Yayından önceki son kopya.
Saka, Erkan , Anıl Sayan, and Vehbi Görgülü, eds. Ye i Medya Çalış aları IV: Dijitalleşe Gazetecilik
İçi Ye i İş Modelleri. İstanbul: Taş Mektep Yayınları,
7
YENİ MEDYA ÇALIŞMALARI IV
Editörler:
Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka
Yrd. Doç. Dr. Vehbi Görgülü
Anıl Sayan, MA
1
YENİ MEDYA ÇALIŞMALARI IV
Editörler:
Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka
Yrd. Doç. Dr. Vehbi Görgülü
Anıl Sayan, MA
Giriş: Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka
MAKALELER / RESEARCH ARTICLES
■ Dijital dönüşüm ve gazetecilik için yeni iş modelleri / Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka
■ Thumbs up!: Online news media and the opportunities of crises in the Netherlands / Şirin Dilli
■ Business models and online community news / Slavka Karakusheva
■ Medyanın sermaye ve iktidar etkisinden kurtulmasında vakıf veya dernek gazeteciliği ile
kitlesel fonlama modelleri / Doç. Dr. Osman Köroğlu
■ Data journalism / Ivo Furman
DİJİTAL GAZETECİLİKTE GELİR MODELLERİ ÜZERİNE VAKA İNCELEMELERİ / CASE
STUDIES ON BUSINESS MODELS OF DIGITAL JOURNALISM
■
■
■
■
■
■
■
A case study on Al Jazeera and Al Jazeera Turkey / Cecilie Möllmann Lundberg
Dijital gazetecilikte gelir modellerinin incelenmesi: Radikal / Deniz Güneli
Diken / A.Kıvanç Tos
Doğuş Yayın Grubu / Müge Hasbay ve Tülin Alkan
Hürriyet.com.tr / Gönül Yalçın
Açık Radyo / Nilce Bıçakçıoğlu
Bianet / Öznur Halilcikoğlu
SÖYLEŞİLER / INTERVIEWS
■
■
■
■
■
■
■
■
Agos / Ceren Ataş
Jiyan/ Müge Demirel
Cumhuriyet Gazetesi/ Sedef Korkmaz
Dağ Medya / Merve Sümeyye Öztürk
Bant MAG / İrem Kulaber
Takvim.com.tr / Raye Askın
Pasifagresif.com / Deniz Cansever
XOXO The Mag / Deniz Karabay
2
Önsöz
Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka
İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi
Yeni Medya Çalışmaları serimizin dördüncü kitabıyla birlikte karşınızdayız. Bu kitap
ile birlikte büyük bir değişiklik yaparak artık tematik hale geldik. Kitabımızın özel vurgusu
dijitalleşmenin gazeteciliğe etkisini ortaya çıkan iş modelleri üzerinden ele almaktı. Elimizde
olmayan bazı nedenlerden dolayı istediğimiz zamanda yayını yapamadık. O yüzden bazı
çalışmalar ortaya çıktıktan sonra ilgili medya kuruluşunda bazı köklü değişiklikler olmuş
olabilir. Özellikle vaka çalışmalarına yapılma tarihi ekledik ki, okuyucu tarihsel anı da
gözönüne alarak eseri değerlendirebilsin. Yine de, gecikmelere rağmen, kitabımızın Türkçe
literatüre ve Türkiye’deki medya çalışmaları literatürüne bir katkı sağladığına inanıyorum. Bu
kitaba katkı talebi bir önceki kitabı da geçti. Daha da geniş bir çerçeveden yazar kadromuz oldu
ki bu da sevindirici bir gelişme. Umarım bu bağlamda genişlemeyi ve heyecanımızı koruruz.
Taşmektep Yayınları ve yayın yönetmeni Bekir Cantemir bize desteğini hiç esirgemedi. Ona
teşekkürlerimi sunmak isterim. Yola birlikte çıktığım Vehbi Görgülü ve Anıl Sayan ile de
umarım serinin bundan sonraki yayınlarında da aynı hevesle çalışmaya devam edeceğiz.
Vaka incelemeleri ve söyleşilerin çok daha fazla ve kapsayıcı olmasını isterdim. Bu
konuda hiçbir ön yargımız olmadı ama zaman ve insan gücü kısıtlamaları yüzünden bazı
görüşmeleri yapamadık. Örneğin ensonhaber.com’un kurucu Serkan Kalemciler ile bir söyleşi
ya da Turkuvaz Medya Grubu ilgili çalışma bu kitaba yetişemedi. Ancak tam da yakınsamalı
medya (converged media) anlayışıyla belki kitabımız başlangıç olur ve konu üzerinde
çalışmalara devam edilir diye bir websitesi kurduk: https://medyaekonomisi.com/ Benzer
inceleme ve görüşmeleri burada yayınlayacağız. Kitabın yeni bir baskısı olursa da oraya
sitedeki yayınların bir kısmını ekleyeceğiz. Son olarak; daha önceki kitaplarda olduğu gibi bazı
eserler İngilizce. Eğitim dilimiz İngilizce olduğu için ağırlıklı olarak Türkçe olsa da çift dilli
yayın çizgimize devam ediyoruz.
25 Ekim 2016
Santralistanbul
3
4
MAKALELER / RESEARCH ARTICLES
Dijital Dönüşüm ve Gazetecilik için Yeni İş Modelleri
Yrd. Doç. Dr. Erkan Saka
İstanbul Bilgi Üniversitesi
1- GİRİŞ
Günümüz dünyasında haber medyası, ordu ve yükseköğrenim/araştırma sektörlerinden
sonra çevrimiçi üçüncü büyük profesyonel sektör olarak tanımlanmaktadır (Hall, 2001). Yeni
medyanın gazeteciliği etkisi ise birçok boyutuyla tartışılıyor. Örneğin sıradan vatandaşın haber
üretimine katkısını, yeni boyutlara taşıyan yurttaş gazeteciliği üzerine Türkiye’den de birçok
başarılı örnek son yıllarda çıkmaya başladı. Geleneksel gazetecilik de hızla yeni medya
araçlarıyla kendini dönüştürmeye başladı. Birçok başlık altında tartışmalar sürerken, ben de bu
yazımda biraz ihmal edilen bir alan üzerine yoğunlaşıyorum: Gazetecilik için dijital dönüşümle
birlikte ortaya çıkan ya da denemeleri yapılan yeni iş modelleri. Yazının temelini P24 sitesi1
için hazırladığım dört blog yazısı oluşturuyor. Orada başladığım arayışa burada daha akademik
bir zemin üzerinden devam etmeye çalışacağım.
Yeni iş modellerini en çok gündeme taşıyan kişilerden biri olan Marc Andreessen
medya sektöründe öne çıkan sekiz modeli şöyle sıralamaktadır 2:
12345678-
1
2
Reklam
Abonelikler
Paralı içerik
Konferans ve Etkinlik organizasyonları
Çapraz Medya (cross-media)
Kitlesel Fonlama
Bitcoin vb Mikro-Ödemeler
Filantropi
(2014). P24 - Platform for Independent Journalism. Retrieved August 11, 2015, from http://platform24.org/en/.
https://storify.com/xdamman/marc-andreessen-s-8-business-models-for-journalism
5
Bu sekiz model üzerine yoğunlaştığım bir yazımda, 9. olarak sübvansiyonların da
olabileceğini eklemiştim3. Bu yazının devamında ise bu iş modellerinin yanı sıra; ortaya
çıkmakta olan başka gelir kaynakları da gözden geçirmeye çalışacağım. İş modeli sadece gelir
kaynağı ile sınırlandırılamayacağı için yazının son kısmında gelir kaynağı dışındaki çabalar,
mobilleşme, Ar-Ge faaliyetleri, veri pazarlaması gibi inovasyonlar da incelenecektir.
Gazetecilik için iş modelleri üzerine en kapsamlı çalışmalardan birini yapmış olan
Sirkkunen (vd. 2012)’e göre; iş modellerini başlıca iki kategoriye ayırmak mümkündür (s.3).
Yazarların sınıflandırmasına göre; ilk kategoride içeriğe (hikâye anlatımı) dayalı modeller,
ikinci kategoride ise hizmete dayalı modeller yer almaktadır. İncelenen vakaların çoğunun ilk
kategoride olduğunu, gelirin okuyucular için özgün içerik üretimine dayandığını da belirtilmesi
gerekmekte. Bu modeller okuyucuları kitle olarak konumlamış olsa ve geleneksel kitle medya
modelleri üzerinden değerlendirmiş olsa da, çevrimiçi gazeteciliğin hedef kitlelerinin daha dar,
niş alanlar olduğu da vurgulanmaktadr. Bu nedenle reklam için bazen ümit edilenden daha dar
bir hedefleme yapılabildiği, bunun da reklam gelirini azalttığı vurgulanmaktadır. İkinci
kategoride ise dijitalleşmeyle birlikte büyümeye başlayan bir kategori olduğu gözlemlenebilir:
Hizmete dayalı iş modelleri. Gelir getirici faaliyet salt içerik üretimi ile oluşmuyor; kürasyon
ve vatandaşın ürettiği içeriğin filtrelenmesi, bunlarla ilgili teknolojilerin üretilmesi ve eğitim
verilmesi gibi hizmetler ile yeni gelir kaynaklarını da ortaya çıkardığının altı çiziliyor.
Dolayısıyla, Rosenstiel, T., Jurkowitz, M., & Ji, H. (2012)’in araştırılması üzerinden
değerlendirilebilecek bu ikinci kategori beklenenden hızlı bir şekilde önemini artırmaktadır.
Araştırmada incelenen gazetelerin büyük çoğunluğunun geleneksel olmayan gelir kaynaklarını
denediklerini, bunu yaparken de “dijital ajans” denemesine girişip dijital pazarlamacılara ve
yerel iş çevrelerine arama motoru optimizasyonundan, websitesi ve sosyal medya hesaplarını
açmaya kadar birçok alanda danışmanlık yaptıklarını belirtmişlerdir (s. 19).
Bu çalışmanın gelecek bölümlerinde başlıklar arasında geçişkenlikler olabilir. Örneğin
abonelik ile paralı içerik bazı durumlarda birbiri yerine de kullanılsa da, bu gibi öğeler ayrı
başlıklar altında farklı nüanslar ile de ifade edilmeye çalışılacaktır.
2- GELİR KAYNAKLARI
Salwen ve arkadaşları (2004), 2000’li yılların başında genel iş modellerinin abonelik ve
reklam gelirleri olmak üzere iki kaynak üzerinden şekillendiğini söylüyorlar. Günümüze
bakıldığında ise; hem diğer gelir kaynakları hem de inovatif çabalar ile birçok yeni kaynak
ortaya çıkmaktadır.
3
http://www.platform24.org/yeni-medya-yeni-teknoloji/806/dijital-donusum-ve-gazetecilik-icin-yeni-ismodelleri--3
6
a. Reklam
Gazeteciliğin geleceğiyle ilgili yaptığı konuşmada Angela Phillips4 sorunun
gazeteciliğin kavramsal boyutlarında olmadığını, aksine kullanılan iş modellerinde olduğunu
ve yaklaşık 150 yıldır süregelen gelir kalıplarının artık sonuna gelindiğini belirtmektedir. 2001
yılına kadar gazetelerin reklam gelirlerinde bir sorun yoktu. Ancak bu tarihten itibaren
kullanıcıların ya da kullanıcı gruplarının internete kaymasıyla beraber reklam gelirlerinde de
düşüş başladı. Bunun yanı sıra, medya sahipleri de yayıncılığın internet mecraları üzerine
yoğunlaşmasıyla, otomatik olarak reklamların da buraya kayacağını ve de reklam gelirlerinde
bir düşüş olmayacağını varsaymışlardı. Ama 2008’deki kriz ortamından beri görülen şu ki; bu
beklenti tam olarak hayat bulmadı. Phillips’in belirttiği rakamlara göre, internete geçişte basılı
yayın reklam gelirlerinin ancak %10’unu oluşturuyor. Bir PEW araştırmasına5 göre çevrimiçi
reklamları artırmak için mobil reklamcılığa yönelim var ama bu alanlarda da basılı reklamlarla
karşılaştırıldığına yüzde 1 oranında bir gelir yaratabiliyor. Bunun yanı sıra; Pew 2014 raporuna
göre haber medyası dijital reklam piyasasının yalnızca %12'sine 6 sahip durumdadır. Nichols
ve McChesney’in (2009) deyişiyle, şimdilik dijital reklamcılıkta “eski medyanın dolarları
yerine yeni medyanın kuruşları” yer alıyor.
Reklamın en azından kullanım durumlarıyla yeterli bir gelir kalemi olamadığı
vurgulansa da, Andreessen kaliteli içeriğe uygun reklam arayışı gerektiği, banal reklam
ağlarından gelen reklamlarla bu iş ağının efektif bir temele ulaşamayacağının altını çizmektedir.
Bu yazı kaleme alınırken konu üzerine yeni bir gelişme daha yaşandı. Küresel düzeydeki
büyük haber medya kuruluşları arasında yer alan The Guardian, CNN International, Reuters,
The Financial Times, ve The Economist küresel ölçekte yeni bir reklam ittifakı kurdu: The
Pangaea Alliance7. Bu ortaklık ile reklam verenlere 110 milyon tekil kullanıcıya yönelik
otomatik reklam yapmak fırsatı verilmekle kalmayacak, kullanıcı verileri kullanılarak farklı
pazarlama imkânları da sunulacak8. Tabii bu hamle ile yayıncılar dijital reklam piyasasına
hâkim olan9 Facebook ve Google ile rekabete girmiş olacaktır.
eMarketer’a göre ise 2015 yılında dijital reklam harcamalarının 170 milyar dolara,
mobil reklam harcamalarının ise yine dünya çapında 69 milyara ulaşması bekleniyordu.
Beklenenin altında gelir kaynağı yaşansa da, bazı medya kuruluşları bu alanda reklam geliri
elde edebiliyor. NiemanLab’dan Justin Ellis’in reklam geliri açısından görece başarılı olan 8
4
https://www.opendemocracy.net/ourkingdom/angela-phillips/future-of-journalism
http://www.theguardian.com/commentisfree/cifamerica/2012/mar/27/mobile-news-media-imploding
6
http://www.journalism.org/2014/03/26/a-deeper-look-at-the-digital-advertising-landscape/
7
http://pangaeaalliance.com/
8
http://www.niemanlab.org/2015/03/the-guardian-cnn-reuters-and-more-enter-into-a-global-ad-alliance/
9
http://www.wsj.com/articles/facebook-aims-to-shrink-googles-lead-in-digital-ads-1412182918
5
7
medya kuruluşuyla yaptığı görüşmeler10 yaptı. Görüşme yaptığı Slate, The New York Times,
Newsweek, The Atlantic11, Vox Media, Mashable, The Seattle Times ya da Wire gibi birçok
önemli gazete bulunmaktadır. Görüşmelerin sonucunda Doğal Reklamcılığın (Native
Advertising) son dönemde birçok uluslararası gazetenin gündemini fazlasıyla işgal ettiği ortaya
çıkmaktadır. Bu reklam türünde ise medya organı yeniden ürünün asıl sahibi oluyor. Yazar bu
reklam türüne sırf “sponsorlu iletiler” üzerinden değil, bunun ötesinde yeni modeller bularak
yoğunlaşmak gerektiğini belirtiyor12.
b. Abonelikler
Andreessen birçok müşterinin değer verdiği şeye para ödediğini belirtmekte ve
tüketicilerin medya ürünlerine harcama yapmamasını, ortaya çıkan medya ürününün tüketici
nezdinde değersizliği ilişkilendirmektedir. Bu doğrultuda, The New York Times daha esnek bir
ödeme duvarı (paywall) oluşturarak, okuyucunun belli bir miktarda yazıyı okuduktan sonra
devam edebilmek için ödeme yapabileceği bir sistem kurarak, abone kayıplarını bir miktar
azaltmış olsa da, Caio Túlio Costa’ya13 göre bu gibi çözümler de eski iş modellerine dayanan
pratikler içermektedir. Costa hâlen basılı içerik üzerinden düşünmenin yeterli olmadığını ve
gazetenin kendisini dijital bir mecra olarak yeniden dizayn etmesi gerektiğini belirtiyor.
Dekavalla ise (2015) tablet ve akıllı telefonların artışının, dijital abonelik gelirlerini
artırabileceğini belirtiyor. Sektör yetkilileri ise bu konuda oldukça ümitliler; masaüstünde haber
okumaya çok az zaman ayrılsa da yeni mobil araçlarla okuma süresinde de yükseliş olacağına
inanıyorlar (s. 111)
Ken Doctor’ın The New York Times’ın 2015 Ağustos’ta bir milyon dijital aboneye
ulaşması üzerine yaptığını analizde altını çizdiği noktalardan bazıları şu şekilde sıralanabilir:
1- Okuyucular elit ve küresel gazeteciliği ödüllendiriyor. (NYT yanında The Wall
Street Journal ve Financial Times da iyi bir dijital abone sayısına sahip). Abonelerin
bir kısmının ABD dışında olması da önemli bir unsur olmaya başlıyor.
2- Dijital aboneler henüz haber odası masraflarını karşılamaya yetmiyor; özellikle yeni
alınan yazılımcılar vb.
3- Mobil etkileşim dijital abonelik artışında etkili.
4- NYT’in çok platformlu entegrasyonu reklam gelirinin artışında etkili olmaya
10
http://www.niemanlab.org/2015/10/whats-actually-working-in-digital-advertising-8-publishers-on-how-theyrebringing-in-money/
11
The Atlantic hem dijital hem de basılıda kazanıyor. Kaliteli, uzun ve özgün içerik üretimine yatırım yapmış ve
karşılığını almış. Başarılı örneklerden. (http://www.northbynorthwestern.com/story/can-the-atlantic-model-savejournalism/)
12
http://www.niemanlab.org/2014/12/native-helps-pay-for-the-news/
13
http://www.inma.org/blogs/keynote/post.cfm/6-pillars-of-a-revenue-generating-business-model-for-digitaljournalism
8
başlıyor.
5- Haber odasına yatırımın ticari getirisi oluyor.14
“Tek kişilik blog”a dayanan abonelik merkezli iş modelini gerçekleştiren ise veteran bir
gazeteci olan Luke Timmerman olmuş. Timmerman tek başına hareket etmeye, kendi
gazetecilik işini kurmaya karar verdikten sonra Timmerman Report diye kurduğu haber sitesiyle
uzmanlık alanı olan biyoteknoloji alanında haberler üreten sitesi için 100 dolarlık abonelik planı
düşünmüş. Bir yıl içinde 1000 aboneye ulaştığı takdirde projesinin başarıya ulaşacağını
planlamış. Timmerman 1000 abone hedefine 9. ayında ulaştı ve bir başarı hikâyesi olarak yerini
aldı. Bağımsız gazetecilik yaparken geçimini de sağlamış oluyordu. Gazeteciler arasında “Tek
kişilik blog”a dayanan iş modeli aslında ilk defa Timmerman tarafından keşfedilmiş değil.
Daily Dish’in kurucusu Andrew Sullivan’ın öncülük ettiği modeli takip eden birçok girişimci
gazeteci ortaya çıkmış durumda:
Stratechery, Ben Thompson’ın abonelere yönelik teknoloji ve strateji sitesi; Hot Pod,
Nick Quah’ın haftalık podcast haberleri özeti; ve Hampton Stephens’ın amatör bir dış politika
blogu olarak başlayıp büyük bir haber sitesine dönüşen: World Politics Review
Bütün bu projeler WIRED kurucusu Kevin Kelly’nin 2008’de “1000 gerçek hayran”
diye adlandırdığı felsefeye dayanıyor. 1000 tane gerçek hayrana ulaşan bir proje mali olarak
ayakta kalabiliyor. Bu modelde reklamcıların ya da sponsorların baskısı ortadan kalkmış
oluyor. Editoryal bağımsızlık sağlanırken yüksek niteliklik gazetecilik içeriği de üretilebilir
hale geliyor. Bu modelin de zayıf yönleri var. Tüm idari işler de kurucu tarafından yapılıyor.
Öngörülemeyen giderler, örneğin yüzde 10’luk bir satış vergisini de aboneler adına
Timmerman kendi cebinden ödenmiş.15
c. Paralı içerik
Reklamla finanse edilen bedava içeriğin yanında paralı içerik. Bloomberg ve Reuters’ın
yaptığı gibi. Ama bunun finansal veri tabanlı olması da gerekmeyebilir. Illinois-Chicago
Üniversitesi iletişim profesörlerinden Zizi Papacharissi16 “gonzo gazetecilik”i bir metafor
olarak öneriyor. Norm olanın tersini yapmak. Bu bağlamda zamanla yarışmak yerine yavaş
haber (slow news)’i tercih etmeyi, bir olayın duyurulmasında en son olmayı öneriyor17. Bunun
yanı sıra, zamansal ve diğer engeller yüzünden çevrimiçi platformlarda haberi ilk duyurmak
gazeteciler açısından imkânsız hale geliyor. Ama gonzo mentalitesi bir uzlaşma zemini
sağlayabilir. Doğruluğu insani deneyim, duygu, sarkazm, mizah, abartma vb. unsurlar
14
http://www.niemanlab.org/2015/08/newsonomics-10-numbers-on-the-new-york-times-1-million-digitalsubscriber-milestone/
15
http://www.poynter.org/2016/is-going-solo-a-good-idea-these-journalists-are-giving-it-a-try/405405/
16
https://twitter.com/zizip
17
http://www.niemanlab.org/2014/12/more-gonzo-less-paywall/
9
üzerinden sağlamaya çalışan gonzo yaklaşımı hem buna uygun Twitter gibi kolaboratif hikâye
anlatımı platformlarında gazetecilere avantaj sağlayabilir, hem de medya kuruluşlarına
satılabilir özgün içerik sunabilir. Bir hobi olarak başlayan blog, World Politics Review18 bu
sayede satılabilen değerli içerik sunulan bir site haline dönüşebildi. The Winnipeg Free Press19
ise Kanada medyasında azalan yerel haber miktarını telafi ederek yerel habere dönüştürmüş ve
bunu da paralı olarak sunabilmiştir.
Burada bu literatürden bahsedemesek de, sırf ödeme duvarları (paywalls) üzerine büyük
bir literatür oluşmuş durumda. Yayıncıların sıklıkla başvurdukları gelir yollarından biri olan
ödeme duvarlarının ise birçok çeşidi var. İskoç medyası üzerine bir çalışma yapan Dekavalla
(2015) ölçülü ödeme (metered paywall) duvarı ile okuyucunun bir miktar makaleye bedava
ulaştığını, sonrasında isterse ödeme yaparak daha fazlasına ulaştığını belirtiyor. Irish Times da
bunu güçlü bir web analizi departmanıyla destekleyerek gerçekleştirmişti.20 Bu yöntemi
uygulayan Le Heralde yöneticileri tamamen ödeve duvarı konduğunda görünürlülüğün
azaldığını, siteye gelen trafiğin azaldığını, okuyucu kaybı yaşandığını belirtmektedirler. (s.
111).
d. Konferanslar ve etkinlikler
Dijital içerik artıyor fakat insanların fiziken varolduğu ortamlar azalıyor. Andreessen
ise az olanın ücretlendirilmesine işaret ediyor. Örnek vermek gerekirse; The Guardian’ın ek
gelirlerinden birisi de Guardian Masterclasses21. The Guardian çalışanları fotoğrafçılıktan,
hikâye anlatımına birçok yeteneğin geliştirilmesine yönelik dersler veriyor. Bunun yanı sıra;
The Guardian okuyucularına kırtasiyeden bahçecilik eşyalarına kadar birçok alanda yapılan
özel indirimlerden komisyon alıyor. Meksika’daki Factual’ın kurucularından Jordy Meléndez
daha önceki projesi El Faro (El Salvador)’yu 1998’de kurmuş ve bir online dükkanda kitap,
müzik, film ve tasarım ürünleri satarak iş modelini geliştirmişti.
e. Çapraz medya (cross-media)
Çok platformluluk (Erdal, I. J. (2011)) hem transmedya hikâye anlatıcılığında (Jenkins,
2006) hem de aynı konunun farklı biçimlerde yeniden pazarlanmasıyla gazetecilik için önemli
bir gelir kaynağı haline gelebilir. Ayrıca bu bağlamda, The Guardian’ın sahibi olduğu liberaller
18
http://www.niemanlab.org/2015/03/how-a-hobby-foreign-affairs-blog-became-a-paywalled-news-destinationand-a-business/
19
http://www.niemanlab.org/2015/04/the-winnipeg-free-press-is-launching-a-paywall-that-lets-readers-pay-bythe-article/
20
http://www.niemanlab.org/2015/03/how-the-irish-times-developed-its-new-very-relaxed-metered-paywall/
21
http://www.theguardian.com/guardian-masterclasses
10
için çöpçatanlık sitesi olan Soulmates22 gibi örnekleri de düşünmek gerekir. Kitle fonlama
bağlamında da iyi bir örnek olan De Correspondent, gazeteci kitapları satışından da kayda değer
bir gelir elde ettiğini belirtiyor.23 Kanada gazeteleri de bir gelir kaynağı olarak e-kitap
yayınlamayı denese de, bunu başarılı bir düzeye ulaştıramamıştır.24
Kuruluşundan itibaren yalnızca okuyucu sayısını artırmayı değil, geliri büyütmeyi ve
karlılığıhedefleyen CharlotteAgenda.com da başarılı örneklerden biri olarak değerlendirilebilir.
Ayda ortalama 300,000 tekil ziyaretçiye ulaşan gazete, Instagram da 52,000 takipçi ile bir
topluluk yarattı. Yaklaşık 500 kişi ise ödeme yaparak üye oldu siteye. Üyeliğin yerel esnaf
indirimleri ya da bazı etkinliklerden ilk haberdar olmak gibi faydaları var. Kurucu Williams,
“reklam türleri, uygulamaları, sponsorluklar ve kullanıcı deneyimi üzerinde obsessif bir şekilde
ilgileniyoruz. Gazeteciliği fonlayacak budur, bu tip bir kültür hayatidir diyor” 25 Sports
Illustrated de haftalık bir derginin ötesinde çok sayıda hesap ve site üzerinden içerik üretimini
artırmış. Hem özel içerik hem de kısa videolar ile çok boyutlu dijital içerik üretimine
geçmiştir.26
f. Kitle fonlama
Özellikle araştırmacı gazetecilik için büyük bir finansal fırsat olarak değerlendirilebilir.
Glenda Nevill’in Index On Censorship’taki (2014) makalesinde ise kitleme fonlamanın
araştırmacı gazetecilik için önemine değindi. Avustralyalı gazeteci ve akademisyen Julie
Posetti’nin altını çizdiği üç unsuru belirterek incelemesine başlamış:
1- Araştırmacı gazeteciliğe aç bir kamuoyu var.
2- Reklam satışlarını (ve web trafiğini) video ürünleri yönlendiriyor.
3- Bir geçiş sürecindeyiz.
Geleneksel medyadan yeni medyaya doğru evrim devam ediyor (s. 63). Nevill’in
incelediği örneklerden bazıları tamamen kitle fonlama örneği iken bazıları abonelik sistemine
daha yakın gözüküyor. İncelenen örneklere gelince, AmaBhugane ile başlanabilir. Güney
Afrika’da saygın bir gazete olan Mail & Guardian (M&G) gazeteden bağımsız bir araştırmacı
gazetecilik kuruluşunun açılmasına öncülük etmiş: AmaBhugane27. Yapı 2010’da açılan
merkez Devlet Başkanı Jacob Zuma’nın kendi evi için yaptığı 22 milyon dolarlık harcama gibi
22
https://soulmates.theguardian.com/
https://www.journalism.co.uk/news/at-de-correspondent-book-publishing-brings-additional-funds-for-thenewsroom/s2/a682335/
24
http://www.niemanlab.org/2014/11/in-canada-newspapers-attempts-to-experiment-with-ebooks-havent-seenmuch-success/
25
http://www.niemanlab.org/2016/08/on-track-to-bring-in-850000-this-year-the-profitable-charlotte-agendasays-its-model-is-working/
26
http://www.niemanlab.org/2016/06/were-not-the-monolith-that-we-once-were-sports-illustrateds-new-boss-onplans-for-digital-growth/
27
http://www.amabhungane.co.za/
23
11
birçok haberin yapılmasına kaynaklık etmiştir. Aslında AmaBhugane kar amacı gütmeyen bir
kuruluştur. M&G gazetesi ise bu kuruluşun sahibi değildir. Gazete merkezin masraflarının üçte
birini öder ki, bu daha çok merkezde çalışan 12 kişinin ve 3 stajyerin maaşlarıdır. Yaklaşık 755
bin dolarlık bütçe altı ayrı vakıf/dernek tarafından karşılanır.
Hollanda merkezli çevrimiçi gazete De Correspondent28’in başarısı da dikkat çekicidir.
Yaratıcı ve inovatif gazeteciliğin iyi örneklerinden olan gazetenin sahibi okuyuculardır.
Gazetenin tüm fonlamasını okuyucular yapar. Gazetenin kurucularından Rob Wijnberg daha az
spektaküler olan ama gündelik hayatlarımızda daha belirleyici olan “yeni”nin peşinde
gazetecilik yapmak istediklerini söyledikten sonra kreatif ajans Momkai29’den destek istemiştir.
Ajans ise 15 bin kişinin 80 dolar civarında ödeme yaptığında ortaya çıkacak platformu inşa
edebileceklerini bildirmiştir. Wijberg televizyonda bunun için destek istemiş, sonuçta De
Correspondent 2013 Eylül’ünde kurulmuştur. Şu anda 34 bin okur yılda kişi başına 80 dolar
gazeteye destek veriyor. Resmi sitesinde ise reklam alanları bulunmamakta. Birçok özgün
habere kaynaklık etmiş bir gazete bu şekilde varolmaya devam ediyor.
De Correspondent’ın başarısını gören bir grup Alman gazeteci de Krautreporter 30’ı
çıkarmaya başlıyor. Kendisini günlük dergi olarak tanımlayan site “reklamsız, internet için
üretilen ve okuyucuları tarafından fonlanan” bir haber kuruluşu olarak haberlerin arka planına
baktığını söylüyor. Yaklaşık 30 gazeteci istihdam eden siteye 15 bin kişi ayda 5 Euro ya da
yılda 60 Euro destek veriyor.
Google ve IPI (International Press Institute31)’nin birlikte düzenlediği bir haber
inovasyon yarışması sonucunda ortaya çıkan Contributoria32 da iyi örneklerden biri olarak
değerlendirilebilir. Kitlesel fonlama modeline dayanan ve Ocak 2014’te yayın hayatına
başlayan sitede, yazarlar haber fikirleriyle başvuruyor, moderasyondan geçen fikirler ise
oylamaya sunuluyor. Destekçi kitle hangi haberlerin yapılması gerektiğine karar veriyor ve
destekçilerin ödediği paralar bir havuzda toplandıktan sonra oylama sonuçlarına göre fonlama
yapılıyor.
Kitle fonlama özellikle Avrupa’da başarılı örnekler veriyor olsa da33, dünyanın birçok
bölgesinden örnekler görme ihtimali de yüksektir. Hindistan merkezli Newslaundry34 de
reklama dayanmayan ve okuyucuların desteğiyle ayakta kalmak isteyen bir platform olmak için
28
https://decorrespondent.nl/en
http://www.momkai.com/
30
https://krautreporter.de/561--hoffentlich-herrscht-dort-stille
31
http://www.freemedia.at/
32
https://www.contributoria.com/
33
https://nonprofitquarterly.org/2015/04/22/crowdfunding-emerges-as-key-to-online-journalism-in-europe/
34
http://www.newslaundry.com/
29
12
harekete geçmiştir. Platforma “Özgür haber için ödüyorum35” kampanyasıyla aylık 1 sterlinden
başlayan ödeme önerileri yapıldı.
Başarılı bir çalışma olarak Byline (https://www.byline.com/) da gösterilebilir. Kurucusu
Seung-yoon Lee ile yapılan bir röportajda anaakım medyada yer bulamamış Norman
Finkelstein gibi yazarların, 90 bin dolara ulaşan gelir elde ettikleri belirtiliyor. Sitede yapılacak
araştırma ilan ediliyor ve kullanıcıların araştırmayı fonlaması bekleniyor.
Türkiye’de haber kuruluşlarından çok diğer medya alanlarında kitle kaynaktan
faydalanılmaya başlandı. Koçer (2015)’in çalışmasında ise belgeselci Can Candan’ın Gezi
Direnişi belgeseli, ya da LGBTi’li bireylerle ilgili bir çalışmanın bu şekilde fonlanmasından
bahsediliyor (s. 232). Şu ana kadar daha küçük ölçekte T24 ve Çapul TV de kitle fonlamadan
faydalandı. Önümüzdeki dönemlerde bağımsız haber kuruluşlarının bu kaynağı daha çok
kullanabileceği öngörülüyor.
g. Bitcoin vb ile mikro-ödemeler
Phillips’e göre36 kişisel veriye dayanmayan ve basit bir şekilde ödeme yapabilmeyi
sağlayan akıllı ödeme sistemleriyle desteğe gerçekten ihtiyacı olan gazetecilere, yazarlara,
müzisyenlere, uygulama geliştiricilere, animatörlere vb. yaratıcı kesimlere yardım edilebilir.
Bu tip ödeme sistemleri özellikle de kişisel verilerin peşinde olanların sektörün büyük
oyuncularının yararları ile çakışmadığı için gerçekleştirilemiyor. Pirate Bay kurucularından
Peter Sunde’nin kurduğu Flattr mikro ödeme sistemi güzel bir alternatif ortaya çıkmış, özellikle
sorunsuz ödeme sağlayarak bir fark yaratmıştı. Ancak yeterince kullanıcı sayısına
erişemediğinden etkinliği halen fazla değil.37
Başarılı bir mikro-ödeme sistemi geliştirerek adından sık sık bahsettiren Blendle
(http://www.blendle.com/) bu bağlamda dikkat çekiyor. Hollanda kökenli bu girişim
çoğunluğu 35 altında 250 bin ödeme yapan kullanıcıya ulaştıktan sonra The New York Times,
The Wall Street Journal ve The Washington Post gibi medya devleriyle anlaşma yaparak
küresel piyasaya da açıldı. “Gazeteciliğin Itunes”u olarak kendini adlandıran girişim, nitelikli
içeriğe para ödenebileceğini de göstermiş oldu. Blendle kurucularının çıkardığı dersler şöyle
sıralanıyor38: Mikro-ödemeler iyi gazetecilik içeriği olduğunda işe yarayabilir ama insanlar ne
olduğuna değil, niye sorusuna cevap veren içeriğe para veriyor. Okuyucu tık tuzakçılığı yapan
yayıncıları cezalandırıyor. Mikro-ödemeler ise gazetecilik için daha kritik bir istatistiki veri
sunuyor: Bir içerikten elde edilen gelirin ve içeriğin ne kadar iadeye neden olduğu, ziyaret
35
http://www.newslaundry.com/subscription/
https://www.opendemocracy.net/ourkingdom/angela-phillips/future-of-journalism
37
http://www.alphr.com/business/1002920/we-need-to-save-online-journalism-from-ad-blocking-and-heres-how
38
https://medium.com/on-blendle/blendle-a-radical-experiment-with-micropayments-in-journalism-365-dayslater-f3b799022edc#.1re5qltan
36
13
sayısı vb. ölçümlemelerinden daha değerli gözüküyor. Blendle da kullanıcı ortalama bir gazete
makalesi için 40 sent, dergi yazısı için ise 59 sent ödeme yapıyor. Hollanda ve Almanya’da 650
binden fazla kullanıcıya ulaşan uygulamanın yaratıcısı Alexander Kloepping bu yazı sırasında
29 yaşında idi.39
ğ. Filantropi
ABD’de yılda yaklaşık 300 milyar dolarlık bir bütçe filantropik (hayır işlerine ayrılan)
konularına ayrılmaktadır40. Türkiye’de daha az olsa da, yine bir maddi kaynak haline gelebilir.
Bunun yanı sıra, kar amacı gütmeyen kuruluşlar haline gelerek sorun çözülmüyor ama en
azından geçiş döneminde önemli bir işleve sahip olabilir.41 Fact-checking sitelerinin
fonlanmasına dair bir çalışmada İtalyan Pagella Politica sitesinin genel yayın yönetmeni
Alexios Mantzarlis, yaptıkları işin özünde kamu hizmeti olduğu için hizmet satmanın zor
olacağını vurguluyor. Mantzarlis fact-checking kurumlarıyla ilgili yapılan bir araştırmanın
verilerini de paylaşmış: Kuruluşların yüzde 70’i vakıflar tarafından fonlanıyor. Yüzde 4’ü bir
medya şirketinin parçası ve ana şirket tarafından fonlanıyor, yüzde 13’ü ise kar amaçlı çalışıyor.
Bununla birlikte Mantzarlis’in yazıda iki gelir önerisi yer almaktadır: Bir önceki başlıkta
belirtilen kitlefonlama ve içerik uzmanlığı hizmeti satmak. Pagella Politica benzer bir şekilde
fonlanmaktadır Site, gelirinin çoğunu radyo istasyonlarına, dergilere ve basına satış ile elde
ediyor. Sitedeki ekip ise içerik paketlerini hedef medya kuruluşuna göre hazırlayıp satıyor.
h. Sübvansiyonlar
Andreessen’in bahsetmediği ama özellikle Avrupa bağlamında geçerli olabilecek 9.
model de devletin vb kurumların yapacağı sübvansiyon olabilir. Britanya hükümeti yerel
televizyon ağlarının kurulması için 120 milyon sterlin ödenek ayırmış. 42 Kitlefonlama bazı
ülkelerde deneniyor ve başarılı örnekler de ortaya çıkıyor ama İrlanda gibi küçük ülkelerde
bunun yeterli olmayacağı, devlet yardımının şart olduğu belirtiliyor.43
39
https://www.irishtimes.com/business/media-and-marketing/spotify-of-journalism-blendle-makes-leap-to-us1.2593709
40
https://storify.com/xdamman/marc-andreessen-s-8-business-models-for-journalism
41
https://nonprofitquarterly.org/2016/06/20/nonprofit-form-no-panacea-for-journalism-but-it-goes-a-long-way/
42
https://www.opendemocracy.net/ourkingdom/angela-phillips/future-of-journalism
43
http://www.irishexaminer.com/viewpoints/analysis/funding-journalism-in-the-future-must-be-a-priority-forgovernment-405591.html
14
3- SOSYAL MEDYA PLATFORMLARI İLE GELİR PAYLAŞIMI
2015’in başından itibaren Facebook Instant Articles, Apple News, ve Snapchat Discover
ve son olarak da Twitter Moments ile medya organizasyonları ve büyük sosyal medya
platformları arasındaki gelir anlaşmaları gündeme geldi.44 Ancak hem gelir dağılımındaki
belirsizlik hem de içerik sahipliğine dair karışıklık yüzünden medya kuruluşları tedirgin. Ayrıca
ancak büyük medya kuruluşları işbirliğine de gidebiliyor. Tabi bu arada bu platform işbirlikleri
için yeni editoryal kadroların istihdam edilmesi de zorunlu hale geliyor.45
a. Yeni alanlar
Bloomberg CEO’su Justin Smith ile yapılan bir görüşmede46, Smith dijital haber okuma
pratiklerini etkileyen üç ana gelişme olduğunu belirtiyor:
1. Yeni bir piyasa gücü olarak genç kuşakların devreye girmesi
2. Haber keşfinde “sosyal”in dominant bir faktör olarak belirmesi
3. Mobil okuyuculuğun masaüstü adetlerinin yerini alması
Bunların iş gücünün yeniden yapılandırılması da gerekiyor. Rosenstiel, T., Jurkowitz,
M., & Ji, H. (2012)’in raporuna göre incelenen gazetelerin yüzde 84’ü resmen dijital satış
eğitimi programları başlatmıştır. 2012 Borrell Associates raporuna göre ise sarı sayfa
şirketleriyle ve gazeteler dijital satış için kendini en agresif bir şekilde yeniden yapılandıran
kurumların başında geliyorlar (s. 24).
b. Mobilleşme (ile/ve) küresel piyasalar
Dayo Olopade yazısında47, okuyucu pazarında durağanlaşma ve hatta gerileme yaşayan
gazetelere birbiriyle yakından bağlantılı iki hedef sunuyor: Mobile öncelik vermek ve küresel
bağlamda yeni okuyucu kitlelerini hedeflemek. Olopade’ye göre, bu ikisi arasında hayati bir
ilişki var, çünkü küresel piyasalara daha çok mobil araçlar üzerinden girilebiliyor.
Özellikle gelişmekte olan piyasalarda, yeni dijital haber tüketicilerinin ortaya çıktığını
gören birçok medya kuruluşu çoktan hedefini genişlettti. Quartz ve The Huffington Post
2014’te Hindistan’da operasyonlarını başlatmıştı. Politico ise Avrupa’ya odaklanıyor.
BuzzFeed, Nairobi, Lagos ve San Paulo’dan muhabirlerle anlaşıyor. The New York Times bazı
44
http://www.cjr.org/tow_center/platforms_and_publishers_new_research_from_the_tow_center.php
http://www.niemanlab.org/2015/12/platforms-face-editorial-responsibility/
46
http://www.capitalnewyork.com/article/media/2015/02/8562760/what-are-they-thinkingbloomberg%E2%80%99s-justin-smith-sees-window-shakeup-di
47
http://www.niemanlab.org/2014/12/learning-from-mobile-first-markets/
45
15
editörlerini uluslararası okuyucu kitlesini artırmak için görevlendirirken The Wall Street
Journal da 125 yıl sonra Afrika büroları açmaya karar verdi.
Bu yeni piyasaların ki – burada söz konusu olan bir milyar yeni haber tüketicisi – ilk
olarak mobille tanıştıklarını belirtmek gerek. Gelişmekte olan piyasalara açılış doğrudan mobil
üzerinden olacak. Akıllı telefon ve tabletlerin hızla ucuzluyor oluşu kuşkusuz bu süreci daha da
hızlandıracaktır. Ayrıca mobilleşmede de sınırlar değişebiliyor. Örneğin akıllı saatler48 gibi
giyilebilir teknolojilerin gazeteciliğe yansımalarını yeniden düşünmek gerekmektedir.
Tabii yukarıdaki yaklaşım biraz Amerika merkezli bir bakış açısının sonuçlarıdır.Yine
de dünyanın başka yerlerinde benzer ipuçları var. Türkiye üzerinden düşünecek olursak, mobil
odaklı bir yayıncılığın genç ve artan kullanıcı kitlelerinini kazanma şansı az değil. Profesyonel
gazetecilik önemli hamleler yapabilir. Türkiye’de çoğu internet haber sitesi mobile duyarlı web
dizaynını bile halletmiş değil – ki burada kastedilen yalnızca teknik değil, aynı zamanda mobil
eksenli içerik üretmektir.
Ayrıca Türkiye doymuş bir pazar değil haber endüstrisi açısından. Bahsedilen medya
kuruluşlarından farklı olarak Türkiye’deki ana dil Türkçe. Ama ileri görüşlü bir hamleyle
Türkiye merkezli yayın kuruluşları İngilizce yanında, bölge dilleriyle de yayın yaparak Türkiye
dışına da yayılabilir.
Mobil uygulama mı yoksa mobil site mi tartışmasına gelince; Doctor (2015)’a göre
kullanıcıların akıllı telefonlara kaymasıyla birlikte mobil tarayıcıların işlevleri hızla artsa da,
mobil uygulamalar trafik çekmede daha başarılılar. Bazı medya kuruluşlarının uygulamaları
ödeme yapan aboneler üzerinden daha çok gelir getirmeye başladı. ComScore’dan gelen bazı
istatistiklere göre; akıllı telefon ve tabletler üzerinden haber okuyan kullanıcıların yalnızca
yüzde 8’i uygulamaları kullanıyor ama bu kesim haber üzerinde harcanan mobil zamanın yüzde
45’ini oluşturuyor. Uygulama kullanımı oranıyla harcanan zaman oranı arasındaki fark da
dikkat çekici. Bizzat ödeme yaparak abone olanlar arasında uygulama kullanımı oranı daha
yüksek bulundu. Muhtemelen bir markayla özdeşleşme ve onun uygulamasını kullanmak ise
hiç şaşırtıcı değil. Yine aynı istatistiklere göre uygulama kullanımında demografik farklılık da
bulunmamaktadır. Yine de bir uygulamaya ne kadar yatırım yapılıp yapılmayacağını belirlemek
kolay değil. Yeterli yatırım yapılmamış bir uygulama okuyucuyu kızdırabilir. Ayrıca genel
okuyucuya ulaşmak için mobil tarayıcı sayfasının da iyi olması gerekmeye devam ediyor.
c. Haber Kuruluşları ve AR-GE
Haber kuruluşları giderek artan tempoyla mücadele etmeye çalışırken, AraştırmaGeliştirme çabalarını daha fazla ele almaya başladılar49. Burada kastedilen araştırmacı
48
49
http://www.niemanlab.org/2015/03/the-next-stage-in-the-battle-for-our-attention-our-wrists/
http://www.niemanlab.org/2014/12/news-organizations-get-serious-about-research/
16
gazetecilik değil, üniversitelerle ve benzeri kuruluşlarla sektörel inovasyonlar için girişilen
ortak araştırmalardır. Facebook ve Google gibi internet devleri kuruldukları günden bu yana
araştırma fonlaması yapıyor. Fakat geleneksel olarak haber kuruluşlarının Ar-Ge’ye ayırdığı
pay ise çok sınırlı kalmıştır.
Yeni medya döneminde araştırma ve analize de önem verilmeye başlanıyor. The New
York Times bu konudaki en iyi örneklerden birisidir. Geçen yıl içinde The American Press
Institute’den Tom Rosenstiel ile Louisiana State University’den Jack Hamilton bir çalışma
grubu oluşturdu. Bu grupla sektör liderleri ve akademik çevrelerle araştırma odaklı işbirlikleri
de artacak.
Bu AR-GE çalışmalarına örnek olarak MIT (Massachussetts Institute of Technology)
Lab’da gerçekleşen bir gazetecilik hackathon50’u örnek verilebilir. Burada gazeteciliğin
geleceğiyle ilgili somut fikirler tartışılırken [5 temel gözlem: 1) Öncelik mobilde; 2) Haberin
atomize hale getirilmesi; 3) Google Glass vb. giyilebilir teknoklojik araçlara, haber için yeni
dağıtım ve iletim biçimleriİ 4) Okuyucular için: araç mesajı biçimlendirir; 5) Haber merkezleri
için: araç mesajı biçimlendirir] bir taraftan da ihtiyaçları karşılayacak birçok mikro uygulama
sunulmuştur.51 Medya kuruluşlarıyla ortak yapılan “hackathon”lar yazılımcılarla gazeteciler
arasındaki uçurumu da azaltmaktadır. İyi niyetlerle yola çıkılsa bile mesafeli olundukça istenen
verim alınamayabiliyor. Veri karmaşık oldukça, görselleştirme yazılımı yerel dili
desteklemedikçe, yaratılan uygulamadaki bir hata gazeteciyi çaresiz bırakabiliyor52.
Bu arada The Guardian US, the Knight Foundation’dan aldığı 2,6 milyon dolar ile New
York’taki ofisinde bir inovasyon laboratuarı kuruyor. Gazetenin yeni editörü Lee Glendinning
ile yapılan görüşmede mobil gazetecilikle ilgili sorulara cevap aranacak. Örneğin varolan haberi
mobilleştirmek mi yoksa mobil olarak mı haberi yapmak test edilecek. Bulgular, projeye özgü
bir Guardian blogunda yayınlanacak. Projede tam zamanlı olarak çalışacak bir ekip olacak.
Ekibin için muhabirler, tasarımcılar, üretim süreci elemanları olduğu kadar yazılımcılar ve
mühendisler de olacak.53
Dekavalla (2015) İskoç gazetelerini incelerken içerik konusunda inovatif davransalar
bile bunun ötesinde inovasyon eksikliği olduğu, daha çok büyük medya kuruluşlarının takip
edildiğini ama bunun da uzun vadede yeterli olmayabileceğini vurguluyor (s. 113). Aslında
dijitalleşme küçük medya kuruluşlarının daha cesur inovasyonlar yapabilmelerini mümkün
kılıyor ama tabi ki araştırma geliştirme yine de bir bütçe gerektiriyor.
50
https://www.theguardian.com/info/developer-blog/2014/jul/18/hacking-journalism-at-the-mit-media-lab
http://hackingjournalism.devpost.com/submissions
52
https://medium.com/local-voices-global-change/how-data-journalism-can-improve-the-world-1a969bed05b4
53
http://www.niemanlab.org/2015/06/a-qa-with-the-guardian-u-s-about-its-new-mobile-innovation-lab
51
17
d. Veri gazeteciliği, veri doğrulama
Gazetecilik tarihi incelendiğinde, günümüzdeki kadar hiçbir kurum ya da kişi
enformasyonun doğrulanmasıyla ilgilenmemişti54. Tabi tarihte bu kadar çok veri üretimi de
olmamıştı. Dijital dönemler bir yandan veri ile yeni bir karşılaşmayı üretirken bir diğer yandan
ise niş alanların yaratılmasını zorunlu kalıyor. Bu bağlamda veri gazeteciliği bu alanlardan
birisidir. Veri doğrulama (Ayrıca bkz. Saka, 2015) sırf veri gazeteciliğiyle ilgili olmasa da
ikisini aynı başlıkta tutmayı uygun gördüm. Önümüzdeki dönemlerde yalnızca içerik
üretiminde değil içeriğin pazarlanmasında da açılımlar olması zorunlu. Türkiye’de Pınar
Dağ55’ın çabalarıyla bilinirliği artan veri gazeteciliğinin dünyadaki öncülerinden biri the
Guardian gazetesi56. Bu gazetenin bulguları birçok medya kuruluşuna da yardımcı olabilecek.
Doğrulamaya ağırlık veren Storyful 2013 Aralık’ında News Corp tarafından 25 milyon
dolara satın alındı. Doğrulamanın bir iş potansiyeli olduğununun en açık göstergelerinden
birisidir bu. Fact-Checking sitelerinin aksine doğrulamaya yoğunlaşmış siteler gelir modeli
oluşturmak açısından daha başarılı olmuş olabilirler. Yazar 30 fact-checking sitesinin
yetkilileriyle görüşmüş ve çoğunun 200 bin doların altında yıllık bütçeyle ve hemen hemen
hepsinin bağışlara dayanarak ayakta kaldığını tespit etmiş. Bu da uzun vadede finansal olarak
güvenilir olmayabilir.
Storyful’dan ilham alınması amacıyla sitenin küresel haber editörü David Clinch ile bir
görüşme yapılmış. Clinch fact-checking ile doğrulama arasındaki farkı şöyle özetliyor.57
“… İlkinde bir olgunun varlığı kabul edilir ve sonra doğru mu вanlış mı diвe bakılır.
İkincisinde ise hiçbirşeв baştan doğru kabul edilmeг, sıfırdan başlanır. Storвful
teknoloji ve gaгeteciliğin birleşmesinin ürünüdür. Teknoloji şirketleri gaгetecilik için
tek bir algoritma olamaвacağının farkına vardılar (O вüгden hem Facebook’a hem de
Google’a bakıвoruг). Gaгeteciler de doğrulamanın вalnıгca bir araç olmadığını,
editörвal bir uгmanlık olduğunun farkına varıвorlar. …”
“… Fact-Checking siteleri bir arama motoru gibi olmalılar. Kullanıcılar siteвe
geldiklerinde Hillarв Clinton’ın dediklerini toplu halde bulabilmeliler vb. …“
Veri gazeteciliğinden para kazanan bir örneğe değinecek olursak; Morning Consult 2
yıllık bir yayın organıdır. Tüm yayınları veri merkezli. 16 kişilik editöryal ekip, haftada 20-25
54
http://niemanreports.org/articles/a-new-age-for-truth/
(2014). Pınar Dağ - Veri Gazeteciliği. Retrieved August 17, 2015, from
http://www.verigazeteciligi.com/tag/pinar-dag/.
56
Gray, J., Chambers, L., & Bounegru, L. (2012, July 12). The data journalism handbook. " O'Reilly Media,
Inc." Ayrıca bkz: Daniel, A., & Flew, T. (2010). The Guardian reportage of the UK MP expenses scandal: A
case study of computational journalism. Record of the Communications Policy and Research Forum 2010.
Network Insight Pty. Ltd.
57
http://www.poynter.org/news/international-fact-checking/381899/what-can-fact-checkers-learn-fromstoryfuls-business-model/
55
18
özgün haber üretiyor. Bir yıl içerisinde çalışanları iki katına çıkıp 33 kişiye ulaşmış. Veri işiyle
uğraşan diğer yayınlardan farkı hedef kitlesiyle ilgili: Washington DC deki 3000’e yakın asıl
karar vericiler bu yayın organının hedefini oluşturuyor. Bu hedefle ayda birkaç yüz bin kişiye
ulaşabiliyorlar. Bunun yanı sıra; çeşitli şirketlerden yaklaşık 200 bine ulaşan e-posta
bültenleriyle haftada 13 bin dolarlık gelir elde edebiliyorlar. Sitenin gelirinin çoğu özel
kamuoyu yoklamalarına dayanıyor. Markalara özel yarattığı anketlerle 2013 ortasında 30 bin
dolar, ve şimdiye kadar genelde 5,5 milyon dolar yatırım almış. Site 75’ten fazla önemli
markayla şimdiye kadar anlaşma yapmış ve anket başına 33,750 dolar fiyat belirlemiş.58
e. Kullanıcı verilerinin pazarlanması
Guardian Yayın Yönetmeni Alan Rusbridger’ın başlattığı “açık gazetecilik” felsefesi
büyük ölçüde başarıya ulaşmış durumda. ABD ve Avustralya için başlatılan ülke bazlı gazete
sayfaları da trafiği artırmış. Aylık 40 milyon tekil kullanıcıdan 2/3’ü Britanya dışından olsa da,
Britanyalı okur daha fazla etkileşim içerisinde. The Guardian’ın konumu üzerine yazan Ken
Doctor59 gazetenin gazetecilik alanındaki büyük başarılarına rağmen ticari olarak karşılık
göremediğini belirtiyor. Gazete ayda dünya çapında yaklaşık 40 milyon tekil kullanıcıya sahip
ve The New York Times ve Mail Online ile yarışır durumda. Ancak bu miktardaki bir tekil
kullanıcıdan beklenebilecek bir ticari değer henüz yaratılabilmiş değil. Yeni dönemdeki hedef
gazetenin kendi mahremiyet ve etik prensiplerini çiğnemeden kullanıcıların bir kısmını ticari
açıdan “bilinir” duruma getirebilmek. Şu anda kayıt olmadan anonim bir şekilde gazeteden
yararlanılabiliyor. Okuyucunun ücretli ya da ücretsiz olarak kayıt olup, kendisiyle ilgili veriler
sunması ile bu strateji gerçekleşmeye başlayacak.
İlk etapta beklenen ise 40 milyon tekil kullanıcının yüzde 20’sinin kaydolması. Bu
kadarlık bir oran bile “bilinen” kullanıcı sayısında büyük bir sıçrama yapacak. Google ve
Facebook’un hâkim olduğu veri tabanlı reklam satışı dünyasında, rekabet için bunun gerekli
olduğuna inanılıyor. Birçok yayıncı gibi The Guardian da reklam gelirlerine ihtiyaç duyuyor.
Ancak dijital reklam geliri yaratabilmek, giderek kullanıcı odaklı hedeflemeye dayanıyor, bu
yüzden de kullanıcının bilinir olması şart. Ödeme duvarı fikrini benimsemeyen The
Guardian’ın ayakta kalabilmesi için gerekli gelir kaynaklarından biri bu olabilir. Ödeme
duvarlarının ne kadar işe yaradığı zaten tartışmalı bir nokta. Bu kullanıcı verisinin mantıklı bir
şekilde pazarlanmasıyla çok daha büyük bir gelir yaratabilecek.
Tabii kişisel veri meselesinin bu kadar hayati bir konu olduğu günümüzde The
Guardian’ın denemesinin ne gibi sonuçları olacak, gazetenin itibarına nasıl bir yansıma olacak,
bunların cevabı da yakın gelecekte ortaya çıkacak.
58
59
http://digiday.com/publishers/morning-consult-making-data-journalism-pay
http://www.niemanlab.org/2014/02/the-newsonomics-of-the-guardians-new-known-strategy/
19
Sirkkunen, E., & Journalism, M. (2012)’e göre veri pazarlaması henüz medya
kuruluşlarının çoğuna ulaşmış değil. Oysa Facebook gelirinin çoğunu, kullanıcı verisini reklam
verenlere satmak üzerinden elde ediyor (s. 90). Diğer medya kuruluşlarının The Guardian’ı
takip edip etmeyeceği belki de Guardian’ın başarısına bağlı olacak ama Turow’un (2011) da
vurguladığı gibi veri pazarlaması ihmal edilemeyecek gelir kaynaklarından biri durumunda.
Kullanıcı verilerinin oyunsallaştırıldığı uygulamalarla etkileşimi artırma kullanımınını
ise the Daily Beast deniyor. “Sayısallaştırılmış Okuyucu” olarak adlandırılan okuyucu
tahayyülünde, Pandora müzik hizmetindekine benzer şekilde mobil uygulamada okuyucu
haberleri beğendim, beğenmedim ya da geç şeklinde değerlendiriyor. Okuyucuya buna göre
haber sunuluyor.60
f. Bot kullanımı
Bot kullanımı 2015 itibarıyla etkisini artırmaya başladı. 61 Özellikle anlık ileti
uygulamalarında bu etki görülüyor. Örnek vermek gerekirse; Kanada kökenli Kik, yarattığı chat
platformuyla kullanıcıların anahtar kelime bulunmasında yardımcı oluyor ve otomatik cevap
veriyor. NBC de anlık iletide otomatik bot kullanımına geçti: Okuyucuların aradıkları
kelimelere göre haberlere ulaşmaları sağlanıyor. Açık kaynak temelli Telegram da 2015
ortalarında bir dizi otomatik bot lansmanı yaptı. BBC dâhil birçok medya kuruluşu bunlardan
faydalanmaya başladı. Line ve WeChat de 2016’da benzer uygulamalar lansmanı yapmaya
hazırlanıyor. Ama yalnızca anlık iletilerde değil, otomatik bot kullanımı AI (Artificial
Intelligence) temelli kişisel asistanlar bağlamında da önem kazanacak. Facebook M Apple Siri,
Microsoft Cortana ve Googleise Google Now ile piyasaya girmiş durumda bile. Muhtemelen
SEO ve sosyal medya optimizasyonlarında, haber kuruluşlarının otomatik bot kullanımını
dikkate almaları gerekecek.
g. Sanal gerçeklik (VR)
Axel Springer CEO’su ile yapılan bir görüşmede Facebook ile Sanal Gerçeklik
uygulamalarını nasıl kullanabileceklerine dair görüşmelere başladıklarını belirtiyor. Aynı
şekilde Snapchat’i de kullanıp yeni yayın yolları arayışlarını sürdüren yayın grubunun çıkardığı
Bild tabloid gazetesi gelirlerinin dörtte üçünü dijital işlerden kazanıyor hale gelmiş bile.62 Bu
arada Deutsche Welle de Fader adlı bir araçla VR deneyimi olmayan gazetecilerin de bu
formatta haber üretebilmeleri üzerine çalışıyor.63 Sanal Gerçekliğin gazetecilikte kullanımı ve
60
http://www.niemanlab.org/2014/12/the-newsonomics-of-the-newly-quantified-gamified-news-reader/
http://www.niemanlab.org/2015/12/the-botification-of-news/
62
http://www.bloomberg.com/news/articles/2016-07-13/axel-springer-ceo-says-virtual-reality-will-transformjournalism
63
https://www.journalism.co.uk/news/deutsche-welle-is-testing-fader-a-new-vr-storytelling-tool/s2/a684681/
61
20
bunun iş modellerine yansıması önümüzdeki ayların önemli gündemlerin biri olacaktır.
