabit kalmasında ve hızlı bir şekilde yeni dinleyici kazanılmasında Açık Radyo’nun vatandaş gazeteciliğine verdiği önemin de yeri çok büyük. Özellikle 1999 depreminde Açık Radyo AKUT’la beraber çalışarak toplumda büyük bir farkındalık yaratmış ve zarar gören bölgelere yardımın daha hızlı sağlanmasına vesile olmuştur. Aynı şekilde Gezi Parkı olayları zamanında da parktan ve direniş bölgelerinden aralıksız canlı yayın yapan ve mevcut vaziyetten dinleyicilerini haberdar etme çabasında olan az sayıdaki mecralardan birisi olmuştur. Bu duruş dinleyici destek programı adını verdikleri destek ve bağış günlerinin geri dönüşlerinde de son 3 yıl içinde hızlı bir artış görülmesinin sebebi olarak gösterilmiştir. Açık Radyo’nun işleyiş modeline yakın işleyen radyolar Türkiye’de bulunmazken, bazı üniversite radyolarının Açık Radyo’yla ortak çalışarak bu sisteme erişebilme çabaları olması Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra’yı umutlandırıyor.116 Açık Radyo bu artışa zemin hazırlamak ve destek olmak için İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve ODTÜ gibi üniversitelerle de ortak çalışmalar yürütüyor. Bir yandan da siyasi, çevresel ve ekonomik şartların karmaşıklaşması hem Açık Radyo’nun önümüzdeki 20 yılını hem de benzer radyoların türemesi ve işlemesini zorlayacak gibi görünüyor. Programcı Can Tonbil’in, “Özgür medya yok, olamaz da. Ama bağımlı olduğu konuların katlanılabilir olduğu bir mecranın yaşatılıyor olması ve bunun içinde bulunmak heyecan verici. İlerleyen zamanlarda da bu takıntılılık korunursa, benzer mecraların da sayısı artarsa, belki o zaman daha başka bir medya anlayışı Türkiye’yi bekliyor olabilir.” sözleri de bu durumu doğrulayabilir nitelikte.117 Mobilleşme süreci ve dijital stratejiler Madra, Ö. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016) Madra, Ö. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016) 116 Madra, Ö. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016) 117 Tonbil, C. Kişisel görüşme (11 Ocak 2016) 114 115 140 Mobilleşme Açık Radyo için büyük önem arz etmemiş. Aksine bir şekilde erişilebilir olmak yetmiş. Açık Site adını verdikleri web sitelerinden canlı dinleme imkanı ve etkileşim için alanlar sağlanmış. Aynı zamanda dinleyicilerle iletişim sosyal medya hesapları, web sitesi ve telefon bağlantıları sayesinde sağlanıp ilerletilebilmiş. Bu noktada teknolojik imkânlar ve erişilebilirliğin artması konuları Açık Radyo çalışanlarını pek cezbetmemiş ve olanla yetinmeye karar verilmiş. Bununla beraber sermayenin dinleyici ve çalışan destekleriyle sağlanması bu güncellemelere zamanında engel olmuş olunca, ellerindeki de kendilerini hep birçok adım ileride tutmaya yetmiş olunca ihtiyacı hissetmemiş olmaları da anlaşılabilir. Açık Radyo’nun stratejisi hep dinleyicinin nabzını tutmak olmuştur. Bunu gerektiğinde sokakta, gerektiğinde parklarda ya da başka açık alanlarda, gerektiğinde dijital mecralardan sağlayabilmişlerdir. Dinleyici yönlendirmesiyle değişen program akışları zaten Açık Radyo için günlük ve alışılmış bir şeyken birçok çalışanın da bir zamanlar sadece dinleyici olması dinleyici etkileşimini canlı tutmakta işe yaramış. Açık Dergi sunucuları Seçil Türkkan ve İlksen Mavituna‟nın da konuyla ilgili “Biz de bir zamanlar dinleyiciydik ve buradaki motivasyonumuz “biz olsak neyi nasıl dinlemek isterdik‟ diye düşünerek artıyor. Programları da buna göre şekillendiriyoruz.” sözleri de bu etkileşimi özetliyor.118 Bir mobil uygulaması olmayan Açık Radyo, TuneIn, Streema gibi dijital radyo platformlarından erişilebilir durumda. Bununla birlikte dinlenme oranlarına bakıldığında ev veya ofis ortamından frekans üzerinden veya internet üzerinden dinleyenler toplam kitlenin %50‟sini oluşturuyor.119 Bu konunun önemini Ömer Madra “Ev kadınlarının topluma kazandırılmasına da katkı sağlandığı açık. Bir yandan da iş yerindeki insanlar da Açık Radyo‟ya kulak verip dünyayla bağlantılarını koruyorlar. Etkileşim de buradan doğuyor.” sözleriyle açıklıyor.120 Topluluk radyolarının dijital değişim süreçleri Topluluk radyoları sadece Türkiye’deki Açık Radyo örneğinde değil, dünyanın birçok başka köşesinde de dijitalleşmeye olan adaptasyonunu tam olarak sağlayamamıştır. Ana felsefe olarak sadece içerikte değil iletim tercihinde de özgür olmayı benimseyen topluluk radyolarında bu durumun yaşanmasının şaşırtıcı olmaması bir yana, içinde bulundukları toplumun talebi de Türkkan, S., Mavituna, İ. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016) Madra, Ö. İKSV Araştırmaları üzerine notlar., 2015. 120 Madra, Ö. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016) 118 119 141 dijitalleşmeyle beraber değişmektedir. Bu noktada çeşitli radyolar tarafından alternatif iletim yolları aranmaktadır. Topluluk radyolarının temelinde yerel güçlenmeyi ve kültürel çeşitliliği desteklemek yatar. Bu formatta iletişime dahil olan radyoların, değişim sürecinde ilk olarak sabit bir kitle yaratması ve ikinci olarak da bu kitlenin sadık dinleyiciler haline getirilmesi konularında büyük zorluklarla karşılaşması kaçınılmazdır. Özellikle dijital değişim için, amaç bir yandan çağı yakalamak olsa da diğer yandan dinleyiciyi de dijitalleşmeye adapte etmek olmalıdır. Geleneksel dinleyici, dijitalleşmenin topluluk radyolarının ana formatındaki özü yitirdiğine inanır. Bu yüzden topluluk radyosu katkı sağlayıcıları da genellikle bu özü yitirmemek adına dijitalleşmeden uzak durmayı savunmaktadır.121 Dijitalleşmeyi destekleyen ve bu alanda çalışmalar yapan sınırlı sayıdaki topluluk radyoları devletlerin çeşitli fonlarla sürece katkıda bulunduğu ülkelerde (Avusturalya, Fransa, İsviçre...) yayın hayatını sürdürebilmektedir. Bu katkılar radyoların toplumla etkileşimini ekonomik açıdan biraz daha rahatlatmaktadır. Almanya ve İsveç’te de bahsi geçen şekilde ama yerel çapta destek gören projeler bulunmaktadır. Öte yandan Norveç’te yayın yapan topluluk radyoları hitap ettikleri bölgedeki dinleyicilerin alışkanlıklarını göz önünde bulundurarak dijitalleşmeye sıcak bakmamaktadır. Farklı platformlarda dijitalleşme, radyolar için şu sıralar aslında oldukça düşük bütçeli bir girişim sayılsa da bu durumun çok sürmeyeceğini başka birçok medya aracının değişim sürecinde görmekteyiz. Örneğin, dijital forma geçen gazetelerin önce ücretsiz erişime açıkken kısa bir süre sonra ücretlenmesi birçok okuyucuyu rahatsız etmiş, bu durumdaki gazeteleri de geçici bir süreliğine kötü etkilemişti. Radyolarda dinleyiciler açısından bunun yaşanması çok daha olasıdır. Çünkü geleneksel radyo dinleyicisi, gazete okuyucusu gibi sonuca ulaşma hedefi olmadan dinler ve ücret alınması amaçlı herhangi bir kesinti dinleyiciyi sadık olduğu platformdan uzaklaştırır. Öte yandan, toplulukların da dijitalleşmeye uyum sağlaması ve yeni kuşak dinleyicilerin de radyoların kitlelerine katılması bu durumu değiştirip, FM bandından yayın yapan değil de dijital ortamda ulaşılabilen ve etkileşim sağlanabilen radyoların talep edilmesini ve dinlenebilirliğini arttırabilir.122 Aynı anda birden fazla yönden gelen dijital değişim baskısı karşısında radyo yayıncılığının dijitalleşmeye katkı olarak sunabileceği yeni fonksiyonlar ve eklentiler başka iletişim araçlarına göre azdır. Teknik olarak bu değişim henüz çığır açacak nitelikte olmadığından radyolar dinleyici alışkanlıklarında çığır açacak şekilde değişim sağlamaya çalışmaktadır. Öyle ki, sabit dinleyici kitlesi yaratmanın ve bu kitleyi korumanın neredeyse imkânsız hale geldiği medya düzeni içerisinde, hem endüstri tabanlı olmayıp hem de topluluğun 121 Hederström, C. Community Radio. FM and Digitalisation. (2014) Going digital: New challenges for community radio. http://www.esf.org/hosting-experts/scientific-reviewgroups/social-sciences-soc/news/ext-news-singleview/article/going-digital-new-challenges-for-communityradio-556.html 122 142 talebine ve ortak amaçlarına sadık kalabilmek topluluk radyolarının dijitalleşme sürecindeki en zorlu görevlerindendir. Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok başka köşesinde topluluk radyolarının dijitalleşmeye dâhil olması için hem düşük bütçeli hem de esnek alternatif yollar bulma tartışmaları ve araştırmaları sürmektedir. Hatta değişen dinleyici kitlesiyle beraber radyolar için bu tür araştırmalar zorunluluk haline gelmiştir. Topluluklar dijitalleşmeye adapte oldukça, talepleri de bu yönde değişmekte, takip ettikleri ve dinleyicisi oldukları radyolardan da bu adaptasyonu görmeyi beklemektedirler. Radyolar için bu oldukça zor bir değişimken, topluluk radyoları kitlelerinin sektörel radyolara göre küçüklüğü açısından biraz daha şanslıdır. Ama kitleye bağlılık faktörü başka radyolara göre daha sıkı olduğundan dinleyici parçası olduğu topluluk radyosunu nasıl yönlendirmek isterse, radyo katkı sağlayıcıları da o şekilde yönlenmek durumundadır. Kapanış Topluluk radyoları birçok coğrafyada bulundukları toplumun değişmesine ve gelişmesine çok fazla katkı sağlamıştır. Özellikle bölgesel nitelikte olanlar arasında oldukça başarılı olup onlarca yıldır varlığını dinleyici destekleriyle sürdürüyorlar. Pacifica Radio, DemocracyNow! ve WFMT bunlardan sadece birkaçıdır. Gönüllülük esasıyla çalışan bu radyolarda en büyük kazanç sosyal kazançtır ve bu kazançla gelişip daha kaliteli yayınlara erişebilirler. Topluluk radyolarının genel ortak özelliği bölgesel olmalarıyken, Açık Radyo için bölgesel radyo tabiri çok da doğru olmayacaktır. İstanbul gibi bir megapol için “bölge‟ denmesi yanlıştır. Bununla beraber Açık Radyo’nun frekansı sadece İstanbul’da erişilebilir olup, ulusal frekansa geçmek Açık Radyo gibi bir topluluk radyosu için oldukça maliyetli ve zor bir uygulamadır. Öte yandan dinleyici destek programının getirileri yıllar geçtikçe artarken bu gelişmeler yakalamak için umutlu olunabilir. Yine de, Açık Radyo’nun çalışanlarının da belirttiği en büyük olumsuz durum, teknolojik anlamda gelişmek istenmemesidir. Sistemin içinde teknolojinin nimetlerinden yararlanmak amacıyla yola çıkılıp bu yolda kaybolunmasının olası olacağını düşünen çalışanlar da o yüzden mevcut durumdan oldukça memnun görünüyor. Açık Radyo’ya benzer örneklerin türemesi çok zor. Özellikle de günümüz siyasi ve ekonomik ortamında özgür medyadan bahsetmek zaten oldukça zorken ve birçok mecranın özgürlüğüne bir bir çelme takılırken yenilerinin türemesi ve tutunması oldukça güç. Açık Radyo çalışanlarının ve dinleyicilerinin temennisi topluluk radyolarının sayısının artması yönündeyken maalesef bir yandan da Türkiye’de radyo sektörü pop müzik ve haber sunumundan öteye gidemiyor durumda. Toplumun bilgi edinme hakkının farkına varması ve 143 buna sahip çıkma çabalarıyla bazı haber radyoları “talk-radio” yani içerik bazlı programların oluşturduğu bir formata geçmeye çalışırken radyo endüstrisinde uzak gelecekte bir devrimden söz etmek mümkün olabilir. Bu süreçte, Açık Radyo’nun da değerlerini yitirmeden, dinleyici etkileşimini koruyarak ama bir yandan da gelişenlere ayak uydurmaya çalışarak yol alması ikinci yirmi yılın sonunda endüstriye de büyük faydalar sağlayacaktır. Kaynakça ● Açık Radyo Nedir? http://acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=la&cat=30 ● ESF: European Science Foundation. Going digital: New challenges for community radio. http://www.esf.org/hosting-experts/scientific-review-groups/social-sciencessoc/news/ext-news-singleview/article/going-digital-new-challenges-for-communityradio-556.html ● Gençtürk, Didem. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016) ● Hakman, Demet. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016) ● Hallam, Tim. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016) ● Hederström, C. Community Radio. FM and Digitalisation. (2014) ● Kocabaşoğlu,U. (1980). Şirket telsizinden devlet radyosuna. Ankara:Ankara Üniversitesi S.B.F.Y ● Kuyucu, Mihalis. Türkiye’de Özel Radyo Yayıncılığı: Ulusal Ölçekte Yayın Yapan Özel Radyo Kanallarının Yapıları Üzerine Bir Araştırma. http://globalmediajournaltr.yeditepe.edu.tr/makaleler/GMJ_7._sayi_Guz_2013/pdf/Ku yucu.pdf ● Madra, Ömer. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016) ● Mavituna, İlksen. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016) ● OFCOM. Small Stations Bring Big Benefits for Local Communities. http://media.ofcom.org.uk/news/2010/small-stations-bring-big-benefits-for-localcommunities/ ● Tonbil, Can. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016) ● Türkkan, Seçil. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016) 144 Bianet Örneği Öznur Halilcikoğlu İstanbul Bilgi Üniversitesi Giriş Global alanda faaliyet gösteren dijital pazarlama ajansı We Are Social tarafından açıklanan verilere göre, 2015 yılında Türkiye genelinde aktif internet kullanıcı sayısının 37,7 milyon olduğu görülmektedir. Bu durumda Türkiye nüfusu dikkate alındığında, aktif internet kullanıcı penetrasyonunun %49 olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu oran Kanada’da %93, İngiltere ve Almanya’da %89’dur. Dünya ortalaması ise %42’dir. Yapılan araştırma, Türkiye’deki oranların bir önceki yıla (2014) kıyasla %5’lik bir artış gösterdiğini ortaya koymaktadır.123 Türkiye’deki internet kullanımı gelişmiş ülkelere kıyasla her ne kadar daha düşük bir seviyede olsa da, ilginin ve kullanım oranlarının giderek artığını belirtmek yanlış olmayacaktır. Son yıllarda, teknolojik gelişmelere bağlı olarak medya eko sisteminde de köklü değişiklikler yaşanmaya başlanmıştır. İçeriğin kolektif bir şekilde üretilip, online kanallar vasıtasıyla kitlelere iletilmesi ve bilginin bireyler tarafından hızlı bir şekilde yaygınlaştırılması, eski sistemlere kıyasla çok daha kolay gerçekleştirilmektedir. OECD tarafından yayınlanan rapor, 30 OECD ülkesinin 20’sinde basılı gazete okunma oranlarında büyük bir düşüş yaşandığını göstermektedir. (OECD Science, Technology and Industry Policy Papers) Tüm dünyada sermaye sahiplerinden ve her türlü iktidardan bağımsız haber yapmak isteyen birey ve kuruluşların sayısı giderek artmaktadır. Bu çalışma, Türkiye’de “Başka bir İletişim Mümkün” mottosuyla 2000 yılından bu yana online yayın yapan Bianet haber sitesinin iş modelini anlamak amacıyla kaleme alınmıştır. Bianet Koordinatörü Evren Gönül, Eş Yayın Yönetmeni Ekin Karaca, Sosyal Medya ve 123 http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2015/ 145 Multimedya Uzmanı Ceyda Ulukaya, IT Destek Uzmanı Korcan Uğur ile yapılan röportaj derlenerek rapor haline getirilmiştir. Bianet Nedir? Bianet, IPS İletişim Vakfı içerisindeki Bağımsız İletişim Ağı (BİA) başlıklı projenin bir parçası olarak hayata geçirilmiştir. IPS İletişim Vakfı “İletişim ve kalkınma alanındaki projeleri gerçekleştirmek ve desteklemek” amacıyla 1993 yılında kurulmuştur. Vakıf etkinliklerini, yerel ve uluslararası kaynaklardan sağlanan hibe ve bağışlarla gerçekleştirdiği projeler üzerinden sürdürmektedir. Vakfın gelir getirici faaliyetleri IPS İletişim Vakfı İktisadi İşletmesi aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.124 Facebook sayfasında “Türkiye gündemine hak haberciliği ve yurttaş haberciliği perspektifiyle yaklaşan bir haber sitesidir.” şeklinde tanımlanan Bianet, 2000 yılından bu yana faaliyet göstermektedir. IPS İletişim Vakfı Genel Sekreteri Ertuğrul Kürkçü Bağımsız İletişim Ağı’nı şöyle tanımlamaktadır: “Gerçekten de BİA'yı tek bir sözcükle özetlememiz gerekse ona "süreç" demek en doğrusu olurdu. Çünkü BİA bizim deneyimimizde hem ontolojik, hem felsefi düzlemde "tez" –egemen iletişim/üretim ilişkileri– ile "antitez" –iletişim/üretim araçlarının toplumsallaşması– arasındaki "geçiş"e denk düşüyor. BİA bitmiş bir şey, bir kurum, örgüt, şirket, dernek ya da bunlara benzer bir şey değil: Bir bakıma "vekaletle" yürütülen bir "yurttaş girişimi" diyebilirsiniz ona, bir bakıma başını habercilerin çektiği bir özgürlük uğrağı, bir entelektüel arayış zemini ya da baskıya karşı dayanışma alanı...” (Çelenk, 2008) IPS İletişim Vakfı tarafından yürütülen BİA projesi her yeni dönemde BİA1, BİA2 , BİA3 adlarıyla devamlılığını sürdürmektedir. 2001–2003 yılları arasında yürütülen BİA: “Bağımsız İletişim Ağı” projesinin amacı, basın özgürlüğü ve bağımsız gazeteciliği takip etmek ve korumak için ülke çapında bir ağ kurmaktır. Projenin bütçesi 564.364,79 Avrodur. 2003-2006 yılları arasında yürütülen BİA2: “Medya Özgürlüğü, Bağımsız Gazetecilik, İzleme ve Haber Ağı” projesinin amacı, yerel medyayı desteklemek, ifade özgürlüğü ihlallerini izlemek, insan, kadın ve çocuk haklarının medyada daha sık ve daha nitelikli bir biçimde ele alınmasını özendirmek, gazetecilik standartlarını ve profesyonel etik anlayışını yerleştirmek ve geliştirmektir. Projenin bütçesi 1.072.200 Avrodur. 2007-2010 yılları arasında yürütülen BİA3: “Haklar için Habercilik Haberciler için Özgürlük” projesinin amacı ise hak odaklı habercilik anlayışının yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktır ve projenin bütçesi 747.887 Avrodur. 2010-2015 yılları arasında da aynı başlık ve amaçla devam eden BİA3: “Haklar için Habercilik Haberciler için 124 http://bianet.org/bianet/sayfa/ips-iletisim-vakfi 146 Özgürlük” proje bütçeleri 2010-2013 yılları arasında 1.055.042 Avro, 2013-2015 yılları arasında ise 920.151 Avrodur. 2015 yılından itibaren Sida’dan kurumsal destek almaya başlayan IPS İletişim Vakfı’nın 2015-2016 bütçesi 852.868 Avrodur. 2001 yılından bu yana sürdürülen BİA projeleri kapsamında Bianet haber sitesinin yönetiminin sürdürülmesinin yanında, bir dizi etkinlik de gerçekleştirilmiştir. Bu etkinlikler genel hatlarıyla, Medya Gözlem Raporlarının yayınlanması, Okuldan Haber Odasına programının gerçekleştirilmesi, BİA kitaplarının hazırlanması, yerel medya kuruluşlarına ve hak temelli çalışan kuruluşlara yönelik eğitim çalışmaları yapılması, hukuksal destek verilmesi, yerel medyanın kullanması amacıyla radyo programları hazırlanması şeklinde sıralanabilmektedir. Bianet yayın politikası Bianet yayın politikası “hak odaklı” olarak tanımlanmaktadır. Toplum nezdinde “zayıf halka” olarak da görülen hayvanlar, çocuklar, kadınlar, LGBTİ bireyler gibi gruplardan başlayarak, genel olarak insan hakları ve ifade özgürlüğü alanına giren tüm konular Bianet’in varlık nedenleri arasında sayılmaktadır. Bianet’in savunduğu habercilik ilkesel olarak editoryal bağımsızlığı, piyasanın ve her türlü iktidarın baskılarına karşı koruyabilecek bir mekanizmayı ayakta tutmak şeklinde tanımlanmaktadır. Haber yazılırken ya da röportaj yapılırken kullanılan dil Bianet’in amaçlarla paralellik göstermektedir. Örneğin, Bianet haberlerinde kadına şiddet değil de kadına yönelik erkek şiddeti şeklindeki bir kullanıma yer verilmektedir. Ayrıca Bianet’in ana akım medyaya karşı sergilediği bir tavır da bulunmaktadır. Özellikle haber yazılırken kullanılan dil konusunda gösterilen hassasiyetin ana akım medyayı dönüştüren bir yanı da vardır. Bunun en çarpıcı örneği, 2012 yılında büyük tartışmalara yol açan kürtaj yasasına karşı Bianet tarafından başlatılan “Benim Bedenim Benim Kararım” adlı kampanyadır. Bianet’in yaptığı kampanya sayesinde konuya daha fazla dikkat çekilmesi sağlanmıştır. 5 Haziran 2012 tarihli Ayşe Arman’ın Bianet ile yaptığı röportajda bu konu gündeme gelmektedir.125 Bianet milliyetçilik, militarizm, ırkçılık gibi konulardaki hassasiyetiyle de dikkat çekmektedir. Haber yaparken Türk değil Türkiyeli, İngiliz değil İngiltereli, Alman değil Almanyalı şeklindeki tanımların kullanılmasına özen gösterilmektedir. Bu konuda çokça eleştiri aldıklarını dile getiren Bianet Eş Yayın Yönetmeni Ekin Karaca, “O toplumlarda da bir sürü insan yaşıyor. Sadece o sınırlarda oldukları için onlara Fransız, İtalyan, Türk vs. demenin bir anlamı yok.” şeklinde bir açıklamada bulunmaktadır. Bianet, sesini duyuramayanların sesini duyurma noktasında taraf olduğunu dile getirmektedir. Bu doğrultuda öncelikle yerel medyaya önem vermektedir. Kamuoyu tarafından 125 http://www.hurriyet.com.tr/cig-gibi-buyuyen-tepki-benim-bedenim-benim-kararim-20700685 147 bilinen büyük haber ajanslarından haber almanın yanında, yerel medyayı takip edip, yerel kuruluşların bilinirliğini artırmanın da önemine inanmaktadır. Bianet okur kitlesi Bianet’in okur kitlesini ağırlıklı olarak üniversite öğrencileri ve yeni mezunlar oluşturmaktadır. Gençlik haberlerinin ve üniversite haberlerinin çok okunanlar arasında yer almasının sebebi budur. Bianet’in okur kitlesi belirli bir eğitim seviyesine erişmiş olan klasik gazete okuyucusundan ve internet sörfçüsünden farklı bir yapıdadır. Bianet Koordinatörü Evren Gönül ve Eş Yayın Yönetmeni Ekin Karaca’nın verdiği bilgilere göre, gençlerin yanında, klasik “Cumhuriyet Gazetesi okuru” şeklindeki tanımla benzerlik gösteren orta yaş üstü bir okur kitlesi de Bianet’i kurulduğu yıldan bu yana takip etmekte, Bianet’ten haber almaya devam etmektedir. Bu yanıyla Bianet okur kitlesinin gençler ve orta yaş üstü bireyler olarak iki farklı kategoride tanımlanabileceği belirtilmektedir. Ana fon kaynakları 15 yıldır faal olan Bianet’in ana fon kaynağı İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA)’dır. Bianet’in en büyük fon kaynağı olan SIDA’nın kurumsal olarak Bianet’i desteklemesinin bir nedeni ve beklenen bir çıktısı da, Bianet’in sürdürülebilir bir forma kavuşmasıdır. Bu nedenle de SIDA tarafından sürdürülebilir fon kaynaklarının çeşitlenmesi teşvik edilmekte, bu konuda bir strateji oluşturulması önerilmektedir. Bianet kuruluşundan bu yana, süreç içerisinde başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok farklı fon kaynağından çeşitli projeler kapsamında IPS İletişim Vakfı aracılığı ile mali destek almıştır. Örneğin, IPS İletişim Vakfı’nın “Barış Gazeteciliği El Kitabı ve Sanal Kütüphanesi” başlıklı projesi Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu Matra-İnsan Hakları Programı mali desteğiyle gerçekleşmektedir. Ayrıca, online gazeteciliği, siber güvenlik alanında hem donanımsal hem de bilgi güvenliği açısından geliştirmeyi amaçlayan “Online Gazeteciler İçin Siber/Dijital Güvenlik Projesi” Türkiye ayağının yürütülmesi kapsamında Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF)’den mali destek alınmıştır. Bu iki kuruluştan alınan toplam fon miktarı SIDA’nın sağladığı fon miktarının yaklaşık %2’sini oluşturmaktadır. Yıl içerisinde gerçekleştirilen küçük projelerin toplam bütçeleri ise, SIDA bütçesinin yaklaşık %5’i ila 10’u arasındaki bir bölümüne denk gelmektedir.126 2015 yılının Haziran ayından bu yana SIDA IPS İletişim Vakfı’na son 6-7 yıldır yaptığı gibi proje kapsamında (project funding) değil de kurumsal olarak mali destek sağlamaktadır 126 Fon kaynaklarının listesine ulaşmak için: http://bianet.org/bianet/sayfa/ips-iletisim-vakfi 148 (core support). IPS İletişim Vakfı SIDA’nın sunduğu fonu kapasite geliştirme ve editöryal sürekliliğin sağlanması amaçlarıyla kullanmaktadır. Kapasite geliştirme çalışmaları kapsamında yıl içerisinde birkaç basılı yayın çıkarılmakta ve üniversite öğrencilerine ya da yerel medya çalışanlarına yönelik iletişim ve habercilik konulu eğitimler düzenlenmektedir. Editöryal süreklilik kapsamında ise 14 kişilik yazı işleri kadrosu ve 4 kişilik koordinasyon ekibi istihdam edilmekte, Bianet haber sitesinin hak haberciliği ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi sağlanmaktadır. Uzun süreli fon verdiği sivil toplum kuruluşları ile stratejik iş birlikleri gerçekleştiren SIDA, Türkiye’deki diğer fon veren kuruluşlardan farklı olarak, hibe verdiği kuruluşları, sistem temelli denetim (system based audit) sürecinden geçirmektedir. Bu şekilde verilen hibelerin fon alan kuruluşlar tarafından doğru kullanıldığından emin olunmaktadır. Bu doğrultuda, Bianet’e üç senelik periyodlarla sağlanan fon kapsamında izleme ve raporlama, (monitoring&reporting) şeffaflık ilkeleri kapsamında gerçekleştirilecek; IPS İletişim Vakfı’nın iletişim ve kalkınma alanındaki faaliyetlerinin etkisi değerlendirilecektir. Fon kuruluşlarının yanında Bianet’in duyurular ve basın sponsorlukları karşılığında oluşan bir banner geliri de bulunmaktadır. Bu gelir yıllık olarak yaklaşık 2.000 TL gibi bir rakama denk düşmektedir. Bianet sayfasında bunun dışında bir reklam gelir alanı bulunmamaktadır. Sitede var olan banner alanları çoğunlukla Bianet’in proje ve duyuruları ile sivil toplum kuruluşlarının haber ve duyurularının paylaşıldığı alanlar olarak kullanılmaktadır. İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA) hakkında İsveç Hükümeti tarafından kurulan İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA), Afrika, Asya, Latin Amerika ve Avrupa ülkelerinde faaliyet göstermektedir. Ana çalışma konusu yoksullukla mücadele olan SIDA, 1992 yılından bu yana İsveç Kızılhaç’ı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü gibi kurumlar aracılığıyla Türkiye’de sivil toplumun ve üniversitelerin çalışmalarına destek olmaktadır. (TÜSEV, 2013) SIDA, yoksul ülkeler kategorisi içerisinde yer almayan Türkiye’yi, Avrupa Birliği üyelik sürecinde, Türkiye’nin üyelik kriterleri arasında da yer alan demokratikleşme süreci kapsamında yapılacak reformların gerçekleştirilmesine yardımcı olmak amacıyla desteklemektedir. Bu noktada öncelikli destek alanları kamu kurumlarının kapasitesinin geliştirilmesi, yargı reformu, toplumsal cinsiyet eşitliği ve insan hakları konuları şeklinde belirlenmiştir. SIDA’nın, 2020 yılına kadar belirlediği stratejisi doğrultusunda desteklediği konular, Bianet’in yayın politikası ve odaklandığı sorun alanları ile paralellik göstermektedir. Bianet’in, SIDA’nın belirlediği öncelikli alanlardaki öncü pozisyonunun, fon sağlanması açısından yeterli gerekçeyi oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. 