4- SONUÇ YERİNE
Bütün bu çabalar sonucunda ortaya yalnızca başarısızlık hikâyeleri çıkmıyor. Financial
Times 2014’te büyük bir başarı hikâyesi yazdı64. Hem baskı hem de çevrimiçinde toplam abone
sayısı 720 bine ulaştı. Dijital aboneliklerin sayısı yüzde 21 artarak 504 bine ulaştı. Paralı
aboneliklerin yüzde 70’ini dijital aboneler oluşturur hale geldi. Bu başarıda trendleri iyi
gözlemleyip stratejiler belirlemek etkili oldu. Financial Times (FT) öncelikle hedef kitlesini iyi
belirleyip asıl satışını B2B (Business to Business) olarak tanımlanacak alanda yaptı65. İş
çevrelerine yönelik abone sayısı dijital sirkülasyonun yüzde 66’ını oluşturuyor. FT bu başarını
devam ettirebilmek için yukarıda tartışılan trendlerden bazılarını öncelemiş durumda: Yeni bir
dizayn ile mobili öncelikli hale getirmek, Mobile reklamı artırmak ve deneyimi satmak için arge faaliyetlerine devam etmek ve son olarak da okuyucularla etkileşimi daha da artıracak yollar
bulmak.
Burada Picard’ın (2010) vurguladığı bir noktaya da dikkat çekmek gerekir. Gazetecilik
hiçbir zaman finansal olarak kendine yeterli bir ürün olmamıştır. Okuyuculardan toplanan
küçük miktarlar dışında bir gelir kaynağına her zaman ihtiyaç duyulmıştur. Ayrıca geleneksel
kitle medyası modeli yüzyılı aşkın bir süredir hem görece başarılı olmuş hem de dominant bir
rol oynamıştır: Yurttaşlara satıştan gelen, gelir ve reklam gelirleri ile üretim maliyetleri
düşürülmüştür. Bu kadar zaman sonra yeni bir iş modeline geçiş kolay olmayacaktır.
Rosenstiel, T., Jurkowitz, M., & Ji, H. (2012) incelemelerinde kurumlar içinde kültür
savaşlarının devam ettiğini, dijitalleşme isteyenlerle gelenekçiler arasında gerilimin sürdüğünü
belirtiyorlar (s. 25). Bunun en önemli nedenlerinden biri ise tüm gelişmelere rağmen gelirin
çoğunun hala basılı gazetelerden geliyor olmasıdır. Bir yetkili “zamanımın yüzde 90’ını yüzde
10’luk gelirimiz hakkında konuşarak geçiriyoruz” diyor (s. 26)
Bu arada yepyeni bir mecra olarak Buzzfeed ulaştığı yüksek ziyaret oranıyla kendi
başına mali olarak ayakta durabilen bir mecra oldu ve burada adı geçen bir medya organına
örnek haline geldi. Bir Washington Post yazısında66 Başkan Obama’nın 2015’te röportaj
verdiği medya organları arasında sayılan üç yayın organı, Buzzfeed, Grantland ve Vox’un en
eskisinin kuruluş tarihinin 2011 olduğu belirtilip okuyucuya ulaşmada bu yayınlarına önemine
dikkat çekiliyordu. Burada Obama’nın aslında az teketek röportaj verdiği bu mecralara öncelik
vermesine dikkat çekiliyordu.
64
http://www.niemanlab.org/2015/02/newsonomics-the-financial-times-triples-its-profits-and-swaps-champagneflutes-for-martini-glasses/
65
Sirkkunen ve arkadaşlarına (2012) göre aslında özellikle Britanya merkezli medya kuruluşları B2B
yatırımlarda daha iyi durumdalar (s. 48)
66
https://www.washingtonpost.com/news/the-fix/wp/2015/03/16/do-voters-even-need-the-media-anyways/
21
a. Özgün ve uzun içeriğe yeniden ilgi
Bu satırlar yazılırken Buzzfeed67’e karşı, uzun ve nitelikli içerikli medya organları da
varlıklarını ilan etmeye başlamışlardı bile. (Özel içerik arayışında başka bir nokta: Laura
Hazard Owen, Creative Commons ya da Stock Photo (Hazır Görsel) kullanmak yerine
yayınlarında orjinal sanat eserlerini, illüstrasyonlarını kullanan beş yayıncı ile Pando, Hazlitt,
Slate, Fusion, ve The Guardian görüşmüştü. Bu durum daha masraflı olsa bile en azından
okuyucunun sitede daha çok kalmasını sağlıyor68). Örneğin Le Monde yeni demografik
kesimlere ulaşmak için - yani internet kullanan gençler- dijitalde atılımlar yapıp baskı
saatlerinde değişiklikler yaparken içeriğe de yatırım yaptığını özellikle vurguluyordu. 69 Yine
bu bağlamda genel olarak Tık Tuгağı olarak tarif edilen duruma dikkat çekilebilir. Aslında
okuyucunun dikkatini çekecek manşetler atmak, ya da giriş cümlelerini okuyucu elde tutacak
şekilde hazırlamak gazetecilerin internet öncesinden beri uyguladıkları özellikleri olabilir.
Clickbait ile ifade edilen durumların bazıları meşru olabilir ama okuyucuyu tamamen yanlış
yönlendiren durumlar ağır eleştiri altındadır. Columbia Journalism Review’ın yayınladığı bir
raporda Slant dergisine atıfta bulunuluyor. Yazarlara aylık 100 dolar ödeme yanında her 500
tık için 5 dolar ödeniyormuş. Bazı gazeteciler tık getirmek için bazı konuların daha az işleneceği
endişesini haklı olarak taşıyorlar.70
Bu yazının sonunda The New York Times’ın 2020 hedefli gelir planında öne çıkan başlıkları
sıralamak istiyorum: 35 yaş altı abonelerin oranı yüzde 40’a ulaşmalı ve onlar için ödemeli
abonelik sistemi kolaylaştırılmalı. Reklam ve sponsorluk biçimlerini geliştirilmeli. Örneğin
Eylül 2015 ayında lansmanı yapılan Mobile Moments gibi mobil reklam türleri geliştirilmeli.
Farklı mecralar için optimizasyona devam etmeli. Uluslararası kullanıcı pazarlarına daha çok
girilmeli… Bir fikir vermesi açısından Reuters Institute for the Study of Journalism’de
araştırmacı olarak bulunan Lucy Küng’ün tespitlerine de bakılabilir. Dijital gazeteciliğin öne
çıkan 5 haber kuruluşunu değerlendirirken (Quartz, BuzzFeed, Vice, the Guardian ve The New
York Times) Küng şu ortak yönleri vurgulamış:
1. Erkenden başlamış olmak. Dijitalleşmeye başından itibaren yatırım yapmış olmak.
2. Amaç konusunda netlik: Beş kuruluş da dijitalleşme ile ne amaçladıklarının
farkındaydılar. BuzzFeed 2006’da kurulurken hedef işyerinde sıkılmış halde oturan
kitlelere viral içerik sağlamaktı. Quartz “etki sahibi kişiler” için iş haberleri
sağlamayı amaçlıyordu; Vice News da marka, ton ve tutarlılık üçgeninde yayın
yapmayı planlamıştı.
Buzzfeed CEO’su ile sitenin stratejilerine üzerine güzel bir röportaj:
http://www.recode.net/2015/3/16/11560308/buzzfeeds-new-strategy-fishing-for-eyeballs-in-other-peoplesstreams
68
http://www.niemanlab.org/2015/11/how-5-publishers-enhance-their-stories-with-original-illustrations/
69
https://www.journalism.co.uk/news/how-le-monde-transformed-its-business-model-to-become-a-profitablenews-publisher/s2/a646756/
70
http://www.bbc.com/news/uk-wales-34213693
67
22
3. Teknoloji ve gazeteciliği “pro-dijital bir kültür” ile entegre etmek.71
Bu yazı gelir modelleri arayışında bir giriş yazısı niteliğinde hazırlandı. Yakın zamanlarda
bu alana önemli değişiklikler olacağına, bu yazının bir tür rehber işlevi görmeye çalışmakla
birlikte bu hızlı zamanlara yalnızca bir giriş niteliğinde olduğunun altını çizmek isterim.
Kaynakça
Dekavalla, M. (2015). The Scottish newspaper industry in the digital era. Media, Culture &
Society, 37(1), 107-114.
Doctor, Ken. (2014). "The Newsonomics of The Guardian’s New “Known” Strategy." Nieman
Lab. 6 Feb. 2014. Web. 23 Nov. 2014. <http://www.niemanlab.org/2014/02/the-newsonomicsof-the-guardians-new-known-strategy/>.
Nevill, G. (2014). Funding news freedom: How reporting is paying its way. Index on
Censorship,43(3), 63-66.
Sirkkunen, E., & Journalism, M. (2012). Chasing sustainability on the net: International
research on 69 journalistic pure players and their business models. Tampere: [University of
Tampere].
McChesney, R., & Nichols, J. (2011, July 12). The death and life of American journalism: The
media revolution that will begin the world again. Nation Books.
Salwen, M. B., Garrison, B., & Driscoll, P. D. (2004, December 13). Online news and the public
(M. B. Salwen, B. Garrison, & P. D. Driscoll). Routledge.
Saka, E. (2015). Sosyal Medya Üzerinden Haber Doğrulama Süreçleri: Gezi Parkı Direnişi/
Olaylarına Bir Bakış. In İnternet ve Sokak (pp. 257-278). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Turow, J. (2011). 10 Media Industries, Media Consequences: Rethinking Mass
Communication. Communication Yearbook 13, (13), 478.
Hall, J. (2001, June 1). Online journalism: A critical primer. Pluto Press.
Rosenstiel, T., Jurkowitz, M., & Ji, H. (2012). The search for a new business model: How
newspapers are faring trying to build digital revenue. Project for Excellence in Journalism
Report. http://www. journalism. org/analysis_report/search_new_business_model.
Erdal, I. J. (2011). Coming to terms with convergence journalism: Cross-media as a theoretical
and analytical concept. Convergence: The International Journal of Research into New Media
Technologies, 17(2), 213-223.
71
https://www.journalism.co.uk/news/how-five-news-organisations-are-innovating-in-digital-news-/s2/a565894/
23
Jenkins, H. (2006, August 1). Convergence culture: Where old and new media collide. NYU
press.
Koçer, S. (2015). Social business in online financing: Crowdfunding narratives of independent
documentary producers in Turkey. new media & society, 17(2), 231-248.
Referans verilen blog mesajları
@. (2015, June 16). Crowdfunding Emerges as Key to Online Journalism in Europe - Non Profit
News For Nonprofit Organizations | Nonprofit Quarterly. Retrieved October 23, 2016,
from
https://nonprofitquarterly.org/2015/04/22/crowdfunding-emerges-as-key-toonline-journalism-in-europe/
@. (2016, June 20). Nonprofit Form No Panacea for Journalism-But It Goes a Long Way - Non
Profit News For Nonprofit Organizations | Nonprofit Quarterly. Retrieved October 23,
2016, from https://nonprofitquarterly.org/2016/06/20/nonprofit-form-no-panacea-forjournalism-but-it-goes-a-long-way/
Bell, B. E. (n.d.). Who owns the news consumer: Social media platforms or publishers?
Retrieved
October
22,
2016,
from
http://www.cjr.org/tow_center/platforms_and_publishers_new_research_from_the_tow
_center.php
Can The Atlantic model save journalism? (2016, March 01). Retrieved October 23, 2016, from
http://www.northbynorthwestern.com/story/can-the-atlantic-model-save-journalism/
Do voters even need the media anyway? (n.d.). Retrieved October 23, 2016, from
https://www.washingtonpost.com/news/the-fix/wp/2015/03/16/do-voters-even-needthe-media-anyways/
How a hobby foreign affairs blog became a paywalled news destination - and a business. (n.d.).
Retrieved October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/03/how-a-hobbyforeign-affairs-blog-became-a-paywalled-news-destination-and-a-business/
Interview: Crowdfunding Journalism to Confront the Media Industry's 'Huge Problem' (n.d.).
Retrieved October 22, 2016, from http://asiasociety.org/blog/asia/interviewcrowdfunding-journalism-confront-media-industrys-huge-problem
Kafka, P. (2015, March 16). BuzzFeed's New Strategy: Fishing for Eyeballs in Other People's
Streams.
Retrieved
October
23,
2016,
from
http://www.recode.net/2015/3/16/11560308/buzzfeeds-new-strategy-fishing-foreyeballs-in-other-peoples-streams
Klöpping, A. (2015, April 28). Blendle: A radical experiment with micropayments in
24
journalism, 365 days later. Retrieved October 22, 2016, from https://medium.com/onblendle/blendle-a-radical-experiment-with-micropayments-in-journalism-365-dayslater-f3b799022edc#.1re5qltan
Malley@psythor, J. O. (2016, March 09). We need to save online journalism from ad-blocking
–
and
here's
how.
Retrieved
October
23,
2016,
from
http://www.alphr.com/business/1002920/we-need-to-save-online-journalism-from-adblocking-and-heres-how
Mantzarlis, A. (2015, October 29). What can fact-checkers learn from Storyful’s business
model? Retrieved October 23, 2016, from http://www.poynter.org/news/internationalfact-checking/381899/what-can-fact-checkers-learn-from-storyfuls-business-model/
Scott, C. (2016, October 13). At De Correspondent, book publishing brings additional funds for
the newsroom. Retrieved October 22, 2016, from https://www.journalism.co.uk/news/atde-correspondent-book-publishing-brings-additional-funds-for-thenewsroom/s2/a682335/
H. (n.d.). How The Irish Times developed its new (very relaxed) metered paywall. Retrieved
October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/03/how-the-irish-timesdeveloped-its-new-very-relaxed-metered-paywall/
H. (n.d.). The Winnipeg Free Press is launching a paywall that lets readers pay by the article.
Retrieved October 23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/04/the-winnipegfree-press-is-launching-a-paywall-that-lets-readers-pay-by-the-article/
H. (n.d.). What’s actually working in digital advertising? 8 publishers on how they’re bringing
in money. Retrieved October 22, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/10/whatsactually-working-in-digital-advertising-8-publishers-on-how-theyre-bringing-in-money/
H. (n.d.). How 5 publishers enhance their stories with original illustrations. Retrieved October
23, 2016, from http://www.niemanlab.org/2015/11/how-5-publishers-enhance-theirstories-with-original-illustrations/
The newsonomics of the newly quantified, gamified news reader. (n.d.). Retrieved October 23,
2016,
from
http://www.niemanlab.org/2014/12/the-newsonomics-of-the-newlyquantified-gamified-news-reader/
The next stage in the battle for our attention: Our wrists. (n.d.). Retrieved October 23, 2016,
from http://www.niemanlab.org/2015/03/the-next-stage-in-the-battle-for-our-attentionour-wrists/
25
Thumbs up!: Online news media and the opportunities of crises in the Netherlands
Şirin Dilli, PhD.
University of Giresun, Department of Sociology, Turkey
Max Weber Research Centre, ENS Lyon, France
1- INTRODUCTION
At the moment the world is struck by an economic crisis. It is no wonder that media are
also affected by this crisis. However, the crisis that (mass) media are suffering nowadays is not
only of financial nature. The on-going process towards the digitalisation of media and the
change of reader behaviour makes that ‘classic’ media such as paper journals and magazines
constantly need to reinvent themselves in order to be able to reach their audience.
At the same time, the economic crisis and the ever-changing media landscape offers
opportunities. Or to put it in the words of John F. Kennedy: “when written in Chinese, the word
crisis is composed of two characters. One presents danger and the other presents opportunity”.
The fluid media landscape offers space for new and alternative media outlet to reinforce their
position in the market while at the same time national mass media find it difficult to adjust to
the new situation and see their readers go elsewhere.
This paper aims to show how online community media can profit from the current fluid
state of the media landscape by comparing the case of the state of the Dutch national with online
media, such as the Indonesia focussed Indoweb.nl and the Turkey focussed Lokum.nl. It will
answer questions such as: how do they manage to deal with the challenges the economic crisis
and technological developments confronts them with? What do they do to reach new audiences
or keep their current ones?
a. From distribution to circulation
In their book Spreadable media, Henry Jenkins et al. (2013) describe how fundamental
the difference between ‘old fashioned’ news outlets are. This difference is characterized by the
way content is distributed. Where old classic media use a top down approach to distribute their
26
content, the newspaper is printed, delivered on your doormat, you read it and that’s about it.
Reading the newspaper and consuming the news is the end of the line.
For Jenkins et al. (2013), this way of thinking is often deeply rooted in the way of
working and thinking of print media publishers. Offline publishing is about distribution, while
online publishing is about circulation. Or to put the rules for online media in the words of
Jenkins: ‘if it doesn’t spread, it’s dead’.
Based on a study of a total of 323 media outlets produced by and/or for ethnic minorities
or targeting multicultural audiences, the paper thus identifies two major trends: first, the growth
and success of multicultural, intercultural, or diversity media; and second, trend towards
segmentation of ethnic target groups. It demonstrates that inter-culturalisation is most visible,
and most successful, in national public broadcasting, whereas segmentation can be discerned
mostly in print media, public access broadcasting, commercial broadcasting, and Internet
media. The current tendency of segmentation happens at the intersection of two historical
processes, the one internal, dating back far, and quite unique for the Dutch context, the other
more recent, global in reach, and shared by many countries: 1) the Dutch media field has a
history marked by segmentation along religious and ideological lines, manifest in the historical,
but now faded pillarization of the public broadcasting system and society at large; 2) Target
group segmentation is also characteristic of the commercialization of the media field, increasing
and customized supply of media content. In a commercialized media landscape, segmentation
along ethnic or cultural lines is only one of many targeting possibilities, including age, gender,
lifestyle, religion, musical preference, profession et cetera. This calls for an approach to media
and diversity that leaves room for people’s engagement with multiple socio-cultural spaces, and
for multiple identifications, cross-cutting affiliations, and media practices that go beyond clearcut minority positions.
b. Paper media: a business model in decay
When you look at the numbers, it seems that the former fortress of printed national
journal is in decay. The circulation of paper journals in the Netherlands is structurally
decreasing two per cent per year. Next to that, every year national journals lose twenty per cent
of their subscribers. While in 2002, fifty per cent of the revenues of journals came from
advertisements, in 2012 this percentage went down to only twenty per cent due to the economic
crisis and the increasing competition from online news media.
In order to survive, to be able to pay their journalists, printing and distribution and to
fulfil the wishes of their investors (who sometimes demand a return of twenty per cent or more),
newspapers focus on short-term profit maximisation. To illustrate this, magazine publisher
Sanoma Netherlands had a loss of 16,8 million euros in 2011. In 2012, the lost went up to 51,5
million euros.
27
To stop slow down the loss of advertisers and to win back the twenty percent of the
readers that unsubscribe every year, newspapers and magazines often only focus on short-term
strategies. In order to keep their subscribers attached to their title, most newspapers today offer
digital only subscriptions. While this strategy may be useful in slowing down the loss of
subscribers, the shift from paper to the screen confronts the publishers of newspapers with a
new problem: the relative costs of printing and distribution with a lower share of paper sales
rise fast. Newspapers use nowadays more than half of their budget on printing and distribution.
Another problem is that a paper journal when it comes to hard factual news is always
24 hours behind their Internet counterparts. And a successful newspaper is not per definition
one on one transferrable to Internet. A lot of newspapers in the Netherlands struggle with the
translation of their title to Internet. Traditional media suffer from a form of what we would like
to call ‘internet fear’. For decades they had a business model that worked and enabled them to
make money and make a well-read newspaper at the same time. Now they are reluctant to put
their once profitable model aside. This hesitation makes that traditional media often are not able
to make a real successful switch to Internet (Wijnberg, 2012).
In order to understand the place of ethnic minority media as part of a wider Dutch media
landscape in a cross-European perspective, it is important to examine in what respects the Dutch
media system differs from other national media systems in Europe. To understand the
specificity of the media in the Netherlands, Piet Bakker (2005:1) has provided an enlightening
summary of what the Dutch media landscape does not have:
1. no party press anymore, as a lot of European countries (Italy, Scandinavia) still
have. It is also unlikely that a newspaper endorses a political party or specific
candidate.
2. no sports papers like in France, Spain, Italy and Portugal.
3. no boulevard press like in the UK (the Sun) or Germany (Bild), although
some papers have the tabloid format (since 2004).
4. no media-tycoons like in the UK, France or Italy.
5. no national government owned television or radio station.
Let us now discuss per media sector how the media landscape in the Netherlands is, while
sharing with other countries current trends like increasing concentration, commercialization,
and internationalization.
c. Online media: not the Holy Grail
Based on fieldwork conducted between November 2012-February 2013 in the
Netherlands, we can safely say that with Internet, traditional media are entering a whole new
28
arena with a bigger amount of competitors (often not hindered by the massive overhead of
running a paper or broadcast media) where the battle for the attention of the reader is fierce.
Even if a newspaper or magazine is able to make a proper switch or translation to Internet, it
not self-evident that they have the same position and authority as they would have offline.
This is best illustrated by the case of nu.nl, the best visited news website in the
Netherlands. Nu.nl is not a site from a national daily or a public or commercial broadcast
organization. Nu.nl is an Internet only news website offering news almost as it happens. For the
Dutch Internet visitor nu.nl is synonym for online news. What they publish is what the people
talk about next to the office coffee machines.
Online news media are a relatively new phenomenon. Even though more and more
people consume their news exclusively via Internet, Internet news media do not have yet
discovered the ultimate business model that ensures a profitable media outlet for the decades to
come. While the business model of print media is now entering approaching retirement, the one
for online media is still in puberty. None of the news business models in action at the moment
is in the prime of life.
Next to this, advertisers today tend to spend more of their budget online, making profit
with online media is not as easy as it seems. Prices of web advertisements are not as high as it
is on paper and the ones making most money out of these advertisements are brokers such as
Google Adwords and TradeDoubler.
Useless to say also that news consumers are not quite enthusiastic about paying for
online news. The smartphone generation grew up in a time where news on Internet was always
free. It is therefore not surprising that Initiatives to hide content behind pay walls were not
always a success. Only really strong brands such as New York Times and Financial Times
managed to exploit their content successfully through a pay wall. Most other journals, keep
their main content free, in order to not lose their readers. People only pay for content if it is
exclusive and offers a concrete added value.
d. Old labels, new realities
Internet news consumers are more and more specializing themselves. This is partly due
to the individualization of society in the last decades. It is this individualization that made the
old target group thinking based on age, class and education level obsolete. In the 1950s Dutch
national newspapers had a clear defined audience. Trouw was a newspaper for reformed
Protestants and the Volkskrant was a leftist social-democrat newspaper. But most people don’t
recognize themselves anymore in such labels.
Nowadays the preferences of the audience are harder to predict. Someone who reads
The Guardian, might also read The Huffington Post or The Sun. And someone who buys an
29
issue of Trouw in the kiosk in the morning might read Nu.nl during the office lunch break. This
development makes it more difficult for mass media to reach a homogeneous audience, which
makes it more difficult to attract advertisers and new subscribers. This counts less for online
community media. Their audience is easier to characterize and more homogeneous.
Furthermore, the economic crisis makes people more suspicious towards news of and
about big institutions such as banks and governments. The objectiveness of mass media is
therefore more and more questioned since they have the tendency to confirm the existing power
structures in society more than challenging them. Powerful organizations that have an interest
in coloring the news have the assets to control public opinion and tend to dominate the news in
mass media. But since those institutions lost their credibility, people are in search of
‘alternative’ news. This is in the advantage of often smaller online community media that are
more likely to offer a podium to smaller institutes and organizations.
e. Ethnic minority media
The landscape of minority media in the Netherlands is a vast and varied field. Spanning
the levels of national, regional, and local media production and distribution, and the public,
commercial, and independent sectors, it comprises more than 300 media outlets. Media format
varies from low-budget amateur video reportage and irregularly printed black-and-white
newsletters to fully commercial 24/7 radio stations and high-investment full color glossies.
Most ethnic media production, however, takes place on a local, small-scale level with minimal
financial means. It is often dependent on the dedication of volunteers and the support of donors,
and occasional subsidies.
On the level of national public broadcasting, the broadcasting corporations that are
especially relevant are the NPS (20% of TV and 25% of radio broadcasting time being ‘minority
programming’), the Muslim, Hindu, Buddhist and Jewish ‘39f broadcasters’ on the national
public channels, MTNL (Multicultural Television Netherlands, which broadcasts on local urban
channels), and FunX FM, a national radio station for urban youth (in cooperation with local
broadcasting corporations in Amsterdam, Rotterdam, Den Haag en Utrecht). These
broadcasters are financed primarily with public funding. Long before the NPS was founded in
1995, the NOS had from 1975 to 1992 been making specific programming, titled Paspoort, for
guest workers/immigrants from Italy, Jugoslavia, Morocco, Spain, and Turkey. These were
short, weekly broadcasts targeted at distinct nationalities with information about Dutch society
and news from the country of origin and longer thematic broadcasts. In the nineties, when such
ethnic target group broadcasts could no longer compete with the rise of satellite channels from
the various countries of origin, the public broadcaster switched from ethnic targeting to
multicultural programming for a much broader audience. The NPS has been very successful
with ‘diversity’ TV programs like PremTime, Dunya & Desi, De Meiden van Halal, and
30
Raymann is laat, that are broadcast on prime time and attract very heterogeneous audiences.
On radio, ethnic target group broadcasting stayed on and the NPS has for years made programs
for Antillean, Chinese, Moluccan, Maroccan, Surinamese, and Turkish audiences, partly in their
own languages. In December 2008, however, this was changed into one daily Dutch-language
programmer for a multicultural audience.
MTNL was founded in 2000 as a result of a fusion between the Amsterdam based
Migranten TV (Migrants TV), which had been broadcasting locally for the largest migrant
groups since 1984, and the Utrecht based SOM-Media, an organization distributing
multicultural programs via local and regional networks. Like the NPS, MTNL made a move
from ethnic target group broadcasting to multicultural broadcasting, be it much later. In 2004 it
had to stop its target group broadcasts and the use of minority languages and to start making
intercultural programming in Dutch for a broad audience. MTNL does not have its own
distribution channel and broadcasts via local and regional networks in various parts of the
country. One of its programs is broadcasts nationally on the public channel NL 2.
FunX is a national radio station targeted at urban youth and very successful in attracting
a wide listenership. It broadcasts since 2002 and owes its success mainly to its musical mix of
urban and non-western pop music (latin, reggae, dancehall, oriental, Turkpop, banghra, raï,
French-African hip-hop and other crossover styles). With the slogan ‘welcome to yourself’ the
station presents itself as close to its audience and interaction with listeners is high on its agenda.
Although the station was founded, especially to reach allochtonone youth, it explicitly does not
present itself as such, never addresses its listeners as allochtoon, and hardly ever do listeners
identify themselves as such. Addressing listeners as individuals rather than as part of an ethnic
group may well be a reason for its success, especially among so-called allochtonen (four out of
five listeners in 2006). There are four city editions of FunX: in Amsterdam, Rotterdam, Utrecht
and The Hague. These broadcast on the local FM channels in cooperation with the local
broadcasting organizations. Since 2005 there is also a nationwide edition available via cable
radio.
On the local level, most ethnic minority media production is to be found on the open
access channels controlled by the local public broadcasting licensee in the four main cities.
Conversely, the majority of the so-called access broadcasters on local urban radio and television
can be characterized as ‘ethnic’ or ‘multicultural.’ Let me give the example of SALTO
Broadcasting Corporation Amsterdam, the self-proclaimed ‘largest local broadcasting
corporation in the world.’ Taking as a point of departure that local public broadcasting is the
medium par excellence to communicate with and between a great diversity of population groups
within an urban environment:
“Salto offers verв diverse programming, as diverse as the population of Amsterdam. This means that аe
broadcast in 26 languages (if necessary with subtitles). We consider diversity an opportunity. That is how we bind
31
more people to the city; enhance social coherence, and wellbeing in the neighborhoods. We make a continuous
effort to do justice to that diversitв.” (Salto year report 2008:8).
SALTO operates three TV channels, one of which (A2) is dedicated to ‘ethnic and
cultural target groups, youth, experimental art and religion,’ and six FM radio channels, four of
which host ethnic minority or multicultural media producers. Over two thirds of Salto’s 61
television producers and 79 radio producers and 61 television producers are of ethnic minority
or multicultural background.
In addition to public access broadcasting, there is also a number of commercial radio
stations broadcasting on local or regional levels that can be called ‘ethnic’, most of them
Surinamese or Hindustani, or ‘multicultural.’ Some of these stations started as access
broadcasters on the local public channels and developed into more professional, commercial
stations.
The ethnic minority media landscape in the Netherlands is partly formed by specific
media policies, which reflect the official approach to immigration, integration, and
multiculturalism. In resonance with the above described turn away from the ideal of
multiculturalism (and integration with preservation of ethnic identity), minority media policy
has since the 1990s seen a shift from an emphasis on group-targeted programming to an
intercultural approach (see Awad and Roth, 2008), a shift that has been characterized as a shift
‘from exclusivity to inclusiveness (Bink, 2006), from ‘media and minorities’ to ‘cultural
diversity’ (Leurdijk, 2008).
In spite of official policy and the changes on the level of national and regional
broadcasting, however, on the level of local public access broadcasting, volunteers with an
ethnic-cultural background produce radio and television programs aimed at their own group,
sometimes in native languages, with an ongoing, if not increasing enthusiasm. This tendency
towards target group segmentation along ethnic or religious lines can also be witnessed in print
and Internet media, where new magazine titles and websites for ‘ethnic’ target audiences
continue to be produced. Such target group segmentation should, however, not be seen as a sign
of minority groups’ insistence on their ‘own’ culture and as necessarily going against processes
of integration and inclusion, but rather as characteristic of the structure of the present media
landscape in general (Leurdijk, 2008), which is also the outcome of the increasing
commercialization of the media. We thus witness a double tendency: from target audiences
towards diversity in national public broadcasting and increasing target group segmentation in
local broadcasting, print media, and Internet. This is not contradictory, but complementary.
f. Crisis and opportunity
For online community media, current times are a pallet of opportunity. While mass
media are struggling to keep their readers and to satisfy the short-term demands of their
32
investors and are reluctant to let go of their old business model, online community media are
often able to adjust faster to the new circumstances. Their overhead is, for example, much lower
since they don’t have printing costs and distribution involves nothing more than a working
webserver that is able to handle the website traffic. Their biggest expense is hiring journalists.
And in some cases, like is the case with Indoweb and Lokum, the content of the site is made by
journalists and what Andrew Keen likes to call, ‘noble amateurs’ who have next to their
activities for their website a day time job. This makes online community media much less
dependent on advertisements and subscription revenues (Keen, 2008).
The economic crisis and the shift from the kiosk to the Internet makes that the media
landscape is changing. New online initiatives are penetrating the arena of online news media.
In the Netherlands alone in the last 10 years, 4 websites were launched that can be considered
serious competitors for the national newspapers. Just like The Huffington Post, these sites offer
a well-balanced mix of hard news and opinion. The populist and sensation GeenStijl.nl, who
refer to newspapers as ‘dead tree media’, turned in 5 years one of the biggest news sites of the
Netherlands. In it’s best days, the site often set the national news agenda which led more than
once to the stepping down of a minister. ThePostOnline aims to offer general mainstream news,
but wants to avoid what it calls ‘the parrot journalism’ of the newspapers.
DNP.nl is a spin-off from the former free newspaper De Pers, that was shut down in
2012 due to continuous losses. De Pers editor-in-chief Jan-Jaap Heij realised that the time of
exploiting a new paper daily is today almost impossible and invented a new business model for
news media. In his DNP.nl (DNP stands for De Nieuwe Pers) readers subscribe not to the title
as a whole, but to a selection of authors of their liking for 1,49 euro per month per author. The
site is advertisement free since it does not want to depend on them. And then there is De
Correspondent, an initiative from former NRC Next editor-in-chief Rob Wijnberg, who wants
to bring news that goes further then the, what he calls shallow quick to consume news of the
day. For 60 euro a year he aims to offer news and backgrounds from well-known and respected
journalists from the Netherlands. The introduction of his initiative caused quite some buzz since
he collected his starting capital of 900.000 euros solely via crowd funding. De Correspondent
will be launched in September this year (Albrecht, 2013).
The initiatives above have all in common that they challenge the traditional newspapers
in the sense that they criticize the tone or shallowness of the news. They want in one way or
another to revive journalism.
g. Community media are grown up media
Online community news media are in that sense not that different from their more mass
media like counterparts. Even though behind GeenStijl, DNP, ThePostOnline and De
Correspondent are mainly journalists who make a living out of their work for their sites (and
33
are backed by investors), in their approach of news they are the same as the Indonesia focused
Indoweb.nl or the Turkey focused Lokum.nl. All these online only news media have in common
that they try to fulfil in a need that the traditional newspaper are not able or not wanting to fulfil.
Of course, in Dutch newspapers there is news about Turkey and the Turkish community
in the Netherlands. And also the former Dutch colony Indonesia is every now and then in the
news. But if you really want to know what’s going on in the Turkish or Indo-community in the
Netherlands, the national newspapers are not sufficient. Both in amount of news about their
community and country of interest and in quality. Just as is the case with economy or sports
writing about Turkey or Indonesia requires specialized journalists. And even though offline
journals have sometimes around 200 journalists working for them, the expertise to write about
those countries and their communities in the Netherlands is lacking. In this individualized
society people are in search news that goes further than sees the eye. Superficial, general news
is available everywhere and the value of it has eroded over the years. Theme based websites,
such as community media, are gaining popularity because are searching more than meets the
eye. They want to read what specialists think about their topic of interest.
Successful online (community) media such as Indoweb and Lokum have a certain
authority amongst its flock of readers. Just like traditional media, professional journalists who
work according to journalistic standards make them. And they have no other choice. Today’s
news consumer is spoiled. He expects quality, both in form and content. Just as counts for the
Volkskrant or Trouw, when Indoweb or Lokum are not able to maintain their quality level, their
authority diminishes and their readers will turn their back on them.
h. Quality and connectedness is key
Quality is the keyword for successful online media, just as is the case with offline news.
At the end, publishing on Internet and on paper are both publishing. But there are of course
differences. The dynamics of an online news media are different. When you have a subscription
to a newspaper, you keep on receiving it until the end of your subscription term. If you don’t
like an article, you will still get the newspaper on your doorstep the next day. An online news
consumer can be gone forever once you write a bad article.
Publishing is about transmitting information and binding people. De correspondent, for
example, managed to collect the funding they needed thanks to the enthusiasm of people who
believed in the basic idea behind it. Lokum and Indoweb have more likes on their respective
Facebook pages than national dailies like Trouw and Algemeen Dagblad because their readers
feel more personally involved by the articles they publish. They are more specifically
connecting with the personal interests of their readers. To illustrate this difference of readers’
involvement: on 19th of April 2013 Algemeen Dagblad published an article on the winner of
their yearly fries test. The contest was this year won by a Portuguese-Indonesian man. The day
34
this news was published the article about the winner got 500 likes. On Indoweb, the news,
rewritten and enriched with additional information, managed to collect almost 900 likes. The
involvement of online community media readers seems to be higher than those of online
mainstream media.
2- CONCLUSION: Crisis and creativity
The economic crisis forces media to be more creative with their resources. The rapid
technological development instigates a shift of media consumption from offline to online. Since
traditional media try to survive and keep their business running, they are not as flexible as they
wish they would be. Entering the arena of online news media sounds easier than it seems.
While online (community) news media have the flexibility to experiment and tweak
their media to the wishes of their audience, offline news media have to please both their
(fragmented) audience, investors and advertisers. This makes that national newspapers often
lack the versatility to adjust to the requirements of a successful online news outlet. And even if
national newspapers and magazines are able to make the shift from offline to online, they are
confronted with a new problem: the shift from paper to the screen confronts the publishers of
newspapers with a new problem: the relative costs of printing and distribution with a lower
share of paper sales rise fast. Online community media don’t have to deal with such problems.
The fluid media landscape offers opportunities for new and alternative media outlet to
reinforce their position in the market. The cases of Indoweb, GeenStijl en De Correspondent
show that online (community) media can profit from the current fluid state of the media.
35
Bibliography
Albrecht, Youri (2013). Het is vijf voor twaalf voor de media. In: Tijdschrift voor Marketing.
No. 4, April 2013, pp. 16-19.
Coween, Tyler (2009). The Age of the Infovore: Succeeding in the information economy.
London: Penguin. 257 p.
Jenkins, Henry et. al. (2013). Spreadable Media: Creating value and meaning in a networked
culture. New York: New York University Press, 350 p.
Keen, Andrew (2008). The Cult of the Amateur: How blogs, MySpace, YouTube, and the rest
of today’s user generated media are destroying our economy, our culture and our values.
New York: Double Day, 256 p.
Wijnberg, Rob (2013). De nieuwsfabriek: hoe media ons wereldbeeld vervormen. Amsterdam:
De Bezige Bij, 154 p.
36
Business models and online community news
Slavka Karakusheva
Sofia University
Business models and online community news
“There is no place in big media in Turkey for our small problems... Nor there is in the
national media in Bulgaria.” This is how Mr. Nahit Doğu started the conversation during the
meeting in the small town of Kardzhali (Kırcaali) in South-Eastern Bulgaria in April 2015. He
is the owner of and the main contributor to a small ‘local’ online news agency – AjansBg. It
aims at publishing news from the region of Kardzhali as well as news from the “big media” in
Bulgaria and Turkey which may be of importance for the local population. This local population
consists of 66.2% Turks and 30.2% Bulgarians (Census, 2011) and this makes Kardzhali the
town with the highest concentration of Turkish population in the country. Mr. Doğu is a
professionally trained journalist. He works as a correspondent of Al Jazeera Turkey covering
the region of Bulgaria. His professional experience has passed through some “big media” - the
Anatolian Agency (Anadolu Ajansı) in Turkey, Agency Focus and TV 7 in Bulgaria. He started
his first news website (weblog) in 1996 after he left the editorial team of Нов Живот/Yeni
Hayat [New Life] – the local newspaper published in both Bulgarian and Turkish language.
Later he continued reporting news in the blog of AjansBg.
AjansBg is his personal idea and one of the important projects in his life which he does
“for the society, for the people”, he says. He does not do it alone but together with a friend of
him. The agency publishes news in the fields of politics, culture, religion and reports different
events occurring in both national states – Bulgaria and Turkey. The news is often being selected
on one basic principle – to be useful and informative for the Turks in Bulgaria or the Turks,
migrants from Bulgaria to Turkey72. “People want to see themselves in the news. They want to
see their small world; they want to recognize their problems there. If they are able to see this,
they would watch or read the media. Especially if the media can provide information that no
other mainstream media does”.
72
The politics of the modern Bulgarian state towards the Turkish minority have been rather controversial. As a
result of it, a huge number of the latter moved to Turkey in different migration waves in the 20th century, the
biggest of which the late 1980s.
37
The example of AjansBg is one of the many similar online platforms which publish
content targeting Turkish speaking population in Bulgaria (See Appendix 1). According to the
last Census results 8.8% of the population in the country or 588 318 people self-identify as
Turks, while 605 802 (9.1%) claim Turkish as a mother tongue (ibid). This is a relatively small
market, especially in relation to the nature of the medium – as an online platform its content is
limited only to those actively using computers, smartphones and internet. Even if we add also
the number of the migrants from Bulgaria to Turkey – a few hundred thousand (with the same
condition for internet usage limitation), to the target group of the online news platforms – the
market does not increase significantly. Moreover, that traditional media play still an important
role among the Turkish speaking population in Bulgaria who, as bi-lingual people, are able to
get informed on one hand from the national and cable TV channels in Bulgarian but also from
the satellite broadcasted Turkish TV channels.
There has been significant number of regional and national press in Turkish language.
Acaroğlu describes 173 printed newspapers, journals and magazines in the period 1865 – 1985
(Acaroğlu, 1990). A similar descriptive attempt is done by Deliorman who lists 188 printed
materials in the years 1865 – 2009 (Deliorman, 2010). Despite the quantity however most of
them have existed just for short periods of time (1-3 years), or those who survived longer have
been published under the very strong communist party supervision. We shall also mention here
that there is a 10-minute news programme in Turkish language on the Bulgarian National
Television daily but its time schedule at 16.10 p.m. makes it more a political reverence than a
real informative medium. For 2,5/3 hours daily the Bulgarian National Radio broadcasts a
special emission in Turkish language in the regions with compact Turkish population and
supports a special section of their website in Turkish language73.
What makes the difference however between those traditional channels and the online
news platforms is the content – the first being engaged with national politics, events, and
concerns, and the second – informing on issues with local significance. This could be illustrated
with an example from the last elections in Turkey – while the Turkish TV channels were
following the election results city by city within Turkey and showed a summary of the vote
abroad, those in Bulgaria broadcasted and commented only on the final election results,
AjansBg was the first one who published and commented on the results of the election boxes
only in Bulgaria. The piece of news started circulating in different Facebook groups of
Bulgarian Turks who were trying to understand and comment on the election results. This
production of locality is the big advantage that the ‘local’ online news agencies have in
competing with the mainstream media channels. They provide the services of 1) selecting only
content which is related to Bulgaria from the Turkish media context and only content which is
related to the Turkish population from the news in the Bulgarian media and 2) translating the
selected content to Turkish language so that people can read it in their mother tongue. 80% of
73
See: http://bnr.bg/tr.
38
the content that AjansBg publishes is in Turkish language and 20% in Bulgarian, says Mr.
Doğu.
Many scholars argue for the importance of local news and information for the
community building and integration (among them Lai & Tang, 2015, Nielsen, 2015, McNair,
2006). Local news report issues from the particular location we live in, from our own backyards
and streets. Sharing regional medium helps people feel more connected and bound within the
geographical boundaries they live in and this function is so important that the problematic
sometimes quality of the news could be disregarded. “Local journalism is part of the social
cement which binds communities together and is widely and rightly viewed as an essential
element in the construction of local identity” (McNair, 2006: 37). Still, what we see is declining
numbers of local newspapers (the tendency goes together with the national ones) and
disappearing readers throughout the whole world (see Franklin, 2006, Dekavalla, 2015) and
this is very much related to the development of digital technologies and internet. This
development makes newspapers create new business models and advertising opportunities,
technological tools and applications, invest in digital platforms, and even change the format of
the news content, increasing its visual means. Apart from challenging the sustainability of the
existing media formats and business models, internet nowadays provides also an ocean of new
opportunities, such as breaking the media monopoly by establishing independent online-based
news agencies.
This paper looks at online news platforms that have a few specific features: 1) they are
published widely in Turkish language, 2) their owners and journalists are based in Bulgaria, 3)
although content is published regularly, its intensity is sometimes not enough to make their
readers open the news site on a daily basis. The last one could be explained with the fact that
most of their contributors have full-time jobs elsewhere and write for the platforms in their free
time. This could be explained also with the specificity of the content – they do not aim at
national or international daily news coverage but at coverage of particular geographically,
ethnically and topically related content which is not always present in the daily news.
Still, some of the info sites manage to create a professional outlook and if we look at the
numbers – Kircaali Haber seems the most successful. It is published by Seni Medya and was
established on 01 May 2006 as an online medium. In December 2007 they decided to expand it
by publishing a monthly newspaper with the same name. In 2010 it turned to a weekly
newspaper and continues in this format until nowadays – in 2000 prints with the price of 0,80
BGN (=0,40 EUR).
“When I started online, I had no idea to publish a neаspaper. It was just cheaper. In 2006 many people
from outside the country were reading this news. Here, the Turkish population did not have computers in their
homes. […] But then some friends of mine from Komitini74 asked me: Whв don’t вou publish a real neаspaper? A
very hard question... I did not understand anything of newspapers. They brought me a programme – InDesign,
74
A town in Northern Greece.
39
and showed me: here like this, here like that. 20 days I worked on this programme. For 1 newspaper 20 days! To
learn it and to do the pagination, to make it beautiful. There [in the website] a hacker will enter and delete
everвthing. The neаspaper hoаever аill staв”, saвs Mr. Müгekki Ahmet – the owner and main editor of Kircaali
Haber.
The cost for printing of one issue of the newspaper was 200 BGN (approx. 100 EUR)
and the different issues were published by different individual donations. They included a text
box with special thanks for the person or the institution, which funded the issue. The first one
was 12 pages, half in Turkish, and half in Bulgarian.
“The neаs hoаever аe not up-to-date – a monthly newspaper! Even the daily newspapers are not up-todate noаadaвs”, continues the storв Mr. Ahmet.
What comes next is the support of the local authorities – the mayors of all the 7
municipalities in the region are elected from the lists of the Movement for Rights and Freedom
Party, which represents the vote of a huge number of the Turkish population. They have
subscribed the local cultural centres, schools and city halls for the newspaper and this
guaranteed the minimum selling of 1000 subscription issues, paid by the municipalities’ budget.
That is how it started being published weekly (only in Turkish language) and a new issue came
out every Wednesday. When it enlarged, some advertisement also came; mainly local
companies were interested in publishing a small square.
Apart from Mr. Ahmet, there are other three journalists who run the medium; one of
them is his own daughter. He works a full time job as a director of the Turkish cultural centre
in Kardzhali; his wife also helps with the newspaper although working another job. Thus,
Karcaali Haber turns into a family business, while the members of the family practice another
profession and earn money elsewhere.
“The aim is that people can read the news in their mother tongue and also our fellow citizens who are
outside of Bulgaria can learn information about here. There are other newspapers here but they do not provide
information about the Turkish minoritв objectivelв […]. There is almost no other newspaper which does whatever
аe do”, saвs Mr. Ahmet.
What makes it successful?
“On one hand, the neаs аe publish are verв up to date. On the other, the content is interesting for the
people. On the third, no other media does what we do. I think I do not knoа anв other media like ours.”
Although it is one of the most developed and successful platforms, Mr. Ahmet says that
as a company it is not profitable at all and they earn really little. “But this is something we do
for the society. […] It is important that it will stay as archive of what has happened here. You
know, all newspapers published in Bulgaria go to the archive at the National Library of Sofia.”
What is interesting however is that Kircaali Haber is a result of the digitalization but is an
40
example of a reversed business model – while most traditional newspapers create digital
versions of their content in order to meet the needs of their clients, Kircaali Haber was
established as a digital medium which turned into a weekly newspaper. And what is even more
– the weekly printed newspaper is what provides the funding for the digital platform.
How can we understand the existence of media like Kircaali Haber and AjansBg? On
one hand, we can understand such media as platforms for community news or ethnic minority
media (see Deuze, 2006). They report what they find significant for a particular community –
the Turks from Bulgaria and create a vigorous public sphere (Husband, 2005). On the other
hand, as online based media, they are accessible from any point in the world with internet
connection and function as a very important transnational medium – people who identify with
a particular group, speak particular language or originate from a particular place, could always
stay informed about politics, culture and the current issues related to their community. Up to
3000 people visit the website of AjansBG daily, depending on the intensity of the news and
publications and the offline social and political context – if there are some “big events”, such
as attacks on mosques, holidays, elections or political visits between parties and state leaders,
the number of the unique individual visits increases; 50% or them are from Bulgaria, 50% from Turkey. Kircaali Haber has around 5000 – 6000 individual visits per day, 60% of the IP
addresses are from Turkey, 30% - from Bulgaria, 10% - from other European countries. “When
the big snow fell down this year and the electricity got cut, we had 15 000 visits a day”. Such
mundane news like the snow could create so much interest because of a very simple reason –
people wanted to understand the weather conditions and the situation in the places where their
relatives live. Thus, such media produce locality and transnationality at the same time – the
news is as important for the local population as for their relatives and families living abroad;
the content is as much reporting on local issues as it reports on events from Turkey and this
helps people on both sides of the Bulgarian Turkish border cross it regularly virtually in their
efforts to stay informed and to imagine the other location.
Most of the online news platforms in Turkish language still need a lot of development
to make their media profitable and in this sense we can hardly talk about sustainable business
models. According to a research of Open Society Foundation on digital media in Bulgaria in
2011 only 4.1% of media advertisement investment went for online media (OSF 2013: 83). The
numbers raised to 6,8% share in the total media mix - in 2013 (Piero97 2014) but it is still too
far from the TV advertisement and still not very likely a sustainable funding model. The
subscription model is another possible option, partially introduced in Kircaali Haber – apart
from the institutional subscription, the annual subscription fee for the printed newspaper is 40
BGN (=20 EUR). But who is going to pay for a weekly newspaper if they can get informed
right away from internet for free? The political and municipal support for local press is another
option but it raises a lot of questions related to the freedom and independence of press (can we
criticize the local politics if they pay for our existence?), or to its suitability (what if mayor’s
political party changes?) – questions which Mr. Ahmet is very well aware of.
41
What helps both and other similar platforms is the engagement of their readers. They
have successfully identified a community need and they have engaged passionate audience, as
advised by Robert Niles (Niles, 2013). Passionate to learn “their” news… These media have
found a niche in the media ecology to satisfy the need of a particular group to get informed –
something they cannot receive of any other traditional media (see Dimmick at al., 2004, Ha &
Fang, 2012). What the niche theories suggest is the active and intentional selection and
conscious decisions of media content consumption by the users. And the debate in the illustrated
cases is not so much on the competition between traditional and new media for selling the
content but on the complementary effects between them (as pointed by Lee and Leung, 2006,
Dutta-Bergman, 2004, Nguyen and Western, 2006). In other words, people choose both media
– because they may inform on different issues and satisfy different gratification: watch the news
on any the national televisions in both countries but also follow the news platforms on social
media. All of these platforms (as seen in Appendix 1) maintain a Facebook page (sometimes a
Twitter account two) and use social media for distribution of the news they produce. If your
people are on Facebook, says Niles, your site needs a Facebook page (Niles, 2013). The Turks
from Bulgaria are on Facebook in tens of groups, reaching up to 12 000 members, and the
platforms have successfully incorporated their websites with the social media accounts,
building a model of a very traditional type – by word of mouth, or in our case – by link of link.
Their model is very much based on the network developed by the Turks from/in Bulgaria in
social media – the weaker the ties are (in the sense of Granovetter, 1983), meaning being more
connected with less close people, the better the circulation of information is. And all shares,
likes and comment in social media increase the popularity of the medium, respectively its fans
and readings.
Another form of engagement, that the Turkish language online platforms also rely on,
is the news they receive from volunteers throughout the country about different events
happening in their own places. Thus, various voices speak through those media and they tell
different local stories. These stories are what makes the community imagine themselves as one
group and oppositely to the classical nation-building theories, media could constitute ethnicity
`from below` or create an alternative to the mainstream public sphere.
42
Appendix 1: List of Bulgaria-based online news platforms in Turkish Language
(alphabetically)
Name
Website
AjansBg
http://ajansbg.blogspot.com.tr/
Bizim Gazete
http://www.bizimgazete.bg/
BG Haber
(published in
Turkey)
Dombira
http://www.bghaber.org/bghaber
/
Haber.bg
http://www.haber.bg/
Kırcaali Haber
http://www.kircaalihaber.com/
https://www.facebook.com/KircaaliHabe
rGazetesi, 7280 likes
T Haber
http://www.thaber.bg/
Zaman
http://zaman.bg/
https://www.facebook.com/pages/THABER/663354503681223, 502 likes
https://www.facebook.com/zaman.bulgar
istan?fref=nf,
https://www.facebook.com/groups/1167
53271686252/, 1259 group members
http://dombira.eu/
Facebook page + number of likes
(12.06.2015)
https://www.facebook.com/AjansBulgari
stan, 1844 likes
https://www.facebook.com/pages/BizimGazete/141349026030015, 670 likes
https://www.facebook.com/bulgaristanha
berleri, 957 likes
https://www.facebook.com/profile.php?i
d=100004590708674&fref=ts
https://www.facebook.com/pages/Haber
bg/406263759458845, 636 likes
43
Slogan
Read Bulgaria in Turkish
Neutrally, Freely, and Right
Away [Bulgaristan’ı Türkçe
Okuyun Tarafsız Özgür Anında]
We exist for you [Sizin için
varız]
The Up-to-Date News from
Bulgaria [Bulgaristan’dan
Güncel Haberleri]
NA
News in Pure, Clear Turkish
[Arı duru Türkçe güncel
salıklar]
Bulgaria’s Independent Turkish
Media [Bulgaristan’ın Bağımsız
Türk Medyası];
The Voice of the Turks in
Bulgaria [Bulgaristan
Türklerinin Sesi]
Read Bulgaria in Turkish
[Bulgaristan’ı Türkçe Okuyun]
NA
Printed
edition
no
yes
no
no
no
yes
no
yes
Bibliography
Acaroğlu, M. (1980). Bulgaristan’da Türk gaгeteciliği (1865 – 1985). Gazeteciler
Cemiyeti Yayınları.
Census. (2011). Н
,П
я
2011
http://www.nsi.bg/census2011/NPDOCS/Census2011final.pdf
Deliorman, A. (2010). Bulgaristan’da Türkçe basın (1865 – 2009). İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı, Kültür Müdürlüğü.
Deuze, M. (2006). Ethnic media, community media and participatory culture, Journalism, 7,
262-280.
Dimmick J., Chen J. & Zhan, L. (2004). Competition between the Internet and traditional
news media: The gratification opportunities Niche dimension, Journal of Media
Economics, 17(1), 19-33.
Dutta-Bergman, M.J. (2004) Complementarity in consumption of news types across
traditional and new media. Journal of Broadcasting and Electronic Media, 48 (1), 41
60.
Franklin, B. (2006). Attacking the devil? Local journalists and local newspapers in the UK,
In: Franklin, Bob (ed.) Local Journalism and Local Media. Making the Local News,
London and New York: Routledge, 3-15.
Gahran, A. (2013). Robert Niles on making money on niche news site, Kigth Digital
Media Centre, http://www.knightdigitalmediacenter.org/blogs/agahran/2013/01/robert
niles-making-money-niche-news-sites, accessed 12.06.2015.
Granovetter, M. (1983). The strength of weak ties: The network theory revisited,
Sociological Theory, 1, 201-233.
HA Louisa & Fang L. (2012) Internet Experience and Time Displacement of Traditional
News Media Use: An Application of the Theory of the Niche, Telematics and
Informatics, 29, 177-186.
Husband, C. (2005). Minority Ethnic Media as Communities of Practice: Professionalism
and
Identity Politics in Interaction, Journal of Ethnic and Migration Studies, 31 (3), 461
479.
Lai C. & Tang T. (2015) Understanding Local News Consumption and Community
Participation via the Lens of Information Repertoires and Media Multiplexity, Mass
Communication and Society, 18:3, 325-349.
Lee P.S.N. & Leung, L. (2006) Assessing the Displacement Effects of the INTERNET.
Telematics and Informatics 25, 145–155,
http://www.com.cuhk.edu.hk/ccpos/en/pdf/Displacement%20Effects%20of%20the
20Internet.pdf>, accessed 15.06.2015.
McNair, B. (2006). News from a Small Country. Media in Scotland, In: Franklin, Bob (ed.)
Local Journalism and Local Media. Making the Local News, London and New York:
Routledge, 37-48.
44
Nguyen A. & Western, M. (2006) The Complementary Relationship between the Internet
and
Traditional Mass Media: The Case of Online News and Information, Information
Research, 11 (3), paper 259.
Nielsen, R.K. (2015). Introduction: The Uncertain Future of Local Journalism, In: Nielsen, R.
K. (ed.) Local Journalism. The Decline of Newspapers and the Rise of
Digital Media,
London, New York: I. B. Taurus & Co., 1-25.
OSF. (2013). П
: ъ
я [Study on Digital Media:
Bulgaria], Open Society Foundation.
Piero 97. (2014).
?К
ъ
ъ
я
2013 .
[Is it Time? A short Review of the Bulgarian Advertisement Market in 20013],
http://www.piero97.com/assets/Medien_pazar/Is_that_the_time_BG_AD_Market_i
2013.pdf, accessed 14.06.2015.
45
Medyanın sermaye ve iktidar etkisinden kurtulmasında vakıf veya dernek gazeteciliği
ile kitlesel fonlama modelleri
Doç. Dr. Osman Köroğlu
Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Enformasyon canlı bir ekonominin damarındaki kandır. Güçlü, üretken ve farklılıklara
açık bir haber medyası demokrasi için gerekir. Medyanın özellikle 2000 yılından sonra artan
problemleri, alternatif sahiplik ve denetleme biçimlerine ilgiyi artırıyor. Burada sorun
gazetecilikte değil, gazeteciliğin temel iş modelinin işlevini yitirmesinde. Özellikle 2000
yılından sonra, sadece reklam gelirlerine dayalı bir iş modelinin, sadece ahlaki açıdan değil,
aynı zamanda ekonomik açıdan da sorunlu olduğu fark edildi (Isaacson, 2016).
İyi enformasyon, vatandaşların hayatta kalabilmesi için vazgeçilemez. Bu yüzden,
gerçeklere ulaşmak isteyenler, kitlesel fonlama ile Macaristan’da Atlatszo. hu; Salvador’da El
Faro; Hong Kong’da ise Factwire’ı destekliyorlar. Kaliteli, doğrulanmış haberler desteklenirse,
vatandaşlar gerçekten ne olup bittiğini öğrenip, yanlı veya özel ilgilere göre tasarlanmış
haberler ile kandırılmaktan kurtulabilirler (Ronderos, 2016).
Reklama dayalı geleneksel iş modelinde kriz ile karşılaşan karar vericiler, medya
yorumcuları ve medyanın demokratik rolünün geleceği hakkında endişelenenler çoktandır
alternatifleri araştırıyor. Ancak varolan uygulamaların çeşitleri, görece güçlü ve zayıf yönleri
hakkında detaylı enformasyon yetersiz (Picard ve Levy, 2011: 3).
Medyanın yıllık reklam gelirlerinde düşüş sürüyor ve kitlesel fonlama, yardımsever
zenginlerin desteği ve risk sermayesi şirketlerinin girişimlerinden faydalanma modelleri,
gazeteciliğin finansal sorunlarının aşılmasında ilgi çekiyor (Vogt ve Mitchell, 2016).
Haber kuruluşlarının karşılaştığı büyük finansal problemlere karşı, gazetecilik
uygulamacıları kadar (Overholser, 2006) akademisyenler de (Guensburg, 2008), masrafların
zengin yardımseverler ve bağışçılar tarafından karşılandığı kâr amacı gütmeyen medya
organizasyonlarının haber ekosistemini destekleyebileceğini savunuyorlar.