149 Bianet ile yapılan görüşmede, SIDA’nın fon verdiği kuruluşların bağımsızlıklarına herhangi bir müdahalesinin olmadığı da belirtilmiştir. Bianet Koordinatörü Evren Gönül, editöryel bağımsızlığın Bağımsız İletişim Ağı'nın kuruluş ilkesi olduğunu ifade etmiştir. Alternatif fon kaynakları Son yıllarda tüm dünyada crowd funding (kitlesel fonlama) gerek bireyler, gerekse kuruluşlar için mali sürdürülebilirliğin sağlanması konusunda öne çıkan bir alternatif olarak görülmektedir. En yalın haliyle projeler, kuruluşlar, girişimler ya da bireyler için ihtiyaç duyulan fonun kitlelerin desteği aracılığıyla toplanması anlamına gelen crowd funding, Crowdfunding Industry Report’a göre, 2014 yılında dünyada 16.2 milyar dolarlık bir pazar haline gelmiştir. Bugüne kadar dünyada Kickstarter, Indiegogo; Türkiye’de ise Fongogo gibi online platformlar aracılığıyla, habercilik dahil birçok farklı kategorideki proje için mali destek toplanmıştır. Son dönemde Türkiye’de de daha çok gündeme gelen bir konu olan crowd funding konusunda Bianet Koordinatörü Evren Gönül, şunları dile getirmektedir: “Bianet’in, IPS İletişim Vakfı’nın faaliyetlerinin sürdürülebilir olması için neler yapılabileceğini düşünüyoruz. Crowd funding konusunu kendi aramızda tartıştık. Bianet’in var olan arşivi ya da mevcut izlenebilirlik hacmini koruyarak ve hatta genişleterek ilerletebilmek açısından mali kütleyi böyle bir şekilde oluşturmak gerçekçi değil. Bianet mevcut koşullarda, online medyaların yaygınlaştığı, hızlı tüketildiği koşullarda, daha fazla tık almak adına bazı şeyleri gözden çıkarıp, feragat edip 12 editör yerine 5 editörle çalışmayı göze alacaksa crowd funding denenebilecek bir şey. Ama çok gerçekçi gözükmüyor.” “Başka bir iletişim mümkün” mottosuyla yayın hayatına başlayan Bianet, ana akım medya kuruluşlarından ve online haber sitelerinden farklı bir yapıda haber yapmaya devam etmekte ve bu anlayışın içerisinde ticari kaygılar bulunmamaktadır. Bu nedenle web sitesinde yer alan banner alanlarının da bir reklam mecrasına dönüştürülmesi düşünülmemektedir. Evren Gönül, Bianet’in bu konuya bakışını, “Aynı şekilde banner’lar üzerinden de biz bir gelir elde edebilecekken, bunu yapmıyoruz. Sivil toplum kuruluşlarına, kar amacı gütmedikleri müddetçe ‘sizin yaptığınız işi önemsiyoruz, banner alanımız açıktır, ne kadar isterseniz o kadar kullanabilirsiniz’ dedik. Fark ettiyseniz orada yayınladığımız banner’lar %99 hak örgütlerine ait.” Banner alanlarını masif bir şekilde reklam yayını mecrasına dönüştürme konusunu tartışıyoruz. Ancak henüz yapmadık, uzun vadede ne olacağını göreceğiz.” şeklinde dile getirmektedir. Sayfa ziyaretleri ve web sitesi 150 Bianet sayfasına son bir yıl içerisinde oturum bazında toplam 11.137.670 ziyaretçi giriş yapmıştır. Bunun tekile tekabül eden kısmı 7.140.695’tir. Bu süreçte galeriler, haber sayfaları, makaleler dahil olmak üzere 15.206.252 sayfa görüntülenmiştir. Bu 15 milyonun üzerinde sayfa görüntüleme sayısı sırasında ortalama 6,5 dakikalık bir sayfada gezinme süresi bulunmaktadır. Bianet’in önceki ziyaret oranlarına bakıldığında bu sürede artış olduğu belirtilmektedir. Bianet Koordinatörü Evren Gönül, “Siteye hemen girip çıkanları (bouncing visit) da hesaba katarsak ortalama oturum süresi 57 saniye oluyor. Bu da %85 oranında bir geri sekme olduğunu gösteriyor. 11.137.670 oturumun 1.636.778’i hemen çıkmamışların sayısını ifade ediyor. Bu sayıdaki oturumda 6,5 dakika geçirilmiş.” Şeklinde belirtmektedir. Bianet, 16 Ocak 2016 tarihli Alexa sorgulamasına göre Türkiye’de 1.005. sırada, dünyada ise 49.358. sırada yer almaktadır. Aynı tarihli sorgulamada www.diken.com.tr Türkiye’de ve dünyada sırasıyla 327. ve 12.534. sırada, www.haber.sol.org.tr 207. ve 8.237. sırada, www.t24.com.tr ise 168. ve 6.174. sırada bulunmaktadır. 11 milyon oturumun %61,38’inin, arama motorlarından anahtar sözcükler aracılığı ile geldiği belirtilmektedir. IT Destek Uzmanı Korcan Uğur, “Bianet’i daha üste çıkarmak için çalışmalar yapıyoruz. Bu hacimdeki bir sitenin arama motoru optimizasyonu (SEO) öncelikli bir konu haline geliyor. Site içeriğine erişimdeki etkisini gözlemlemek amacıyla bir hafta gibi kısa bir süreliğine AdWords kullandık. Sitedeki kelimeleri inceleyip arama motorunda tanımladık, arama motorlarından gelen ziyareti artırdığını gördük. Yine de daha kapsamlı bir optimizasyona ihtiyacımız var.” diye belirtmektedir. İkinci sırada sosyal medya yer almaktadır. 3.875.553 kadar ziyaret bu kanaldan gelmektedir. Google Analytics verilerine göre bunun %58’i Facebook, %41’i Twitter ve son %1’lik dilimi ise sırasıyla Blogger, reddit, Tumblr, Pocket, Google+, Sina Weibo ve BuzzFeed’den gelmektedir. Web sitesinin arka planında yapılan SEO ayarları minimum düzeyde kalmaktadır. Bunun bir sebebi eski siteden kalan yapıdan kaynaklanan sorunlar, bir diğer sebebi ise içerikle ilgili sorunlardır. SEO ayarları yapılırken haberler kelime analizlerine göre yazıldığı için, Bianet’in haber yapısı ile uyumlu olmayan durumlar ortaya çıkabilmektedir. 23 Ocak 2014 tarihinde yayına giren yeni Bianet web sitesinin okuyucu ihtiyaçlarını yeterince karşılamadığı söylenebilir. Haberler, makaleler, söyleşi ve röportajlar sitenin yapısından kaynaklanan yerleşim nedeniyle anlaşılır bir şekilde düzenlenmemiştir. Sitenin aşağıya doğru uzayan görünümü de okuyucu açısından rahat takip edebilmeyi olanaklı kılmamaktadır. Ayrıca görsel kullanımı da okuyucuyu sayfaya çekecek bir özellikte kurgulanmamıştır. Bu yanıyla web sitesi yeni nesil bir görünümden uzak görünmektedir. Öte yandan 15 yıllık arşivi ve görselliği düşünülerek tasarlanan yeni sitenin hem önceki versiyonla olan süreklilliği hem de olabildiğince sadeleşmiş yeni nesil bir sunum sistematiği gözetilerek oluşturulduğu belirtilmektedir. Bununla beraber herhangi bir ticari öncelik de gözetilmemiş 151 olduğundan okurun haber içeriğine erişiminin olabildiğince kolaylaştırıldığı vurgulanmaktadır. Bu açıdan site ön-yüz tasarımında daha fazla hit/okuyucuyu sayfaya çekmek yerine sayfaya gelen okuyucuya içeriği en kısa yoldan sunmak gibi bir fonksiyonel öncelik takip edilmiştir. “ “Aldığımız yanıtlarla site içeriğini oluşturan haber, makale, röportaj, galeri gibi yazılı ve görsel materyalin, mümkün olduğunca basit ve içeriğin öneminden çalmayacak mütevazılıkte bir arayüz ile kullanıcılara sunulması gerektiği ortaya çıktı. Bu amaçla bianet için logosundan başlayarak bütün sayfalara yayılan, daha sakin, geliştirmeye ve güncellemeye açık bir dil oluşturmaya çalıştık.” (Kaynak: http://bianet.org/bianet/medya/152993-yeni-bianet-nasil-oldu Mobil uygulama Bianet’in mobilde iOS ve Android uygulamaları bulunmaktadır. Önce iOS uygulaması çıkartılmış ve yayılmış, ardından birebir aynı tasarımla hazırlanmış versiyonu Android’e uyarlanmıştır. iOS ve Apple platformunun kullanımı %62 oranında önde görünmektedir. Ancak daha çok kullanıldığı ölçümlenen iOS uygulaması özelinde bir yatırım ya da çalışma yapılmadığı gibi, uygulama kullanıma açıldıktan sonra herhangi bir güncelleme de gerçekleştirilmemiştir. Güncellemelerin yapılamaması ve teknolojinin hızlı bir şekilde takip edilememesi hem insan kaynaklarının, hem de maddi kaynakların yeterli düzeyde olmaması ile bağlantılıdır. Google’ın mobile uyumlu olan web sayfalarını daha üst sıralarda göstermeye başlamasının farkındalığıyla, 2015 yılının Mayıs ayında Bianet’in mobil sitesi açılmıştır. Bu geçişin ardından sayfa ziyaret sayılarında gözle görülür düzeyde bir artış olduğu saptanmıştır. Mobil aracılığıyla yapılan ziyaretlerdeki artışın %60-70’lere vardığı belirtilmektedir. Bianet’in etkisini ölçümlemek için kullanılan yöntemlerden bir tanesi de verilerin analiz edilmesidir. Web sitesi ziyaret ve sosyal medya takipçi sayılarında her ne kadar gündeme bağlı olarak oynamalar olsa da, genel hacmi görebilmek açısından bu verilerin takip edilmesi önemli kabul edilmektedir. Bu veriler fon veren kuruluşla da paylaşılmakta ve yıl içerisinde gözlemlenen artış konusunda bilgi paylaşımında bulunulmaktadır. Sosyal medya Son dönemde özellikle sosyal medyada görsel kullanımının önem kazanması ve daha çok ilgi çeker bir hale gelmesi ile birlikte, Bianet sosyal medya hesaplarında da interaktif 152 haritalar ve infografik türü uygulamalar hazırlanmaya başlanmıştır. Uygun haberlerde gif benzeri ilgi çekici formatlar kullanılmaya dikkate edilmektedir. Bianet’in 16 Ocak 2016 tarihinde alınan bilgilere göre Facebook’ta 167.226, Twitter’da ise 153.000 takipçisi bulunmaktadır. Bianet Sosyal Medya ve Multimedya Editörü Ceyda Ulukaya, “Sosyal medyayı yeni nesil bir multimedya anlayışına uygun olacak şekilde yürütmeye çalışıyoruz. Harita, infografik gibi uygulamaların da sosyal medya paylaşımlarında çok ilgi çektiğini görüyoruz. Bu tür çalışmalarda paylaşım sayısı çok artıyor. Twitter, Facebook ayrımı yapacaksak Twitter’da daha hap gibi bir içerik oluyor. İnsanlar daha kısa, öz, kolay anlaşılır içeriklere ilgi gösteriyorlar. Facebook, Twitter’dan farklı olarak daha yavaş akan bir mecra. İnsanlar orada daha fazla vakit harcayabiliyor. Bir de Facebook’ta yapılan paylaşımların çarpan etkisi çok daha fazla oluyor. Arada bir en çok okunan 10 kitap benzeri haberler yapıyoruz. O da en çok okunan haberler listesine giriyor. Listeleme çok ilgi görüyor. Özellikle içinde görsellik varsa, o da başlık ve spottan anlaşılıyorsa o haberler daha çok tıklanıyor.” şeklinde bir açıklamada bulunmaktadır. Sosyal medya paylaşımlarında gündemin ne olduğuna dikkat edilmekte, o günün TT’leri (Trending Topic) takip edilmekte ve Bianet’in habercilik anlayışı ile bu içeriklerin uyuştuğu noktada ilgili hashtag’ler kullanılmakta, mention’lar yapılmaktadır. Sosyal medya zaman zaman bir haber üretim kaynağı olarak da görülmektedir. Bu duruma örnek olarak ABD’li belgeselci Michael Moore’un Twitter’da TT olmasının ardından, Bianet web sitesinde Michael Moore’un Donald Trump’ı protesto etmesiyle ilgili bir haber yapılması gösterilebilmektedir. Sosyal medyada yapılan paylaşımların saatlerine özen gösterilmektedir. Etkileşimin yoğun olduğunun tespit edildiği saatlerde daha çok paylaşım yapılmaktadır. Günlük haber üretimi yaklaşık 25-30 adet olmakta, ona bağlı olarak Facebook ve Twitter’da 60-70 adet civarında içerik paylaşılmaktadır. Bianet için etkileşimin artmasının ticari bir getirisi bulunmamaktadır. Etkileşim, haberlerin daha fazla kişiye ulaşması açısından önem taşımaktadır. Dolayısıyla rakamları analiz etmek öncelikli değildir. Bu bakış açısıyla Bianet sosyal medya hesaplarında reklam da verilmemektedir. Paylaşımın giderek önem kazandığı bu dönemde, haber sayfalarında ve sosyal medya hesaplarında paylaşılan içeriklerin izlenmesi ve okunması kadar yaygınlaştırılması da önemli bir hale gelmiştir. Bu nedenle, hazırlanan içeriklerin takipçilerde paylaşma isteği yaratacak ve kişileri etkileşime geçirecek şekilde düzenlenmesi beklenmektedir. Bianet web sayfasında yorumlara yer verilmediği gibi sosyal medya hesaplarında da gelen yorumların cevaplanmadığı görülmüştür. Yorumlar web sitelerinde etkileşimi artırmak açısından önemli bir araç olarak görülmektedir. Ancak Bianet sayfasında yorum bölümü bulunmamaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Bianet Eş Yayın Yönetmeni Ekin Karaca şu şekilde bir açıklamada bulunmaktadır: 153 “Sitenin yönetim panelinde böyle bir özellik var. İstediğimiz içeriği yoruma açabiliyoruz. Ancak bunu hiçbir zaman uygulamıyoruz. Birincisi bizim için inanılmaz bir iş yükü. Küfür eden vs. filtrelemek gerekecek. Sonuçta sitede e-mail adreslerimiz var. Haber yapanın isminin yanında adresleri de var. İsteyen bize dönebilir. Bizim amacımız tartışmalı bir konuda haber yapıp insanların birbirleriyle didişmesini sağlamak değil. Sosyal medyadan bunu zaten yapabiliyorlar. Sitede böyle bir kalabalığa gerek yok. Kirlilik yaratır diye düşünüyorum. Benim Bedenim Benim Kararım döneminde Facebook sayfası açmıştık. O gelen fotoğrafları benimkararim.org sayfasına eklemek kadar gelen yorumları düzenlemek gibi işlerle uğraşıyorduk.” Evren Gönül ise şöyle devam etmektedir: “Bu uzun bir süredir tartıştığımız bir konu. Okuyucuyu çağıran bir şey de olsun. Bir habere yorum yazılabilsin. O nedenle eklenebilir bir şekilde duruyor ancak bugüne kadar hiç eklenmemiş. Örneğin sosyal medyada da biz bir haberde Fransalı dediğimizde altına ‘ne Fransalısı yaa Fransız’ yazılabiliyor. Sonuçta bu bir etkileşim ancak Bianet bu tür durumlarda da cevap vermiyor. Bianet bir defa bu tür konularda yorum yapmaya başladığında başka bir Bianet olarak kendini var edecek.” Sayfa yorumlarının yanında web sitesi trafiğini artıran ve ilgi çeken bölümlerden biri de galeri bölümüdür. Bianet’in galeri bölümü sayfa ilk açıldığından itibaren aktiftir, ancak web sitesinin yenilenmesi ile birlikte bu bölüm biraz daha ön plana çıkmıştır. Son birkaç yılda daha görsel bir hale gelen haber sitelerinde magazinsel haberlerin tıklanma oranlarının yüksek olduğu görülmektedir. Bianet’in galeri bölümü incelendiğinde ise bu bölümün yeterince dikkat çekici olmadığı görülmektedir. Bianet için yoğun bir gündemde haber yapma amacı öncelikli olmakta; mevcut insan kaynaklarıyla site anasayfasından önce sosyal medya içeriğinin görsel ve video açısıdan zenginleştirilmesine daha fazla öncelik tanınmaktadır. Sonuç Bianet haber sitesi 15 yıldan bu yana başta SIDA ve Avrupa Birliği olmak üzere, çeşitli fon kuruluşlarından aldığı mali desteklerle sürdürülebilirliğini sağlamaktadır. Sermayeden ve devletten bağımsız medyanın ve başka bir iletişim modelinin var olabileceğine inanan, toplumsal faydayı ticari kaygıların üzerinde tutan bir anlayışla yayın hayatına devam eden Bianet, zaman zaman ana akım medyanın karşısında duran, zaman zaman ise onu dönüştüren bir tutum sergilemektedir. Bianet bu özelliğinin yanında hak temelli yurttaş haberciliği yapma prensibiyle de Türkiye’deki online haber sitelerinden farklı bir yerde durmaktadır. Açıktır ki, Bianet’in sesini duyuramayan kitlelerin sesini duyurma ve bilgiyi/içeriği yayma noktasındaki en önemli aracı web sitesi ve sosyal medya hesaplarıdır. Bianet bu amacı 154 yerine getirme noktasında, gelişen teknolojiyi ve değişen tüketim alışkanlıklarını ne kadar takip etmekte, okuyucusuyla nasıl etkileşime geçmektedir? Bianet’ten alınan bilgilere göre, Bianet’in okur kitlesinin büyük bir bölümünü 20-30 yaş aralığındaki gençler, yani internet kuşağı, echo-boomers, millenial ve nexters olarak da tanımlanan Y kuşağı oluşturmaktadır. Bu kuşağın önemli bir özelliği, internet, akıllı cep telefonları ve teknolojiyle birlikte büyümüş olmalarıdır. “Y kuş ağı beraberinde birçok yeni teknolojiyi, sosyal iletiş im ağlarını, teknoloji meraklısı bir kültürü, yeni iş uygulamalarını ve yönetim ş ekillerini getirmektedir.” (Yüksekbilgili, 2013) Y kuşağı hakkında yapılan analizler değerlendirildiğinde, bu kuşağın tanımlandığı yaş aralığındaki bireylerin günlük hayatlarında haber almak amacıyla takip ettikleri online platformlardan da bazı beklentilerinin olabileceği söylenebilmektedir. Bianet her ne kadar idealist bir bakış açısıyla haber yapma ilkesini ön planda tutarak bağımsız bir duruş sergilese de, okuyucu kitlesi ile daha fazla etkileşime geçebileceği kanallar açma noktasında -web sitesi ve sosyal medya hesaplarında daha fazla diyaloğa girmek, galeri bölümünü daha aktif bir hale getirmek, yeni ve daha görsel bir web sitesini yayına almak gibi- yeterli kalmamaktadır. Yapılan röportajlardan edinilen bilgilere göre, Sida ile mevcut üç senelik Kurumsal Destek anlaşması bulunan IPS İletişim Vakfı/bianet henüz crowd funding ya da düzenli reklam gelirini uygulamaya koymamış olsa da uzun dönemde mali sürdürülebilirlik çerçevesinde bu konuların tartışılabileceği belirtilmiştir. 155 Kaynakça Ayşe Arman. "Çığ Gibi Büyüyen Tepki Benim Bedenim, Benim Kararım." Çığ Gibi Büyüyen Tepki Benim Bedenim, Benim Kararım. Web. 17 Jan. 2016. http://www.hurriyet.com.tr/cig-gibi-buyuyen-tepki-benim-bedenim-benim-kararim-20700685 "Barış Gazeteciliği Kütüphanesi Açıldı." Bianet. Web. 17 Jan. 2016. http://bianet.org/bianet/medya/165255-baris-gazeteciligi-kutuphanesi Bianet http://www.bianet.org.tr "Bianet." Bianet. Web. 17 Jan. 2016. http://bianet.org/bianet/sayfa/ips-iletisim-vakfi "Global Crowdfundıng Market to Reach $34.4b in 2015, Predicts Massolution’s 2015cf Industry Report." www.crowdsourcing.org. Web. 17 Jan. 2016. http://www.crowdsourcing.org/editorial/global-crowdfunding-market-to-reach-344b-in-2015predicts-massolutions-2015cf-industry-report/45376 "İnternet Ve Sosyal Medya Kullanıcı İstatistikleri 2015." Dijital Ajanslar. Web. 17 Jan. 2016. http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2015 "OECD Science, Technology and Industry Policy Papers." The Evolutıon Of News And The Internet (2010). http://www.oecd.org/sti/ieconomy/45559596.pdf 156 Sevilay Çelenk, ed. Başka Bir İletişim Mümkün İstanbul Uluslararası Bağımsız Medya Forumu. Istanbul: IPS İletişim Vakfı, 2008. Print. http://bianet.org/system/uploads/1/files/attachments/000/001/523/original/BIA_FORUM.pdf? 1447151794 SIDA http://www.sida.se/English/ Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV), ed. Vaka Analizi: İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı. Istanbul: TÜSEV, 2013. Print. http://www.tusev.org.tr/usrfiles/images/IsvecVakaAnaliziTR.06.11.13.pdf Zeki Yüksekbilgili. "TÜRK TİPİ Y KUŞAĞI | YÜKSEKBİLGİLİ | Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi." Web. 17 Jan. 2016. http://dergipark.ulakbim.gov.tr/esosder/article/view/5000068606/5000063667 157 SÖYLEŞİLER / INTERVIEWS 158 Agos Ceren Ataş İstanbul Bilgi Üniversitesi “нnceliğimiг her гaman gaгete olacak; çünkü Agos en başında bir gaгete.” GİRİŞ Ermenice tohum atmak veya fidan dikmek için açılan oyuk anlamına gelen Agos, 5 Nisan 1996’da Luiz Bakar, Hrant Dink, Harutyun Şeşetyan ve Anna Turay'dan oluşan bir kurul tarafından, Türkiyeli Ermenilerin sorunlarını kamuoyuna anlatmak amacıyla kurulan, İstanbul’da yayımlanan haftalık bir gazetedir. Ayrıca Cumhuriyet döneminin Türkçe-Ermenice olarak yayımlanan ilk gazetesidir (Agos Gazetesi, 2014). Demokratikleşme, azınlık hakları, geçmişle yüzleşme, Türkiye’deki çoğulculuğun korunması ve geliştirilmesi konularını merkeze alan bir yayın çizgisine sahip olan Agos, Ermeni toplumunun güncelden geçmişe tüm sorunlarını ele alırken; dünyadaki gelişmeleri, Türkiye gündemi ve diğer azınlık haklarıyla da ilgili habercilik yapıyor. 19 Ocak 2007 tarihinde gazete kurucularından Hrant Dink’in bir suikast ile öldürülmesinden sonra Agos Gazetesi’nin genel yayın yönetmenliğini Etyen Mahçupyan üstlendi. 2010 yılında ise görevi Rober Koptaş'a devretti. Ocak 2015’te ise bu göreve Yetvart Danzikyan geldi (BiA Haber, 2015). Agos gazetesi ve Hrant Dink suikasti Hrant Dink 6 Şubat 2004 yılında Agos Gazetesi’nde “Sabiha Hatun'un Sırrı” başlıklı bir röportaj yayımladı. Haberde Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in Ermeni bir yetim kızı olma ihtimalinden bahsediliyordu. Bu haber, 21 Şubat 2004’te Hürriyet Gazetesi’nde “Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı” başlığıyla Ersin Kalkan tarafından yayımlandı (Kalkan) ve o zaman Dink’e ve gazeteye yönelik tepkiler gelmeye başladı. Genelkurmay Başkanlığı, yazılı bir açıklama ile bu haberi eleştirdi: “Sabiha Gökçen aynı zamanda Atatürk'ün Türk kadınının Türk toplumu içinde bulunmasını istediği yeri gösteren değerli ve akılcı bir semboldür. Böyle bir sembolü amacı ne 159 olursa olsun, tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır. Yüce Atatürk, Türk milletini (Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına, Türk milleti denir) şeklinde tanımlamıştır. Atatürk milliyetçiliği görüldüğü gibi etnik ve dini temellere dayanmamaktadır. Anayasamızın 66. maddesinde de Türk vatandaşlığı (Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür) şeklinde ifade edilmektedir. Bir iddiayı, milli duygu ve değerleri de kötüye kullanarak, bu şekilde yayımlamanın habercilik olarak nitelendirilmesini kabul etmek mümkün değildir. Burada asıl önemli olan husus, yapılan bu haber ile neyin amaçlandığıdır. Son zamanlarda, Türk medyasının bir bölümünde, Atatürk milliyetçiliğine ve ulusdevlet yapısına karşı sürdürülen haksız ve temelsiz eleştiriler yanında, Atatürk milliyetçiliği yerini almak üzere sağlıklı olmayan ve tehlikeli düşüncelere, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ve sorumsuzca yer verildiği kaygı ile izlenmektedir. Ulusal birlik ve beraberliğimizin en güçlü olması gereken bu dönemde milli birlik ve beraberliğimize ve milli değerlerimize yönelik bu tip yayımların ne amaçla yapıldığı, Türk toplumunun büyük bir kesimince artık anlaşılmakta ve endişe ile izlenmektedir. Türk milletinin birlik ve beraberliğine, layık olduğu toplumsal barışa, Atatürk'ün manevi varlığına ve düşünce sistemine, Türk milletine yakışır sağduyu içerisinde sahip çıkmanın ve savunmanın, TSK yanında, her Türk vatandaşına ve bütün kurumlarına düşen açık ve seçik bir görev olduğu ortadadır. Bu kapsamda Türk medyasının Atatürk'ün manevi varlığına, düşünce sistemine, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilke ve değerlerine, Türk milletinin birlik ve beraberliğine, daha duyarlı olması ve yayım ilkelerini bu düşünceler ışığında gözden geçirmesi de ulusça beklenmektedir.'' (www.bianet.org, 2015). Sonrasında Dink, 24 Şubat 2004’te İstanbul Valilği’ne çağırıldı ve burada Dink’in vali yardımcısının yanında bulunan bir kişi tarafından tehdit edildiği iddia edildi. Dink’e başka bir yazısı üzerinden 25 Şubat 2004 tarihinde Mehmet Soykan tarafından verilen şikayet dilekçesi ile Şişli Cumhuriyet Savcılığı tarafından "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla TCK'nin 301. maddesinden dava açıldı ve sonucunda Dink, Ekim 2005’te Türklüğe hakaretten 6 ay hapis cezası aldı. Soykan’ın dilekçesi şöyleydi: “13.02.2004 tarih ve 411 sayılı Agos gazetesi sayfa 10 alt makale Hrant Dink köşe yazarının Ermeni kimliği Ermenistan’la tanışmak başlıklı makalenin birinci paragrafında ‘Türkten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeninin, Ermenistan’la 160 kuracağı asil damarında mevcuttur’ beyandan anlaşılacağı üzere asil Türk milletine hayasızca, pervasızca ağzının salyası aka aka saldırarak hakaret etmektedir. Bu zavallı kişi küstahlık cüretini kimden ve nereden almaktadır? Mübarek vatanımızda gerek Osmanlı gerek Cumhuriyet döneminde rahat ve huzur içerisinde yaşamış ve yaşamakta olan Ermeni vatandaşlara devlet kadrolarında yüksek makamlarda görev almışlardır. Şerefli ordumuzda paşalık makamına kadar görev verilmiştir. Yazıdaki ifaden anlaşılacağı gibi yüce Atatürk’ün Türk gençliğine hitabesine uyarlamış gibi yaparak sanki alay ediyor. Taşımış oldukları kanın şiarından olacak ki dış mihraklarında tahrikleri ile de her fırsatta isyan ve ihanet içerisinde olmuşlardır. Hrant Dink yazısının içeriğinde ırkçılık yaparak Asala terör örgütü ve Taşnak komiteciliğini hortlatarak güzel ülkemizde huzur içerisinde yaşayan Ermeni vatandaşları isyana ve teröre teşvik amacı güderek huzuru bozmayı amaçlamaktadır. Bu sebeplerledir ki şahsım ve şerefli Asil yüce Türk milleti adına Davacıyım gereğinin yapılarak cezalandırılmalarını saygılarımla arz ederim.” (kemal-goktas.blogspot.com.tr) Hrant Dink, 3 Mayıs 2006’da CNN Türk’te katıldığı Tarafsız Bölge programı sırasında kendisine davayı soran Ahmet Hakan’a şunları söyledi: “... ben kendi cümlelerim içerisinde Türklüğü aşağılayan herhangi bir niyeti kasıt ya da çaba sarf etmediğimi söyledim. (...) Orada bir anlam yetersizliği var, Türk’ün kanı zehirli mi diyorum, akacak zehirli kandan ne demek istiyor, burada bir anlam kifayetsizliği var. Yazıyı alır okursanız Hrant Dink’in ne demek istediği ortaya çıkar. Bu yazı şu; sekiz dizilik Ermeni kimliği üzerine, Türk kimliği üzerine değil, Ermeni kimliği üzerine yazı yazıyorum ben ve bu yazılarımdan üç bölümü Ermeni kimliğinde Türk’ün rolünü anlatan ve onu analiz eden bir yaklaşım. Ermeni kimliğinin biçimlenişine Türk olgusunun bir öteki olarak o kimlikte oynadığı rol üzerine konuşuyorum ve özellikle de diaspora Ermenilerine seslenerek diyorum ki; Türk olgusunun sizin kimliğiniz içerisinde yaratmış olduğu olumsuz bir konum var. Bu sizin kimliğinizi, ona karşı duyduğunuz öfke, Türk’e karşı duyduğunuz öfke sizin kimliğinizi zehirliyor. Sizin kanınız zehirleniyor. Burada anlatmaya çalıştığım zehirli kan Türk’ün kanı değil, Ermeni’nin hastalıksız zehirlenmiş kanı öfkeyle. (...) Yani Türk’ün dışlanmasıyla boşalacak o zehirli kanın yerine siz Ermenistan’la olan ilişkinizi kurun diyorum. Bu cümle bunu anlatıyor.” Dink’e ve Agos Gazetesi’ne bireysel ve Ülkü Ocakları gibi gruplar tarafından toplu tehditler devam etti. Dink, 19 Ocak 2007’de gazetenin önünde silahlı saldırı ile öldürüldü (Milliyet). Cinayetten sonra Agos Gazetesi’nin önünde toplanan insan sayısı gittikçe arttı. Buradaki insanlardan “Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz” sloganı ve suikastın davasını takip etmek amacıyla Dink’in arkadaşları tarafından “Hrant’ın arkadaşları” gibi bir grup doğdu. Hrant Dink, Türkiye’de 1909 yılından bu yana, suikast sonucu öldürülen 62. gazeteci oldu (Bizim Hrant). 23 Ocak 2007’de Dink’in cenazesine 120 bin ile 200 bin kişi arasında olduğu tahmin edilen bir kalabalık katıldı. Cenaze, Agos Gazetesi ve Meryem Ana 161 Kilisesi‘ndeki törenlerin ardından Zeytinburnu’nda bulunan Balıklı Ermeni Mezarlığı’nda toprağa verildi (NTV, 2007). Hrant Dink suikastı sonrasında insanların arasında bir dayanışma sağlandı ve bahsettiğimiz gibi buradan birçok grup doğdu. Agos Gazetesi, farklı bir yere taşınmış oldu; çünkü Dink, gazetede yayımlanan yazıları sebebiyle gazete önünde öldürüldü. Gazete artık sadece Ermeni toplumunun değil, Dink’e karşı hassasiyeti oluşmuş herkesin gazetesi oldu. Hâlâ Agos, “Hrant Dink’in gazetesi” olarak bilinmekte ve her 19 Ocak’ta insanlar Agos’un önünde anma yapmaktadır. 19 Ocak sonrasındaki dönem gazetenin tirajında yaklaşık iki katı kadar bir artış olduğu bilgisini Agos’tan öğreniyoruz; ancak bu artış günümüze kadar kendisini devam ettirebilmiş değil. Bununla beraber her 19 Ocak’ta web sitesine girişlerde bir artış meydana gelmekte. Gözlemlere göre, 19 Ocak sonrasında daha fazla insan gazeteden haberdar olmuş, gazeteyi Ermeni toplumundan olmayan insanlar da okumaya başlamış; ancak bununla ilgili istatistiki bir veri mevcut değil. Yazarlar Agos’un bünyesinde bulundurduğu yazarlar başlıca Vicken Cheterian, Levon Bağış, Nazar Büyüm, Bercuhi Berberyan, Ohannes Kılıçdağı, Yetvart Danzikyan, Vahakn Keşişyan, Baskın Oran, Pakrat Estukyan, Karin Karakaşlı, Herkül Millas’tır. Bunların dışında gazetede dönem dönem yazıları yayımlanan bazı misafir yazarlar da vardır. Dijitalde Agos Agos.com.tr, 2011 yılında faaliyete geçmiştir. Web editörü Gözde Kazaz web sürecini şöyle anlatıyor: “2011’den beri Agos’un sitesi var ve devam ediyor; ama 2014’ten sonra sitenin daha görünür olmaya başladığını, uluslararası hem diasporaya da aynı zamanda daha kolay yayın yapabildiğini söyleyebiliriz.” Site; Türkçe, İngilizce ve Batı Ermenice olmak üzere üç dilde yayın yapıyorken sonradan buna Rusya ve Ermenistan bölgelerinde konuşulan Doğu Ermenicesi de eklenmiş. Böylece Agos Gazetesi’ne sadece Türkiye Ermenileri değil, dünya genelindeki tüm Ermeniler ve Ermeni toplumundaki gelişmeleri takip etmek isteyenler de kolaylıkla ulaşabilmektedir. Ayrıca gazete sitede, E-Gazete sistemi ile, basıldığı gün aynı şekilde yayınlanmaktadır. Agos Gazetesi online olmanın dışında senelerdir abonelik ile ulaşımını sağlamaktadır; ancak bu ulaşım İstanbul’da bile zor iken Türkiye’deki başka iller ve yurtdışı konusunda oldukça sıkıntılıydı. E-Gazete’nin varlığı, 162 gazetenin hem Türkiye okurları hem de yurtdışı okurlarına aynı gün ulaşabildiği için ulaşım sıkıntısını ortadan kaldırmaktadır. Agos’un kategorileri Agos Gazetesi’nin web sitesinde bulunan kategoriler şu şekilde: Toplum Gençler Müzik Korolar Güncel Basın Son Dakika ուրեր Arka Sayfa Misafirhan e Kurtulanlar Vakıflar Fark Yaratanlar Sinema Dans Türkiye Azınlıklar Yaşam Ayp - pen - kim Orta Sayfa Okullar Sağlık Tiyatro Edebiyat Dünya İnsan Hakları English Հա երէ -PDF Dünya Dernekler Spor Kilise Kültür Sanat Resim Mimari Fotoğraf Sergi Ermenistan Diaspora Dink Davası Gündem Հա երէ ր կագ րեր Dosya Başyazı Diaspora / Ermenistan 1915-2015 1915 Okumaları 1915 Konuşmaları Kurtaranlar Failler Sarkis Seropyan'ın Ardından Bu kategorilerde Ermeni toplumundan, Kiliselerden, vakıf ve derneklerden, Ermeni gençlerinden, okullardan, spor faaliyetlerinden, Ermeni hastanelerinden ve sağlık çalışanlarından, dünya ve Türkiye’den kültür sanat aktivitelerinden, diaspora ve Ermenistan’dan, Hrant Dink Cinayetiyle ilgili gelişmelerden her türlü güncel bilgi yayımlanıyor. Gazetenin başyazısı, orta sayfası ve arka sayfası da bu kategorilerde buluyor. 1915’e dair okumalar, katliamdan kurtulan veya kurtarılanların hikayeleri, faillere ve katliama dair güncel gelişmeler, haberler yayımlanıyor. Ayrıca Agos’un web sitesinde Sarkis Seropyan’ın Ardından başlığında gazetenin kurucularından ve yazarlarından olan Seropyan’a yazılan yazıların yayımlandığı özel bir dosya bulunuyor. Twitter, Facebook, Periscope ve mobil uygulama Agos Gazetesi’nin Facebook, Twitter hesapları, web sitesi ile aynı zamanda, 2011 yılında, yayına başlamıştır. Agos’a en çok trafik getiren bu iki sosyal mecrada birbirine entegre bir şekilde Agos’ta yayımlanan her güncel haber paylaşılmaktadır. Facebook hesabında “Haftalık güncel gazete. Ermeni toplumunu ilgilendiren, güncel politikaya dair haberler ve makaleler.”, Twitter hesabında da “Haftalık Siyasi Aktüel Gazete - Political Weekly 163 Ք ղ ք կ ն Հ ս ր կ կ ն Շ թ թերթ” yazılarıyla bilgilendirme yapılmaktadır. Agos Gazetesi’nin mobil uygulaması da Türkçe, Ermenice ve İngilizce olarak web siteye entegre bir şekilde güncelleniyor. İnternet editörü ile yaptığım görüşme ile Periscope yayınına yeni başlanıldığını; fakat buna rağmen iyi bir kitleye ulaşıldığını öğreniyorum. Tiraj ve takip Agos’un Google Analytics ve tiraj verilerine göre: Okuyucuların %58'i erkek, %41'i kadın. %16’sı 18-24, %28’i 25-33 yaş, %19’u 35-44, %14’ü 45-54, %14’ü 55-64 yaşında ve %5’i 65 yaş üstünde. En çok trafik Twitter ve Facebook'tan geliyor. Bu oran neredeyse yarı yarıya. Basılı gazetenin satışı 5 bin, aylık tıklanma 423.133, haftalık tıklanma 177.816, günlük tıklanma: 25.689. Alexa verilerine göre Agos’un popülerliği (Alexa, 2015) Globalde: 191,512, Türkiye’de 5,189. Agos Gazetesi İnternet Editörü Gözde Kazaz ile yaptığım görüşme Gözde Kazaz. Agos’ta yaklaşık 1.5 senedir web editörüyüm. Sosyal medya için ayrı bir ekibimiz yok şu an. Tek olduğumu tam olarak söyleyemem. Site için tam zamanlı olarak çalışan iki kişiyiz, ben ve Nazan Özcan; ama onun dışında gazete için de çalışıyoruz biz. Şöyle bir ayrım yok: sadece site için çalışanlar ve sadece gazete için çalışanlar. Benim temel işe alınma nedenim siteydi; ama bir süre sonra gazeteye de haber üretiyoruz; çünkü çok küçük bir ekip olduğumuz için herkesin emeğinin olduğu bir yer. Facebook, Twitter, web sitesi ve mobil application’dan başka bir alanda var mısınız? Bunların dışında Google Plus, Instagram gibi diğer siteleri kullanmıyoruz. Son dönem Periscope’a başladık. 7 Haziran seçimlerinin akşamında Garo Paylan’la bir söyleşi ile başladık. Ondan sonra Selahattin Demirtaş ile bir söyleşi yaptık. Kamp Armen basın açıklaması Nor Zaytong kaydını direkt alıp Periscope yapıyoruz. Periscope’u, Agos kullanıcısının kullanıp kullanmadığını bilmiyorduk; ama bir anda çok fazla kişiye ulaştık. Agos Web’e ne zaman geçti? Web’e geçişi aslında 2011; ama ben geldiğimde arkaik bir web sitesi vardı. Zaten hatırlıyorsundur belki çok fazla hack saldırısı oldu. Bir süre sonra artık medyaya haber vermekten imtina eder olduk; çünkü aslında bizim altyapı sorunlarımızla da ilgili bir şeydi. Agos milliyetçi bir hack grubunun direkt hedef kitlesi. Şaşırtıcı olan bizim siteyi koruyamamamızdı. O da biraz maddiyatla ilgili. Maddi olarak yeni bir site oluşturacak altyapın 164 olmadığı zaman iptidai çözümlerle halletmeye çalışıyorsun. 2011’den 2014’e kadar, bu üç sene boyunca biraz zor gitmiş site işi. Sonrasında biz bir uluslararası bir medya fonu aldık. Batı Ermenicesi, İngilizce ve Türkçe üç dilli yayına başladık. Site tamamen değişti, altyapısı da değişti ve altyapısı değişince tabii bu saldırılara karşı bir takım koruma mekanizmaları da başladı. O dönemden beri şu anda herhangi bir saldırıya uğramıyoruz. 2011’den beri Agos’un sitesi var ve devam ediyor; ama 2014’ten sonra sitenin daha görünür olmaya başladığını, uluslararası hem diasporaya da aynı zamanda daha kolay yayın yapabildiğini söyleyebiliriz. Twitter-Facebook hesapları da website gibi 2011’de mi açılıyor? Evet, o zaman da vardı. Twitter hesabı özellikle Gezi döneminde, bayağı iyi bir yayıncılık yapmış Agos, hızlı blog tarzında. O dönem çok fazla yayın akışı olduğu için. Twitter okuyucuları o dönem bayağı yükselmiş. Basılı gazete ile internette okunma oranınız arasında çok büyük bir uçurum var mı? Olabiliyor. Gazete tirajı dediğinde haber başına bakamıyorsun. Sadece matbu bir gazetenin tirajı nedir ona bakabiliyorsun. O da şu anda 4.500-5.000 civarında Agos’ta; ama mesela bazı haberler bunu katlayabilecek sayılara ulaşıyor. Bazı haberler biraz daha aşağıda kalıyor; ama aşağı yukarı günlük okunma oranımız 8000-1000 civarına çıkmaya başladı. O bize ulaşabilmek açısından imkan veriyor; çünkü Agos’un bir takım dağıtım sorunları da var. Onları biraz şu an çözdük; ama mesela İstanbul dışına çıkmakta zorlanıyoruz, İstanbul içinde çoğu yerde bulmak zor. Abonelik sistemi üzerinden götürmeye çalışıyoruz; ama internet öyle değil. İnternette agos.com.tr’ye girdiğin zaman haberi anında görebiliyorsun. Üç dilinde görebiliyorsun. Üç dil dedim ya biraz önce, üç dile son 6 ayda Doğu Ermenicesini de ekledik. Yani Ermenistan, Rusya falan gibi bölgelerde konuşulan Ermenice. Öyle olunca sayısı bayağı arttı. İnternet için söylüyorsunuz değil mi? Evet internetten bahsediyorum. Gazetenin içinde zaten bir Ermenice eki var, dört sayfalık, o Batı Ermenicesi. Doğu Ermenicesi değil, yani Türkiye’de konuşulan Ermenice. Okunma oranının arttığı bir Gezi Parkı’nı söylediniz, başka hangi günleri söyleyebiliriz? Mesela 19 Ocak’larda durum nedir? 19 Ocaklar’da çok artıyor tabii. 24 Nisan bu sene çok arttı. Herhalde site tarihinin en fazla okunan günüdür o; çünkü 24 Nisan’da hem dünyadaki anma programlarını verdik, hem burada yapılan anmayı canlı neredeyse blog gibi verdik. O çok fazla okunmuştu. 165 Hrant Dink cinayeti ve Agos’un görünürlülüğünün artmasıyla alakalı bir veri var mı elinizde? Tespit tabii ki doğru. İnternete etkisini anlayamayız; ama uzun süreli bir etkiden bahsediyorsak Agos hâlâ Hrant Dink’in gazetesi olarak biliniyor. Ben mesela insanlarla konuştuğum zaman “Agos’ta çalışıyorum” dediğimde, “Hrant Dink’in gazetesi mi?” diyorlar. Dolayısıyla bu gazeteyi de etkiliyordur, dolaylı olarak siteyi de etkiliyordur. Başka bir dijital faaliyetiniz var mı? Periscope var, e-Gazete var. Biraz önce bahsettiğim dağıtım sorunlarına aslında çözüm olabilecek bir şey e-Gazete. Site gibi değil, tamamen matbu formatta PDF olarak okuyorsun; ama mesela Amerika’dan da alan var, Avusturalya’dan da okuyucumuz var. Gazetenin geç ulaştığı yerlerde, Perşembe gazete basılıyorsa, e-gazete Perşembe günü yayında oluyor. Ulaşım açısından bayağı kolaylık sağlıyor. Belki ileride dijitalin değişimiyle gazete basılmaz bile… İnternette çalışanlar biraz farklı düşünüyor tabii ki, ben internette çalıştığım için geleceği orada görüyorum. Herkes öyle görüyor; ama bu gazetenin de olması lazım; çünkü Ermeni toplumunun içinde internetle bağı olmayan, Agos’u hâlâ basılı okuyan insanlar var. İçindeki ilanlar olsun, çeşitli sayfalar olsun, bunlar hâlâ kalacak orada. Ama tabii ki de bu medyanın temel sorunu, Agos’un değil aslında. İnternet ne olacak, matbu gazete bitecek mi? Bana sorarsan kendi adıma kitap nasıl bitmeyecekse matbu gazete de bitmeyecek. Daha az bir kitleye de olsa devam edecek; ama ekonomik kaynak artık matbu değil. Ekonomik kaynak artı internet, orası kesin. Geleneksel medyaya yaptığınız yatırımlardan ticari geri dönüş durumunuz nedir? Şu anda reklam geliriyle ve site her ne kadar okuyucu kitlesi artmış olsa da daha reklam gelirini sağlayabilecek kadar profesyonel bir site değil. Yani profesyonel dediğim, ana akım, artık ana akımda da bence site diye bir gelenek yok, Radikal, T24, Diken gibi çok fazla haber giren, hızlı haber giren ve reklam almak için de bir yandan haber giren siteler kadar haber girmiyoruz biz. Dolayısı ile o kadar reklam gelirimiz yok. Ekonomik kaynağımız temelde şu anda gazete üzerinden gidiyor. Ama siteye reklam alıyorsunuz? Alıyoruz; ama az alıyoruz. Bizim gelirimizi sağlayacak bir şey değil. 166 Sponsorlu içerik tercih ediyor musunuz? Yok. O konuda biraz destek almamız lazım. Teknik olarak nasıl yapılacağını biraz konuşmamız lazım. Ben inanmıyordum ama, Google reklam alıyoruz, geçen sene almaya başladık, Google reklamdan küçük de olsa bir gelir geliyor. Ben kendi adıma tıklamıyorum; ama sonuçta o da bir reklam türü. Gazeteye reklam veren reklam verenlerin, siteye de verdiği, böyle paket programın içinde gibiyiz. Sıyrılıp ayrı bir site içeriği üretmiş değiliz. Kullanıcı verilerini nereden alıyorsunuz? Google Analytics kullanıyoruz. Gönüllü çalışanınız var mı? Stajyerlerimiz oluyor. Onlar daha çok yazın geliyorlar. Okullar bitince, kışın çok bulunmaz onlar. Gönüllü denebilecek kadar az paraya çalışıyor çoğu insan burada. Online çalışanınız var mı? Yok, ofiste çalışıyoruz hepimiz. Bahsettiğiniz fon hariç başka bir fon alıyor musunuz? O fon Danimarka ve BBC’nin işbirliğiyle verilen bir fon. Mymedia ismini taşıyor. Uluslar arası bir fon, AB’den sanırım alıyorlar kaynak da aynı zamanda. Site için onu kullanıyoruz. Sosyal medyayla ilgilenen, yani siz ve diğer arkadaşınızın işe alım kriterleri nelerdi? Sosyal medya biliyor olmak bir öncelik değil. Dolayısıyla bir kriterden bahsedemeyiz hepimiz sonuçta sosyal medya kullanıyoruz. Ben de biraz işin içinde öğrendim bazı araçları; ama orada bir öz eleştiri yapmak lazım. Sosyal medyayı çok iyi kullanamıyoruz, zaten o imkan da yok. Sadece sosyal medyacı alanların içinde biz bir yandan siteye bir yandan gazeteye haber yazıyoruz. Onun için de yaptığımız tek şey girdiğimiz haberi sosyal medyadan paylaşmak oluyor. Sosyal medya hesabımız yaratıcı bir süreçten geçmiyor. Dolayısıyla çok kalifiye bir iş yaptığımızı söyleyemem şu anda; ama bununla ilgili birkaç destek almayı planlıyoruz. Aslında bir sosyal medya ekibi olursa Agos’ta daha farklı işler yapılabilir. 167 Evet; ama bir yandan gazeteye de eleman ihtiyacı her zaman var. Hiçbir zaman yetmiyor. O yüzden önceliğimiz her zaman gazete olacak; çünkü Agos en başında bir gazete. Azınlık gazetesi olarak dijitaldeki varlığınızın avantajları ve dezavantajlar nelerdir sizce? Sosyal medyada sürekli hakaret alıyoruz biz, Facebook’ta ve Twitter’da. Neredeyse her gün ve koyduğumuz içerikten de bağımsız olarak. Ermenilerle ilgili bir haber de koysan, Kürtler meselesiyle ilgili bir haber de koysan, AKP’nin bir açıklamasını da koysan, haberden ve bağlamdan tamamen bağımsız olarak Ermenilere hakaret içeren bir sürü yorum alıyoruz. Onlarla ilgili yasal bir işlem yapmıyoruz; çünkü Twitter’ın doğası öyle. Hakaret olmadığı sürece, nefret söylemi, küfür olmadığı sürece.. Facebook’un community havası var, Twitter daha genel. Facebook’ta özellikle Ermeni toplumundan okuyucularımız orada agora oluşturabiliyorlar. Özellikle bazı haberlerde, toplum haberlerinde çok oluyor. Toplum haberi dediğim, gazetenin içindeki toplum sayfasındaki, Ermeni toplumundan çıkan haberler, orada acayip tartışmalar dönüyor. Haberden çıkıp bir platforma dönen... Bu önemli bir şey bence; çünkü gazete olduğu zaman onu tam anlayamıyorsun, nasıl bir feedback’i olduğunu haberin. Sitede ve sosyal medyada onu birebir görebiliyorsun. İnsanların ne ilgilerini çekmiş, ne ilgilerini çekmemiş, neyi tartışma imkânı olarak görmüşler. O açıdan bir avantaj sosyal medya. Twitter biraz daha ortaya karışık bir mecra olduğu için orada daha çok hakaretleri alabiliyoruz. İnsanların haberlerle ilgili ne hissettiğini, ne düşündüğünü hızlıca öğrenebilmek açısından sosyal medya çok önemli. DEĞERLENDİRME Girdiği haberlerden bağımsız bir şekilde milliyetçi hack gruplarının direkt hedefi olan Agos, dijitalin gücünün farkında, okuyucularının gazete ile ilgili geri dönüşlerini sosyal medyadan alıyor ve kullanıcıları hakkında bilgileri buradan sağlıyor. Gözlem ile gerçekleştiğini söyleyebileceğim bu bilgiler, haberlere girilen yorumlardan hızlıca çıkarılabiliyor. Agos’un internet, özellikle E-Gazete, sayesinde birçok engeli kırdığını da görüyoruz. Bunun bahsettiğimiz görünür olma ve saldırıya daha açık olma gibi negatif taraflarıyla birlikte gazetenin dört dilde yayımlanması sayesinde dünya genelinde daha fazla insan tarafından okunması ve abonelik sisteminin ulaşamadığı yerlerde gazetenin basıldığı gün online olarak görülebilmesi gibi pozitif taraflar var ki gazetecilik açısından bu noktalar daha önemlidir. Dilsel ve ulaşım açıdan engellerin kırılması ile belki gazetenin sadece online devam edebilme ihtimalinden söz edilebilir; ancak unutmamak lazım, gazete okuyucularının %14’ü 55-64 yaşında ve %5’i 65 yaş üstünde. Bu bize şunları gösteriyor; Ermeni toplumunun yaşlı diyebileceğimiz kesimi de gençler gibi gazete okuyor, Ermeni toplumunun okuma düzeyi yüksek ve cenaze haberlerini, iş ilanlarını vs. basılı gazete ile takip eden kitle az olsa dahi mevcut. 168 Gazetenin okunma sayısının arttığı bazı özel günler var. Dink’in öldürüldüğü gün olan 19 Ocak, Ermeni Katliamını anma günü olan 24 Nisan gibi. Öğreniyoruz ki her 19 Ocak’ta siteye girilme oranı artıyor. 24 Nisan 2015’da ise gazete hem Türkiye’den hem de dünyada gerçekleşen anmalardan haberler yaptı. Canlı bir blog gibi çalışan gazete en çok bu gün okundu. Agos, blog tarzı canlı haberciliği dijitalde iyi kullanan gazetelerden biri olabilir. Ayrıca Periscope’ta yaptığı özel çekimler ile de canlı yayında farklı bir yerde olabilir. Yaptığım araştırmalar ve görüşme sonucunda görüyorum ki Agos Gazetesi, Hrant Dink’e ve gazeteciliğe gönül vermiş insanlarla dolu. Burada çalışanlar, gazetecilik yaparken bir yandan da Dink’e vefalarını gösteriyorlar. Agos’un dokusu gereği buraya gönüllü çalışmak için çok fazla insan geliyor gidiyor. Düzenli çalışanların ise iş tanımları belli olmakla birlikte herkes, her işte çalışabiliyor. Gazete işleri yardımlaşma esasıyla gerçekleşiyor. Sosyal medya ekibinin olmaması ve herhangi bir yatırımın gazeteciliğe yapılacağı bize Gözde Kazaz’ın söylediği şu cümlenin bir ilke olabileceğini gösteriyor: “нnceliğimiг her гaman gaгete olacak; çünkü Agos en başında bir gaгete.” 169 Kaynakça Göktaş, Kemal. Kemal Göktaş- Haberler- Yazılar... 8 Aralık 2012. 10 Ocak 2016 <http://kemalgoktas.blogspot.com.tr/2012/12/hrant-dinkin-olum-ferman-boyle-yazld.html>. Agos Gazetesi. Agos. 2014. 10 Ocak 2015 <http://www.agos.com.tr/tr/anasayfa>. Alexa. Alexa. 15 Ocak 2016. <http://www.alexa.com/siteinfo/agos.com.tr>. Bizim Hrant. Bizim Hrant. 10 Ocak 2016 <https://dink.wordpress.com/hrant-dink-kimdir>. BiA Haber. Bianet. 29 Ocak 2015. 31 Ocak 2016 <http://bianet.org/bianet/medya/161894-agosta-yetvart-danzikyan-donemi>. Hürriyet. Bianet. 23 Şubat 2004. 10 Ocak 2016 <http://bianet.org/bianet/siyaset/30301genelkurmay-gokcen-turk-kadini-sembolu>. Kalkan, Ersin. Hürriyet. 21 Şubat 2004. 10 Ocak 2016 <http://www.hurriyet.com.tr/sabihagokcen-mi-hatun-sebilciyan-mi-204257>. NTV. NTV Haber. 24 Ocak 2007. 10 Ocak 2016 <http://arsiv.ntv.com.tr/news/397580.asp>. Milliyet. Milliyet. 19 Ocak 2007. <http://www.milliyet.com.tr/2007/01/19/son/sontur35.asp>. 170 10 Ocak 2016 Jiyan Müge Demirel İstanbul Bilgi Üniversitesi 2010 yılında Ahmet Tulgar’ın gözcülüğünde kurulan ve Kürtçe’de ‘hayat’ anlamına gelen Jiyan, dünyada 697, 255. popüler site olarak yer alırken, Türkiye’de 17,448. popüler site olarak yer almaktadır. Site ziyaretçilerinin yüzde 80.1’i ise siteye Türkiye’den giriş yapmaktadır.127 Jiyan’ın Twitter’da 33 bin takipçisi bulunurken128, Facebook sayfasını 11 bin kişi takip etmektedir.129 Bu makalede Türkiye’de 2010 yılından beri faaliyet gösteren bir yeni medya projesi olan Jiyan’ın ekonomik modeli incelenmiştir. Yöntem olarak Jiyan’ın kurucularından Sarphan Uzunoğlu ile yüz yüze bir röportaj gerçekleştirilmiştir. Jiyan bugüne kadar kitleler tarafından ‘yurttaş gazetecilik paltformu’, ‘alternatif medya’, ‘alternatif haber sitesi’ gibi kavramlarla tanımlansa da, Sarphan Uzunoğlu, “Yaptığımız iş, bir 127 Tüm veriler Alexa.com’dan alınmıştır. Erişim tarihi: 14 Ocak 2016, http://www.alexa.com/siteinfo/jiyan.us 128 Erişim tarihi: 14 Ocak 2016, https://twitter.com/jiyaninsesi 129 Erişim tarihi. 14 Ocak 2016, https://www.facebook.com/jiyaninsesi 171 tür aktivizm. Biz iletişimsel aktivistiz, gazetecilik yapmıyoruz.” diye belirtiyor ve Jiyan’ı ‘radikal medya kollektifi’ olarak tanımlıyor. Jiyan’ın kurucularından Sarphan Uzunoğlu ile röportaj Bize biraz Jiyan’dan bahseder misin? Nasıl kuruldu? Jiyan, Ahmet Tulgar’ın gözcülüğünde 2010 yılının Temmuz ayında kuruldu. Vartan Estukyan, Hıdır Tok, Halit Bingöllü, Esra Koçak ve benden oluşan bir kadro ile Jiyan’ın temelleri atıldı. Hepimiz Bağımsız İletişim Ağı’nın (Bianet) düzenlediği Okuldan Haber Odasına (OHO) projesinde tanışmıştık ve burada çıkardığımız gazetenin adı “Hayat” idi. Ben de buradan yola çıkarak hayat kelimesinin Kürtçe karşılığı “Jiyan”ı isim olarak önerdim. Kürtçe isim fikri benden çıktı. Sonra Ermeni gazeteci dostumuz Vartan Estukyan da “Jiyan” sözcüğünün Ermenice karşılığı “Gyank”ı önerdi. Bunun üzerine gazeteyi, daha doğrusu eyayını Jiyan-Hayat-Gyank olarak çıkardık. Zaten projenin adı da Jiyan değil, hala Jiyan-HayatGyank. Harekete geçtikten kısa bir süre sonra da bayağı popülerleşmeye başladık çünkü o zamanlar alternatif medya bakımından çok seçenek yoktu. Zaten kimsenin bizim yaptığımız dil ve içerikte yayın yapmaya da cesareti yoktu. Jiyan ayrıca “Her dilde, her renkte isyan!” sloganı etrafında kuruldu. Bunun da sebebi Jiyan’ın sadece Kürt sorununa veya sadece Ermeni sorununa ya da sadece Türklüğe odaklanan değil, hepsine birden odaklanan bir platform olmasıdır. Zaten bu nedenle de hep “Jiyan-Hayat-Gyank” isminde direttik. Jiyan ayrıca bir haber sitesi olarak kurulmasına rağmen haber sitesinin ötesinde bir oluşum. Çünkü kurulduğundan beri bir olaya nasıl bakılacağına dair bir veri sunmayı, haber vermekten daha önde tutmakta. Bu yaklaşımımız da günde 30.000-40.000 hite ulaşmamızı sağladı ve bu durum 2012 yılına kadar böyle sürdü. 2012’de KCK operasyonları oldu ve ben 1-2 tane sorgudan geçirildim, Ziman Diken mahlasıyla yazan arkadaşımız bir yıldan uzun süre KCK tutuklusu olarak hapiste kaldı. 2012’nin ortalarına doğru ise Jiyan’ı kaybettik çünkü çok büyük bir hack saldırısı yaşadık ve bir süre ara verdik. 2013’de Nisan ayında ben “Dijital Aktivizm Seminerleri” diye bir eğitim başlattım. Eğitimin ilk dersine Naber Medya ve dokuz8HABER gibi oluşumlar katıldı ve bu derste canlı yayın tecrübesini nasıl yaşatabiliriz diye düşündük. 1 Mayıs’ta bir yayın yapmaya karar verdik ve denedik. O zamanlar Naber Medya ile birlikte verdiğimiz video atölyesinin çok etkili olduğunu bilmiyorduk. Ancak 1 Haziran 2013’te canlı yayın yapan kamera sayımızın (önceden 5 idi) 30’a yükseldiğini görünce geri dönme vaktinin geldiğini düşündük. 2013’ün Temmuz-Ağustos aylarında çalışmalara başladık. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde de tekrar yayına başladık. Ama yayına başladığımızda tabi ki hitlerimiz daha azdı, bazı insanlar bizi hatırlamıyordu, çoğu için bir şey ifade etmiyorduk çünkü ara verdiğimiz o 1,5 yılda çok şey değişmişti. Sosyal medyadaki yayın ağları genişlemişti, Twitter’ın üye sayısı milyonlara ulaşmıştı. Küçük mahallede büyük medya olduğumuz günler geride kalmıştı. Bu yüzden küçükten küçükten başladık ve kendimizi yeniledik. Yurttaş haber pratiklerine –ki ben her ne kadar sevmesem de yurttaş haberciliği kavramını- başladık. Sonra tekrar büyüdük. Bir de Voice of Jiyan var. Bu oluşum neyi amaçlıyor ve okuyucu kitlesi farklılık gösteriyor mu? 172 Voice of Jiyan 2015 yılında kuruldu. Okuyucu kitlesini genelde yurt dışındaki politikacılar ve Reporters Without Bourdes (Sınır Tanımayan Gazeteciler) oluşturuyor. Türkiye’de bir şeyler oluyor ama Hürriyet Daily News ya da Today’s Zaman gibi gazeteler okuyanlar bunlardan haberdar değiller. Ayrıca Kürtler’in kendilerini dünyaya anlatmada ciddi problemleri var. Uluslararası haber yapımı konusunda sıkıntılar var. Biz de böyle bir sorumluluk almaya ve burada neler olduğunu dünyaya anlatmaya karar vererek yola çıktık. Şu an Jiyan’a aktif olarak katkıda bulunan kaç yazar var? Şu ana kadar toplamda belki 1000 kişiye yakın insan yazmıştır Jiyan’da. Sürekli yazan, kadrolu yazar sayımız 40. Bir de arada bir yazan yazarlarımız var. Bloggerlar, içerik sağlayıcılar ve yazarlar olarak tanımlıyoruz onları. İçerik sağlayıcılar arada bir, yazarlar her zaman yazıyor. Yazarların neredeyse 10 katı kadar da içerik sağlayıcılarımız ve bloggerlarımız var. Jiyan’ın kapıları yazmak isteyen herkese açık mı? Belli kriterleriniz, ya da dikkat ettiğiniz hususlar var mı yazarlarda? Nefret söylemi ve faşist söylemler kullanmak kesinlikle yasak, faşizmi meşrulaştıran söylemler yasak. Faşist içerik taşımadığı sürece eleştiri yapılabilir ve isteyen Jiyan’da yazabilir. Ama şunu da söyleyeyim; Jiyan’da yazı yazmak Jiyan yazarı olmaktan daha kolay bir şey çünkü Jiyan yazarı olmak için bizim bir oryantasyon sürecimiz var. En az 3 yazıyı periyodik olarak yazmış olmak gerekiyor. Kurulduğunda domain jiyan.us’tu. Sonra jiyan.org oldu. Şu an ise erişim engellemesinden dolayı tekrar jiyan.us oldu. Bundan başka bir domain değişikliği oldu mu? Evet, kurulduğunda jiyan.us domaini boştaydı, ben de onu aldım. Ekim 2010’da birlikte çalıştığımız bir firma tarafından sansürlendik. Ben de bugün firma sansürlediyse yarın da devlet sansürler diye düşündüm. O sırada jiyan.org da boşa çıkmıştı ve ben de satın aldım. Böylece jiyan.org’a geçtik. Ekim 2015’te TİB tarafından sansürlendik ve tekrar ilk domain’e, jiyan.us’a döndük. Kurulduğundan bu yana Jiyan ne gibi zorluklarla karşılaştı? Çeşitli suçlamalarla karşılaştınız, hacklendiniz ve devlet sansürüne takıldınız. Bunlara rağmen nasıl ayakta kalmayı başardınız? Sevenimiz olduğu kadar sevmeyenimiz de var. Şahsi nefret boyutuna gelen durumlar oldu mesela. Dövmekle tehdit edenler oldu, “sokakta yürürken dikkat edin” gibi şeyler söylediler. Küfür edenler oldu. Bunun dışında radikal ve anti-faşist bir tutumumuz var ve bundan asla taviz vermiyoruz. Bu yüzden de birçok kişi tarafından sevilmiyoruz. Ama bunlar çok da umrumuzda olmadı. Bu şekilde devam edebilmemizin esasında kararlılık yatıyor. Türkiye’nin siyasal atmosferi içerisinde biz hep bulunduğumuz yerde durduk. Tehditler geliyor diye ne yapsaydık, yazı yazmaya mı küsseydik? 