Bu uygulamalar hem geleneksel, hem de yeni medya için geçerli. Kârlılığı
önceliklendirmeyen bu kurumlar, tam sahiplik, ortaklık ve halka açık şirket tiplerinden
46
farklılaşarak, sosyo-politik ve kültürel hedefler ile prensip ve değerler rehberliğinde kurulup
yönetiliyorlar.
Bazı çalışmalarda “dernek ve vakıf sahipliği modelinin medyanın bağımsız olması için
tek yol olduğu” gibi neredeyse ütopik sayılabilecek görüşler var (Loundy, 2007). Medya
kurumlarının karşısındaki kriz tek tip olmadığından, tek çözüm elbette dernek ve vakıf sahipliği
modeli değil. Sorunun temelinde “Haber üreten bir STK veya kâr amaçlı işletme, harcadığından
fazlasını kazanabilir mi?” muamması var.
Araştırmacı gazetecilik, zengin ve güçlü kişi ve şirketler ile ilgili kamusal yararı olan
haber üretimi için medyanın özgürlüğü gerekir.
Sermaye ve iktidarın medya ile ilişkisi
Medya sektöründe söz sahibi olan şirketlerin sayısı tüm dünyada giderek azalmaktadır.
Medya, sermaye açısından hükümetlerle iyi geçinmek zorundadır. İktidar-siyaset, medyayı
ekonomik bağlamda denetim altına alır, medya ise siyaseti söylem açısından kendisine bağımlı
kılar. Bu yüzden toplumsal gerçekler, medya içeriklerinde doğru ve yeterli ölçüde ifade
edilemez (Bagdikian, 2004).
Sermaye yapıları ve siyasi merkezler medyanın içeriğini etkiler. Hegemonyanın
beklentisine yönelik kurgulanan medya içeriklerinde gerçekler doğrudan ifade edilemez. Bu tür
metinlerde hegemonik güç eleştirileri neredeyse yoktur, söylem kısıtlamasıyla, oto-sansürle
karşılaşılır. Egemen güçlerin beklentilerine dikkat eden medya, içeriklerini oluştururken haber
eleme süzgeçlerini etkin bir şekilde işletir. Böylece egemen yapılar kuvvetlenir ve alternatifmuhalif söylemlerin gücü giderek zayıflar (Dursun, 2012). Chomsky ve Herman, haberlerin
seçilmesini-sunulmasını etkileyen çeşitli siyasi ve ekonomik güç güdümlü süreçlerin
varlığından söz edip bunları beş süzgeç olarak ifade eder (Herman ve Chomsky, 1988: 306).
Öte yandan, iletişim kuramları arasında, sınırlı medya etkileri yaklaşımının devamında
yer alan kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına göre, izler kitle pasif enformasyon alıcılarından
değil, aktif iletişimcilerden oluşur ve “izler kitle ihtiyaçlarını gidermek için medya seçimlerini
bilinçli yapar” (Katz, 1959; Katz vd, 1973). Bu fikir çevrimiçi kullanıcıların giderek daha aktif
katılımcılar olduğu yönündeki düşünce ile de örtüşür. Web ortaya çıkmadan kullanımlar ve
doyumlar yaklaşımı çokça ele alınmışsa da, web ile birlikte haber, eğlence ve enformasyon
tercihlerinin anlaşılmasında halen değerini koruyor (Ruggiero, 2000; Rubin, 2002: 525).
Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı çalışmalarına göre, haber okuma konusundaki
doyumlar dört ana başlıkta toplanıyor: gözetleme (çevremizdeki dünyayı anlama ihtiyacı),
rehberlik (günlük hayat için uygulamalı rehberlik), kaçış (hayatın rutinlerinden kaçmak) ve
eğlence (Berelson, 1949; Blumler ve McQuail, 1968). Daha sonraki çalışmalarda gazetelerin
47
duygusal (kaçış ve eğlence) amaçlara nazaran, genelde enformasyon (gözetim ve rehberlik)
gereksinimi ile okunduğu ortaya çıktı (Katz vd, 1973).
Okurlar sağlık, beslenme, moda, yiyecek, tıbbi tavsiye, tüketici haberleri, seyahat, ev
bakımı, tamir gibi konularda ‘kullanılabilecek ve gidilip yapılabilecek haberleri’ daha çok
istiyor, ama gazetecilerin sundukları ‘toplumla ilgili genel enformasyon’ türü haberler bu isteği
karşılamıyor (Bogart, 1989: 294; Stepp, 2004).
Bir neoklasik ekonomi kuramı olan tüketici tercihi kuramına göre de, tüketiciler
ihtiyaçlarını tatmin eden ürün ve hizmetleri satın alır (Mas-Colell vd, 1995: 17–36).
Yukarıdaki kuramlar ışığında tekrar değerlendirilmesi gereken bir durum var: Kitlesel
fonlama gazeteciliğinde de kamu sağlığı ve şehir altyapısı gibi konular daha çok, hükümet ve
politika odaklı haberler daha az destekleniyor (Jian ve Usher 2014). Bu durum, tüketicilerin
haber üretiminde aktif rol oynamalarının genel kamusal haberlerin işlenmesini azaltacağı
düşüncesini destekliyor (Boczkowski ve Peer, 2011). Bu da, güç ve çıkar ilişkileri bağlamında
medya ile siyasal ve ekonomik elitler arasındaki bağın tekrar değerlendirilmesini gerektirebilir.
Vakıf veya dernek medyası
Geleneksel olarak üç tip gazetecilik işletmeciliği modeli vardır: mülk sahipliği,
ortaklıklar ve hisseleri borsada işlem gören şirketler. Bu saydıklarımız dışında yer alan ve
medyanın sermaye ve iktidar etkisinden kurtulması açısından önemli olabilecek bir diğer model
ise vakıf veya dernek medyası modelidir.
Vakıf, “1. Bir hizmetin gelecekte de yapılması için belli şartlarla ve resmî bir yolla
ayrılarak bir topluluk veya bir kimse tarafından bırakılan mülk, para. 2. Bir topluluk veya bir
kimse tarafından bırakılan mülk ve paranın idare edildiği yer. 3. Birçok kişi tarafından kurulan
ve toplum yararına çalışmayı ilke edinen kuruluş.” olarak tanımlanıyor (Türk Dil Kurumu,
2016a). İslami bir kavram olarak dini kaynaklarda karşımıza çıkan vakıf uygulaması, 9 yy.’a
dayanıyor (Verbit, 2002). Vakfın kuruluş şartnamesi, ilgili mülkün veya paranın, değiştirilemez
biçimde belli şartlarda ve belli amaçlar ile işletilmesini gerektiriyor. Avrupa’da 12.-13. yy’da
görülen vakıf örnekleri de haçlı seferleri ile ilişkili olarak bu uygulamanın Batı dünyasına
aktarıldığı düşüncesini doğuruyor (Gaudiosi, 1988).
Dernek ise “Belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek için kurulan yasal topluluk,
cemiyet” olarak tanımlanıyor (Türk Dil Kurumu, 2016b). Bir derneğin kurulması için kendini
aynı amaca adamış yedi gerçek veya tüzel kişi gerekir. Dernekler kuruluş bildirimini ve eklerini
mülki idari amirliğe vererek tüzel kişiliğe kavuşurlar. Dernekler özel hukuk tüzel kişisi olup,
Türk Medeni Kanununun 48. maddesinde belirtilen tüm hak ve yetkilere sahiptir. Derneklerde
48
üyelik vardır. Bir vakfı ise bir kişi tek başına kurabilir. Vakıf kurulmasındaki en önemli unsur
bir mal varlığının olması ve bu mal varlığının kullanılacağı amaçtır. Vakfın kurulması için
Türkiye’de yetkili asli hukuk mahkemesine başvurarak tescilinin sağlanması gerekir. Dernekler
hukuki açıdan “kişi toplulukları”, vakıflar ise “mal toplulukları” olarak değerlendirilir (Danış,
2016; T.C. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı, 2016; T.C. Başbakanlık Vakıflar
Genel Müdürlüğü, 2016). Her ülkede birbirine benzeyen düzenlemeler olsa da, vakıf ve dernek
kuruluş ve çalışmaları açısından farklılıklar da vardır.
Her ülkenin medya sistemi kendine has olup, ülke tarihi ile çerçevelenir. Medyanın
doğduğu kültür ve ekonomi ortamı, işleyişinde belirleyicidir. Bu yüzden ilişkili olduğu değişik
sistem ve unsurlarla birlikte ele alınmalıdır. Günümüzde dernek ve vakıf sahipliği modelinin
ilgi çekmesinin önde gelen sebebi, medyanın yaşadığı ekonomik baskılardır. Ekonomik durum
tüm dünya medyasında geçerlidir. Maddi desteği zayıf bir dernek veya vakıf sahipliğindeki
medya kurumu, tıpkı ticari olanlar gibi, toplumun gereksinimi olan kapsam ve ölçüde
gazetecilik sunmakta zorlanır (Picard ve Levy, 2011: 3).
Kamu destekli veya bireylerin oluşturacağı dernek veya vakıfların medyayı
desteklemesi düşünülebilir. Bu şekildeki medya odaklı dernek ve vakıflar, yerel veya bölgesel
haber kurumlarını, geleneksel veya yeni medya ortamında destekleyebilir. Kapanmak üzere
olanlar satın alınıp, sürdürülmeleri için çalışanlar veya ilgili STK’larca desteklenebilir. Ticari
yapıdan dernek veya vakıf yapısına dönüşmek isteyenlere teknik veya yasal danışmanlık
verilebilir (Currah, 2009b).
Kar amacı gütmeyen sahiplik, haber medyası için önemli olsa da, tüm dertlere deva
değildir. Bu model, gazetecilik konusunda daha belirgin bir his ve tarihsel bir gurura dayanır.
Mali ve piyasanın koşullarına daha az odaklanılır. Ama kurum sahiplerinin yine de kar elde
etmesi ve finansal zorlukları aşması gerekir (Dunlap, 2011).
Vakıf veya dernek medyası modellerinin yapıları incelenirse, farklı sahiplik ve kontrol
biçimleri olan üç farklı modelle karşılaşılır: Вardım kuruluşu sahipliği ve denetimi, haber
organizasyonunun bir yardım kuruluşuna ait olup yönetilmesine dayanır. Вardımseverlerce
desteklenen medya, medyanın yardımsever kişi ve kurumlarca desteklendiği durumdur. Vakıf
sahiplik ve denetimi, haber kurumlarının sahipliğinin ve denetiminin kaliteli gazeteciliği
destekleyen bir vakıf tarafından yürütüldüğü modeldir (Picard, 2011).
Yardım kuruluşu sahipliği ve denetimi
Yardım kuruluşu sahipliği ve denetimi, bir haber organizasyonunun, yardım
kuruluşunun sahipliğinde olduğu yapısal bir düzenleme. Bu durumda, haber kurumu Christian
Science Monitor gibi kâr amacı gütmeyen bir kurum veya kâr amaçlı St. Petersburg Times gibi
49
bir yayın olabilir. Bu farklar finansal akış yönü açısından önemlidir. Yardım kuruluşu haber
kurumunu veya haber kurumu yardım kuruluşunu destekleyebilir. İlk durumda hedef, diğer
medyada genelde ele alınmayan konuların haberleştirilmesidir. Bunlar ticari haber
kurumlarınca göz ardı edilen konu, sorun ve topluluklardır. Bu yapısal düzenleme ile haber
kurumu üstündeki ticari baskılar azalır.
Yardım kuruluşunun maddi destek miktarı kaynaklarına bağlı. Desteğin seviyesini,
bağışlardan oluşan toplu bir sermaye söz konusu ise bunun miktarı, finansal yatırımların
performansı ve yönetimin verimliliği belirler. Haber kurumu için bağışçılardan yardım
toplanması söz konusu ise desteğin seviyesi, buradaki miktara, işlem maliyetine ve yönetim
verimliliğine bağlıdır. Bu düzenlemede haber kurumu, reklam, satış gibi diğer faaliyetlerden ek
gelir de elde edebilir. Yardım kuruluşunun, ticari haber kurumunca desteklendiği yapısal
düzenlemeler, yardımseverlik faaliyetleri için gelir akışı sağlar. Bu durumda haber kurumunun
başarısı yardım kuruluşunun kaynaklarını belirler.
Vakıflar tarafından yönetilen farklı türdeki firmalara ilişkin araştırmalar çok sınırlı.
Almanya’daki bu tip firmalara ilişkin bir araştırma, ticari olanlara kıyasla bu firmalarda yüksek
iş gücü yoğunluğu, düşük ücret ve düşük verimlilik ortaya koymuştur (Herrmann ve Franke,
2002). Başka araştırmalarda ise, ticari firmalar kadar kârlı olabilecekleri ve uzun vadeli iş
stratejileri açısından avantajlı oldukları bulunmuştur (Thomsen, 1999; Thomsen ve Caspar,
2004). Ancak kurumsal yönetişim, yönetim ve finans konularında bazı zorluklar ortaya çıktığı
ve riske daha açık oldukları da bulunmuştur (Fama ve Jensen, 1983; Bennett vd, 2003).
Kâr amacı gütmeyen medyaya ilişkin çalışmalar çok sınırlı. Ama yerel olayları ele alma
açısından potansiyellerinin yüksekliği ve ticari baskıları azalttıkları vurgulanmakta (Shaver,
2010). Yine de yardım kuruluşlarının sahipliğindeki medyanın performansının karışıklığı da
bulgular arasında (Picard ve Van Weezel, 2008). Son bulgunun sebebi olarak şunlar
düşünülebilir: Bu tip düzenlemelerin yüksek kaliteli içerikler için gerekli kaynakları sağlama
garantisi vermemesi, düzenli tekrar yatırımı temin etmemesi ve yönetici ve çalışanlara kaliteyi
ve piyasa açısından performansı artırmaları için özendirici teşvik unsurları sunmaması. Bu tip
düzenlemeler ekonomik ve finansal güçlüklere karşı kalkan da sunmaz.
Yardımseverlerce desteklenen medya
Yardımseverlerce desteklenen medya, faaliyetleri için yardımsever birey ve
kurumlardan fon desteği alır. Bu düzenlemelerde, yardımsever kurum haber organizasyonunun
sahibi değildir ve denetlemez ama faaliyetlerinin bir kısmına finans desteği sunar.
Buradaki haber kurumları kâr amaçlı olabilirse de, geleneksel olarak çoğunlukla kâr
amaçlı değillerdir. Bir yardım kuruluşu, bir veya daha fazla medya kurumunu desteklemek için
50
var olabilir veya belli habercilik uygulamalarına da destek sağlayabilir. Bireyler de doğrudan
haber kurumuna finansal destek verebilir veya bu amaca aracılık eden yardım kuruluşuna
bağışta bulunarak vergi düzenlemelerinden faydalanabilir. Çünkü çoğu ülkede haber kurumları
tipik olarak yardım kuruluşu olarak çalışamamaktadır.
Bu tip bir düzenleme ABD’de 2010’da Pulitzer ödülünü kazanan ve Knight Vakfı,
Sandler Vakfı ve diğer bağışçılar tarafından desteklenen ProPublica örneğinde görülebilir.
Knight Vakfı yeni başlayan kâr amacı gütmeyen sayısal haber kurumlarının en büyük destekçisi
konumunda. Google da ProPublica’yı Knight Vakfı üstünden destekliyor.
Bu düzenlemeler ile tipik olarak ticari kurumların ilgisini çekmeyen konuları ele alan
medya desteklenir. Sonuçta, çoğu yardım kurumu destekli medya, kâr amacı gütmez. Bu
şekildeki dergilere ilişkin bir çalışma, kâr amaçlı olanlar kadar hızlı büyümediklerini, gelir
kaynakları ve güçlü yönler açısından farklılaştıklarını ve gelirlerini sürdürmekte zorlandıklarını
göstermiştir (Mcguire, 2009). ABD’de vakıflar alternatif haber organizasyonlarını
desteklemeye ilgi duyuyorlarsa da, destekleri yeni başlayan kurumlar ile sınırlı ve uzun vadeli
sürdürülebilir gelir akışı sağlayamıyorlar (Shaver, 2010). Yardım amaçlı vakıflar kuran veya
yönetime geçen haber çalışanları, pazarlama gereklilikleri açısından ve çalışmalarını
yürütebilmeleri için gereken kapitali çekebilmek için karşılaşmaları gereken zorluklara
hazırlıksızlar ve bu tür firmaları başarılı ve sürdürülebilir yapan yönetimsel görevlere ilgisizler
(Tyree, 2010).
Vakıf sahipliği
Bu tür bir düzenleme, haber kurumları vakıf mütevellilerine devredildiğinde ve onlar da
belli tarzda çalışmak zorunda olduklarında gerçekleşir. Vakıf, iş veya finans ile ilgili
durumlarda son sözü söyleyebilir, belli standart ve geleneklere uymayı gerektirebilir veya belli
siyasal, toplumsal ya da dini bakış açılarına vefalı olmayı gerektirebilir. Yardım kuruluşu
olmayabilirler. ABD ve Avrupa’daki çoğu vakıf, vergi ödemelerinden, özellikle de miras ile
ilgili olanlardan kaçınmak amacı ile kurulur.
Gazetecilik amaçlı vakıfların birincil mantığı, yönetim ve yayıncıların bağımsızlığını
sağlamak, böylece daha önce bahsettiğimiz yardım yönelimli yapılardan belirgin biçimde
farklılaşmayı sağlamaktır. Vakıflar tamamen veya kısmen medya kurumlarının sahibi olabilir.
Ama genelde, kurumların temel değerleri ve stratejik tercihlerini denetlerler.
İki ayırt edilebilir vakıf sahipliği tipi vardır: birinde vakıf medya kurumuna tamamen
sahiptir ve denetler, diğerinde vakıf yapısal düzenlemeler sayesinde kararlar ve günlük işlemler
üstünde belli seviyede denetim sahibidir. Yardım kuruluşlarının sahip olduğu veya yönettiği
51
şirketlere göre, vakıf sahipliğindeki veya yönetimindeki haber organizasyonları daha büyük
olma ve ticari olarak işletilme eğilimindedirler.
Vakıfların karşılaştığı bir dizi sorun arasında iyi mütevelliler bulmak yer alır. Çünkü
tecrübe, vakfın prensiplerine bağlılık kadar, ihtiyaç duyulan bir şeydir. Aynı zamanda firmada
hisseleri olmadığından, çoğu mütevellinin finansal ödülü sınırlıdır. Bazı organizasyonlar
özellikle yardımseverlik amaçlı vakıflar, büyüme ve tekrar yatırım için gereken kapitali elde
etmede sınırlarla karşılaşırlar.
Araştırmalara göre, toplumun farklı kesimlerinden oluşturulan bir mütevelli heyeti, ilgili
toplumdaki farklı çıkarları temsil ederek meşruiyet sağlıyor (Abzug ve Galaskiewicz, 2001).
Bu tür mütevelli heyetleri, sıklıkla verimsiz çalışıyor ve kurum sorunları ile mücadele için daha
iyi yönetişim ve yapılanmaya gereksinim duyuyor (Carver, 2006) Mütevelli üyeleri bile,
verimlilikleri konusunda genişçe farklılaşan bakış açılarına sahip (Herman vd, 2006).
52
Tablo 1: Dernek ve vakıf sahipliği modelinin farklı türlerinin avantaj ve dezavantajları
Tür
Avantajlar
Dezavantajlar
Yardım kuruluşu sahipliği
• Yardım kuruluşu medyayı
desteklerse, kâr taleplerini
düşürür
• Destek yardım kuruluşunun
finansal kaynakları ve bağış
bulabilme becerisine bağlıdır
• Uzun vadeli iş stratejileri
üretmeye eğilimlidir
• Haber kurumu yardım
kuruluşu için para sunmada
kullanılabilir.
Bu da kâr talebi üretebilir
• Eğer varsa, tüketici veya
reklam
akışını
destekleyebilecek bir gelir akışı
üretir
• Yardım kuruluşu haber
organizasyonunun varlığını ve
çalışmalarını
sürdürmesine
kendini adamıştır.
Yardımseverlerce desteklenen
medya
• Eğer firmalar kâr amacı
gütmeyen durumda ise kaynak
sınırlılığı olur
• Yardım kuruluşunun felsefi,
dini, politik görüşleri
gazetecilik
çatışabilir
değerleri
ile
• Gelişim ve tekrar yatırım için
teşvik kullanımını ortadan
kaldırma eğilimi
• Haber kurumunun işlemleri bir
yere kadar yardım kuruluşundan
bağımsız kalır
• Destekçi bağlılığı ekonomik
çıkarlardan çok felsefi ve
psikolojiktir
• Ticari faaliyetlere bağımlılığı
azaltır veya ortadan kaldırır
• Kendi kurumsal fonlarını
geliştirmektense,
yardım
kuruluşu kaynaklı fonlamaya
bağımlılık
• Haber kurumu içindeki bağış
toplama yönelimini ve çabasını
azaltır
• Kısa vadeli iş planı stratejisi
eğilimi veya hiç iş planı
olmaması
• Gelişim ve yeniden yatırım
için
teşviklerin
ortadan
kaldırılması eğilimi
53
(a) yardım organizasyonları
• Haber kurumu çabalarını
gazetecilik
faaliyetlerine
odaklayabilir
• Bireysel bağışçılar, fonlar
yardım
kuruluşundan
aktarıldığında vergi indirimi
elde eder
(b) destekleyici bireyler
• Genel gider ve maliyetler ile
yardım kuruluşlarının yönetim
verimliliği erişilen desteğin
miktarını etkiler
• Çok sayıda küçük miktarlı
bağışçılar
söz
konusu
olduğunda, desteğin elde edilip
sürdürülmesinde
büyük
çaba/maliyet gerekir.
• Destek haber kurumunun
ideallerine kendini adayan
bireylerden gelir ama bunların
doğrudan
denetim
yetkisi
yoktur.
• Haber kurumu kendisi yardım
kuruluşu yapısında olmalıdır ki
bireyler katkılarından dolayı
vergi açısından fayda elde
edebilsin.
• Okur, dinleyici ve izler kitle
yüksek seviyede ilgilenir ve
vefa oranı artar.
• Yardım kuruluşu statüsü,
politik bir görüşü savunma, tavır
alma yeteneğini sınırlar.
• Çok sayıda küçük miktarlı
bağışçılar
söz
konusu
olduğunda, desteğin elde edilip
sürdürülmesinde
büyük
çaba/maliyet gerekir.
Vakıf sahipliği
• haber kurumunun ve vakfın
kurucusunun karakterini ve
prensiplerini korur
•
Kâr
amaçlı
haber
kuruluşlarında, gazetecilik ve
demokratik değerlere bağlılığı
koruma yeteneği.
(a) Vakfın kurum
olduğu durum
sahibi
• Sürdürülebilirlik ve gelişim
taleplerini
devam
ettirme
eğilimi
• Orta vadeli iş stratejisi üretme
eğilimi
(b)
Vakfın
denetim
mekanizması olduğu durum
•
Mütevellinin
kurumsal
denetim ile ilgilenmesi, vakfın
prensiplerinin takip edilmesi ile
sınırlı olma eğilimindedir.
54
• Bilgi ve ilgi sahibi mütevelliye
daha az teşvik.
• Eğer kâr amaçlı olmayan
kurumlar söz konusu ise, kapital
kaynaklarını sınırlar.
• Yardım kuruluşunun felsefi,
dini,
politik
görüşleri
gazetecilik
değerleri
ile
çatışabilir
• Yardım kuruluşunun felsefi,
dini,
politik
görüşleri
gazetecilik
değerleri
ile
çatışabilir
Kaynak: (Picard, 2011).
Kitlesel fonlama ile gazetecilik
Kitlesel fonlama ile gazetecilik modeli İnternet ile yaygınlaşan alternatif yayıncılık
modellerindendir. İnternette yayıncıların gelir elde etmek için standart yöntemi reklamcılıktır.
2016 yılı itibariyle kullanıcıların yüzde 20’sinin çevrimiçi reklam engelleme teknolojilerini
kullanması yüzünden, özellikle medya şirketlerinin sayısal gelirleri hızla düşüyor (Lees, 2016).
Yine de kullanılabilecek modeller arasında kitlesel fonlama, üyelik ve mikro ödeme
odaklanılanlar arasında yer alıyor (Newman, 2016). Örneğin İspanyol haber sitesi El Espanol,
kitlesel fonlama ile üç ayda 3.4 milyon USD, Hollanda merkezli De Correspondent ve Almanya
merkezli Krautreporter da 1 milyon Avro gelir elde ettiler. ABD’de de NPR ve Wikipedia
düzenli olarak fonlama için izler kitlelerini bağışa davet ediyorlar.
Kitlesel fonlama gazeteciliği, bireylerin mikro ödemeler ile gazetecilik çalışmalarını
desteklemesine dayalı bir iş modeli sunar. Bu iş modelinin uygulandığı girişimlerde, kamu
sağlığı ve yerel şehir altyapısı gibi konularda kullanıcılar daha çok günlük hayatlarında
kendilerine rehberlik edecek bilgileri içeren gazetecilik çalışmalarını destekliyorlar (Jian ve
Usher 2014).
Kitlesel fonlama konusundaki en eski deneyler arasında 2000 yılında yayına başlayan
Kore merkezli vatandaş gazeteciliği sitesi OhMyNews.com yer alır. Sitenin çalışma modeli,
okurların haberlerini beğendikleri yazarlara bahşiş vermesi, böylece en popüler katkı
sağlayıcılara ödeme yapılması biçimindeydi (Ronderos, 2016).
Kitlesel fonlama ile ilişkili olarak da kullanılan mikro ödeme teknolojisi, genelde
çevrimiçi ödemeler ve satın almalarda gerçekleşen çok küçük miktarlarda finansal aktarımdır
(W3C, 2001). 90’ların ortalarından itibaren araştırmalar yürütülen bu ödeme türünün
yaygınlaşmasında aktarım maliyetlerinin yüksek olması önemli bir problem. Bu durum altyapı
sağlayıcılar açısından küçük miktarların aktarımını verimsizleştiriyor.
Kitlesel fonlama gazeteciliğinin kökeni, “bir organizasyonun, önceleri kendi çalışanları
tarafından yerine getirilen bir görevi, geniş ve belirsiz bir kalabalığa açık çağrıda bulunarak dış
kaynak kullanımı biçiminde devretmesi” olarak tanımlanan kitlesel kaynak kullanımı akımına
dayanıyor (Howe, 2009). Kitlesel kaynak kullanımının uygulandığı alanlar arasında
kullanıcının ürettiği içerik, ürün yenilikçiliği ve yaratıcı tasarım da yer alıyor (Nov, 2007).
Kitlesel kaynak kullanımında katılımcılar zaman ve emek, kitlesel fonlamada ise sadece para
desteğinde bulunuyorlar. Böylelikle bireylerin kendi başlarına üstesinden gelemeyecekleri
kadar büyük projeler, bir araya getirilen küçük bağışlar ile gerçekleştirilebiliyor.
55
Önde gelen kitlesel fonlama gazeteciliği siteleri arasında beaconreader.com,
contributoria.com, patreon.com, tubestart.com sayılabilir (Albeanu, 2014). Küresel
soruşturmacı gazetecilik ağı tarafından kitlesel fonlama ile gazetecilik yapmak isteyen kişi ve
kurumlara yönelik bilgilendirici çalışmalar da sunuluyor (Global Investigative Journalism
Network, 2015).
Kitlesel fonlamada bireylerin bağışlarının düşük miktarlarda olması bir sorun olsa da
bağışların gittikçe arttığı gözleniyor. Bunun arkasında da haberciliğin bu şekilde
desteklenmesinin eşitlikçi bir deneyim olması ve tıpkı yiyeceklerdeki gibi abur cubur haber
tüketiminin sağlıksız bir enformasyon diyetine yol açacağı düşüncesi yatıyor. Eğer bireyler
sadece bu şekilde kirli kaynaklara erişirlerse, hükümetleri veya işletmeleri eylem ve
düzenlemelerinden dolayı sorgulayamaz hale geleceklerinden, kendi çıkarlarının zarar
gördüğünü fark edemezler. Bireyler kitlesel fonlama ile destekledikleri haberleri takip ettikçe,
devlet veya işletme reklamları yüzünden dengesi etkilenen yayınların içeriklerinde de kalite
talep edebilirler. Hem de dengeli habercilik yapan kitlesel destekli yayıncıların işletmeler veya
hükümet tarafından baskı gördüğü durumlarda, bu medyayı savunabilirler. (Köroğlu, 2013;
Ronderos, 2016).
Kitle destekli gazetecilik, günümüzün evrilen sayısal ortamında, kamu ilgisi ve
motivasyonu ile ilerleyen, yeni ve geleneksel olmayan bir gazetecilik segmenti temsil ediyor.
Başka şekilde fark edilmeyecek ve desteklenmeyecek çabalara ses ve görünürlük getiriyor.
Kamunun gazetecinin üretim fonlanma ve dağıtımına bağlanması için yeni bir yol daha
sunuyor. Son olarak, sektörün gereksindiği bir gelir kaynağı alternatifi daha ekliyor.
Başarılı örnekler
ABD medyası, örgütlenmesi açısından ulusal yapılanmadan çok yerel ve bölgesel
olması ile diğer ülkelerdekine nazaran daha farklı. Ülkedeki dernek ve vakıf destekli gazetecilik
modelinin uygulandığı örneklerin çoğu, eski bir medya kurumunu kurtarmak yerine yeni bir
kuruluş inşa etmeye dayalı (Picard ve Levy, 2011: 14).
En iyi bilinen kâr amacı gütmeyen yayıncılara, arkalarındaki vakıflara ve kuruluş
tarihlerine bakılırsa şu tablo ile karşılaşılır (Lewis, 2011): National Geographic (National
Geographic Society, 1888), Christian Science Monitor (The First Church of Christ, 1908),
Consumer Reports (Consumers Union, 1936), Foreign Affairs (Council on Foreign Relations,
1922), Mother Jones (Foundation for National Progress, 1976), Harpers (Harper’s Magazine
Foundation, 1980), St Petersburg Times (The Poynter Institute, 1978), Public Broadcasting
System (PBS, 1970) ve National Public Radio (NPR, 1971).
56
2008-2015 yılları arasında faaliyet gösteren ve kâr amacı gütmeyen Spot.us, önde gelen
kitlesel fonlama gazeteciliği örneklerindendir (Easton, 2015). Site, bireylerin Spot.us’ı değil de
teker teker haberleri seçerek bağışta bulunmalarını sağladığı ve herhangi bir kişi siteyi
kullanarak bir haber konusunu duyurup destek toplayabildiği için kendine has bir örnektir (Jian
ve Usher 2014). Spot.us’ın kurulmasında ABD Başkanı Obama’nın 2008 yılındaki siyasal
kampanyası için bireylerin bağışlarını kullanması ilham olmuş (Kershaw, 2008). Spot.us’ta, bir
haberin duyurulması ve tanıtımının yapılarak yayınlanması şu şekilde işlemekteydi: Kayıtlı bir
Spot.us muhabiri bir haber tanıtım ve pazarlama metni sunar. Bu metinde, teklif edilen haber
projesinin kısa bir tanımı ve istenen maddi destek miktarı yer alır. Ardından bu metin Spot.us
çalışanlarınca değerlendirilir. Onaylanan teklifler, maddi destek toplama amacı ile web
üstünden halka sunulur. Bireysel bağışçılar, kayıtlı Spot.us muhabirleri ve haber kurumları bu
haber projelerine bağışta bulunabilir. Bir Spot.us haberi fonlandığında, genelde açık kaynak
Creative Commons lisansı ile yayınlanır ve kurum veya haberci ek yayın ortamı arayabilir.
Sitede yapılmak istenen haberlere, muhabirlere, bağışlara ve bağışçılara ilişkin detaylı veriler
tutuluyor.
Analizlere göre Spot.us’ın kapanmasına yol açan etkenler arasında, sitedeki çoğu
projenin arkadaşlar ve aileler tarafından desteklenmesi, çoğu bağışçının tek sefer destekte
bulunması ve bir daha bağışta bulunmaması geliyor. Kitlesel fonlama konusundaki genel
istatistiklere göre, projelerin genelinde başarısızlık oranı yüzde 56 iken, gazetecilik projelerinde
bu rakam yüzde 63. İş modeli açısından ölçeklendirme ve sürdürülebilirlik noktasında sadece
birkaç başarılı örnek var (Easton, 2015). Ancak kitlesel fonlamanın, bağımsız, yerel ve özellikle
serbest çalışan gazetecileri desteklemeye yarar bir model olduğu Spot.us ile ortaya çıktı.
ProPublica.org sitesi, Sandler Foundation’dan alınan 30 milyon USD destek ile 2008
yılında kuruldu. Araştırmacı gazetecilik odaklı girişim, Wall Street Journal ve New York
Times’tan iki saygın gazetecinin yönetiminde 25 kişilik ekiple çalışmalarına başladı
(Guensburg, 2008). 2010 yılında Pulitzer ödülü kazanan ilk çevrimiçi haber sitesi oldu. Tam
zamanlı haberciler tarafından hazırlanan içerikler, yayın aşamasında aralarında New York
Times Magazine’in de olduğu 90 ayrı eş yayınla paylaşılıyor.
Associated Press (AP) kâr amaçlı olmayan bir kooperatif. Üyeleri aynı zamanda AP’nin
sahibi ve bir işletme gibi çalışır (Weisberg, 2009). AP, New York’ta kâr amacı olmayan, vergi
ödemeyen bir haber kooperatifi olarak kurulur. 4 bin civarı çalışanı olan ajans, her an 130‘un
üstünde ülkeye, 1 milyar okur, izleyici ve dinleyiciye haber sunuyor (Lewis, 2011).
Poynter Institute’un 30 yıldır sahibi olduğu St. Petersburg Times gazetesi, yerel bir
gazetenin sürdürülebilir biçimde varlığını koruması hedeflenerek başlatılmış (Dunlap, 2011).
Enstitünün kurucusu Nelson Poynter, gazetenin varlığını sürdürmesi için ABD’de ve dünyada
saygın bir medya eğitim kurumu olan ama üniversitelerle ilgisi olmayan Poynter Institute’u
kurmuş ve gazeteyi enstitü yönetimine devretmiş. Gazete müşterilerini korumaya ve çevrimiçi
haber girişimleri, ürün ve hizmetlerine ön ayak olarak yenilerini bulmaya çalışıyor. Enstitü ise
57
yeni dersler oluşturarak gazetecilere, medya yöneticilerine, bloggerlara ve çevrimiçi medya
girişimcilerine hizmet veriyor.
Kanada’nın en büyük gazetesi Toronto Star, sahibi Joseph Atkinson’ın ölümünden sonra
yayının vizyonunun değişmesini engelleme çabaları neticesinde Atkinson Charitable
Foundation’a ve daha sonra yasal gereklilikler yüzünden gazete ve vakıf yönetici ve
çalışanlarının kurduğu Torstar Voting Trust’a devredilir (Torstar.com, 2016).
Philadelphia’da yayınlanan Inquirer ve Daily News gazeteleri ile Philly.com sitesinin
sahibi George Lenfest, yayınları Philadelphia Foundation adlı kâr amacı gütmeyen vakfa bağlı
bir enstitüye devreder (Gammage, 2016). Devir işleminin “kaliteli gazetecilik çalışmalarının
nesiller boyunca sürdürülmesi için” yapıldığı duyurulur. Böylelikle herhangi bir bağışçı, tıpkı
üniversitelerdeki kürsüleri desteklemek için yapıldığı gibi, enstitüye bağışta bulunarak bir
araştırmacı gazetecilik ekibini destekleyebilecek. Enstitünün görevleri arasında, kamu yararına
olacak biçimde alternatif içerik üretim ve dağıtım yöntemleri geliştirmek, medya modelleri
geliştiren grupları maddi destek vermek ve genç medya çalışanlarının eğitimini desteklemek
yer alıyor. Enstitü gazetelerin ve sitenin sahibi olsa da onlara ilişkin bir yönetim gücü
bulunmuyor. Enstitü yöneticilerinin çoğunluğu akademisyenlerden oluşuyor.
8 milyon kullanıcısı olan Kickstarter.com, alternatif alanlardaki yaratıcı projelerin
desteklenebildiği bir platform. Sitedeki 103 bin 406 proje toplam 2 milyar 300 milyon USD
destek almış durumda (Kickstarter.com, 2016). 2009-2015 arasında 60 farklı ülkede yürütülen
658 gazetecilik ile ilişkili proje bu platformdan yararlanarak 6.3 milyon USD destek aldı (Vogt
ve Mitchell, 2016). 2009’da 17 gazetecilik projesini 792 kişi, 2015’te ise 173 projeyi 25 bin
651 kişi destekledi. Futbol üstüne yayıncılık yapan Howler dergisi site üstünden 69 bin USD
ve politika ve kültür dergisi Scalawag ise 31 bin USD desteğe ulaştı (Sivek, 2016). Proje
sahiplerinin yüzde 71’i kurumlardan bağımsız bireyler, yüzde 22’si medya kurumları, geriye
kalanı ise ilköğretim, lise ve üniversite seviyesindeki devlet ve özel eğitim kurumları. Bu
projelerin ürünleri arasında, haberler yanında, dergi makaleleri, kitaplar ve belgeseller de yer
alıyor. Kickstarter kategorileri akışkan bir yapıda ve diğer kategorilerle kesişme ve örtüşmeler
görülüyor. Bireyler tarafından desteklenen projeler arasında orman itfaiyecilerinin sayısal sözlü
tarihi çalışması The Smokey Generation, bir serbest bilim yazarının paleontoloji saha çalışması
notları, Tanzanya’da yokolmakta olan bir tür olan Kihansi Spray kurbağasının kaderi hakkında
multimedya haber çalışmasına kadar farklı örnekler var. Medya tarafından sunulan projeler
arasında Texas Tribune’ün seçimleri bir yıl boyunca canlı takip edip yayınlamak üstüne bir
projesi ile Baltimore Brew’un şehir haberciliği çalışmalarını genişletme projesi ve NK News’un
iki gazeteciyi Çin-Kuzey Kore sınır bölgesinde uzun süreli istihdam etme üstüne projesi
sayılabilir. Okulllara ait projeler arasında yazın tatil döneminde öğrenci gazetesinin yayınının
sürdürülmesi, kampüs dergisi yayınlanması, çevrimiçi habercilik platformu oluşturulması gibi
örnekler yer alıyor. Sunulan projelerin çoğu, bireysel destekler olmadan sürüdrülemeyecek
kadar uzun soluklu girişimler. Örneğin yıllar veya aylar süren deneyimlerinden beslenerek
58
ortaya kitap çalışması koymak isteyen gazeteciler. Serbest gazeteci Nathan Webster, Irak savaşı
sırasında ABD kara kuvvetleri ile gömülü gazeteci olarak çalıştığında yaşadıklarını Kickstarter
üstünden iki ayrı kitap olarak projelendirip yayınlattı. Karikatürist ve savaş muhabiri Ted Rall
Afganistan’a dönmek için, suç muhabiri Scott Thomas Anderson ise emniyet güçleri ile
uyuşturucu şebekelerine ilişkin ve suçluların zihinsel durumları ve hapishane kültürüne ilişkin
yaptığı habercilik çalışmaları üstüne iki ayrı kitap için projesine destek buldu. Belgesel
çalışmalarına yönelik örnekler arasında Hollandalı bir muhabirin Lübnan’da yaşayan Suriyeli
çocuklar ile ilgili bir talebi, bir serbest gazetecinin ABD’deki çocuk fuhuş trafiği konusundaki
belgeselinin ulaştığı kitleyi genişletmek için talebi ve Kickstarter üstünden finansal destek
bulan dört Afgan foto-gazetecinin hikâyelerinin anlatıldığı bir belgesel yer alıyor.
Kickstarter gibi çalışan bir diğer site olan ve 2008’de kurulan Indiegogo.com, 15 milyon
kullanıcıya sahip (Easton, 2015). Indiegogo. com’da gazetecilik üstüne özel bir başlık olmasa
da, transmedya olarak adlandırılan projeler sunuluyor.
Kitle destekli gazetecilik alanında 2014-2015 arasında yayında kalan The Guardian’ın
Contributoria girişimi, aylık yayınlanan içerikleri ile 21 sayı boyunca serbest çalışan bağımsız
gazetecilerin okurlar ile birlikte katılımcı biçimde habercilik yapmasını sağladı
(Contributoria.com, 2015).
Kitlesel fonlama için, Macaristan’daki kâr amacı gütmeyen ilk soruşturmacı gazetecilik
STK’sı ve bir bağımsız online yayıncı olan Atlatszo.hu, kullanıcılara ulaşarak onlardan yayına
destek olmalarını istediğinde, “İçeriklerimiz bedava, ama gazetecilerimizin geçimi için
desteğiniz gerekli” mesajını iletir. Gazeteciler kendilerini, başarılı haberlerini ve gelecekteki
projelerini tanıtan kısa videolar ile kullanıcılara ulaşır. Kampanya sonrasında site her ay düzenli
ödeme yapan 3 bin aboneye ulaşır (Atlatszo.hu, 2015). Salvador’daki ElFaro.net gazetesi,
Ekim-Aralık 2015 tarihlerinde “Vatandaşlar ortaya çıkarıyor” projesi ile bireyler ve
kurumlardan toplamda 26 bin USD bağış toplar (Ronderos, 2016). Eylül 2015’te Hong Kong
vatandaşları, soruşturmacı haber ajansı FactWire.org’un kurulmasını 586 bin USD ile
desteklerler (Factwire.org, 2016). Factwire bir vakıf tarafından yönetiliyor ve elde edilen kârlar
ajansın hükümet, kamu kurumları ve sivil topluma dair kamu yararına habercilik yapması için
kullanılıyor. Brezilya’da 2011’de bir grup kadın gazetecinin kurduğu soruşturmacı gazetecilik
grubu Agência Pública, çalışmalarını yürüttüğü apublica.org sitesi üstünden 2015’te 17 bin
USD bağış toplar.
The New Republic dergisinin de kâr amacı gütmeyen bir statüye geçme ihtimali var
(Alpert, 2016).
1940 ve 1960 arasında İngiltere’de kurulan birçok habercilik vakfı, gazete baronlarının
başka şirketlere sattığı yayınların siyasal eğilimlerini korumayı amaçlıyordu. Bunlar arasında
Birmingham Post ve Mail, Bristol Evening Post ve Evening World, Daily News, Economist,
Guardian, Liverpool Daily Post ve Echo, Observer, Spectator, Yorkshire Post ve Evening Post
59
sayılabilir. Vakıflar hayatta kalma garantisi sunmaz: Çünkü Daily News, Daily Mail ile
birleşerek kapatıldı. Observer, Guardian Media Group’a katıldı. Spectator ise Daily
Telegraph’a satıldı. Medya vakıfları birçok ülkede tanınmış haber kurumları ile ilişkili. Norveç
merkezli Schibsted Medya Grubu, Tinius Vakfının kontrolündedir. Almanyadaki en saygı
duyulan gazetelerden Frankfurter Allgemeine Zeitung, FAZIT-Stiftung tarafından yönetilir.
New York Times, şirkette ayrıcalıklı hisse sahibi olan bir aile vakfı tarafından yönetilir (Picard
ve Levy, 2011).
İngiltere’de The Guardian ve The Observer, bir tür vakıfken limited şirketleşen ama
vakıf özelliklerini de koruyan The Scott Trust Limited'ın sahibi olduğu Guardian Media
Group’un üyeleridir. The Scott Trust Limited 1936 yılında şu gaye ile kurulur: "Guardian’ın
finansal ve editöryal bağımsızlığını sonsuza kadar güvenceye almak ve Guardian’ın özgür
gazetecilik ve liberal değerlerini ticari veya politik müdahalelerden korumak." The Scott Trust
2008 yılında limited şirket haline gelir, ancak Guardian’ın yayıncılığı ile ilgili koruyucu
şartnameleri de aynen sürdürür. Buna göre elde edilen kârlar, sahiplere veya hissedarlara değil
gazeteciliğe aktarılmaya devam eder (The Guardian, 2015). The Guardian ve The Observer’ın
sahiplik ve çalışma modellerini de içeren kâr amacı gütmeyen gazetecilik uygulamaları üstüne
çeşitli akademik çalışmalar yapılmıştır (Akst, 2005; Schiffrin, 2007; Weisberg, 2009). Scott
Trust ve The Guardian’ın modeli, başka medya kurumları tarafından uygulanabilir olmaktan
uzak. Çünkü öncelikle kendi mal varlığından ve zenginliğinden vazgeçecek bir yardımsever
bulunması gerekiyor.
The Frankfurter Allgemeine Zeitung bir vakfa ait. Danimarka’daki gazetelerin çoğu için
de aynı durum geçerli (Schiffrin, 2007). Agence France-Press ve BBC dolaylı devlet destekleri
ile çalışıyorlar ama kâr elde etme hedefliler ve bağımsızlıklarını sağlayacak kanuni
düzenlemelerle korunuyorlar (Weisberg, 2009). Fransız gazetesi Ouest-France, 785 bin
sirkülasyona sahip, kanunlar çerçevesinde satın alınamaz ve satılamaz bir kimliğe sahip,
finansal spekülasyonlardan korunmuş kendine has bir yayın. Gazete, 1990’da gazete yapısını
değiştirmeye ve kar amacı gütmeyen bir dernek olamaya karar verir. Burada amaçlanan
gazetenin özgürlüğünü korumak ve güçlendirmektir (Gapsys-Hutin, 2011).
Sonuç
Ana akım medyanın merkezde yer aldığı ve bireylerin buradan beslendiği içerik aktarım
modelinin yerini, ağa bağlı kamusal alana dayalı olan yeni bir model alıyor (Benkler, 2006).
Tüketicilerin haber üretiminde giderek artan katılımcı rolü, kendi haber sitelerini
üretmelerinden, ana akım haberler için kullanıcı kaynaklı içeriklerin sunulmasına kadar farklı
noktalarda gözlemlenebiliyor (Gillmor, 2004; Lewis, 2012). Kickstarter ve Spot.us bu duruma
verilebilecek güzel örnekler arasında yer alıyor.
60
Örneklerin analizi, hem geleneksel hem yeni medya ortamları açısından, vakıf veya
dernek medyası modelinin, belli prensip ve değerlere bağlı kalınarak yayıncılık yapılması
açısından, diğer sahiplik modellerinden açıkça daha değerli olduğunu gösteriyor. Böylece ticari
sahiplik modellerine göre kamu yararına dönük yayıncılık odağının daha uzun vadeli
korunabileceği anlaşılmakta. Bu modelde, kanunlara ve varolan sahiplerin niyetlerine göre
medyanın yapılandırılması konusunda farklı yollar var (Picard ve Levy, 2011: 131). Kısa vadeli
sonuçlar açısından bu modelin ulusal medya kuruluşlarından daha çok, yerel medya açısından
daha verimli olabileceği düşünülebilir.
Konuları yayıncıların belirlemesine her zaman gerek olmayabilir. Habere ilişkin güçlü
bir gereksinimi olan taraflar, yolsuzluk, zorbalık, kamusal hizmetlerdeki aksamalar vb.
konulardaki şikâyetlerini araştırılması için habercilere teklif edebilir ve bunun için bir miktar
bağışta bulunmayı veya bağışçıları organize ederek gerekli meblağı sağlamayı düşünebilir
(Kershaw, 2008).
Çalışanların mal varlığı beyanı ile kurum şeffaflığının korunması kuralı getirilebilir. Bu
beyanın altı ayda bir yayınlanması şartı getirilebilir.
Medya etiği editörü, haber yayınlanmadan redaksiyondan önce etik açıdan inceler ve
müdahale eder (Gazeteci Erkan Acar, 2014, kişisel görüşme).
Haber gündemini vakıf veya dernek destekli gazetecilik uygulamalarında kimin kontrol
edeceği konusu önemli bir sorun. Ama bir vakfın yönetimindeki haber gündeminin kamu
yararına yönelik riskinin, reklamverenlerin güdümündekinden daha kötü olacağı da söylenemez
(Meyer, 2009).
Medyanın vakıflar biçiminde örgütlenmesi, borsada işlem gören hisseli şirket
biçimindeki bir yapılanmadan daha olumlu olacaktır. Böyle yapılırsa, yatırım vakfın elinde
kalacağından, hissedarların kendilerine miras kalan hisseleri elden çıkarmaları yüzünden
medya şirketinin mali krize girme tehlikesi olmaz. Vakıf ve şirket yapılarının bir karışımı
olarak, kitlesel fonlama ve güç paylaşımı medya için iş modeli olarak değerlendirilmelidir. 21
yy. medya şirketleri için bir şablon olabilecek bu modeli, kâr amacı gütmeyen medya
organizasyonu olarak isimlendirmek mümkün (Cagé, 2016).
Hisseleri kamuya açık şirketlerin hissedarlarına karşı sorumlulukları, onları kâr elde
etmeye zorlar. ABD'deki medya şirketlerinde özellikle yaygın olan böyle bir yapılanma da
medyanın dengesini bozup, kamu yararına yayıncılığı engeller. Almanya'daki Bertelsmann
yayın grubunun sahibi Bertelsmann Vakfı, 110 bin çalışanı ile medya ve yayıncılık dünyasında
çok önemli bir konumda. Vakıf statüsü medya şirketlerinin nasıl yönetildiklerini belirlemiyor.
Kamuya açık bir medya şirketinde, en büyük hissedar kendi ekonomik veya siyasi gündemi
doğrultusunda şirketi yönlendirip kamu yararına habercilikten uzaklaştırabilir. The Guardian,
Ouest-France, ProPublica, Tampa Bay Times, The Texas Tribune, The Christian Science
Monitor ve Associated Press, kâr amacı gütmeyen saygın ve etkin medya organizasyonuları
61
arasında sayılıyor. Ancak büyükler dışındaki girişimlerin tamamı varolan ana akım medyanın
yerini doldurabilecek kadar yeterli değiller. Özellikle çoğunun sadece internet yayıncılığı
yapıyor olması, ana akımın internette yaşadığı sorunları yaşamalarına yol açıyor (Cagé, 2016).
Vakıflar bireyleri tekrar merkeze almakta başarılı olsalar da, onları kendilerine finansal
destek vermeye henüz yeterince ikna edemediler. Vakıflar genelde zengin birey, firma ve diğer
vakıflardan gelen büyük bağışları, bireylerden gelen küçük katkılardan daha çok önemsiyorlar.
Bu durumda da az sayıda kişinin etkisinde kalma ihtimalleri artıyor ve hem demokratik açıdan
hem de ekonomik sıkıntılardan etkilenme açısından riske giriyorlar (Cagé, 2016).
Medyayı ekonomide bilgi üreten sektörün bir parçası olarak görmeye başlamak
çözümün bir parçası olabilir. Üniversiteler gibi haber medyası da kamusal fayda sağladığından
özel bir statü hak ediyor. Düşünülebilecek hibrid iş modeli, bir vakfın avantajlarını içermeli:
finansal istikrar ve enformasyona kaliteyi düşürme rağmına kârı artırmak için değil, kamusal
fayda olarak odaklanma. Aynı zamanda bu iş modelinde, bir şirketin avantajları olan
sahiplikteki çeşitlilik ve demokratik karar mekanizmasını da olmalı. Bu model için, uluslararası
üniversitelerin eş zamanlı olarak hem ticari hem de ticaret dışı faaliyetleri yürütmesinden
esinlenilebilir (Cagé, 2016).
Medya kurumlarının kalitesi ve dernek veya vakıf sahipliği türü arasında ilişki yok.
Farklı türlerdeki uygulamalarda kaliteli yayıncılık korunup sürdürülebilmekte. Önemli olan bu
niyetle hareket edilmesi.
Var olan ticari medya kurumlarının sahiplerinin, bu kurumları dernek veya vakıf
sahipliği türü organizasyonlar haline getirmemek için nedenleri bulunuyor. Kâr ve güçten
vazgeçmek ve bunları devretmek var olan kurum sahiplerinin istemeyeceği şeyler arasında ve
yapanların bir kısmı bunu vasiyetleri ile gerçekleştirmişler. Ancak ticari olarak kârlılığını
yitiren kurumların bu şekilde bir organizasyona yönelmeleri söz konusu olabilir.
Derneklere bağlı yayıncılık daha küçük çaplı, vakıf seviyesindeki medya kurumları daha
büyük olma eğiliminde. Bunda kurumların kaynak kullanımı ve gereksinimlerinin ölçüsü rol
oynuyor.
Dernek veya vakıf sahipliği modeli, yayının karakter ve prensiplerinin, sahiplerinin ve
kurucularının hayat sürelerinin ötesine taşınmasında önemli rol oynuyor.
Niyetleri onurlu olsa da, dernek veya vakıf sahipliği modeli, medya kurumlarını uzun
vadeli izler kitle davranış değişimleri veya ekonomik sıkıntılara karşı korumuyor. Hedef kitlesi
televizyon ve internetten haber almaya başlayan kurumlar, maddi açıdan sıkıntıyla baş başa
kalıyor.
Dernek veya vakıf sahipliği modeli altında olsa da verimli yönetilmeyen medya
kurumları verimli çalışamıyor veya hayatta kalamıyor.
62
Dernek veya vakıfların ilgileri ve programları zamanla değişebileceğinden, uzun vadeli
destekleyici alternatif bir iş modeli bulunmadan dernek veya vakıf modeli ile yönetilen
kurumların varlıklarını sürdürmeleri olası değil. Özel sektör uygulamalarının yakından takip
edilmesi bu açıdan gerekli.
Bu konudaki kanunların takip edilmesi ve fırsat ve tehditlerin analizi, dernek veya vakıf
sahipliği modeli uygulamaları için faydalı. Politikacılar, kanunları değiştirerek veya kullanarak
bağımsız yayıncılık yapanları tehdit edebilir.
Bunun yanında başlıca dezavantajlar arasında ticari olmayan faaliyetlere bağımlılık,
kurum yönetiminde potansiyel olarak verimlilik düşüşü ve vakıf kurucularının ve
destekçilerinin çıkarları ile gazetecilik değerleri arasındaki potansiyel çatışmalar sayılabilir
(Picard, 2011). Aynı zamanda dernek veya vakıf yönetici ve kurullarındaki bireylerin deneyim
ve bilgi alanları ağırlıklı olarak STK odaklı olursa, yayıncılık için gerekli tecrübe ve beceriler
aktarılamayabilir. Aynı zamanda, Le Monde örneğinde görülebileceği gibi, basılı yayına
odaklanarak sayısal yayınları ihmal edebilirler.
Alternatif sahiplik biçimlerinin sunabilecekleri sınırlı ve her birisinin olumlu ve
olumsuz özellikleri var. Ticari model yayıncılar yeni platform ve teknolojileri keşfettikleri
sürece önemli bir role sahip olacak. Ancak dernek veya vakıf sahipliği modeli, diğerlerinin
sunamayacaklarını içerdiğinden, haberciliğin geleceği açısından daha önem verilerek
tartışılmalı.
Bu çalışmada bahsettiğimiz uygulamalar, vatandaş gazeteciliği konusundaki STK
girişimleri gibi daha geniş bağlamlarda değerlendirilerek de gerçekleştirilebilir.
63
Kaynakça
Abzug, R. ve Galaskiewicz (2001) ‘Nonprofit Boards: Crucibles of Expertise or Symbols of
Local Identities?’, Nonprofit and Voluntary Sector Quarterly, 30(1): 51–73.
Akst, D. (2005) “Nonprofit Journalism: Removing the Pressure of the Bottom Line”, Carnegie
Reporter, 3/3 (Fall); carnegie.org/publications/carnegie-reporter-vol-3no-3/, Erişim:
19.01.2016.
Albeanu, C. (21.11.2014) “Crowdfunding platforms for journalists”,
journalism.co.uk/news/crowdfunding-platforms-for-reporters-photographers-videojournalists/s2/a563228/, Erişim: 28.02.2016
Alpert, L. I. (11.01.16) “New Republic Owner Chris Hughes Puts Magazine Up For Sale”,
wsj.com/articles/new-republic-owner-chris-hughes-puts-magazine-up-for-sale-1452525601,
Erişim:31.01.16
Atlatszo.hu (2015) “About us, fundraising”, english.atlatszo.hu/about-us-fundraising,
Erişim:11.04.16
Bagdikian, B. H. (2004). The new media monopoly. Beacon Press.
Benkler, Y. (2006). The wealth of networks: How social production transforms markets and
freedom. New Haven, CT: Yale University Press.
Berelson, B. (1949). What ‘‘missing the newspaper’’ means. in Lazarsfeld, P. F. ve Stanton,
F. N. (Eds.), Communication Research 1948–1949 (pp. 111–129). New York: Harper.
Blumler, J. G. ve McQuail, D. (1968). Television in politics: Its uses and influence. London:
Faber and Faber.
Boczkowski, P. J. ve Peer, L. (2011). The choice gap: The divergent online news preferences
of journalists and consumers. Journal of Communication, 61(5), 857–876.
Bogart, L. (1989). Press and public: Who reads what, when, where, and why in American
newspapers (2nd ed.). Hillsdale, NJ: Erlbaum.
64
Cagé, J. (2016) “News is a Public Good”, niemanreports.org/articles/news-is-a-public-good/,
Erişim:12.04.16
Carver, J. (2006) Boards that Make a Difference: A New Design for Leadership in Nonprofit
and Public Organizations, (San Francisco: Jossey-Bass).
Chomsky, N., Herman E.S. (1988), Manufacturing Consent: The Political Economy of the
Mass Communication, Panteon Books, New York.
Contributoria.com (2015) “About”, contributoria.com/about/, Erişim:10.4.16
Currah, A. (2009) Navigating the Crisis in Local and Regional News: A Critical Review of
Solutions (Oxford: Reuters Institute).
Danış, V. (2016) “Dernek ile Vakıf arasındaki Farklar”, veyseldanis.com/dernek-ile-vakifarasindaki-farklar, Erişim:17.04.16
Dunlap, K. B., (2011) “The Poynter Institute Preserves the St Petersburg Times” in Picard, R.
ve Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in
Charitable and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study
of Journalism.
Dursun, O. (2012). Türk medyasının sermaye yapısı ve siyasal iktidarla ilişkisi üzerine bir
inceleme. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 5(1).
Easton, J. (2015). “Here's a recipe for successfully crowdfunding journalism in 2015” Erişim
17.01.2016, http://www.niemanlab.org/2015/02/heres-a-recipe-for-successfullycrowdfunding-journalism-in-2015/.
Factwire.org (2016) “About”, factwire.org/about.html, Erişim:11.04.16
Gammage, J. (13.01.16) “Lenfest donates newspapers, website to new media institute”,
articles.philly.com/2016-01-13/news/69707957_1_pmn-journalism-daily-news, Erişim:
31.01.16
Gapsys-Hutin, J.E. (2011) “Ensuring Independence at Ouest-France” in Picard, R. ve Levy,
D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in Charitable and
Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study of Journalism.
65
Gaudiosi, M.M. (1988), “The Influence of the Islamic Law of Waqf on the Development of
the Trust in England: The Case of Merton College”, University of Pennsylvania Law Review,
136:4, s.1231–1261
Gillmor, D. (2004). We the media: Grassroots journalism by the people, for the people.
Sebastopol, CA: O’Reilly.