173 Jiyan, az önce de bahsettiğin gibi yakın zamanda 24 Ekim 2015’te TİB tarafından idari tedbir kararı ile erişime engellendi. Bu Jiyan’ı etkiledi mi? Siteye erişim sağlanamadığı için biraz düşüşler oldu ama şöyle bir şey var; ana sayfa kavramı biraz ortadan kalkmaya başladı. Sosyal ağlardaki sayfalarınız aslında sizin ana sayfanıza dönüştü. Jiyan’a giren günlük ziyaretçi 10 binse mesela, bunun sadece 500’ü jiyan.org yazıp giriyordu. Zaten jiyan.org yazıp girecek kadar bizi seven kişi jiyan.us yazarak da girmeye başlar. Bu arada biz ilk 1 ay direndik, jiyan.org dışında yayın yapmadık. Cezanın kalkacağını düşünüyorduk çünkü Yaman Akdeniz başvuruda bulunmuştu bizim adımıza. Ama olmayınca jiyan.us’a geçmeye karar verdik. Ama bizim genelde trafiğimizin yüzde 80’i sosyal ağlardan geliyor o nedenle biraz daha iyiyiz. Jiyan’ın günlük ziyaretçi sayısı nedir? Günlük ortalama 10 bin unique ziyaretçimiz var. Click sayımız da 15 bine çıkıyor. Bazen düşüyor, bazen çok artıyor, bazen bir yazı 45 bin unique tık alıyor. Az okunan yazılar da oluyor, çok okunanlar da. Site ziyaretçilerinin cinsiyet ve yaş dağılımı nasıl? Her ay farklılaşıyor ama Jiyan’ın 2014 sonuna kadar hep kadın takipçisi daha fazla oldu. Ondan sonra kadın meselesi yazan kadın yazarlarımızın bazıları siteden gitti ve erkek takipçi sayısı arttı. Şu an takipçilerimizin yüzde 56’sı erkek, yüzde 44’ü kadın. Eskiden yüzde 52’sini kadınlar, yüzde 48’ini erkekler oluşturuyordu. Yaş aralığındaysa 25-45 yaş arasındaki ziyaretçiler, sitenin yüzde 65’ini oluşturuyor. Ondan sonra 18-25 yaş aralığı geliyor ama bu yaş aralığı yüzde 15 civarında. Umduğumuzun çok altında. Bunun bir sebebi var aslında. Nedir sebebi? Bana kalırsa yapılan işin niteliğiyle ilgili. Daha kuramsal yazıyoruz, yeterince slogan yazımız yok. Slogan yazı yazanlar olduğunda eminim 18-25 yaş arası daha çok artar ama ben 18-25 yaş arası kitlenin eskisi kadar okuryazar olduğunu düşünmüyorum. Belki bizi daha fazla retweet ediyorlardır, daha fazla post beğenip postları paylaşıyorlardır ama okuduklarını analitik raporlarında göremiyorum. Bir de bizim içeriğimiz öyle cafcaflı içerik değil. Cafcaflı haber yapan gazeteler var zaten. Bunu yapsak bizim de 18-25 yaş arası okurumuz daha fazla olur. En çok okunduğumuz iller ise İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Ankara. Avrupa’da en çok Paris’te okunuyoruz. Bir de Amerika’da okunuyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerinde yazarlarımız var ayrıca. Birleşik Arap Emirlikleri’nde var, Rusya’da var, Hollanda’da var, Paris’te var. Avustralya’da bir arkadaşımız yazmaya başladı şimdi. Toplam çalışan sayısı nedir? Hangi alanda kaç çalışan bulunuyor? Hepsi gönüllü kişilerden mi oluşuyor? Jiyan’da yer almış hiç kimse 2016’ya dek bu işten para kazanmamıştı, şimdi ise yalnızca iki öğrenci arkadaşımıza emekleri karşılığında destek bursu dediğimiz aylık 500 TL’lik bir ödeme yapıyoruz. Aslen herkes gönüllü çalışıyor, bu iki arkadaş aldıkları görev gereği imtiyaza 174 sahipler. Jiyan’ın grafiklerini 3 kişi yapıyoruz. Web teknik ekibimiz 5 kişi, 6 editör var. Ama bu kişilerin bazıları birden fazla yerde çalışabiliyor. Mesela aynı anda hem editör olabilir, hem de teknik işlere bakabilirsin. Bunun dışında 40 yazarız. Yazarla muhabir kavramı arasında hiçbir fark gözetmiyoruz, böyle bir farkın olmadığına inanıyoruz. Yani özetle 40 kişiye yakın bir kemik kadrodan bahsedebiliriz. Bu 40 kişinin 30’u aktiftir, 10’u arada bir yazar. Jiyan AB fonu ya da başka bir fon tarafından destekleniyor mu? Henüz almadık. Geçmişte hiç sıcak bakmıyorduk. Ben hala alternatif bir model yaratmanın daha geçerli olduğunu, bu tarz fonların belli bir süre sonra insanların belini bükebileceğini düşünüyorum. Özellikle yeterince para almazsan… Jiyan.us’un veya jiyan.org’un kendisini ve kendi masraflarını fonlatmak için bugüne kadar hiçbir yere başvurmadık. Fon dediğiniz şey sizi merkezileştiriyor. Bir sivil toplum size para verdiğinde vakıflaşmanıza ve merkezileşmenize vesile oluyor. Yani bir yerde bir şekilde bir ofis kurmanız gerekiyor, belge temin etmeniz gerekiyor. Zor işler bunlar. Jiyan’ın ofisi yok değil mi? Yok, hiçbir zaman olmadı.Yeni medyanın getirdiği en önemli özellik merkezsizleşme zaten. Ben devlet gözetiminden uzak olmak istiyorum, her gün gelip basabileceği bir yer olsun istemiyorum. Dükkan ya da ofis dediğiniz yerler genellikle ayaküstü girilebilen yerlerdir. Türkiye’de basının durumu ortada, ben orada iki tane muhabir çalıştırırken bir gün bir faşistin gelip onlara zarar vereceği ihtimalini de düşünüyorum. Bu durum merkezileşmenin getirdiği güvenlik ihlalidir. İkincisi, bu işin ruhuyla ilgili. Mesela en çok çalışan editörümüz Birleşik Arap Emirlikleri’nde İngilizce öğretmenliği yapan bir arkadaşımız. Genel yönetmenimizse Amsterdam’da. Bu kişiler burada olmayacaksa bir ofis kurmanın ne anlamı var? Bunun yerine biz kendi öz kaynaklarımızı oluşturup muhabirlerimizin güvenli ve güvenceli bir şekilde haber üretim süreci oluşturmalarının yolunu kolluyoruz. Merkezileşmek istemediğimiz için fon sistemine girmek istemiyoruz yani. Ayrıca biz bir iletişim kolektifiyiz, bize verilen para eğer bir tane daha DİHA, bir tane daha Yeni Özgür Politika oluşturmaya yarayacaksa vermelerine gerek yok. Ama mesela Barışa Ses Ver gibi bir projeye fon verilmesi mantıklı. Şu anki gelir ve giderleriniz ne durumda? Yıllık gelirimiz iki editörümüzün toplam gideri olan 12 bin tl ve buna ek olarak 1000 TL’lik teknik masrafımız. Kesin olarak belli olmayan okur fonu kampanyalarımız ve küçük reklam payları haricinde (sembolik aylık 50-100 TL’lik) bir gelirimiz yok. Reklam alırken göz önünde bulundurduğunuz noktalar var mı? Hiçbir zaman İslamcı bir yayınevinden reklam almıyoruz. Sol ve sol görüşe yakın yayınevlerinden reklam alıyoruz genelde. Onun dışında siyasi reklam almıyoruz, kentsel dönüşüm reklamı almıyoruz. En büyük geliri nereden sağlıyorsunuz? 175 Bağış kampanyalarından daha çok gelir sağlıyoruz. Sitede “bağış yap” diye bir seçenek bulunuyor ve tıkladığınızda sizi Indiegogo’ya yönlendiriyor. Şu ana kadar buradan elde edilen gelir hakkında biraz bilgi alabilir miyim? Hedeflediğiniz miktarı karşılıyor mu? Son kampanyadan 990 Dolar, bir önceki kampanyadan 250 Dolar topladık. Yani şu ana kadar toplamda 1.240 Dolar topladık. Üçüncü bağış kampanyamızı iki gün önce açtık ve henüz 15 Dolar topladık. 985 Dolar daha toplamayı hedefliyoruz. Özetle şöyle anlatayım, vergileri falan düştüğümüzde şu ana kadar 3000 TL topladık. Bunun ilk gelen 750 TL’sini zaten sitenin masrafları için harcadık. En son kampanyamız, en büyük gelir kampanyamız oldu. Bu kampanyalara ek olarak, gelir amaçlı başka bir model oluşturmaya çalışıyoruz. İnsanların aylık olarak düzenli bağış vereceği bir model amaçlıyoruz. Büyük ihtimalle PayPal üzerinden kuracağız ya da Indiegogo’dan her ay bir kampanya açacağız. Mesela bu ay 1 tane açtık, gelecek ay yeni bir tane daha açacağız, ondan sonraki ay bir tane daha... Ama henüz kararını vermiş değiliz. Bunun bir sonraki aşaması da şöyle: İnsanların yaptığı bağış normalde Jiyan’a gidiyor ama şöyle bir ihtimal de var: Mesela bir insan Jiyan’ı sevmiyordur, ama Jiyan’daki bir yazarın yazdığı haberleri faydalı buluyordur. Bu yazarın yazılarının altına bağış yapma butonu koyacağız ve gelen bağışlar takip edilecek, yazılarına ne kadar bağış geldiğine bakılacak. Tüm gelen bağış miktarı da o yazara gidecek, Jiyan’a değil. Jiyan’ın teknik giderlerine giden bağış ile o yazara okurun yaptığı bağış iki ayrı şey olacak. Jiyan hiçbir şekilde bunun üzerinde hak iddia etmeyecek. Bu bana kalırsa çok adil bir sistem ve mesela Efe Kerem Sözeri’nin yeni medya hakkında daha çok yazması için bağış yapan eminim vardır. Editörlerimiz gönüllü çalışıyor ama yazarlarımızın emeği üstünden para kazanmak istemediğimiz için ve en önemlisi yazarın kendisinin para kazanmasını istediğimiz için böyle bir yönteme gideceğiz muhtemelen. Jiyan’ın iOS ve Android uygulamalarını hayata geçireceğinizi okudum. Bu uygulamaların maliyeti nedir? Gelen bağışlarla mı karşılayacaksınız? Evet böyle bir planımız var ve gelen bağışlarla karşılayacağız. Android uygulaması için Alternatif Bilişim Derneği ile görüşüyoruz. Onlar bir kontak buldular bize. P2P haber iletimi teknolojisi sağlayan ilginç bir sistem yazabileceklerini söylediler. Ancak daha görüşmedik, görüşeceğiz. iOS uygulaması ise biraz pahalı, şu an yapabilir miyiz emin değilim. Bize verilen fiyatlar gerçekten çok yüksek ve beklentilerimizin üstünde. En kötü hazır şablonlar var, bizim bütçemiz için şu an daha uygun. O hazır şablonları kullanarak bir şeyler yapacağız. Siteye en çok trafik nereden geliyor? En çok trafik Twitter’dan geliyor. Bunu sırasıyla Facebook ve direkt URL girme takip ediyor. Yüzde 60 Twitter, yüzde 30 Facebook, yüzde 10 direkt olarak dağılmış durumda. Zaten en çok da Twitter’da takipçiniz var. Evet, Twitter hesabımızı 33 bin kişi takip ediyor, Facebook sayfamızı da 11 bin kişi takip ediyor. 176 Yakın zamanda Telegram kanalınızı da açtınız. Bu oluşum nasıl gidiyor, memnun musunuz? Çok memnunuz. Şu an bütün iletişimimizi Telegram üzerinden sağlıyoruz. Mail grubumuzu artık sadece Telegram kullanmayan/kullanmak istemeyen yazarlar kullanıyor ve bize yazı yolluyor. Onlar da zaten arada bir yazan yazarlarımız, sürekli yazanlar Telegram kullanıyor. Çünkü Telegram’ı biz aslında bir çeşit haber odasına çevirdik. Yazı, ses ve görüntü transferi yapabiliyorsun, istediğin zaman şifreli sohbete geçebiliyorsun. Cebinize direkt olarak haberinizle ilgili bildirim gelmesi güzel bir şey. O nedenle çok memnunuz, hep kullanacağız. Sponsorlu içerikler yayınlıyor musunuz? Yayınlamıyorsanız da böyle bir düşünceye sıcak bakıyor musunuz? Sponsorlu içerik hiç yayınlamadık, yayınlamayı da düşünmüyoruz. Bu tarz içeriklerden pek hoşlanmıyoruz. Ama mesela Guardian’ın kullandığı yöntem çok güzel. Örneğin biri sitede bir kitap yazısı yazmıştır. Yazının altına İdefix o kitabın reklamını vermiştir. Yani sponsorlu içerikten ziyade bizim hali hazırda ürettiğimiz içerikle ilgili bir reklam olabilir. Tabi bunların hiçbiri hayata geçmiş değil, daha kesin bir şey kararlaştırılmadı. Sosyal medyaya reklam veriyor musunuz? Veriyorsanız maliyetlerini öğrenebilir miyim? Twitter reklamı çok pahalı. Facebook’a da ilkinde deneme amaçlı bir reklam verdik. 15 TL idi bütçesi. Fena dönüş almadık. Bundan sonra da vermeye devam ettik. Ama bunlar 1.5 TL’lik reklamlardı. Büyük değil. Ancak kendi öz kaynak yöntemlerimizle Facebook’a reklam vermeyi düşünüyoruz. Twitter’da çok takipçimizin olmasını ve Facebook’ta bu kadar az takipçimizin olmasını bir dezavantaj olarak görüyoruz. Siteyi arama sonuçlarında üst sıralara çekmek için SEO çalışmalarınız oluyor mu? Benim SEO çalışmaları yapan bir öğrencim var. Ondan destek almayı umuyoruz. Bütçemiz geldiğinde o bize bir SEO çalışması yapacak. Bütçeyle ilgili şeyler bunlar. O her ne kadar para almak istemese de ben ona para vermeden hiçbir şey yaptırmak istemiyorum. Sonuçta ortada bir emek var ve ben bu emeğe değer biçmeden bir şey isteyemem. Jiyan gibi bağımsız gazetecilik yapan/yapmaya çalışan diğer platformlar ne durumda biliyor musun? Onlar hangi stratejileri uygulayarak ayakta kalmaya çalışıyor? Bianet bildiğim kadarıyla Halkevleri’nden fon ve bağış desteği alıyor. Ofisleri var, bize göre daha oturmuşlar, ama biraz daha geleneksele yakın bir finansal modelleri var. Bazıları başka şirketlerle bağlılar, bazıları uluslararası fonlarla destekleniyor. Çoğu platform sürekli fon desteği alırken sizin hiç almadan sadece bağışlarla devam etmeniz ilginç. 177 Genelde çoğu fon alıyor evet ama bu şekilde devam eden tek biz değiliz. Bizim gibi devam eden fraksiyon.org da var. Bir web sitesini sürekli kılmanın çok büyük bir masrafı yok ki. Bizim masrafımız hiçbir zaman yüksek değildi. Şu an niye paraya ihtiyacımız var? Çünkü ben muhabirlerime sim destekli, alandan doğrudan canlı yayın yapabileceği bir kamera almak istiyorum, ses kayıt cihazı almak istiyorum. Kask çok gerekli mesela. Çünkü çatışma alanına insan yolluyorsunuz. Biz yollamıyoruz bu arada ama çatışmanın olmayacağını hiçbir zaman garanti edemeyiz. Bu yüzden gerekli. Bu işin manevi yükü maddi yükünden çok fazla. İşin emek tarafı esas zor olan. Yakın gelecekteki planlarınız, hedefleriniz nelerdir? Az önce de bahsettiğim yazar bazlı bağış yapma sistemini başlatmak en önemli önceliklerimizden biri. Mail haber bültenini (mail newsletter) harekete geçirmiştik ama teknik kapasitemizin üzerinde olduğunu öğrendik. Teknik kapasiteyi genişletmek için çalışmalar yapıyoruz. Bunların dışında Youtube kanalımızı inanılmaz önemsiyorum çünkü 18-25 yaş arası kitleye Jiyan’ın ulaşması lazım ve ancak oradan ulaşabileceğini düşünüyorum. Çünkü 5 yıl önce biz Indie idik, şimdi değiliz (gülüyor). Yazdığımız metinlerle bu kitleye ulaşabileceğimizi düşünmüyorum. Kendi öğrencilerimden biliyorum. 18-22 yaş arasındadır benim öğrencilerim. Metinlerden ziyade daha dinamik şeylere, video ve ses odaklı şeylere yöneliyorlar. Bir de son olarak alandaki muhabirlerimizi sigortalamayı amaçlıyoruz. Ne olursa olsun, en büyük hedefimiz bu. Bunun için gerekirse başka bir kuruluşun çatısı altına girmeye de razıyız. Benim soracaklarım bu kadar. Senin eklemek istediklerin var mı? Biz sermayenin yeri yurdu olmadığını çok iyi biliyoruz. Ama bir şekilde sermayeyi kullanarak örgütlenmek zorundayız. Biz bunu olabildiğince esnek bir şekilde yapıyoruz. Indiegogo’da bağış toplayıp, burada makbuz kesmememizin sebebi de bu. Olabildiğince açık, global ağlar üzerinden bunları yapmaya çalışıyoruz. Bizi sansürleyen bir kuruma yeterince KDV veriyoruz zaten. Bunu özellikle belirtmek isterim. İkinci olarak belirtmek istediğim şey de Jiyan’ın aslında bir haber sitesi olmadığı. Jiyan bir yeni medya projesi ve biz de teknik olarak yeni insanlarız. İnternetle ilgili bağlarımız, Gezi’yi yaşamış olmamız, Kürdistan’daki direnişe şahitlik etmiş olmamız... Yeni insanlar olarak da yeni bir yer bulmamız gerekiyor. Yeni bir mecra yaratmak, yeni bir iletişim biçimi bulmak için de teknolojiye çok ihtiyaç var. Mesela bana göre Twitter çok kısır bir iletişim biçimi, insanlar arasında gerçekten iletişimi sağlamıyor. Aksine onları küçük küçük gruplara bölüyor ve iletişimi zorlaştırıyor. İnsanlar birbirini dinlemekten ziyade birbirini destekliyor ya da tersine birbirinden nefret ediyor. İşteş bir eylem olarak iletişim biçimi aslında hiçbir zaman gerçekleşmiyor. O yüzden ‘İşteş bir eylem biçimi olarak iletişimi nasıl gerçekleştirebiliriz?’ sorusuna artık cevap aramamız gerekiyor. Youtube ve Hangouts’u bunun için bu kadar önemsiyorum. Mesela ben bir yayın yaparken biri çıkıp anında görüşünü söylesin istiyorum. DEĞERLENDİRME Sarphan Uzunoğlu ile yapılan röportaj ve elde edilen bulgular sonucunda Jiyan’ın, çoğu yeni medya platformu gibi fon desteği almadığı ve almaya da özellikle mesafeli durduğu görülüyor. Bu durumun başlıca nedeni Uzunoğlu’nun röportajda da belirttiği gibi merkezileşmek 178 istememeleri. Böyle bir gelir yerine alternatif bir model yaratmayı daha uygun görüyorlar ve sadece Jiyan’ın yapmayı hedeflediği özgün yeni medya projeleri için fon almaya sıcak bakıyorlar. Elden edilen bağışlar ise en büyük gelirlerini oluşturuyor. Gelecekte okurların düzenli bağış yapması ile sağlanacak bir gelir modeli oluşturmayı planlamaları da bu durumu kanıtlar nitelikte. Reklamdan elde ettikleri gelir yok denecek kadar az. Ayrıca günümüzde birçok haber sitesi sponsorlu içerik alırken, Jiyan sponsorlu içerik almaya sıcak bakmıyor. Bu yüzden reklamlar üzerine kurulu bir iş modeli sergilemediklerini net bir şekilde söyleyebiliriz. Bunlara ek olarak Jiyan bir şirket ya da bir vakıf değil. Yazarlar dahil tüm kadrosunun gönüllülük etrafında bir araya gelmesi ve bir ofislerinin olmaması ise Jiyan’ın giderlerini büyük ölçüde azaltmış durumda. En çok teknik destek ve donanım giderleri var. Ancak bu giderler de onlar için çok büyük bir masraf yaratmıyor. Sitenin teknik masraflarını elde ettikleri cüzi miktarlardaki reklam gelirleriyle karşılamaları bunun bir göstergesi. Sadece bu dönemde her zamankinden biraz daha fazla gelire ihtiyaçları var çünkü muhabirler için kamera ve ses kayıt cihazı almayı amaçlıyorlar. Mobilleşmenin çok hızlı yayılması ve önem kazanması ile birlikte dijital haber platformları da kendi mobil uygulamalarını hayata geçirmeye başladı. Şu ana kadar T24, Bianet, Diken ve Onedio mobil uygulamalarını hayata geçiren platformlar arasında. Jiyan’ın henüz bir mobil uygulaması yok. Ancak röportajda da belirtildiği üzere hem iOS hem Android uygulamasını oluşturmak yakın zamandaki planları arasında. Sonuç olarak Jiyan, gider ve gelirleri az olan, daha çok gönüllülüğe dayalı bir medya projesi. Fon almayan, elde ettikleri cüzi miktardaki reklam ve bağış gelirleriyle giderlerini karşılayan bir platform. 179 Cumhuriyet Gazetesi Oğuz Güven Röportajı Sedef Korkmaz İstanbul Bilgi Üniversitesi 1. Cumhuriyet Gazetesi’nin dijital medya alanındaki faaliyetlerinden bahseder misiniz? Cumhuriyet Gazetesi’nin dijital yayını bundan 7 yıl önce başladı. Ben son 2 senesinde buradayım. Siteyi ilk başta paralı yapmışlar, yazarları okumak, abone olmak vs, bunun için de site tutmamış. Ben geldiğimde, parasız hale getirmelerine rağmen, insanlar hala paralı biliyordu. Orada bir kopuş yaşanmış, sadece Gezi Olayları sırasında giriş yükselmiş biraz. Daha öncesinde fazla ya da ekstra haber yapılmıyordu, normal gazetede günlük ne yayımlanıyorsa oraya da onu koyuyorlardı. Yaklaşık iki buçuk sene önce yenilemeye başladık ve sitenin içeriğinden görüntüsüne her şeyini değiştirdik. Faal olarak, günde 200 – 300 haberin girildiği bir site haline getirdik. Sosyal medyayı da çok faal kullandık. Yani Cumhuriyet ekonomik olarak çok zor şartlar altında yürütüldüğü için. Ben Hürriyet’ten geldim buraya, orada edindiğim tüm tecrübeleri aktarmaya çalıştım buraya da. Sosyal medyayı gerçekten iyi kullandık. Ülke genelinde muhalif bir yükseliş var şu anda. Bunu baz alarak, yandaş medyaya karşı doğru haber veren bir kurumuz, zaten 90 yıldır varız, Cumhuriyet adını kullanıyoruz. Bu bizim için bir avantaj bu. Aylık yaklaşık 10-12 milyon insana ulaşıyoruz, 3-5 milyon günlük sayfa görüntülenme sayısına ulaşıyoruz. Aylık olarak da 110-120 milyon görüntülenme oluyor. Sosyal medyada çok paylaşılıyoruz. Diğer gazetelerin de veremedikleri haberleri verebilmemiz de bu hususta avantaj sağlıyor. Her gün paylaşılıyor, ses getiriyor. Bugüne kadar üstüne de koyduk hep, günlük neredeyse 1 milyon izlenme sayımız var sitedeki Web Tv’de, giderek de artıyor. Türkiye’ye bağlı şartlar olduğunda da, bu 2 milyona falan da çıkıyor. Türkiye’de gündem zaten sürekli değiştiği için ayak uydurmanız gerekiyor. Bunu sağlamanız için tek yapmanız gereken hızlı haber girmek. Çok az kişiyle yapıyoruz biz bu olayı 5-6 kişiyle, bu sayede işi hızlandırabiliyoruz. 180 2. Can Dündar’ın tutuklanması Cumhuriyet’in web sitesinde bir artış yarattı mı? O dönemlerde oldu ama 1 Kasım seçimlerinden sonra insanlarda bir kopuş başladı, unutulduk. Fakat Can ve Erdem’in tutuklandığı günlerde 2 katına kadar çıktık. İnternette bu olaylardan sonra geride bırakacağınız en önemli şey tortudur. Bu günlük olaylarda, sıcak olaylarda göstereceğiniz refleks, ilk defa siteye giren insana göstereceğiniz farklı şeylere sahip olmak önemli, onu gösterdiğiniz vakit zaten o tortuyla devam ediyorsunuz. Yani anlık giriş değil de, olayların ardında bıraktığınız tortularla, o tortuların üstüne koyarak devam edersiniz. Biz bunu şimdiye kadar hep başardık, ama tabi şu genel konjonktürde karamsarlık var, haberden kopuş var. 3. Dijital yatırım stratejileriniz neler? Benim geldiğimde de verdiğim bir program vardı, dijitalle beraber televizyonu da kenardan kenardan oynatmak, bir Cumhuriyet TV oluşturmak. Fakat ekonomik olarak zorlukta olmamız bunun için en büyük engel olarak duruyor. Normal olarak bu sitenin çok para kazanması lazım, kendini çevirmesi lazım. Çeviriyor ama hükümetin bütün kanallarının, onlara bağlı kurumların reklam verememesi bizi zor duruma sokuyor. Ya da özel sektör reklam verdiğinde maliyecilerde karşılaşmaları onları da dar boğaza sokuyor. O anlamda da tüm yapacağımız şeyleri erteliyoruz. Burada 10-15 kişiyle çalışılması lazım, büyümesi lazım. Küçük bir Web Tv kenarda oynaması lazım, eskisi kadar zor değil bunlar. Telefonla bile çekim yapıp ekleyebilirsiniz, artık inanılmaz olanaklar var. Bunu da değerlendirmek çok büyük bütçeler gerektirmiyor ama biz de küçük bütçelerimizle teknolojinin de el verdiği kadarıyla ilerlemek istiyoruz. Aslında düzgün demokratik bir ortamda bunlar sorun olmayacak ama şu an ertelemek zorunda kalıyoruz bu emellerimizi. 4. Sizce dijital medyaya yatırım mı yoksa geleneksel medyaya yatırım mı daha avantajlı şu durumda? Tüm dünyanın konuştuğu tartıştığı bir şey bu. Gelecek dijital medyanın bu yadsınamaz bir şey ama insanlar da basılı gazeteden kopamıyor. Buradaki en büyük etken tabi ki reklam. İnternetin reklam payları genel olarak baktığınızda büyük, ama günlük hesaba vurduğunuzda küçük rakamlar. Örneğin; gazeteye bir ilan alırsınız 50 bin TL civarı, bunu internette yakalamanız için belki 1 aylık bir süreç gerekiyor. Bu da döndürmüyor interneti. Google denilen bir reklam tüm dünyayı kaplamış tekel olmuş. Tüm internet üzerindeki reklam pastasının %60-70 i onun elinde. Onunla mücadele edebilmemiz mümkün değil. Henüz diğer gazeteler de çok iyi tanımıyor Google’ı. Kalan payı da bir sürü dijital medya paylaşıyor. Tabi buradaki rakamların birikmesi yine okunma sayısıyla ilgili. Bir sürü abuk sabuk foto galerilere başvurmak zorunda kalıyor. Biz bir de cumhuriyet olduğumuz için, yaptığınız her şey eleştiri 181 alıyor. Gazeteye para verip alıyorsunuz, interneti ücretsiz sunuyorsunuz. Gazetedeki tüm yazarlarınıza para ödüyorsunuz ama bedava okutuyorsunuz. Böyle çelişkili bir durum var. O anlamda biraz daha insanlardan hoşgörülü olmasını bekliyoruz. Bir magazin haberine girip tüm siteyi okuyor. Normal reklam alabilseniz, devlet kurumlarıydı, özel sektördü bunlara ihtiyacınız olmayabilir. Maalesef bizde bu muhalif duruşta, bu reklam kesildiği için, hiç istemediğin halde yumuşatmak zorunda kalıp bir şeyler yapmak zorunda kalıyorsun. Türkiye’de bir gazetenin basılı ve dijital kazandığının arasında neredeyse 4 kat fark var. Burada gazeteden vazgeçemiyor parayı oradan kazanıyor diye, oradan kazandığıyla da internette iyi bir hizmet sağlıyor, oraya da yatırım yapıyor. Şimdi bununla mücadele edemezsiniz, adam size anlık olarak video, haber, fotoğrafı istediği kadar veriyor, insana sunuyor. Gazetede bir gün sonra eskimiş olarak karşısına çıkıyor. Artık her yerden okunuyor, telefon, tablet, sosyal medya. Ama tüm dünyada tabi bu gazetedeki internet çatışması sürüyor. İngiltere- Rusya daha 3 yıl önce internet reklamları televizyon bütçelerini geçti. Ama dediğim gibi oradaki paralar daha küçük olduğu için, internetteki adam hedef kitlesini daha iyi seçebildiği için, kar edebilecek. Ama burada, ajanslar var olduğu için gazete ve televizyon daha çok gelir elde ediliyor. Mobil uygulamanın getirisi de aynı şekilde daha düşük. 5. Peki sizce artık tamamen tablet ve telefonun olduğu, gazetelerin basılmadığı bir döneme gider miyiz? Gidiyor zaten. Tabi hemen değil ama 15 yıl belki 30 yıl içinde, gazete basımları azalacak, sadece hafta sonu gazeteleri çıkmaya başlayacak. Hafta sonları daha çok okunuyor o yüzden ekler çok fazla veriliyor gazeteyle. İnsanların okuyacak vakti de yok artık. 6. Yıllık – aylık ne kadar bütçeniz var nereden sağlanıyor? Çok az kişi çalıştığımız için reklam geliri şu anda karşılıyor. Değişiyor yani, normal kazanması gereken 500 bin civarındayken bizimki 150 bin civarında oluyor. Yani bu kadar baskıyla bu gelir yine iyi. Ama okunma sayımıza göre, demokratik bir ülkede 500 binden aşağı olmaması lazım. Dediğim gibi hükümetin ekonomik baskısı çok. Bankalar, telefon şirketleri THY hiç Cumhuriyet’e reklam vermedi. Ama biz bildiğimiz yolda devam ediyoruz yine de. 7. Cumhuriyet Gazetesi’nin yok olma ihtimali var mı? Cumhuriyet hep muhalif olduğu için hep iktidarların hedefi olmuştur. Ama burada hep bir destek olmuştur, Türkiye’nin aydınlık yüzleri. Fakat yine inanılmaz bir baskı var, reklam verdiğinde direkt maliyeciler şirketine gidiyor. Adam da istemiyor haliyle vermek. Gazete 182 satışları çok fazla değil. Öte yandan aynı çizgiyi sürdürmek istiyoruz. Gazete olarak zor görüyorum ben bu kadar korku imparatorluğunun yaratıldığı yerde, gazeteyi, bu vakfı döndürmek oldukça zor. İnternet için dış yani otomatik gelirler olduğu sürece ileri gider, kalır. Ama işte kafamızdaki projeleri tam gerçekleştiremiyoruz. İnternet sürer ama gazetede sıkıntılar olacaktır. 183 Dağ Medya ve Türkiye'de veri gazeteciliği Merve Sümeyye Öztürk İstanbul Bilgi Üniversitesi Gazetecilerin veriyle çalışma kabiliyeti giderek artan bir öneme sahip olmaya başladı. Veri gazeteciliği temelde haberi araştırmak, ilgili verileri bulmak, veri kaynaklarından yararlanarak etkin, yüksek kamu yararı taşıyan haberler yapmayı içeriyor. Gazetecinin veri temizleme, veri filtreleme, veri analizi yapma, veri kazıma gibi yeteneklere sahip olması da önem arz ediyor.130 Veri gazeteciliğini anlayabilmek için veriyi tanımlamak gerekiyor. Bundan 20 yıl önce veriyi tablolara yerleştirilmiş sayılar olarak tanımlayabilirdik ve gazetecilerin haberleştirmek durumunda olduğu veriler de bunlardan ibaretti. Neredeyse her şeyin dijitalleştiği ve rakamlarla ifade edilebildiği günümüzde veri tanımı da değişti.131 Dijitalleşen dünya Büyük Veri kavramını ortaya çıkardı. Mevcut sistem ve teknolojiler kullanılarak toplanması, depolanması, aranması, görselleştirilmesi ve analiz edilmesi kolay olmayan veri yığınlarına Büyük Veri deniyor.132 Bu konuda akademik çalışmalar yapan ve Dağ Medya’nın kurucusu olan Pınar Dağ, yeni bir ekonomik bir model olarak veri gazeteciliği ve Dağ Medya hakkındaki sorulara cevap verdi. Pınar Dağ, lisans eğitimini Ekonomi bölümünde tamamladı. Gazetecilik eğitimi için London School of Journalism’e devam etti. İngiltere, ABD ve Türkiye’de veri gazeteciliği üzerine araştırmalar yaptı ve bu süreçte bağımsız gazetecilik yapmayı sürdürdü. Aynı zamanda “Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği” kurucularından olan Pınar Dağ, halen Kadir Has Üniversitesi ve Arel Üniversitesi’nde “Veri Gazeteciliği” dersleri vermektedir. Açık Veri ile Çalışan, Veri Gazeteciliği Yapanlara Kolaylaştırıcı Bir Kaynak: Açık Veri Sözlüğü. (2016, 1 Nisan). Erişim Tarihi 1 Haziran, 2016, from http://www.verigazeteciligi.com/acik-veri-sozlugune-yakindan-birbakis/ 131 What Is Data Journalism? - The Data Journalism Handbook. Erişim Tarihi 2 Nisan 2016, from http://www.datajournalismhandbook.org/1.0/en/introduction_0.html 132 Polat, İ H. (2013, 27 Mart). Big Data mı? O ne lan? Erişim Tarihi 2 Nisan 2016, http://ismailhpolat.com/bigdata-mi-o-ne-lan/ 130 184 Gazetecilikte dijitalleşmenin geleneksel medyanın finans edilme biçimlerine etkilerini nasıl yorumluyorsunuz? Medya devlerinin İnternet’in yaygınlaşmasıyla dijitalleşmeyi ciddi bir pazar olarak gördüklerini bundan önemli finans kaynakları geliştirdiklerini uzun yıllardır görüyoruz. Ciddi bir pazar, medyayı da gayet sarsıcı bir şekilde etkiledi, etkilemeye de devam ediyor. Büyük haber merkezleri kağıt baskıya son verip (En yakın örneği Independent) dijital olarak devam ediyorlar, ayrıca daha az kazanmıyorlar. Bu her açıdan soruya yanıt veriyor. Robot gazetecilerin, Quill133 örneğindeki gibi, yavaş yavaş borsa ve spor haberlerinde yer aldığı bir habercilik modeli gelişirken bu sorunun yanıtının çok iyi bilindiğini düşünüyorum. Biliyorsunuz internet 1990’larda modern insanın hayatına girdi, çeyrek yüzyılı geçiyor. Belki artık dijitalleşmede finansın nasıl bir değer yarattığına yani ilerisine yönelik sorulara yanıt aramalıyız. Hangi teknolojilerin dijitalleşmede bir standart olabileceği, kapital yaratabildiği üzerinde durmak gibi. İnternet sitesinin kar marjının ürettiği içeriğe göre İnternet dünyasında nasıl var olduğuna ya da nasıl çöpe döndüğüne odaklanmak. Basılı gazete ile sunamayacağınız çok yönlü bir içerik alternatifi var çünkü. Örnekler üzerinden gidelim, Türkiye’de Veri Gazeteciliği yapma modelini geliştirmekle uğraşıyorsunuz ama bu işi ileri seviyede yapanlar artık hangi veri formatlarının üretilmesi gerektiğini, hangi araçların daha fazla bu alana hizmet edebileceğini görerek, mobilleşme ile uyumlu içerik üretimine yatırım yaparak yeni istihdam modelleri de geliştiriyorlar. Türkiye üzerinden gidersek eğer kendinizi alternatif bir medya yayın kurumu olarak tanımlıyorsanız, ekonomik olarak bir yer yaratamıyorsanız aslında o modelde ne kadar dijital olursanız olun pek bir etkisi olmuyor. Yani, herkes içerik üretebilir, bir site kuruluşu yapabilir ancak yeni bir ekonomi modeli varsa bunu hayata geçirebilir; yaptığı haberden para kazanabiliyorsa, onları satabiliyorsa, reklam alabiliyorsa, link verebiliyorsa bir alternatiftir. Dijitalleşmenin büyük yayın organlarına, bu pazardaki büyük rol sahibi olanlara yararı daha fazla, çünkü daha fazla ekonomik güçleri var. Peki bu daha nitelikli işler yapılıyor anlamına geliyor mu? Hayır. Dijitalleşme ile olan ilişkimiz medya sektöründe daha iyi habercilik yapmak ya da habercilik modelini bilgi çağına evirerek geliştirme isteğinden öte ekonomik olarak şekilleniyor. Tabii ki yabancı yayın organları için de bu öncelik söz konusu. İnternet daha fazla reklam çekiyor. Medya holdingleri arttı ve yatırımları da paralelinde etkiliyor. Türkiye’nin doğu illerinde yayın yaban TV kanalları, İnternet haberciliği yaban medya kurumlarını, sermaye yapılarını daha fazla incelemek gerekiyor.. Her biri bölgesinde bir güç, ciddi derecede ideolojiye göre parti-medyası konumundalar. Üstelik gazetecilik yapıldığı sanılıyor. Öyle az Rakamsal Verileri Yazılı Metin Haline Getiren Robot Gazeteci: Quill. (2015, 2 Haziran). Erişim Tarihi: 01 Haziran, 2016, http://www.verigazeteciligi.com/rakamsal-verileri-yazili-metin-haline-getiren-robot-gazeteciquill/ 133 185 minik insan kaynakları da yok. Sermaye yapısına baktığınızda inşaat şirketleri, bölgenin emlak devi, partilerin yakınlarına ait orta-büyük ölçekli kurumlarla karşılaşıyorsunuz. Basılıya değil daha fazla erişim, daha fazla etki yaratan alana kaydıklarını da görüyorsunuz, basılı daha masraflı üstelik. Nihayetinde dijitalleşme, İnternet’in yaygınlaşması, fazla reklam çeken bir ortam olması dolayısıyla da medya holdinglerinin yatırımlarını hep etkiledi. Habere ulaşma, haber üretiminden, dağıtımına kadar geçen zamanda İnternet’in maliyeti düşüren konumunda olması da önemli bir unsur. Şu an büyük yayın organları da dijitali kullanmaya başladılar ancak dijital medya ilk yükseldiğinde geleneksel medyayı tehdit mi ediyor tartışmaları gündeme gelmişti. Örnekler bize yanıt veriyor yine. Independent kapattı dijitale geçti. Çünkü orada zaten reklamını alıyor, tıkını da alıyor, masraf oluyor baskı ama marka değerinden bir kayıp mı oluyor, hayır. İsterse pdf olarak indirebiliyor gazeteyi okuyanlar. Bu modellere baktığımızda ciddi bir yarar görüyoruz. Tabii ki dijitalleşmek aslında yayın organları açısından birçok masrafı da aza indirdi. Yayıncı olarak baskıyı artık düşünmüyorsunuz. Eğer finans biçimini düşünürsek çok büyük alternatifler doğdu. Örneğin, reklam teklifleri ilgili e-postalar alıyoruz, haberlere reklam linki gömmek istiyorlar. Etik yönlerine odaklanmasanız, çok fazla sayıda alakasız, oldukça yönlendiren, okuyucunun da hoşlanmayacağı linkler verirsiniz tıklanması için. Hayvan özgürlüğünü savunan ve buna yönelik içerik de üreten bir yayın politikamız olduğu var, örneğin, "Ben et tesisi kuracağım, ona yönelik bir reklamla ilgili bir bülten, metin hazırlamanızı istiyorum, içine de linki gömseniz?" gibi bir reklam gelse yayınlanması mümkün değil. Büyüme hedefi ile hareket etmediğimiz için kendi reklamlarımızı seçebileceğiniz bir altyapıya sahibiz. Dijital kurallarınız, neye yer verip vermeyeceğinizi de belirliyor ancak kapitale odaklanmış bir İnternet haber sitesinin böyle bir hassasiyeti olabileceğini düşünmek gerçekçi değil tabii ki. Dijitalleşmenin en büyük artısının finansal açıdan büyük yayın organlarına faydası olduğunu görüyoruz. Örneğin T24, açıklamalarında şunu söylerler, biz haber satıyoruz, bunu da yapmak bize şu kadar gelir sağlıyor. Yani, reklam alıyor ama aynı zamanda ajans gibi içerik sağladığı müşterileri olduğunu belirtiyor, bu şekilde de para kazandıklarını belirtiyorlar, hatta okuyucu desteği de aldılar. Böyle bir ekonomik model oldukça değerli tabii ki. Dijitalleşmede en önemli ayak en önemli lokomotif, ekonomi yaratmak, birikimli olmak, hünerlilik (özellikle veri güdümlü), yani teknolojiye uyumluluk. Biraz da veri gazeteciliğinden bahsedelim o zaman. Tabii. Bunu bir veri gazeteciliği projesi üzerinden açıklayabilirim. Bir veri gazeteciliği projesi yaparken nelere ihtiyacınız var? Gazeteciye, yazılımcıya, veriyi görselleştiricisine, veri 186 analistçisine, istatistikçiye, veri bilimcisine ihtiyacınız var. Büyük haber merkezleri için söylüyorum, örneğin New York Times. Küçük haber merkezlerinde mesela Dağ Medya’da yaptığımız veri haberciliğini düşünelim, orada açık kaynak araçları kullanarak 1-2 kişinin çalışması ile Veri Gazeteciliği yapılabiliyor. Daha küçük veri gazeteciliği projelerinde bir kişi tek başına, birkaç tane aracı kullanarak saydığımız meslek gruplarının, isimlerini verdiğimiz işlerin hepsini rahatlıkla hayata geçirebilir. Fakat veri ve analiz kapasitesi yeterli olmayabilir; çok büyük analizler, çok büyük farklılıklar doğuramayabilir. Mesela, Mülteciler Dosвası - The Migrant Files134, bu Journalism++’ın yaptığı bir proje, ekip çok büyük olmasa da projenin hayata geçmesi aşamasında çok sayıda kişi yer aldı. Bu projeyi düşündüğünüzde orada çok sayıda insan yer almış. Önce projelendirilmiş, sonra fon alınmış, o fon üzerinden insanlara istihdam yaratılmış. Yani bir veri gazeteciliği projesi yaparken böyle bir disiplinle çalışmak gerekiyor, bazen bundan fazlası da. Bunlar olmazsa olmazlar ve bunların yardımcıları devrede oluyor. Tabii ki. Bir ekip işi. Örneğin, iyi bir istatistikçi gerekiyor. Ham veriniz var, temizlediniz, filtrelediniz, onu analiz etmelisiniz, istatistiki olarak da ele almak gerekiyor. Evet, bir gazeteci tabii ki, istatistikten anlayabilir fakat her şeyden anlamasını beklemek gerçekçi olmaz. Bunun için kendinizi de zorlamanızda gerekmiyor. Aynı zamanda tasarımcı ve grafiker de önemli. Hangi veri setine hangi grafiği kullanacaksınız? Doğal olarak bu işi yaparken ya profesyoneller ile çalışmanız ya da bunu sizin için kolaylaştıracak açık kaynak araçları etkin kullanmalısınız. Kendinize Veri Gazetecisi diyebilmeniz için mutlaka veri gazeteciliği araçlarını kullanmanız gerekiyor projelerinizde, mutlaka veriyle çalışmanız, "veri-güdümlü” olmanız gerekiyor. Yani, en azından birinde uzmanlaşmamız gerekiyor. Evet. Türkiye’de kendine veri gazetecisi diyenlerin projesine bakmanız gerekiyor, projesi var mı diye. Bunların hepsini yapamayabilir, ama bu ekibi bir araya getirerek bir proje üretmiş olabilir. Sonrasında iş tanımında gazeteci kendisini veri gazetecisi, veri tabanlı gazeteci, veri-temelli gazeteci şeklinde tanımlanmaya başlıyor. Şöyle düşünelim, biz proje yapıyoruz ve bizim bir veri editörümüz var. Ne diyor, güncel veri bu, şuradan alındı, diye size bir dosya hazırlıyor ve sizin için araştırma-geliştirme yapıyor. Nasıl şimdi kişisel verinin güvenliği ile ilgili veri sorumlusu atamak ve çalışmak mecburi, veri gazeteciliği projelerinde de böyle bir şeye ihtiyacınız olabilir. Yoksa dijital emeği siz veriyorsunuz, kim bunu yapıyorsa o vermek zorunda. İş modeli o kadar geniş ki, yeter ki siz bu alana girmeye başlayın. 134 http://www.themigrantsfiles.com/ 187 Girmeye başlamak değil de direkt ortadan dalmak gerekiyormuş gibi görünüyor. Yavaş yavaş işin içine gireyim, ısınayım diye bir şey yok. Evet, direkt içine düşmek gerekiyor. Yeni medya öğrencileriyle derslere başladığımızda ilk yaptığımız, ilk başladığımız şey hemen neleri seviyor, nelerle ilgileniyor öğrenci, kişi olarak nelerden hoşlanıyor, bunları belirlemek. En sevdiği noktadan başladığınızda kişi araştırma yapıyor, kendini özgür hissediyor. Yük hissetmiyor. Çünkü çok stres yaratan bir alan bu, agresif bir ders ve atölyelerde mesela sürekli insanlarla çakışıyorsunuz, hoşlanmıyorlar bu durumdan. Siz bir sürü uygulama kullanıyorsunuz, bunlara alışmak zaman alıyor. Süreç içerisinde birtakım sıkıntılar çıkıyor, sonra bunlar sizden mi kaynaklanıyor, araçlardan mı kaynaklanıyor anlayamıyorsunuz. Ama o riski göze alıp başlamanız gerekiyor. Bir çok atölye yaptım, artık insanların enerjilerini biliyorum. Sizinle ilgili de olabilir tabii ki ama atölyenin sonunda mutlaka memnuniyet anketleri hazırlıyoruz eksilere artılara göre ama genel olarak çok agresif bir alan. Yani, şundan dolayı, hazır değilseniz ve konuyla ilgili hiçbir şey bilmiyorsanız buna alışmanız zor oluyor. Bazen paraşütle atlamanız gerekiyor, kendi kendinize uzman olmayı başarıyorsunuz. Bu dönem bu alana ciddi şekilde yoğunlaşan bir öğrencim var, çok belirgin bir örnektir kendisi, 4 yıldır verdiğim eğitimlerde birkaç tane öğrenci her dönem çıkıyor, Bu öğrencim de çok kısa sürede, 4 aylık süreçte hiç durmadı. Projelere dâhil oldu, dinledi dersleri, verilen bütün işleri yaptı. Bir kişi gerçekten bu alana eğilmek isterse, gösterilen dinamiklerde ilerlerse gerçekten yol alıyor. Bunun için böyle 5 yıl filan zaman harcaması gerekmiyor, iyi takip etmesi ve ilerlemesi gerekiyor. İş alanı olarak da gelecek vaat ediyor. International Data Center örneğini verdim, doğrudan medyayı kapsayan aktarımlar olmasa bile onlar kendi verilerini yönetiyorlar ama orada bile hünerli insan sıkıntısı çektiklerinden bahsediyorlar ve insan yetiştirmeye eğildiklerini söylüyorlar. Kaynak ayırmaya hazırlar. Hazırlar çünkü büyük bir veri var, veri merkezleri kuruluyor. Hatta artık veri merkezlerini turizm merkezleri gibi sunmayı, yani yeşillendirilen depolar sunmayı düşünüyorlar insanlara. Çok etkileyici. Orayı ziyaret edip, kahve içip, mesela Facebook’un data base'i gibi, oralarda da bir sosyalleşme alanları planlıyorlar. Türkiye’de aslında veriyi tanımıyoruz, veriyle neler yapıldığını bilmiyoruz henüz yeterince. Bütçe gerekiyor. İş tanımlarında bunlarla birlikte alt dallar da olmaya başladı, veri editörü, veri analistçisi gibi. 188 Örneğin, Kosta Rıka’dan bir gazeteci arkadaşım var, veri gazetecisi. Kosta Rıka’daki büyük bir gazetenin veri editörü aynı zamanda. Görürsünüz zaten derslere de davet ediyorum. Mesela o öyle biri, veri gazetecisi, veri editörü, veri tabanı habercisi gibi tanımlar var ve bu iş tanımları birer birer işliyor. Veri analistliğinin, veri gazeteciliğinin yolsuzluğun çok olduğu ülkelerde mecburiyetten gelişim gösterdiği söyleniyor. Şimdi, Türkiye'de yolsuzluk ve medyanın durumunu düşünürsek buna izin verilir mi sizce, bunun önü açılır mı? Tabii ki açılır, ben bunu hep inanırım hep inanacağım da. Eğer iyi bir veri haberciliği sektörü oluşturulabilmişse zaten bu veriyi nasıl çektiğimizi, nasıl kullandığımızı, nasıl bu kadar anlamlandırdığımızı hükümetler anlayamayacak bir süre. Ben de ondan şüpheleniyorum. Bir noktada uyanırlar ve buna engel olurlar. Tabii ki, olurlar ama siz çoktan büyük projelere imza atmış olabilirsiniz belki. Şu anda bile sizin ne yaptığınızı pek anlayamıyorlar. Türkiye'de yolsuzluğun ortaya çıkarılması anlamında "Mülksüzleştirme Ağları" projesi yapıldı. Bunu okuyan da pek anlamadı sanırım, öyle de bir şey var. Çok güzel bir şey söylediniz, zaten onlar yolsuzluğu ortaya çıkarmıyor, bağları ve iletişimleri ortaya çıkarıyorlar öncelikle. Yani şöyle, herkesin gözünün önünde olan bilgileri tek bir tabloya koyuyorlar. Ve görünür hale getiriyorlar, sonuçta kişinin kendisi anlayabildiği kadar, veri okuyabildiği kadar onunla ilgileniyor, okumadığı/anlayamadığı takdirde bir şey ifade etmiyor. Ama siz veri okuryazarlığında kendinizi geliştirdikçe daha fazla anlıyorsunuz kurulan dili. Zaten Türkiye’de önemli olan veri okuryazarlığını geliştirmek. Medya okuryazarlığı, veri okuryazarlığı değildir çünkü. Yani, sizin veriyi analiz ederken iyi anlamanız ve insanları kandırmamanız gerekiyor. “Bir grafik yaptım, interaktif bir iş yaptım bakın” ama ne kadar doğru acaba? Bunları anlamak gerekiyor. Bir haberi doğrular gibi. Çünkü bunun kaynakları da iş etiği gereği açık olması gerekiyor, insanların doğrulayabilmeleri için. Veri gazeteciliği ile ilgili sorulara cevap vermiş olduk böylece. Dağ Medya’dan bahsedelim isterseniz? Tabii. 189 Konuşmanın başında da söylediniz reklam konusunu. Peki, hiç reklamınız yok mu şuan? Arada bir kültür-sanat reklamları alıyoruz. Ancak bir reklam gelirimiz yok. Atölyeler yapılıyor. Tabii, atölyeler düzenliyoruz, örneğin eğer üniversite için ise ve bütçesi de yoksa fon başvurusuyla yapıyoruz. Şu an eğitimlerde sivil toplum desteğiyle ya da gönüllü çalışmalarla veri okuryazarlığı görülüyor veya öğretiliyor. Evet. Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği de bu amaçla kuruldu. Merkezi Ankara ve Dağ Medya’yla ilişkisi yok. Dağ Medya’dan bir tek ben varım. Sadece Dağ Medya’nın gelir modelinde rahatlıkla söyleyebilirim ki; günlük on içerik üretiyoruz, takipçi sayımız sosyal ağlar ve mail hizmetiyle birlikte 40 bin civarı. Günlük okuma sayısı da Google Analize baktığımızda 5 bin, 6 bin, 7 bin şeklinde değişiyor, bazen daha da yukarı çıkıyor. En fazla okunan haber 10 bin oluyor. Mesela sansürlendiğimizde, sansürlenme sürecimizde linke uyarıdan dolayı ulaşamıyorlardı, ama sosyal ağlardaki yaptığımız paylaşımlarda haberlerin okunma sayısı daha da artmıştı. Can Dündar da söylemişti "Kendimiz mücadele etseydik herhalde bu kadar kendimizi duyuramazdık" diye, aynı şey benim için de geçerli, Dağ Medya için de. Joe Biden'ın davet ettiği gazetecilerden birisi de bendim. Sansürlendiğimizden dolayı davet edilmiştim. Ama diğer medya kuruluşlarına baktığımız zaman çok yavaşız. Çok yavaş ama Türkiye’de ve dünyada, veriyle ve mevcut atölyelerle ilgili içerik sağlıyorsunuz. Ben bütün içeriği tarayana kadar bayağı bir vakit harcamıştım ve nasıl bu zamana kadar görmedim, diye de düşünmüştüm. Ama belki de işte olması gereken o. Bir şeyin abartısız olması, aslında sakin olması anlamına gelir. Mesela, yurttaş gazetecilik içeriklerini çoktan Türkçeleştirmiştik 2012’de ve şuanda bütün o yurttaş habercilik içeriklerini üreten herkes oradan alıyor. Sonuçta bir kaynak olmayı hedefliyoruz, en büyük nedeni bu. Birde belirtmekte fayda var, gönüllü çalışmıyoruz. Üç editör, yarı zamanlı bilişimci ve artık kapanma riskine yönelik avukat. Derslerim, atölyelerim dışında aktif olarak haber trafiğinde etkiliyim, haber de yazıyorum. Yerimiz Beylerbeyi’nde, bir ofisimiz var ve çevrim içi de çalışabiliyoruz projeler olduğunda. Mesela, yazılımcımız yarı zamanlı bizimle birlikte; siteyle, hosting'le, veri tabanıyla ilgili sorun olduğunda destek alıyoruz. Avukatımız var, özellikle sansürlenmeden sonra artık önlemimizi de aldık. Üç editör, bir avukat, bir yazılımcıyız, iki tane de İngilizce haber yapan Erasmus öğrencisi stajyerimiz var. News bölümümüz var, iyi işler çıkarıyorlar. Daha çok sahadalar, çok 190 fazla ofis ortamına gelmiyorlar, onları editör yönlendiriyor. Mesela, Bilgi Üniversitesi’nde bir konferans var Suriyelilerle ilgili, oraya gidiyorlar, Koç Grubunun yaptığı ekonomi ve basın toplantısı var oraya gidiyorlar. Hiçbir şekilde gönüllü, dijital emek sömürüsü yapmıyoruz, buna karşıyız. Olabildiğince anti-hiyerarşik takılıyoruz, zaten amacımız gerçekten doğru ve temiz iş yapabilmek. Mesai saati 9.30-10.00 arası başlıyor, 5’te bitiyor ve 5’te de bizi takip eden yaklaşık 5000 üyemize içeriklerimizi iletiyoruz. Doğrudan manuel e-postaları isteyen okuyucularımız var. Günlük 7-8 tane haber oluyor. Ağırlıkta hayvan haberleri, hayvan özgürlüğü, bilim, ekonomi, veri, teknoloji, politika, kültür, dünya üzerine ya da medyayla ilgili oluyor. Politik haberlere yer veriyoruz,ekonomi haberleri, işçi ölümleri, hak haberlerine de yer vermeye çalışıyoruz. Tarafgirlik üzerine kurgulu bir şey değil de, biraz daha gerçekten ötekileştirilmiş konulara yer açmaya çalışıyoruz. Günlük on haber dersek, elli haber yapıyoruz haftalık ve aktif olarak haftanın her günü çalışıyoruz. Hafta sonu da Pazar günü Dağ Medya Magazin diye bir bölüm çıkarıyoruz. Orada da hem arşiv, hem güncel, hem de içeriğini referanslayarak sunabileceğimiz vegan hayvan aktivistlerinin içeriklerine yer veriyoruz. Hiçbir yazarın, istemediği sürece hiçbir içeriğini yayınlamıyoruz, mutlaka izin alıyoruz. Bize gönüllü olarak içerik yollamak isteyenlere mutlaka minik bir sözleşme gönderiyoruz. Yani, bunu kendi rızanızla gönderdiğinizi ve çıkarılamayacağını, sonradan yazımı beğenmedim, çıkarmak istiyorum talepleri olmasın diye. Kesinlikle gönüllü kimseyi çalıştırmıyoruz, kendi kendimizin kölesiyiz ama gönüllü çalıştırmıyoruz. verigazeteciligi.com ve dagmedya.net dirsek temasında çalışıyorlar, değil mi? Tabii ki, verigazeteciligi.com bir Dağ Medya yayını. Orada da ağırlıkta çeviri yapıyoruz, öğrenci çevirileri oluyor. Mütevazi bir bütçeyle bize çeviri yapabilen bir tercüman arkadaşımız da var, ona da paslıyoruz. Mesela ne oluyor, 4 tane içerik yapmasını istiyoruz, 150200 Lira gönderiyoruz ayın sonunda. Böylelikle farklı çeviriler yapmak istediğinde de bize belirtiyor, biz de ona farklı konular için içerik gönderiyoruz, kendi imzasıyla da çıkıyor. Yani, verigazeteciligi.com’da da çok gönüllü çalışmıyor. Örneğin bir öğrencim bütün yaz boyunca atölyelerimizdeydi, bizimle çalıştı. Bu projelerde bütçe varsa onu da bütçelendirdik, diğer katılımcıları da. Gönüllü olarak çok nadir ama öğrenci ya da katılmak isteyen, kendini geliştirmek isteyen kişi istediği sürece aramıza katılabilir. Böyle bir model Dağ Medya. Tek başına, sırtını dayadığı bir yer yok, ekonomik modelini kendisi yaratıyor. Örneğin, benim akademik olarak kazandığım ve aynı zamanda araştırmacı olarak kazandığım para Dağ Medya’nın var olmasını sağlıyor. Editörlerin de masraflarını çıkarmış oluyoruz içerik sağlarken. Bir fon varsa ve bu fona başvuru yaparsak Dağ Medya olarak, diyelim ki, 5 bin TL olarak projelendiriyoruz, editör olarak kim çalışacaksa o projeyi o yürütüyor, 5 ay sürüyor, oradan 5 bin TL alıyor. Projenin ismi aynı zamanda Dağ Medya’da yayınlanıyor. Bunlar da ekonomik modellerden birkaç tanesi. Doğuda bazı İnternet sitelerine içerik geliştiriyoruz, satıyoruz. 191 Proje bazlı fon alıyorsunuz. Aynen öyle. Ama büyük bir reklam gelirimiz yok. Düşünüyoruz, evet ileride belki olabilir ama hedefimiz ne büyümek, ne küçülmek, böyle kalmak uzun bir süre. Büyümeye değil, kendimizi korumaya odaklanıyoruz, sansürlenmeyerek. Sansür olayı neden peki? Henüz bilmiyoruz nedenini. Ama dava açtırdık, hukuksuz bir şekilde gerçekleşti sansür. Sistemden bize mahkeme kararı ulaşmadı, gelmedi yani savcılık tarafından neden sansürlendiğimize dair bize henüz bir bilgi gelmedi. Kimse bize tebligat çekmedi yazılı veya eposta olarak. Sansürlendik, 3 ay sürdü. Fakat biz hukuki yollarla sansürü kaldırdık, avukat tuttuk. İfade özgürlüğü kapsamında bir projenin içinde kalarak, açılmayı beklemek bizim için profesyonel bir iş olmazdı. Bir avukatın bu alanda kendini geliştirmesi için taşın altına elini koymamız gerekiyor. 3 aylık bir süreçte tuttuğumuz avukat, hiç bu alanla ilgisi olmadığı halde her gün Ankara Gölbaşı’na gitti ve siteyi açtırmayı başardı. O süreçte de hukuki olarak bize hak doğdu, biz de dava açacağız. Bu bir emsal, hukuku ancak öyle kullanabilirsiniz. Üç ayda açtırdık, şuanda hukuki olarak da bizim büyük bir zararımız olmadı ama ruhen büyük derecede yıprandık. Üç ayda trafik kaybı yaşadınız mı? Trafik hiç önemli değil, çünkü biz çok yavaş gazetecilik yapıyoruz, bir kişinin okuması bile bizim için yeterli. Belki şuanda bu düşünce dünyada çığırtkan medya anlayışına çok ters ama bence doğru olan bu. Şöyle ki, niş bir kitleye, sizi okuyan bir kitleye sahipseniz, 10 bin insan bence yeterli. Eğer sadece bir enerji yaratmak ve büyük bir pazar, büyük bir sistem yaratmak istiyorsanız o başka bir kulvar. Ama kendi düşüncem, herkes ne kadar kapasitesi olacağını iyi bilmesi gerekiyor. Bir Hürriyet olmayı istemek yanlış bir şey olmasa da, gerçekçi olmak önemli. Bugün bir Milliyet ya da Huffington Post olmayı istemek güzel olabilir ama güçlü değilseniz ve dişlilerin arasında kaybolmayı istemiyorsanız, amatör kalabilirsiniz. Yani yine profesyonel olabilirsiniz ama ruhunuz amatör kalabilir. Kendimi konumlandırdığım noktada bunu çok doğru buluyorum. Kandırmamak, yavaş gazetecilik yapmak, insanların biraz nitelikli bir şeyler okuması için önayak olmak, iyi bir içerik geliştirmek; yani bir gazetecilik modelini geliştirmeye aday olmayı seçmek ve bunun için içerik geliştirmek, bir yayın kurmak çok önemsediğim şeyler. Hani, Dağ Medya’nın içinde de gazeteciliğin bu niteliklerini 192 yürütebilirdik ama başka bir portal daha kurup yarı akademik olarak içerik üretmek çok önemli bir durum. Evet, verigazeteciligi.com’daki içerikler 12’den vuruyor meseleyi. Sonuçta bütün dersleri hocalar, üniversiteler oradan alıyor. Çünkü bütün ders programlarını, atölye çıktılarını, linkleri, içerikleri yayınlıyoruz. Her şekilde hepsi orada oluyor. Çünkü en büyük sorunlarımızdan birisi bu zaten, İnternet’i doğru kullanamıyoruz, içerik üretemiyoruz. Ürettiğimiz içerikler de nitelikli olmuyor. Doğal olarak gerçek bir kaynak oluşturabilecek bir içerik mekanizması işlemiyor. Bir de mesele o kadar dağınık ve çok yönlü ki, sonuca ulaşamamak çok mümkün. Evet, mümkün, kesinlikle öyle oluyor. Yani, o yüzden bu kadar minik bir bütçe ve emek kapsamında aşkın bir şekilde performans gösteriyoruz. Ekonomik modellemede atölyelerin etkisi oluyor. Diyelim ki, atölyelerden büyük bir gelir olduğunda örneğin, 2016 hedefimiz Dağ Medya’nın tasarımını görsel açıdan güçlendirmek. Hedefimiz bunun için bir bütçe ayırmak. Onun dışında iki tane daha editörle çalışabilmek ve yarı zamanlı ya da tam zamanlı veri gazeteciliği bölümü oluşturmak. Giderlerimiz böyle oluyor. O zaman amaç şöyle olacak, bir veri gazeteciliği ajansı olmak. Şimdi, ekonomik model denilince "Daha çok nasıl büyürsünüz" anlamında soruları ardı ardına sormak icap ediyor. Ama diyorsunuz ki, biz bu kadarız, böyle iyiyiz. Daha fazla büyümek Hürriyet, Milliyet, Huffington Post olmak gibi bir derdimiz yok. Bu konudaki planınız nedir? Evet, yok gerçekten ve yine de para kazanılıyor, minik de olsa üyeliklerden para kazanıyoruz ve projeleri de takip ediyoruz. Bir proje oluyor, sadece veri gazeteciliği projesi de olmuyor, araştırma üzerine oluyor, o araştırmayı biz belli bir şeye yayıyoruz. Eğer bütçesi 10 bin Lira ise, editör 2 bin 500 Lira alıyorsa bütçe çıkıyor, üç editörün de maaşı çıkıyor. Bayağı da iyi bir modelleme esasen; aç gözlü olmamak, çok fazla sınırları zorlamamak, kendine iyi davranmak gerek. Yani, kaliteli içerik üretmeye inanmak, bunu da yaparken sakin olmak. Çığırtkan olmak, herkese her şeyi duyurmak gibi bir derdimiz olmamalı. Ben öyle düşünüyorum ve bu bence gazetecilik mesleğini korumak için de önemli bir şey. Evet, 193 anlıyorum ajans içeriğini kullanmak ve çoğaltmak sorun değil. Çünkü Reuters’ın da 10 bin, 20 bin, 50 bin üyesi var belki ve onlara da sonuçta içerik satıyor. Yani, dünyadaki bütün haber portalları bu ajanslara üye. Doğal olarak orada haberi nasıl sunacağı önemli, haberi çoğaltmanızda sorun yok. "Habere takla attırma" meselesi, orası önemli. Bunu Türkiye’de en iyi yapan Al Jazeera oluyor. Örneğin, bir TÜİK verisini ya da başka bir veriyi alıyor, onu sokağa indiriyor; topladığı verilerle insan hikâyesine dokunan bir yolculukla karşılaşıyorsunuz. Ama bunu sağlayan şey kapital ve insan kaynağı. Burada ekonomik modellemeyi yaparken meslek özellikleri belirleyici olduğu için bence çok sayıda alternatif model mümkün. Ne zamandır var Dağ Medya? 