Global Investigative Journalism Network (2015) “Crowdfunding for Journalists”,
gijn.org/resources/crowdfunding-for-journalists-2/, Erişim:15.04.16
Guensburg, C. (2008). Nonprofit news. American Journalism Review, 30(1), 26-34.
ajrarchive.org/Article.asp?id=4458, Erişim:1.2.16
Herman, R.D., Renz, D.O.M., ve Heimovics, R.D. (2006) ‘Board Practices and Board
Effectiveness in Local Nonprofit Organizations’, Nonprofit Management and Leadership,
7(4): 373–385.
Herrmann, M., Franke, G. (2002) ‘Performance and Policy of Foundationn owned Firms in
Germany’, European Financial Management, 8(3): 261–79.
Howe, J. (2009). Crowdsourcing: Why the power of the crowd is driving the future of
business. New York, NJ: Three Rivers Press.
Isaacson, W. (2016) “The Two Original Sins of the Internet — and Why We Must Fix Them”,
aspen.us/journal/editions/marchapril-2016/two-original-sins-internet-%E2%80%94-and-whywe-must-fix-them, Erişim: 14:04.16
Jian, L. ve Usher, N. (2014). Crowd‐Funded Journalism. Journal of Computer‐Mediated
Communication, 19(2), 155-170.
Katz, E. (1959). Mass communication research and the study of culture. Studies in Public
Communication, 2, 1–6.
Katz, E., Gurevitch, M. ve Haas, H. (1973). On the use of mass media for important things.
American Sociological Review, 38, 164–181.
Kershaw, S. (2008). A different way to pay for news you want. The New York Times.
nytimes.com/2008/08/24/weekinreview/24kershaw.html?_r=0, Erişim:1.2.16
Kickstarter.com (2016) “Stats” kickstarter.com/help/stats, Erişim:10.4.16
66
Köroğlu, O. (2013) “Effects of the media in society and media skills for individuals” içinde
Médias et sociétés interculturelles, Eds. Martin Klus, Gilles Rouet, Editions L'Harmattan,
Fransa, s. 129-138
Lees, C. (2016). “Robo-Journalists, Ad-Blockers and Bendy Phones” Erişim: 19.01.2016,
en.ejo.ch/digital-news/12362.
Lewis, A. (2011) “Non-Profit Journalism Entrepreneurialism in the United States” in Picard,
R. ve Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in
Charitable and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study
of Journalism.
Lewis, S. C. (2012). The tension between professional control and open participation.
Information, Communication & Society, 15(6), 836–866.
Loundy, Mark (2007) ‘Newspapers as Non-Profits?’, News Photographer, 62/11.
Mas-Colell, A., Whinston, M. D., ve Green, J. R. (1995). Microeconomic theory. Oxford
University Press: New York, NY.
Mcguire, M. (2009) ‘The Nonprofit Business Model: Empirical Evidence from the Magazine
Industry’, Journal of Media Economics, 22(3): 119–33.
Meyer, P. (2009). The vanishing newspaper: Saving journalism in the information age.
University of Missouri Press.
Newman, N. (2016). Media and Journalism Predictions 2016 - Reuters Institute. Erişim:
19.01.2016, digitalnewsreport.org/publications/2016/predictions-2016/.
Nov, O. (2007). What motivates Wikipedians? Communications of the ACM, 50(11).
Overholser, G. (2006). On behalf of journalism: A manifesto for change. A project of the
Annenberg Foundation Trust at Sunnylands, with assistance from the Annenberg Public
Policy Center at the University of Pennsylvania.
annenbergpublicpolicycenter.org/Downloads/20061011_JournStudy.pdf, Erişim:1.2.16
Picard, R. ve Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential
in Charitable and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the
Study of Journalism.
67
Picard, R., (2011) “Charitable Ownership and Trusts in News Organisations” in Picard, R. ve
Levy, D. (2011). Is There a Better Structure for News Providers?: The Potential in Charitable
and Trust Ownership, Oxford: University of Oxford, Reuters Institute for the Study of
Journalism.
Picard, R.G., ve Van Weezel, A. (2008) ‘Capital and Control: Consequences of Different
Forms of Newspaper Ownership’, International Journal on Media Management, 10: 21–32.
Ronderos, M.T. (2016) “Why Crowdfunding Can Keep Journalism True to its Promise”,
Global Investigative Journalism Network, gijn.org/2016/03/04/why-crowd-funding-can-keepjournalism-true-to-its-promise/, Erişim:25.03.16
Rubin, A. M. (2002). The uses-and-gratifications perspective of media effects. İçinde: Bryant,
J., Zillman, D. ve Oliver, M. eds., Media effects: Advances in theory and research, 2nd ed.,
pp. 525–48. Mahwah, NJ: Erlbaum.
Ruggiero, T. E. (2000). Uses and gratifications theory in the 21st century. Mass
communication & society, 3(1), 3-37.
Schiffrin, A. (2007) “How to Pay for a Free Press”, Le Monde Diplomatique English;
mondediplo.com/2007/10/13publishing, Erişim: 19.01.2016.
Shaver, D. (2010) ‘Online Non-Profits Provide Model for Added Local News’, Newspaper
Research Journal, 32(4): 16–28.
Sivek, S.C. (2016) “How Magazines Hit the Crowdfunding Jackpot on Kickstarter”,
mediashift.org/2016/03/how-magazines-hit-the-crowdfunding-jackpot-on-kickstarter/,
Erişim:25.03.16
Stepp, C. S. (2004, January). “What they like”. American Journalism Review.
ajrarchive.org/article.asp?id=3504, Erişim:28.02.2016
T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü (2016), “Vakıf Kurmak”,
vgm.gov.tr/sayfa.aspx?Id=41, Erişim:17.04.16
T.C. İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı (2016) “Dernek Kuruluşu İçin Gerekli
Belgeler”, dernekler.gov.tr/tr/anasayfalinkler/dernek_kurulusu_icin_gerekli_belgeler.aspx,
Erişim:17.04.16
68
The Guardian (2016). "The Scott Trust: values and history". theguardian.com/the-scotttrust/2015/jul/26/the-scott-trust, Erişim 19.01.2016.
Thomsen, S. (1999) ‘Corporate Ownership by Industrial Foundations’, European Journal of
Law and Economics, 7: 117–37.
Thomsen, S.; Caspar, R. (2004) ‘Foundation Ownership and Financial Performance: Do
Companies Need Owners?’, European Journal of Law and Economics, 18, 343–64.
Torstar.com (2016) “Overview”, torstar.com/html/our-company/Overview/index.cfm,
Erişim:20.04.16
Türk Dil Kurumu (2016a) “Güncel Türkçe Sözlük – Vakıf”
tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=VAKIF, Erişim:17.04.16
Türk Dil Kurumu (2016b) “Güncel Türkçe Sözlük – Dernek”,
tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=DERNEK, Erişim:17.04.16
Tyree, C. (2010) ‘Newspaper Employee to Nonprofit Director: A Photojournalist’s Journey’,
Nieman Reports (Spring), 26–8.
Verbit, P.V. (2002). The Origins of the Trust. Xlibris Corporation. s.141–142
Vogt, N. ve Mitchell, A. (2016) “Crowdfunded Journalism: A Small but Growing Addition to
Publicly Driven Journalism” Pew Research Center, journalism.org/2016/01/20/crowdfundedjournalism/ Erişim: 25.03.2016
W3C, (2001) “Micropayments Overview”, w3.org/ECommerce/Micropayments/,
Erişim:1.2.16
Weisberg, J. (2009) “Dubious New Models for News”; europe.newsweek.com/why-there-areno-models-new-journalism-82257, Erişim: 19.01.2016.
69
Data journalism
Ivo Furman
İstanbul Bilgi University
1- INTRODUCTION
While technology is destroying journalism, technology contains within it the seeds of rebirth.
“Toаards a sociologв of computational and algorithmic journalism”, Andersson 2013.
The period beginning towards the end of 2007 until today can be considered to be a
transitive moment for the future of journalism practices in the developed world (Domingo,
Masip, and Costera Meijer, 2014). Right now, almost every aspect of the production, reporting
and reception of news is changing. The importance of the discussion around what the future of
journalism will become, with its many implications for communications within local, national
and international communities, for economic growth, the operation of democracy, and the
maintenance and development of the social and cultural life of societies around the globe, is all
but impossible to overstate.
In the meantime, the slow and painful death of legacy media continues in an unabated
manner.75 Legacy media is facing a two part challenge: a crises of professional authority to
investigative journalism amid the rise of do-it-yourself publishing and a crises of industry
sustainability amid threats to traditional models of subsidization through advertising (Lewis
2011). Within the context of the former, this chapter would like to argue that data journalism
practices offer the possibility of reestablishing the professional authority of journalists as the
watchdogs of society and re-invigorate investigative journalism (Gray, Chambers, and
Bounegru 2012). As a term, data journalism can be defined and understood as an “emerging
form of storytelling” which combines the skills and techniques informing professional
75
Legacy media can be classified as traditional means of communication and expression that have existed since
before the advent of the Internet Industries that are generally considered part of the legacy media are broadcast
and cable television, radio, movie and music studios, newspapers, magazines, books and most print publications.
70
journalism practice with data analysis and programming skills (Appelgren and Nygren 2014).
It involves interrogating large data sets and has affinities with what Meyer (1991) describes as
“precision journalism” and what Flew et al. (2012) designated as “computational journalism”
(Karlsen and Stavelin 2014).
In the case of the later challenge, there has been repeated attempted to move away from
the advertising subsidies and develop other kinds of revenue generating business models. Some
of the most recent business models that have emerged over the past few years include paywalls,
crowdfunding and open API-based (application protocol interface) revenue systems. Although
it remains debatable as to whether these new business models will be able to eventually replace
advertising as the main source of revenue for legacy media, what remains certain is that these
models are making legacy media less dependent on advertising.
In contrast with the developed world, advertising investment in legacy media in Turkey
still remains robust. According to the figures provided by the Turkish Advertising Foundation
(RD), legacy mediums such as television, radio and newspapers still attract more than 77
percent of the total investment in advertising:
Table i: Ratio of advertising investment directed towards different mediums. From
www.rd.org.tr
However, what is remarkable is rate at which advertising investment in digital media is
growing. Investments directed at the digital media now comprises more than 23 percent of the
total investment in advertising. It seems that the growth in investment towards online
advertising comes at the expense of investment direct towards legacy media. Nevertheless,
television is still king in Turkey and attracts more than 50 percent of the total investment to
advertising. At the same time, the total share of advertising subsidies directed toward radio and
cinema are growing, albeit at a pace much slower than digital or television advertising. The
71
picture becomes more clear when one examines the actual volume of advertising subsidies
directed towards each medium:
Table ii: Volume of advertising investment directed towards different mediums in million
Turkish Liras (TL). From www.rd.org.tr
Within the time frame of just three years, investment in digital advertising has almost
tripled. This seems to be at the expense of investment in newspaper advertising. Although the
volume of advertising subsidies given to newspapers have started to decline for the first time in
five years, it remains unforeseen as to whether the decline will continue. Nevertheless, if the
current trend of advertising investment moving towards digital media continues, the financial
security of legacy media remains uncertain. Within this context, the transition of liberal Radikal,
owned by Doğan Media Holding (the biggest Turkish media conglomerate) from newsprint to
firstly an online-only edition in 2015 and then it's eventual shut down can be interpreted as an
ominous foreboding on the financial future of newspapers in particular and legacy media as a
whole in Turkey.76
On the other hand, investigative journalism in Turkey is in a deep crisis. Although never
a fully functional democracy, prosecution of journalists and the reduction of press freedoms in
Turkey have reached unprecedented levels as a result of both state pressure and the
consolidation of mass media ownership in the hands of the powerful few (Furman 2015).
Perhaps the most recent story indicative of how serious of the crises of investigative journalism
in Turkey is the arrest of journalists Can Dündar and Erdem Gül. The two have been arrested
and put on trial for publishing a story demonstrating the involvement of the Turkish government
in arming the Syrian conflict. Both journalists face sentences up to life imprisonment on charges
of espionage, revealing state secrets and treason.
76
http://www.diken.com.tr/medya-artik-radikalsiz-radikal-com-tr-de-kapatiliyor/
72
The following chapter is organized in the following manner. The first section provides
an overview on crises of legacy media in developed countries. In doing so, it firstly outlines
how “the promise of data journalism” (Flew et al. 2012) can re-establish the professional
authority of journalists as watchdogs. Next, it briefly describes some of the new business
models that are aiming to overcome the threat of industrial sustainability of legacy media in
developed countries. The last part describes the current situation of the journalism and provides
an outline of the trends that will contribute in the long run to the emergence of data journalism
in Turkey today.
The crises of legacy media in Europe and North America
As it has been discussed in detail elsewhere, journalism and legacy media as a whole
are in crises (see Lewis, 2012; Lewis & Usher, 2014). On one hand, disruptions to the business
models, and traditional logics of news production and distribution have seriously weakened the
financial stability of legacy media as an industry (Franklin 2014). On the other, the claim that
journalism, as a form of knowledge contributing to the public good or to collective justice, has
been seriously undermined by increasing public skepticism towards journalists and the media
(Curran 2010; Blumler 2010).
Despite such setbacks, the need for journalists that can inform the public and hold
governments accountable remains as pertinent as ever. In fact, as the whistle-blowing scandals
of Wikileaks and Edward Snowden as well as the unfolding Panama Papers leak demonstrates,
the watchdog function of investigative journalism is more critical to the maintenance of
democratic traditions than ever before. In an age wherein both corporations and governments
worldwide are becoming increasingly less accountable for their decisions, the watchdog
function of investigative journalism can bring transparency to the dealings of corrupt actors
such as bureaucrats or businessmen and reinvigorate the democratic process. As such,
“watchdog reporting” of investigative journalism has been defined as encompassing both
traditional investigative or enterprise reporting and the everyday beat coverage of key
institutions (Coronel 2009). Together, these kinds of reporting hold leaders accountable,
unmask corruption, and make visible critical social trends. Without them, citizens would have
little of the information they need to make many important choices. Yet, as the traditional
business models of journalism have collapsed, so too have incentives to take on the high fixed
costs of watchdog work. In conjunction with new business models which create the necessary
financial support needed for the undertaking of investigative research, data journalism may
allow for the emergence of a new kind of watchdog reporting.
73
Data journalism
With the rise of so-called “data journalism” in the United States as well as in Europe, a
growing number of journalists and programmers see data-processing tools as appropriate means
to uncover government wrongdoings, social inequities, or environmental issues (Cohen,
Hamilton, and Turner 2011). Data journalism can be defined as
“as the combination of algorithms, data, and knoаledge from the social sciences to supplement the
accountabilitв function of journalism. (…) computational journalism aims to enable reporters to eбplore
increasinglв large amounts of structured and unstructured information as theв search for stories.” (Turner &
Hamilton 2009: 2)
Data journalism brings information technology specialists and journalists together to develop
new computing tools that are associated with the aim of providing information that is accurate,
original, realistic and socially useful. Most stories reveal public issues on the basis of data
analysis, drawing attention of public opinion and sometimes calling for public intervention.
Perhaps the most well-known example of how data journalism can draw public attention
is the Guardian’s initiative to use crowdsourcing to examine a massive number of documents
related to the British politicians’ expenses scandal (Daniel and Flew 2010; Vehkoo 2013).77 In
2009, more than 20,000 volunteers helped The Guardian to parse documents to monitor if there
were any wrongdoings in the expenses claimed by British politicians. More than 170,000
documents were reviewed in the first 80 hours (Andersen 2009). The task was crowdsourced
with software that enabled the volunteers to sort the documents in a useful way for the
newsroom. As a result of Guardian's investigation, nearly all parliamentarians reviewed their
claims and many repaid claims, before an official inquiry began. Many parliamentarians did
not contest their seat in the following election. The repayment of claims then became another
set of news items and data visualizations. In response to Guardian's story, the government
launched a full investigation into parliamentarian expense claims and found, of those that had
not been repaid before the investigation, over £1m were deemed improper and as of June 2010,
four MPs will stand trial for fraud (Davies 2010).
One might argue that the two enabling dynamics that have contributed most to the
emergence of data-driven journalistic practices are the increased public availability of large
governmental datasets and the increasingly sophisticated and powerful nature of data analysis
77
Crowdsourcing can be defined as an organizational strategy wherein a task is delegated to a crowd of self
selected or part-time workers (Howe 2008). Each participant contributes to achieve a greater collective result
that would normally be impossible for a singular entity to achieve. Within the context of journalism,
crowdsourcing is used for citizenship reporting as well as for collectively navigating through large datasets
(Aitamurto 2011).
74
software. Although journalism has long been familiar with data and databases as an object of
news work and journalistic evidence, as evident in decades of computer-assisted reporting
(CAR) and even older forms of information visualization (for history and discussion, see Fink
and Anderson 2014; Powers 2012), data journalism typically relies on datasets that are too large
and complex for traditional data management software. As such, one can argue that the
difference between CAR and data journalism is that the later typically relies on what has been
called Big Data (see Mayer-Schönberger and Cukier 2013; Kitchin 2014). Some of the key
actors that have managed to capitalize on the Big Data trend and evoke their own distinctive
brand of data journalism practices include the Guardian, New York Times, NPR and USA
Today (see Aitamurto & Lewis 2013) as well as organizations such as Huffington Post and
ProPublica. Higher education institutions have also contributed to the formation of data
journalism practices. In this regard, Georgia Tech University can be considered as a pioneer
institution. Northwestern University’s Medill School of Journalism (Medill.northwestern.edu),
with support from the Knight Foundation, aims to train a cohort of people with strong
technology skills who are interested in pursuing a journalism master’s degree”. More recently
Columbia University’s Graduate School of Journalism has also introduced a journalism–
computer science digital journalism joint degree (http://towcenter.org/).
When looking at the different data journalism practices that have emerged in recent
years, one can broadly place them into two trends. The first involves using computational
techniques such as algorithms and applications to automatically gather, link, compare, and act
upon big data of interest to audiences (Lewis and Westlund 2014). These algorithms can be
tailored to fit with the personalized preferences and behaviors of individuals, promoting specific
types of news to specific individuals (Thurman 2011). A diverse set of social actors within the
organization—from journalists to data analysts to marketers—may need to collaborate in
inscribing the techniques with logics and values for their operation, raising questions about how
journalistic values are built into algorithmic news products. Settling such matters across the
editorial–business divide, and in conjunction with technology design teams, is no small feat, as
Westlund (2013) found in his study of a Swedish newspaper’s development of a mobile news
application. Similarly, computational techniques can be used to generate automated news
content. Automated news content creators are an outgrowth of the intersection between
journalism and Big Data (Carlson 2015). Automated news denotes algorithmic processes that
convert data into narrative news texts with limited to no human intervention beyond the initial
programming choices. The growing ability of machine-written news texts portends new
possibilities for an expansive terrain of objective news content far exceeding the production
capabilities of human journalists (Clerwall 2014). While the reaction of journalists to the
emergence of the robotic reporter has been lukewarm at best, authors such as Anderson et al.
(2012) contend that automation offers an important yet under explored avenue for news media
to cut expenses and simultaneously create value by redeploying humans toward projects where
they uniquely can contribute.
75
The other trend involves social actors, especially journalists but also technologists,
manually drawing upon large data sets to report and present news in ways that differentiate their
work from the traditional storytelling paradigm, thereby creating value for audiences interested
in new types of news as well as creating distinction relative to commodity news in the
marketplace. This trend goes beyond combining multiple forms of media: text, audio, video and
graphics (known as convergence), and moves into the realm of story creation using information
gathering and technical presentation techniques. This involves creating infographics and
interactive data visualizations that access databases, archival documents, photos, audio and
video and increasingly provides the opportunity for users to interact with and contribute to the
presentation among others (Howard 2014; Smit et al. 2014). These stories carry certain
epistemological assumptions about how audiences might acquire knowledge, as users are
encouraged to “play” with the data to comprehend a particular and personalized version of the
news narrative. For instance, some news organizations have sought to make data sets more
accessible, transparent, and exploratory for user, in line with the ethos of open-source software
and open-government advocacy (Lewis and Usher 2013; Parasie and Dagiral 2013). Within the
context of this trend, the transformation in data collection, presentation and visualization
practices signals a move from an area of coverage (a topic, beat, or location of interest) to a
focus instead on the method of coverage.
The ongoing Panama Papers leak offers us the possibility to observe data-driven
journalistic practices in action. The Panama Papers are a leaked set of 11.5 million confidential
documents that provide detailed information on more than 214,000 offshore companies listed
by the Panamanian corporate service provider Mossak Fonseca.78 Comprising of documents
created since the 1970s, the leak amounts to more than 2.6 terabytes of data. These documents
were anonymously supplied to the German Süddeutsche Zeitung and then to the U.S-based
International Consortium of Investigative Journalists (ICIJ). To be able to prepare news stories,
the leaked documents had to be firstly converted into machine-readable, structured data that
could be searched. According to the story ran by Wired, the biggest challenge for processing
the data was the amount of text that couldn't initially be recognized by machines.79 Optical
character recognition (OCR) was used to transform the data into text that could be understood
and searched by computers. Once the text was extracted, it could then be inserted into a database
and analyzed by search algorithms. Currently, more than 400 journalists at 107 media
organizations in more than 80 countries are analyzing and creating news stories based on the
data. Some of the emerging stories include insight into the shady dealings of leaders, celebrities
and criminals from different countries to evade tax by taking their wealth to offshore locations.
These stories are backed up by interactive info-graphics on the scale and geography of the leak
78
http://www.theguardian.com/news/series/panama-papers
http://www.wired.co.uk/news/archive/2016-04/04/panama-papers-data-leak-how-analysed-amount
79
76
and network diagrams to highlight the money trails and data maps of the intersection between
clients’ shareholders, companies and incorporation agents who have used Mossak Fonseca's
services. The revelations of the emerging news stories have already led to the resignation of
one prime minister.80
Ultimately, one may argue that data journalism has the potential to assist newspapers
by generating new ways of balancing the need for quality, accuracy and originality in news in
an environment where there is increasing speed of circulations of news, the need to lower costs
in the dace of reduced profit margins, and the desire to draw in online audiences as participants
in the news process and not simply readers/consumers. While data journalism solely cannot
transform the financial outlook of legacy media in established democracies, it can create new
tools that may reduce the cost of watchdog reporting and help journalism take advantage of the
new information environment (Turner & Hamilton 2009). As such, news media organizations,
for the most part, have yet to realize the potential strategic value of data as a business model,
both for attracting audiences and for providing database resources that can be monetized via
subscription and consulting services (Howard 2014).
Decline of revenue and new business models
The contraction of legacy media in developed countries is characterized by falling
audiences, readerships and advertising revenues (Downie and Schudson 2009). As a result,
editorial staffs are shrinking and newspapers are shutting down, with some publication moving
to online-only editions. For instance, the number of daily papers in the United States has fallen
from 1611 in 1990 to 1387 in 2009; editorial jobs are also down with the Paper Cuts website
reporting 16,000 job losses in 2008, reducing to 1850 in 2012 (Kirchhoff 2009). This trend is
fueled by the diversion of advertising subsidies from newspapers to social media. In the United
States, print advertising has been shrinking for the sixth consecutive year; just in 2013 print
advertising has shrank by 8 per cent.81 Measured by revenues, the newspaper industry in the
United States has shrunk to 60 per cent of its size a decade ago. Newspaper companies struggle
to meet pension and debt commitments and continue to reduce news staff, while some papers
have shrunk publication frequency to three times a week. In the era of the unraveling of
traditional business models in journalism, new revenue sources for journalism are sought.
Legacy media is currently experimenting with different business models that include
pay walls (Myllylahti 2014; Pickard and Williams 2014), advertising on mobile devices (Nel
and Westlund 2012), the sale of applications on platforms such as the iStore or Google Play
(Bodle 2011; Franklin 2013), crowdfunding (Bonini and Monclus 2015; Aitamurto 2013),
80
http://www.theguardian.com/world/2016/apr/05/iceland-prime-minister-resigns-over-panama-papersrevelations?CMP=fb_gu
81
http://www.stateofthemedia.org/2013/newspapers-stabilizing-but-still-threatened/
77
hyperlocal business models (van Kerkhoven and Bakker 2014), not-for-profit models which
secure funding from international non-governmental organizations, foundations or think-tanks
(Requejo-Aleman and Lugo-Ocando 2014), a mix of public funding, sales and subscription to
finance minority-language journalism (Zabaleta et al. 2014) and efforts to monetize hyperlinks
(Doherty 2014). Looking at these different and innovative revenue models, it is clear that legacy
news is now less dependent on any one form of funding than ever before. Multiple revenue
streams from readers and advertisers, from events and e-commerce, from foundations and
sponsors, and from related commercial services such as web hosting and advertising services
are all contributing income (Picard 2014).
Corporate consolidation and the suppression of press freedoms in Turkish legacy media
In contrast to North America and the developed countries of the European Union which
enjoy relatively high levels of press freedoms, the prosecution of journalists and the reduction
of press freedoms in Turkey have reached unprecedented levels as a result of both state pressure
and the consolidation of mass media ownership in the hands of the powerful few. Journalists
wanting to undertake watchdog reporting are often unable to find employment in legacy media
due to the general unwillingness of media magnates to confront the current government. This
general unwillingness originates from the complex political economy of media ownership that
has emerged in recent years.
The corporate monopolization over legacy media ownership can be said to have began
after the lifting of the ban on the private ownership of television and radio channels in 1994.
Prior to this date, the state was the sole operator of television and radio broadcasting institutions
in Turkey. The ban on private ownership of broadcasting institutions meant that corporations
could only operate printed media until 1994. The gradual loosening of restrictions on corporate
ownership of broadcasting institutions has led to an exponential growth in the number of mass
media outlets and their eventual concentration in the hands of a privileged few after the banking
crises of 2001. To cut costs, bankrupt corporations began to sell off the broadcasting institutions
they'd acquired throughout the 1990s. The state had to intervene and became the largest owner
of broadcasting channels and newspapers over night (Kurban & Sözeri 2012).
After the arrival of the Justice and Development Party (AK Parti) in 2003, these
channels and newspapers were sold off at extremely low profits to individuals and corporations
close to the new government in exchange for political allegiances While ownership of media
outlets are increasingly concentrated in the hands of the corporate actors, ownership of
broadcasting outlets by actors such as political parties, unions, cooperatives, professional
associations and foundations remains prohibited. To this day, only commercial actors are
legally allowed to own radio and television channels. Even an independent community radio
78
station like Açık Radyo (http://acikradyo.com.tr/), is registered as a private company yet ran as
a non-profit organization with 92 partners holding almost equal shares. Looking at the
mediascape that has emerged over the past decade, it is now widely accepted that legacy media
is used by media magnates as a weapon to safeguard their investments in other sectors of the
Turkish economy (Bek 2004; Adaklı 2006). Almost all of the media magnates in Turkey are
corporate actors who have companies active in industries such as energy, telecommunications,
finance or construction. Furthermore, there are now no legal restrictions to prevent media
patrons from making bids for public contracts. As a result, legacy media has now become an
instrument wielded by corporate actors to safeguard their economic investments and apply
pressure on both competitors and the government.
Within this context, the notion of editorial independence has almost ceased to exist in
Turkish legacy media. Corporate acquisition of broadcasting outlets can result in the dismissal
of an entire editorial staff. The resulting mediascape remains extremely polarized wherein a
majority of the media corporations actively support the government and circulate progovernment propaganda due to mutual financial interests. The media corporations that attempt
to remain independent and criticize the government have been increasingly marginalized and
face pressure from the state. These strongman tactics can come in either the form of direct
intervention with fines or indirectly by pressuring advertisers to withdraw subsidies. In effect,
the ruling government has used and continues to use strongman tactics to silence independent
opposition and criticism in the legacy media. Despite the decline in the number of journalist
and intellectual assassinations, media workers can still either be arrested or fired from their
editorial positions due to pressure from the government and the reluctance of media magnates
to defend press freedoms.
A culture of government interference, when combined with the trend of intensifying
ownership monopolies has created a situation wherein in it is extremely challenging to pursue
investigative journalism in legacy media. Drawing from this, one can argue that ownership
monopolization and politics have destroyed the ability of journalists to remain independent,
perform its function as the “watchdog” of society and identify important issues percolating in
society. This bleak observation seems to be confirmed by independent reports that consistently
rank Turkey near the bottom of rankings for the freedom of press82. The 2014 Freedom House
reports and Reporters without Borders reports on Press Freedoms seems to offer the most
conclusive evidence regarding the freedom of expression in Turkey. In the past year, Freedom
House has downgraded press freedoms in Turkey to the lowest possible category - “not free”.
This downgrade puts Turkey into the same category as Russia, China, Iran and North Korea. It
also makes Turkey the only country associated with European Union membership that does not
82
http://rsf.org/en/ranking
79
have a free press83.
New audiences, new practices?
As a result of the current situation of legacy media in Turkey, most journalists and
intellectuals disenfranchised with the lack of press freedoms have turned to the Internet.
Activists, academics and others critical of the current regime have followed journalists,
expressing and circulating their dissenting views through a wide variety of different Internetbased publishing platforms as well as social media. Some of the independent online publication
platforms that have emerged over the recent years include Bianet (bianet.org), Diken
(diken.com.tr), P24 (http://platform24.org/), T24 (t24.com.tr). At the same time, Twitter has
become an important medium for expressing dissenting views and sharing information on issues
purposefully overlooked in legacy media. Despite attempts of the state to institutionalize
censorship practices, broaden the legal prosecution of cyber-dissidents and intensify
surveillance activities over the past decade (see Akdeniz and Altıparmak 2008), the Internet is
still a relatively open medium for publishing in comparison to Turkish legacy media.
Other than the technological affordances of the Internet as a communication network
(see Saka 2014), the other reason as to why the Internet is a promising medium for independent
media in Turkey is the demographics of the online population. Turkey's citizens are a rapidly
growing online presence, particularly when it comes to social media. According to the yearly
survey undertaken by the Turkish Statistics Institute, more than 53.8% of the entire population
regularly accesses the Internet.84 Using social media is the most popular online activity. In a
country of roughly 80 million, this means that independent media can possibly reach an online
audience of more than 40 million. Within the segment of the population connected to the
Internet, more than 74 percent of individuals aged between 16 and 34 regularly go online. The
highest rate of Internet usage (77%) is amongst individuals aged between 16 and 24.
Furthermore, the online audience's educational level is relatively high; 80.6 percent of high
school graduates as well as more than 94 percent of university graduates are regular Internet
users. When looking at the habits of the online population, more than 80 percent use the Internet
to participate in social networks, while 70 percent go online to access online news. As such,
one can argue that Internet-based publishing platforms as well as social media are ideal
mediums for journalist to reach out to an online audience who are willing to listen.
83
http://www.freedomhouse.org/report/freedom-press/freedom-press-2014
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?alt_id=1028
84
80
Data journalism in Turkey: challenges and opportunities
Although the era of data journalism still is yet to arrive in Turkey, a pioneering culture
is slowly beginning to emerge. One can argue that there are two independent yet inter-related
trends that will contribute in the long run to the establishment and development of data
journalism practices in Turkey. The first trend is the popularization of network visualization
software such as the Graph Commons amongst investigative journalists and civic activists while
the latter is the development of data aggregation tools tailored to meet the specific needs of both
local journalist and media researchers.
a. Data visualization as an investigative journalism practice
Within this context, one can argue that data journalism practices present an opportunity
to reach out to the online audience through novel forms of storytelling which combine
information gathering techniques of watchdog journalism with infographics and interactive data
visualizations. Although the age of data journalism still yet to arrive in Turkey, there are already
a number of ongoing projects that have been able to produce interactive data visualizations
based on publicly available data. In this regards, one can consider the Networks of
Dispossession project a precursor to some of the data journalism stories one will eventually
encounter in independent media.
Networks of Dispossession (http://mulksuzlestirme.org/) is a collective data compiling
and mapping project dedicated to pursue the relations between capital and power in Turkey has
been released on July 14th, 2014. The project relies on data gathered from sources open to the
public, such as the web pages of corporations, Istanbul Chamber of Commerce database and
Trade Registry Gazette and secondary resources like newspaper articles. This interface
represents the relations implicit within the data through maps of various shapes and colours.
The empirical richness depicted on these maps add a hermeneutic dimension to collected data
The first version of the project was published in September 2013 right after the Gezi resistance.
The latest version of the project consists of three maps; projects of dispossession, partnerships
of dispossession and dispossessed minorities. ‘Projects of Dispossession’ exposes partnerships
of private corporations and governmental institutions in Turkey while the second map,
‘Partnerships of Dispossession’ reveals the partnerships that are established through members
partaking in the boards of companies who undertake these projects. The third map,
‘Dispossessed Minorities’, visualizes the reallocation paths of properties of minorities
confiscated by governmental organizations. The collected datasets are visualized on an interface
powered by Graph Commons network mapping tool.
81
Although the graphs created by the Networks of Dispossession are already in themselves
a good resource for news stories, what is particularly striking about this project is how the Graph
Commons platform (https://graphcommons.com/) has been used to create a novel narrative that
offers a new sort of engagement to the audience. Graph Commons has been defined as a
collaborative 'network mapping' platform and a knowledge base of relationships. The interface
of the maps allows visitors to navigate through relations between different actors as well as
contribute new data to the graph itself. This sort of interactive experience is crucial at it allows
visitors to engage with the data and build their own personalized accounts by navigating through
the graph. As such, the Graph Commons platform offers a roadmap as to how data visualization
practices will be able to create visually appealing news stories that rely on publicly accessible
data. Data visualization methods will not only bring a new degree of intimacy with data, but
will also shed transparency on the contents of the dataset itself.
Another project worthy of mention which combines investigative journalism with data
visualization is the Female Homicide Atlas (kadincinayetleri.org) which is funded by the
Objective Journalism Programme (http://platform24.org/objective). The result of a
collaborative project between a journalist, developer and graphic designer, the project
visualizes homicides against females in Turkey using geo-mapping. When visiting the site, one
can find out about where documented homicides occurred in Turkey between 2010-2015.
As it has been stated on numerous occasions elsewhere, the past decade has seen a
dramatic increase in violence towards women in Turkish society.85 Quite often, crimes such as
assault or battery go unreported while men who are sentenced for violence against women often
receive reduced sentences due to the high degrees of existing sexism and patriarchy in Turkey.
Legacy media is also to blame as they tend to forgo providing news coverage on female
homicides due to the sensitive (and unpopular) nature of the topic. The Female Homicide Atlas,
by providing an easy to use and interactive interface, seeks to shed transparency on the state of
woman in Turkey today.
The data collection process behind the Female Homicide Atlas is particularly important
to note as it provides an example of the difficulties one can encounter while pursuing data
journalism in Turkey. Despite having the right to apply for data under the Freedom of
Information law (no. 4982), the journalist involved in the project was denied access to official
statistics on female homicides. As a result, she had to use news reports on homicides that were
85
http://www.cnnturk.com/haber/turkiye/son-7-yilda-kadina-siddet-yuzde-1400-artti
82
collected for another project and filter out all homicides involving females. The process of
filtering out female homicides and putting them onto a separate database lasted for more than a
year. After going online in November 2015, the project has received a lot of attention from
both legacy and independent media in Turkey and is featured on a number of international data
journalism platforms.
b.Local solutions for media monitoring tools
Perhaps the other opportunity that data journalism presents is in regards to the development
of computer-assisted data collection tools to assist journalists with their research. Although
there is a nascent start-up scene in Istanbul86, software developers in Turkey have yet to make
their talent and ingenuity felt within the realm of data aggregation tools for journalists. These
tools, by effectively “blackboxing” the aggregation aspect to computer-assisted data collection
techniques, will reduce the degree of software skills needed for data journalism and will help
such practices to become common parlance in journalistic investigation in Turkey. In this
regard, one can consider Genelizeyici as an example of how software developers can build tools
tailored towards the needs of journalists and media researchers in Turkey. 87 GenelIzleyici
(http://genelizleyici.com/) is a platform for media monitoring, archiving and analyzing social
media shares. The tool was designed to monitor the behavior of politicians and media agencies
on social media. One of the unique characteristics of the platform is that it allows users access
to deleted posts from the accounts it follows. This feature can be used by researchers as a
departure point into investigations around why certain posts are deleted.
At the same time, the platform also provides some basic analytics to identify trends and
correlations between political and media agenda. The raw data is publicly available and can be
downloaded from the platform by registered users. The next phase of development will extend
the range of monitored actors to include others such as influencers and public figures. Also it
is intended that users will be able to bookmark and tag the content that is of interest to them,
allowing archiving on their side while helping to categorize content at the back-end and notify
potentially interested parties resulting in an effective collective media monitoring.
Another tool that is currently in development is Istanbul Bilgi University's Twitter
Capture and Analysis Tool (TCAT). Sponsored by a grant from the Turkish National Science
Foundation (TÜBİTAK), the tool can be considered as an offshoot of the platform developed
by the University of Amsterdam's Digital Methods Initiative (https://digitalmethods.net/). The
initial guiding ideas behind the design of the original platform by the DMI can be broadly
categorized into three – logistical, epistemological and methodological (Borra & Reider 2014).
86
http://www.wired.co.uk/magazine/archive/2015/09/features/100-hottest-european-startups-2015-istanbul
The direct translation of “Genel Izleyici” is “general watcher” but also it is a term that refers to the ranking of
TV shows which are suitable for the general audience. The platform aims to put the public to a position to
watch what is going on, but in an active way.
87
83
Firstly, in terms of logistics, the design of such a tool aims to lower the barrier of entry to
Twitter research by providing a freely available platform built on publicly available data which
requires little or no custom programming and scales to data sets of hundreds of millions of
tweets using consumer hardware. Secondly, the tool emphasizes epistemic plurality by staying
close to the interactivity functions afforded by the Twitter platform rather than instead of storing
aggregates. Such an approach allows the researcher to gain access to the interactivity offered
by Twitter on a more intimate scale and enables the possibility of applying a variety of
analytical approaches or paradigms to the collected data. In terms of methodology, the tool
intends tto provide robust and reproducible data capture and analysis for Twitter research, and
interlinks with existing analytical software. The analytical features are based on two main ideas
- captured datasets that can be refined in different ways (search queries, exclusions, date range,
etc.) and the analysis of the resulting selections of tweets in various ways, mainly by outputting
files in standard formats (CSV for tabular files and GEXF for network files).
Bilgi-TCAT intends follow the guiding principles of the original platform, but yet adapt
it for the Turkish context. As such, the project intends to optimize the overall usability of the
tool by improving back-end data collection and retrieval elements of the software architecture
while overhauling the user interface of the platform. While the data collection aspect of the
platform is not intended for general access, the datasets collected by Bilgi-TCAT will be
available to the wider public. On the other hand, the data collection aspect of the platform will
be provided as a free of charge media monitoring service for data journalism agencies, research
centers at universities and non-governmental organizations (NGOs). Although access to both
aspects of the platform is currently only available to faculty members at Istanbul Bilgi
University, the project intends to become fully operational by the end of 2016.
CONCLUSION
Within the span of just a few years, data journalism has become a widespread practice
not just in the developed, but also in the developing world. Looking at the projects featured on
the Global Editors Network (GEN), a cross-platform community of editors-in-chief and media
innovators committed to promoting data journalism around the world, one can see an increasing
number of contributors come from the global south. For example, out of 1532 projects,
Argentina has 45, Brazil 33, Senegal 14 and South Africa 18 contributions. In this respect,
Turkey is behind its counterparts and only has 4 contributions featured on GEN
(http://community.globaleditorsnetwork.org/projects). A possible cause for the small number
of contributions from Turkey is the Open Data policy of the Turkish state.
Perhaps the biggest hindrance to the growth of data journalism in Turkey is the lack of
publicly available data. According to the Global Open Data Index that is annually prepared by
the Open Knowledge Foundation, Turkey is ranked 47th out of 122 countries, placing it between
84
Rwanda and Georgia.88 Although a number of datasets, including statistics released from the
National Statistics Institute, procurement tenders, government budget and legislative decisions
are available to the public, these datasets either tend to be extremely difficult to access or are
stored in a non-machine readable form. The only datasets that are both available to the public
and machine-readable are related to election results and pollution. As the story behind
kadincinayetleri.org demonstrates, although citizens technically have right to apply for data
from any state institution under the Freedom of Information law (no. 4982), one seldom gets
any response to such queries. This situation unfortunately poses a massive impediment to the
expansion and furtherance of data journalism activities in Turkey. Even if more data became
publicly available, overcoming the general public skepticism towards the integrity of such
datasets poses an even greater challenge to data driven journalism practices. Accordingly, one
may argue that such a challenge can only be overcome by civic activism that seeks to yield
transparency on the data sampling and collection methods used by the institutions of the Turkish
state. Such kinds of civic activism will not only ensure that the quality of datasets available to
the public conform to the guidelines specified by the Open Knowledge Foundation, but will
also lend legitimacy to news stories generated through data driven journalistic practices.
The other challenge that data journalism faces in Turkey today is the lack of coding and
software skills amongst journalists. However, this challenge is being slowly overcome in two
separate ways. On one hand, developers with coding skills have started to collaborate with
journalists to prepare news stories. Workshops and hackathons such as the Open Data Day are
becoming increasingly popular in Istanbul and beyond. As a result of such workshops,
developers involved in open source communities and activists committed to open government
advocacy are beginning to establish collaborative networks. On the other hand, data journalism
courses organized by data journalist Pınar Dağ at local universities such as Kadir Has and Arel
as well as workshops at journalism and media departments in numerous other Turkish
universities means that media students are beginning to acquire basic coding skills.
In conclusion, although there are still many challenges facing data journalism in Turkey
today, there are a number of exciting developments which can be summarized as follows. Most
importantly, the current situation of legacy media in Turkey has caused most journalists and
intellectuals disenfranchised with the lack of press freedoms have turned to the Internet. Here,
they have found a young and educated audience to whom they can reach out to from a number
of independent media and publishing platforms. Within this context, data visualization tools
such as the ones mentioned in this chapter present an opportunity to for journalists to
communicate to their new audience through novel forms of storytelling which combine
information gathering techniques of watchdog journalism with infographics and interactive data
visualizations. These stories can keep the online audience engaged, bringing in valuable traffic
and generate revenue streams supporting independent media platforms. Similarly, the increased
availability of locally developed computer-assisted data collection tools means that journalists,
88
http://index.okfn.org/
85
civic activists and researchers will be able to aggregate necessary data for new stories much
faster. In the long run, this will result in data-driven research practices to become common
parlance amongst investigative journalist in Turkey.
86
Bibliography
Adaklı, G. (2006). Türkiвe’de Medвa Endüstrisi / Neoliberaliгm çağında Mülkiвet ve Kontrol
İlişkileri. Ütopya Yayınevi, Ankara.
Aitamurto, T. (2013). Balancing Between Open and Closed: Co-creation in magazine
journalism. Digital Journalism 1, 229–251. doi:10.1080/21670811.2012.750150
Aitamurto, T., 2011. The impact of crowdfunding on journalism: Case study of Spot.Us, a
platform for community-funded reporting. Journalism Practice 5, 429-445.
doi:10.1080/17512786.2010.551018
Aitamurto, T. & Lewis, S.C. (2013). Open innovation in digital journalism: Examining the
impact of Open APIs at four news organizations. New Media & Society 15, 314–331.
doi:10.1177/1461444812450682
Akdeniz, Y., Altıparmak, K. (2008). Internet: Restricted Access: A Critical Assessment of
Internet Content Regulation and Censorship in Turkey, Freedom of Expression. İnsan
Hakları Ortak Platformu, Turkey.
Andersen, M. (2010). Four crowdsourcing lessons from the Guardian’s (spectacular) expenses
scandal experiment. Nieman Journalism Lab.
Anderson, C.W. (2012). Towards a sociology of computational and algorithmic journalism.
New Media & Society. doi:10.1177/1461444812465137
Anderson, C.W., Bell, E. & Shirky, C. (2012). Post-Industrial Journalism: Adapting to the
Present. Tow Centre for Digital Journalism, Columbia School of Journalism.
Appelgren, E., Nygren, G. (2014). Data Journalism in Sweden: Introducing new methods and
genres of journalism into “old” organizations. Digital Journalism 2, 394–405.
doi:10.1080/21670811.2014.884344
Bek, M. (2004). Research Note: Tabloidization of News Media: An analysis of Television news
in Turkey. European Journal of Communication 19, 371–386.
Blumler, J.G. (2010). Foreword: The two-legged crisis of journalism. Journalism Practice
4, 243–245. doi:10.1080/17512781003802576
Bodle, R. (2011). Regimes of sharing: Open APIs, interoperability, and Facebook.
Information, Communication & Society 14, 320–337.
doi:10.1080/1369118X.2010.542825
Bonini, T. & Monclús, B. (Eds.) (2015). Radio audiences and participation in the age of network
society, Routledge studies in European communication research and education.
Routledge, New York.
Borra, E. & Rieder, B. (2014). Programmed method: developing a toolset for capturing a
analyzing tweets. Aslib Journal of Information Management 66, 262–278.
doi:10.1108/AJIM-09-2013-0094
87
Clerwall, C. (2014). Enter the Robot Journalist: Users’ perceptions of automated content.
Journalism Practice 8, 519–531. doi:10.1080/17512786.2014.883116
Coddington, M. (2015). Clarifying Journalism’s Quantitative Turn: A typology for evaluating
data journalism, computational journalism, and computer-assisted reporting. Digital
Journalism 3, 331–348. doi:10.1080/21670811.2014.976400
Cohen, S., Hamilton, J.T. &Turner, F. (2011). Computational journalism. Communications of
the ACM 54, 66. doi:10.1145/2001269.2001288
Coronel, S. (2008). The Media as Watchdog (No. 3.1), Harvard Bank Workshop. Harvard
University, Harvard Kennedy School.
Curran, J. (2010). The future of journalism. Journalism Studies 11, 464–476.
doi:10.1080/14616701003722444
Daniel, A. & Flew, T. (2010). The Guardian Reportage of the UK MP Expenses Scandal: a
Case Study of Computational Journalism, in: Record of the Communications Policy and
Research Forum. Presented at the Record of the Communications Policy and Research
Forum, Network Insight Pty. Ltd., Sydney, pp. 186–194.
Davies, C. (2010). Expenses trial: Former MPs and peer must appear in court, judge rules.
Guardian.
De Maeyer, J., Libert, M., Domingo, D., Heinderyckx, F. & Le Cam, F. (2015). Waiting for
Data Journalism: A qualitative assessment of the anecdotal take-up of data journalism
in
French-speaking
Belgium.
Digital
Journalism
3,
432–446.
doi:10.1080/21670811.2014.976415
Diakopoulos, N. (2015). Algorithmic Accountability: Journalistic investigation of
computational power
structures.
Digital
Journalism
3,
398–415.
doi:10.1080/21670811.2014.976411
Doherty, S. (2014). Hypertext and Journalism: Paths for future research. Digital Journalism 2,
124–139. doi:10.1080/21670811.2013.821323
Domingo, D., Masip, P. & Costera Meijer, I. (2015). Tracing Digital News Networks: Towards
an integrated framework of the dynamics of news production, circulation and use.
Digital Journalism 3, 53–67. doi:10.1080/21670811.2014.927996
Downie, L. & Schudson, M. (2009). The Reconstruction of American Journalism, Columbia
Journalism Review. Tow Centre for Digital Journalism, Columbia School of
Journalism.
Fink, K., Anderson, C.W., 2015. Data Journalism in the United States: Beyond the “usual
suspects.” Journalism Studies 16, 467–481. doi:10.1080/1461670X.2014.939852
Flew, T., Spurgeon, C., Daniel, A. & Swift, A. (2012). The promise of computational
journalism. Journalism Practice 6, 157–171. doi:10.1080/17512786.2011.616655
Franklin, B. (2014). The Future of Journalism: In an age of digital media and economic
uncertainty. Digital Journalism 2, 254–272. doi:10.1080/21670811.2014.930253
Franklin, B., 2013. The future of journalism: developments and debates. Routledge, London;
New York.
88
Gray, J. & Chambers, Bounegru, L. (2012). The Data Journalism Handbook, 1., neue Ausg. ed.
O’Reilly & Associates, Sebastopol, CA.
Howard, A. (2014). The Art and Science of Data-driven Journalism. Tow Centre for Digital
Journalism, Columbia School of Journalism.
Karlsen, J. & Stavelin, E. (2014). Computational Journalism in Norwegian Newsrooms.
Journalism Practice 8, 34–48. doi:10.1080/17512786.2013.813190
Kirchhoff, S. (2010). The U.S Newspaper Industry in Transition (No. 7-5700), Congressional
Research Service. U.S Congress, Washington, DC.
Kitchin, R. (2014). The data revolution. SAGE Publications Ltd, Thousand Oaks, CA.
Kurban, D. & Sözeri, C. (2012). İktidar Çarkında Medya: Türkiye’de Medya Bağımsızlığı ve
Özgürlüğü Önündeki Siyasi, Yasal ve Ekonomik Engeller. Tesev Yayınları, Istanbul.
Lewis, S.C. (2015). Journalism in An Era Of Big Data: Cases, concepts, and critiques. Digital
Journalism 3, 321–330. doi:10.1080/21670811.2014.976399
Lewis, S.C. (2012). The tension between professional control and open participation:
Journalism and its boundaries. Information, Communication & Society 15, 836–866.
doi:10.1080/1369118X.2012.674150
Lewis, S.C. & Usher, N. (2014). Code, Collaboration, And The Future of Journalism: A case
study of the Hacks/Hackers global network. Digital Journalism 2, 383–393.
doi:10.1080/21670811.2014.895504
Lewis, S.C. & Usher, N. (2013). Open source and journalism: toward new frameworks for
imagining news innovation. Media, Culture & Society 35, 602–619.
doi:10.1177/0163443713485494
Lewis, S.C. & Westlund, O. (2015). Big Data and Journalism: Epistemology, expertise,
economics, and
ethics.
Digital
Journalism
3,
447–466.
doi:10.1080/21670811.2014.976418
Mayer-Schönberger, V. & Cukier, K. (2013). Big data: a revolution that will transform how we
live, work and think. Murray, London.
Myllylahti, M. (2014). Newspaper Paywalls—the Hype and the Reality: A study of how paid
news content impacts on media corporation revenues. Digital Journalism 2, 179–194.
doi:10.1080/21670811.2013.813214
Nel, F. & Westlund, O. (2012). Thr 4C’s of mobile news: Channels, conversation, content and
commerce. Journalism Practice 6, 744–753. doi:10.1080/17512786.2012.667278
Parasie, S. (2015). Data-Driven Revelation?: Epistemological tensions in investigative
journalism in the age of “big data.” Digital Journalism 3, 364–380.
doi:10.1080/21670811.2014.976408
Parasie, S. & Dagiral, E. (2013). Data-driven journalism and the public good: “Computer
assisted reporters” and “programmer-journalists” in Chicago. New Media & Society 15,
853-871. doi:10.1177/1461444812463345
Picard, R.G. (2014). Twilight or New Dawn of Journalism?: Evidence from the changing news
ecosystem. Journalism Practice 8, 488–498. doi:10.1080/17512786.2014.905338
89
Pickard, V. & Williams, A.T., 2014. Salvation Or Folly?: The promises and perils of digital
paywalls. Digital Journalism 2, 195–213. doi:10.1080/21670811.2013.865967
Powers, M. (2012). “In Forms That Are Familiar and Yet-to-Be Invented”: American
Journalism and the Discourse of Technologically Specific Work. Journal of
Communication Inquiry 36, 24–43. doi:10.1177/0196859911426009
Requejo-Alemán, J.L. & Lugo-Ocando, J. (2014). Assessing the Sustainability of Latin
American
Investigative Non-profit Journalism. Journalism Studies 15, 522–532.
doi:10.1080/1461670X.2014.885269
Saka, E. (2014). The AK Party’s social media strategy: controlling the uncontrollable. Turkish
Review 4, 418–423.
The Data Journalism Handbook, 1., neue Ausg. ed, (2012). O’Reilly & Associates, Sebastopol,
CA.
Thurman, N. (2011). Making “The Daily Me”: Technology, economics and habit in the
mainstream assimilation of personalized news. Journalism 12, 395–415.
doi:10.1177/1464884910388228
Turner, F. & Hamilton, J.T. (2009). Accountability through algorithm: developing the field of
computational journalism. Dukje University, Duke University.
van Kerkhoven, M. & Bakker, P. (2014). The Hyperlocal In Practice: Innovation, creativity and
diversity. Digital Journalism 2, 296–309. doi:10.1080/21670811.2014.900236
Vekhoo, J., 2013. Crowdsourcing in Investigative Journalism. Oxford University, Reuters
Institute for the Study of Journalism.
Westlund, O. (2013). Mobile news: A review and model of journalism in an age of mobile
media. Digital Journalism 1, 6–26. doi:10.1080/21670811.2012.740273
Zabaleta, I., Ferré-Pavia, C., Gutierrez, A., Fernandez, I. & Xamardo, N. (2014). Future
Business Innovation in Minority Language Media: Back to basics. Journalism Practice
8, 508–518. doi:10.1080/17512786.2014.895518
90
News sources
2016 World Press Freedom Index, 2016. Reporters Without Borders.
Burgess, M., 2016. How the 11.5 million Panama Papers were analysed. Wired.
Edmonds, R., Guskin, E., Mitchell, A., Jurkowitz, M., 2013. Newspapers: Stabilizing, but Still
Threatened, An Annual Report on American Journalism. Pew Research Center, New York.
Europe’s hottest startups 2015: Istanbul, 2015. Wired.
Freedom of the Press 2014, 2014. Freedom House, Washington D.C.
Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması, 2015. Turkish Statistics Institute
(TUIK), Istanbul.
Harding, L., 2016. Panama Papers. Guardian.
Henley, J., 2016. Iceland PM steps aside after protests over Panama Papers revelations.
Guardian.
Medya artık Radikal’siz: radikal.com.tr de kapatılıyor, 2016. Diken.com.tr.
Reklamcılar Derneği, 2015a. Ratio of advertising investment directed towards different
mediums. Reklamcılar Derneği, Istanbul.
Reklamcılar Derneği, 2015b. Volume of advertising investment directed towards different
mediums in million Turkish Liras (TL). Reklamcılar Derneği, Istanbul.
Son 7 yılda kadına şiddet yüzde 1400 arttı, 2015. CNN TURK.
Tracking the state of government open data., 2016. Open Knowledge Foundation.
Turkish journalists face multiple life sentences over Syria report, 2016. Guardian.
91
VAKA ÇALIŞMALARI / CASE STUDIES
92
A case study on Al Jazeera and Al Jazeera Turkey
Cecilie Möllmann Lundberg
1- INTRODUCTION
In this case study I will explain in-depth what Al Jazeera is and how the different
structures of the company are working. This including their media strategy, business models,
how the company evolved historically and who the viewer of Al Jazeera is. In order to
understand the Turkish case of Al Jazeera it have also been important to go in-depth on Al
Jazeera as a whole. In the first part of the case study I will go true Al Jazeera Network, for later
give Al Jazeera Turkey analyse.
How everything started
In 1995, the Emir of Qatar, Sheikh Hamad bin Khalifa, had just taken over the royal
place and were eager to put the country on the world map. In the same time BBC, British
Broadcasting Corporation, had been working to launch a pan-Arabic news channel with a head
coater in Saudi Arabia. But, when the Saudi government didn’t give BBC full editorial freedom
the news site decided to back. Now, BBC was out of the game and when the new Emir saw
what the news site tried to do, he realised the journalistic gap that was currently in the market.
What the Emir wanted to create was an objective and independent news channel that would
stand for itself in the Arabic countries, which in many cases were unusual due to consecutive
pressure from governments. In 1996, Al Jazeera, or The Island in Arabic, was launched as a
TV- channel in Doha, Qatar. To start of Sheikh Hamad bin Khalifa gave a grant of 137 million
US dollars to launch the news imperium.89
To fast forward and landing in 2001, Al Jazeera reached out on a global level due to the
covers of the Afghanistan war, were the west, mostly USA was hunting for the Taliban’s and
89
Al Jazeera, http://en.wikipedia.org/wiki/Al_Jazeera#Expansion_outside_the_Middle_East, (used with the aim
to find articles), 2015-06-07.
Telhami, Shibley, The World Through Arab Eyes, (England, 2013), 45 pp.
93
the infamous Osama bin Laden. Al Jazeera was the only news channel in the world reporting
live from the happening in the country during this time, and the only TV channel, which aired
videos made by the fugitives themselves. This put Al Jazeera on the top news site in the world
and the channel sold footage of the happening for thousands of dollars to western news
channels. Since the channel launched in 1996, the network has been airing many middle east
conflict and became a sort of link between the western and eastern journalism. In 2003 BBC
announced that they had sign an agreement with Al Jazeera for sharing facilities and
information, including news footage. In the same time the news site moved its sport coverage
to a new channel, which made it possible to air more news and public affairs programming in
the original channel. They also launched an English languish website which made it possible
for more people to read the news. Followed this Al Jazeera in 2005 launched it first English
language satellite service called Al Jazeera International. Today the news site is covering stories
in circa 140 countries.90
Transformation timeline of Al Jazeera
To understand the transformation of AJ it is highly important to divide the development
in order to get a clearer view. Therefore, a division about the transformation have been separated
into three parts, Channels, Partnership and New Media. In 2003 the launched of Al Jazeera
Sport happened which not only gave the original news site more air-time to cover the news, but
gave Al Jazeera Sport an opportunity to broadcast different events like FIFA, UEFA and other
sport events with all rights reserved in the Arabic region, which also gave them a bigger
audience. In the same year Al Jazeera launched an online news site in English. This subscription
free for Arabic countries and with a pay roll for the western countries. In 2005 the Al Jazeera
Mobasher launched, which was a live reporting, channel covering political and public interest
news. The same year AJ launched their first kids channel showing cartoons. In 2006, Al Jazeera
English was lunched and stated to air 24-hour news on satellite cable TV. In 2007 Al Jazeera
Documentary Channel jumped into the viewers TVs with an aim to show Arabic Language
documentaries. Besides from these specific launches around the Middle East, Al Jazeera also
later started to broadcast in Europe, Asia, Indonesia, Malaysia, Pakistan, Turkey, USA,
Australia, South America.
When it comes to partnership Al Jazeera in 2003 made a deal with BBC, which I also
have been discussing further up in the text. After that, a partnership with You Tube in 2007
made it possible to watch news clips on the video site, which made a huge difference in reaching
out with news to a younger audience. 2009 the British newspaper, The Independent signed a
contract with Al Jazeera. The mission was to use AJ news bulletins on the news site, which
made them one of few, covering Middle Eastern news the same time they were happened. The
90
Ibid.
94
same year AJ and the mobile company Sony Ericsson started to partner up with the operation
to send AJ headlines straight to the users mobile, making it possible to reach news on the Sony
Ericsson’s phones.91
As is comes to New Media and how Al Jazeera has worked with it, the news site is
standing out a little from other journalistic sites, this will be more discussed below, in the digital
strategy chapter. But besides covering their news on their own platforms, they also use
Facebook, Twitter and mobile web service to be available for its users. Something that might
stand out a little is that they are using the medium Pod Casts to discuss and report about the
latest news. This is something that is already widely used amongst news sites, but due to the
size of Al Jazeera, these Pod Cast are able to discuss many different subject in-order to satisfy
the costumers.92
Does Al Jazeera have a digital strategy?