2011’den beri ve hep minikti zaten. Pek, minik demeye benim dilim varmadı ama. 2011’de kurulduğumuzda, daha geniş bir erişim hedefi düşünüldü. Ama özel bir tanıtım yapmıyoruz, reklamda hiç vermedik. Twitter’da daha çok okunalım gibi bir şey yapmıyoruz, Facebook'ta da tamamen organik takipçilerimizle varız. Bu önemli, çünkü çığırtkan bir medya algısı var. Çığırtkan olmadan da binlerce insan sizi sosyal ağlarda bir şekilde bulup, takip edebiliyor. Bir de o takipçileri kaybetmeniz mümkün olmuyor. Örneğin gündemi hayvan haberleri ile başlatıyoruz, sonra diğer konular yer alıyor. Okuyucu bunu biliyor ve en fazla okunan haberler bunlar. Hayvan haberi yaparken de haberi doğru seçmek ve dili doğru kullanmak gerekiyor. Bunlar gözden kaçırırsanız hayvan üzerinden sömürü yapmış da oluyorsunuz. Kedi köpek haberlerinden bahsetmiyorum, her gün tecavüze uğrayan, memesinden sütlerinin son damlasının da alındığı inekler, zulme uğrayan milyonlarca canlıya el verdiğince yer veriyoruz. Başlıkta çığırtkan olmamak, okuyan kişinin merak duygusunu sömürmemek en önemli. Belki siz okuyucu olarak dikkat etmeye bilirsiniz ama bir pornografi içermiyor site. Ama buna çok alıştık, bu duygu sömürüsü olmadığı zaman anlayamayabiliyoruz. İşte, onu anlayan geliyor zaten ya da orada bir şey var, sürekli geri gelip okuyorum, diyor. Mesela, sitemiz engellendiğinde moral olsun diye güzel şeyler yazmıştı okuyucular, biz sosyal ağlardan da takip ediyoruz, siz bize yine bülten gönderin biz oraya geçelim, diyorlardı. Onu oksijeni olarak görüyor; oradaki dili, doğru buluyor. Buna inanmak gerekiyor, tabii ama 194 bu çok ekstrem bir örnek olabilir size aktardığım şeyler; şu anda yaşadığımız dünyada böyle de bir oluşum, böyle de bir algımız var. Ne kadar ütopik gelse bile, düşüncemiz böyle. Haber yapıyoruz sonuçta ve engellendik, ama bu da bir kamuoyu yarattı. İnsanlar bizi daha çok sevmeye başladı, ama hâlâ sansürlenmemizin nedenini bilmiyoruz. Büyükelçilerin olduğu bir davete katılmıştım,, editör arkadaşlarımızla gitmiştik. Sansürlendiğimizden bahsetmiştik ve hiç anlamamıştık o gün. Tebrikler aldık, nasıl başardınız soruları aldık. Gerçekten büyük bir çaba sarf etseydik bu kadar büyük bir kamuoyu oluşturamazdık herhalde. Zaten sansürlendikten sonra çok fazla insan bize destek oldu. O zaman anladık aslında varmışız, aslında o sessizliğimizde bile bizi insanlar öyle takip ediyormuş. Olay bağırmak çağırmak değilmiş yani, zaten okuyormuş okuyan farkındaymışlar, bu çok etkileyici bir şey. Medya güvenilirliği, diyoruz, medyaya güven. Güven için önce okuyucuya güven vermek gerekiyor, okuyucuyu sömürmediğimizi belirtmemiz gerekiyor. Bu sansürünüzün haricinde, trafiğinizi de çok fazla izlemiyorsunuz, çok fazla umurunuzda değil gibi gözüküyor. Evet. Yakın gelecekte Dağ Medya ne şekilde dönüşecek eğer daha fazla trafik ya da büyüme gibi bir derdiniz yoksa? Bizim yaptığımız şeyler nereye evrilecek? Hedeflerimiz belli aslında, yani benim en azından kurguladığım hedef şu, yayınımız böyle devam edecek, içerik üretmeye ise bir şirket olarak devam ediyoruz. Dağ Medya bir şahıs şirketi ama anonim olmayı istiyor tabii ki. 2017 yılı itibari ile tamamen Veri Gazeteciliği yapacak Dağ Medya ve son dakika haberde veri kullanımı pratiklerine odaklanarak bu çalışmayı oturtmayı planlıyor. Veri araştırmak için kamuoyu baskısı oluşturma planınız var mı? Evet, tabii ki. Zaten Açık Veri ve Veri Gazeteciliği dernek kuruluşunun en büyük amacı o. School of Data Turkey’i kurduk biz, yönetim kurulunun en yaşlısı benim. Veri Okulu'nu anlatmak için TRT Radyo3’te, Hacettepe'den Mutlu Hoca'ya konuk olmuştum, orada da söylemiştim, hedef veri okuryazarlığını geliştirmek. Ekibin en yaşlısı benim, ekip çok canlı ve hedefimiz şu; ilk bir yılda veri okuryazarlığını anlatmak için Türkiye’nin özellikle bilgiye erişimde en zayıf bölgelerine gitmek ve orada atölyeler düzenlemek için bütçelendirme yapmak. İyi bir çevrimiçi modülasyon kurgulamak, yani insanların atölyeye gelemiyorlarsa çevrimiçi olarak Türkiye’de altyapısı kurgulanmış bir siteye girip test çözebileceği, kendisini 195 deneyebileceği bir platform oluşturmak. Türkiye’ye içerik kazandırmak, el kitapları kazandırmak, açık veri çalışmaları yapabilmek, Türkiye’deki politikalara dâhil olmak ve bir kamuoyu yaratmak. Veriyle ilgili yapılan yanlışlara dikkat çekebileceğimiz, böyle bir meseleye rahatlıkla tepki verebileceğimiz bir sistem kurguladık. Derneğin de amacı bu, yaşlı ya da çok büyük insanları dâhil etme gibi bir derdi yok. Daha çok genç, girişimci bir yapısı var derneğin. Genç insanların da bir birey olduğunu onlara hatırlatmak ve bir değer yaratacaklarına inanmak çok önemli. Okullarda en büyük sorun bu; öğrenci mezun oluyor, hoca yanında asla öğrenciyle bir iş yapmıyor, onu gelecek yolculuğuna dâhil etmiyor, çok nadir olabiliyor bu durum, çok yavaş ilerliyor bizim gibi toplumlarda. Bizim en büyük enerjimiz aslında gençlerle birlikte bir şeyler yaratabilmek. Yazılımcı, tasarımcı gibi genç profesyonelleri; gerçekten bu işlerden anlayan, günlük hayatında bunu yapan insanları birazcık daha yapılandırılmış bir sisteme dâhil etmek. Umutluyum, arkadaşlarım için de umutluyum. Sosyal ağlar ilk yaygınlaştığında da demokrasi adına önemli gelişmeler olacağını düşünüyorduk. Farklı görüşlerden insanların tartışmasına, fikirlerini paylaşmasına vesile olacağı konusunda da umutluyduk, ancak planladığımız gibi olmadı. Veri Gazeteciliği konusunda da aynı şekilde umutluyuz, bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Birincisi hayal dünyamız var, hayal kuruyoruz. Bu da en önemli şeylerden birisidir. Çünkü hayal kurabildiğiniz zaman aç olmanız bile önemli değil, karnınız doyabiliyor, bu konuda çok ciddiyim. Eğer iyi bir hayal dünyanız varsa bir şekilde yemeğiniz kapınıza geliyor ve ona olan inancınız sizi besleyen şey oluyor. Gerçeklik önemli, ama hayal dünyası da önemlidir. Hayal dünyası geniş insanlarla bir arada olabilmek ve bunu seçmek de açıkçası bu toplumda, yaşadığımız toplumda adeta nefes almayı sağlıyor, tüm karanlığına rağmen. Biz dernek olmayı başardığımızda, birçok kişi inanmadı, "Siz sisteme karşı bir derneksiniz. Veri haberciliği, açık veri, veri politikalarını yargılayacaksınız" gibi yorumladılar. Veri gazeteciliği aynı şekilde kötüye kullanılamaz mı peki? Manipüle eden her zaman olacak ki, bunları aklamanız mümkün değil. Şöyle yani, veriyi işleme, görselleştirme süreci çok uzun olduğu için ve insanlarımızın birçoğu belki test 196 etmeyeceği için birçok sonuç doğuracaktır ve o daha tehlikeli. O yüzden herkesin yapmaması sağlıklı ilerleyebilmemiz için çok yararlı ama mümkün değil. Yapanlar da var. Şimdi, site trafiğini çok önemsemiyorsunuz, reklam gibi bir derdiniz olmadığı için. Zengin olduğumuz için değil bu, bunun farkındasınız değil mi? Kesinlikle. Ama söz konusu kamuoyu yaratmak olduğu zaman buna ihtiyacınız olabilir. Evet. Adınızı duyurmaya ihtiyacınız olacaktır. Bu doğru, bunun için de bir yıl sonrası için planlarımız var. Şu an, çok güzel bir içerik oluşmuş verigazeteciligi.com'da ve Dağ Medya aynı doğrultuda ilerliyor. Önce birtakım e-kitapları çeviriyorsunuz, rehberleri çeviriyorsunuz, güzel bir başlangıç için kitiniz var, güzel bir içerik birikmiş. Bundan sonra kamuoyu oluşturma anlamında; habercilik, akademi ve STK üçgeninde planlarınız ne olacak? Öngörebildiğim bazı şeyler var, tabi biraz daha bütçe yaratabilmeyi de önemsiyoruz. Koyduğumuz hedef bu. Biraz daha elimizi rahatlatabilecek bir geliri sağlamamız gerekiyor. Bunun için de veri gazeteciliği ajansı gibi çalışmayı düşünüyoruz. Atıyorum X bir yayın, şöyle bir haber var, bununla ilgili bize görselleştirme, interaktif haritalar çalışması yapabilir misiniz, diye gelebilir. Çünkü Avrupa’da böyle bir modelleme de var. Doğrudan Veri Gazeteciliği Ajansı oluyorsunuz ve artık orada sizin çekirdek kadronuz içerik üretmeye başlıyor. Çünkü sizin haber merkezinizin böyle bir haber birikimi olmayabilir; ama grafiği, içeriği size özgü bir şekilde haber içeriği için hazırlayabilirsiniz. Bir buçuk yıl içerisindeki en büyük hedeflerimizden bir tanesi yazılımcılarla, çok iyi bir ekiple böyle bir ajansı hayata geçirebilmek. Yine planlarımızdan biri Dağ Medya içerisinde bir araç geliştirmek. Verigazeteciligi.com da inandığımız sürece devam edecek. Çünkü 2013’den beri var, öğrenciler orada içeriklerini yayınlıyor, benim bütün öğrencilerim projelerini orada geliştiriyor. Hem atölyelerde, hem de kendi şifreleriyle içerik girişi sağlıyorlar. Kendi bloglarını açıp, kendi sitelerin linklerini verebiliyorlar. Ben buradayım diyebiliyorlar ve otomatik olarak onlara bir artı katıyor bu, o havuzun içerisinde oluyorlar. Orası bir laboratuvar, bir sorun olmadığı sürece orada olmaya devam edecek, bu alan geliştikçe de gelişmeye devam edecek. Hedefi bu; gelişmek, büyümekten öte köklenerek gelişmek. 197 Tabi, bu durumun çığırtkanlık yapmadan olabilmesi çok değerli hem akademiden hem de ideallerinizden aldığınız güçle diyelim. Yaptığınız şey çok değerli, teşekkür ederim bana zaman ayırdığınız için. Ben teşekkür ederim. 198 Bant MAG İrem Kulaber Bant Mag. 2004 yılının Eylül ayında ilk sayısını yayınlayan ve o günden bu güne popüler kültür ve alt kültür dünyalarına hitap eden yazılı ve dijital bir dergidir. 2011 yılından beri erişimi ücretsiz olan dergi, yayın hayatına hem basılı hem de dijital olarak devam eder. Bant Mag. Bant isimli bir şirketin bünyesi altında çıkmaktadır. Fakat farklı olarak dergiyi kuran şirket değil şirketi kuran dergidir. Derginin yayın hayatına devam edebilmesi için dergi ekibi dışarıdan çeşitli tasarım ve kontent işleri almakta; bunun yanı sıra Bant birçok organizasyon ve etkinlik düzenlemelerinde bulunmaktadır. 11 yılını geride bırakan dergi, yazarların kendi ilgi alanları doğrultusunda, ofis ortamı ve full time çalışma koşullarına yanaşmadan yayın hayatlarını freelance şekilde devam ettirmeyi hedefler. Röportaj: James Hakan Dedeoğlu – Bant Mag. Yayın İmtiyaz Sahibi ve Etkinlik Direktörü Bant nedir ve kapsamı altında neler var? Bant bir şirket ve bünyesi altında çok fazla şey var. Derginin içerisinde değil ama dışında etkinlik, konser, festival, sergi, panel ve gösterimler düzenliyoruz. Onun dışında markalara videolar yapıyoruz, bazen kendimize yaptığımız da oluyor. Hürriyet Tv'de yayınlanan “Yol Yordam” isimli, skeçlerden oluşan bir video programımız vardı. Hürriyet Tv dış alımları durdurdu ama o iki yıl devam etti. Onun dışında Babylon Soundgarden'a viral videolar hazırladık. Görsel tasarım ajansımız var markalara poster illüstrasyon çalışmalar yapıyoruz. Nike ve Redbull’a uzun yıllardır işler yapıyoruz. En son Akbank Caz için bir çalışma yaptık. Bant olarak yaptığımız şeylerde en büyük payı içerik sağlamak alıyor. Mesela Babylon'un içeriğini biz sağlıyoruz. Daha önce Avea'yla çalıştık. Jatom isimli bir markaya Jatomi Mag isimli dergiyi hazırlıyorduk. Şimdi Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin dergisini de biz yapıyoruz. Daha yeni çıkacak o da. Bizi bilen seven takip eden firmalar zaman zaman gelip ihtiyaçlarını karşılayabileceklerimiz noktada bizden böyle projeler istiyor. 199 Kısacası Bant, özünde bir dergidir ama ajans ve organizasyon şirketi özellikleri de gösterir. Bant Mag.’in çekirdek kadrosunu kimler oluşturuyor? Aylin Güngör ve ben şirketin yasal olarak sahibiyiz. Bant bir limited şirketi olarak geçiyor. Aylin ile ben işi fikir olarak başlattık. Ama Sadi Güran, Ekin Saraç gibi isimler de baştan beri yanımızda. Eski kadroda Ümit Kurt ve Tevfik Reşit de vardı. Şimdi ise sinema editörümüz Melikşah Altuntaş, müzik ve web editörümüz Cem Kayıran, yine web kısmında Busen Dostgül de var. Yetkin Nural, Doruk Yurdesin’den oluşan dokuz kişilik bir asıl kadromuz var. Bizde hiç kimse full time çalışmıyor. Çoğumuzun diğer bir yandan yaptığı başka işleri var. Yıllar içinde oluşmuş kendine has bir çalışma sistemimiz var Bant’ta. Herkes evinden çalışıyor, bir ofis sistemimiz yok. Dolayısıyla Bant'ın işlerinin önüne geçmemesi koşuluyla herkes başka işlerle de uğraşıyor. Dergi geçmişten bu güne nasıl geldi? Biz tüm bu işlere başladığımızda 23, 24 yaşındaydık ve amacımız tabii ki dergi yapmak, sevdiğimiz şeyleri insanlarla paylaşmaktı. Sonra ilk 1-2 yıl öyle gitti. Fakat her şey bugünkü haline organizasyon yapma fikrimizle geldi. Sevdiğimiz gruplarla röportajlar yapıyorduk ve keşke Türkiye’ye gelseler ne güzel olur diye hayaller kuruyorduk. Derken röportaj yaptığımız gruplardan biri bize, “En büyük hayalimiz İstanbul'a gelip rakı içmek,” dedi. Biz de tabi gerçekten çok güzel olur yapabilir miyiz acaba diye düşündük. Sonra reklamcımızla konuştuk, sağdan soldan derken ufacık da olsa parayı bulduk ve adamları getirdik. Aslında olmayacak bir geceydi. Çünkü bir cumartesi akşamı “Miller in the Night” kapsamında yapıldı konser. Bu serinin kapsamı da elektronik müzik, DJ’ler falan. Bizim getirdiğimiz grup ise dünyanın en sessiz sakin akustik grubuydu. Biraz Miller'ı kandırmışız gibi oldu. Ama neyse biz o etkinlikten öyle büyük bir haz aldık ki… Sanatçılarla burada takılmak, tanışmak, gelen insanların mutluluğunu görmek… Bunun üstüne, o zaman devam edelim dedik. Devamı geldi evet ama yıllar içerisinde maddi kaygılar ve ihtiyaçlar da ortaya çıktı. O noktada başka şeyler yapmaya yöneldik. Şunu yapalım, bunu da yapalım, farklı yerlerden para gelsin, dedik. 2011 yılında bizim için bütün işler değişti. Biz normalde bir şirketin bünyesinde çalışıyorduk. 2003 yılında çıkardığımız “Forward” isimli bir dergi vardı. Bu dergi sadece 2 sayı yürüdü. Aylin'e, gençlik dergisi yapar mısın diye bir teklif gelmişti ufak bir medya şirketinden. Bin TL de bütçesi vardı. Biz de o sıralar bütün arkadaşlar hadi bir şeyler yapalım kafasındaydık. Yaptık fakat dergiyi sadece 2 sayı çıkarabildik çünkü orası çok kötü bir firmaydı. Maddi olarak aksaklık vardı ve dergiyi çok kötü basıyorlardı. Biz de oradan ayrıldık. Fakat ilk iki dergiyi görüp çok beğenmiş olan Mobimag firması bizimle çalışmak istedi. Bu firma Mobimag isimli bir cep telefonu ve teknoloji dergisi yayınlıyorlar ve medya işini genişletmek istiyorlardı. Bize dergiyi çok beğendiklerini söylediler ve orada çıkarmaya devam edip etmeyeceğimizi sordular. Biz de onayladık ve derginin ismini Bant yaptık. Dolayısıyla bir 200 firmanın bünyesindeydik. Yıllar müdahalelerle geçti. 2004'ten 2011'e kadar o şirket bünyesindeydik. Derken şirketi kapatmaya karar verdiler. Biz de Bant bizim hayatımız, siz şirketi kapatıyorsunuz ama biz ekip olarak Bant'a devam edebiliriz dedik. Yasal bir takım sıkıntıların ardından derginin ismini Bant Mag. yaptık ve birinci sayıdan başladık. Mobimag’te dergiyi kapattığımız zaman 66. Sayımıza gelmiştik. Bant eskiden daha büyük ve aylık olarak satılan bir dergiydi. O zaman sadece kağıda basılıyordu. Bir web sitemiz vardı ama bir numarası yoktu. 2011'de ortada kalakaldık. E hiçbirimiz zengin insanlar da değiliz. Zaten Türkiye'de o çaplı bir dergi yapmak çok zor. Her ay D & R’lara girdiğin bir dergi yapmak… Çünkü dağıtım sistemi çok sert Türkiye'de. Dağıtımcılar acayip paralar istiyorlar. Bu dağıtım şirketleri de genelde Turkuaz grubu veya Doğan grubunun Yay-Sat oluyor. Senin dergileri hep arkalara atıyorlar. Biz ne yapacağız derken abim bir öneriyle geldi. Onların da “Busy” isimli bir web tasarım şirketi var. Dediler ki dijital dergi yapalım, biz her türlü altyapısını kurarız. Bu gelişmeyle biz de öyle yapalım bari dijital platform olarak devam edelim dedik ve dijital formatımız öyle başladı. Ama biz basılı gelenekten geliyoruz. Kıyamadık derginin kağıda basılmamasına, bir sürü güzel illüstrasyon var, bunların kağıtta görülmesi lazım. En ucuz nasıl basarız; kitap kâğıdına basarız dedik. Bant Mag.’in en son değişimi o şekilde oldu. 2014’te de 10. Yılımızı kutladık. Bant Mag.’in gelir-gider çizelgesi nasıl? Dergi kazandırıyor mu? Eski formatta dergi ücretliydi. Şu an her şeyimiz ücretsiz: web sitemiz, aylık dijital dergimiz, basılı dergimiz. Bunun için derginin de kendisini çevirmesi lazım. Bant şirketinin yanında derginin bir de kendi reklam geliri var. www.bantmag.com haber blogumuz banner alıyor, oradan para geliyor. Ama gelen para yüklü bir para değil ve 9 kişi çalışıyoruz, imkânı yok 9 karın doyamayız. Basılı dergide ise sayfalara ilan alıyoruz. Ama o ilan derginin sadece baskı maliyetini karşılıyor. Herhangi bir kârımız yok. Kaybımız yok ama kârımız da yok. Basılı ilanları da Nike'tan alıyoruz, zaman zaman Vans oluyor. Çeşitli film şirketlerinden bolca alıyoruz. Her sayı birkaç ilan alıyoruz. Derginin bir de İngilizce edisyonu var? Bant Mag’in bir de dijital olarak çıkardığımız İngilizce versiyonu var. Kendi aramızda konuşuyoruz, hatta Aylin çok istiyor İngilizce edisyonun basılmasını, ama çok iş var ve bir türlü o noktaya gelemiyoruz, o da ayrı bir strateji istiyor. İngilizcesi Türkiye'de nerelere dağıtılır, finanse edilebilir mi, yurt dışına da gönderebilir miyiz, gönderebilirsek nerelere göndeririz, tüm bu soruları gayet ciddi oturup düşünmek gerekiyor ama ona maalesef bir türlü vakit bulamıyoruz. Ekip içindeki ilişki nasıl? Dergiyi kurduğumuzda hepimiz yakın arkadaştık. Hala çok yakın arkadaşız ve aynı mahallede oturuyoruz. E, 11 yıldır da bu işi yaptıkça piyasadaki herkesi tanıyorsun. Sadece müzik değil sinema ve sanat da olunca iş gelişiyor. Sinema bölümümüzde Melikşah Altuntaş var. O sinema konusunda bir hayli ilerledi. Müzik alanında ise biz yıllardır konserler düzenliyoruz, ben kendim müzisyenim. Ekin 201 Saraç müzisyen, Cem Kayıran da. E bir sürü illüstratör var. Genelde çok genç yaşta bizimle çalışmaya başlıyorlar. Aslında “çalışmak” yanlış kelime. Ofise falan gelmiyorlar ama bizimle çizmeye başlıyorlar. Yıllar içerisinde bazıları baya bilinen sanatçılar haline geldiler. Öyle öyle olunca bütün o ilişkiler ağı giderek büyüyor. Asıl kadromuza ek olarak çok fazla gönüllü bedelsiz çalışanımız var. Yazı ve illüstrasyon gönderiyorlar. Onları da saysak kadro 50 - 60 kişi olur. Ücretlendirme nasıl, belirli bir maaş sisteminiz var mı? Bant’ın kendine has bir sistemi var. Bizde sabit maaşlı kimse yok. Tabii bazılarımız sigortalı olduğundan minimum bir ödeme alıyor. Dışarıdan çok fazla proje alıyoruz ve bu projeler kimi zaman dönemlik kimi zaman tek seferlik oluyor. Mesela bazı işler çok kârlı oluyor ve o projede herkes değil bazılarımız çalışıyor. Oradan iyi para alıyoruz. İşin muhasebesiyle de ben ilgileniyorum. Her dergide olduğu gibi bizde de maddi konularda sorunlar çıkıyor ara ara. Hani dışarıdan keyifli görünüyor ama bunu döndürmeye çalışmak çok zor. Dışarıdan tamam yaratıcı bir iş, Bant güzel bir dergi, adamlar sinema yazıyor, müzik yazıyor ama arka tarafta markalarla iş yaptığımız için çok ciddi sorumluluklarımız var. Bu sene Altın Portakal Film Festivali’nin günlük gazetesini yaptık. Festival boyunca her gün yayınlanan bir gazeteydi bu. Nike'a çok büyük işler yaptık. Bu gibi projelerin çok büyük sorumluluğu oluyor. Bu da gerginliklere yol açabiliyor. Ama iyiyiz biz, büyük ciddi kavgalar yaşamadık hiçbir zaman. Kavga değil ama gündeme dair içeriklerde ne yazılması, nasıl yazılması gerektiğine dair, bir haftaya, 150 maile yayılan tartışmalarımız oluyor sadece. Bant Mag.’in sosyal medya ile ilişkisi nasıl? Dünyanın her yerinde teknolojiyle birlikte baya değişti işler. Her mecranın kendine göre bir kullanıcı kitlesi, algısı beğenisi ve zevki var. Facebook’taki takipçi ayrı, Twitter'daki ayrı, İnstagram'daki ayrı bir telden çalıyor. Dolayısıyla farklı mecralardan farklı yorumlar alıyoruz hep. Facebook'taki kitle bence pek iyi bir kitle değil. Genel olarak iyi ama aralarda aksak bir şeyler var. Kötü yorum çok az alırız. Çok yaptığımız bir şey değil ama bazen gündeme dair bir şeyler yazdığımız zaman birileri ya harikasınız ya da siz kimsiniz gibi şeyler diyor. Instagram’da hiç kötü yorum yok. Paylaşımlarımızı çok seviyorlar. Beğenmiyorlarsa sadece ‘like’a basmıyorlar. O kadar. Sosyal medyayı adım adım nasıl kullanıyorsunuz? Sosyal medya ekibimiz Cem Kayıran ve Busen Dostgül’den oluşuyor. Sosyal medyayı kullanış şeklimiz özellikle son 3 yıldır şu. Sitemize, haber blogumuza bir haber girilir, sonra o haberin görseli kısa metniyle beraber linki ile beraber Facebook sayfamıza konur. Her haberi günde 2 kere paylaşıyoruz. Bazen 3 ya da 4'e kadar çıkıyor. Sosyal medya kullanıcılarının ayrı 202 saatleri var. Sabah kalkıp işe gidenler, öğle tatilinde bakanlar, akşam iş çıkışı eve dönerken karıştıranlar ve gececiler. Onun dışında bir de öğrenci olan ve gün boyu bakabilen kitle var. Her bir kitle için ayrı paylaşım yapıyoruz. Sosyal medyayı aynı zamanda duyurularımız, etkinliklerimiz için kullanıyoruz. Arada yarışmalar düzenliyoruz, yarışmalar için kullanıyoruz. İnsanlar bir şeyler hediye ettiğimiz yarışmalara bayılıyor. Mesela yılbaşı için bir soru sorduk ve cevap veren ilk 3 kişiye iki gün üst üste hediye verdik. Bir de sitede her gün dünyadan sevdiğimiz sanatçıların birkaç eserini sergilediğimiz Web Galeri var. Bant'ın sosyal medyası bir haber paylaşım portalıdır. Çok konuşmaz, çok yorum yapmaz, cıvımaz ama çok ciddi ve soğuk da değildir. Fakat bunun üstüne her zaman dinamik fikirlerimiz oluyor. Ben her zaman Bant'ın sosyal medyasının daha çok konuşması taraftarıyım. İlla çıkıp espri yapmasına gerek yok ama bir haber paylaştık haber de bu demekten ziyade, “Arkadaşlar çok fena yağmur yağıyor biz de burada çok ıslanıyoruz” gibi şeyler dememiz gerektiğini düşünüyorum. Ama bizim sosyal medyayı yöneten arkadaşların dili pek öyle değil. Ben de pek o tarafla ilgilenmiyorum, ilgilenemem de zaten. Ama Instagram'ı ben yönetiyorum. Bir aplikasyon olarak Bant Mag.’i bize çok teklif eden oldu doğrusu ama pek düşünmedik. Çünkü çok maliyetli bir şey. Gönüllü olarak dahi yapmak isteyenler oldu ama gerek var mı buna emin değilim. Bizim sistemimiz zaten çok basit, herkes Twitter ve Facebook’ta. Haberi koyup bir link ekliyoruz ve ulaşmak isteyen çok basitçe ulaşıyor bilgiye. Site de cep telefonuyla uyumlu. Bant’ın bir de mekânı var? Mekân aslında şu an bizim tatlı belamız gibi. Biz yapmayı sevdiğimiz her şeyi yapalım istiyoruz. Mekâna da biraz öyle giriştik. Olayları baştan anlatacak olursam şöyle diyebilirim. Hepimiz bir süredir evden çalışıyorduk. Sonra bir ofise geçtik abimle beraber ortak şirket kullanıyorduk. Sonra dedik ki Bant insanlara o kadar açık bir ortam ki biz de bir ofis yapalım ve orası dükkân gibi olsun. Derken bir yer bulduk. Çok da güzeldi, çok sevdik. Ama kimse gitmek istemiyor ofise, herkes yine evden çalışmak istiyor. Böyle olunca orayı galeri yapmaya karar verdik, madem burada duramıyoruz. Mekân da sergi için çok uygundu. Sergiyi yaptık çok güzel geçti. Ama yine her gün birinin gidip mekânı açması gerekiyordu. Ekipte sürekli birileri bir yerlere gidiyor. Oraya gönderdiğimiz insan da sıkılıyor tek başına. Saçmalığa dönüştü. O zaman dedik kahve satalım. Ama yine aynı sorunlar devam etti, kahve yapacak birini bulamadık ve mekân ayrı bir maliyet çıkarmaya başladı. En sonunda bizim çok eski arkadaşımız ve zaten ekibin bir parçası olan Ekin Saraç ve eski eşi Barış’ın “Kutu” diye bir kafeleri vardı Moda’da, çok güzel bir kafeydi. Bu kafe patlamaları daha başlamadan önce hepimiz orada takılırdık. “Abi gelin.” dedik, “Mutfak tarafını sen yap Barış, diğer taraflarla da biz ilgilenelim.” Şu an sistem öyle işliyor. Bütün kafe tarafını Barış yürütüyor; sergi, gösteri vb. Bant kısımlarıyla biz ilgileniyoruz şu an. 203 Bant Mag. için öncelikli yatırım alanları neler? Ayırmak çok zor çünkü biz her cephede savaşıyoruz. Biraz agresif bir moddayız. Kötü anlamda değil de İyi anlamda. Her işe atlıyoruz, her işi kabul ediyoruz, her şeyi yapıyoruz. Bu nihayetinde büyümeyi de getirebilir. Çok büyümek istemiyoruz kesinlikle çünkü konforu seven insanlarız. Ben aniden işi bırakayım, iki - üç hafta bir yerlere gideyim çok istiyorum dolayısıyla… Bunu da yapabiliyoruz şu an. Mesela önümüzdeki hafta festivalden sonra gidiyoruz. Üç hafta yokuz. Ekipteki herkes de biraz bu kafada. “Büyüdük, şirket olduk arkadaşlar. Ofisimiz var, on beş tane bilgisayar aldık. Bundan sonra…” muhabbetini kimse yapmak istemiyor. Ama diğer bir yandan para da kazanmamız lazım dolayısıyla etkinlik, başka firmalara viral içerik, tasarım ve diğer konularda hep yatırım yapıyoruz. Ekibe katmak için her zaman yeni birini arıyoruz. Şimdi ekibe yeni birini kattık, kontent için. Diğer bir yandan tasarım çok önemli. Tasarımları tasarımcı olmamasına rağmen Aylin yapıyor ve çok yoruluyor. Ama bu piyasada iyi bir tasarımcın ve iyi bir kontent ekibin olması gerekiyor. Yani sosyal medyadan gerçekten anlayan insanlar olması gerekiyor. Biz bir sürü ajansa toplantıya gidiyoruz. İnanılmaz maaşlarla çalışan bir sürü insan var ve gerçekten zerre kadar anlamıyorlar bu işlerden. Hiçbir vizyonları yok. Anladıkları tek şey kendilerine anlatılmış olan bir şey. Onun dışına çıkmak gibi bir niyetleri yok. Onları gördükçe biz de “Tamam, biz ajans değiliz de onların yaptığından daha iyi iş yaparız.“ diyoruz. Ve yapıyoruz da. Dolayısıyla o kanallarda ilerlemeye devam. Viral de çok önemli şey bu arada, video. Yani bu benim için video. Onu da biraz geliştirmek istiyoruz, hatta… Eskiden, Bant Mag. sinema programında Melikşah Altuntaş ünlüleri konuk alıyordu. O program çok iyi gitmişti. Cem Yılmaz bile izleyip seviyordu. Diğer bir programımız da Yol Yordam’dı. Yol Yordam uçmuştu. İnanılmaz rekorlar kırıyordu. 3-4 dakikadan oluşan skeçler yapıyorduk. Mesela grip olan arkadaşından korunmanın dört yolu gibi…Onu Hürriyet TV için yapıyorduk ama sonra fiyatta anlaşamadık. Hak ettiğimiz parayı kesinlikle vermediler. Sonra “Bizim işler iyi gitmiyor, kapatacağız.“ falan dediler. Video başına bütçe 1500, 1700 mü öyle bir şeydi. Tıklanmalar ise 45 bin, 100 bin, 150 bin… Daha fazlası da vardı. Neyse o işler durdu. Melikşah da başka işlere girdi. Altın Portakal Film Festivali’nde iki yıl program direktörüydü. Şimdi Redbull için belgesel çekeceğiz Caner Özyurtlu ile beraber. 60’lar, 70’ler, Türk psychedelic rock müziğinin yurt dışında tekrar nasıl keşfedildiği ve popüler hale geldiği ile ilgili bir belgesel olacak. Önümüzdeki ay onun startını vereceğiz. Gördüğün gibi her şeyi yapıyoruz. Video, tasarım, içerik, etkinlik… Ama bunların hepsini yapmak ülkede giderek zorlaşıyor, çok zorlaşıyor gerçekten. Bunların hepsini bu kadar yoğun yapan tek oluşum biziz. Güncel olaylar ve ekonominin ve Bant Mag. üzerindeki etkisi nasıl? 204 2005 - 2011 yıllarında her şey çok iyiydi. Türkiye’ye inanılmaz bir para akışı vardı. İnanılmaz yabancı ilgisi vardı, yabancı yatırımlar geliyordu. Markaların bütçeleri çok büyümüştü. Her şeye sponsorluk bulunabiliyordu. Tam da Bant’ın ilk yılları bu yıllar zaten. Şimdi dönüp bakınca… Gül gibi yıllarmış yani. Şimdi çok zor. Biz yine iyi idare ediyoruz çünkü yıllardır piyasadayız. Müşterilerin, markaların bütçeleri küçülünce eski dostlara geri dönüp; “Abi hadi senle yapalım mı?” “Abi sen şu paraya yaparsın değil mi?“ gibi cümleler kuruluyor. Bu yüzden kriz dönemlerini Bant daha iyi atlatıyor. Ama eskisi kadar keyifli değil. Her gün bir olay oluyor, o gün boyunca hiçbir şey paylaşamıyorsun zaten. Bir şey demek istiyorsun, bir şey demeden olmaz. Ama sonra dönüp duruyorsun. Sen müzik, sanat, sinema dergisisin ve insanlar senden bunu bekliyor. Türkiye’de şu dönemde kendini konumlandırman çok zor. Çünkü olaya iki taraftan da bakabiliyorsun. Bir yanda seni takip eden seven insanlar var, bu insanlar umutsuz ve mutsuzlar ve senden sağduyulu bir şeyler duymak istiyorlar. Ya da tam tersi adam zaten her yerden bir şey duyuyor. Senden de bari sadece müzik ve sinema duysun istiyor. Bir de sen girme bu topa diyor. Bunu bir türlü kestiremiyorsun. Sürekli onun tartışmasını yapıyoruz hatta kendi içimizde. Ama bana soracak olursan, Bant bir şey yapmalı. Çok içine girmeden, ara ara. Bu arada hep müzik, sanat, sinema dedim ama aslında Bant’ın ilk yıllarından beri her zaman hafif aktivist ve yeşil bir tarafı vardı. Özellikle Ulus Atayurt döneminde Bant’ın dosya konuları vardı. Bunlar daha çok kentsel dönüşüm, sosyal aktivizm vs. üzerine içeriklerdi. Dolayısıyla aslında hiçbir zaman uzak olmadık bu tip konulara. Ama Türkiye’de o kadar çığırından çıktı ki şu anda aynı konuya dair ne yazacaksın ki? Her şey çığırından çıktı. Bence yine de yapıyoruz zaten bir şeyler. Mesela Soma faciası olduğu zaman o ay, madencilik üzerine çok güzel bir içerik hazırlamıştık ve sade harika bir kapak hazırlamıştık. Bant Mag.’in geleceği hakkına ne düşünüyorsun, nereye kadar gider? Bana kalsa çoktan bitmişti, biter gibi düşünüyorduk da… Hayatımız bu oldu, hepimiz hayatımızı bundan kazanıyoruz dolayısıyla bitmesi için hiçbir sebep yok. Dediğim gibi, işin şirket tarafı da olduğu için sıkıntıda değiliz. Bambaşka işlerde çalışan bir yandan da dergi yapan bir ekip değiliz. Kendi şirketimiz var, kendi işlerimiz var; buradan para kazanıyoruz. Dolayısıyla gider, dergi kısmı da gider bence. Ama şöyle bir gerçek de var bağımsız dergilerin genel olarak ömürleri çok uzun değildir. National Geographic, Rolling Stones vb. dergiler bir şirkete aittir. Bu şirketler çok büyük medya şirketleridir. Orada kadrolar sürekli değişir. Bant bizle başlayıp bizle bitecek olan bir dergi. 50 yaşıma geldiğim zaman, bambaşka bir kadroya dergiyi devredip gitmeyeceğim. Bizle beraber bitecek bu dergi muhtemelen. Bağımsız dergiler böyledir, bir akım gibidir ve o akıma mensup olan insanlar bir süre devam ettirir dergiyi. Roll da mesela 10 yılı aşkın bir süre devam etti sonra o ekip bitmesine karar verdi. Dolayısıyla eninde sonunda veda edeceğiz. Bence asıl soru şu olmalı: “Bir 10 yıl daha gider mi?” Şu an 12. yıla girdik, gidebilir. Ama ondan sonra bir 10 yıl daha devam etmez, etmemeli de bence. 