During the last couple of years AJ have gone true a transition in its digital strategy and
particularly in the use of social media. Today Al Jazeera is focusing mostly on video online and
on mobile. Before this change in strategy, the company simply copied the television pictures
and posted these on to their website services. But instead of just putting the same clip that have
been showed on TV, AJ are now focusing de-constructing the TV packages. This means that
the videos that are shown in online video now are only two minuets long, and includes both
footage and text of the news. Though, AJ stresses that even if these 2-minute movies are shown,
there is still content that is very valuable for the digital readers. In order to put as much news
out in the cyberspace as possible Al Jazeera English started the television show The Stream in
2011. The program is running daily and branded as a web community with in a global TV show.
The aim is to interact with the viewers on different social media platform such a Twitter and
facebook. By 2014 The Stream’s twitter account reached follower up to 120.000 people, which
made AJE to launch a second screen experience to support the Al Jazeera America’s version of
the program. This in the form of an app, that would offer readers to get in touch with further
material and context to engage in direct to the daily show.93
91
Al Jazeera TV viewer Demographic, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/JAZdemog.html, 2015-06-07.
Janko Roettgers, Al Jazeera’s digital news venture AJ+ launches with a dedicated Iphone app,
https://gigaom.com/2014/09/15/ajplus-app-launch/, 2015-06-07.
Geara Danielle & Johansen, Staugaard, Johanne, Al Jazeera:A Middle Eastern Enfant Terrible Goes Global,
2009.
92
Ibid.
93
Geara Danielle & Johansen, Staugaard, Johanne, Al Jazeera:A Middle Eastern Enfant Terrible Goes Global,
2009. p 7.Figenschou, Unstad, Tine, Al Jazeera and the Global Media Landscape- the south of talking back,
(USA 2014), p 38-50.
95
The new app that was launched in 2014 is called AJ+ and are working as explained
above, with shorter clips of news. By breaking the news into bits AJ + videos succeed to explain
the whole story in less then two minutes, and this is a very smart digital costume. The video
often contains very strong and powerful news, like “аhв farmers are killing themselves in
India” or “Whв does this man drink Pakistani soda”, by only showing short explanation texts
about the subject, and in the same time showing footage, the videos become fast news that
actually sticks in your head and make you think. Which not many news companies are achieving
today. When it comes to making money AJ+ are not using any mobile or banner ads, instead
the Al Jazeera hopes that AJ+ can get revenue by licensing the videos to other journalistic
companies.94
Al Jazeera is not the only news company which are trying to reach out to a younger
audience. Other news creators like Vice News and Buzzfeed are having the same approach, the
interesting part here is that Al Jazeera from the beginning comes from a classical and traditional
journalistic form, which the company now are trying to change. AJ+ Executive Director of
Strategy and Development Yaser Bishr means that digital is the future of Al Jazeera and that
the AJ+ is an attempt to find a new digital strategy, whit-out being stuck in the ways things
have been before.95
The over all financial situation
The financial situation of Al Jazeera is like no other news company. Because an Emir
of the ruling family of Qatar owns the channel the issue around money never even existed. As
I have mentioned in the beginning of the paper Sheikh Hamad bin Khalifa gave a grant of 137
million dollars to the news site when it just started back in 1996. Even since then the motto of
Al Jazeera has been to publish and cover news that no one other organisation is covering, to be
the voice of the voicless. In the begging this was easy, being the biggest newspaper company
in the Middle East, Al Jazeera often were the only journalistic company which sold news to the
western world. Today that is not the case, but still Al Jazeera is one of the biggest news agencies
that is still covering stories by the untold. AJ planned to become financially independent by
2001, but this never happened. Advertisement revenues have been limited both in the Arabic
and English Channels. In the next passage I will discuss advertisement strategies for Al Jazeera
America and Al Jazeera Qatar. This because the two offices are the most interesting when it
comes to revenue and strategy in advertisement.96
Janko Roettgers, Al Jazeera’s digital news venture AJ+ launches with a dedicated Iphone app,
https://gigaom.com/2014/09/15/ajplus-app-launch/, 2015-06-07.
95
IbidDan Sabbagh, Al Jazeera’s political independence questioned amid Qatar interventions,
http://www.theguardian.com/media/2012/sep/30/al-jazeera-independence-questioned-qatar, 2015-06-07.
96
Habib Toumi , Al Jazeera turning into private media organisation, http://gulfnews.com/news/gulf/qatar/aljazeera-turning-into-private-media-organisation-1.837871, 2015-06-07.Al Jazeera- Effective or ineffective
94
96
By today it is unknown how much the Qatari state is funding the new network. Although
AJ is a partly commercial network, which means are having advertisement, but at a much lower
scale then other channels usually have. Usually AJ have around 6 minutes of advertisement per
hour, which means that the advertisement revenue alone hardly covers the costs of expenses;
such as satellite links, journalistic jobs and high-value news productions. In number the
commercial revenue covers around 15-20 % of the net works cost and so the channel remains
funded by the governmental family. To advertise in the Arab world is often a little dodgy and
politicised. In the same time the competition is increasing amongst a growing number of
networks. This does not have to mean it is a bad thing, but in this case privatisation often means
transferring state assets to the ruling families. So, when it comes to advisement it is usually
used for political power and not true communication with consumers. Back in 2002 Al Jazeera
Network sold advertisements to Saudi Arabia companies, but when the relationship between
Qatar and Saudi became unstable the contracts were cancelled. The pressure manly came from
the Gulf Cooperation Council or GCC; which is a regional intergovernmental political and
economic union consisting of all Arab states of the Persian Gulf, except for Iraq. A meeting of
the GCC’s in 2002 called to boycott advertisers who bought time on Al Jazeera. It even went
as far as forbidding advertisement on the channel in Saudi and Kuwait.97
Even if Al Jazeera from the start was the most watched news channel in the Arab
countries the advertisers ran away due to higher authorities and a lucrative advertising business.
To get a revenue into the channel Al Jazeera have instead focused on subscription-based sport
channels, broadcasting deals with other companies and the sales of footage, such as the movies
from Al-Qaida featuring Osama bin Laden. Al Jazeera even entered a deal with Google, to share
the advertising revenues from the Al Jazeera YouTube channel. Even so, there is positive and
negative parts of having an Emir ruling the news company. The positive part is that Al Jazeera
is given a greater editorial freedom due to the independency of advertisers. The Achilles heel
in having funding’s from a governmental family is that the journalism often gets politicised and
also, if Qatar as a country ever get unstable in any way, this will determent the outcome of AJ.98
To come back to the sales of footage that Al Jazeera was going a lot during the
Afghanistan and Iraq wars in 2003 led United Stats, after the attack 11 September attack in
buissness model for successful media giant, Author unknown, https://siopathic.wordpress.com/2013/10/14/aljazeera-effective-or-ineffective-business-model-for-a-successful-media-giant/, 2015-06-07.
97
Figenschou, Unstad, Tine, Al Jazeera and the Global Media Landscape- the south of talking back, (USA
2014).Ben Axelson, Al Jazeera America to debut with big name, little advertising,
http://www.syracuse.com/news/index.ssf/2013/08/al_jazeera_america_to_debut_with_big_names_little_advertisi
ng.html, 2015-06-07.
98
Ibid.Geara Danielle & Johansen, Staugaard, Johanne, Al Jazeera:A Middle Eastern Enfant Terrible Goes
Global, 2009.
97
2001. As I have mentioned before Al Jazeera was the only new channel reporting from the
happenings because the channel had news bureau in both countries. Because of this Al Jazeera
Arabic had exclusive material and was sent footage by Al-Qaida that they later sold to western
news companies. AJ made a huge profit on selling this, but 10 year later this would put a spoke
in the wheel for the news site as they launched an Al Jazeera America.
Al Jazeera America launched nation wide in August 2013. With 14 hours straight news
every day, documentaries and less commercial time then normally is run in America, Al Jazeera
would go against the grain of other big American news productions and networks. The plan
was also to hire long working new anchors to get the channel more trust worthy, an example of
that is Antonio Mora; previously an anchor at famous morning program “Good Morning
America”. The 6-minute airing time of commercials per hours that I’ve been mentioning above,
are in Al Jazeera mostly filled with internal promos and local advertising sports, this because
national advertisers have been avoiding the network. The reason why American investors have
been declining is because AJ is seen as controversial, in many cases due to the footage and news
covering from the two wars led by the US. Also because most of the funding comes from Qatar,
which in many Americans eyes are seen as an “anti-American” country. There was also a
concern that the Americans would neglect the channel due to its root in the Middle East. Even
if it is being hard in the beginning to attract American viewers Al Jazeera was still covering a
gap in the American media, due to the many offices AJ have all around the world, the news site
would be better to cover international news then the domestic news sites in America. And,
because many Americans tend to just watch news that is produced in the county, Al Jazeera can
fill a gap, giving more alternative viewpoints from same kind of news. To get Al Jazeera more
believable in the USA the news company bought Current TV, a station founded by Al Gore, a
former vice president, that started the channel with his business partner 7 years ago. AJ didn’t
announce the amount of the purchased, but the roomer says it was around 500 million US dollar,
which 100 of them went to Al Gore himself. Instead of just using Current as a channel for their
already existing news, Al Jazeera instead shot down Current TV and replaced it with an Al
Jazeera America.99
The Al Jazeera Effect in short
The Al Jazeera effect is often mentioned when it comes to how much impact new media
have on the world today. The term is often used in cases were this new media source is utilised
99
Ben Axelson, Al Jazeera America to debut with big name, little advertising,
http://www.syracuse.com/news/index.ssf/2013/08/al_jazeera_america_to_debut_with_big_names_little_advertisi
ng.html, 2015-06-07.
Jeanine Poggi, Al Jaгeera’s challenge: do аe reallв аant serious cable neаs? And аhat about advertisers?,
http://adage.com/article/media/al-jazeera-s-test-cable-news/238994/, 2015-06-07.
98
to cover global politics, and by doing this reducing the government and mainstream media to
inform, and instead cover news from groups that previously lacked a global voice. The term has
been used since the early 2000 explaining the relationship between the news site Al Jazeera and
the Arab world. The term didn’t become frequently used until the Arab Spring started early in
2010; when Al Jazeera started to heavily covering the happenings and news what was going on
in the different countries. This made Al Jazeera even more internationally know and made it
possible to do new deals abroad, launching an office in Turkey and America, amongst others.100
Al Jazeera Turkey.
Today Al Jazeera Turk is a quite small news organisation with around 80 workers. It
recently got downsized from 180 and is today distributing an online news site. AJT first
launched in 2011 with a very small crew of journalists, after settling down in Turkey the
company started to hire professional journalist from all over the country in order to create a
more honest and real picture of Turkish news. The work with launching the channel and also
finding the right scenery, such as a good building and more skill full journalists, took time and
the website didn’t go public until January 2014. Around the same time the Qatari government
cut many of the budgets from Al Jazeera networks all over the world, which meant that AJT
was left with out any TV channel. The only information Al Jazeera Turkey got was that the
planned TV station was postponed until an uncertain time. After almost one year of waiting
from the AJT side, Qatari government gave notice that a TV channel in the country would not
happen. Around the same time the higher management from Al Jazeera Turkey declared that
they would be downsizing from 180 to 80 workers, which I mentioned above.101
Al Jazeera have always been caring mostly about writing news that is impartial, or as their
motto “the voice of the voiceless”. In some cases, giving the right story can interfere in the
political situations of the country. This also included the relationship between Al Jazeera and
the Turkish government. An example is when the ruling party AKP and Al Jazeera came under
bad term during the Gezi protests 2013. Under that time Al Jazeera hadn’t launched their news
site, put reported what was going on to other Al Jazeera offices, especially Al Jazeera English.
Here the government criticised the news site, but in the same time they also criticised BBC and
CNN, so AJT was not alone in the blame. In the same time a journalist at AJT point out that
they are covering news as they are, which also means that when the government actually is
changing something for the better, as building out the metro system or the roads, this is covered
as it is, that AKP did something that will help the people who are using public transport. I think,
100
101
Sherry Ricchiaradi, The Al Jazeera Effect, http://ajrarchive.org/Article.asp?id=5077, 2015-06-07.
Private interview with journalist working at Al Jazeera Turkey, information up on request.
99
as a non-Turkish citizen, it is important to remind that the public transportation in any case,
with any political party would have been expanded. But what AKP is showing to the people
and what the people are thinking is that without the parties’ involvement the roads and metro
ways would never have been built. Sources that would like to remain private claimed that Al
Jazeera Turkey sometimes gets a lot of criticism like “who’s side are you on?” or “What kind
of media are you?” especially from readers. But, as a journalist he/she claims this is positive;
the person says:
“If вou are creating confusion in people`s mind then вou are definitelв doing вour job
because side taking is not our prioritв”.
The person continues:
“Addition to all those, I cannot again explain an exact relation between AJT and
Davutoglu or AJT and Erdogan but the only thing I know for sure is Davutoglu wanted to have
AJT in Turkey so much. It was actually his idea but because of the reasons I mentioned above,
аe couldn`t do that in the end.”
Reasons I mentioned above meaning that Al Jazeera does not have side taking as a priority in
the work in any case!
The person continues:
Why Davutoglu wanted AJ in Tukey? It must be because of Turkey`s Middle East policy. AJ is
the best source in Middle East and why not having this source in Turkey?
In the end of 2014 and beginning of 2015, Al Jazeera announced plans of buying the
cable operator company DigiTurk; whether the buy went true is still unannounced because the
affair is still going on. DigiTurk is currently 53% owned by Turkey’s Cukurova Holdings and
the remaining part, 47% is owned by the US private equity group Providence Equity Partners.
The Cukurova Holdings put out there 53% of the DigiTurk Company due to debts. The reason
why Al Jazeera might be interested of the cable company due to the asset DigiTurk holds. All
the rights to show the national football league Spor Toto Super League is belonged to the cable
company until 2017.102
Who are reading and watching Al Jazeera in Turkey?
102
Private interview with journalist working at Al Jazeera Turkey, information up on request.
100
According to Allied Media group, a company focusing on helping companies with
compensative marketing services and statistical work; which have been compiling statistics
over Al Jazeera Turkish viewers. According to them 99% of the audience in Turkey are Turkish
nationals, meaning they don’t have any close blood connections with other countries. 51% of
the audience is highly educated individuals; which means they have a university or professional
degree qualifications. Between the genders, men are reading and looking at AJE the most,
representing 57% of the audience, which means that the female audience is 43%. The people
that are 45 year or older are the audience that watches and read the most in AJE and ALT with
around 22%, after that an age group between 21-24 years are dominating by 18%, close to them
the age group 25-29 are watching and reading 1 % less leading to 17%.
A conclusion here shows that men that are over 45 years of age and that have a higher
education degree is most likely to interact with Al Jazeera Türk and Al Jazeera English. When
it comes to occupation and income 28% are working as managers, 24% are skilled workers,
22% are professionals, 13% are business owners, only 5 % are students, and at 4% Jr. managers
and unskilled workers are relating with the news company. In the circumstance with looking at
the users’ income it had been harder because many wanted to remain private around that issue.
35% responded they didn’t want to tell how much they owned. At 13% two groups respondents,
the first one is earning around 1000-2000 TL, the second group made around 2000-5000 TL.
Two groups are also at the same percentage at 11%, the first making around 500-1000 TL and
the other one 2000-2500 TL. 10% of the respondents are making 5000 TL or more per month.
80% of the viewers are spending around 30 minutes every day in some form of Al Jazeera
related news. The rest of the 20 % are reading or watching around 30-60 minuets daily.
A survey from a research company, IPOS MediaCT, managed to do a research covering
how many people in Turkey watching Al Jazeera English compared to other international
channels. The target group in the survey was people in 21+ ages living in Istanbul. Of these
people, 800 respondents were asked several questions about Al Jazeera English. The study was
done in 2008. 64% of the people asked answered that they knew about Al Jazeera as a channel
giving news. Only CNN International and BBC World had a higher recognition factor the AJE
with 83% respectively 79%.
Looking at CNN International and comparing the channel to AJE and then looking at
which times the both channels are the most active amongst the viewers; this will give a result
on how influential AJE and other channels are in Turkish homes. CNN international are having
no viewers at all during 24 hours. Probably because they are not taking in by any cable company
in Turkey. When is comes to BBC world and AJE the most viewers for BBC W is between
7:00 and 12:00, maximum 13% and between 18:00-06:00, 4.4%. AJE on the other hand are
having most viewers from 12:00-15:00, around 6.8%, 18-21, 5.6%, 21:00-00:00 10.2% and
from 00:00 to 06:00 9.1%. It shows that BBC W is mostly viewed as morning and late evening
101
TV, while AJE are mostly viewed mid-day and from early to late night. Which means that
Turkish people not only watched Al Jazeera to see news, but also other covering affairs. Both
between BBC and Euro News, no measurable percentage of people are watching the channels.
This because Euro News was not launched in the county by 2008, it first launched an office in
the country 2010. As far as I have research I haven’t found that BBC had launched a TV channel
in turkey, they though have a news site called BBC Türkce. Instated BBC launched programs
on the channel CNBCe. Looking at the figures CNBCe is not amongst the watched channel. At
last, a comparison between Al Jazeera and the channel Bloomberg. The most hours for watching
Bloomberg TV is from 18:00-00:00, 1.7%, usually the times the channel is showing movies. In
the case of Al Jazeera, it is mostly watched from 12:00-15:00, with 6.8 %, at this time the latest
news is shown on the channel. From 18:00-21:00, 5.6%, the channel still shows news but also
shorter documentaries. From 21:00- 00:00 and 00:00 to 06:00, the same is also shown, news
and shorter documentaries.
In the survey the international channel that didn’t have any viewer statistics were the
once that didn’t launch in Turkey or hadn’t been bought in by any cable operator. In Turkey Al
Jazeera English is broadcasted from DigiTurk and Turksat.103
2- FUTURE STRATEGIES AND CONCLUSION
Al Jazeera started as a Qatari investment that would cover the news in a non-political
way. In just a few years the news company have grown into an empire, but now, the question
is how sustainable Al Jazeera’s success is?
Internationally Al Jazeera is seen as reporting news from neglected areas in the world,
and being the “voice of the voiceless” but if any other news companies would apply a similar
focus, Al Jazeera would have problem with keeping its competitive niche. Another important
point in the future of Al Jazeera is that they are still depending heavily on their 24-hours TV
satellite and cable channels, when the audience is tending more and more to watch news online.
But even so Al Jazeera are working towards adopting new media initiatives such as The Stream
channel I have mentioned above and AJ+, but the question is if these initiatives are enough?
Surprisingly Al Jazeera are also investigated to launch an actual newspaper in the Middle East
at the time, which in all over the world the printing industry is failing. The Middle East would
be the most relevant place to do so, because printed news generally has more credibility then
103
Al Jazeera viewers demographics, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/al_jazeera_viewers_demographics.html, 2015-06-07.
Al Jazeera English Facts and figures Turkey, Ipsos Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/al_jazeera_english/Al_Jazeera_English_Facts_and_Figures_turkey.html, 2015-06-07.
Al Jazeera TV viewer Demographic, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/JAZdemog.html, 2015-06-07.
102
digitized news in this region. It also important for them to clarify is the Arab link should be
separate when Al Jazeera is launching in other countries, or if the Arab link should be leveraged
even more. And at last, to figure out it the Emir of Qatar should have the same influence in the
channel, or if it should stay as a non advertising media site.
Personally I think Al Jazeera is an extreme case of what rich persons can accomplish in
terms of supporting their businesses with money. Al Jazeera is an extreme case in ever case,
both from its journalistic point of view, to how they are handling accusations of having dodgy
business with extremist groups and bribery scandals. But I have to say that Al Jazeera are a
news channel that are reporting news that not many journalistic companies can due to a even
tighter economical budget.
103
Bibliography
Al Jazeera Turk website, author unknown, http://www.aljazeera.com.tr, 2015-06-07.
Al Jazeera viewers demographics, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/al_jazeera_viewers_demographics.html, 2015-06-07.
Ben Axelson, Al Jazeera America to debut with big name, little advertising,
http://www.syracuse.com/news/index.ssf/2013/08/al_jazeera_america_to_debut_with_big_na
mes_little_advertising.html, 2015-06-07.
Jeanine Poggi, Al Jaгeera’s challenge: do аe reallв аant serious cable neаs? And аhat about
advertisers?, http://adage.com/article/media/al-jazeera-s-test-cable-news/238994/, 2015-0607.
Al Jazeera English Facts and figures Turkey, Ipsos Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/al_jazeera_english/Al_Jazeera_English_Facts_and_Figures_turkey.html,
2015-06-07.
Janko Roettgers, Al Jazeera’s digital news venture AJ+ launches with a dedicated Iphone app,
https://gigaom.com/2014/09/15/ajplus-app-launch/, 2015-06-07.
Nick Vivarelli, Report: Al Jazeera buys top Turkish pay –TV operator DigiTurk,
http://variety.com/2014/tv/global/report-al-jazeera-buys-top-turkish-pay-tv-operator-digiturk1201385261/, 2015-06-07.
Faoud Ajami, What the Muslim world are watching,
http://www.nytimes.com/2001/11/18/magazine/18ALJAZEERA.html?pagewanted=all, 201506-07.
Sherry Ricchiaradi, The Al Jazeera Effect, http://ajrarchive.org/Article.asp?id=5077, 2015-0607.
Al Jazeera TV viewer Demographic, Allied Media Corporation, http://www.alliedmedia.com/aljazeera/JAZdemog.html, 2015-06-07.
Dan Sabbagh, Al Jazeera’s political independence questioned amid Qatar interventions,
http://www.theguardian.com/media/2012/sep/30/al-jazeera-independence-questioned-qatar,
2015-06-07.
Habib Toumi , Al Jazeera turning into private media organisation,
http://gulfnews.com/news/gulf/qatar/al-jazeera-turning-into-private-media-organisation1.837871, 2015-06-07.
Al Jazeera, http://en.wikipedia.org/wiki/Al_Jazeera#Expansion_outside_the_Middle_East,
104
(used with the aim to find articles), 2015-06-07.
Brian Stelter, Al Jazeera seeks a U.S voice Where Gore Failed,
http://mediadecoder.blogs.nytimes.com/2013/01/02/al-jazeera-said-to-be-acquiring-currenttv/?_r=3, 2015-06-07.
Al Jazeera- Effective or ineffective buissness model for successful media giant, Author
unknown, https://siopathic.wordpress.com/2013/10/14/al-jazeera-effective-or-ineffectivebusiness-model-for-a-successful-media-giant/, 2015-06-07.
Figenschou, Unstad, Tine, Al Jazeera and the Global Media Landscape- the south of talking
back, (USA 2014), p 38-50.
Telhami, Shibley, The World Through Arab Eyes, (England, 2013), 45 pp.
Geara Danielle & Johansen, Staugaard, Johanne, Al Jazeera:A Middle Eastern Enfant
Terrible Goes Global, 2009.
Interview with journalist working at Al Jazeera Turkey.
Information on request.
105
Dijital gazetecilikte gelir modellerinin incelenmesi: Radikal
Deniz Güneli
Medya ve İletişim Sistemleri Yüksek Lisans Öğrencisi
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Günümüzde, teknolojik gelişmelerin hayatın her alanını etkilediği bir gerçek. Bu
gelişmeler ile birlikte internetin de yaşamımızın merkezinde yer aldığı bir dönemdeyiz.
İnternetin hâkimiyetini kurduğu bu dönemde, günlük pratiklerimiz de değişiyor ve gelişiyor.
Bu kadar hızlı gelişen dijital dünyada tutunmak ve ona uyum sağlamak için sürekli yenilenmek
gerekiyor.
Dijital dünyanın hızla yol kat eden yükselişinde, tüm sektörlerin bu dünyada ayakta
kalabilmek adına harekete geçmek ve sürdürülebilir gelir modelleri oluşturmak zorunda olduğu
yadsınamaz bir gerçek. Tüm sektörler gibi medyanın da bu değişimden etkilendiğini,
gazetecilik pratiklerinin değiştiğini ve bu alanda sürdürebilir gelir modelleri bulmaya
yöneldiğini gözlemliyoruz. Yeni medya pratikleri ile haber alma ve verme yollarının değiştiği
basılı materyalden dijitale geçilen bu dönemde medya kuruluşları, ekonomik ve uzun vadede
kalıcı olacak çözümler üretmeye çalışıyor.
Bu kapsamda, Türkiye’deki medya kuruluşlarının faaliyetlerini incelemek adına 2014
yılında basılı yayınını sonlandırıp dijital ortamda yayınlarına devam eden Radikal Gazetesi bu
raporda ele alınmıştır. Radikal İnternet Sitesi Genel Yayın Yönetmeni Cem Erciyes ile yapılan
röportaj sonucu rapordaki veriler elde edilmiştir.
Radikal Gazetesi, Doğan Yayın Holding’e ait günlük gazete olup Radikal İki, Radikal
Kitap ve Radikal Hayat isimli ekleri ile 1996 yılında basılı olarak yayına başlamıştır. 17 Ekim
2010 tarihinden itibaren tabloid boyutta yayınlanmaya devam eden Radikal Gazetesi, 21
Haziran 2014 tarihinde basılı yayınını sonlandırıp dijital gazeteciliğe geçmiştir.
Radikal Gazetesi’nin bünyesinde şu anda çoğu basılı yayından gelen yaklaşık yirmi
editör çalışıyor. Cem Erciyes, dijitale geçiş döneminde yaşanan ayrılıklar ile dijitale uyumun
çok kolay olmadığını fakat okur açısından değerlendirildiğinde, Radikal Gazetesi okurunun
106
eskiden beri teknolojiye yatkın olduğunu; basılı yayın varken Radikal’i internet üzerinden
okuyanların sayısının çokluğundan bahsediyor ve basılı yayın kapandıktan sonra gazete
kaynaklarının internete yoğunlaşmasının dijitale olumlu yansıdığını; dijitalde çalışan kişi
sayısının artmasına paralel olarak okunma oranlarının arttığını ekliyor.
Bu bağlamda, yeni medya pratikleri ile okuyucuların habere ulaşma ve haber okuma
alışkanlarının değiştiğini söyleyebiliriz. Amerika’da Media Insight Project’in yaptığı bir
araştırma, Y kuşağının habere ulaşma konusunda önceki kuşaklara göre ne kadar farklılaştığına
dikkat çekiyor. Araştırmaya göre, bu kuşak direkt olarak haber sağlayıcısına gitmek yerine,
haber ve bilgiye sosyal bağlantı, problem çözme, sosyal eylem ve eğlenceyi karıştırarak
ulaşıyor. Bunun yanı sıra, ileri yaşlardaki Y kuşağı üyeleri habere ulaşmak konusunda daha
aktiflerken, diğerleri haberin kendilerine ulaşmasını istiyor. Ayrıca, Y kuşağı önceki kuşaklara
göre günlük haberlere daha kayıtsız kalırken son dakika haberlerini dikkatle izliyor ve
derinlemesine takip ediyor. Bu araştırmaya göre ayrıca haber almanın, yurttaşlık güdüsü,
problem çözme ihtiyacı ve çevresi ile paylaşma gibi sosyal faktörler gibi çok çeşitli sebepleri
olabiliyor.
Bu değişen haber alma pratikleri göz önünde bulundurulduğunda dijital ortamda
gazetecilik yaparken okuyucunun değişen gazete okuma alışkanlığını elbette dikkate almak
gerekiyor. Bu konuda Cem Erciyes, okuyucunun kullandığı araçlara ve gündemin hızlı
değişimine de dikkat çekerek, “Eskiden toplu taşımada yanındakini rahatsız etmemek için
gazete okuyamayan okuyucular, artık avuç içi kadar ekranlarda haber okumaya başladı. Bir
zamanlar haberler ancak ertesi güne gündem oluşturabilirken, şimdi gündemler neredeyse saat
başı değişiyor. Böyle bir ortamda kullanıcılar habere ulaşmak için çabalamak istemiyor, haber
doğrudan ona ulaşsın istiyor. Bu yüzden de sık sık internet sitelerine girip neler olmuş diye
bakmak yerine, ‘Önemli bir şey olsa zaten arkadaşlarımdan duyardım’ diye düşünmeye
başlıyor.” diyor ve ekliyor, “Buna bağlı olarak basılı gazetelerin işlevleri ve içeriklerinin
değişmeye başladığını gözlemliyoruz. Artık güncelliğini yitirmeyecek ya da fazlaca ses
getirecek haberler gazeteye saklanırken, daha hızlı tüketilebilecek haberler ise internet sitesinde
yayınlanıyor. Bu yüzden de gazeteler yavaş yavaş günlük dergiler gibi işlev görmeye başladı.
Yani analiz ve köşe yazılarının arttığı, sıcak haberin ise azaldığı bir gazete yapısı ile karşı
karşıyayız.”
İnternet sitelerinin Türkiye’de ve dünyada trafik bilgilerini içeren Alexa.com verilerine
göre, Radikal Gazetesi Ocak 2016 aylık tekil ziyaretçi metriklerine göre Türkiye’de 45,
dünyada 2.043. sırada yer alıyor. Ülkelere göre en çok ziyaretçi %85.1 ile Türkiye’den geliyor
ve onu %2.8 ile Azerbaycan, %2.2 ile Amerika Birleşik Devletleri takip ediyor. Radikal
Gazetesi ziyaretçileri site üzerinde ortalama 5.23 sayfa ziyaret ediyor ve ortalama 6:42 dakika
geçiriyor. Ayrıca bu verilere göre, kullanıcılar ağırlıklı olarak lisansüstü eğitim seviyesindeki
erkek kullanıcılar olup çoğunlukla işyerinden internet sitesini ziyaret ediyorlar.
107
Radikal Gazetesi dijital gazeteciliğe geçişi ile dijital envanter odaklı reklam modelleri
geliştirip internet sitesindeki reklam alanlarında yaptığı yayınlar ile gelir elde ediyor. Bunun
yanı sıra, reklam alanları haricinde sponsorluk da dâhil olmak üzere birçok gelir modeli
bulunmakta. Röportajlar, etkinlik deneyimleri gibi geleneksel gazetecilik uzmanlığını dijital ile
bütünleştiren alternatif işler ile de gelir elde ediyor.
İnternet sitesi üzerinde reklam veren sektörler arasında turizm, finans ve bankacılık, eticaret, otomotiv ve inşaat firmaları başı çekerken yiyecek ve içecek sektörü ile kültür sanat,
eğitim ve bilişim sektörleri bunları takip ediyor. Bunun yanı sıra Radikal Gazetesi, değerleri ve
gazetecilik etiği ile uyuşmayan ilanları yayınlamıyor ve finansal konuların haberin önüne
geçmemesi ve okuyucuyu rahatsız etmemesi adına hem reklam servisi hem de yazılım ekibi ile
uyum içinde çalışıyor.
Radikal Gazetesi sosyal medya üzerinde okuyucuları ile birebir iletişime geçmemek ile
beraber, okuyucuların haberlere yaptıkları eleştirileri dikkate alıp gerekli durumlarda bu geri
bildirimler doğrultusunda haberlerde düzeltmeler yapıyor. Mobil ve masaüstü web siteleri ile
Android ve iOS uygulamaları ile ilgili kullanım eleştirilerini ve hata bildirimlerini hassasiyet
ile değerlendiriyor.
Okuyucular Radikal’e ağırlıklı olarak mobil üzerinden ulaşıyor. Mobilden alınan trafik,
toplam trafiğin %51.89’unu oluşturuyor. Bu oranı, %44.07 ile masaüstü trafiği takip ediyor.
Öte yandan, hem masaüstü hem de mobil webde toplam trafiğinin yaklaşık %43’ünü de sosyal
medya üzerinden, ağırlıklı olarak da Facebook ve Twitter’dan alıyor.
Web sitesi veya mobil uygulamada çoğunlukla kullanılan reklam modeli “Cpm” (Cost
per mile) olup bunun dışında “Cpc” (Cost per click) reklam modeli de kullanılıyor. Bu, daha
çok toplu envanter paketleri için bir “Display reklam modeli” alternatifi olarak kullanılıyor.
Bunun yanı sıra, “Cpr” (Cost per rating point) türündeki ücretlendirme ise projelerde
kullanılıyor. Bunlara ek olarak, web sitesi üzerindeki sayfalarda masthead, advertorial, rich
media, page skin ve banner türünde reklamlar kullanılıyor. Aynı zamanda, sitede hazırlanan
“native” içeriklere bazen Radikalist kategorisinde, bazen de Gusto gibi ilgili kategorilerde yer
veriliyor. Ölçümleme için ise Google Analytics kullanılıyor.
Direkt ve 3. parti birçok satıcıya ve ağa bağlı olan Radikal, mobil gelir modeli olarak
mobil sayfa reklamlarını kullanıyor. Bunun dışında, "in-app purchase" (uygulama içi satın alım)
veya "subscription" (üyelik) modeli bulunmuyor. Ayrıca, okuyucularının çoğu mobil üzerinden
erişim sağladığı için Radikal, Android ve iOS işletim sistemleri üzerindeki uygulamalarına
yatırım yapıyor. Okuyucularının büyük bir çoğunluğu iOS işletim sistemi üzerinden Radikal’e
ulaşıyor. iOS ve Android işletim sistemi kullanımına bakıldığında oranın %78.17’ye %21.83
şeklinde dağıldığını görüyoruz.
İnternetin habere bedava ulaşılabilen bir ortam olması sebebi ile okuyucuların uzun süre
ücretsiz kullandığı bir servisi, ücret ödeyerek kullanacağına ihtimal vermeyen Radikal, ücretli
108
üyelik sistemi gibi mekanizmaların gelir modeli olarak değerlendirilmesine sıcak bakmıyor.
Ancak, ücretli üyeliğin dünyada doğru şekilde kurgulandığı ve oldukça işe yaradığı
uygulamaların mevcut olması, ücretli üyelik sisteminin kullanıcının istekleri de göz önünde
bulundurularak tasarlandığında işe yarayabileceğini düşünüyor.
Radikal’in Doğan Medya Grubu için önemli bir deneyim olduğunu belirten Erciyes,
salt bir internet gazetesi olarak ayakta kalmak, kendi okurunu oluşturmak ve kamuoyu
nezdinde bir etki sahibi olmanın mümkün olduğuna inanan Radikal’in önümüzdeki
dönemlerde hedefleri arasında gelişip büyüyerek 2016’yı geçirmek olduğunu belirtiyor.
Ayrıca, internet yayıncılığında teknoloji yenilemenin son derece kritik olduğunun altını çizen
Radikal, en büyük yatırımını bu alana yaparak yazılımını ve içeriğini yeniliyor. Değişen
yaşam tarzlarına karşılık verebilmek ve artık hiç soğumayan siyasi gündeme karşı
soğukkanlılıkla tepki verebilmek gerekliliğini savunuyor ve ilkelerinden taviz vermeden haber
vermeyi sürdüreceğini belirtiyor.
109
Kaynakça
http://www.radikal.com.tr
https://tr.wikipedia.org/wiki/Radikal_(gazete)
http://www.alexa.com/siteinfo/radikal.com.tr
"How Millennials Get News: Inside the Habits of America’s First Digital Generation."
Https://www.americanpressinstitute.org/publications/reports/survey
research/millennials-news/. 16 Mar. 2015. Web.
"Social and Demographic Differences in News Habits and Attitudes."
Https://www.americanpressinstitute.org/publications/reports/survey-research/social
demographic-differences-news-habits-attitudes/. 17 Mar. 2014. Web.
110
Diken
A.Kıvanç Tos
Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programı Öğrencisi
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yeni medya döneminde gazetecilik nereden ve nasıl kaynak bulabilir? Basılı ortamdan
internet ortamına geçtiğimiz bu dönemde, hem gazetecilik pratikleri değişti (Pavlik, 2000) hem
de bir iş sektörü olarak gazetecilik yeni ekonomik modeller aramak zorunda kaldı. Basılı
medyada gelir kaynağının büyük bir kısmını oluşturan gazete satışları çevrimiçi ortama
geçemedi, reklam alma ve verme pratikleri de değişti. Gazetecilik hizmetini internet ortamında
sunanların hala “kendini döndürebilmek” adına sürdürülebilir bir model geliştiremediğini (yani
deneme/yanılma yöntemiyle ilerlemeye çalışan sektörün genelde yanıldığını) söylemek
mümkün.
Çevrimiçi ortamda faaliyet gösteren habercilik siteleri gelir elde etmek için reklam
(sayfa gösterimi başına / pop-up reklam / mobil reklam / vb.), ücretli üyelik, paywall, ücretli
mobil uygulamalar, crowdfunding, sponsorluk ve ek hizmetler (habercilik hizmetlerinden
etkinlik organizasyonuna kadar) ile ek ürünlerin satılması gibi yöntemlere başvuruyor.
Dünyanın farklı yerlerinde ekonomik ve sosyal yapıya bağlı olarak kuruluşlar kendilerine göre
çözümler üretiyorlar ama henüz uzun vadede başarılı olan ve “evrensel olarak kabul
görebilecek” bir model oluşturulabilmiş değil.
Türkiye’de faaliyet gösteren gazetecilik kuruluşlarının bu konuda nasıl çözümler
bulduğunu (veya bulamadığını) araştırmak adına, henüz 2014 yılında kurulmasına rağmen
özellikle çevrimiçi ortamda adını duyuran ve yükselen bir başarı grafiği çizen Diken bu raporda
örnek olarak ele alınmıştır.
Yöntem
Diken’in kurucusu ve sahibi Harun Simavi ile yaklaşık 45 dakika süren yüz yüze bir
röportaj yapıldı. Röportajda Sirkkunen ve Cook tarafından geliştirilen anketteki sorular
kullanıldı (Sirkkunen & Cook, 2012).
Rapor
Diken, Ocak 2014 tarihinden bu yana www.diken.com.tr adresli web sayfası aracılığıyla
faaliyet gösteriyor. Kurucu Harun Simavi, yıllardır gazetecilikle uğraşan bir ailenin son neslinin
111
bir üyesi olarak, on yılı aşkın gazetecilik deneyimi ve maddi birikimini Diken projesine kanalize
etmiş. “Taraflı” değil “tavır sahibi” olmak ve toplumun farklı kesimlerinden okuyuculara
ulaşabilmek için ilkesel bir duruş sergilemeye önem veren Diken ekibi, yalnızca internet
üzerinden faaliyet gösteriyor ve bir editör, bir grafikçi ve beş içerik geliştirici olmak üzere
toplam yedi kişilik bir ekipten oluşuyor. Ekibin tamamı tam zamanlı ücretli personel. Pazarlama
/ reklam gibi alanlar özelinde çalışan bir kişi bulunmuyor, H. Simavi şirketin yürümesi için habercilik dışında- yapılacak bu tür işlerle şahsen ilgilenmeye çalışıyor. Bunların dışında,
serbest çalışan ve getirdikleri haber / yazdıkları yazı bazında ücret alan “3-4 muhabir” ve “1015 yazar” bulunmakta. Ücretsiz / Gönüllü çalışan kimse veya stajyer bulunmuyor.
Çalışanlara ne kadar ücret verildiği, Diken’in gelir ve giderlerinin hangi aralıkta olduğu,
bir reklamın nasıl ücretlendirildiği gibi konularda sektörün rekabetçiliği ve bilgi gizliliği gibi
kaygılar göz önünde bulundurulduğu için herhangi bir sayısal veri paylaşılmadı. Diken’in tek
gelir kaynağı siteye verilen reklamlar. İlkeli gazeteciliğe oldukça önem veren Diken için reklam
konusunda da uyulması gereken ilkeler bulunuyor. H. Simavi, reklamları gösterim başına
ücretlendirmenin reklamın yayılmasına bir katkısı olmadığını ve verimsiz olduğunu düşünüyor.
Ayrıca Diken’in güçlü olduğu nokta sayfa gösterim sayısından ziyade erişen -tekil (unique) kişi
sayısı olduğu için, reklamları buna göre ücretlendiriyorlar. Web sitesindeki reklam alanları
haftalık olarak satılıyor. Reklamı veren müşterilerin sonuçlardan memnun olduğu görülmüş.
Bu da okuyucu kitlesinin “kaliteli” olmasına bağlanıyor, zira reklama tıklayan okuyucunun
ürünü/hizmeti satın alma oranının da yüksek olduğu şeklinde bir analiz yapılmış.
Geliştirilen içeriği sosyal medya üzerinden yayıyorlar. Her içerik geliştirici kendi
içeriğinin yayılmasından da sorumlu. Sosyal medyada okuyucularla gerçekleşen etkileşime
önem veriyor ve okur geri bildirimlerini değerlendirmeye alıyorlar.
Reklamlarla ilgili bir başka ilkesel konu da “her gün eleştirilen bir kişi/kuruluşun”
reklamının alınmaması. Bu konuda çok keskin çizgiler olmasa da, tercih edilmeyen bir durum
olacağı belirtiliyor. Hatta alınan reklamların kontrol edilebilmesi adına herhangi bir medya
planlama ajansıyla çalışılmıyor, müşteriyle doğrudan temasa geçiliyor. Reklam verimi ve
okuyucu kalitesi üzerinden bir nevi “butik reklamcılık” yapılıyor denebilir.
Sponsorluk konusunda benzer ilkeler hâkim, Türkiye’de sponsorlar medya organlarına
çok fazla müdahale ettiği için böyle bir modele sıcak bakılmamış. Yine Türkiye’de okuyucu
profili ve yaşanmış bazı örnekler neden gösterilerek ücretli üyelik veya paywall gibi sistemlerin
işe yaramayacağı düşünülüyor. Crowdfunding gibi destek mekanizmalarının da işe
yaramayacağı ve sürdürülebilir olmayacağı şeklinde bir bakış hâkim.
Web sitesinin trafiğinin yarısı mobil ağlardan gelse de, mobil ortamda reklam satmaya
karşılar. “Bir şey okurken araya reklam girmesi”nin okuma kalitesini düşürdüğünü ve kabul
edilemez olduğunu ifade ediyorlar. Ücretli mobil uygulamaların satın alınmadığını
düşündükleri için bir mobil uygulama geliştirmemişler.
Çevrimiçi ortamda habercilik hizmeti vererek kâr etmenin özellikle Türkiye’de oldukça
zor olduğu ve denenen hiçbir şeyin işe yaramadığı düşünülse de, Diken kendini yenilikçi,
manevra kabiliyeti yüksek ve risk alabilecek bir oluşum olarak görüyor. Bu nedenle sürekli yeni
112
arayışlar içindeler ve “bugüne kadar yapılmayan” modeller üzerinde çalıştıklarını ifade
ediyorlar. Henüz açıklamak istemedikleri “farklı gelir kaynaklarını bir araya getiren” ve
okuyucunun da sıcak bakabileceği yeni bir model üzerinde çalışıyorlar.
Sonuç olarak Diken güvenilir, ilkeli ve tavır sahibi habercilikten ödün vermeden gelir
sağlayabileceği yöntemleri aktif bir şekilde arıyor ve yenilikçiliğine olan inancı yüksek.
Kurulduğundan beri giderleri gelirlerinden daha yüksek olsa da, bir yöntem bulana veya
başlangıçta ayrılan sermaye tükenene kadar kararlı bir şekilde bu yolda ilerlemeyi planlıyor.
Sonuç
Haber içeriklerine ulaşım Google gibi arama motorları ve artarak sosyal medya
üzerinden gerçekleşiyor ve tekil kullanıcı sayısı siteler arası rekabette önemli bir rol oynuyor
(Olmsted et al, 2011). Bunun farkında olan Diken, reklam satışı ve analizini de buna uygun
olarak yapıyor.
Özellikle güvenilir ve ilkeli haberciliğin Türkiye’de sekteye uğradığı şu dönemde,
kendini farklı bir yerde konumlayan Diken gibi habercilik organları için “araştırmacı
habercilik” alanında bir marka değeri yaratmak bir seçenek olabilir. Bu konuda gerek bazı
kuruluşların gerekse toplumun ilgili kesimlerinin bireysel katkılarıyla kurulan özel habercilik
ekiplerinin Güney Afrika veya Hindistan gibi ülkelerde kendilerini sürdürebildikleri biliniyor
(Nevill, 2014).
Yeni medya döneminde haberciliğin var olma mücadelesi içerik kalitesi ve tarzının
yanında teknolojik ve ticari inovasyona da dayanıyor. Pavlik’e göre, medya organlarının dört
ana koldan ilerlemesi gerekiyor: (a) Araştırma-Geliştirme (artırılmış gerçeklik, büyük veri
analizi gibi yatırımlarla hizmet kalitesinin artırılması), (b) Doğru ve güvenilir habercilik
(ihbarları doğrulamak için coğrafi verilerin kullanılması veya onaylanmış vatandaş gazeteciliği
platformları), (c) İfade özgürlüğü (“saydam” habercilik, sosyal medya ile katılımcı habercilik)
ve (d) Etik (bilgi güvenliği ve gizliliği, kriz anlarında üyelik ücretlerinin değiştirilebilmesi
esnekliği, vb.). Bu konularda kullanıcının talepleri karşılandığı takdirde habercilik hizmetinin
internet üzerinden satılabilmesinin mümkün olabileceği öngörülüyor (Pavlik, 2013). Ancak
toplumların internet kullanımı ve haber edinme alışkanlıklarının buradaki etkisi büyük
olduğundan, bir yenilik yatırımı yapılmadan önce yerel/bölgesel dokuya hitap edip etmediğinin
de analiz edilmesi gerekiyor.
Kaynakça
Nevill, G. (2014). Funding news freedom: How reporting is paying its way. Index on
Censorship, 43(3), 63-66.
Olmstead, K., Mitchell, A., & Rosenstiel, T. (2011). Navigating news online: Where people go,
how they get there and what lures them away. PEW Research.
113
Pavlik, J. (2000). The impact of technology on journalism. Journalism Studies,1(2), 229-237.
Pavlik, J. V. (2013). Innovation and the Future of Journalism. Digital Journalism, 1(2), 181193.
Sirkkunen, E., & Cook, C. (2012). Chasing Sustainability on the Net: International research
on 69 journalistic pure players and their business models. University of Tampere.
114
Doğuş Yayın Grubu
Müge Hasbay ve Tülin Alkan
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Giriş
20. yüzyılın sonlarında ortaya çıkan internet, tarihsel süreç içerisinde en hızlı gelişen
iletişim aracı olarak kısa sürede bireylerin günlük hayatlarının bir parçası haline gelmiştir.
Türkiye’de internet 1990’lı yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. 12 Nisan 1993’te TÜBİTAK
(Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu) ve ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) iş
birliği ile DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) çerçevesinde Türkiye internete bağlanmıştır.
Sırasıyla Ege Üniversitesi (1994), Bilkent (1995), Boğaziçi (1995), İTÜ (1996) bağlantıları
gerçekleştirilmiştir. (Karaduman 2003, s:146)
1996’da 14.200 olan internet kullanıcı sayısı, 2000 yılında 1.500.000’e, 2014 yılında
35.9 milyona ulaşmıştır (% 45 penetrasyon). 2017’de Türkiye’de 50 milyon üzerinde internet
kullanıcısı olacağı öngörülmektedir. (MEC Turkey 2015) Artan internet kullanımı ve gelişimi
habercilik için de yeni bir kanalın gelişmesine neden olmuştur. Bununla birlikte, yalnızca
internet üzerinden yayın yapan haber portalları ve asıl işi habercilik olmayan kişiler tarafından
yönetilen ve kurulan pek çok haber sitesi ortaya çıkmıştır.
Web 2.0 ile birlikte haberi üreten ve tüketen arasında yeni bir ilişki de doğmuştur.
İzleyicinin, içerik üretebilmesi ve üreticilerin içeriklerini indirebilmesi söz konusu olmuştur.
Doğuş Grubuna ait haber portalı incelendiğinde, portalın TV kanalının bir uzantısı olduğu
görülmüştür. Genel olarak yatırımlarını, izleyici datası almak, kullanmak ve gelirlerini
arttırmak yönündeki çalışmalara sarfettikleri, öte yandan, sosyal medya da dâhil olmak üzere
interaktif çalışmalar ile izleyicinin içerik üretebileceği çalışmalardan mümkün olduğunca uzak
durmayı tercih ettikleri gözlemlenmektedir. Jenkins, içeriğin belirli sınırlar içinde
kalmayabileceği ve farklı yönlere gidebileceğinden bahsetmektedir (Jenkins, 2006). Politik ve
kültürel ortamın bu süreç üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Aynı kaygıyı Doğuş Yayın
grubunun internete yaklaşımında da görmekteyiz. Söz konusu ortamın herkesin katılımcı
115
olmadığı, legal sistemlerin tam oturmadığı bir mecra olması sebebiyle, grubun, daha kontrollü
yayın yapabilmek adına yüksek miktardaki alt yapı yatırımlarını anlamak mümkündür. Bu
sayede, istenilen sosyal ve kültürel değerleri yayabilme imkânı ortaya çıkacak ve ekonomik
açıdan güçlenme olanağı da artacaktır.
Ancak Doğuş Yayın Grubu’nun tematik yayın yapan kanallara sahip olması nedeniyle
kendi güçlü taraflarının farkında olduğu söylenebilir. Ayrıca, hedef kitlesine uygun bir yayılım
sağlaması grubun, internetin ve doğru datanın gücüne inandığının bir göstergesidir. Yine legal
sistemde ve ölçümlemedeki eksikliklerin alt yapı yatırımları ve hızlı büyümedeki olumsuz
etkilerinin aynı şekilde Doğuş Yayın Grubu’na da yansıdığını görmekteyiz; ancak doğru datayı
alabilme ve kullanabilmenin katacağı güç ve her geçen gün artan izlenme potansiyeli bir takım
yatırımların da önünü açmış ve grubu ‘kendi ölçümlemelerini kendi yapar’ noktasına taşımıştır.
Doğuş Yayın Grubu
NTV, 1996 yılında Cavit Çağlar tarafından kurulan, Türkiye'nin ilk haber kanalıdır.
Ocak 1999'da Doğuş Yayın Grubu bünyesine katılmıştır. NTV, Türkiye'de tematik kanal
dönemini başlatması açısından önem taşımaktadır. Önceliği TV olarak yayın yapmaktadır.
Basın hariç tüm alanlarda faaliyet göstermektedir. NTV’nin bugüne kadar olan bütün
yatırımlarının TV üzerine olduğunu söylemek mümkündür. Ancak son iki yılda dijitale bakışın
grup içerisinde de değiştiği görülmektedir. İlk web sitesi NTVMSNBC.com 15 Mayıs 2000
tarihinde MSNBC ortaklığı ile haber portalı olarak yayın hayatına başladı. NTVMSNBC.com
Microsoft'un 2013 Şubat ayında MSNBC'de bulunan hisselerini devretmesinin ardından yoluna
NTV.com.tr olarak devam etmiştir.
CNBC ise, National Geographic ve Condé Nast gibi dünya çapında önemli marka ve
kuruluşlarla çalışmaktadır. İzleyicilerine gündüz finans-ekonomi ve akşam eğlence içeriği
sunan CNBC- tematik TV kanalı trendini hızlandırmıştır. CNBC-e, Türkiye'nin ilk finans kanalı
olmasının yanında aynı günde farklı iki kuşak sunan ilk hibrid TV kanalı modelidir. Grup
bünyesine 2011’de Türkiye’nin ilk özel televizyonu STAR TV de katılmıştır. Bunlara ek olarak
müzik, spor, eğlence temaları ile grup çatısı altında bulunan Kral TV, NTV Spor, NTV Spor
Smart HD, e2 tematik TV kanalları aracılığıyla izleyicilerle buluşmaktadır. Doğuş Yayın Grubu
aynı zamanda NTV Radyo, Capital Radio Türkiye, Kral FM ve Kral Pop gibi her biri farklı
tema/müzik kategorisine odaklanan radyoları bünyesinde barındırmaktadır. Basın hariç tüm
medya kanallarında etkindir.
NTV Haber Kanalı Misyonunu şu şekilde açıklamaktadır; “milyonların peşinden
koşmadan, foto galerileriyle satış yapmak yerine, hedef kitleye uygun haberler yapabilmek,
116
doğru hedef kitleye kaliteli hizmet sunabilmek ve tematik kanallardaki başarısını
sürdürebilmek.” (Kökdemir, 2015)
Doğuş Grubu Dijital Kanalları
Doğuş Yayın Grubu’nun dijital üzerinden yayın yapan web siteleri mevcuttur. Sadece
NTV aylık ortalama 55 milyon trafik almaktadır. Bununla birlikte mobil uygulamalar aracılığı
ile mobil üzerinden de yayın yapmaktadır. Grubun mobile yönelme nedeni 2014 yılında
Türkiye’de mobil penetrasyonun 76 milyona (%91,5) ulaşmış olmasıdır. Ortalama mobil
internet kullanıcı sayısı: 26.4 Milyon (%34), ortalama mobil internet kullanma süresi ise: 1 saat
53 dakikadır. Akıllı telefon penetrasyonu: %30’dur. Bu durum mobile yapılan yatırımın
artmasına neden olmuştur. (MEC Turkey, 2015)
Doğuş Yayın Grubu, CNBC-E‘de TV ve ekonomi birbirinden ayrılmış durumdadır.
Yine NTV haber ve NTV Spor olmak üzere yayın yapmaktadır. Farklı içerikler nedeniyle
birbirinden bu şekilde ayrıştırılmış bir yayın stratejisi benimsenmiştir. Her alanda farklı
ihtiyaçlara cevap veren tematik kanallar, Grubun genel yayın politikasını oluşturmaktadır.
Tematik yayın yaparak kendini farklılaştıran Doğuş Yayın Grubu, belgesel ve yemek kanalı
hariç, spor, müzik, haber, eğlence temalı farklı kanallardan yayın yapmaktadırlar. TV’de
yapmış oldukları bu ayrımı birebir dijitale de yansıtmış oldukları görülmektedir. Farklı siteler
farklı içeriklerle farklı hedef kitlelere göre şekillendirilmiştir. Genel olarak yayın politikaları,
tematik olarak ayrım yapmak ve her alanı kapsayabilmek şeklinde oluşturulmuştur.
Doğuş Yayın Grubu, Türkiye’de mobil ve dijitalin gidebileceği daha pek çok yer
olduğuna inanmaktadır. Yayın Grubu izleyici hazır oldukça dünyanın gittiği yöne doğru bir
dönüşüm içerisinde olacaklarını her fırsatta ifade etmektedir. Bunun için, dünyada örneği
mevcut olan, ancak Türkiye’de ilk olacak bir çalışma başlatılmıştır. Bu projenin hayata
geçirilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Yeni yatırım sayesinde daha merkezi bir portal
yaratılacaktır. Türkiye’de medya kanalları arasında en hızlı gelişen kanalın Dijital olması
medya grubunu büyük yatırım yapmaya itmiştir. NTV haberin web üzerinden yayın yapmaya
başladığı 2000 yılında 1.500.000 olan internet kullanıcı sayısı 2014 yılında 41 milyona
ulaşmıştır. Bugün NTV haber portalı aylık ortalama 55 milyon ziyaretçi trafiğine sahiptir. Yine
Türkiye’de dijitalin ciddi bir büyüme göstermekte olduğunu da görmekteyiz. 2013’te
Türkiye’de dijitalin aldığı pay %10 iken 2014’te bu pay %20’ye yükselmiştir. Bu oranın 2 sene
içinde %33’lere ulaşması beklenmektedir. (MEC Turkey, 2015)
Yine mobil sahipliğinin yükselmesi ile birlikte mobil, sektörün en önemli ayaklarından
biri olarak görülmeye başlanmıştır. Bugün dijitaldeki toplam pazarın %30’u mobile aittir.
Dünyada dijital pazarın 2018’de %60 olması beklenmektedir. Tüm bu veriler Doğuş Medya’nın
117
yatırımlarını bu yönde arttırmasında önemli birer etkendir. Sosyal ve kültürel gücü dolayısıyla
ekonomik gücü elinde tutmak isteyen medya büyük kuruluşları birçok farklı yapılanmaya daha
fazla olanak sağlayan, daha düşük maliyetli çoklu iletişime açık olan internete daha fazla
yatırım yaparak daha kontrollü yayın yapma eğilimi göstermişlerdir. Aynı yaklaşımı Doğuş
Yayın Grubunun da göstermekte olduğunu söylemek mümkündür.
Grubun dijital gelirine baktığımızda Türkiye ortalamasının altında olduğunu görüyoruz.
Bunun nedeni, geniş kitleye hitap eden Star TV’nin satın alınmasından sonra TV payında
yaşanan gelir artışıdır. Şu an, Grubun kendi içinde tüm tematik kanallarının dijital getirisi %510 arasında değişmektedir. Hayata geçirilecek olan yeni proje ile 1-2 yıl içinde, dijital kanaldan
elde edilen gelirin %20’ye çıkmasını hedeflenmektedirler. Yine bu yeni proje sayesinde daha
doğru ve hedef odaklı data almak ve bu dataları kullanabilmek mümkün olacaktır. Ayrıca, 2015
sonunda dijital bir video portalı ile yeni yapılanma desteklenecektir.
Mevcut Dijital Kaynaklar ve Zorluklar
1994’te hotwired.com’da ilk banner reklamlarının gösterilmesinden bu yana internet
üzerinden elde edilen gelir kaynakları çeşitlilik ve farklılık göstermeye başlamıştır. Eskiden
daha çok banner ve displaylerden gelir elde edilirken artık daha çok video ve mobilden elde
edilen reklam gelirleri önem kazanmıştır. 2014 yılı rakamlarına baktığımızda Türkiye’de aylık
video için geçirilen süre: 22,5 Saat/Ay’a ulaşmış, Web TV, 27 milyon ile internet erişiminin
77’sine, geleneksel TV izleyicisinin 59%’una sahip olmuştur. (MEC Turkey, 2015)
Merkezi bir yapı içerisinde zamanla yarışan internet haber siteleri ise geleneksel haber
kurumlarına oranla daha karmaşık bir yapıda rekabet etmektedir. İnternet gazeteleri sürekli
değişen, yenilenen bir ortamda, bir yandan kullanıcı beklentilerini karşılama ve haberciliğe
odaklanma çabası içindeyken, öte yandan, finansal/ekonomik olarak ayakta kalma kaygısı
yaşamaktadırlar. Başka bir deyişle; geleneksel habercilik değerleriyle ticari çıkarları dengeleme
ve sınırları çizilemeyen bir ortamda diğer çevrimiçi aktörlerle rekabet etme mücadelesi içine
girilmiştir (Sirkkunen&Cook, 2012). Haber alanlarını ücretsiz olarak okuyucuya sunan,
okuyucu ilgisi ve devamını sağlayacak her türden içeriğe sitesinde yer veren çevrimiçi
gazetelerin öncelikli hedefi gelir elde etmektir. Bu nedenle, haberlerin tarafsızlığı için dengeyi
sağlayabilmek temel güçlüklerden birisidir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bilinirlik, içerik
kalitesi, ziyaretçi sayısı ve profili, görsel kalite gibi unsurlar son derece önem kazanmıştır.
Ancak satış evi sayısının çok yükselmesi ve bunların hayatta kalabilmek için farklı
yöntemler kullanıyor olmaları da sorun yaratmaktadır. İçeriğin doğru yönetilip doğru kişilere
pazarlanması ve doğru hedef kitleye gitmesi gelir kaynaklarının artması için önemli bir etken
olmalıdır. Paul Barford’a göre, internet üzerinde yaratılan sahte trafikler, online yayıncılık
dünyası açısından sanıldığından daha önemli problemlere yol açmaktadır. Hileli trafiğin
118
reklamcılar açısından maliyeti –ABD’de- yıllık 180 milyon doları bulmaktadır. (Sebastian,
2013, s:30)
Bugün çevrimiçi ortamda yaratılan trafiğin yüzde 35’i insan kaynaklı değildir. Yine
sahte içerik ve hileli uygulamalar alışılagelmiş gazetecilik değerlerini ve etik ilkeleri hiçe
sayarken, reklam verenler açısından da büyük bir soruna yol açmaktadır. Bu durum ölçümleme
ve dolayısıyla fiyatlama konusunda yanıltıcı olmaktadır.
Tüm bu nedenlerle, tematik kanallara sahip olan Doğuş Yayın Grubu bunu bir avantaj
olarak kullanmakta ve ölçümleme için kendi alt yapısını da kullanmaktadır. Grup, yeni projeleri
ile çok daha net verilere sahip olabilmeyi hedeflemektedir. Mevcut durumda kendi dataları ile
birlikte Google’ın ücretli datalarını da kullanarak spesifik hedef kitleye ulaşabilecek çalışmalar
yapmaktadırlar. Bu verileri şu an için daha çok kampanyalarında kullanmaktadırlar. NTV’de,
hem TV hem de dijital reklamlarda ulaşılan izleyici birim maliyeti diğer kanallarla
karşılaştırıldığında yüksek görünmektedir. Ancak, diğer kanalların istenilen hedef kitleye
ulaşamadıklarını şu an Türkiye’de bu ölçümlemenin doğru yapılmadığını düşünen yayın Grubu
Tematik yayınları nedeniyle doğru hedef kitleye ulaştığını düşünmektedir. Bu nedenle kişi
başına izlenme maliyeti yüksek gibi görünse de NTV’nin hedef kitlesinin belirli olması
nedeniyle daha başarılı ve daha uygun maliyetli satış yapıldığını ve gelirlerini bu şekilde elde
ettiklerini belirtmektedirler (Kökdemir, 2 015) .
NTV Spor Haber kanalı ise, kendi ürettiği içeriği diğer kanallara satarak da gelir elde
etmektedir. CNBC-E ise, bankalara içerik sağlayarak gelir elde etmektedir. Star TV’nin gruba
katılması ve TV odaklı yayın yapması nedeniyle şu an grubun dijitalden elde ettiği gelir % 510 arasındadır. Yeni proje ile %20’lerin yakalanması hedeflenmektedir.
İllegal yayınlar ve düzenlemeler
İnternet medyasının başlangıcı, yazılı basının sayfalarını İnternet’e aktarması ile
mümkün olmuştur. 1995’te, New York Times, The Washington Times gibi gazetelerin
yayınlarını bire bir İnternet’e aktarmaları bu süreci başlatmıştır. Aynı yıl Avrupa’da da
International Herald Tribune ve Daily Mirror gibi gazeteler sayfalarını İnternet’e açmıştır.
(Çakır 2007, s.138) Bir yandan iletişim teknolojilerinin hızla geliştiği, diğer yandan da bu
gelişmelerin ortaya çıkardığı yeni sorunların giderilmesi için yeni yasal düzenlemelerin
gündeme geldiği bir dönemde, habercilik yapan kuruluşlar da ürünlerinin kullanımını
denetleme çabasına girişmişlerdir. Gazeteciliğe ilişkin ürünlerin kullanımının denetlenmesi, bir
ölçüde yeni koruma teknolojilerinin geliştirilmesiyle mümkün iken, ticari medya kuruluşlarının
asıl güvendiği yöntem telif haklarının habere uygulanmasıdır. Ancak, telif haklarının habere
uygulanması incelikli ve karmaşık bir konudur (Uzun, 2005 s:47-48) .
119
İnternet teknolojisinin kendi, kontrol edilemez DNA'sı teknolojinin temel dinamikleri
çerçevesinde bağımsız kendi içinden gelen bir kontrol yapısının oluşmasına sebep olmuştur. Bu
yapı gücünü yazılım dilinden almaktadır. Galloway'in "teknik standardizasyon" terimi ile ifade
ettiği gibi sadece anlaşma, organize uygulama, geniş benimseme ve güdümlü katılım ile bu
sağlanabilmektedir (2006). Mevcut durumda, illegal sitelerin ortadan kaldırılması büyük telifler
ödeyen medya kuruluşlarını daha fazla yatırım yapmaya teşvik edecek gibi görünmektedir.
Ancak interneti diğer medya iletişim araçlarından ayıran bu, bir parça daha özgür ve ucuz yayın
yapabilme olanağı yasal düzenlemelerle ortadan kaldırılmamalıdır. Yine de konu ile ilgili ciddi
sorunların yaşanmaktadır. Öyle ki, sadece illegal siteler ve dijital düzenlemelerle ilgilenen
hukuk bürolarının büyük bir hızla artması Türkiye’de bu yöndeki düzenlemelerin yetersizliğini
ortaya koymaktadır.
TV’de yapılan bazı kesintilerin dijital ortamda yapılmaması; örneğin Games of Thrones
gibi popüler dizilerin dijitalde kesintisiz izlenebilmesi dijitalin izlenme oranını artırmıştır. Bu
tür dizilerde 200.00-300.000 izlenme oranına ulaşılmaktadır. Doğuş Grubu dijitalde kaliteli
yayın ile illegalin önüne geçmeye çalışmaktadır.
Dijitaldeki en büyük sorunlardan birisi de, elde çok fazla datanın olması ve oldukça
analitik olan bu dataların medya şirketleri tarafından doğru yorumlanamaması olarak
gösterilmektedir. Sektördeki deneyimsiz eleman sayısının fazla olması, uzmanlaşmanın az
olması gibi nedenlerin etkili olduğu ve dijitalde yasalar dâhil olmak üzere sıfırdan düzenlenmesi
gereken pek çok konunun olması dijital kanalların doğru kullanılmasının önüne geçtiği görüşü
baskındır. Mevcut sisteme bakıldığında bu süreci genç bir kitlenin yönettiği görülüyor ve daha
bilinçli çalışmalar yapılması gerektiğinin önemi görülüyor. Yeni iletişimcilerin daha fazla
donanıma sahip olmaları gerekiyor. Bu beklenti Doğuş Yayın Grubu’nda da sektörün genelinde
de önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Bu kanaldan daha doğru faydalanılabilmesi ve elde
edilen datanın doğru analiz edilebilmesi adına, yeni medya iletişimcilerinin aşağıda belirtilen
temel bazı özellikleri taşıması gerekliliği bir ihtiyaca dönüşmüştür;
1) Analitik yeteneklerinin olması:
Sosyal medya geri bildirimleri, web analitiklerin doğru değerlendirilmesi, hedef
kitlenin işlem geçmişi, davranış şekillerinin doğru analizi ve tüm bunların bir araya
getirilebilmesi için önem taşımaktadır (Brinker, 2009) .
2) Taktik kampanyalarda birden fazla projeyi yönetebilme;
Farklı ve niş gruplara özel, farklı iletişim projeleri hazırlayabiliyor olmak ve bunları
yönetebilmek, doğru hedef kitleye doğru yol ile ulaşabilmek (Brinker, 2009).
3) Meraklı ve araştırmacı kişilik:
Hızlı değişen yeni medyayı doğru takip edebilmek, yeniliklere açık olarak yaratıcı
çalışmalar ortaya koyabilmek.
4) Yaptıkları çalışmaların etkilerinin farkında olabilmek:
120
Yeni medya, etkileşimin oldukça hızlı olduğu ve farklı yönlere gidebilecek bir
yapıya sahip. Dolayısıyla, yapılan çalışmaların kimleri ne şekilde etkileyebileceği
ve sonuçlarının ne olacağı konusunda öngörüye sahip olabilmek.
5) İçerik yönetimi konusunda bilgi sahibi olmak:
Yeni medya, toplanılarak üretmeye, farklı sitelerin içerikleri ile yeni bir içerik
yaratabilmeye olanak vermektedir. Hem doğru kaynağa ulaşabilmek, hem de farklı
içerikleri bir araya getirebilmek önem kazanmıştır.
Türkiye’de dijital içeriğin çok dağınık ve hala karanlık bir dünya olduğu düşüncesi devam
etmektedir. Kalifiye eleman sıkıntısı hala yaşanmaktadır. Şu an mevcut durumda çok fazla
matematiğin konuşulduğunu ancak bu matematiğin de çok rahat çarpıtıldığı bir durum
gözlenmektedir. NTV, reklam verene gösterilen rakamların oldukça yanıltıcı olduğu ve
iletişimcilerin matematik alt yapısı olmadığı için datayı doğru yorumlayamadığını
düşünmektedir. Bu nedenle, kanal kendi alt yapısını farklılaştırarak yatırım yapma yoluna
gitmektedir.
Sosyal medya
İnternette ve özellikle sosyal medyada haber kanalları kullanıcılar açısından rahatsızlık
yaratacak reklamlardan kaçınmalıdırlar. Bu, habere olan güveni de azaltabilmektedir. Öte
yandan, amacı iyi belirlenmeyen her reklam kampanyası söz konusu markaya önemli ölçüde
zarar verebilmektedir. Ayrıca, yanlış ve rahatsız edici reklamlar izleyici sayısında da düşüşe
neden olabilmektedir. Ziyaretçilerin izni olmadan bilgilerini toplamak, sürekli reklam içerikli
mesaj göndermek de dezavantaj yaratmaktadır (Marangoz, 2014 s:279-280) .
NTV sosyal medya kullanımına biraz mesafeli yaklaşmaktadır. Bunun nedeni, özellikle
haberde yanlış anlaşılma riskinin çok yüksek olmasıdır. Sosyal medyada karşı tarafın nasıl
algılamak istediği de oldukça önemlidir ve mesajlar içerik değiştirerek farklı yönlere
gidebilmektedir. NTV sosyal medyayı bu nedenle kendi içinde oluşturduğu bir ekip ile
yönetmektedir. Sosyal medyada reklam ve ünlü kullanımına özellikle haber kanalı için sıcak
bakılmamaktadır. Bunun yerine, içerik ile iletişim kurgusunu destekleyecek şekilde çalışmalar
tercih edilmektedir. Markalar ne kadar kuvvetli olursa olsun sosyal medyanın ayrı bir dünya
olduğu unutulmamalıdır. NTV sosyal medya stratejisi olarak, sosyal medya kurgulu
kampanyalar yaparken izleyici katılımı sağlanmayı benimsemiştir. Kampanya başarısı için
toplanan data yine dijital üzerinden elde edilmektedir. Buna örnek olarak NTV’nin Lassa için
yaptığı kampanya verilebilir. Lassa, daha önce Digiturk ile yürütemediği bir kampanyayı NTV
ile yapmaya başladığında #haftanınensağlamı sosyal medya aracılığı ile NTV üzerinden
seçilmeye başlanmış. Haftanın futbolcusunu takipçilerin seçmesi sağlanmış futbol kadar hassas
121
bir konuda hiçbir aşırılık yaşanmadan oldukça başarılı ve uzun soluklu bir kampanyaya imza
atılmıştır. Kampanya da özellikle doğrudan bir gönderim yapılmamış ancak geçen isimler
sayılarak en çok geçen isimin seçilmesi sağlanmıştır. Yine de sosyal medyanın hala kontrolsüz
bir alan olduğu görüşünde olan NTV, bu kampanya ile izleyiciyi serbest bırakmanın katılımı
arttırdığını ve sadakati yükselttiğini görmüştür. Bu yolla kampanya süresince 100 olan haftalık
tweet sayısı 13.000’e ulaşmıştır. Web sitelerinin içerikleri de iletişim kurgusunu destekler
şekilde oluşturulmuştur. Sosyal medya, farklı bir yapı olarak görüldüğü için, sosyal medya
uzmanları tarafından içeriden yönetilmektedir.
Dijital ile ilgili dikkat çeken bir diğer nokta ise, Türkiye’de Dijital oyuncuların
%50’sinin yurt dışı merkezli olmasıdır. Doğuş Medya Grubu olarak, gerçek bilgileri IAB’a
beyan etme zorunda oldukları ancak Twitter, YouTube gibi firmaların böyle bir zorunluluğu
olmaması nedeniyle istedikleri gibi yön verebildikleri konusu üzerinde durulan meselelerden
biri.
Dijitalde Medya kuruluşlarının daha başarılı yayın yapabilmesi için:
1.
2.
3.
4.
Doğru veri yönetimi,
Doğru hedef odaklı yayın yapılması ve buna göre gelir elde edilmesi,
İlgili sistem ve kanunların ihtiyaca göre geliştirilmesi ve uygulanması,
İllegal yayınları önleyebilmesi
gerekmektedir (Kökdemir).
Sonuç
Sadece reklamın yeterli bir gelir kaynağı olmadığı gerçeğini değerlendirmeye alan
Tematik yayın lideri Doğuş Yayın Grubu çalışma programındaki düzenlemeyi buna göre
yapmıştır. Grup, Türkiye’de doğru ölçümleme yapılmadığını savunurken doğru data toplama,
ölçme, kullanabilme ve bu datalardan gelir elde edebilme yönünde önemli adımlar atmaya
başlamıştır. Ayrıca, içerik pazarlaması Grubun diğer bir gelir kaynağıdır. Günümüzde,
reklamın yanında danışmanlık, data ve içerik pazarlaması, önemli gelir kaynakları olarak ortaya
çıkmıştır.
Türkiye’de haber ve yayın haklarının dijital ortamda korunamadığını ifade eden Grup,
izleyicisine, kaliteli haber, içerik ve görüntü sağlayarak ulaştığını belirtmiştir. Yeni yatırımları,
genellikle, ‘tek yerde toplama’, ‘gücü elinde tutma’ yönündedir. Grubun daha kontrollü yayın
yapabilmek adına yapmakta olduğu yüksek miktarda alt yapı yatırımları da bu doğrultudadır.
122
Bu sayede, istenilen sosyal ve kültürel değerleri yayabilme imkânı ve ekonomik açıdan daha
fazla güçlenebilme olanağı da artacaktır.
Legal sistemde ve ölçümlemedeki eksikliklerin alt yapı yatırımları ve hızlı büyümedeki
olumsuz etkilerinin aynı şekilde Doğuş Yayın Grubuna da yansıdığı görülmekte. Sektörde
kalifiye eleman sayısının artışı ve doğru ölçümlemenin, dijitalde de haber kalitesini arttıracağı
ve farklı kaynaklardan gelir elde etmenin önünü açacağı anlaşılmaktadır.
123
Kaynakça
BRINKERS S., (2009) “5 new skills for the future of marketing, Chief Marketing Technologist”
cited by Smith Paul Russell and Zook Ze (2011) “ Integrating offline and online media” Kogan
Page fifth edition UK. Pg.133)
GALLOWAY Alexander R.(2006) “New Media, Old Media: A History and Theory,” Edited
by Wendy Hui Kyong Chun, Thomas Keenan” Routledge New York s.187
JENKINS Henry, 2006 “Convergence Culture Where Old and NewMedia Collide
Updated and with a New Afterword” NewYork University Press, NewYork and London
www.nyupress.org
ÇAKIR Hamza “Geleneksel Gazetecilik Karşısında İnternet Gazeteciliği” Erciyes Üniversitesi
İletişim Fakültesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 22 Yıl 2007/1 (123-149 s.)
KARADUMAN, Murat, (2003). “İnternet ve Gazetecilik”, Yeni İletişim Teknolojileri
ve Medya, IPS İletişim Vakfı Вaвınları, İstanbul
KÖKDEMİR Işıltan, 2015 “Doğuş Yayın Grubu Satış Koordinatörü”- Mayıs 2015 Yüz yüze
görüşme notları
MARANGOZ Mehmet, (2014) “İnternette Pazarlama” Beta Вaвınları, İstanbul S.279-280.
MEC Türkiye, 93 ülkede faaliyet gösteren MEC Global’ın Türkiye organizasyonu bir medya
planlama ve satınalma şirketidir. Bilgi Teknolojileri ve iletişim Kurumu dataları, Google
analitics ve kendi global verilerini kullanarak müşterilerine aylık raporlar hazırlamaktadır.
SEBASTIAN M., (2013) “Study Suggests Fake Web Traffic Is Worse Than You Thought But
Publishers Have Ways to Identify It”, http://adage.com/article/media/fake-web-trafficcostingadvertisers-billions/243544/ (Erişim Tarihi: 20 Ekim 2013) Cited by Işık Umur, Koz
Alp E-Journal of New World Sciences Academy 2014 S:30
SIRKKUNEN Esa&COOK Clare, (2012) “Chasing Sustainability on The Net” Juvenes Print
Tampere
UZUN Ruhdan, (2005) , “Haber Telif Hakları ve İnternet Gazeteciliğinde İntihal” S:47-48 Gazi
оniversitesi İletişim Dergisi http://www.iletisimdergisi.gazi.edu.tr/arsiv/21.pdf
124
Gazetecilikte Dijital Değişim: Online Gazetecilik Hürriyet.com.tr Örneği
Gönül Yalçın
İstanbul Bilgi Üniversitesi
İçinde bulunduğumuz dijital çağda okuyucuların haber tüketim şekli değişmektedir. Bu
değişikliğe ayak uydurmak isteyen gazete ve gazetecilik anlayışının da aynı şekilde değişimi
kaçınılmazdır. Reklam ile varlığını sürdüren gazeteler, reklam gelirlerinin dijital ortama
kaymasıyla birlikte yeni gelir ve iş modelleri aramaya başlamıştır. Özellikle geçtiğimiz 10 yıl
içerisinde okuyucuların online platforma doğru kayması, reklamların da bu doğrultuda yön
bulmasına neden olmuştur. Reklam Derneği tarafından 2015 Nisan ayında açıklanan verilere
göre, dijital yayınların reklam gelirlerinin basılı yayınları geride bırakması da değişimin
önemini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Yaklaşık 6 milyar TL’lik reklam yatırımlarının
%19.9’unu dijital, 18,74’ünü ise yazılı basın reklamları oluşturmaktadır. Televizyon reklam
gelirleri ise %51.4 ile en yüksek reklam gelirlerini içeren kategori olarak karşımıza
çıkmaktadır.104 Dijital medyanın yükselişi her yıl devam etmekte ve bu yükselişin ilerleyen
yıllarda artarak devam etmesi beklenmektedir.
Değişen bu haber tüketimi ve reklam kanalları gazete endüstrisinin geleceği ve kalıcılığı
konusu bir kez daha gündeme getirmiştir. Marina Dekavalla yayıncıların gelirlerinin her zaman
reklam ve okuyuculara bağlı olduğunu ancak dijital medyanın ürün ve servisler için daha yeni,
etkili ve hedeflenebilir tanıtıma olanak sağlaması yapısıyla reklam yatırımlarının kontrolünü
ele geçirdiğini ifade etmiştir. (s:109) Dekavalla bu kapsamda gazeteler için en büyük zorluğun
inovasyon olduğunu belirtmiştir. (s:109) Bu kapsamda gazeteler için asıl konu nasıl ayakta
kalacakları ve bu yeni durumla yüzleşerek nasıl fırsata çevirecekleri olmaktadır.
Medya kurumlarında yaşanan hızlı değişim, ilk olarak Amerika’da 2006 yılından
başlayarak hız kazanarak diğer ülkelere yayıldı. (Sirkkunen E and Cook C. Chasin; 2012)
Uluslararası İnternet ve Mobil Reklamcılık Birliği (IAB) tarafından açıklanan 2010 yılı reklam
yatırımları raporunda paylaşılan verilerle online reklam pazarının 26 milyar dolara ulaştığı
açıklandı. Rapordan çıkan dikkat çekici bir sonuçta internet reklamlarının gazeteleri (basılı)
104
(http://rd.org.tr)
125
geride bırakmasıydı. Yine IAB tarafından paylaşılan 2013 yılı reklam yatırımları raporunda
2013'ün son çeyreğinde 12,1 milyar dolara ulaşan dijital reklam gelirlerinin yılsonu toplamında
ise 42,8 milyar dolar seviyesine ulaşmış olduğu görülmektedir. Bu rakamlar, ABD'de dijital
reklam gelirlerinin tarihinde ilk kez TV reklam gelirlerini geride bıraktığını gösteriyor.
(http://www.iab.net) Bu verilerden yola çıkarak Türkiye’de de reklam yatırımlarının yakın bir
zamanda televizyon reklamlarını da geride bırakmasını söylemek mümkün.
İnternet ülkemizde de hızla yayılmaya başlamış doğal olarak Türk basınını da etkisi
altına almıştır. Türkiye’de ilk Aktüel dergisi (19 Temmuz 1995) internette sayfa açar. Aynı
yılın Ekim ayında Leman Dergisi, online olur ve Zaman gazetesi de 2 Aralık 1995 tarihinden
itibaren gazetesindeki haber ve köşe yazılarını başlıklar halinde internet üzerinden vermeye
başlar. İlerleyen tarihlerde sırasıyla Milliyet, Hürriyet ve Sabah internet ortamına geçer. (Fırlar
2010:315)
Proje kapsamında değerlendirilecek olan Hürriyet Grubu, Doğan Medya Grubu
içerisinde yazılı ve online yayıncılık yapmaktadır. Doğan Medya 1980 yılında kurulmuş ve
medyanın birçok farklı kanalında yayın hayatını sürdüren bir şirkettir. Bünyesinde gazete,
dergi, kitap, radyo ve televizyon yayıncılığı, yapımcılık, basım, dijital medya, dağıtım,
perakende ve alternatif telekomünikasyon alanlarında faaliyet göstermektedir. Medya alanında
haber, eğlence ve eğitim için içerik ve medya araçları üreterek geliştirmek üzerine sunduğu
hizmetleriyle Türkiye’de çok sayıda kişiye ulaşmaktadır.
Doğan Medya Grubu çatısı altında yazılı medya, görsel ve işitsel medya ve online
platform bulundurmaktadır. Yazılı medya kategorisinde gazete olarak Hürriyet, Posta, Fanatik,
Hürriyet Daily News ile yer alırken dergi ve kitap yayıncılığı olarak Doğan Burada Dergi,
Doğan Egmont, Doğan Kitap, Dergi Pazarlama ve Planlama yer almaktadır. Doğan Dağıtım,
Doğan Printing Center ve Dogan Media International basım, dağıtım ve dış ticaret ayağında
hizmet verirken Doğan Haber Ajansı da 1999 yılından bu yana hizmet vermektedir. Doğan
görsel ve işitsel medya olarak Kanal D, CNN Türk, tv2, Dream tv, Kanal D Romanya ve Euro
D televizyon kanallarını bünyesinde bulunduran Doğan Medya, dijital sistemler üzerinden de
yayın yapan Radyo D, Slow Türk, CNN Türk Radyo ve radyonom.com’u da içermektedir.
Bunlar dışında yine görsel ve işitsel medya kategorisinde yapımcılık alanında D Production ve
müzik sektöründe yeralan Doğan Music Company hizmet verirken, dijital yayın
platformlarında D-Smart hizmet vermektedir. (http://www.doganholding.com.tr) Doğan medya
bünyesinde yer alan online platformlar ise hurriyet.com.tr, posta.com.tr, fanatik.com.tr,
radikal.com.tr, hurriyetdailynews.com, hurriyetaile.com, mahmure.com, Doğan İnternet
Yayıncılığı ve Yatırım A.Ş. (MedyaNet), arabam.com, hurriyetemlak.com, hurriyetoto.com,
yenibiris.com, ekolay.net, cnnturk.com, kanald.com.tr, yakala.co, bigpara.com olarak
sıralanabilir.
Doğan TV 2014 yılı internet raporunu yayınlayarak TV programları ile internet
entegrasyonunu kapsayan bir raporla dijital ve mobilin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha
126
gözler önüne sermiştir. Özellikle dijital alanda büyük bir atılım yapan Doğan Medya 2014
yılında kanald.com için 1.1 milyar sayfa gösterimi sağlayarak 2013 yılına oranla %48’lik
büyüme sağlamıştır. Cnnturk.com üzerinden sayfa gösterimi 605 milyon olurken, bir önceki
yıla oranla %150 oranında artış sağlamıştır. Akıllı telefonlarla birlikte artan mobil internet
kullanımı mobil uygulamalar ve kullanıcı dostu mobil siteler ile desteklenmiş ve her geçen gün
çığ gibi büyüyen bir kartopu etkisi yaratmıştır. Kanald.com’a 2013 yılında 25 milyon mobil
ziyaret olmuşken, bu sayı 2014 yılında 69 milyona çıkarak %176 büyüme yaşanmıştır.
DoğanTV Holding'e ait online video hizmeti olan, Kanal D, CNN Türk, Dream tv, Dream Türk
ve tv2'nin ellerindeki tüm arşivlerini buraya aktararak bir video platformu olarak yayın yapan
Netd ise mobilde 3 milyona ulaşarak bir önceki yıla kıyasla %533’lük bir büyüme yaşamıştır.
2014 yılı rakamlarıyla değerlendirdiğimizde Kanald uygulaması 7.3 milyon indirme sayısına
ulaşırken, bunu 2.2 milyon ile CNN Türk, 1.1 milyon ile Slow Türk ve 406 bin indirme sayısı
ile de RadyoD takip etmektedir. (http://webrazzi.com) Sağlanan bu veriler dijital alandaki
büyüme ve potansiyelin bir göstergesidir. Doğan Medya ise yarattığı yeni online platformlarla
ve oluşturduğu online yayıncılık anlayışıyla dijital çağı takip etmektedir.
Sosyal medya alanında gruba ait yayınların rakamlarını incelediğimizde Kanal D
Facebook’ta ki like sayısını 1.2 milyondan 2.4 milyona yükseltmiş ve %100 büyüme
sağlamıştır. Yine CNN Türk 120 binlik hayran grubunu 500 binlere taşıyarak %316 gibi
oldukça önemli bir büyüsel rakam yaratmıştır. ComScore’un Şubat 2015 verilerine göre
ülkemizde Google ve Facebook sonrasında en çok video izleten grup olduğunu bildiren Doğan
TV, infografikte yer alan verilere göre 2014 yılı içinde toplamda 1 milyara yakın video
izletmiştir. Aynı rakam 2013’te ise 300 milyon seviyesindedir.
Doğan Medya Grubu içerisinde bulunan Hürriyet Gazetesi 1 Mayıs 1948’de yayına
başlamış ve Sedat Simavi tarafından kurulmuştur. Sedat Simavi’nin vefatının ardından 1953’de
gazetenin yönetimi oğulları Haldun ve Erol Simavi’ye geçer. 1994 yılında ise Doğan Grup
bünyesine geçmiştir. (Aydoğan 2013:34) Türkiye genelindeki ortalama günlük net gazete
satışları 2013 yılında 5.088 bin adet iken 2014 yılında 4.919 bin adet olarak gerçekleşmiş, %3.3
oranında bir düşüş yaşanmıştır. Hürriyet Gazetesi’nin 2013 yılında 403 bin olan günlük
ortalama net satış adedi ise, 2014 yılında 380 bin adet olarak gerçekleşmiştir.
(http://www.hurriyetkurumsal.com) Hürriyet gazetesi, dijital ortamda yayına 1 Ocak 1997’de
başladı. Önceleri sitemiz sadece gazetenin internet versiyonuydu. Üç yıl kadar bu böyle devam
etti. 1999’un son aylarında site tamamıyla yenilendi. Sadece gazete haberleri değil, okurlara
gün içindeki gelişmeleri, borsa verilerini takip edebilecekleri olanaklar sunuldu, bunun da
ötesinde yeni kanallar açıldı. Hürriyet gazetesinin internet haber sitesi Türkiye genelinde şubat
2011 istatistiklerine göre en çok ziyaret edilen siteler sıralamasında 7. sırada. Dünya genelinde
ise 474. Sırada yer alır. (Roşan, 2002:76)
Hürriyet Grubu’nun yönetim kurulu 2014 faaliyet raporunda şirketin gelişimi hakkında
öngörüler bölümünde “Şirket yurtiçi internet ve dijital medya piyasasında yatırımlarını
127
sürdürerek payını arttırmayı planlamaktadır. Bugün için gazete, web, tablet, cep kanallarından
günde yaklaşık 6 milyonun üzerinde kişiye dokunan Hürriyet internet grubu önümüzdeki
yıllarda 10 milyon kişiye erişmek ve aşmak, bu şekilde toplam gelirler içinde internetin payını
artırmak için çalışmayı hedeflemektedir. Şirket online faaliyetlerini gelirlerinin daha büyük bir
oranına taşımak için faaliyetlerine hız vermiş, 2014 yılında online reklam pazarının üzerinde
büyüyen online reklam gelirlerini daha ileri noktalara taşımak için kararlı adımlar atmaya
devam etmiştir” ibaresi yer almaktadır. (http://www.hurriyetkurumsal.com) Hürriyet Grubu
günden güne dijital medyaya adaptasyon sağlayarak, iş geliştirme yönünde önemli bir adım
olarak görmüştür.
Hürriyet Grubu’na gelen reklam gelirleri değerlendirildiğinde 2014 yıl sonu itibariyle
en önemli paya İnşaat ve Dekorasyon Hizmetleri, Perakendecilik, Turizm, Sosyal İlanlar,
Otomotiv, Ulaşım Araçları ve Yan Sanayi sektörüleri Hürriyet’in reklam gelirlerinde ilk sıraları
paylaşmışlardır. Ayrıca Finans, Seri İlan, Tekstil ve Eğitim sektörleri Hürriyet’in güçlü olduğu
alanlardır. Okur profili ise %62’si ABC1 sosyo-ekonomik grubundan oluşmaktadır. Tüm
okurların yaklaşık %29’u kadınlardan, %71’i erkeklerden oluşmaktadır. Okuyularımızın %58’i
18-44 yaş aralığından oluşmaktadır.
2014 yılında, konsolide gelirlerin %67’si reklamdan, %13’ü tirajdan, %14’ü baskıdan ve %6’sı
diğer gelirlerden gelmiştir. 2013 yılında, konsolide gelirlerin %67’si reklamdan, %13’ü
tirajdan, %16’sı baskıdan ve %4’ü diğer gelirlerden gelmiştir.
GELİRLER (BİN TL) **
2014
Reklam Gelirleri (Yazılı Basın)
Online Reklam ve İnternet Gelirleri
Tiraj Gelirleri
Baskı Gelirleri
Diğer Gelirler
TOPLAM GELİRLER
369.979
113.305
93.817
100.358
42.123
719.582
PAYI
(%)
51,42
15,75
13,04
13,95
5,85
100
2013
433.086
103.507
102.884
128.100
37.998
805.575
PAYI
(%)
53,76
12,85
12,77
15,90
4,72
100
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de internet reklam gelirleri hızlı bir büyüme
göstermektedir. 2013 yılında internet gelirlerinin toplam reklam gelirleri içindeki payı %13
olmuştur. 2014 yılında ise bu oran %16’ya yükselmiştir. Gazete üretiminde kağıt giderlerinin
önemli bir payı bulunmaktadır. 2014 yılında satışların maliyetinin %24’lik kısmı kağıt
giderlerinden oluşmuştur. 2013 yılında ise yine aynı şekilde satışların maliyetinin %25’lik
kısmı kağıt giderlerinden oluşmuştur. Online yayıncılığın gider yönünden bir avantajını da
kağıt giderlerinin olmaması olarak söylemek mümkündür.
MediaCat’e göre Hürriyet, her geçen gün dijitale karşı verdiği mücadele daha da
çetinleşen konvansiyonel gazeteler arasında başarılı bir örnek olarak önde gidiyor. MediaCat,
Kafka projesiyle dijital dönüşüm sürecini başlatan Hürriyet’in bu projeyle yeni medya düzenine
128
başarıyla ayak uydurduğunu, Yönetim kurulu başkanından icra kurulu üyelerine, yöneticilerine
çalışanlarının kartvizitlerinden ‘gazete’ ibaresini çıkardığını ve kendini ‘Hürriyet Dünyası
çalışanı’ olarak tanımladığını belirtmiştir. Sunan tablete özel versiyonu olan Hürriyet, alternatif
mecralarda mecranın ruhuna uygun içeriği ve geniş bir okur kitlesine erişimiyle de dikkat
çekiyor. (www.hurriyet.com.tr) Tüm bu gelişmeler medya kuruluşlarını web sitelerini
geliştirmeye yönlendirse de internet hala ciddi bir gelir kapısı değil. Örneğin Hürriyet Grubu,
2012’de toplam reklam gelirlerinin sadece %10’unu internet sitelerinden elde ettiklerini,
2013’teyse bu oranın %13’e yükseldiğini belirtiyor. 2014’te bu rakamı %16’a yaklaşmış olarak
görüyoruz.
Hürriyet Gazetesi’nin dijital olarak yaptığı çalışmalar üzerine röportaj yaptığımız
Hürriyet İnternet Grubu’nda Portal ve İş Geliştirme Koordinatörü olarak uzun zaman görev
yaparak, başarılı işlere imza atan ve yeni görevine Sözcü Gazetesi’nde devam eden Erhan Acar
medya sektörü ve gazetelerin satışları ile reklamın mecra ve biçim değerlendirilmesi olarak
durum ele alındığında gazetelerin düşüşte olduğunu ifade etti. Acar, “Ancak reklamda ki kayma
değil, adapte olamamış müesseseler ve adapte olamamış iletişim çalışanları burada çok
problemli” diyerek durumu değerIendirdi. Gazete reklamları güçlü duyuru alanı olmaktan
çıkıyor ve krallıklarını kaybediyorlar. Televizyonlar da keza öyle, online’a kayıyorlar. Aslında
buna sadece kayma demek tek başına doğru değil. Reklam bütçesi büyürken bir çeşitlenme
olarak elbette online reklama kayma söz konusu ama bu esnada online’nın de büyüttüğü bir
reklam skalası var. Bunu ıskalamamak lazım. Eskiden olmayan birçok müessese çıktı ve onlar
da reklam veriyor. Hepsiburada.com eskiden yoktu ve şu an reklam için para harcıyor.
Hepsiburada müessesi harcadığı paranın hepsini kendisi online olmasına rağmen hepsini
online’a yatırmadı. Televizyon, gazete reklamı ve online reklam yapıyor. Ben pazarlamada 360
derece iletişime inanıyorum ve bana göre online yeni bir iletişim ve erişim kanalıdır. Şu ana
kadar olan gazete ve televizyonlardan daha öte akıllı bir inovasyonu ortaya koyduğunu
düşünüyorum. Olmayan bir ölçümleme ve istatistiği ortaya koydu. Bir o kadar da dezavantajları
barındırıyor. Bu kadar sayısal görünen ve hesap verilebilir görünen online’ın aslında bir rakam
pornografisi barındırdığını da düşünüyorum. Çünkü baktığında her yer on binlerce kez
görüntüleniyor, her yerde milyonlarda kişi geziyor. Televizyon ve gazete kadar yalın ve pazarı
oturmuş durumda değil. Bu da oturacak mı bilmiyorum. Çünkü sürekli yeni bir şey çıkıyor.
Online’de kendi içinde desktop, tablet, mobil olarak ayrışmaya başladı. Mobil kendi içinde
mobil siteler ve mobil app’ler olarak ayrışmaya başladı. Aslında söz konusu olan reklamcılığın
online’ye kayması değil. İnsanların medya tüketimi alışkanlıklarının değişmesi. Bu sadece
gazete ve televizyon için değil çok enteresan uygulamalarda vakit geçirmeye başladı insanlar.
Bu sadece gazeteden çalınan zaman değil, televizyondan da çalınan zaman hatta bu outdoordan
da çalınan zaman. Online insanların bütün tüketim alışkanlıklarını değiştirdiğinden sadece bir
reklam payının dağılımının değişmesi değil, yeni dönemin, yeni iletişim çağının başlaması
olarak bakıyorum ben. Mesela PR sektörü de kendine 3.0 tanımlaması lazım. Medyanın
televizyonculuğunda kendine 3.0 tanımlaması lazım. Gazetelerinde tanımlaması lazım. Online
129
ve bunların sonucunda ortaya çıkan mecralarla teknolojiler bütün yaratıcı ve iletişim alanındaki
sektörlerde ciddi bir değişim tetiklendi. İş dijital çıktı gazeteler battı diye basit değil. 1990’ların
başlarında hayatımızda 3-5 tane televizyon kanalı ve 3-5 tane gazete vardı. Günde maruz
kaldığımız enformasyon adedi maximum çok azdı. Şu an bizim saniyede aldığımız
enformasyon bile bundan fazla. Twitter’ı açtığımızda gerekli gereksiz bir sürü laf kalabalığı
beynimize giriyor. Facebook’ta dikkatimizi dağıtan bir sürü şey ortaya çıkıyor. İnsanlık
teknolojinin gelişmesiyle çok fazla mesaja ve iletişime, iletişim bombardımanına maruz
kalıyor. Reklamla bir hizmeti, malı, markasını, faydasını eriştirmek çok zor hale geldi. Eskiden
daha basit bir şekilde bir reklam ve hizmetin ne olduğu anlatılabilirken, şimdi çok çok daha
karmaşık. Çünkü aynı mamülün belki de yüzlerce üreticisi var ve senin onu anlatacağın insana
günde zaten sayısız defa uyarıyor. O insanın hayatında markanı, hizmetini, farkını anlatman
eskisine göre zorlaşıyor. Onu anlatman için reklam frekansını artırman, yaptığın işi dijital,
gazete ve televizyonla 360 derece her şekilde güçlendirmen lazım. Bana göre reklamda ki
kayma değil, adapte olamamış müesseseler ve adapte olamamış iletişim çalışanları burada çok
problemli değerlendirmesinde bulundu. (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015)
Gazeteciler, gazetelerin satışları ve reklam çalışmaları ilgili değerlendirme yapan Acar,
programatik dijital reklamcılığın önemini ve yakın gelecekte nasıl daha fazla önemli hale
geleceğini vurgulamıştır. Acar röportajımızda “Daha iyi gazeteciye, daha iyi reklamcıya, daha
iyi teknoloji insanına ihtiyaç var. Medya özellikle Türkiye’de medya faaliyetlerinden değil,
yatırımcılarının başka sektörlerdeki faaliyetlerinden destekleniyor. Dolayısıyla gazeteciliğe,
reklam teknolojilerine yatırım yapmadık. Sabah, Takvim gibi bayide satışı olmayan gazeteler
hükümet desteği ile yıllardır çok fazla para kazandılar ve bu firmalar gazeteciliğe yatırım
yaptıkları için bu paraları hak etmediler. Bu da mesleki gerileme ortaya çıkardı. İlerde daha iyi,
daha formasyonu yüksek gazetecilere, medya iletişim insanlara ve reklamcılara ihtiyaç var.
1990’larda bugün ‘dahi’ diye nitelendirilen reklamcıların yaptıkları iş, internetin olmadığı
dönemde yurt dışı televizyonların reklamlarını izleyip, kopyalamaktı. Bugün bir reklamın
içindeki 2 sn’lik bir kareyi kopyaladığında bunun Portekiz’de yayınlanan bir şeyden çalıntı
olduğu anında anlaşılıyor. Bu ülkede yurt dışı reklamlarını kopyalayıp Türkiye’ye getiren bir
dönem yaşandı. Bu ülkede yurt dışından klip formatı çalan sanatçılar vardı. Çünkü enformasyon
teknolojisi gelişmemişti. Dediğim gibi daha iyi gazetecilere, medya iletişim insanlarına ve
reklamcılara ihtiyaç var. Ancak müesseselerin bu insanları çalıştıracak ve destekleyecek
gelirleri henüz yok. Medyanın siyaset ve siyaset bağımlılığından çıktıktan sonra, Türkiye’de
kendi geleceği ile ilgili formları daha netleştireceğini düşünüyorum. Bunun için de reklam
gelirlerinin ezberlerinin bozulması lazım. Reklam dağılımları ilişkiler üzerinden gitmemeli.
Programatik reklamcılık denen kavramın yeni medyada ve yeni iletişim dünyasının büyün
kurallarını değiştireceğini düşünüyorum. Sen kullanıcını doğru tanır, doğru segmente etmeye
başlarsan iyi bir websitesi yapar, iyi bir engagement yaratırsan programatik havuzlarda en iyi
birim fiyatına reklam almaya başlıyorsun. Dünya aslında audience satın almaya gidiyor. Yani
reklamcılık aslında bir mecrayı satın almadan kitleyi satın almaya gidiyor. Tabi mecranın bir
130
marka çarpanı var o birim fiyat üzerinden. İş biraz daha kitle ve profil satın almaya gidiyor. En
iyi bileşimi, en iyi engagementi nasıl yaratırız üzerine kafa yoruyoruz. Programatik dünyanın
dijitalde bütün kuralları değiştireceğine inanıyoruz. Dev firmaların bu dünyaya ayak
uyduramadıklarında zor ayakta kalacaklarını, çok yeni firmaların da programatik reklamcılık
sayesinde çok hızlı yükselebileceklerini düşünüyorum. Ajansların ve pazarlamacıların ya da
siyasetçilerin kişisel iletişimleriyle yarattığı reklam ekonomisinin programatik satın alma ile
birlikte değişeceğini ve o zaman gerek gazetelerin, gerek dijital mecraların, gerek
televizyonların çok daha gerçeği göreceklerini düşünüyorum” diyerek reklam ve gazetecilik
alanlarındaki inovasyon gereksinimini bir kez daha vurgulamıştır.
Hürriyet Gazetesi’nde çalıştığı dönemde yaptığı çalışmaları paylaşan Acar, “Artık
gazeteler insanların yaşam biçimlerinin bir parçası olmalı. Onların kimlikleri olmalı ve kağıtla
dijital arasında okuyucularla 7/24 vakit geçirecekleri temas noktalarını ortaya çıkarmaları
lazım. Benim Hürriyet’te yaptığım şey de buydu aslında. Okuyucunun 7/24 bir noktadan
Hürriyet Dünyası’na değmesiydi. Hürriyet Dünyası kelimesinin ilk oluşumu, ‘Hürriyet İnternet
Grubu’nu oluşturmalıyız’ toplantısında ortaya çıktı. Benim Hürriyet’te yaptığım şey Hürriyet’i
sadece hürriyet.com.tr değil, bir çok dikey portalı ve bir çok hizmetiyle bir dünyaya çevirip
insanları 7/24 bir noktadan eriştikleri farklı segmentlerin farklı ihtiyaçlarını giderdikleri bir yere
çevirmekti. Bana göre bir medya organı insanların yaşamının içindeki bir kimlik kadar önemli
ve her an erişilebilir görünmez bir arkadaş olmayı becermeli, bir referans olmayı becermeli.
Uzman olmalı ama eğlendirmeli, şaşırtmalı. 7/24 temas noktaları yaratmalı. Onları sarıp
sarmalamalı diye düşünüyorum.” (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015)
Türkiye’de ki şirketlerin reklam anlayışlarına değinen Acar, “Türkiye’de ki dijital
reklam Google ve Facebook odaklı. Benim yönettiğim siteler Google ve Facebook’tan sonra en
çok tık alan siteler oldu. Genelde haber portallerine daha büyük kampanyalarını duyurmak
isteyen firmalar geliyor. Bu zaten Türkiye’de ekonomiyi biraz küçük tutuyor. Çünkü
Türkiye’de marka iletişimini firmalar televizyon ve kağıt gazetede yapmak istiyorlar. Dijitalde
daha fazla transaction yaratan kampanyalar geliyor. Televizyon ve gazete fiyat açısından çok
yüksek olmadığı için marka iletişimi için dijital çok küçük bütçelerde kalmak zorunda.
Televizyon ve kağıt gazete daha pahalı olsa haber portalleri marka iletişimi mecrası olarak daha
iyi ciro yapan mecralar olacaklar. Firmalar daha çok satın almaya dönük reklamları dijitale
vermek istiyorlar. Burada da Google ve Facebook gibi mecraları tercih ettiler. Ama programatik
dijital reklamcılık oyunun kurallarını değiştirmeye başladı. (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015)
İnternet sitesine kazanç sağlayan dijital çalışmaları değerlendirdiğimiz yeni iş
modellerinde Marc Andreessen ‘a göre 8 iş modeli dikkati çekmektedir. Reklam, abonelikler,
paralı içerik, konferans ve etkinlikler, kitlesel fonlama, mikro ödeme ve filantropiyi kapsayan
bu modeller içerisinden hangisinin daha başarılı olacağı tartışılıyor. (Andreessen, 2014)
Röportajımızda Acar’a yönettiğim bu konuyu içeren sorudan gelir kalemleri içerisinde en
büyük alanı tahmin ettiğimiz gibi reklamlardan oluştuğunu inceliyoruz. Reklam gelirlerini
131
artırmanın en önemli yolu ise okuyucunu ve siteni çok iyi tanımandan geçiyor. Acar röportajda
konuyu şu şekilde özetlemiştir: “Gelirler yüksek ölçüde reklam üzerinden sağlanıyor. Gelir
kalemleri içerisinde abonelik de var elbette. Büyük reklam formatları, sayfa girdirmeler,
masthead dediğimiz modeller yani gazete formatına yakın modeller daha yüksek fiyatlara
satılıyor. Bu reklamverenin konvansiyonel medyadan alışkanlığı. 7/24 bir sayfa tüketimi var,
ziyaret ve tüketim var. İlgili kitleye bir takım reklam ölçüleri ve programatik reklamlar çıkmaya
başlıyor. Bunlar da en az premium kadar para getirmeye başladı. Ama dediğim gibi
reklamveren daha büyük formatlara kayıyor. Ya da daha akıllı geri dönüş yaratan formatlara
kayıyor. Sitende bulunan alanları iyi tanımak çok önemli, bazen küçücük alan diğerlerinden
daha pahalı olabilir. Siteyi yöneten kişilerin sitenin etkileşime girdiği noktaları senin ezbere
bilmesi lazım. İmleci nerede gezdiriyor olduğu da çok önemli. Eye tracking de yapılması lazım.
Hangi sayfada nereye daha çok bakıyor. Oralardan enteresan geri dönüşler yaratabilirim
soruları kritik. Dijital medyada dijital kullanıcı hareketlerini tanımlamak ve varsayımlarda
bulunmak çok önemli.” (Kişisel görüşme, 05 Haziran 2015)
Abonelik sistemi siteye gelir getiren bir diğer kalem olarak dikkati çekiyor. Acar,
aboneliğin bir gelir kapısı olduğunu ancak yeterli olmadığını ve olamacağını ifade ediyor.
İçeriğin üctetli olması için değerli bir içerik sunulması gerektiğini ifade eden Acar, “Bütün
business’ı bunun üzerinde kurduğunda çalışmaz. Müessese zarar eder. Gelir stratejisini buna
dayandıran medya kuruluşunun çok büyük hata yapacağını düşünüyorum. Ama bütün
konuşmanın özetinde söylediğim bir şey vardı. İyi gazeteci, iyi medya iletişimciyle çalışma
zamanı geliyor. Artık şoförün eline fotoğraf makinası verip muhabir yapma devri kalmadı.
Dijital dünya bu olanaklarla tüketicinin beğeni eşikleri yükseldi. Medya tüketicisi artık daha
nitelikli içeriği ayırtedebiliyor. Yurt dışı content’leri de tüketmeye başladı. Dolayısıyla beğeni
eşiği yükselen bu tüketiciye 3 tane ajans içeriğiyle ve şoförü muhabir ettiğin çalışma şekiyle
tatmin edemezsin. İçeriği çeşitlendirebilen, farklı içerik şekilleri uygulayabilen gazete elbette
bütün yayınının içerisindeki çeşitli yerleri ücretsiz yapabilir. Bazı katma değerli içerikleri
satabilir. Bütün stratejisini buna bağlamanın doğru olacağını düşünmüyorum. Gelir kalemleri
içerisinde abonelik olur, ama onun olabilemesi için de iyi içerik, sürekli yeni tüketim
formatlarına adapte olmuş kullanıcıyı tanıyan ve buna yönelik içerik geliştirebilen ortamda
kazanabileceğini düşünüyorum. Bugün seçim arifesinde iyi broker ya da ekonomistten,
ekonomiye ilişkin analiz alırsan satılırdı. Bunu da yapmak bir organizasyon gerektiriyor.
Gazetecilik content stratejisinin içerisinde bir parça haline geldi. Dili yakalamak, frekansı
yakalamak, istediği şeyi istediği gibi vermek önemli” bilgilerini aktarmıştır. (Kişisel görüşme,
05 Haziran 2015)
Gazeteciliğin yeni iş modellerinden biri olarak tartışılan crowdfunding (kitlesel
fonlama) kaynak sağlamanın yanında bağımsız bir gazetecilik anlayışı fikrinden
beslenmektedir. Haber yapma ve yayınlama çalışmaları için kaynağın kitlelerden toplandığı
anlayış için Acar, “Ben fonla yaşayan bir medya kuruluşuna inanmıyorum. Medyanın siyasete
ve iş dünyasına uzak olduğu kadar belirli bir topluluğun kontrolü altına girmesinin geleceğini
132
yok edeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla belirli bir zümrenin ya da toplumun sözcüsü olacaktır.
Bana göre gelecek topluluklardır. Herkes belirli bir cemaatin mensubu olmaya çalışıyor.
Dijitalde ki bütün karakterimizde bunu gösteriyor zaten. Facebook bağımlılığımızda bunu
gösteriyor. Çünkü özellikle kapitalizmin daha vahşi kuralları işlemeye başladıkça insanların
ayakta kalmak, yaşayabilmek, çocuğuna bakabilmek için kendini bir şeye ait hissetmeye
ihtiyacı var. Hele ki Türkiye gibi ülkelerde. Devlet zayıfsa, sağlık zayıfsa, eğitim zayıfsa,
kişinin hayatla ilgili gördüğü riskler fazlaysa kendisini daha fazla cemaatlere bağımlı hale
getireceklerini düşünüyorum. Türkiye’de ki siyasette bu yüzden cemaat siyaseti. Kentleşme
arttı ve bu da birey ve yalnızlaşmayı tetikledi. O yüzden internette çok vakit geçiririz, sokakta
yaşamayız. Bu risklerin hepsi, insanları bir topluluğun, bir cemaatin mensubu olmaya itiyor.
Sadece bir topluluğun yayın örgütü olayım ve şu kadar ölçüde para kazanayım ve şu kadar
etkileşimim olsun dersen bir yayın organı yapabilirsin, ayakta da kalabilir, devam edebilirisin
ama genel bir ulusal medya ya da belli bir volume’ün üzerinde etkileşimim veya ekonomim
olsun istiyorsan sadece belirli bir topluluktan aldığın bağışlarla özgürce yayın yapamazsın”
bakış açısından hareketle Acar, crowfunding business modelinin bir kaynak oluşturamayacağı
ya da bir toplumun sözcüsü niteliği taşıyacağını ifade etmiştir. Türkiye için yeni konseptlerden
biri olan kitlesel fonlama, özellikle kültür-based projedelerde etkili olmaktadır. Gazeteciliği
bağımsızlaştırdığı düşüncesi Gezi Parkı protestoları döneminde ortaya çıkarken, reklam ve
siyasi kaygılar yaşayan medyanın olaylara sessiz kalması oldukça eleştirilmiş ve kitlesel
fonlamanın bir çare olabileceği düşünülmektedir.
Erhan Acar ile yaptığım görüşme sonrası vurgulanması gereken bir diğer konu ise
gazetecilik ve içerik yöneticiliği kavramının birbirinden oldukça farklı olduğu gerçeğidir.
Gazetecilerin online yayıncılığa geçiş aşamasını gazetecilikten, içerik yöneticiliğine evrilme
olarak tanılmayabiliriz. İçerik yönetiminde okuyucuyu tanıyan, tüketim davranışlarını
gözlemleyen bir ekip var ve bu kitleye uygun şekilde, saatte ve özellikle haberler hazırlıyor.
Acar yaptığı değerlendirmede “İçerik tarafı yeni formatları ve ürün biçimlerini bilmiyor.
Burada bir dijital iş yönetimi ve ürün yönetimi ortaya çıkıyor. Bir ekip var ki içeriği en iyi
ambalaja büründürüp o sitenin en iyi geliri almasını sağlar. Bir ekip olmalı ki o ekip o içeriği
ambalajlamalı ve istatistikle o içeriğin doğru ya da yanlış olduğunun feedback’ini vermeli, yeni
içerik modellerini tetiklemeli ve orada bir talep yaratarak geri dönüş istemeli. Reklam bölümü
ise satışların ve birim fiyatlarının doğru olup olmadığını, pazarda rekabette hangi formatları
uygulaması gerektiğini bilmeli ve onların satamadığı alanlar için ise progromatik reklamcılık
ve farklı kanallar kullanılarak sitenin geliri artırılmalıdır. Ben Hürriyet’te bunu uygulamıştım.
Audience’yi tanıyorsun, analizini yapıyorsun ve 7/24 hal ve hareketlerini tanımlayarak ona
uygun içerik sipariş ediyorsun. Gazeteciler henüz bu konulara adapte olamadı. Dijital bölümde
bizler desktoptaki ivmeyi görüyoruz, mobilin yükselişini görüyoruz, producta ne formatlar
yaratmalıyız, hangi projeleri koymalıyız bunu düşünüyoruz. Gazetecilerin de bu organizasyona
adapte olması gerekiyor. Medyanın bundan sonraki süreçte organizasyon ve dijital yapılanmayı
doğru tarif etmesi önemli. Yeni medya organizasyonu bana göre dünyadaki en kritik şeylerden
133
biri. Ürün ve iş yönetimi ile ilgili figürler ortaya çıkıyor. Bu organizasyonun ürün, iş geliştirme
ve stratejik planlamanın bir alt kanadında bütün bu analytics ve segmentasyonları yürütüyor.
Burası işin analytics ve stratejik planlama departmanına dönüşüyor. Bu ekip bütün product ve
ihtiyaçları altındaki veri ambarıyla birlikte yöneterek, diğer yerlere enformasyon zinciri
sağlıyor. Bana göre yeni medyanın organizasyonu tipik bir Apple organizasyonu. Yani kendi
içerisinde küçük küçük start up ruhuyla yönetilmesi lazım. Gazetecilerin söz konusu
organizasyonu gazeteler için oluşuyorsa içerik yöneticisi kavramının gazetecilikten farklı
olduğu ortaya konulmalı. Gazetecilik eşittir her içerik değildir. Bu çok net tanımlanmalı. Sıcak
haberle, alternatif içerik kanallarında çok doğru kadroların ve yöneticilerin oluşması ve tüm
bunları iyi bir product ve dijital stratejiye oturtacak dijital takımın olması ve yayıncılığa dönük
yetiştirilmiş bir teknolojik kadro çok kritik.
Gazetecilikte konvansiyonel bir gazete refleski geceden bir paket hazırlar. Öğlen 2’ye
kadar insanlar onu alır ya da almaz. İş dijital olunca bu 7/24. Akşam saatlerinde daha fazla life
style içerik tüketen bir kullanıcı, sabah saatlerinde daha faza sıcak haber tüketen bir kullanıcı
var. Video formatı öğlen saatiyle akşam çok daha fazla tüketiliyor. Akşamüzeri insanlar foto
galerilere daha çok bakıyor. İnsanların gerçekten bazı eş zamanları var ve orada ki boşluklarda
farklı formatları sunman gerekiyor. Bir de sosyal medyaya dönük bir içeriğin başlığının nasıl
olmasından uzunluğunun nasıl olmasına kadar detaylandırılır. Hap gibi enformasyon almaya
alışmış bir kuşak var. Sen buna tuğla gibi yazılar yazarak bir şey veremezsin. Uzun yazacak
kadar kötü gazeteci değilim denilebilir gerçekten. Bence derdini ve meramını uzun anlatan
insanlar iyi içerikçi, iyi gazeteci anlamına gelmiyor. İnternette video yapalım dendiğinde
televizyonculuk refleksi ile hazırlanmaması gerekiyor. Ana haber bülteni gibi olmaması lazım.
Prime time de fırsatım olsa o gün çok izlenilen dizi ya da tartışma programını aynı anda
dinleyen ve oradaki herhangi bir soruyu anında cevabını siteye koyacak editör çalıştırmak
isterdim. Çünkü o esnada cep telefonundan Google’a sormak isteyen adama cevap vermek
isterdim.
Sonuç olarak online’ın yükselişi ve gazete satışlarının azalması ile birlikte reklam
gelirleriyle ayakta kalan gazetelerin yeni iş modelleri bulma ve inovasyon yolunda çalışmaları
devam etmekte fakat hürriyet.com.tr örneğimizde reklam gelirleri diğer iş modelleri üzerinde
hala en önemli gelir faktörü olarak baskınlığını korumaktadır. Bunun sebepleri ise medya
şirketlerinin inovasyon ve iş geliştirmeye yönelik yaptığı çalışmaların yetersizliği, kaliteli
içeriğin oluşturulamamış olması, teknolojik yeniliklere adapte olamamış medya şirketleri ve
çalışanları gelmektedir. Teknoloji ve medya birleşimi konusunda deneyimli ekip, okuyucusunu
tanıyan ve haberlerini elinde bulunan okuyucu datasına dayandıran, okuyucu davranış ve
verilerini iyi analiz ederek bu bilgiler ışığında içerik yönetimi gerçekleştirebilen medya
şirketleriyle birlikte yeni iş modelleri geliştirmek mümkün olacaktır. Fakat Türkiye örneği için
bunun biraz zaman alacağı düşüncesindeyim. Özellikle ulusal medya örneğinde siyaset ve diğer
çalışmalardan rant sağlayan medya yöneticileri ile birlikte gazetelere yeterli inovasyon
çalışması yapılmadığı için, medyanın dijital çalışmaları konusunda personeller
134
eğitilememektedir. Gazetecilik kavramı dijital dünya ile birlikte dönüşmekte ve yeni bir hal
almaktadır. Buna adapte olamayan gazetecilerin hazırladığı haberler paylaştıkları bilgilerden
çok içeriğin hedef kitlede etki yaratamaması nedeniyle başarılı olamamaktadır. Bunların
yanında şu anda oldukça önemli olan bir diğer konu ise video kullanımıdır. Bu eğilimin
büyüyerek devam edeceği de açıktır. Tüm bunlar değerlendirildiğinde, teknolojiyi medya alanı
için doğru kullanan ve inovasyon çalışmalar ile yeni gelir kapıları yaratan, kaliteli içerik
hazırlayarak bunu başka bir gelir kaynağı olarak kullanabilecek medya şirketleri için
Türkiye’nin biraz daha gecikeceği ortadadır.