205 206 Takvim.com.tr Raye Askın 1- GİRİŞ Teknolojinin masif gelişimi, modern dünyada köklü değişiklikleri de yanında getirmektedir. Bu doğrultuda; internet teknolojilerinin belki de en çok dokunduğu ya da değiştirdiği alanlardan biri de medya araçları olarak değerlendirilebilir. Gazetecilik, yeni medya teknolojileri ile birlikte kritik bir dönüşüm yaşamaktadır. Bu değişim yalnızca haberlerin yayılımı ile değil, gazetecilerin medyayı kullanım biçimleri ve haberin üretim süreçleri gibi açıları da içerisinde barındırmaktadır (Pavlik, 2000). Yeni medyanın gazetecilik üzerinde önemli etkilerinden biri de, farklılaşan gelir modelleri olarak değerlendirilebilir. Dijital araçlar ile birlikte geleneksel gelir modelleri zayıflamaya başlarken, yeni iş modelleri ve arayışları da ortaya çıkmaktadır. Bu gelir modellerinin içerisinde; son yıllarda özellikle tıklama modelli reklamlar, kitle fonlama, gibi belli başlı gelir modelleri ön plana çıkmaya başlamıştır (Looney, 2012). Konu Türkiye özelinde incelendiğinde ise; internet üzerinden yayın yapan haber sitelerinin yanı sıra, geleneksel medya organlarının da çevrimiçi medya kanallarını kullanmaya başladığı gözlemlenebilir. Bu durum, Jenkins’in geleneksel ve dijital medya araçlarının ortak olarak var olma vurgusu ile de paralellik göstermektedir. (Jenkins, 2006). Türkiye’deki ana akım yazılı basının belli başlı aktörleri ise dijital medya kullanımını farklı bir konuma taşımaktadır. İnternet reklamcılığını ve gelir kaynaklarını maksimum düzeye taşımaya çalışan Hürriyet, Milliyet gibi medya kuruluşları, arama sonuçlarında ilk sırada olmak ve reklam gelirlerini arttırmak adına web sitelerinde farklı kullanım stratejileri geliştirmektedirler. Bugün bilinen ana akım gazetelerin internet siteleri incelendiğinde, astroloji ve spor haberlerinin yoğunlukta olduğu veya dikkat çekici foto galerilerle dolu bir ana sayfa ile okuyucusunu karşılamaktadır. Trafik artışı, tıklama ve dönüşüm oranları gibi farklı metriklerle şekillenen internet siteleri, ana aktörlerin reklam gelirlerini artırmaya çalıştığı bir alana da dönüşmektedir. Takvim Gazetesi de bu aktörlerden biri olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmada ise Yeni Medya araçlarının gazeteciliğin gelir modellerini nasıl etkilediğini çözümlemek adına Takvim 207 gazetesinin online web sitesi incelenecek ve yeni medya araçları ile ortaya çıkan yeni gelir modelleri Takvim.com.tr örneği üzerinden anlatılmaya çalışılacaktır. a. Takvim gazetesi Tarihçe ve trafik analizi Takvim gazetesi 27 Aralık 1994 tarihinde kuruldu. Gazete 2007 yılına kadar Turgay Ciner’in yönetiminde olan Merkez Yayın Grubu’na bağlı olarak çalıştı. 2007 yılında TMSF (Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu), tüm yayın şirketlerinin sahibi konumunda bulunan Merkez Yayın Holding’in hisselerini devraldı. Nisan 2007’den sonra bir süre TMSF tarafından yönetilen gazete, daha sonra Çalık Holding tarafından satın alınarak Atv, Aktüel ve Sabah Gazetesi gibi yayınları bünyesinde bulunduran Turkuvaz Medya Grubu çatısı altında yayın yapmaya başladı. Gazetenin genel yayın yönetmenliğini 2009’dan bu yana görevini eski Yeni Şafak yazarı Ergün Güler yürütmektedir. Gazetenin 9 Ocak 2016 tarihli satış rakamlarına göre; gazetenin satış rakamı 119.341’i gösteriyor. Yazılı basında güçlü profillere sahip olan Yeni Şafak, Star gibi gazeteleri tiraj bakımından geçen Takvim Gazetesi, tiraj sıralamasında Fotomaç ve Fanatik gibi çok satan spor gazetelerin arkasından gelmektedir. İnternet veriler incelendiğinde ise Takvim Gazetesi rakiplerinin arkasında kaldığı görülmektedir. Alexa.com istatistiklerine göre ise Takvim.com.tr Türkiye’de en çok ziyaret edilen web siteleri arasında 245. sırada yer alıyor. Similarweb.com’un istatistiklerine göre ise Takvim.com.tr sitesini 2015 Aralık ayında 2,4 milyon kişi ziyaret etmiştir. Sitenin trafik kaynaklarına bakıldığında ise en önemli kaynağının başka sitelerden yapılan yönlendirmeler üzerinden ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Turkuvaz Medya Grubu’nda yer alan Fotomaç, Sabah, A Haber gibi kuruluşlardan linklendirme alan Takvim.com.tr’nin en büyük trafik kaynağı Fotomaç ve Sabah gazetelerinin internet sitesi olarak görülmektedir. (SimilarWeb, 2016) 208 Organik arama sonuçları takvim.com.tr trafiğinin büyük bir kısmını oluştururken, sosyal medya kanallarından gelen trafik ise %5 civarı bir paya sahip olarak görülmektedir. Web sitesinin mobil versiyonu da trafiğin önemli bir payına sahiptir. Röportajda belirtilen rakamlara göre; web sitesinin günlük trafiğinin %25-30 civarını mobil site üzerinden almaktadır. Sonuç olarak Takvim.com.tr’nin web trafik analizlerine bakıldığında, yazılı basında rakipleri olarak tanımlanabilecek Star, Yeni Şafak gibi gazeteleri arkasında bıraktığı görülebilir. Bu durum, Turkuvaz Medya Grubu ile olan link alışverişi ve gazetenin spor ve astroloji gibi konulara geniş yer verişi ile ilişkilendirilebilir. b. İçerik stratejisi analizi Takvim.com.tr bağlı bulunduğu medya grubu içerisinde hem içerik kapsamı hem de çalışan yoğunluğu açısından Sabah.com.tr’nin gerisinde kalmaktadır. Ekip üçü gececi olmak üzere yedi kişiden oluşmaktadır. Sitedeki manşetlerden içeriğe kadar çoğu içerik dört haber sorumlusu tarafından yazılmaktadır. Gazetenin sosyal medya sayfaları da yine aynı ekip tarafından yönetilmektedir. Takvim.com.tr, Takvim Gazetesi’ne kıyasla çok daha ‘sert’ bir dile sahip bir mecra olarak ele alınabilir. Editörler bu şekilde okuyuculardan çok daha iyi geri dönüşler aldıklarını, kullandıkları absürt dilin sosyal medyada da ciddi oranda etkileşim yarattığını belirtmektedir. Kendilerinin bu noktada ensonhaber.com sitesine benzetildiğini söyleyen ekip üyeleri, bu stratejinin onlara başarı getirdiğini belirtiyor. Site trafiğini arttırmak için kullanılan yöntemlerden bir diğeri ise popüler kültür üretimleri ortaya çıkmaktadır. Spor, astroloji, oyun ve yemek tarifleri gibi etkileşimi arttırmak için eklenen içerikler, bu stratejinin temel uygulamaları arasında yer almaktadır. Özellikle Fotomaç Gazetesi’nin web sitesinden gelen trafik ve içerik akışı, sitenin görünürlüğünün yüksek olmasındaki önemli etkenlerden biri olarak değerlendirilebilir. Sitede en çok ziyaret edilen sayfalar video haber sayfaları olarak değerlendirilmektedir. Bu bağlamda, video haberlerin izlenme oranlarının yüksekliğine dikkat çeken ekip, video kullanımına daha da çok yoğunlaşacaklarını da belirtmiştir. c. Karlılık ve gelir kaynakları analizi Takvim.com.tr’nin gelir kaynaklarının tamamını reklamlardan oluşmaktadır. Bu doğrultuda, site içerisinde üç adet reklam modeli yer almaktadır: Görüntüleme (CPM) başına 209 verilen reklamlar, Tıklama üzerine (CPC) verilen reklamlar ve Video izleme (CPV) üzerine reklamlar. Editörlerin verdiği bilgiye göre; takvim.com.tr’nin en büyük gelir ve trafik kaynağı videolar olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra editörlere göre; video reklamların banner reklamlara göre çok daha uygun ve karlı olduğu belirtilmiş ve Takvim Gazetesi yatırım anlamında da Turkuvaz Medya’nın diğer yayın organlarına kıyasla arasında daha düşük bir bütçeye sahip medya organı olarak konumlandığı değerlendirilmiştir Takvim.com.tr dışarıdan sosyal medya ya da arama motoru optimizasyonu danışmanlığı almamaktadır. Bu nedenle, yapılan yatırımlarının görece düşüklüğü düşünüldüğünde; reklam geliri ve trafik rakamları ile sitenin beklenilenin üstünde bir performans gösterdiğini söylemek mümkün olabilir. 2- SONUÇ Ana akım medya, çoğunlukla reklam verenlerin odağında yer almıştır. Fakat haberciliğin dijital ile olan yakın ilişkisi, ana akım gazetelerde de farklı gelir kaynakları ve reklam modellerini üretmektedir. Yeni medya araçları ile birlikte ana akım medya grupları, web trafiği, içerik pazarlaması ve tıklama oranları gibi yeni medya kavramlarıyla tanıştı. Fakat bu süreç, şu an için sadece belirli konuların ön plana çıkmasına neden olmaktadır. Bu doğrultuda, birçok haber sitesi arama sonuçlarında görünürlüğünü arttırmaya yönelik çalışmalarda bulunmakta ya da internet reklam gelirlerini maksimize etmeye çalışmaktadır. Ancak bu çalışmalar, bir takım stereotipik medya üretim süreçlerinin de ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla takvim.com.tr dijital dönüşüm ile ana akım medyada başlayan gelir odaklı reklam savaşlarında çok iddialı olmasa da, belli bir yer edinmeyi başarmıştır. Takvim.com.tr Haber Şefi Serdar Arslan ile Röportaj Takvim’in dijital stratejisi hakkında bilgi verebilir misiniz? 210 Internet sitemiz 2007 yılında kuruldu. 2012’de yatırım artmaya başladı. 2012’den sonra hem editoryal hem tasarımsal olarak geliştirmeler yapılmaya başlandı. Web sitesini diğer haber sitelerinden farklılaştırmak adına farklı projeler geliştirmeye çalışıyoruz. Örneğin Tarihte Bugün sayfası bunlardan biri. Yemek ve oyun sayfalarıyla da trafik almaya çalışıyoruz. 2011-2012'den sonra haber sitelerinde sosyal paylaşımlar ön plana çıkmaya başladı. Biz de bu gelişmeleri takip etmeye çalışıyoruz. Hürriyet bu konuda en ileride olan haber sitelerinden biri. Biz bu kadar ileri seviyeye taşıyamasak da sitedeki etkileşimden ve sosyal medyadaki varlığımızdan memnunuz. SEO (Arama Motoru Optimizasyonu) konusunda yardım alıyor musunuz? Bizim SEO ekibimiz yok ya da danışmanlık almıyoruz. Fakat daha önce bu konuda eğitim aldık. Bu eğitimde öğrendiklerimizi göz önünde bulundurarak SEO kurallarına uymaya, SEO uyumlu özgün içerik oluşturmaya çalışıyoruz. Örneğin; Ekonomi ve SGK ile ilgili aramalarda ilk sıralarda biz çıkıyoruz. En çok trafiği nerden / hangi sosyal medya kanalından alıyorsunuz? Facebook, Twitter ve Google Plus öncelikli kanallar. Günlük ortalama 2 milyon sayfa görüntüleme rakamımız var. Bu trafiğin en az %10'unu Facebook oluşturuyor. Sosyal medya dışında Sabah, Fotomaç gibi sitelerle de link alışverişimiz oluyor. Takvim gazetesini bir bütün olarak düşünürsek internet gelirleri toplam gelirin ne kadarını oluşturuyor? Geleneksel medya reklamları ile internet gazetesindeki reklamlar arasında farklılıklar var tabi. Geleneksel medya ne kadar pahalı da olsa internet gelirleri de önemli bir yere sahip. Bizde üç tür reklam var; Gösterim bazlı, tıklama bazlı ve video reklamlar. En çok da video reklamlardan para kazanıyoruz. Bir oran verecek olursak internet gelirlerinin gazetenin toplam gelirin %25-30'unu oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bizim için video diğer modellere göre çok daha karlı. Dijital yatırım stratejilerinizi neye göre belirliyorsunuz? Yatırımları yaparken daha çok ziyaretçilerin istek ve davranışlarına göre karar alıyoruz. Örneğin 2015'te video izlenme oranları çok yüksek olduğu için 2016 yılında video haberlere öncelik vermeyi planlıyoruz. Stratejimizi buna göre planlayacağız. En çok reklam geliri de 211 videodan geldiği için video bizim için çok önemli. Teknik anlamda da video kalitesini arttırarak izlenme oranlarını arttırmayı planlıyoruz. Gazete reklam pazarında Takvim'in konumu nedir? Takvim.com.tr ne kadar para harcıyor ve ne kadar pazar payına sahip? Turkuvaz grubu bünyesinde internet tarafında en çok yatırım Sabah.com.tr'ye yapılıyor. Editoryal anlamda da bizim ekibe göre çok büyük bir ekip var orada. Onlarda 30 kişilik bir ekip var. Biz sadece 7 (3 gece çalışanı) kişiyiz. Bunun dışında şu an için Turkuvaz Grubu’nun önceliği Ahaber ve ATV gibi televizyon kanalları. İnternet yatırımları TV yatırımlarının arkasında kalıyor her zaman. Takvim.com.tr'nin gruptaki diğer sitelere göre sert bir üslubu var, bunun gelir kanalları üzerinde bir etkisi var mı? Bu durum reklam açısından biraz olumsuz etkiliyor bizi aslında. Gazetede sert üslup olunca reklamverenler fazla tercih etmiyor. Peki internet sitesindeki başlıkları siz mi atıyorsunuz, birinin kontrölünden geçiyor mu? Gazetedeki üslupla internet gazetesindeki üslup arasında farklılıklar var mı? Biz gazeteden farklı başlıklar atıyoruz. Biz biraz daha sert, absürd ve alaycı bir dil kullanıyoruz. Bu farklılık izlenme ve tıklanma oranlarını arttırıyor mu sizce? Arttırıyoruz ki yapıyoruz. Bu üslup sayesinde kullanıcılardan olumlu geri dönüşler alıyoruz. Bize başlık önerisinde bulunanlar bile oluyor. Aslında biraz da farklılık oluşturmaya çalıştırıyoruz burada. Sonuçta siteye girildiğinde Sabah.com.tr'den farklı bir tarafımızın olması lazım. Biz de bu şekilde bir yöntem izliyoruz. Bu stratejiyi siz mi belirlediniz, yoksa size özellikle böyle bir içerik stratejiisi oluşturmanız mı söylendi? Genel olarak Takvim gazetesinin de sert bir üslubu var, biz internet sitesinde dozu biraz daha arttırdık aslında. Biz birkaç defa bu şekilde farklı başlıklar atınca üst yönetimden de 212 olumlu tepki aldık. O yüzden bu şekilde devam etmeye karar verdik. Bu anlamda bizi ensonhaber.com'a çok benzetiyorlar. Geleneksel medyaya yatırım yapmakla dijitale yatırım yapmak arasında ne gibi farklılıklar var? Gazetelerde ya da yayılı basında yatırım yapılacak pek fazla bir şey kalmadı. İnternette bu alan daha geniş. Mobil ve tablet kullanımıyla farklı yatırım araçları ortaya çıkmaya başladı. Bu noktada dijitalin kat edeceği çok fazla yol var. Tablet ve akıllı telefon kullanımının da artışı göz önüne alınarak sizce gelecekte internet geleneksel medyadan bütçe çalacak mı? Tabi, yıllardan beri söylenen şey internetin yazılı basını bitireceği öngörüsü ama bitmiyor. Hatta şimdi mobil habercilik masaüstünü bitirecek mi diye soruyorlar. Ben her ikisine de ihtimal vermiyorum. Şu an hala günde 5 milyon gazete okunuyor. Bu yüzden gelenekselin biteceğini söylemek doğru olmaz. Ama tabi ki internetin önü de açılacak. Mobil trafiğiniz nasıl? Mobil trafik toplam internet trafiğinin ne kadarını oluşturuyor? İnternet sitesi trafiğinin önemli bir kısmı mobilden geliyor. Trafiğin %35-40 kadarını Mobilden alıyoruz. Tabi bu trafikte Facebook ve Twitter'ın da etkisi büyük. Trafik takibi için Gemius ve Google Analytics gibi araçları kullanıyoruz. Yeni medya kavramı haber yazımını sizce nasıl etkiliyor? Gazetede sayfaya yerleştirmeden tutun fotoğrafa kadar sınırlı bir alana haberi sığdırmaya çalışıyorsunuz. İnternette böyle bir sorun yok. Haberi istediğimiz kadar uzun yazabiliyoruz. Bu açıdan daha özgürüz. Fakat haber yazımında en çok okunan alanları da dikkate alıyoruz. Örneğin başlık, spot ve giriş kısmı en çok okunan kısımlar. Bunu da trafik takibi yaptığımız programlara bakarak tespit ediyoruz. Bu kısımlarda mümkün olduğunca haberi özetlemeye çalışıyoruz. Gazetede gazete satın alındı mı amaca ulaşılmış oluyor ama internette her bir haberin kullanıcıda okuma ve dolayısıyla tıklama isteği uyandırması gerekiyor. Bu yüzden haberin tıklanmasını arttıracak şekilde içerik oluşturulması ve okunacak içeriğin doğru kısma yerleştirilmesi çok önemli. Sosyal medya içeriklerini ayrı mı yönetiyorsunuz? 213 Bir arkadaşımız sadece Facebook ve Twitter yayınlarıyla ilgileniyor. Belli aralıklarla haber içeriklerini paylaşıyor. Kanala göre farklı bir içerik stratejisi izlendiği oluyor. Sosyal medya reklamları yapıyor musunuz? Düşük bütçeli reklamlar yaptığımız oldu ama rakiplerimize göre çok geride kalıyoruz bu konuda. Fakat çok iyi dönüşler aldık. Gelenekselin geliri hala internete göre daha yüksektir muhtemelen değil mi? Tabi gazetedeki reklamlardan daha büyük gelir elde ediliyor. Bir diğer çekince de sitede verilen reklamların reklamverenlere dönüşüm noktasında ne kadar kar sağladığının da bilinmiyor olması. Tıklamalar nitelikli tıklama da olmayabiliyor. Bu yüzden bazı reklamverenler internet reklamlarını o kadar güvenilir bulmuyor. Turkuvaz Medya’nın Takvim.com.tr'den gelir beklentileri nelerdir? Turkuvaz bünyesinde Takvim'in ve Takvim.com.tr’nin gelir payı oldukça düşük. Takvim karlılık açısından da bakıldığında kendi kendini döndürmeye çalışıyor aslında. Gelirler daha çok televizyondan geliyor. Turkuvaz içerisinde Takvim, Aktüel, Aspor gibi markalara olan beklenti karlılıktan çok kendi kendini döndürmesi yönünde. Çok sıkı bir kar hedefi gidilmiyor Takvim özelinde diyebiliriz. Ne tarz şirketler siteye reklam veriyor daha çok? Alışveriş ve turizm siteleri veriyor. Bunun dışında dizi reklamları veriliyor. Örneğin; TRT sezon başlarında yoğun dizi reklamları veriyor. Biz biraz da Sabah.com.tr'nin yanında bonus olarak veriliyoruz aslında reklamverenlere. Kaynakça Five alternative business models for journalism. (n.d.). Retrieved January 10, 2016, from http://ijnet.org/en/blog/five-alternative-business-models-journalism Jenkins, H. (2006). Convergence culture: Where old and new media collide. New York: New York University Press. 214 Kocher, D. (2008, 04). Convergence Culture: Where Old and New Media Collide by Henry Jenkins. First Monday, 13(5). doi:10.5210/fm.v13i5.2166 Pavlik, J. (2000, 01). The Impact of Technology on Journalism. Journalism Studies, 1(2), 229237. doi:10.1080/14616700050028226 215 pasifagresif.com Deniz Cansever 1- GİRİŞ 2009 yılında Ahmet Saraçoğlu ve ekip arkadaşlarının metal müzik endüstrisi üzerinden hareketle kurdukları ve dijital mecralarda yayın hayatına başlayan “pasifagresif.com” sitesi, artan takipçi sayısı ve genişleyen içerik formatı ile birlikte zamanla isminden sıkça söz ettiren bir oluşuma haline gelmiştir. Bu doğrultuda, oluşumu birçok albüm kritiğinin, görsel üretimin ve güncel konser yazılarının sürekli olarak üretildiği bir yapı olarak düşünebiliriz. 80’lerin ortasından itibaren başlayıp, 90’larda hız kazanarak Türkiye’de -özellikle İstanbul merkezli olmakla birlikte- birçok noktada bir karşı kültür fenomeni haline gelen metal müzik, dijital mecralarda da ilgi çeken bir fenomen olarak değerlendirilebilir. İlk dönemlerinde, daha çok fanzinler üzerinden üretimlerde bulunan metal müzik severler, ilerleyen zamanlarda Stüdвo İmge, Laneth ve Mr. P gibi dergiler ve metal müzik üzerine yazılan kitaplarla medya üretimlerine devam etmiştir. İnternet teknolojilerinin, 90’ların ortalarından itibaren daha fazla kullanıcıya ulaşması, metal müzik üzerine olan içeriklerin de dijital mecralarda görünürlük elde etmesine neden olmuştur. Bu bağlamda, çevrimiçi forum, albüm-konser yazıları, eski/yeni gruplara ait üretimlerin dijital formatlı indirme opsiyonlarına sahip oluşumlar ile tematik siteler oluşturulmaya başlanmıştır. Metaltr.net gibi temelde ‘PHP’ tabanlı formata sahip siteler, içeriklerin dijitalleşmesi ve içerik üretimlerinde kritik işlevler gördüler. Arama motorları ve özellikle sosyal medya enstrümanlarının gündelik hayat içerisindeki artan etkisiyle –ve modelleme şemalarının da önem kazanmasıyla- birlikte, site içi kullanımlar, paylaşımlar, içerik/görsel üretimleri, kullanılan ara yüzler; internet sitelerinin kendilerini daha sıklıkla revize ya da geliştirmesine neden oldu. İş modeli hatlarıyla tam olarak kavramsal-ekonomik bir yerleştirme yapamayacağımız ancak var olan parametrelerden hareketle Community site/page başlığı altında incelenebilecek pasifagresif.com, halen kendi kaynaklarıyla işleyen bir ekonomik yapıya sahip olmakla birlikte, profesyonel modellemer açısından daha mikro çaplı yaklaşımlar ile temellenmektedir. 216 Ancak bu yapı, ilerleyen zaman içerisinde sitenin kurucularından Ahmet Saraçoğlu’nun da belirttiği üzere, başka bir noktaya evrilmeyeceği anlamına da gelmiyor. “Online bir posting aktivitesi, içerik takibi ve kullanımı” (Parsons, 2010) üzerinden değerlendirilebilecek ve herhangi bir ücret politikası olmayan site, metal endüstrisi olarak belirledikleri merkez fokus noktası ile takipçilerine ulaşmaktadır. Bunun yanı sıra, pasifagresif.com reklam yerleştirmeleri ve sponsorluklar hususunda da, finansmandan ziyade “komünite” anlayışına uygun bir planlılık uygulamaktadır. Ahmet Saraçoğlu ile Gerçekleştirilen pasifagresif.com Söyleşi: Merhabalar, pasifagresif.com’un kurulma öyküsüyle başlayalım dilerseniz olaya: En önemli metal portallarından biri haline gelen pasifagresif projesi nasıl oluştu? Kim ya da kimlerle neden böyle bir oluşuma gitmeye karar verdiniz? Homeoffice mi çalışıyorsunuz ya da bir common ofis disiplininiz var mı? Günde kaç saatinizi siteye veriyorsunuz ve pasifagresif’in ayrı çalışma merkezleri var mı, varsa nerelerdir (İstanbul, Ankara, Dortmund, Havana vb.)? pasifagresif.com, 2009 yılı başlarında aklıma gelen bir proje. O sırada ülkemizdeki metal içerikli sitelerin durumu pek de iç açıcı değildi. Metal dinleyen bir insan olarak, mevcut sitelerin yaklaşımından memnun değildim, bu müziği çok seven biri olarak metal içerikli sitelere giresim dahi gelmiyordu. Bu yüzden kendim bir site oluşturmaya ve diğer metal sitelerinde sıkıntılı gördüğüm her şeyin tam tersini yapmaya karar verdim. Görsel açıdan zaten nasıl olması gerektiği kafamda netti, anlayış açısından da mevcut sitelerden çok daha farklı bir şey ortaya çıkması gerekiyordu. Ülkemizdeki kanıksanmış metal/rock algısını kıracak, takipçilerimizin vizyonunu genişletecek bir yaklaşım, pasifagresif'in 1 numaralı amacıydı. 2009 Mart ve Mayıs ayları arasında siteyi tasarladık. Siteyi kurarken amacımız; sade, her şeyin kolay ulaşıldığı, güncel, olabildiğince aktif, dil bilgisine ve genel tavra büyük önem verilen bir site olmasıydı. pasifagresif'i açarkenki önemli motivasyonlardan biri de; başta bahsettiğim sıkıntılardan müzdarip pek çok kişinin olduğunu ve sağlıklı bir platform oluşturulduğu takdirde bu kişilerin müzik konuşmak amacıyla bir araya toplanabileceğini düşünmemdi. Siteyi oluştururken, daha önce Ankara'daki ZOR dergisinden tanıdığım birkaç kişiye, daha önce bünyesinde bulunduğum metal-pit.com sitesinin forumundan tanıştığım birkaç arkadaşa ve ekşisözlük'teki entry'lerini görüp iyi yazabileceklerine inandığım birkaç kişiye 217 ulaştım. O şekilde ilk kadro oluştu. Zaman içinde kadro neredeyse tamamen değişti, site okurlarından pek çok kişi kadroya girdi, çıktı. Şu anki kadromuz 16 kişi. Bir ofis disiplinimiz yok. Kadrodaki herkes bu işi gönüllü olarak yapıyor ve harcanan emeği, zamanı ve yapılan fedakârlıkları düşününce, kadromuzda yer almış herkesin bu müziği gerçekten sevdiğini ve ülkemizdeki dinleyicilere bir şeyler katma konusunda samimi şekilde istekli olduklarını söyleyebilirim. Siteye harcadığımız zaman konusunda net bir şey diyemem, ancak gerçekten çok fazla emek verildiğini söyleyebilirim. Başlarda her şeyi tek başıma yaparken günde 7-8 saate yakın siteye vakit harcadığım oluyordu. Kadro genişleyince ve iş paylaşımı artınca bu süreler azaldı tabii. Kadromuzdaki arkadaşlar İstanbul, Ankara, Münih ve Linköping'e yayılmış durumda. Yurt dışındaki arkadaşlarımız sayesinde çok sayıda konseri izleyip siteye yazabiliyoruz. Myspace döneminin ardından hatırlayacağınız üzere bir patlama yaşandı. Geçmişin kaset ve biraz daha yakın geçmişin cd-distro anlayışı daha hızlı bir şekilde net ortamına taşındı, metal grupları da demolarını MySpace üzerinden yaymaya başladılar. Sonrasında bu soundcloud, bandcamp, reverbnation gibi alanlar aktive oldu. Demo kasetlerden bugüne gelen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Bildiğimiz gibi internetin yaygınlaşmasıyla birlikte gruplar albüm satışlarına dair çeşitli sıkıntılar dillendirmeye başladılar. İnternetin müzik piyasasını öldürdüğünden ve bu durumun özellikle de metal gibi kendi yağında kavrulma kültürünün daha etkin olduğu türleri etkilediğinden, böyle giderse kimsenin müzik yapamaz hale geleceğinden yakındılar. Bugün görüyoruz ki internetin varlığı piyasayı öldürmüyor, bilakis yeşertiyor. Evet, gruplar eskiden olduğu kadar çok para kazanamıyorlar, eskisi kadar albüm satamıyorlar; ancak başka yönlerden çok daha büyük imkânlara kavuşuyorlar. Ben bugün yarattığım bir müziği, odamın konforunda, kayıt programının Save tuşuna bastıktan 1 dakika sonra yüzlerce insanın beğenisine sunabiliyorum. Bu görmezden gelinemeyecek bir avantaj. Dolayısıyla gruplar, internetle birlikte kökten değişen müzik algısına adapte olmak durumunda kaldılar. Yenilikleri benimseyemeyen, eskide kalan gruplar yok olup gittiler; fırsatları iyi değerlendiren, vizyonu geniş gruplarsa eskiye oranla çok daha büyüdüler. Eskiden albüm çıkarmak ve iyi satmak net bir kazanç kaynağı iken, bugün en çok satan albümler listesine 1 numaradan giren bir albüm yapmak bile maddi anlamda size çok bir şey sağlamıyor. Bu durum, grupların sürekli olarak konser vermelerine, ürün satmalarına ve bu şekilde para kazanmalarına yol açıyor. Bu yapabilmeniz için de sıklıkla albüm çıkarmanız gerekiyor. Yeni albüm, yeni turneler demek, yeni tasarımlı tişörtler demek. Böylesi bir ortamda, çıkan yeni grup sayısı da artınca, kalite namına ortada gerçek anlamda güzel bir rekabet doğdu ve kazanan da elbette dinleyiciler oldu. Eskiden bir grup 3-4 yılda bir bir albüm çıkarırdı ve onun ekmeğini yerdi; hele bir de biraz isim yapmayı başarmış bir grupsa, zaten az sayıda grup az sayıda albüm çıkardığından, dinleyicilerin o albümü 218 dinlemekten başka çareleri olmazdı. Bugünse her grubun bir alternatifi var ve artık saniyelerle ölçülen dinleyici algısı ve karar verme eşiği düşünüldüğünde, gruplar belli bir kaliteyi yakalamak zorundalar. Bence bu iyi bir şey, zira dönem dönem tutan akımların peşinden giden grupların er ya da geç kaybolmasına, farklı şeyler ortaya koymaya çalışan akıllı grupların ise değer kazanmasına yol açan bir süreç. Demo kaset günlerini de, bugünü de yaşamış biri olarak, o zamanın keyfi de farklıydı, ancak şu anda olan şey bize daha değerli şeyler katıyor diye düşünüyorum. Eski şartlarda belki insanlar daha kıymet bilir, daha gerçek dinleyicilerdi, manevi açıdan daha fazla besleniyorlardı. Ancak büyük oranda sadece dinleyici olarak kalmaları gerekiyordu. Bugün ise, tüm bu rekabet, paylaşım ve dağıtım kolaylığı sayesinde yaratım safhasına katılan, bir şeyler üretmeye başlayan dinleyici oranı eskiyle kıyaslanmayacak düzeyde fazla ve bu da ilham kaynaklarının, fikirlerin artmasına sebep oluyor. Böylelikle de kazanan müziğin kendisi oluyor. Spotify, Deezer (ki Deezer’ın müthiş eksiklikleri var bence) ya da diğer müzik uygulamalarıyla aranız nasıl, takip ettiğiniz belirli listeler var mı ya da kendi listenizle mi haşırneşirsiniz? Mesela Spotify’da çoğu metal grubunun demolarına dahi ulaşabiliyorsunuz artık. Ya da yine kendi adıma söyleyeyim, Napalm Death’in son Apex Preadator - Easy Meet albümünü direkt oradan dinledim başka bir kanala hiç bulaşmadan. Önceki sorularda da bahsettiğim gibi, bu tür siteler, günümüz müzik dünyası adına artık vazgeçilemez araçlar. İnternetle birlikte tamamen değişen müzik dünyasının, hatta müzik algısının başrol oyuncuları arasında yer alıyorlar. Örneğin Spotify her gün kullandığım ve elbette ki çok memnun olduğum bir uygulama. Daha önce de dediğim gibi, değişen müzik ortamında güç neredeyse tamamen dinleyicilerin elinde ve bu minvalde onlara en büyük rahatlığı sağlamak zorundasınız. Dinleyiciler sizi en hızlı ve rahat şekilde duymalılar ki, zaten fiziksel albüm olarak yapamadığınız satışları, onların ilgisini çabucak çekmeniz sayesinde tişört olarak, konser bileti olarak karşılasınlar. İnsan çok çabuk alışan ve algısı da aynı şekilde çabuk dağılan bir varlık; bu nedenle onları çok hızlı şekilde yakalamanız ve elinizde tutmayı sürdürmeniz gerekiyor. Dolayısıyla artık kimsenin "albümümüz daha çıkmadan internete düşmüş, tüm bu emek boşa gitti" diye düşünecek hali yok. Bilakis şirketler, albümleri daha çıkmadan internete koyuyorlar ki, dinleyici parasını neye vereceğini bilsin ve ardından da ürün satın alsın, konsere gelsin. 