135
Kaynakça
Türkiye Medya Yatırımları, 2014. http://rd.org.tr/medya-yatirimlari.html (Erişim tarihi: 20
Mayıs 2015)
Sirkkunen E and Cook C. Chasin sustainability on the net. USA: Comet, 2012
http://www.iab.net/research/industry_data_and_landscape/adrevenuereport (Erişim tarihi:
23.05.2015)
Dekavalla, M. (2015). The Scottish newspaper industry in the digital era. New media & society,
37(1), 107–114
B.Fırlar ve Ş. Deniz Dijital Gazeteler ve Pazarlama: Türkiye’deki Dijital Gazetelerin Pazarlama
Dinamiklerinin Değerlendirilmesine İlişkin Bir Analiz. Journal of International Social
Research, Mayıs2010, 3 (11), 314-328.
http://www.doganholding.com.tr/is-alanlari/medya.aspx. (Erişim tarihi: 23.05.2015)
Doğan TV’nin dijital mecralarına yakından bakış [İnfografik], 26 Mart 2015.
http://webrazzi.com/2015/03/26/dogan-tv-dijital-mecralar-infografik/ (Erişim tarihi 25 Mayıs
2015)
Yönetim
Kurulu
Faaliyet
Raporu
2014,
http://www.hurriyetkurumsal.com/Default.aspx?pageid=kdOo/OUUma0=&kutuid=scWn8DB
/Gpw= (Erişim tarihi 23 Mayıs 2015)
Aydoğan, D. 2013. The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication. TOJDAC,
3(3), 26-40.
Roşan, K. (2002) Hürriyet Deneyimi, İnternet Çağında Gazetecilik kitabı içinde, Metis
yayınları, s.76.
http://www.hurriyetkurumsal.com/Default.aspx?pageid=kdOo/OUUma0=&kutuid=PMPE2C
RHc5s= (Erişim tarihi 25 Mayıs 2015)
Yılın gazetesi Hürriyet seçildi, http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/25518952.asp (Erişim
tarihi 25 Mayıs)
Andreessen, M. 8. Business models for journalism. Available at: storify.com/xdamman/marcandreessen-s-8-business-models-for-journalism (Erişim tarihi: 1 Haziran 2015).
136
Türkiye’nin Tek Topluluk Radyosu Olarak Açık Radyo
Nilce Bıçakcıoğlu
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Giriş
Radyo, yakın tarihin kilometre taşı sayılan birçok olayda bir şekilde payı bulunan,
iletişim araçlarının en kolay ulaşılabilir ve bilgiye erişimin en hızlı sağlandığı iletişim aracıdır.
Zamanında İtalyan fizikçi Marconi‟nin başlattığı yeni bir heves gibi görülse de, radyo kısa
sürede iletişim araçları içinde bir ihtiyacı gidermiş, topluma fayda sağlamış, popülerleşmiş ve
gelişen teknolojiyle de önemini arttırmıştır.
Türkiye ise radyo yayıncılığıyla 1927’de bir Fransız şirketin İstanbul ve Ankara’ya
kurduğu beşer kilovatlık telsiz istasyonlar sayesinde tanışmıştır105. Yayıncılık devlet
kontrolünde özel bir işletmeye ait olarak uzun dönem devam etmiştir. 1964 itibariyle TRT’nin
devreye girmesiyle ve sonrasında 1992’den sonra da özel sermayeli radyoların hayata
geçmesiyle Türkiye’de radyo yayıncılığı bambaşka boyutlar kazanmıştır.
Yıllar içinde radyolar kategorilere ayrılmış, haber radyoları, müzik radyoları ve
üniversite radyoları gibi alt gruplar da oluşmuştur. İnternet çağına girilmesiyle beraber internet
radyoları veya frekanstan yapılan yayınları internetten de paylaşmaya başlayan radyoların
sayısı gün geçtikçe daha da artmıştır.
Radyo yayıncılığıyla ilgili tüm gelişmeler Türkiye’de zaman zaman biraz geriden de
olsa takip edilmiş ve uygulanmıştır. Bunlarla beraber alt kategoriler artmış, radyo toplumdaki
yerini güçlendirmiştir. Öte yandan birçok yeni iletişim aracı da ortaya çıkmaya ve gelişmeye
başladıkça radyo Türk toplumundaki yerini sayısı çoğalan ve popüler müziğin şekil verdiği
radyolarla korumaya çalışırken, bir yandan da alt kategorideki radyolarla kendine yeni bir yer
edinmeye de çalışmaktadır. Bu alt kategorilerden en önemlisi “community radio” türüdür,
105
Kocabaşoğlu,U. (1980). Şirket telsizinden devlet radyosuna. Ankara:Ankara Üniversitesi S.B.F.Y
137
Türkçe‟ye ise “kamu hizmeti veren/kamusal radyolar” veya “topluluk radyoları” olarak
çevrilmiştir. Topluluk radyolarının en önemli özelliği kar amacı gütmeden, içinde bulundukları
bölgeye veya topluluğa fayda sağlamak, bilgi vermek ve toplumun gelişimine katkıda
bulunmaktır Programcıların gönüllülük esasıyla çalıştığı bu tür radyolarda maddi akış ise
sponsorlardan, reklamlardan ve hepsinden önemlisi dinleyiciler tarafından sağlanmaktadır.
Ülkemizde bu kategorideki tek örnek ise Açık Radyo’dur.
Açık Radyo yayın hayatına 13 Kasım 1995’te Ömer Madra ve oğlu Cem Madra’nın
gündeme olan merakıyla ve bu meraktan doğan süreci dinleyicilere aktarma isteğiyle doğdu.106
Aynı zamanda 92 ortaklı bir anonim şirket olan Açık Radyo’nun yönetim ve işleyiş için
kullandığı model tam olarak da topluluk radyosu modeline uyan biçimde. Şu an devam etmekte
olan “Dinleyici Destek Projesi‟ ise kuruculardan Ömer Madra’nın deyişiyle “Açık Radyo’nun
yaşam biçimi”107 haline gelmiş durumda. Her yıl belirli günlerde dinleyicilerle beraber ünlü ve
önemli kişileri yayınlarında ağırlayan Açık Radyo programcıları, bu yayınlar sırasında
bulundukları sistemin devamını sağlamak için bağışlar topluyor ve dinleyiciyi de sisteme dâhil
ediyor.
Bu araştırmada Açık Radyo’nun iş modeliyle beraber, paydaşların, programcıların ve
dinleyicilerin sistemi nasıl şekillendirdiğine, dijitalleşmenin Açık Radyo’nun Türkiye’deki
radyo endüstrisindeki yerine etkisine, dinleyici etkileşiminin sisteme sağladıklarına ve Açık
Radyo’nun mücadeleye dayalı geleceğine dair konular açıklanacak ve tartışılacaktır.
Açık Radyo İşleyiş Modeli
Bir topluluk radyosu olan Açık Radyo’nun 92 ortağı ve her paydaşta ortaklığın
belirleyicisi olarak Abidin Dino’nun 1’den 100’e kadar numaralanmış, üzerinde “Özgür,
bağımsız, demokratik, haysiyetli, duyarlı ve sıra dışı bir radyo kurma projesine, 1995’te
verdiğiniz desteğin Türkiye’de yeni projelere örnek olması dileğiyle...” yazan “Tuğralar” serisi
litografilerinden biri bulunmaktadır.108 Açık Radyo’nun şu anki Genel Yayın Yönetmeni Ömer
Madra, patronsuz işleyişi, bağımsız sistemi ve herhangi bir ideolojiye bağlı kalmamayı her
fırsatta vurgulamaktadır Programcılar ve çalışanlar da Türkiye‟deki radyo endüstrisinin içinde
bu zihniyetin 20 yılı aşkın süredir tutunabiliyor olmasından duydukları gururu
paylaşmaktadırlar. “Tutunabilmek‟ tabiri ise Ömer Madra’ya göre, Açık Radyo’nun hem
Açık Radyo Nedir? http://acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=la&cat=30
Madra, Ö. (Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016)
108
Açık Radyo Nedir? http://acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=la&cat=30
106
107
138
varoluş savaşını sürdürdüğünü hem de “Kâinatın tüm seslerine, renklerine ve titreşimlerine
Açık Radyo” olan sloganlarını korumaya çalıştıklarını belli etmektedir.109
Bütün bu tutunma çabasına kuruluştan beri güçlü bir duruş sergileyen Açık Radyo, web
sitesinde de yer alan bir manifestoyla varlığını temellendiriyor. Manifesto, kitle iletişim
araçlarının yol açtığı iletişimsizlikten yakınarak başlıyor ve yeni bir radyoya olan ihtiyaç bu
şekilde temellendiriliyor. Radyonun dinleyicide yarattığı zihinsel senaryo etkisinin farkında
olarak bir yola çıkıldığı belirtilen manifestoda ise genel duruma yapılan eleştirinin yanı sıra bir
çözüm önerisi veya kahramanlık göstergesi bulunmuyor. Aksine çözüm üretme niyetinin
bulunmadığına dikkat çekiliyor. Açık Radyo’nun bir topluluk radyosu olduğu vurgusu da Açık
Radyo destekçilerinden ve dinleyicilerinden de birer parçaya ihtiyaç duyulduğunun
vurgulanmasıyla ve “ortak paylaşım”ın esas amaç olarak belirtilmesiyle yapılıyor. Açık Dergi
sunucularından Seçil Türkkan bu ortaklığı “Benzersiz sesler oluşturarak bu seslerin bütünleştiği
sürekli gelişen bir okul” olarak tanımlıyor.110
Açık Radyo‟da özellikle vurgulanan bir diğer konu ise bilgi edinme hakkı. Bunu
medyanın varoluş sebebi olarak nitelendiren Açık Dergi sunucularından İlksen Mavituna,
Türkiye’deki radyoların sadece yapılması gerekeni yaptığını ama Açık Radyo’da bağımsız
duruşun ve bilgi edinme özgürlünün ayrıcalıklı bir takıntı olduğunu belirtiyor. 111 Açık
Radyo’nun işleyiş modeli çalışanlar tarafından “alternatif kurumsallaşma” olarak
değerlendiriliyor. Öyle ki, kendini tekrar etmeyen, sadece yeniliklere değil farklılıklara da açık
olan, bilgi edinme hakkına saygı duyulan bir çalışma ortamında, bu hakka gereken değeri
gösterecek özende programları sunan programcılarla işleyen bir kurum söz konusu. Bu
alternatif kurumsallaşmanın içinde bir mucize olarak görülen nokta ise ortak değerleri hiçbir
zaman yitirmemiş olmak.112
Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra ve kendisiyle beraber Açık Gazete programını
sunan Can Tonbil de benzer modellerin Türkiye sınırları içinde denenmesinin ama
tutunamamasının sebebini bunun sağlanamaması olarak görüyor.113
Bütün bunların yanında, 2000 yılında yaşanan iki haftalık kapatılma, Açık Radyo’nun
içinde bulunduğu ve çarpık olarak nitelendirdikleri sistemdeki savaşlarından sadece biri
olmuştur. Bir Bukowski okuması sonucu RTÜK tarafından geleneksel Türk aile ahlakına karşı
gelindiği iddiasıyla Açık Radyo iki hafta boyunca sessizliğe gömülmüştür. Devamında da gelen
türlü tehdit, uyarı ve benzeri durumlara karşı Açık Radyo ”Dünyayı daha iyi bir yere
dönüştürmek için araç sanat, edebiyat ve kültür olmalıdır. Bunları da topluma iletecek,
Madra, Ö. Kişisel Görüşme. (11 Ocak 2016)
Türkkan, S. Kişisel Görüşme. (11 Ocak 2016)
111
Mavituna, İ. Kişisel Görüşme. (11 Ocak 2016)
112
Madra, Ö. Kişisel Görüşme (11 Ocak 2016)
113
Tonbil C., Madra Ö. Kişisel Görüşme (11 Ocak 2016)
109
110
139
toplumdan da aynı kaynaklar çerçevesinde yararlanabilecek araç radyodur.” anlayışıyla yoluna
devam etmiştir.114
İşleyiş modeline dinleyicileri de ortak gören Açık Radyo’nun dinlenme oranları da
çalışanların amaçladıklarıyla paralel gitmektedir. Açık Radyo, öncelikle İKSV’nin ve diğer
birçok kültür-sanat içerikli organizasyon kuruluşunun yaptığı anketlerde uzun yıllardır en çok
dinlenen radyo kategorisinde birinci çıkmıştır.115 Ek olarak 250.000’e kadar çıkan dinlenme
oranı da gün geçtikçe, yeni programlar ve programcılar türedikçe kemikleşmeye ve artmaya
devam ediyor.
Sadık dinleyici kitlesinin sabit kalmasında ve hızlı bir şekilde yeni dinleyici
kazanılmasında Açık Radyo’nun vatandaş gazeteciliğine verdiği önemin de yeri çok büyük.
Özellikle 1999 depreminde Açık Radyo AKUT’la beraber çalışarak toplumda büyük bir
farkındalık yaratmış ve zarar gören bölgelere yardımın daha hızlı sağlanmasına vesile olmuştur.
Aynı şekilde Gezi Parkı olayları zamanında da parktan ve direniş bölgelerinden aralıksız canlı
yayın yapan ve mevcut vaziyetten dinleyicilerini haberdar etme çabasında olan az sayıdaki
mecralardan birisi olmuştur. Bu duruş dinleyici destek programı adını verdikleri destek ve bağış
günlerinin geri dönüşlerinde de son 3 yıl içinde hızlı bir artış görülmesinin sebebi olarak
gösterilmiştir.
Açık Radyo’nun işleyiş modeline yakın işleyen radyolar Türkiye’de bulunmazken, bazı
üniversite radyolarının Açık Radyo’yla ortak çalışarak bu sisteme erişebilme çabaları olması
Genel Yayın Yönetmeni Ömer Madra’yı umutlandırıyor.116 Açık Radyo bu artışa zemin
hazırlamak ve destek olmak için İstanbul Bilgi Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi,
Ankara Üniversitesi ve ODTÜ gibi üniversitelerle de ortak çalışmalar yürütüyor.
Bir yandan da siyasi, çevresel ve ekonomik şartların karmaşıklaşması hem Açık
Radyo’nun önümüzdeki 20 yılını hem de benzer radyoların türemesi ve işlemesini zorlayacak
gibi görünüyor. Programcı Can Tonbil’in, “Özgür medya yok, olamaz da. Ama bağımlı olduğu
konuların katlanılabilir olduğu bir mecranın yaşatılıyor olması ve bunun içinde bulunmak
heyecan verici. İlerleyen zamanlarda da bu takıntılılık korunursa, benzer mecraların da sayısı
artarsa, belki o zaman daha başka bir medya anlayışı Türkiye’yi bekliyor olabilir.” sözleri de
bu durumu doğrulayabilir nitelikte.117
Mobilleşme süreci ve dijital stratejiler
Madra, Ö. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016)
Madra, Ö. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016)
116
Madra, Ö. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016)
117
Tonbil, C. Kişisel görüşme (11 Ocak 2016)
114
115
140
Mobilleşme Açık Radyo için büyük önem arz etmemiş. Aksine bir şekilde erişilebilir
olmak yetmiş. Açık Site adını verdikleri web sitelerinden canlı dinleme imkanı ve etkileşim
için alanlar sağlanmış. Aynı zamanda dinleyicilerle iletişim sosyal medya hesapları, web sitesi
ve telefon bağlantıları sayesinde sağlanıp ilerletilebilmiş. Bu noktada teknolojik imkânlar ve
erişilebilirliğin artması konuları Açık Radyo çalışanlarını pek cezbetmemiş ve olanla yetinmeye
karar verilmiş. Bununla beraber sermayenin dinleyici ve çalışan destekleriyle sağlanması bu
güncellemelere zamanında engel olmuş olunca, ellerindeki de kendilerini hep birçok adım
ileride tutmaya yetmiş olunca ihtiyacı hissetmemiş olmaları da anlaşılabilir.
Açık Radyo’nun stratejisi hep dinleyicinin nabzını tutmak olmuştur. Bunu gerektiğinde
sokakta, gerektiğinde parklarda ya da başka açık alanlarda, gerektiğinde dijital mecralardan
sağlayabilmişlerdir. Dinleyici yönlendirmesiyle değişen program akışları zaten Açık Radyo
için günlük ve alışılmış bir şeyken birçok çalışanın da bir zamanlar sadece dinleyici olması
dinleyici etkileşimini canlı tutmakta işe yaramış. Açık Dergi sunucuları Seçil Türkkan ve İlksen
Mavituna‟nın da konuyla ilgili “Biz de bir zamanlar dinleyiciydik ve buradaki
motivasyonumuz “biz olsak neyi nasıl dinlemek isterdik‟ diye düşünerek artıyor. Programları
da buna göre şekillendiriyoruz.” sözleri de bu etkileşimi özetliyor.118
Bir mobil uygulaması olmayan Açık Radyo, TuneIn, Streema gibi dijital radyo
platformlarından erişilebilir durumda. Bununla birlikte dinlenme oranlarına bakıldığında ev
veya ofis ortamından frekans üzerinden veya internet üzerinden dinleyenler toplam kitlenin
%50‟sini oluşturuyor.119 Bu konunun önemini Ömer Madra “Ev kadınlarının topluma
kazandırılmasına da katkı sağlandığı açık. Bir yandan da iş yerindeki insanlar da Açık
Radyo‟ya kulak verip dünyayla bağlantılarını koruyorlar. Etkileşim de buradan doğuyor.”
sözleriyle açıklıyor.120
Topluluk radyolarının dijital değişim süreçleri
Topluluk radyoları sadece Türkiye’deki Açık Radyo örneğinde değil, dünyanın birçok
başka köşesinde de dijitalleşmeye olan adaptasyonunu tam olarak sağlayamamıştır. Ana felsefe
olarak sadece içerikte değil iletim tercihinde de özgür olmayı benimseyen topluluk radyolarında
bu durumun yaşanmasının şaşırtıcı olmaması bir yana, içinde bulundukları toplumun talebi de
Türkkan, S., Mavituna, İ. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016)
Madra, Ö. İKSV Araştırmaları üzerine notlar., 2015.
120
Madra, Ö. Kişisel görüşme. (11 Ocak 2016)
118
119
141
dijitalleşmeyle beraber değişmektedir. Bu noktada çeşitli radyolar tarafından alternatif iletim
yolları aranmaktadır.
Topluluk radyolarının temelinde yerel güçlenmeyi ve kültürel çeşitliliği desteklemek
yatar. Bu formatta iletişime dahil olan radyoların, değişim sürecinde ilk olarak sabit bir kitle
yaratması ve ikinci olarak da bu kitlenin sadık dinleyiciler haline getirilmesi konularında büyük
zorluklarla karşılaşması kaçınılmazdır. Özellikle dijital değişim için, amaç bir yandan çağı
yakalamak olsa da diğer yandan dinleyiciyi de dijitalleşmeye adapte etmek olmalıdır.
Geleneksel dinleyici, dijitalleşmenin topluluk radyolarının ana formatındaki özü yitirdiğine
inanır. Bu yüzden topluluk radyosu katkı sağlayıcıları da genellikle bu özü yitirmemek adına
dijitalleşmeden uzak durmayı savunmaktadır.121
Dijitalleşmeyi destekleyen ve bu alanda çalışmalar yapan sınırlı sayıdaki topluluk
radyoları devletlerin çeşitli fonlarla sürece katkıda bulunduğu ülkelerde (Avusturalya, Fransa,
İsviçre...) yayın hayatını sürdürebilmektedir. Bu katkılar radyoların toplumla etkileşimini
ekonomik açıdan biraz daha rahatlatmaktadır. Almanya ve İsveç’te de bahsi geçen şekilde ama
yerel çapta destek gören projeler bulunmaktadır. Öte yandan Norveç’te yayın yapan topluluk
radyoları hitap ettikleri bölgedeki dinleyicilerin alışkanlıklarını göz önünde bulundurarak
dijitalleşmeye sıcak bakmamaktadır.
Farklı platformlarda dijitalleşme, radyolar için şu sıralar aslında oldukça düşük bütçeli
bir girişim sayılsa da bu durumun çok sürmeyeceğini başka birçok medya aracının değişim
sürecinde görmekteyiz. Örneğin, dijital forma geçen gazetelerin önce ücretsiz erişime açıkken
kısa bir süre sonra ücretlenmesi birçok okuyucuyu rahatsız etmiş, bu durumdaki gazeteleri de
geçici bir süreliğine kötü etkilemişti. Radyolarda dinleyiciler açısından bunun yaşanması çok
daha olasıdır. Çünkü geleneksel radyo dinleyicisi, gazete okuyucusu gibi sonuca ulaşma hedefi
olmadan dinler ve ücret alınması amaçlı herhangi bir kesinti dinleyiciyi sadık olduğu
platformdan uzaklaştırır. Öte yandan, toplulukların da dijitalleşmeye uyum sağlaması ve yeni
kuşak dinleyicilerin de radyoların kitlelerine katılması bu durumu değiştirip, FM bandından
yayın yapan değil de dijital ortamda ulaşılabilen ve etkileşim sağlanabilen radyoların talep
edilmesini ve dinlenebilirliğini arttırabilir.122
Aynı anda birden fazla yönden gelen dijital değişim baskısı karşısında radyo
yayıncılığının dijitalleşmeye katkı olarak sunabileceği yeni fonksiyonlar ve eklentiler başka
iletişim araçlarına göre azdır. Teknik olarak bu değişim henüz çığır açacak nitelikte
olmadığından radyolar dinleyici alışkanlıklarında çığır açacak şekilde değişim sağlamaya
çalışmaktadır. Öyle ki, sabit dinleyici kitlesi yaratmanın ve bu kitleyi korumanın neredeyse
imkânsız hale geldiği medya düzeni içerisinde, hem endüstri tabanlı olmayıp hem de topluluğun
121
Hederström, C. Community Radio. FM and Digitalisation. (2014)
Going digital: New challenges for community radio. http://www.esf.org/hosting-experts/scientific-reviewgroups/social-sciences-soc/news/ext-news-singleview/article/going-digital-new-challenges-for-communityradio-556.html
122
142
talebine ve ortak amaçlarına sadık kalabilmek topluluk radyolarının dijitalleşme sürecindeki en
zorlu görevlerindendir.
Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok başka köşesinde topluluk radyolarının
dijitalleşmeye dâhil olması için hem düşük bütçeli hem de esnek alternatif yollar bulma
tartışmaları ve araştırmaları sürmektedir. Hatta değişen dinleyici kitlesiyle beraber radyolar için
bu tür araştırmalar zorunluluk haline gelmiştir. Topluluklar dijitalleşmeye adapte oldukça,
talepleri de bu yönde değişmekte, takip ettikleri ve dinleyicisi oldukları radyolardan da bu
adaptasyonu görmeyi beklemektedirler. Radyolar için bu oldukça zor bir değişimken, topluluk
radyoları kitlelerinin sektörel radyolara göre küçüklüğü açısından biraz daha şanslıdır. Ama
kitleye bağlılık faktörü başka radyolara göre daha sıkı olduğundan dinleyici parçası olduğu
topluluk radyosunu nasıl yönlendirmek isterse, radyo katkı sağlayıcıları da o şekilde yönlenmek
durumundadır.
Kapanış
Topluluk radyoları birçok coğrafyada bulundukları toplumun değişmesine ve
gelişmesine çok fazla katkı sağlamıştır. Özellikle bölgesel nitelikte olanlar arasında oldukça
başarılı olup onlarca yıldır varlığını dinleyici destekleriyle sürdürüyorlar. Pacifica Radio,
DemocracyNow! ve WFMT bunlardan sadece birkaçıdır. Gönüllülük esasıyla çalışan bu
radyolarda en büyük kazanç sosyal kazançtır ve bu kazançla gelişip daha kaliteli yayınlara
erişebilirler.
Topluluk radyolarının genel ortak özelliği bölgesel olmalarıyken, Açık Radyo için
bölgesel radyo tabiri çok da doğru olmayacaktır. İstanbul gibi bir megapol için “bölge‟ denmesi
yanlıştır. Bununla beraber Açık Radyo’nun frekansı sadece İstanbul’da erişilebilir olup, ulusal
frekansa geçmek Açık Radyo gibi bir topluluk radyosu için oldukça maliyetli ve zor bir
uygulamadır. Öte yandan dinleyici destek programının getirileri yıllar geçtikçe artarken bu
gelişmeler yakalamak için umutlu olunabilir. Yine de, Açık Radyo’nun çalışanlarının da
belirttiği en büyük olumsuz durum, teknolojik anlamda gelişmek istenmemesidir. Sistemin
içinde teknolojinin nimetlerinden yararlanmak amacıyla yola çıkılıp bu yolda kaybolunmasının
olası olacağını düşünen çalışanlar da o yüzden mevcut durumdan oldukça memnun görünüyor.
Açık Radyo’ya benzer örneklerin türemesi çok zor. Özellikle de günümüz siyasi ve
ekonomik ortamında özgür medyadan bahsetmek zaten oldukça zorken ve birçok mecranın
özgürlüğüne bir bir çelme takılırken yenilerinin türemesi ve tutunması oldukça güç. Açık Radyo
çalışanlarının ve dinleyicilerinin temennisi topluluk radyolarının sayısının artması
yönündeyken maalesef bir yandan da Türkiye’de radyo sektörü pop müzik ve haber
sunumundan öteye gidemiyor durumda. Toplumun bilgi edinme hakkının farkına varması ve
143
buna sahip çıkma çabalarıyla bazı haber radyoları “talk-radio” yani içerik bazlı programların
oluşturduğu bir formata geçmeye çalışırken radyo endüstrisinde uzak gelecekte bir devrimden
söz etmek mümkün olabilir. Bu süreçte, Açık Radyo’nun da değerlerini yitirmeden, dinleyici
etkileşimini koruyarak ama bir yandan da gelişenlere ayak uydurmaya çalışarak yol alması
ikinci yirmi yılın sonunda endüstriye de büyük faydalar sağlayacaktır.
Kaynakça
● Açık Radyo Nedir? http://acikradyo.com.tr/default.aspx?_mv=la&cat=30
● ESF: European Science Foundation. Going digital: New challenges for community
radio.
http://www.esf.org/hosting-experts/scientific-review-groups/social-sciencessoc/news/ext-news-singleview/article/going-digital-new-challenges-for-communityradio-556.html
● Gençtürk, Didem. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016)
● Hakman, Demet. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016)
● Hallam, Tim. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016)
● Hederström, C. Community Radio. FM and Digitalisation. (2014)
● Kocabaşoğlu,U. (1980). Şirket telsizinden devlet radyosuna. Ankara:Ankara
Üniversitesi S.B.F.Y
● Kuyucu, Mihalis. Türkiye’de Özel Radyo Yayıncılığı: Ulusal Ölçekte Yayın Yapan
Özel
Radyo
Kanallarının
Yapıları
Üzerine
Bir
Araştırma.
http://globalmediajournaltr.yeditepe.edu.tr/makaleler/GMJ_7._sayi_Guz_2013/pdf/Ku
yucu.pdf
● Madra, Ömer. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016)
● Mavituna, İlksen. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016)
● OFCOM. Small Stations Bring Big Benefits for Local Communities.
http://media.ofcom.org.uk/news/2010/small-stations-bring-big-benefits-for-localcommunities/
● Tonbil, Can. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016)
● Türkkan, Seçil. (Kişisel görüşme, 11 Ocak 2016)
144
Bianet Örneği
Öznur Halilcikoğlu
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Giriş
Global alanda faaliyet gösteren dijital pazarlama ajansı We Are Social tarafından
açıklanan verilere göre, 2015 yılında Türkiye genelinde aktif internet kullanıcı sayısının 37,7
milyon olduğu görülmektedir. Bu durumda Türkiye nüfusu dikkate alındığında, aktif internet
kullanıcı penetrasyonunun %49 olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu oran Kanada’da %93, İngiltere
ve Almanya’da %89’dur. Dünya ortalaması ise %42’dir. Yapılan araştırma, Türkiye’deki
oranların bir önceki yıla (2014) kıyasla %5’lik bir artış gösterdiğini ortaya koymaktadır.123
Türkiye’deki internet kullanımı gelişmiş ülkelere kıyasla her ne kadar daha düşük bir seviyede
olsa da, ilginin ve kullanım oranlarının giderek artığını belirtmek yanlış olmayacaktır.
Son yıllarda, teknolojik gelişmelere bağlı olarak medya eko sisteminde de köklü
değişiklikler yaşanmaya başlanmıştır. İçeriğin kolektif bir şekilde üretilip, online kanallar
vasıtasıyla kitlelere iletilmesi ve bilginin bireyler tarafından hızlı bir şekilde yaygınlaştırılması,
eski sistemlere kıyasla çok daha kolay gerçekleştirilmektedir.
OECD tarafından yayınlanan rapor, 30 OECD ülkesinin 20’sinde basılı gazete okunma
oranlarında büyük bir düşüş yaşandığını göstermektedir. (OECD Science, Technology and
Industry Policy Papers) Tüm dünyada sermaye sahiplerinden ve her türlü iktidardan bağımsız
haber yapmak isteyen birey ve kuruluşların sayısı giderek artmaktadır.
Bu çalışma, Türkiye’de “Başka bir İletişim Mümkün” mottosuyla 2000 yılından bu yana
online yayın yapan Bianet haber sitesinin iş modelini anlamak amacıyla kaleme alınmıştır.
Bianet Koordinatörü Evren Gönül, Eş Yayın Yönetmeni Ekin Karaca, Sosyal Medya ve
123
http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2015/
145
Multimedya Uzmanı Ceyda Ulukaya, IT Destek Uzmanı Korcan Uğur ile yapılan röportaj
derlenerek rapor haline getirilmiştir.
Bianet Nedir?
Bianet, IPS İletişim Vakfı içerisindeki Bağımsız İletişim Ağı (BİA) başlıklı projenin bir
parçası olarak hayata geçirilmiştir. IPS İletişim Vakfı “İletişim ve kalkınma alanındaki projeleri
gerçekleştirmek ve desteklemek” amacıyla 1993 yılında kurulmuştur. Vakıf etkinliklerini, yerel
ve uluslararası kaynaklardan sağlanan hibe ve bağışlarla gerçekleştirdiği projeler üzerinden
sürdürmektedir. Vakfın gelir getirici faaliyetleri IPS İletişim Vakfı İktisadi İşletmesi
aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.124
Facebook sayfasında “Türkiye gündemine hak haberciliği ve yurttaş haberciliği
perspektifiyle yaklaşan bir haber sitesidir.” şeklinde tanımlanan Bianet, 2000 yılından bu yana
faaliyet göstermektedir. IPS İletişim Vakfı Genel Sekreteri Ertuğrul Kürkçü Bağımsız İletişim
Ağı’nı şöyle tanımlamaktadır: “Gerçekten de BİA'yı tek bir sözcükle özetlememiz gerekse ona
"süreç" demek en doğrusu olurdu. Çünkü BİA bizim deneyimimizde hem ontolojik, hem felsefi
düzlemde "tez" –egemen iletişim/üretim ilişkileri– ile "antitez" –iletişim/üretim araçlarının
toplumsallaşması– arasındaki "geçiş"e denk düşüyor. BİA bitmiş bir şey, bir kurum, örgüt,
şirket, dernek ya da bunlara benzer bir şey değil: Bir bakıma "vekaletle" yürütülen bir "yurttaş
girişimi" diyebilirsiniz ona, bir bakıma başını habercilerin çektiği bir özgürlük uğrağı, bir
entelektüel arayış zemini ya da baskıya karşı dayanışma alanı...” (Çelenk, 2008)
IPS İletişim Vakfı tarafından yürütülen BİA projesi her yeni dönemde BİA1, BİA2 ,
BİA3 adlarıyla devamlılığını sürdürmektedir.
2001–2003 yılları arasında yürütülen BİA: “Bağımsız İletişim Ağı” projesinin amacı,
basın özgürlüğü ve bağımsız gazeteciliği takip etmek ve korumak için ülke çapında bir ağ
kurmaktır. Projenin bütçesi 564.364,79 Avrodur. 2003-2006 yılları arasında yürütülen BİA2:
“Medya Özgürlüğü, Bağımsız Gazetecilik, İzleme ve Haber Ağı” projesinin amacı, yerel
medyayı desteklemek, ifade özgürlüğü ihlallerini izlemek, insan, kadın ve çocuk haklarının
medyada daha sık ve daha nitelikli bir biçimde ele alınmasını özendirmek, gazetecilik
standartlarını ve profesyonel etik anlayışını yerleştirmek ve geliştirmektir. Projenin bütçesi
1.072.200 Avrodur. 2007-2010 yılları arasında yürütülen BİA3: “Haklar için Habercilik
Haberciler için Özgürlük” projesinin amacı ise hak odaklı habercilik anlayışının
yaygınlaşmasına katkıda bulunmaktır ve projenin bütçesi 747.887 Avrodur. 2010-2015 yılları
arasında da aynı başlık ve amaçla devam eden BİA3: “Haklar için Habercilik Haberciler için
124
http://bianet.org/bianet/sayfa/ips-iletisim-vakfi
146
Özgürlük” proje bütçeleri 2010-2013 yılları arasında 1.055.042 Avro, 2013-2015 yılları
arasında ise 920.151 Avrodur. 2015 yılından itibaren Sida’dan kurumsal destek almaya
başlayan IPS İletişim Vakfı’nın 2015-2016 bütçesi 852.868 Avrodur.
2001 yılından bu yana sürdürülen BİA projeleri kapsamında Bianet haber sitesinin
yönetiminin sürdürülmesinin yanında, bir dizi etkinlik de gerçekleştirilmiştir. Bu etkinlikler
genel hatlarıyla, Medya Gözlem Raporlarının yayınlanması, Okuldan Haber Odasına
programının gerçekleştirilmesi, BİA kitaplarının hazırlanması, yerel medya kuruluşlarına ve
hak temelli çalışan kuruluşlara yönelik eğitim çalışmaları yapılması, hukuksal destek verilmesi,
yerel medyanın kullanması amacıyla radyo programları hazırlanması şeklinde
sıralanabilmektedir.
Bianet yayın politikası
Bianet yayın politikası “hak odaklı” olarak tanımlanmaktadır. Toplum nezdinde “zayıf
halka” olarak da görülen hayvanlar, çocuklar, kadınlar, LGBTİ bireyler gibi gruplardan
başlayarak, genel olarak insan hakları ve ifade özgürlüğü alanına giren tüm konular Bianet’in
varlık nedenleri arasında sayılmaktadır. Bianet’in savunduğu habercilik ilkesel olarak editoryal
bağımsızlığı, piyasanın ve her türlü iktidarın baskılarına karşı koruyabilecek bir mekanizmayı
ayakta tutmak şeklinde tanımlanmaktadır.
Haber yazılırken ya da röportaj yapılırken kullanılan dil Bianet’in amaçlarla paralellik
göstermektedir. Örneğin, Bianet haberlerinde kadına şiddet değil de kadına yönelik erkek
şiddeti şeklindeki bir kullanıma yer verilmektedir. Ayrıca Bianet’in ana akım medyaya karşı
sergilediği bir tavır da bulunmaktadır. Özellikle haber yazılırken kullanılan dil konusunda
gösterilen hassasiyetin ana akım medyayı dönüştüren bir yanı da vardır. Bunun en çarpıcı
örneği, 2012 yılında büyük tartışmalara yol açan kürtaj yasasına karşı Bianet tarafından
başlatılan “Benim Bedenim Benim Kararım” adlı kampanyadır. Bianet’in yaptığı kampanya
sayesinde konuya daha fazla dikkat çekilmesi sağlanmıştır. 5 Haziran 2012 tarihli Ayşe
Arman’ın Bianet ile yaptığı röportajda bu konu gündeme gelmektedir.125
Bianet milliyetçilik, militarizm, ırkçılık gibi konulardaki hassasiyetiyle de dikkat
çekmektedir. Haber yaparken Türk değil Türkiyeli, İngiliz değil İngiltereli, Alman değil
Almanyalı şeklindeki tanımların kullanılmasına özen gösterilmektedir. Bu konuda çokça
eleştiri aldıklarını dile getiren Bianet Eş Yayın Yönetmeni Ekin Karaca, “O toplumlarda da bir
sürü insan yaşıyor. Sadece o sınırlarda oldukları için onlara Fransız, İtalyan, Türk vs. demenin
bir anlamı yok.” şeklinde bir açıklamada bulunmaktadır.
Bianet, sesini duyuramayanların sesini duyurma noktasında taraf olduğunu dile
getirmektedir. Bu doğrultuda öncelikle yerel medyaya önem vermektedir. Kamuoyu tarafından
125
http://www.hurriyet.com.tr/cig-gibi-buyuyen-tepki-benim-bedenim-benim-kararim-20700685
147
bilinen büyük haber ajanslarından haber almanın yanında, yerel medyayı takip edip, yerel
kuruluşların bilinirliğini artırmanın da önemine inanmaktadır.
Bianet okur kitlesi
Bianet’in okur kitlesini ağırlıklı olarak üniversite öğrencileri ve yeni mezunlar
oluşturmaktadır. Gençlik haberlerinin ve üniversite haberlerinin çok okunanlar arasında yer
almasının sebebi budur.
Bianet’in okur kitlesi belirli bir eğitim seviyesine erişmiş olan klasik gazete
okuyucusundan ve internet sörfçüsünden farklı bir yapıdadır. Bianet Koordinatörü Evren Gönül
ve Eş Yayın Yönetmeni Ekin Karaca’nın verdiği bilgilere göre, gençlerin yanında, klasik
“Cumhuriyet Gazetesi okuru” şeklindeki tanımla benzerlik gösteren orta yaş üstü bir okur
kitlesi de Bianet’i kurulduğu yıldan bu yana takip etmekte, Bianet’ten haber almaya devam
etmektedir. Bu yanıyla Bianet okur kitlesinin gençler ve orta yaş üstü bireyler olarak iki farklı
kategoride tanımlanabileceği belirtilmektedir.
Ana fon kaynakları
15 yıldır faal olan Bianet’in ana fon kaynağı İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği
Ajansı (SIDA)’dır. Bianet’in en büyük fon kaynağı olan SIDA’nın kurumsal olarak Bianet’i
desteklemesinin bir nedeni ve beklenen bir çıktısı da, Bianet’in sürdürülebilir bir forma
kavuşmasıdır. Bu nedenle de SIDA tarafından sürdürülebilir fon kaynaklarının çeşitlenmesi
teşvik edilmekte, bu konuda bir strateji oluşturulması önerilmektedir.
Bianet kuruluşundan bu yana, süreç içerisinde başta Avrupa Birliği olmak üzere birçok
farklı fon kaynağından çeşitli projeler kapsamında IPS İletişim Vakfı aracılığı ile mali destek
almıştır. Örneğin, IPS İletişim Vakfı’nın “Barış Gazeteciliği El Kitabı ve Sanal Kütüphanesi”
başlıklı projesi Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu Matra-İnsan Hakları Programı mali
desteğiyle gerçekleşmektedir. Ayrıca, online gazeteciliği, siber güvenlik alanında hem
donanımsal hem de bilgi güvenliği açısından geliştirmeyi amaçlayan “Online Gazeteciler İçin
Siber/Dijital Güvenlik Projesi” Türkiye ayağının yürütülmesi kapsamında Sınır Tanımayan
Gazeteciler (RSF)’den mali destek alınmıştır. Bu iki kuruluştan alınan toplam fon miktarı
SIDA’nın sağladığı fon miktarının yaklaşık %2’sini oluşturmaktadır. Yıl içerisinde
gerçekleştirilen küçük projelerin toplam bütçeleri ise, SIDA bütçesinin yaklaşık %5’i ila 10’u
arasındaki bir bölümüne denk gelmektedir.126
2015 yılının Haziran ayından bu yana SIDA IPS İletişim Vakfı’na son 6-7 yıldır yaptığı
gibi proje kapsamında (project funding) değil de kurumsal olarak mali destek sağlamaktadır
126
Fon kaynaklarının listesine ulaşmak için: http://bianet.org/bianet/sayfa/ips-iletisim-vakfi
148
(core support). IPS İletişim Vakfı SIDA’nın sunduğu fonu kapasite geliştirme ve editöryal
sürekliliğin sağlanması amaçlarıyla kullanmaktadır. Kapasite geliştirme çalışmaları
kapsamında yıl içerisinde birkaç basılı yayın çıkarılmakta ve üniversite öğrencilerine ya da
yerel medya çalışanlarına yönelik iletişim ve habercilik konulu eğitimler düzenlenmektedir.
Editöryal süreklilik kapsamında ise 14 kişilik yazı işleri kadrosu ve 4 kişilik koordinasyon ekibi
istihdam edilmekte, Bianet haber sitesinin hak haberciliği ilkeleri çerçevesinde yürütülmesi
sağlanmaktadır.
Uzun süreli fon verdiği sivil toplum kuruluşları ile stratejik iş birlikleri gerçekleştiren
SIDA, Türkiye’deki diğer fon veren kuruluşlardan farklı olarak, hibe verdiği kuruluşları, sistem
temelli denetim (system based audit) sürecinden geçirmektedir. Bu şekilde verilen hibelerin fon
alan kuruluşlar tarafından doğru kullanıldığından emin olunmaktadır. Bu doğrultuda, Bianet’e
üç senelik periyodlarla sağlanan fon kapsamında izleme ve raporlama, (monitoring&reporting)
şeffaflık ilkeleri kapsamında gerçekleştirilecek; IPS İletişim Vakfı’nın iletişim ve kalkınma
alanındaki faaliyetlerinin etkisi değerlendirilecektir.
Fon kuruluşlarının yanında Bianet’in duyurular ve basın sponsorlukları karşılığında
oluşan bir banner geliri de bulunmaktadır. Bu gelir yıllık olarak yaklaşık 2.000 TL gibi bir
rakama denk düşmektedir. Bianet sayfasında bunun dışında bir reklam gelir alanı
bulunmamaktadır. Sitede var olan banner alanları çoğunlukla Bianet’in proje ve duyuruları ile
sivil toplum kuruluşlarının haber ve duyurularının paylaşıldığı alanlar olarak kullanılmaktadır.
İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı (SIDA) hakkında
İsveç Hükümeti tarafından kurulan İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği Ajansı
(SIDA), Afrika, Asya, Latin Amerika ve Avrupa ülkelerinde faaliyet göstermektedir. Ana
çalışma konusu yoksullukla mücadele olan SIDA, 1992 yılından bu yana İsveç Kızılhaç’ı ve
Raoul Wallenberg Enstitüsü gibi kurumlar aracılığıyla Türkiye’de sivil toplumun ve
üniversitelerin çalışmalarına destek olmaktadır. (TÜSEV, 2013)
SIDA, yoksul ülkeler kategorisi içerisinde yer almayan Türkiye’yi, Avrupa Birliği
üyelik sürecinde, Türkiye’nin üyelik kriterleri arasında da yer alan demokratikleşme süreci
kapsamında yapılacak reformların gerçekleştirilmesine yardımcı olmak amacıyla
desteklemektedir. Bu noktada öncelikli destek alanları kamu kurumlarının kapasitesinin
geliştirilmesi, yargı reformu, toplumsal cinsiyet eşitliği ve insan hakları konuları şeklinde
belirlenmiştir.
SIDA’nın, 2020 yılına kadar belirlediği stratejisi doğrultusunda desteklediği konular,
Bianet’in yayın politikası ve odaklandığı sorun alanları ile paralellik göstermektedir. Bianet’in,
SIDA’nın belirlediği öncelikli alanlardaki öncü pozisyonunun, fon sağlanması açısından yeterli
gerekçeyi oluşturduğu ortaya çıkmaktadır.
149
Bianet ile yapılan görüşmede, SIDA’nın fon verdiği kuruluşların bağımsızlıklarına
herhangi bir müdahalesinin olmadığı da belirtilmiştir. Bianet Koordinatörü Evren Gönül,
editöryel bağımsızlığın Bağımsız İletişim Ağı'nın kuruluş ilkesi olduğunu ifade etmiştir.
Alternatif fon kaynakları
Son yıllarda tüm dünyada crowd funding (kitlesel fonlama) gerek bireyler, gerekse
kuruluşlar için mali sürdürülebilirliğin sağlanması konusunda öne çıkan bir alternatif olarak
görülmektedir. En yalın haliyle projeler, kuruluşlar, girişimler ya da bireyler için ihtiyaç
duyulan fonun kitlelerin desteği aracılığıyla toplanması anlamına gelen crowd funding,
Crowdfunding Industry Report’a göre, 2014 yılında dünyada 16.2 milyar dolarlık bir pazar
haline gelmiştir. Bugüne kadar dünyada Kickstarter, Indiegogo; Türkiye’de ise Fongogo gibi
online platformlar aracılığıyla, habercilik dahil birçok farklı kategorideki proje için mali destek
toplanmıştır. Son dönemde Türkiye’de de daha çok gündeme gelen bir konu olan crowd funding
konusunda Bianet Koordinatörü Evren Gönül, şunları dile getirmektedir: “Bianet’in, IPS
İletişim Vakfı’nın faaliyetlerinin sürdürülebilir olması için neler yapılabileceğini düşünüyoruz.
Crowd funding konusunu kendi aramızda tartıştık. Bianet’in var olan arşivi ya da mevcut
izlenebilirlik hacmini koruyarak ve hatta genişleterek ilerletebilmek açısından mali kütleyi
böyle bir şekilde oluşturmak gerçekçi değil. Bianet mevcut koşullarda, online medyaların
yaygınlaştığı, hızlı tüketildiği koşullarda, daha fazla tık almak adına bazı şeyleri gözden çıkarıp,
feragat edip 12 editör yerine 5 editörle çalışmayı göze alacaksa crowd funding denenebilecek
bir şey. Ama çok gerçekçi gözükmüyor.”
“Başka bir iletişim mümkün” mottosuyla yayın hayatına başlayan Bianet, ana akım
medya kuruluşlarından ve online haber sitelerinden farklı bir yapıda haber yapmaya devam
etmekte ve bu anlayışın içerisinde ticari kaygılar bulunmamaktadır. Bu nedenle web sitesinde
yer alan banner alanlarının da bir reklam mecrasına dönüştürülmesi düşünülmemektedir. Evren
Gönül, Bianet’in bu konuya bakışını, “Aynı şekilde banner’lar üzerinden de biz bir gelir elde
edebilecekken, bunu yapmıyoruz. Sivil toplum kuruluşlarına, kar amacı gütmedikleri müddetçe
‘sizin yaptığınız işi önemsiyoruz, banner alanımız açıktır, ne kadar isterseniz o kadar
kullanabilirsiniz’ dedik. Fark ettiyseniz orada yayınladığımız banner’lar %99 hak örgütlerine
ait.” Banner alanlarını masif bir şekilde reklam yayını mecrasına dönüştürme konusunu
tartışıyoruz. Ancak henüz yapmadık, uzun vadede ne olacağını göreceğiz.” şeklinde dile
getirmektedir.
Sayfa ziyaretleri ve web sitesi
150
Bianet sayfasına son bir yıl içerisinde oturum bazında toplam 11.137.670 ziyaretçi giriş
yapmıştır. Bunun tekile tekabül eden kısmı 7.140.695’tir. Bu süreçte galeriler, haber sayfaları,
makaleler dahil olmak üzere 15.206.252 sayfa görüntülenmiştir. Bu 15 milyonun üzerinde sayfa
görüntüleme sayısı sırasında ortalama 6,5 dakikalık bir sayfada gezinme süresi bulunmaktadır.
Bianet’in önceki ziyaret oranlarına bakıldığında bu sürede artış olduğu belirtilmektedir.
Bianet Koordinatörü Evren Gönül, “Siteye hemen girip çıkanları (bouncing visit) da
hesaba katarsak ortalama oturum süresi 57 saniye oluyor. Bu da %85 oranında bir geri sekme
olduğunu gösteriyor. 11.137.670 oturumun 1.636.778’i hemen çıkmamışların sayısını ifade
ediyor. Bu sayıdaki oturumda 6,5 dakika geçirilmiş.” Şeklinde belirtmektedir.
Bianet, 16 Ocak 2016 tarihli Alexa sorgulamasına göre Türkiye’de 1.005. sırada,
dünyada ise 49.358. sırada yer almaktadır. Aynı tarihli sorgulamada www.diken.com.tr
Türkiye’de ve dünyada sırasıyla 327. ve 12.534. sırada, www.haber.sol.org.tr 207. ve 8.237.
sırada, www.t24.com.tr ise 168. ve 6.174. sırada bulunmaktadır.
11 milyon oturumun %61,38’inin, arama motorlarından anahtar sözcükler aracılığı ile
geldiği belirtilmektedir. IT Destek Uzmanı Korcan Uğur, “Bianet’i daha üste çıkarmak için
çalışmalar yapıyoruz. Bu hacimdeki bir sitenin arama motoru optimizasyonu (SEO) öncelikli
bir konu haline geliyor. Site içeriğine erişimdeki etkisini gözlemlemek amacıyla bir hafta gibi
kısa bir süreliğine AdWords kullandık. Sitedeki kelimeleri inceleyip arama motorunda
tanımladık, arama motorlarından gelen ziyareti artırdığını gördük. Yine de daha kapsamlı bir
optimizasyona ihtiyacımız var.” diye belirtmektedir.
İkinci sırada sosyal medya yer almaktadır. 3.875.553 kadar ziyaret bu kanaldan
gelmektedir. Google Analytics verilerine göre bunun %58’i Facebook, %41’i Twitter ve son
%1’lik dilimi ise sırasıyla Blogger, reddit, Tumblr, Pocket, Google+, Sina Weibo ve
BuzzFeed’den gelmektedir.
Web sitesinin arka planında yapılan SEO ayarları minimum düzeyde kalmaktadır.
Bunun bir sebebi eski siteden kalan yapıdan kaynaklanan sorunlar, bir diğer sebebi ise içerikle
ilgili sorunlardır. SEO ayarları yapılırken haberler kelime analizlerine göre yazıldığı için,
Bianet’in haber yapısı ile uyumlu olmayan durumlar ortaya çıkabilmektedir.
23 Ocak 2014 tarihinde yayına giren yeni Bianet web sitesinin okuyucu ihtiyaçlarını
yeterince karşılamadığı söylenebilir. Haberler, makaleler, söyleşi ve röportajlar sitenin
yapısından kaynaklanan yerleşim nedeniyle anlaşılır bir şekilde düzenlenmemiştir. Sitenin
aşağıya doğru uzayan görünümü de okuyucu açısından rahat takip edebilmeyi olanaklı
kılmamaktadır. Ayrıca görsel kullanımı da okuyucuyu sayfaya çekecek bir özellikte
kurgulanmamıştır. Bu yanıyla web sitesi yeni nesil bir görünümden uzak görünmektedir. Öte
yandan 15 yıllık arşivi ve görselliği düşünülerek tasarlanan yeni sitenin hem önceki versiyonla
olan süreklilliği hem de olabildiğince sadeleşmiş yeni nesil bir sunum sistematiği gözetilerek
oluşturulduğu belirtilmektedir. Bununla beraber herhangi bir ticari öncelik de gözetilmemiş
151
olduğundan okurun haber içeriğine erişiminin olabildiğince kolaylaştırıldığı vurgulanmaktadır.
Bu açıdan site ön-yüz tasarımında daha fazla hit/okuyucuyu sayfaya çekmek yerine sayfaya
gelen okuyucuya içeriği en kısa yoldan sunmak gibi bir fonksiyonel öncelik takip edilmiştir.
“ “Aldığımız yanıtlarla site içeriğini oluşturan haber, makale, röportaj, galeri gibi yazılı ve
görsel materyalin, mümkün olduğunca basit ve içeriğin öneminden çalmayacak mütevazılıkte
bir arayüz ile kullanıcılara sunulması gerektiği ortaya çıktı. Bu amaçla bianet için logosundan
başlayarak bütün sayfalara yayılan, daha sakin, geliştirmeye ve güncellemeye açık bir dil
oluşturmaya çalıştık.” (Kaynak: http://bianet.org/bianet/medya/152993-yeni-bianet-nasil-oldu
Mobil uygulama
Bianet’in mobilde iOS ve Android uygulamaları bulunmaktadır. Önce iOS uygulaması
çıkartılmış ve yayılmış, ardından birebir aynı tasarımla hazırlanmış versiyonu Android’e
uyarlanmıştır. iOS ve Apple platformunun kullanımı %62 oranında önde görünmektedir. Ancak
daha çok kullanıldığı ölçümlenen iOS uygulaması özelinde bir yatırım ya da çalışma
yapılmadığı gibi, uygulama kullanıma açıldıktan sonra herhangi bir güncelleme de
gerçekleştirilmemiştir. Güncellemelerin yapılamaması ve teknolojinin hızlı bir şekilde takip
edilememesi hem insan kaynaklarının, hem de maddi kaynakların yeterli düzeyde olmaması ile
bağlantılıdır.
Google’ın mobile uyumlu olan web sayfalarını daha üst sıralarda göstermeye
başlamasının farkındalığıyla, 2015 yılının Mayıs ayında Bianet’in mobil sitesi açılmıştır. Bu
geçişin ardından sayfa ziyaret sayılarında gözle görülür düzeyde bir artış olduğu saptanmıştır.
Mobil aracılığıyla yapılan ziyaretlerdeki artışın %60-70’lere vardığı belirtilmektedir.
Bianet’in etkisini ölçümlemek için kullanılan yöntemlerden bir tanesi de verilerin analiz
edilmesidir. Web sitesi ziyaret ve sosyal medya takipçi sayılarında her ne kadar gündeme bağlı
olarak oynamalar olsa da, genel hacmi görebilmek açısından bu verilerin takip edilmesi önemli
kabul edilmektedir. Bu veriler fon veren kuruluşla da paylaşılmakta ve yıl içerisinde
gözlemlenen artış konusunda bilgi paylaşımında bulunulmaktadır.
Sosyal medya
Son dönemde özellikle sosyal medyada görsel kullanımının önem kazanması ve daha
çok ilgi çeker bir hale gelmesi ile birlikte, Bianet sosyal medya hesaplarında da interaktif
152
haritalar ve infografik türü uygulamalar hazırlanmaya başlanmıştır. Uygun haberlerde gif
benzeri ilgi çekici formatlar kullanılmaya dikkate edilmektedir. Bianet’in 16 Ocak 2016
tarihinde alınan bilgilere göre Facebook’ta 167.226, Twitter’da ise 153.000 takipçisi
bulunmaktadır.
Bianet Sosyal Medya ve Multimedya Editörü Ceyda Ulukaya, “Sosyal medyayı yeni
nesil bir multimedya anlayışına uygun olacak şekilde yürütmeye çalışıyoruz. Harita, infografik
gibi uygulamaların da sosyal medya paylaşımlarında çok ilgi çektiğini görüyoruz. Bu tür
çalışmalarda paylaşım sayısı çok artıyor. Twitter, Facebook ayrımı yapacaksak Twitter’da daha
hap gibi bir içerik oluyor. İnsanlar daha kısa, öz, kolay anlaşılır içeriklere ilgi gösteriyorlar.
Facebook, Twitter’dan farklı olarak daha yavaş akan bir mecra. İnsanlar orada daha fazla vakit
harcayabiliyor. Bir de Facebook’ta yapılan paylaşımların çarpan etkisi çok daha fazla oluyor.
Arada bir en çok okunan 10 kitap benzeri haberler yapıyoruz. O da en çok okunan haberler
listesine giriyor. Listeleme çok ilgi görüyor. Özellikle içinde görsellik varsa, o da başlık ve
spottan anlaşılıyorsa o haberler daha çok tıklanıyor.” şeklinde bir açıklamada bulunmaktadır.
Sosyal medya paylaşımlarında gündemin ne olduğuna dikkat edilmekte, o günün
TT’leri (Trending Topic) takip edilmekte ve Bianet’in habercilik anlayışı ile bu içeriklerin
uyuştuğu noktada ilgili hashtag’ler kullanılmakta, mention’lar yapılmaktadır. Sosyal medya
zaman zaman bir haber üretim kaynağı olarak da görülmektedir. Bu duruma örnek olarak
ABD’li belgeselci Michael Moore’un Twitter’da TT olmasının ardından, Bianet web sitesinde
Michael Moore’un Donald Trump’ı protesto etmesiyle ilgili bir haber yapılması
gösterilebilmektedir.
Sosyal medyada yapılan paylaşımların saatlerine özen gösterilmektedir. Etkileşimin
yoğun olduğunun tespit edildiği saatlerde daha çok paylaşım yapılmaktadır. Günlük haber
üretimi yaklaşık 25-30 adet olmakta, ona bağlı olarak Facebook ve Twitter’da 60-70 adet
civarında içerik paylaşılmaktadır. Bianet için etkileşimin artmasının ticari bir getirisi
bulunmamaktadır. Etkileşim, haberlerin daha fazla kişiye ulaşması açısından önem
taşımaktadır. Dolayısıyla rakamları analiz etmek öncelikli değildir. Bu bakış açısıyla Bianet
sosyal medya hesaplarında reklam da verilmemektedir.
Paylaşımın giderek önem kazandığı bu dönemde, haber sayfalarında ve sosyal medya
hesaplarında paylaşılan içeriklerin izlenmesi ve okunması kadar yaygınlaştırılması da önemli
bir hale gelmiştir. Bu nedenle, hazırlanan içeriklerin takipçilerde paylaşma isteği yaratacak ve
kişileri etkileşime geçirecek şekilde düzenlenmesi beklenmektedir. Bianet web sayfasında
yorumlara yer verilmediği gibi sosyal medya hesaplarında da gelen yorumların cevaplanmadığı
görülmüştür.
Yorumlar web sitelerinde etkileşimi artırmak açısından önemli bir araç olarak
görülmektedir. Ancak Bianet sayfasında yorum bölümü bulunmamaktadır. Bu konuyla ilgili
olarak Bianet Eş Yayın Yönetmeni Ekin Karaca şu şekilde bir açıklamada bulunmaktadır:
153
“Sitenin yönetim panelinde böyle bir özellik var. İstediğimiz içeriği yoruma açabiliyoruz.
Ancak bunu hiçbir zaman uygulamıyoruz. Birincisi bizim için inanılmaz bir iş yükü. Küfür
eden vs. filtrelemek gerekecek. Sonuçta sitede e-mail adreslerimiz var. Haber yapanın isminin
yanında adresleri de var. İsteyen bize dönebilir. Bizim amacımız tartışmalı bir konuda haber
yapıp insanların birbirleriyle didişmesini sağlamak değil. Sosyal medyadan bunu zaten
yapabiliyorlar. Sitede böyle bir kalabalığa gerek yok. Kirlilik yaratır diye düşünüyorum. Benim
Bedenim Benim Kararım döneminde Facebook sayfası açmıştık. O gelen fotoğrafları
benimkararim.org sayfasına eklemek kadar gelen yorumları düzenlemek gibi işlerle
uğraşıyorduk.”
Evren Gönül ise şöyle devam etmektedir: “Bu uzun bir süredir tartıştığımız bir konu.
Okuyucuyu çağıran bir şey de olsun. Bir habere yorum yazılabilsin. O nedenle eklenebilir bir
şekilde duruyor ancak bugüne kadar hiç eklenmemiş. Örneğin sosyal medyada da biz bir
haberde Fransalı dediğimizde altına ‘ne Fransalısı yaa Fransız’ yazılabiliyor. Sonuçta bu bir
etkileşim ancak Bianet bu tür durumlarda da cevap vermiyor. Bianet bir defa bu tür konularda
yorum yapmaya başladığında başka bir Bianet olarak kendini var edecek.”