219 Bu açıdan, bu müzik uygulamaları, içinde bulunduğumuz ve durmaksızın yenilenen bu sürecin en önemli unsurları arasında. Bildiğiniz üzere dünyada ve Türkiye’de de dijital anlamda birçok metal platformu oluşturuldu. Bunların bir kısmı salt database (metal-archives) diğer yarısı da haber, albüm kritiği, konser paylaşımları ve röportajlar olarak artarak devam ediyor. Sizce nasıl bu gidişat? pasifagresif kurulurken örnek olarak belirlediği spesifik bir oluşum var mıydı? Takip ettiğiniz özel portalların isimlerinden ve içeriklerinden biraz bahsedebilir misiniz bize? Biz pasifagresif'i açtığımızda faaliyet gösteren metal sitelerinin çok büyük kısmı şu anda yok. Şu anki metal içerikli portalların büyük kısmı sadece sosyal medya tabanlı, Facebook ve Twitter paylaşımlarıyla faaliyet gösteren oluşumlar. Hem sitesindeki içerik miktarı ve güncellik, hem de sosyal medya etkinliği açısından şu anda pasifagresif'in muadili bir site yok. Bunun da sebebi, pasifagresif'in bir metal sitesi olmanın ötesine geçmesi ve çok sadık bir kitle yaratmayı başarması. Bugüne dek 5500 civarı haber, 2500'e yakın albüm kritiği, 120'ye yakın röportaj ve bir o kadar da konser incelemesi yayınlanmış bir site olarak, diğer sitelerin ne yaptığına bakmadan yolumuza devam ediyoruz. Açıldığımız günden bu yana haberlerimizi izinsiz kullanan, kaynak belirtmeden haberlerimizi kopyalayıp kendi sitelerine koyan, yaptığımız onca tercümeden yararlanan çok sayıda site oldu, ancak şu an bu sitelerin isimlerini bile hatırlamıyor olmak, sanırım yeterince açıklayıcı. Bu 6 yıl içerisinde yaptığımız pek çok şeyi eleştiren, bizden bir karşılık bekleyip isim yapmak adına farklı mecralarda bizimle uğraşan pek çok oluşum da oldu, oluyor; ancak pasifagresif gibi köklü ve güçlü bir oluşum açısından bakınca bunlar normal şeyler. Bu tarz çabaları her zaman görmezden geldik ve hep kitlemize nasıl daha güzel bir içerik sunabilirizin hesabını yaptık, yapmaya devam ediyoruz. İlerisi için de giderek artan bir heyecan ve istek duyuyoruz. Haber akışını nasıl sağlıyorsunuz ve bir gündem oluştururken iç/dış takip ettiğiniz online metal/müzik haber portalları nelerdir? Haber takibinde ya da herhangi bir içerik yüklemede iş bölümü kendi aranızda nasıl yapılıyor? Bunun paralelinde siteyi ne sıklıkla güncelliyorsunuz? Haberler pasifagresif'in en önemli kısmını oluşturuyor. Aktiflik ve güncellik namına dünyadaki diğer sitelerden en ufak bir eksikliğimiz yok, hatta adı herkesçe bilinen pek çok siteden çok daha hızlı duyurduğumuz haberler de oluyor. Kadromuzun kalabalık oluşunun yanında, önceki sorularda bahsettiğim sadık takipçilerimiz sayesinde de pek çok haberi anında görüp siteye koyuyoruz. Bazı durumlarda, aynı anda pek çok okurumuz bize çeşitli yollardan 220 ulaşıp bizi haberdar ediyorlar. Bu açıdan bakınca pasifagresif sadece kadrosuyla sınırlı bir oluşum değil, gerçekten de geniş bir aile gibi. Haber miktarına göre, günde ortalama 7 ila 15 arası haber giriyoruz. Çok acil bir haber olmadıkça, her iki saatte bir siteye yeni bir haber ekleniyor. Kadromuzdaki haber ekibinin kalabalık olması sayesinde haber kaçırma veya siteye geç girme gibi durumlar yaşanmıyor. Haber takibimizi, grupların sosyal medyadaki kendi duyurularından, yabancı metal sitelerinden ve kendi birtakım araştırmalarımızdan ediniyoruz. Paylaştığımız haberler mutlaka kesinleşmiş, resmen açıklanmış haberler oluyorlar ve ilgi çekmek ya da tıklanmak adına dedikodu, söylenti gibi şeylere asla prim vermiyoruz. Günlük tıklanma rakamlarınız nedir? Site içeriği oluştururken ziyaretçi kaygısı taşıyor musunuz? Hedef kitle ve hedef davranışları için belirli parametreleriniz var mı? pasifagresif günde 80-90 kişilik ziyaretçi sayılarıyla yola çıktı. 6 yıl boyunca tek hedefimiz insanlara bir şeyler katmak, onlara sevdikleri müziği rahat konuşabilecekleri, kendileriyle aynı kafada olan insanlarla buluşabilecekleri bir ortam hazırlamaktı. Bu açıdan gayet uzun bir yol geldik ve istatistiklerimiz de bu yönde gelişti. Anlık ilgiler çekme ve çok tıklanma adına hiçbir zaman ucuz yollara kaçmadık. Elbette, sitenin güçlenmesi ve büyümesi adına gerektiği şekilde bir algı yönetimimiz var, ancak sırf birkaç tık fazla alalım diye ucuz tık avcılığına girişmedik, insanlara zaman kaybettirme yoluna gitmedik, herkesin olan bitene mümkün olduğunca çabuk ulaşmasına gayret gösterdik. Bu da bize olumlu şekilde yansıdı. 6 yıldır her gün yeni albüm incelemesi yayınlayan bir site olarak, bu süre boyunca okurlarımızdan 550'ye yakın albüm incelemesi geldi. Bu, neredeyse her 4 günde bir, bir okur incelemesi yayınladığımız anlamına geliyor; bu da takipçilerimizin pasifagresif'e değer verdiğini gösteriyor. Bunun bir metal sitesi için bu müthiş bir istatistik olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde, sitedeki içeriğe yapılan yorum sayıları da, belki de Türkiye'deki müzik içerikli başka hiçbir sitenin ulaşamadığı boyutlarda. Şu ana dek siteye 100.000'e yakın okur yorumu gelmiş ve yayınlanmaya uygun bulmadığımız sakıncalı yorumların sayısı da gerçekten çok önemsiz boyutlarda. Kısacası takipçilerimiz yaptığımız işe değer veriyorlar ve bu da bizi ziyadesiyle sevindiriyor. Ziyaret istatistiklerine bakınca, 6 yıl boyunca siteye yaklaşık 1 milyon kullanıcı girmiş ve 10 milyonu bulan bir sayfa görüntüleme sayımız var. Okurlarımız siteye girdiklerinde yaklaşık 6 dakika boyunca sitede vakit geçiriyorlar ve yine bu da iyi bir istatistik olarak karşımıza çıkıyor. Günlük olaraksa, o günkü içeriğe, sansasyonel haber miktarına bağlı olarak değişmekle birlikte, pasifagresif günlük minimum 2500 ila 6000 arası ziyaret alıyor. 221 Wordpress kullanıyorsunuz. Sağladığı içerikten ve uyguladığı politikalardan memnun musunuz? Siteyi develop etmek için başvurduğunuz eklentiler (Google XML Sitemaps Analytics, NexGen vb.) neler? Wordpress dışında başka bir yayın sistemi kullanmayı düşündünüz mü? Evet. Versatil olması, bünyesinde geniş bir plug-in havuzu bulunması ve sürekli güncellenmesinden dolayı Wordpress'ten oldukça memnunuz. Sitenin şimdiki hali aslında hazır bir Wordpress temasının değiştirilmiş bir versiyonu. Wordpress plug-in'leri dışında çok fazla eklenti barındırmıyor. Yenilendiğinde, ekibimizdeki arkadaşlar tarafından angularjs gibi yeni web teknolojileriyle hazırlanacak olan daha dinamik bir site haline gelecek. Wordpress ihtiyaçlarımızın tamamına karşılık verebildiğinden, vermediği bir durumda da Wordpress için bir plug-in yazdırıp bunu çözebilecek olduğumuzdan, en azından şimdilik Wordpress dışında farklı bir yayın sistemi kullanma ihtiyacı hissetmiyoruz. Sosyal medya ve pasifagresif’in ana portalı ile ortak sürdürülen paylaşımlar tatmin edici sonuçlar getiriyor mu? Facebook grubunuz üzerinden paylaştığınız link ya da Retweet edilen haberlerin sıklığı bekleneni karşılıyor mu? Bu oranlarla alakalı bir veritabanı oluşturup değerlendirmeye alıyor musunuz? Başlarda herkes gibi biz de sosyal medyada ismimizi duyurmaya çalıştık. Daha önce de dediğim gibi, bu düzlemde hiçbir zaman anlık ilgiler çekme yoluna gitmedik ve hep samimi bir tavır benimsedik. Gerektiğinde promote'lu paylaşımlar yaparak, büyük gruplarla olan röportajlarımızı, özel haberlerimizi duyurmaya çalıştık. Şu anda Facebook, Twitter ve Instagram'da hatırı sayılır miktarda takipçi sayılarımız var ve uzun süredir hiçbir paylaşımımız için promote yapma gereği duymadık. Pek çok organizasyonda, bizim paylaşımlarımız organizasyonu yapan kurumların paylaşımlarının çok ötesinde sayılarda insana ulaştı; pek çok haberi Türkiye'de ilk biz duyurduk. Samimi tavrımız da eklenince, takipçilerimiz bize hep sadık kaldı ve sayıları da giderek arttı, artıyor. Şu anki etkileşim miktarından memnunuz, ancak bunun bir sınırı yok elbette; hep daha fazla kişiye ulaşmak adına, kaliteyi koruyarak ve tavrımızı bozmadan elimizden geleni yapıyoruz. Youtube kanalınızda (Pasifagresif Webzine) Headbangers etkinlikleri kapsamında gelen Dark Tranquality’e yer açmışsınız. Bunun gibi kitleyi yakalayan konser kayıtları (Ensiferum), sohbet ve söyleşilere (Murder King) ayrılmış bir alan var. Görsel üretimin size ne gibi dönüşleri oluyor ve daha aktif bir kullanım düşünüyor musunuz bu bağlantı üzerinden? Biz başladığımız sırada metal alanında Türkiye'de bu tarz bir girişim yoktu ve pasifagresif olarak bunu en iyi bizim yapabileceğimizi düşünerek PATV'yi açtık. Organizasyon 222 şirketleriyle olan iyi ilişkilerimiz sayesinde ülkemize gelen pek çok grupla videolu röportaj yapabiliyoruz. Ayrıca çeşitli konularda konuştuğumuz, albüm incelemeleri yaptığımız videolarımız da var. PATV ucu çok açık bir ortam ve sitenin yenilenmesiyle birlikte elimizdeki bu gücü daha aktif kullanmayı düşünüyoruz. Site içi ya da site dışı arama motoru optimizasyonu (SEO) güncellemeleriniz ne durumda? SEO için kullandığımız Wordpress eklentileri var, ancak SEO’nun yanında metal alt kültürü etrafında 6 senedir yayın yaptığımız için, çok miktarda Türkçe albüm kritiği, haber, röportaj gibi içerikler barındırıyoruz. Bu yüzden birisi, örneğin “cynic yeni albüm” veya “gojira yeni şarkı” diye bir grup veya sanatçıyla alakalı Türkçe arama sorgusu yaptığında, Google’da ilk sırada pasifagresif.com çıkıyor. Site içi mali planlamanızı da sormak istiyorum. Gelir-gider listenizde neler var? Siteyi döndüren temel bütçe nasıl sağlanıyor? Türkiye ve yurt dışından birçok konser takip ediyorsunuz mesela. Buradaki akreditasyon ya da maliyet kısımları için ne tip bir bütçe planlaması yapıyorsunuz? pasifagresif ilk günden maddi beklentiyle kurulmuş bir site değil. Hepimiz bu işi gönüllü olarak yapıyoruz. Ancak bu, siteden bir gelir elde etmeyi düşünmediğimiz anlamına gelmiyor elbet. pasifagresif, 6 yıldır oluşturduğu kitlesiyle şu anda ülkemizin açık ara en aktif metal portalı konumunda. Dolayısıyla gelir gider konularından yeni siteyle birlikte söz eder hale geleceğiz. Siteyi döndüren belli bir maddi bütçe var elbet, ancak pasifagresif'in var olmasını sağlayan çok daha geniş çaplı manevi bütçe, ekibimizdeki herkesin bu müziğe olan sevgisiyle sağlanıyor. Akreditasyon namına, organizasyonlarla olan ilişkilerimiz ve onlarla birlikte çalışmalarımız dâhilinde site kadrosu pek çok konser ve festivale davetli olarak giriyor. Metal/music shop (mesela Hammer Music gibi) ya da Rock/metal bar; özetle metal konseptine sahip mekanlarla bağlantılarınız nedir ya da bunlarla alakalı çalışmalar yapıyor musunuz? Marşandizlerinizi basıp dağıtmak gibi (Sticker, rozet, tişört vb.) bir projeniz var mı? Pek çoğuyla yakınlığımız, tanışıklığımız olsa da, şu ana kadar bu anlamda ticari bir etkileşime girme gereği duymadık. Sitenin birincil amacı ülkemiz dinleyicisine ve dolayısıyla Türkiye'deki metal ortamına bir şeyler katmak olduğundan, siteyi hep bu öncelikle idare ettirdik. Tabii ileride bu tarz şeyler yapmak istiyoruz. Site yenilendiğinde bu konulara ciddi şekilde eğileceğiz. 223 Herhangi bir reklam yerleştirmesi yapıyor musunuz? Sosyal medyanın opsiyonel fonksiyonlarını (en basitinden promote sekmesi gibi) tercih ediyor musunuz? Bugüne dek gerek haber ve duyuru bölümümüzde, gerekse sitenin üst kısmına bant reklam olarak çok sayıda konserin, festivalin, organizasyonun reklamını, duyurusunu yaptık. Bugüne dek bizim için maddi beklenti ikinci planda olduğundan, sitenin adını duyurmak adına sosyal medyada promote konusunda da çabalarımız oldu. Şu anda pasifagresif'in güçlü, kemik bir kitlesi var ve sitenin yenilenmesiyle birlikte bu konular da önceliklerimiz arasına girecek. Çalıştığınız, takip ettiğiniz organizasyon şirketleri var mı? Sponsorluk alıyor musunuz? Dönem dönem farklı şirketlerle, farklı organizasyonlar için birlikte çalışmalarımız oluyor. Şu anda, bu yaz ülkemizde düzenlenecek en büyük metal festivali olan %100 Metal Fest Headbangers' Weekend'in basın sponsoruyuz. Geniş bir kitleye ulaştığımız ve yaptığımız işe büyük saygı duyduğumuz için, birlikte çalıştığımız organizasyonlar bundan olumlu şekilde etkileniyorlar. Biz de son altı yıldır ülkemize getirilen gruplara baktığımızda, hep bizim öne çıkardığımız, yaymaya çalıştığımız grupların tercih edildiğini görüyor ve doğru bir şeyler yaptığımızı anlıyoruz. pasifagresif’in mobil, tablet ve diğer kullanımlar için özel bir uygulaması var mı? Şu anda yok, ancak site yenilendiğinde mutlaka yapmayı planlıyoruz. Sitenin şu anki hali birtakım yenilikler için kısıtlayıcı olduğundan, yeni pasifagresif'le birlikte çok daha aktif ve kapsamlı bir hale bürüneceğiz. pasifagresif takipçilerini ileriki günlerde neler bekliyor? Site bir format değişikliğine gidecek mi? Dahil edilecek yeni sekmeler/içerikler hakkında minimal ipuçları verebilir misiniz? İnovasyon çalışmalarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz? pasifagresif.com, yakın zamanda çok kapsamlı bir yenilenmeye girecek. Görsel anlamda, kullanım kolaylığı anlamında büyük yenilikler planlıyoruz. Tüm bu yenilikler, sitenin çok daha interaktif, çok daha kapsamlı ve çekici olmasını sağlayacak. pasifagresif devasa bir içerik barındırdığından, birtakım değişiklikleri yapmak kolay olmuyor, o yüzden yenilenme sürecimiz de zaman alıyor. Ancak şu anda siteye dair bir numaralı önceliğimiz bu. Yeni siteye dair verebileceğim ipuçları olarak, şu anda pasifagresif'e dair sevdiğiniz ve alıştığınız her şeyin daha iyi şekilde yeni sitede de olacağını ve onların yanına çok daha kullanıcı dostu ve istenilen anda geliştirilebilecek pek çok özelliğin ekleneceğini 224 söyleyebilirim. 2- SONUÇ YERİNE pasifagresif.com ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi sonucunda, bir müzik portalının, internet fenomenine dönüşmesi ve bunun da ileriki dönemlerde sektör içerisindeki modelkonumlanma ihtimallerinin ne tip bir profil çizeceğine dair bir dizi maddenin üzerinde durduk ve bunların pratik ediliş biçimleri üzerinde yeni fikirlere yelken açtık. Teknolojik dönüşüm üzerine gerçekleştirilecek inovasyon çalışmalarının burada önemli rollerden birisini üstlendiği açık. Öyle görülüyor ki pasifagresif kendi parametreleri paralelinde Kerrang!, Metal Hammer, Zero Tolerance Mag. gibi endüstriyel pazarlama modeli geliştirebilen metal müzik portallarındaki dinamik faktörleri kendi üzerinden derinleştirebilir. Bunun yanı sıra; zaman zaman bazı parçalı oluşumların içinde yer almalarına rağmen, köklü ve geçmişe dayalı bir metal-magazin geleneğine/tirajına sahip olmamaları, ileride yaratmaya çalışacakları süreçlerde de etkili olacaktır. Kaynakça ● Haz: Akay, Ali ve diğer. İstanbul’da Rock Haвatı: Sosвolojik Bir Bakış. İstanbul: Bağlam Yay., 1995. Web - Parsons, Sabrina. “Website Business Models” Erişim Tarihi: 31.05.2015, http://articles.bplans.com/website-business-models/ 225 XOXO The Mag Deniz Karabay 1- GİRİŞ İnternetin araçlarının önemli bir yer edindiği günümüz dünyasında, gerçek anlamda habercilik yapabilmek için artık sadece haber yazmak, sayfa dizaynı yapmak ya da fotoğraf çekmeyi bilmek çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Bunun yanı sıra, çevrimiçi araçlara ve haberciliğe hakim olmak da önemli bir noktada yer almaktadır. Yeni medya araçlarının gündelik hayat içerisindeki artan yeri ve önemi ile beraber gazetecilik uygulamaları da dönüşüm gösterdi (Pavlik, 2000). Dönüşen gazetecilik ise yeni ekonomik modeller aramak zorunda kaldı. Basılı medyada gelir kaynağının büyük bir kısmını oluşturan gazete satışları, çevrimiçi ortamda kendine yer bulamadı. Reklam alma ve verme pratikleri değişti. Gazetecilik hizmetini internet ortamında sunanların, halen “kendini döndürebilmek” için sürdürülebilir bir model geliştiremediğini söylemek ise pek mümkün. Reklam Derneği tarafından 2015 Nisan ayında açıklanan verilere göre, dijital yayınların reklam gelirlerinin basılı yayınları geride bırakması da, yaşanılan değişimin önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yaklaşık 6 milyar TL’lik reklam yatırımlarının %19.9’unu dijital, 18,74’ünü ise yazılı basın reklamları oluşturmaktadır. Televizyon reklam gelirleri ise %51.4 ile en yüksek reklam gelirlerini içeren kategori olarak karşımıza çıkmaktadır (http://rd.org.tr). Dijital medyanın yükselişi devam ederken ve bu yükselişin ilerleyen yıllarda daha da artması beklenmektedir. Çevrimiçi ortamda faaliyet gösteren habercilik siteleri, gelir elde etmek için reklam (sayfa gösterimi başına / pop-up reklam / mobil reklam / vb.), ücretli üyelik, paywall, ücretli mobil uygulamalar, kitle fonlama, sponsorluk ve ek hizmetler (habercilik hizmetlerinden etkinlik organizasyonuna kadar) ve ek ürünlerin satılması gibi yöntemlere başvuruyor. Dünyanın farklı yerlerinde ekonomik ve sosyal yapıya bağlı kuruluşlar farklı bağlamlara göre çözümler üretiyorlar. 226 Türkiye’de faaliyet gösteren gazetecilik kuruluşlarının bu konuda nasıl çözümler bulduğunu (veya bulamadığını) araştırmak adına, 2010 yılında Cihan Şerbetçioğlu tarafından kurulmuş olan ve çevrimiçi ortamda adını duyurarak ilginç bir iş modeli çerçevesinde yayın hayatına devam eden XOXO The Mag bu raporda örnek olarak incelenmiştir. a. Yöntem Bu çalışmada, БOБO The Mag’in dijital editörü Melda Ennakavi ile mail üzerinden bir röportaj yapıldı. Röportajda Sirkkunen ve Cook tarafından geliştirilen anketteki sorular kullanıldı (Sirkkunen & Cook, 2012). b. Rapor XOXO The Mag, Mart 2010 tarihinden itibaren Türkiye'de aylık ücretsiz olarak yayımlanmakta olan moda, müzik, sanat ve tasarım içerikli bir dergidir. Derginin Kurucusu Cihan Şerbetcioğlu; Genel Yayın Yönetmeni Olga Şerbetcioğlu'dur. Mart 2010 tarihinden bu yana http://www.xoxothemag.net/ adresli web sayfası aracılığıyla faaliyet gösteriyor. Kurucu Cihan Şerbetçioğlu müzik dünyasındaki deneyimi ve maddi birikimini XOXO The Mag projesine kanalize etmiş. Dergi sektörüne farklı bir soluk getirmek için kurulan XOXO The Mag, parasız dağıtılan ilk dergi olma özelliğini de taşıyor. İstanbul’da Beşiktaş’taki tek ofislerinde faaliyet gösteren dergi, hem internet sitesinden yayın yapıyor, hem de aylık olarak İstanbul'da mekanlara dağıtılıyor. Ayrıca yalnızca yıllık kargo ücreti karşılığında dergiye abone olunabiliyor ve dergi ev adresinize kadar teslim edilebiliyor. БOБO The Mag’in dijital mecralar içerisinde rekabet halinde olduğu sitelerin arasında, Garage, Dazed, Vice, Love, ID gibi dergilerin siteleri de bulunuyor. Editöryal ekip ve dergi yazarları; sanat, moda ve kültür alanında işlev gösteren diğer siteleri takip edip gelişmeleri gözlemliyorlar. XOXO The Mag’in dijital faaliyetlerine baktığımızda ise siteye günlük ortalama 10 haber girildiğini görüyoruz. Öncü haberleri Türkiye'de ilk duyurmanın yanı sıra sitenin diline ve karakterine uygun özgün içerikler önerildiğini söyleyebiliriz. XOXO The Mag’in en öne çıkan özelliklerinden biri olarak da gündemde olan isimler ve yeni yeteneklerle röportajlar yapması gösterilebilir. XOXO The Mag ekibi genişlemeye devam ederken, dergideki ana pozisyonlar “Senior Art Director”, “Art Editor,” “Graphic Designer”, “Editor”, “Special Projects and Sales Specialist”, “Digital Editor” ve “Fashion and Beauty Editor” olarak özetlenebilir. Ekibin tamamı tam zamanlı ücretli personel, pazarlama ve reklam için “Special Projects and Sales 227 Specialist” pozisyonunu geliştirmişler. Ücretsiz / Gönüllü çalışan kimse veya stajyer bulunmuyor. Çalışanlara ne kadar ücret verildiği, БOБO The Mag’in gelir ve giderlerinin hangi aralıkta olduğu, bir reklamın nasıl ücretlendirildiği gibi konularda sektörün rekabetçiliği ve bilgi gizliliği gibi kaygılar göz önünde bulundurulduğu için herhangi bir sayısal veri röportaj sırasında paylaşılmamıştır. XOXO The Mag’in tek gelir kaynağı siteye verilen reklamlardan oluşuyor. Gerek yazılı, gerekse online dergide verilen reklamlar sayesinde dergi gelir sağlıyor. Reklamlar açısından da yazılı basın artık dijital ile el ele hareket ediyor ve dergi için ortak projeler üretiliyor. Birçok marka gibi XOXO The Mag de hala prestij için yazılı basını kullanmaya devam ediyor. XOXO The Mag’in site içeriği oluşturulurken öncelik niteliğe verilmekte, nicelik ise daha sonraki aşamalarda yer almaktadır. Tıklanma rakamları ise Alexa.com’dan güncel edinilmiş verilere göre 410.115, yani dergi bu rakamlarla Türkiye’de en çok tıklanan 16.172. site olarak göze çarpıyor. Her kullanıcı günde ortalama 3 kez sayfa görüntülerken en çok üniversite mezunları sitede vakit geçiriyor. XOXO The Mag’in planlanan dijital getiri sağlanacak yeni çalışmaları arasında bir fotoğraf ve video paylaşım platformu olan Instagram başı çekmektedir. Dijital editör Ennekavi, dijital alan her daim kendini yenilediği için kendilerine farklı reklam alanları çıktığını da belirtiyor. Sitenin oluşturulduğu günden beri der derginin dilinin oturduğunu ve haber sayısının arttığını belirtiyor. XOXO The Mag’in her yıl sponsor olduğu etkinlikler değişirken, genelde film, festival ve sanat içerikli etkinliklere dahil olduğunu belirtmek gerekiyor. Sonuç olarak XOXO The Mag, Türkiye’deki ilk ücretsiz dergi olma özelliği ile Türkiye’deki dergilerden ayrışırken, geliştirdiği iş modelleriyle de birçok medya kuruluşuna örnek teşkil etmektedir. Melda Ennekavi ile Röportaj Merhabalar, XOXO The Mag’in kurulma öyküsüyle başlayalım dilerseniz olaya: XOXO The Mag projesi nasıl hayata geçirildi? Kim ya da kimlerle neden böyle bir oluşuma 228 gitmeye karar verdiniz? Home office mi çalışıyorsunuz ya da bir common ofis disiplininiz var mı? XOXO The Mag’in ayrı çalışma merkezleri var mı, varsa nerelerdir (İstanbul, Ankara, Dortmund, Havana vb.)? Kuruluş hikayesine hakim değilim ama dergi sektörüne farklı bir soluk getirmek için kuruldu. Parasız dağıtılan ilk dergi. Ofisimiz var. Sadece İstanbul'dayız. Aylık olarak İstanbul'da dağıtılıyoruz. XOXO The Mag kurulurken örnek olarak belirlediğiniz spesifik bir oluşum var mıydı? Takip ettiğiniz yayınların ve web sitelerinin isimlerinden ve içeriklerinden biraz bahsedebilir misiniz bize? Rakip olarak gördüğünüz bir oluşum var mı? Kuruluşundan beri var olmadığım için bir şey söyleyemiyorum. Dijitalde rakip ettiğimiz siteler arasında Garage, Dazed, Vice, Love, ID gibi dergilerin sitelerini sayabilirim. Türkiye'de içerik açısından paralel gördüğümüz bir site olmasa da başlıklarımız ile yayın veren diğer sitelerle örtüştüğümüz oluyor. Sanat, moda ve kültür alanında işlev gösteren diğer siteleri takip edip gelişmelerini gözlemliyoruz. XOXO The Mag’in dijital faaliyet alanı hakkında bilgi verir misiniz? Günlük ortalama 10 haber giriyoruz. Öncü haberleri Türkiye'de ilk duyurmanın yanı sıra sitenin diline ve karakterine uygun özgün içerikler öneriyoruz. Gündemde olan isimler ve yeni yeteneklerle röportajlar yapıyoruz. Yazılı basındaki reklam gelirlerinin düşmesiyle birlikte, yazılı basında ayakta kalabilmek için ne gibi çalışmalar yapılıyor? Yazılı basın artık dijital ile elele hareket ediyor. Ortak projeler üretiliyor. Birçok marka hala prestij için yazılı basını kullanmaya da devam ediyor. Günlük tıklanma rakamlarınız nedir? Site içeriği oluştururken ziyaretçi kaygısı taşıyor musunuz? Hedef kitle ve hedef davranışları için belirli parametreleriniz var mı? İçeriklerimizde ilk öncelik nitelik. Nicelik daha sonra geliyor. Arkasında durabileceğimiz içerikler üreterek takipçi kazanıyoruz. Planlanan dijital getiri sağlanacak yeni çalışmalar var mı? Tabii var. Dijital alan her daim kendini yenilediği için bize farklı reklam alanları çıkıyor. Bunlardan biri de artık reklama olanak sağlayan Instagram. 229 Sitenin oluşturulduğu günden bu yana nasıl değişimler yaşandı? Ben başından beri sitede değildim. Ama dilinin oturduğunu ve haber sayısının arttığını söyleyebilirim. Çalıştığınız, takip ettiğiniz organizasyon şirketleri var mı? Herhangi bir sponsorluk anlaşmanız var mı? Her yıl sponsor olduğumuz etkinlikler değişiyor. Genellikle film, festival ve sanat içerikli etkinliklere dahil oluyoruz. XOXO The Mag’in mobil, tablet ve diğer kullanımlar için özel bir uygulaması var mı? Hayır yok. XOXO The Mag’e sadece kargo ücreti karşılığında üye olunabiliyor. İleride ücretli üyelik uygulamasını hayata geçirmeyi planlıyor musunuz? Dergimiz ücretsiz dağıtıldığı için ileride böyle bir plan olduğunu sanmıyorum. Şirketiniz için çalışanlardan bahsedersek içerik üreten kişi ve kişiler full time, part time ya da freelence olarak mı çalışıyor? Personel sayılarını öğrenebilir miyim? Dergi editörleri de dijitale yazı yazıyor. Fakat dijital ekipte şu an için sabit 3 kişi bulunuyor. Bunun dışında yazı göndererek içeriğe katkı sağlayan biri ya da stajyer var mı? Kendini geliştirmek isteyen insanlara kapımız açık. Ama şu an için böyle biri yok. Olduğu zamanlarda onların haberlerini de akışımıza dahil ediyoruz. Site için içerik ve iş üretme arasında zamanı nasıl bölüyorsunuz? Günlük akış ve o anki gündem belirliyor. Hafta sonu yaklaştığı için en yoğun gün cuma. Bugünden hafta sonuna da içerik üretiliyor. 230 Yıllık ve aylık gelirinizin ne kadar olduğunu öğrenebilmemiz mümkün mü? Bunu maalesef gizlilik ilkelerimiz nedeniyle paylaşmam mümkün değil. Kaynakça Pavlik, J. (2000). The impact of technology on journalism. Journalism Studies,1(2), 229-237. Sirkkunen, E., & Cook, C. (2012). Chasing Sustainability on the Net: International research on 69 journalistic pure players and their business models. University of Tampere. EK 1 Alexa.Com Tabloları 231 232