Sayfa yorumlarının yanında web sitesi trafiğini artıran ve ilgi çeken bölümlerden biri de
galeri bölümüdür. Bianet’in galeri bölümü sayfa ilk açıldığından itibaren aktiftir, ancak web
sitesinin yenilenmesi ile birlikte bu bölüm biraz daha ön plana çıkmıştır. Son birkaç yılda daha
görsel bir hale gelen haber sitelerinde magazinsel haberlerin tıklanma oranlarının yüksek
olduğu görülmektedir. Bianet’in galeri bölümü incelendiğinde ise bu bölümün yeterince dikkat
çekici olmadığı görülmektedir. Bianet için yoğun bir gündemde haber yapma amacı öncelikli
olmakta; mevcut insan kaynaklarıyla site anasayfasından önce sosyal medya içeriğinin görsel
ve video açısıdan zenginleştirilmesine daha fazla öncelik tanınmaktadır.
Sonuç
Bianet haber sitesi 15 yıldan bu yana başta SIDA ve Avrupa Birliği olmak üzere, çeşitli
fon kuruluşlarından aldığı mali desteklerle sürdürülebilirliğini sağlamaktadır. Sermayeden ve
devletten bağımsız medyanın ve başka bir iletişim modelinin var olabileceğine inanan,
toplumsal faydayı ticari kaygıların üzerinde tutan bir anlayışla yayın hayatına devam eden
Bianet, zaman zaman ana akım medyanın karşısında duran, zaman zaman ise onu dönüştüren
bir tutum sergilemektedir. Bianet bu özelliğinin yanında hak temelli yurttaş haberciliği yapma
prensibiyle de Türkiye’deki online haber sitelerinden farklı bir yerde durmaktadır.
Açıktır ki, Bianet’in sesini duyuramayan kitlelerin sesini duyurma ve bilgiyi/içeriği
yayma noktasındaki en önemli aracı web sitesi ve sosyal medya hesaplarıdır. Bianet bu amacı
154
yerine getirme noktasında, gelişen teknolojiyi ve değişen tüketim alışkanlıklarını ne kadar takip
etmekte, okuyucusuyla nasıl etkileşime geçmektedir?
Bianet’ten alınan bilgilere göre, Bianet’in okur kitlesinin büyük bir bölümünü 20-30 yaş
aralığındaki gençler, yani internet kuşağı, echo-boomers, millenial ve nexters olarak da
tanımlanan Y kuşağı oluşturmaktadır. Bu kuşağın önemli bir özelliği, internet, akıllı cep
telefonları ve teknolojiyle birlikte büyümüş olmalarıdır. “Y kuş ağı beraberinde birçok yeni
teknolojiyi, sosyal iletiş im ağlarını, teknoloji meraklısı bir kültürü, yeni iş uygulamalarını ve
yönetim ş ekillerini getirmektedir.” (Yüksekbilgili, 2013)
Y kuşağı hakkında yapılan analizler değerlendirildiğinde, bu kuşağın tanımlandığı yaş
aralığındaki bireylerin günlük hayatlarında haber almak amacıyla takip ettikleri online
platformlardan da bazı beklentilerinin olabileceği söylenebilmektedir. Bianet her ne kadar
idealist bir bakış açısıyla haber yapma ilkesini ön planda tutarak bağımsız bir duruş sergilese
de, okuyucu kitlesi ile daha fazla etkileşime geçebileceği kanallar açma noktasında -web sitesi
ve sosyal medya hesaplarında daha fazla diyaloğa girmek, galeri bölümünü daha aktif bir hale
getirmek, yeni ve daha görsel bir web sitesini yayına almak gibi- yeterli kalmamaktadır.
Yapılan röportajlardan edinilen bilgilere göre, Sida ile mevcut üç senelik Kurumsal
Destek anlaşması bulunan IPS İletişim Vakfı/bianet henüz crowd funding ya da düzenli reklam
gelirini uygulamaya koymamış olsa da uzun dönemde mali sürdürülebilirlik çerçevesinde bu
konuların tartışılabileceği belirtilmiştir.
155
Kaynakça
Ayşe Arman. "Çığ Gibi Büyüyen Tepki Benim Bedenim, Benim Kararım." Çığ Gibi Büyüyen
Tepki Benim Bedenim, Benim Kararım. Web. 17 Jan. 2016.
http://www.hurriyet.com.tr/cig-gibi-buyuyen-tepki-benim-bedenim-benim-kararim-20700685
"Barış Gazeteciliği Kütüphanesi Açıldı." Bianet. Web. 17 Jan. 2016.
http://bianet.org/bianet/medya/165255-baris-gazeteciligi-kutuphanesi
Bianet
http://www.bianet.org.tr
"Bianet." Bianet. Web. 17 Jan. 2016.
http://bianet.org/bianet/sayfa/ips-iletisim-vakfi
"Global Crowdfundıng Market to Reach $34.4b in 2015, Predicts Massolution’s 2015cf
Industry
Report."
www.crowdsourcing.org.
Web.
17
Jan.
2016.
http://www.crowdsourcing.org/editorial/global-crowdfunding-market-to-reach-344b-in-2015predicts-massolutions-2015cf-industry-report/45376
"İnternet Ve Sosyal Medya Kullanıcı İstatistikleri 2015." Dijital Ajanslar. Web. 17 Jan. 2016.
http://www.dijitalajanslar.com/internet-ve-sosyal-medya-kullanici-istatistikleri-2015
"OECD Science, Technology and Industry Policy Papers." The Evolutıon Of News And The
Internet (2010).
http://www.oecd.org/sti/ieconomy/45559596.pdf
156
Sevilay Çelenk, ed. Başka Bir İletişim Mümkün İstanbul Uluslararası Bağımsız Medya
Forumu. Istanbul: IPS İletişim Vakfı, 2008. Print.
http://bianet.org/system/uploads/1/files/attachments/000/001/523/original/BIA_FORUM.pdf?
1447151794
SIDA
http://www.sida.se/English/
Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV), ed. Vaka Analizi: İsveç Uluslararası Kalkınma
İşbirliği Ajansı. Istanbul: TÜSEV, 2013. Print.
http://www.tusev.org.tr/usrfiles/images/IsvecVakaAnaliziTR.06.11.13.pdf
Zeki Yüksekbilgili. "TÜRK TİPİ Y KUŞAĞI | YÜKSEKBİLGİLİ | Elektronik Sosyal Bilimler
Dergisi."
Web.
17
Jan.
2016.
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/esosder/article/view/5000068606/5000063667
157
SÖYLEŞİLER / INTERVIEWS
158
Agos
Ceren Ataş
İstanbul Bilgi Üniversitesi
“нnceliğimiг her гaman gaгete olacak; çünkü Agos en başında bir gaгete.”
GİRİŞ
Ermenice tohum atmak veya fidan dikmek için açılan oyuk anlamına gelen Agos, 5
Nisan 1996’da Luiz Bakar, Hrant Dink, Harutyun Şeşetyan ve Anna Turay'dan oluşan bir kurul
tarafından, Türkiyeli Ermenilerin sorunlarını kamuoyuna anlatmak amacıyla kurulan,
İstanbul’da yayımlanan haftalık bir gazetedir. Ayrıca Cumhuriyet döneminin Türkçe-Ermenice
olarak yayımlanan ilk gazetesidir (Agos Gazetesi, 2014).
Demokratikleşme, azınlık hakları, geçmişle yüzleşme, Türkiye’deki çoğulculuğun
korunması ve geliştirilmesi konularını merkeze alan bir yayın çizgisine sahip olan Agos,
Ermeni toplumunun güncelden geçmişe tüm sorunlarını ele alırken; dünyadaki gelişmeleri,
Türkiye gündemi ve diğer azınlık haklarıyla da ilgili habercilik yapıyor.
19 Ocak 2007 tarihinde gazete kurucularından Hrant Dink’in bir suikast ile
öldürülmesinden sonra Agos Gazetesi’nin genel yayın yönetmenliğini Etyen Mahçupyan
üstlendi. 2010 yılında ise görevi Rober Koptaş'a devretti. Ocak 2015’te ise bu göreve Yetvart
Danzikyan geldi (BiA Haber, 2015).
Agos gazetesi ve Hrant Dink suikasti
Hrant Dink 6 Şubat 2004 yılında Agos Gazetesi’nde “Sabiha Hatun'un Sırrı” başlıklı bir
röportaj yayımladı. Haberde Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen’in Ermeni bir yetim kızı
olma ihtimalinden bahsediliyordu. Bu haber, 21 Şubat 2004’te Hürriyet Gazetesi’nde “Sabiha
Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı” başlığıyla Ersin Kalkan tarafından yayımlandı (Kalkan) ve o
zaman Dink’e ve gazeteye yönelik tepkiler gelmeye başladı. Genelkurmay Başkanlığı, yazılı
bir açıklama ile bu haberi eleştirdi:
“Sabiha Gökçen aynı zamanda Atatürk'ün Türk kadınının Türk toplumu içinde
bulunmasını istediği yeri gösteren değerli ve akılcı bir semboldür. Böyle bir sembolü amacı ne
159
olursa olsun, tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir
yaklaşımdır.
Yüce Atatürk, Türk milletini (Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına, Türk
milleti denir) şeklinde tanımlamıştır. Atatürk milliyetçiliği görüldüğü gibi etnik ve dini
temellere dayanmamaktadır. Anayasamızın 66. maddesinde de Türk vatandaşlığı (Türk
devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür) şeklinde ifade edilmektedir.
Bir iddiayı, milli duygu ve değerleri de kötüye kullanarak, bu şekilde yayımlamanın
habercilik olarak nitelendirilmesini kabul etmek mümkün değildir. Burada asıl önemli olan
husus, yapılan bu haber ile neyin amaçlandığıdır.
Son zamanlarda, Türk medyasının bir bölümünde, Atatürk milliyetçiliğine ve ulusdevlet yapısına karşı sürdürülen haksız ve temelsiz eleştiriler yanında, Atatürk milliyetçiliği
yerini almak üzere sağlıklı olmayan ve tehlikeli düşüncelere, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde
ve sorumsuzca yer verildiği kaygı ile izlenmektedir.
Ulusal birlik ve beraberliğimizin en güçlü olması gereken bu dönemde milli birlik ve
beraberliğimize ve milli değerlerimize yönelik bu tip yayımların ne amaçla yapıldığı, Türk
toplumunun büyük bir kesimince artık anlaşılmakta ve endişe ile izlenmektedir.
Türk milletinin birlik ve beraberliğine, layık olduğu toplumsal barışa, Atatürk'ün
manevi varlığına ve düşünce sistemine, Türk milletine yakışır sağduyu içerisinde sahip
çıkmanın ve savunmanın, TSK yanında, her Türk vatandaşına ve bütün kurumlarına düşen açık
ve seçik bir görev olduğu ortadadır.
Bu kapsamda Türk medyasının Atatürk'ün manevi varlığına, düşünce sistemine,
Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilke ve değerlerine, Türk milletinin birlik ve beraberliğine, daha
duyarlı olması ve yayım ilkelerini bu düşünceler ışığında gözden geçirmesi de ulusça
beklenmektedir.'' (www.bianet.org, 2015).
Sonrasında Dink, 24 Şubat 2004’te İstanbul Valilği’ne çağırıldı ve burada Dink’in vali
yardımcısının yanında bulunan bir kişi tarafından tehdit edildiği iddia edildi. Dink’e başka bir
yazısı üzerinden 25 Şubat 2004 tarihinde Mehmet Soykan tarafından verilen şikayet dilekçesi
ile Şişli Cumhuriyet Savcılığı tarafından "Türklüğü aşağılamak" suçlamasıyla TCK'nin 301.
maddesinden dava açıldı ve sonucunda Dink, Ekim 2005’te Türklüğe hakaretten 6 ay hapis
cezası aldı. Soykan’ın dilekçesi şöyleydi:
“13.02.2004 tarih ve 411 sayılı Agos gazetesi sayfa 10 alt makale Hrant Dink köşe
yazarının Ermeni kimliği Ermenistan’la tanışmak başlıklı makalenin birinci paragrafında
‘Türkten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeninin, Ermenistan’la
160
kuracağı asil damarında mevcuttur’ beyandan anlaşılacağı üzere asil Türk milletine hayasızca,
pervasızca ağzının salyası aka aka saldırarak hakaret etmektedir.
Bu zavallı kişi küstahlık cüretini kimden ve nereden almaktadır? Mübarek vatanımızda
gerek Osmanlı gerek Cumhuriyet döneminde rahat ve huzur içerisinde yaşamış ve yaşamakta
olan Ermeni vatandaşlara devlet kadrolarında yüksek makamlarda görev almışlardır. Şerefli
ordumuzda paşalık makamına kadar görev verilmiştir. Yazıdaki ifaden anlaşılacağı gibi yüce
Atatürk’ün Türk gençliğine hitabesine uyarlamış gibi yaparak sanki alay ediyor. Taşımış
oldukları kanın şiarından olacak ki dış mihraklarında tahrikleri ile de her fırsatta isyan ve ihanet
içerisinde olmuşlardır. Hrant Dink yazısının içeriğinde ırkçılık yaparak Asala terör örgütü ve
Taşnak komiteciliğini hortlatarak güzel ülkemizde huzur içerisinde yaşayan Ermeni
vatandaşları isyana ve teröre teşvik amacı güderek huzuru bozmayı amaçlamaktadır. Bu
sebeplerledir ki şahsım ve şerefli Asil yüce Türk milleti adına Davacıyım gereğinin yapılarak
cezalandırılmalarını saygılarımla arz ederim.” (kemal-goktas.blogspot.com.tr)
Hrant Dink, 3 Mayıs 2006’da CNN Türk’te katıldığı Tarafsız Bölge programı sırasında
kendisine davayı soran Ahmet Hakan’a şunları söyledi:
“... ben kendi cümlelerim içerisinde Türklüğü aşağılayan herhangi bir niyeti kasıt ya da çaba
sarf etmediğimi söyledim. (...) Orada bir anlam yetersizliği var, Türk’ün kanı zehirli mi
diyorum, akacak zehirli kandan ne demek istiyor, burada bir anlam kifayetsizliği var. Yazıyı
alır okursanız Hrant Dink’in ne demek istediği ortaya çıkar. Bu yazı şu; sekiz dizilik Ermeni
kimliği üzerine, Türk kimliği üzerine değil, Ermeni kimliği üzerine yazı yazıyorum ben ve bu
yazılarımdan üç bölümü Ermeni kimliğinde Türk’ün rolünü anlatan ve onu analiz eden bir
yaklaşım. Ermeni kimliğinin biçimlenişine Türk olgusunun bir öteki olarak o kimlikte oynadığı
rol üzerine konuşuyorum ve özellikle de diaspora Ermenilerine seslenerek diyorum ki; Türk
olgusunun sizin kimliğiniz içerisinde yaratmış olduğu olumsuz bir konum var. Bu sizin
kimliğinizi, ona karşı duyduğunuz öfke, Türk’e karşı duyduğunuz öfke sizin kimliğinizi
zehirliyor. Sizin kanınız zehirleniyor. Burada anlatmaya çalıştığım zehirli kan Türk’ün kanı
değil, Ermeni’nin hastalıksız zehirlenmiş kanı öfkeyle. (...) Yani Türk’ün dışlanmasıyla
boşalacak o zehirli kanın yerine siz Ermenistan’la olan ilişkinizi kurun diyorum. Bu cümle bunu
anlatıyor.”
Dink’e ve Agos Gazetesi’ne bireysel ve Ülkü Ocakları gibi gruplar tarafından toplu
tehditler devam etti. Dink, 19 Ocak 2007’de gazetenin önünde silahlı saldırı ile öldürüldü
(Milliyet). Cinayetten sonra Agos Gazetesi’nin önünde toplanan insan sayısı gittikçe arttı.
Buradaki insanlardan “Hepimiz Hrantız, Hepimiz Ermeniyiz” sloganı ve suikastın davasını
takip etmek amacıyla Dink’in arkadaşları tarafından “Hrant’ın arkadaşları” gibi bir grup doğdu.
Hrant Dink, Türkiye’de 1909 yılından bu yana, suikast sonucu öldürülen 62. gazeteci
oldu (Bizim Hrant). 23 Ocak 2007’de Dink’in cenazesine 120 bin ile 200 bin kişi arasında
olduğu tahmin edilen bir kalabalık katıldı. Cenaze, Agos Gazetesi ve Meryem Ana
161
Kilisesi‘ndeki törenlerin ardından Zeytinburnu’nda bulunan Balıklı Ermeni Mezarlığı’nda
toprağa verildi (NTV, 2007).
Hrant Dink suikastı sonrasında insanların arasında bir dayanışma sağlandı ve
bahsettiğimiz gibi buradan birçok grup doğdu. Agos Gazetesi, farklı bir yere taşınmış oldu;
çünkü Dink, gazetede yayımlanan yazıları sebebiyle gazete önünde öldürüldü. Gazete artık
sadece Ermeni toplumunun değil, Dink’e karşı hassasiyeti oluşmuş herkesin gazetesi oldu. Hâlâ
Agos, “Hrant Dink’in gazetesi” olarak bilinmekte ve her 19 Ocak’ta insanlar Agos’un önünde
anma yapmaktadır.
19 Ocak sonrasındaki dönem gazetenin tirajında yaklaşık iki katı kadar bir artış olduğu
bilgisini Agos’tan öğreniyoruz; ancak bu artış günümüze kadar kendisini devam ettirebilmiş
değil. Bununla beraber her 19 Ocak’ta web sitesine girişlerde bir artış meydana gelmekte.
Gözlemlere göre, 19 Ocak sonrasında daha fazla insan gazeteden haberdar olmuş, gazeteyi
Ermeni toplumundan olmayan insanlar da okumaya başlamış; ancak bununla ilgili istatistiki bir
veri mevcut değil.
Yazarlar
Agos’un bünyesinde bulundurduğu yazarlar başlıca Vicken Cheterian, Levon Bağış, Nazar Büyüm,
Bercuhi Berberyan, Ohannes Kılıçdağı, Yetvart Danzikyan, Vahakn Keşişyan, Baskın Oran, Pakrat
Estukyan, Karin Karakaşlı, Herkül Millas’tır. Bunların dışında gazetede dönem dönem yazıları
yayımlanan bazı misafir yazarlar da vardır.
Dijitalde Agos
Agos.com.tr, 2011 yılında faaliyete geçmiştir. Web editörü Gözde Kazaz web sürecini şöyle
anlatıyor: “2011’den beri Agos’un sitesi var ve devam ediyor; ama 2014’ten sonra sitenin daha görünür
olmaya başladığını, uluslararası hem diasporaya da aynı zamanda daha kolay yayın yapabildiğini
söyleyebiliriz.”
Site; Türkçe, İngilizce ve Batı Ermenice olmak üzere üç dilde yayın yapıyorken sonradan
buna Rusya ve Ermenistan bölgelerinde konuşulan Doğu Ermenicesi de eklenmiş. Böylece Agos
Gazetesi’ne sadece Türkiye Ermenileri değil, dünya genelindeki tüm Ermeniler ve Ermeni
toplumundaki gelişmeleri takip etmek isteyenler de kolaylıkla ulaşabilmektedir. Ayrıca gazete
sitede, E-Gazete sistemi ile, basıldığı gün aynı şekilde yayınlanmaktadır. Agos Gazetesi online
olmanın dışında senelerdir abonelik ile ulaşımını sağlamaktadır; ancak bu ulaşım İstanbul’da bile
zor iken Türkiye’deki başka iller ve yurtdışı konusunda oldukça sıkıntılıydı. E-Gazete’nin varlığı,
162
gazetenin hem Türkiye okurları hem de yurtdışı okurlarına aynı gün ulaşabildiği için ulaşım
sıkıntısını ortadan kaldırmaktadır.
Agos’un kategorileri
Agos Gazetesi’nin web sitesinde bulunan kategoriler şu şekilde:
Toplum
Gençler
Müzik
Korolar
Güncel
Basın
Son Dakika
ուրեր
Arka Sayfa
Misafirhan
e
Kurtulanlar
Vakıflar
Fark Yaratanlar
Sinema
Dans
Türkiye
Azınlıklar
Yaşam
Ayp - pen - kim
Orta Sayfa
Okullar
Sağlık
Tiyatro
Edebiyat
Dünya
İnsan Hakları
English
Հա երէ -PDF
Dünya
Dernekler
Spor
Kilise
Kültür Sanat
Resim
Mimari
Fotoğraf
Sergi
Ermenistan
Diaspora
Dink Davası
Gündem
Հա երէ ր
կագ րեր
Dosya
Başyazı
Diaspora / Ermenistan
1915-2015
1915 Okumaları
1915 Konuşmaları
Kurtaranlar
Failler
Sarkis Seropyan'ın Ardından
Bu kategorilerde Ermeni toplumundan, Kiliselerden, vakıf ve derneklerden, Ermeni
gençlerinden, okullardan, spor faaliyetlerinden, Ermeni hastanelerinden ve sağlık
çalışanlarından, dünya ve Türkiye’den kültür sanat aktivitelerinden, diaspora ve
Ermenistan’dan, Hrant Dink Cinayetiyle ilgili gelişmelerden her türlü güncel bilgi
yayımlanıyor. Gazetenin başyazısı, orta sayfası ve arka sayfası da bu kategorilerde buluyor.
1915’e dair okumalar, katliamdan kurtulan veya kurtarılanların hikayeleri, faillere ve katliama
dair güncel gelişmeler, haberler yayımlanıyor.
Ayrıca Agos’un web sitesinde Sarkis Seropyan’ın Ardından başlığında gazetenin
kurucularından ve yazarlarından olan Seropyan’a yazılan yazıların yayımlandığı özel bir dosya
bulunuyor.
Twitter, Facebook, Periscope ve mobil uygulama
Agos Gazetesi’nin Facebook, Twitter hesapları, web sitesi ile aynı zamanda, 2011
yılında, yayına başlamıştır. Agos’a en çok trafik getiren bu iki sosyal mecrada birbirine entegre
bir şekilde Agos’ta yayımlanan her güncel haber paylaşılmaktadır. Facebook hesabında
“Haftalık güncel gazete. Ermeni toplumunu ilgilendiren, güncel politikaya dair haberler ve
makaleler.”, Twitter hesabında da “Haftalık Siyasi Aktüel Gazete - Political Weekly
163
Ք ղ ք կ ն Հ ս ր կ կ ն Շ
թ թերթ” yazılarıyla bilgilendirme yapılmaktadır.
Agos Gazetesi’nin mobil uygulaması da Türkçe, Ermenice ve İngilizce olarak web siteye
entegre bir şekilde güncelleniyor. İnternet editörü ile yaptığım görüşme ile Periscope yayınına
yeni başlanıldığını; fakat buna rağmen iyi bir kitleye ulaşıldığını öğreniyorum.
Tiraj ve takip
Agos’un Google Analytics ve tiraj verilerine göre: Okuyucuların %58'i erkek, %41'i
kadın. %16’sı 18-24, %28’i 25-33 yaş, %19’u 35-44, %14’ü 45-54, %14’ü 55-64 yaşında ve
%5’i 65 yaş üstünde. En çok trafik Twitter ve Facebook'tan geliyor. Bu oran neredeyse yarı
yarıya. Basılı gazetenin satışı 5 bin, aylık tıklanma 423.133, haftalık tıklanma 177.816, günlük
tıklanma: 25.689. Alexa verilerine göre Agos’un popülerliği (Alexa, 2015)
Globalde: 191,512, Türkiye’de 5,189.
Agos Gazetesi İnternet Editörü Gözde Kazaz ile yaptığım görüşme
Gözde Kazaz. Agos’ta yaklaşık 1.5 senedir web editörüyüm. Sosyal medya için ayrı bir
ekibimiz yok şu an. Tek olduğumu tam olarak söyleyemem. Site için tam zamanlı olarak çalışan
iki kişiyiz, ben ve Nazan Özcan; ama onun dışında gazete için de çalışıyoruz biz. Şöyle bir
ayrım yok: sadece site için çalışanlar ve sadece gazete için çalışanlar. Benim temel işe alınma
nedenim siteydi; ama bir süre sonra gazeteye de haber üretiyoruz; çünkü çok küçük bir ekip
olduğumuz için herkesin emeğinin olduğu bir yer.
Facebook, Twitter, web sitesi ve mobil application’dan başka bir alanda var mısınız?
Bunların dışında Google Plus, Instagram gibi diğer siteleri kullanmıyoruz. Son dönem
Periscope’a başladık. 7 Haziran seçimlerinin akşamında Garo Paylan’la bir söyleşi ile başladık.
Ondan sonra Selahattin Demirtaş ile bir söyleşi yaptık. Kamp Armen basın açıklaması Nor
Zaytong kaydını direkt alıp Periscope yapıyoruz. Periscope’u, Agos kullanıcısının kullanıp
kullanmadığını bilmiyorduk; ama bir anda çok fazla kişiye ulaştık.
Agos Web’e ne zaman geçti?
Web’e geçişi aslında 2011; ama ben geldiğimde arkaik bir web sitesi vardı. Zaten
hatırlıyorsundur belki çok fazla hack saldırısı oldu. Bir süre sonra artık medyaya haber
vermekten imtina eder olduk; çünkü aslında bizim altyapı sorunlarımızla da ilgili bir şeydi.
Agos milliyetçi bir hack grubunun direkt hedef kitlesi. Şaşırtıcı olan bizim siteyi
koruyamamamızdı. O da biraz maddiyatla ilgili. Maddi olarak yeni bir site oluşturacak altyapın
164
olmadığı zaman iptidai çözümlerle halletmeye çalışıyorsun. 2011’den 2014’e kadar, bu üç sene
boyunca biraz zor gitmiş site işi. Sonrasında biz bir uluslararası bir medya fonu aldık. Batı
Ermenicesi, İngilizce ve Türkçe üç dilli yayına başladık. Site tamamen değişti, altyapısı da
değişti ve altyapısı değişince tabii bu saldırılara karşı bir takım koruma mekanizmaları da
başladı. O dönemden beri şu anda herhangi bir saldırıya uğramıyoruz. 2011’den beri Agos’un
sitesi var ve devam ediyor; ama 2014’ten sonra sitenin daha görünür olmaya başladığını,
uluslararası hem diasporaya da aynı zamanda daha kolay yayın yapabildiğini söyleyebiliriz.
Twitter-Facebook hesapları da website gibi 2011’de mi açılıyor?
Evet, o zaman da vardı. Twitter hesabı özellikle Gezi döneminde, bayağı iyi bir
yayıncılık yapmış Agos, hızlı blog tarzında. O dönem çok fazla yayın akışı olduğu için.
Twitter okuyucuları o dönem bayağı yükselmiş.
Basılı gazete ile internette okunma oranınız arasında çok büyük bir uçurum var mı?
Olabiliyor. Gazete tirajı dediğinde haber başına bakamıyorsun. Sadece matbu bir
gazetenin tirajı nedir ona bakabiliyorsun. O da şu anda 4.500-5.000 civarında Agos’ta; ama
mesela bazı haberler bunu katlayabilecek sayılara ulaşıyor. Bazı haberler biraz daha aşağıda
kalıyor; ama aşağı yukarı günlük okunma oranımız 8000-1000 civarına çıkmaya başladı. O bize
ulaşabilmek açısından imkan veriyor; çünkü Agos’un bir takım dağıtım sorunları da var. Onları
biraz şu an çözdük; ama mesela İstanbul dışına çıkmakta zorlanıyoruz, İstanbul içinde çoğu
yerde bulmak zor. Abonelik sistemi üzerinden götürmeye çalışıyoruz; ama internet öyle değil.
İnternette agos.com.tr’ye girdiğin zaman haberi anında görebiliyorsun. Üç dilinde
görebiliyorsun. Üç dil dedim ya biraz önce, üç dile son 6 ayda Doğu Ermenicesini de ekledik.
Yani Ermenistan, Rusya falan gibi bölgelerde konuşulan Ermenice. Öyle olunca sayısı bayağı
arttı.
İnternet için söylüyorsunuz değil mi?
Evet internetten bahsediyorum. Gazetenin içinde zaten bir Ermenice eki var, dört
sayfalık, o Batı Ermenicesi. Doğu Ermenicesi değil, yani Türkiye’de konuşulan Ermenice.
Okunma oranının arttığı bir Gezi Parkı’nı söylediniz, başka hangi günleri söyleyebiliriz?
Mesela 19 Ocak’larda durum nedir?
19 Ocaklar’da çok artıyor tabii. 24 Nisan bu sene çok arttı. Herhalde site tarihinin en
fazla okunan günüdür o; çünkü 24 Nisan’da hem dünyadaki anma programlarını verdik, hem
burada yapılan anmayı canlı neredeyse blog gibi verdik. O çok fazla okunmuştu.
165
Hrant Dink cinayeti ve Agos’un görünürlülüğünün artmasıyla alakalı bir veri var mı
elinizde?
Tespit tabii ki doğru. İnternete etkisini anlayamayız; ama uzun süreli bir etkiden
bahsediyorsak Agos hâlâ Hrant Dink’in gazetesi olarak biliniyor. Ben mesela insanlarla
konuştuğum zaman “Agos’ta çalışıyorum” dediğimde, “Hrant Dink’in gazetesi mi?” diyorlar.
Dolayısıyla bu gazeteyi de etkiliyordur, dolaylı olarak siteyi de etkiliyordur.
Başka bir dijital faaliyetiniz var mı?
Periscope var, e-Gazete var. Biraz önce bahsettiğim dağıtım sorunlarına aslında çözüm
olabilecek bir şey e-Gazete. Site gibi değil, tamamen matbu formatta PDF olarak okuyorsun;
ama mesela Amerika’dan da alan var, Avusturalya’dan da okuyucumuz var. Gazetenin geç
ulaştığı yerlerde, Perşembe gazete basılıyorsa, e-gazete Perşembe günü yayında oluyor. Ulaşım
açısından bayağı kolaylık sağlıyor.
Belki ileride dijitalin değişimiyle gazete basılmaz bile…
İnternette çalışanlar biraz farklı düşünüyor tabii ki, ben internette çalıştığım için
geleceği orada görüyorum. Herkes öyle görüyor; ama bu gazetenin de olması lazım; çünkü
Ermeni toplumunun içinde internetle bağı olmayan, Agos’u hâlâ basılı okuyan insanlar var.
İçindeki ilanlar olsun, çeşitli sayfalar olsun, bunlar hâlâ kalacak orada. Ama tabii ki de bu
medyanın temel sorunu, Agos’un değil aslında. İnternet ne olacak, matbu gazete bitecek mi?
Bana sorarsan kendi adıma kitap nasıl bitmeyecekse matbu gazete de bitmeyecek. Daha az bir
kitleye de olsa devam edecek; ama ekonomik kaynak artık matbu değil. Ekonomik kaynak artı
internet, orası kesin.
Geleneksel medyaya yaptığınız yatırımlardan ticari geri dönüş durumunuz nedir?
Şu anda reklam geliriyle ve site her ne kadar okuyucu kitlesi artmış olsa da daha reklam
gelirini sağlayabilecek kadar profesyonel bir site değil. Yani profesyonel dediğim, ana akım,
artık ana akımda da bence site diye bir gelenek yok, Radikal, T24, Diken gibi çok fazla haber
giren, hızlı haber giren ve reklam almak için de bir yandan haber giren siteler kadar haber
girmiyoruz biz. Dolayısı ile o kadar reklam gelirimiz yok. Ekonomik kaynağımız temelde şu
anda gazete üzerinden gidiyor.
Ama siteye reklam alıyorsunuz?
Alıyoruz; ama az alıyoruz. Bizim gelirimizi sağlayacak bir şey değil.
166
Sponsorlu içerik tercih ediyor musunuz?
Yok. O konuda biraz destek almamız lazım. Teknik olarak nasıl yapılacağını biraz konuşmamız
lazım. Ben inanmıyordum ama, Google reklam alıyoruz, geçen sene almaya başladık, Google
reklamdan küçük de olsa bir gelir geliyor. Ben kendi adıma tıklamıyorum; ama sonuçta o da bir
reklam türü. Gazeteye reklam veren reklam verenlerin, siteye de verdiği, böyle paket programın
içinde gibiyiz. Sıyrılıp ayrı bir site içeriği üretmiş değiliz.
Kullanıcı verilerini nereden alıyorsunuz?
Google Analytics kullanıyoruz.
Gönüllü çalışanınız var mı?
Stajyerlerimiz oluyor. Onlar daha çok yazın geliyorlar. Okullar bitince, kışın çok
bulunmaz onlar. Gönüllü denebilecek kadar az paraya çalışıyor çoğu insan burada.
Online çalışanınız var mı?
Yok, ofiste çalışıyoruz hepimiz.
Bahsettiğiniz fon hariç başka bir fon alıyor musunuz?
O fon Danimarka ve BBC’nin işbirliğiyle verilen bir fon. Mymedia ismini taşıyor.
Uluslar arası bir fon, AB’den sanırım alıyorlar kaynak da aynı zamanda. Site için onu
kullanıyoruz.
Sosyal medyayla ilgilenen, yani siz ve diğer arkadaşınızın işe alım kriterleri nelerdi?
Sosyal medya biliyor olmak bir öncelik değil. Dolayısıyla bir kriterden bahsedemeyiz
hepimiz sonuçta sosyal medya kullanıyoruz. Ben de biraz işin içinde öğrendim bazı araçları;
ama orada bir öz eleştiri yapmak lazım. Sosyal medyayı çok iyi kullanamıyoruz, zaten o imkan
da yok. Sadece sosyal medyacı alanların içinde biz bir yandan siteye bir yandan gazeteye haber
yazıyoruz. Onun için de yaptığımız tek şey girdiğimiz haberi sosyal medyadan paylaşmak
oluyor. Sosyal medya hesabımız yaratıcı bir süreçten geçmiyor. Dolayısıyla çok kalifiye bir iş
yaptığımızı söyleyemem şu anda; ama bununla ilgili birkaç destek almayı planlıyoruz.
Aslında bir sosyal medya ekibi olursa Agos’ta daha farklı işler yapılabilir.
167
Evet; ama bir yandan gazeteye de eleman ihtiyacı her zaman var. Hiçbir zaman
yetmiyor. O yüzden önceliğimiz her zaman gazete olacak; çünkü Agos en başında bir gazete.
Azınlık gazetesi olarak dijitaldeki varlığınızın avantajları ve dezavantajlar nelerdir sizce?
Sosyal medyada sürekli hakaret alıyoruz biz, Facebook’ta ve Twitter’da. Neredeyse her
gün ve koyduğumuz içerikten de bağımsız olarak. Ermenilerle ilgili bir haber de koysan, Kürtler
meselesiyle ilgili bir haber de koysan, AKP’nin bir açıklamasını da koysan, haberden ve
bağlamdan tamamen bağımsız olarak Ermenilere hakaret içeren bir sürü yorum alıyoruz.
Onlarla ilgili yasal bir işlem yapmıyoruz; çünkü Twitter’ın doğası öyle. Hakaret olmadığı
sürece, nefret söylemi, küfür olmadığı sürece.. Facebook’un community havası var, Twitter
daha genel. Facebook’ta özellikle Ermeni toplumundan okuyucularımız orada agora
oluşturabiliyorlar. Özellikle bazı haberlerde, toplum haberlerinde çok oluyor. Toplum haberi
dediğim, gazetenin içindeki toplum sayfasındaki, Ermeni toplumundan çıkan haberler, orada
acayip tartışmalar dönüyor. Haberden çıkıp bir platforma dönen... Bu önemli bir şey bence;
çünkü gazete olduğu zaman onu tam anlayamıyorsun, nasıl bir feedback’i olduğunu haberin.
Sitede ve sosyal medyada onu birebir görebiliyorsun. İnsanların ne ilgilerini çekmiş, ne
ilgilerini çekmemiş, neyi tartışma imkânı olarak görmüşler. O açıdan bir avantaj sosyal medya.
Twitter biraz daha ortaya karışık bir mecra olduğu için orada daha çok hakaretleri alabiliyoruz.
İnsanların haberlerle ilgili ne hissettiğini, ne düşündüğünü hızlıca öğrenebilmek açısından
sosyal medya çok önemli.
DEĞERLENDİRME
Girdiği haberlerden bağımsız bir şekilde milliyetçi hack gruplarının direkt hedefi olan
Agos, dijitalin gücünün farkında, okuyucularının gazete ile ilgili geri dönüşlerini sosyal
medyadan alıyor ve kullanıcıları hakkında bilgileri buradan sağlıyor. Gözlem ile gerçekleştiğini
söyleyebileceğim bu bilgiler, haberlere girilen yorumlardan hızlıca çıkarılabiliyor. Agos’un
internet, özellikle E-Gazete, sayesinde birçok engeli kırdığını da görüyoruz. Bunun
bahsettiğimiz görünür olma ve saldırıya daha açık olma gibi negatif taraflarıyla birlikte
gazetenin dört dilde yayımlanması sayesinde dünya genelinde daha fazla insan tarafından
okunması ve abonelik sisteminin ulaşamadığı yerlerde gazetenin basıldığı gün online olarak
görülebilmesi gibi pozitif taraflar var ki gazetecilik açısından bu noktalar daha önemlidir. Dilsel
ve ulaşım açıdan engellerin kırılması ile belki gazetenin sadece online devam edebilme
ihtimalinden söz edilebilir; ancak unutmamak lazım, gazete okuyucularının %14’ü 55-64
yaşında ve %5’i 65 yaş üstünde. Bu bize şunları gösteriyor; Ermeni toplumunun yaşlı
diyebileceğimiz kesimi de gençler gibi gazete okuyor, Ermeni toplumunun okuma düzeyi
yüksek ve cenaze haberlerini, iş ilanlarını vs. basılı gazete ile takip eden kitle az olsa dahi
mevcut.
168
Gazetenin okunma sayısının arttığı bazı özel günler var. Dink’in öldürüldüğü gün olan
19 Ocak, Ermeni Katliamını anma günü olan 24 Nisan gibi. Öğreniyoruz ki her 19 Ocak’ta
siteye girilme oranı artıyor. 24 Nisan 2015’da ise gazete hem Türkiye’den hem de dünyada
gerçekleşen anmalardan haberler yaptı. Canlı bir blog gibi çalışan gazete en çok bu gün okundu.
Agos, blog tarzı canlı haberciliği dijitalde iyi kullanan gazetelerden biri olabilir. Ayrıca
Periscope’ta yaptığı özel çekimler ile de canlı yayında farklı bir yerde olabilir.
Yaptığım araştırmalar ve görüşme sonucunda görüyorum ki Agos Gazetesi, Hrant
Dink’e ve gazeteciliğe gönül vermiş insanlarla dolu. Burada çalışanlar, gazetecilik yaparken bir
yandan da Dink’e vefalarını gösteriyorlar. Agos’un dokusu gereği buraya gönüllü çalışmak için
çok fazla insan geliyor gidiyor. Düzenli çalışanların ise iş tanımları belli olmakla birlikte
herkes, her işte çalışabiliyor. Gazete işleri yardımlaşma esasıyla gerçekleşiyor. Sosyal medya
ekibinin olmaması ve herhangi bir yatırımın gazeteciliğe yapılacağı bize Gözde Kazaz’ın
söylediği şu cümlenin bir ilke olabileceğini gösteriyor: “нnceliğimiг her гaman gaгete olacak;
çünkü Agos en başında bir gaгete.”
169
Kaynakça
Göktaş, Kemal. Kemal Göktaş- Haberler- Yazılar... 8 Aralık 2012. 10 Ocak 2016 <http://kemalgoktas.blogspot.com.tr/2012/12/hrant-dinkin-olum-ferman-boyle-yazld.html>.
Agos Gazetesi. Agos. 2014. 10 Ocak 2015 <http://www.agos.com.tr/tr/anasayfa>.
Alexa. Alexa. 15 Ocak 2016. <http://www.alexa.com/siteinfo/agos.com.tr>.
Bizim Hrant. Bizim Hrant. 10 Ocak 2016 <https://dink.wordpress.com/hrant-dink-kimdir>.
BiA Haber. Bianet. 29 Ocak 2015. 31 Ocak 2016 <http://bianet.org/bianet/medya/161894-agosta-yetvart-danzikyan-donemi>.
Hürriyet. Bianet. 23 Şubat 2004. 10 Ocak 2016 <http://bianet.org/bianet/siyaset/30301genelkurmay-gokcen-turk-kadini-sembolu>.
Kalkan, Ersin. Hürriyet. 21 Şubat 2004. 10 Ocak 2016 <http://www.hurriyet.com.tr/sabihagokcen-mi-hatun-sebilciyan-mi-204257>.
NTV. NTV Haber. 24 Ocak 2007. 10 Ocak 2016 <http://arsiv.ntv.com.tr/news/397580.asp>.
Milliyet.
Milliyet.
19
Ocak
2007.
<http://www.milliyet.com.tr/2007/01/19/son/sontur35.asp>.
170
10
Ocak
2016
Jiyan
Müge Demirel
İstanbul Bilgi Üniversitesi
2010 yılında Ahmet Tulgar’ın gözcülüğünde kurulan ve Kürtçe’de ‘hayat’ anlamına
gelen Jiyan, dünyada 697, 255. popüler site olarak yer alırken, Türkiye’de 17,448. popüler site
olarak yer almaktadır. Site ziyaretçilerinin yüzde 80.1’i ise siteye Türkiye’den giriş
yapmaktadır.127
Jiyan’ın Twitter’da 33 bin takipçisi bulunurken128, Facebook sayfasını 11 bin kişi takip
etmektedir.129
Bu makalede Türkiye’de 2010 yılından beri faaliyet gösteren bir yeni medya projesi olan
Jiyan’ın ekonomik modeli incelenmiştir. Yöntem olarak Jiyan’ın kurucularından Sarphan
Uzunoğlu ile yüz yüze bir röportaj gerçekleştirilmiştir.
Jiyan bugüne kadar kitleler tarafından ‘yurttaş gazetecilik paltformu’, ‘alternatif medya’,
‘alternatif haber sitesi’ gibi kavramlarla tanımlansa da, Sarphan Uzunoğlu, “Yaptığımız iş, bir
127
Tüm veriler Alexa.com’dan alınmıştır. Erişim tarihi: 14 Ocak 2016, http://www.alexa.com/siteinfo/jiyan.us
128
Erişim tarihi: 14 Ocak 2016, https://twitter.com/jiyaninsesi
129
Erişim tarihi. 14 Ocak 2016, https://www.facebook.com/jiyaninsesi
171
tür aktivizm. Biz iletişimsel aktivistiz, gazetecilik yapmıyoruz.” diye belirtiyor ve Jiyan’ı
‘radikal medya kollektifi’ olarak tanımlıyor.
Jiyan’ın kurucularından Sarphan Uzunoğlu ile röportaj
Bize biraz Jiyan’dan bahseder misin? Nasıl kuruldu?
Jiyan, Ahmet Tulgar’ın gözcülüğünde 2010 yılının Temmuz ayında kuruldu. Vartan
Estukyan, Hıdır Tok, Halit Bingöllü, Esra Koçak ve benden oluşan bir kadro ile Jiyan’ın
temelleri atıldı. Hepimiz Bağımsız İletişim Ağı’nın (Bianet) düzenlediği Okuldan Haber
Odasına (OHO) projesinde tanışmıştık ve burada çıkardığımız gazetenin adı “Hayat” idi. Ben
de buradan yola çıkarak hayat kelimesinin Kürtçe karşılığı “Jiyan”ı isim olarak önerdim. Kürtçe
isim fikri benden çıktı. Sonra Ermeni gazeteci dostumuz Vartan Estukyan da “Jiyan”
sözcüğünün Ermenice karşılığı “Gyank”ı önerdi. Bunun üzerine gazeteyi, daha doğrusu eyayını Jiyan-Hayat-Gyank olarak çıkardık. Zaten projenin adı da Jiyan değil, hala Jiyan-HayatGyank. Harekete geçtikten kısa bir süre sonra da bayağı popülerleşmeye başladık çünkü o
zamanlar alternatif medya bakımından çok seçenek yoktu. Zaten kimsenin bizim yaptığımız dil
ve içerikte yayın yapmaya da cesareti yoktu. Jiyan ayrıca “Her dilde, her renkte isyan!” sloganı
etrafında kuruldu. Bunun da sebebi Jiyan’ın sadece Kürt sorununa veya sadece Ermeni
sorununa ya da sadece Türklüğe odaklanan değil, hepsine birden odaklanan bir platform
olmasıdır. Zaten bu nedenle de hep “Jiyan-Hayat-Gyank” isminde direttik. Jiyan ayrıca bir
haber sitesi olarak kurulmasına rağmen haber sitesinin ötesinde bir oluşum. Çünkü
kurulduğundan beri bir olaya nasıl bakılacağına dair bir veri sunmayı, haber vermekten daha
önde tutmakta. Bu yaklaşımımız da günde 30.000-40.000 hite ulaşmamızı sağladı ve bu durum
2012 yılına kadar böyle sürdü. 2012’de KCK operasyonları oldu ve ben 1-2 tane sorgudan
geçirildim, Ziman Diken mahlasıyla yazan arkadaşımız bir yıldan uzun süre KCK tutuklusu
olarak hapiste kaldı. 2012’nin ortalarına doğru ise Jiyan’ı kaybettik çünkü çok büyük bir hack
saldırısı yaşadık ve bir süre ara verdik. 2013’de Nisan ayında ben “Dijital Aktivizm
Seminerleri” diye bir eğitim başlattım. Eğitimin ilk dersine Naber Medya ve dokuz8HABER
gibi oluşumlar katıldı ve bu derste canlı yayın tecrübesini nasıl yaşatabiliriz diye düşündük. 1
Mayıs’ta bir yayın yapmaya karar verdik ve denedik. O zamanlar Naber Medya ile birlikte
verdiğimiz video atölyesinin çok etkili olduğunu bilmiyorduk. Ancak 1 Haziran 2013’te canlı
yayın yapan kamera sayımızın (önceden 5 idi) 30’a yükseldiğini görünce geri dönme vaktinin
geldiğini düşündük. 2013’ün Temmuz-Ağustos aylarında çalışmalara başladık. 1 Eylül Dünya
Barış Günü’nde de tekrar yayına başladık. Ama yayına başladığımızda tabi ki hitlerimiz daha
azdı, bazı insanlar bizi hatırlamıyordu, çoğu için bir şey ifade etmiyorduk çünkü ara verdiğimiz
o 1,5 yılda çok şey değişmişti. Sosyal medyadaki yayın ağları genişlemişti, Twitter’ın üye sayısı
milyonlara ulaşmıştı. Küçük mahallede büyük medya olduğumuz günler geride kalmıştı. Bu
yüzden küçükten küçükten başladık ve kendimizi yeniledik. Yurttaş haber pratiklerine –ki ben
her ne kadar sevmesem de yurttaş haberciliği kavramını- başladık. Sonra tekrar büyüdük.
Bir de Voice of Jiyan var. Bu oluşum neyi amaçlıyor ve okuyucu kitlesi farklılık gösteriyor
mu?
172
Voice of Jiyan 2015 yılında kuruldu. Okuyucu kitlesini genelde yurt dışındaki
politikacılar ve Reporters Without Bourdes (Sınır Tanımayan Gazeteciler) oluşturuyor.
Türkiye’de bir şeyler oluyor ama Hürriyet Daily News ya da Today’s Zaman gibi gazeteler
okuyanlar bunlardan haberdar değiller. Ayrıca Kürtler’in kendilerini dünyaya anlatmada ciddi
problemleri var. Uluslararası haber yapımı konusunda sıkıntılar var. Biz de böyle bir
sorumluluk almaya ve burada neler olduğunu dünyaya anlatmaya karar vererek yola çıktık.
Şu an Jiyan’a aktif olarak katkıda bulunan kaç yazar var?
Şu ana kadar toplamda belki 1000 kişiye yakın insan yazmıştır Jiyan’da. Sürekli yazan,
kadrolu yazar sayımız 40. Bir de arada bir yazan yazarlarımız var. Bloggerlar, içerik sağlayıcılar
ve yazarlar olarak tanımlıyoruz onları. İçerik sağlayıcılar arada bir, yazarlar her zaman yazıyor.
Yazarların neredeyse 10 katı kadar da içerik sağlayıcılarımız ve bloggerlarımız var.
Jiyan’ın kapıları yazmak isteyen herkese açık mı? Belli kriterleriniz, ya da dikkat ettiğiniz
hususlar var mı yazarlarda?
Nefret söylemi ve faşist söylemler kullanmak kesinlikle yasak, faşizmi meşrulaştıran
söylemler yasak. Faşist içerik taşımadığı sürece eleştiri yapılabilir ve isteyen Jiyan’da yazabilir.
Ama şunu da söyleyeyim; Jiyan’da yazı yazmak Jiyan yazarı olmaktan daha kolay bir şey çünkü
Jiyan yazarı olmak için bizim bir oryantasyon sürecimiz var. En az 3 yazıyı periyodik olarak
yazmış olmak gerekiyor.
Kurulduğunda domain jiyan.us’tu. Sonra jiyan.org oldu. Şu an ise erişim
engellemesinden dolayı tekrar jiyan.us oldu. Bundan başka bir domain değişikliği oldu
mu?
Evet, kurulduğunda jiyan.us domaini boştaydı, ben de onu aldım. Ekim 2010’da birlikte
çalıştığımız bir firma tarafından sansürlendik. Ben de bugün firma sansürlediyse yarın da devlet
sansürler diye düşündüm. O sırada jiyan.org da boşa çıkmıştı ve ben de satın aldım. Böylece
jiyan.org’a geçtik. Ekim 2015’te TİB tarafından sansürlendik ve tekrar ilk domain’e, jiyan.us’a
döndük.
Kurulduğundan bu yana Jiyan ne gibi zorluklarla karşılaştı? Çeşitli suçlamalarla
karşılaştınız, hacklendiniz ve devlet sansürüne takıldınız. Bunlara rağmen nasıl ayakta
kalmayı başardınız?
Sevenimiz olduğu kadar sevmeyenimiz de var. Şahsi nefret boyutuna gelen durumlar
oldu mesela. Dövmekle tehdit edenler oldu, “sokakta yürürken dikkat edin” gibi şeyler
söylediler. Küfür edenler oldu. Bunun dışında radikal ve anti-faşist bir tutumumuz var ve
bundan asla taviz vermiyoruz. Bu yüzden de birçok kişi tarafından sevilmiyoruz. Ama bunlar
çok da umrumuzda olmadı. Bu şekilde devam edebilmemizin esasında kararlılık yatıyor.
Türkiye’nin siyasal atmosferi içerisinde biz hep bulunduğumuz yerde durduk. Tehditler geliyor
diye ne yapsaydık, yazı yazmaya mı küsseydik?
173
Jiyan, az önce de bahsettiğin gibi yakın zamanda 24 Ekim 2015’te TİB tarafından idari
tedbir kararı ile erişime engellendi. Bu Jiyan’ı etkiledi mi?
Siteye erişim sağlanamadığı için biraz düşüşler oldu ama şöyle bir şey var; ana sayfa
kavramı biraz ortadan kalkmaya başladı. Sosyal ağlardaki sayfalarınız aslında sizin ana
sayfanıza dönüştü. Jiyan’a giren günlük ziyaretçi 10 binse mesela, bunun sadece 500’ü
jiyan.org yazıp giriyordu. Zaten jiyan.org yazıp girecek kadar bizi seven kişi jiyan.us yazarak
da girmeye başlar. Bu arada biz ilk 1 ay direndik, jiyan.org dışında yayın yapmadık. Cezanın
kalkacağını düşünüyorduk çünkü Yaman Akdeniz başvuruda bulunmuştu bizim adımıza. Ama
olmayınca jiyan.us’a geçmeye karar verdik. Ama bizim genelde trafiğimizin yüzde 80’i sosyal
ağlardan geliyor o nedenle biraz daha iyiyiz.
Jiyan’ın günlük ziyaretçi sayısı nedir?
Günlük ortalama 10 bin unique ziyaretçimiz var. Click sayımız da 15 bine çıkıyor.
Bazen düşüyor, bazen çok artıyor, bazen bir yazı 45 bin unique tık alıyor. Az okunan yazılar da
oluyor, çok okunanlar da.
Site ziyaretçilerinin cinsiyet ve yaş dağılımı nasıl?
Her ay farklılaşıyor ama Jiyan’ın 2014 sonuna kadar hep kadın takipçisi daha fazla oldu.
Ondan sonra kadın meselesi yazan kadın yazarlarımızın bazıları siteden gitti ve erkek takipçi
sayısı arttı. Şu an takipçilerimizin yüzde 56’sı erkek, yüzde 44’ü kadın. Eskiden yüzde 52’sini
kadınlar, yüzde 48’ini erkekler oluşturuyordu. Yaş aralığındaysa 25-45 yaş arasındaki
ziyaretçiler, sitenin yüzde 65’ini oluşturuyor. Ondan sonra 18-25 yaş aralığı geliyor ama bu yaş
aralığı yüzde 15 civarında. Umduğumuzun çok altında. Bunun bir sebebi var aslında.
Nedir sebebi?
Bana kalırsa yapılan işin niteliğiyle ilgili. Daha kuramsal yazıyoruz, yeterince slogan
yazımız yok. Slogan yazı yazanlar olduğunda eminim 18-25 yaş arası daha çok artar ama ben
18-25 yaş arası kitlenin eskisi kadar okuryazar olduğunu düşünmüyorum. Belki bizi daha fazla
retweet ediyorlardır, daha fazla post beğenip postları paylaşıyorlardır ama okuduklarını analitik
raporlarında göremiyorum. Bir de bizim içeriğimiz öyle cafcaflı içerik değil. Cafcaflı haber
yapan gazeteler var zaten. Bunu yapsak bizim de 18-25 yaş arası okurumuz daha fazla olur. En
çok okunduğumuz iller ise İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Ankara. Avrupa’da en çok Paris’te
okunuyoruz. Bir de Amerika’da okunuyoruz. Dünyanın çeşitli yerlerinde yazarlarımız var
ayrıca. Birleşik Arap Emirlikleri’nde var, Rusya’da var, Hollanda’da var, Paris’te var.
Avustralya’da bir arkadaşımız yazmaya başladı şimdi.
Toplam çalışan sayısı nedir? Hangi alanda kaç çalışan bulunuyor? Hepsi gönüllü
kişilerden mi oluşuyor?
Jiyan’da yer almış hiç kimse 2016’ya dek bu işten para kazanmamıştı, şimdi ise yalnızca
iki öğrenci arkadaşımıza emekleri karşılığında destek bursu dediğimiz aylık 500 TL’lik bir
ödeme yapıyoruz. Aslen herkes gönüllü çalışıyor, bu iki arkadaş aldıkları görev gereği imtiyaza
174
sahipler. Jiyan’ın grafiklerini 3 kişi yapıyoruz. Web teknik ekibimiz 5 kişi, 6 editör var. Ama
bu kişilerin bazıları birden fazla yerde çalışabiliyor. Mesela aynı anda hem editör olabilir, hem
de teknik işlere bakabilirsin. Bunun dışında 40 yazarız. Yazarla muhabir kavramı arasında
hiçbir fark gözetmiyoruz, böyle bir farkın olmadığına inanıyoruz. Yani özetle 40 kişiye yakın
bir kemik kadrodan bahsedebiliriz. Bu 40 kişinin 30’u aktiftir, 10’u arada bir yazar.
Jiyan AB fonu ya da başka bir fon tarafından destekleniyor mu?
Henüz almadık. Geçmişte hiç sıcak bakmıyorduk. Ben hala alternatif bir model
yaratmanın daha geçerli olduğunu, bu tarz fonların belli bir süre sonra insanların belini
bükebileceğini düşünüyorum. Özellikle yeterince para almazsan… Jiyan.us’un veya
jiyan.org’un kendisini ve kendi masraflarını fonlatmak için bugüne kadar hiçbir yere
başvurmadık. Fon dediğiniz şey sizi merkezileştiriyor. Bir sivil toplum size para verdiğinde
vakıflaşmanıza ve merkezileşmenize vesile oluyor. Yani bir yerde bir şekilde bir ofis kurmanız
gerekiyor, belge temin etmeniz gerekiyor. Zor işler bunlar.
Jiyan’ın ofisi yok değil mi?
Yok, hiçbir zaman olmadı.Yeni medyanın getirdiği en önemli özellik merkezsizleşme
zaten. Ben devlet gözetiminden uzak olmak istiyorum, her gün gelip basabileceği bir yer olsun
istemiyorum. Dükkan ya da ofis dediğiniz yerler genellikle ayaküstü girilebilen yerlerdir.
Türkiye’de basının durumu ortada, ben orada iki tane muhabir çalıştırırken bir gün bir faşistin
gelip onlara zarar vereceği ihtimalini de düşünüyorum. Bu durum merkezileşmenin getirdiği
güvenlik ihlalidir. İkincisi, bu işin ruhuyla ilgili. Mesela en çok çalışan editörümüz Birleşik
Arap Emirlikleri’nde İngilizce öğretmenliği yapan bir arkadaşımız. Genel yönetmenimizse
Amsterdam’da. Bu kişiler burada olmayacaksa bir ofis kurmanın ne anlamı var? Bunun yerine
biz kendi öz kaynaklarımızı oluşturup muhabirlerimizin güvenli ve güvenceli bir şekilde haber
üretim süreci oluşturmalarının yolunu kolluyoruz. Merkezileşmek istemediğimiz için fon
sistemine girmek istemiyoruz yani. Ayrıca biz bir iletişim kolektifiyiz, bize verilen para eğer
bir tane daha DİHA, bir tane daha Yeni Özgür Politika oluşturmaya yarayacaksa vermelerine
gerek yok. Ama mesela Barışa Ses Ver gibi bir projeye fon verilmesi mantıklı.
Şu anki gelir ve giderleriniz ne durumda?
Yıllık gelirimiz iki editörümüzün toplam gideri olan 12 bin tl ve buna ek olarak 1000
TL’lik teknik masrafımız. Kesin olarak belli olmayan okur fonu kampanyalarımız ve küçük
reklam payları haricinde (sembolik aylık 50-100 TL’lik) bir gelirimiz yok.
Reklam alırken göz önünde bulundurduğunuz noktalar var mı?
Hiçbir zaman İslamcı bir yayınevinden reklam almıyoruz. Sol ve sol görüşe yakın
yayınevlerinden reklam alıyoruz genelde. Onun dışında siyasi reklam almıyoruz, kentsel
dönüşüm reklamı almıyoruz.
En büyük geliri nereden sağlıyorsunuz?
175
Bağış kampanyalarından daha çok gelir sağlıyoruz.
Sitede “bağış yap” diye bir seçenek bulunuyor ve tıkladığınızda sizi Indiegogo’ya
yönlendiriyor. Şu ana kadar buradan elde edilen gelir hakkında biraz bilgi alabilir
miyim? Hedeflediğiniz miktarı karşılıyor mu?
Son kampanyadan 990 Dolar, bir önceki kampanyadan 250 Dolar topladık. Yani şu ana
kadar toplamda 1.240 Dolar topladık. Üçüncü bağış kampanyamızı iki gün önce açtık ve henüz
15 Dolar topladık. 985 Dolar daha toplamayı hedefliyoruz. Özetle şöyle anlatayım, vergileri
falan düştüğümüzde şu ana kadar 3000 TL topladık. Bunun ilk gelen 750 TL’sini zaten sitenin
masrafları için harcadık. En son kampanyamız, en büyük gelir kampanyamız oldu. Bu
kampanyalara ek olarak, gelir amaçlı başka bir model oluşturmaya çalışıyoruz. İnsanların aylık
olarak düzenli bağış vereceği bir model amaçlıyoruz. Büyük ihtimalle PayPal üzerinden
kuracağız ya da Indiegogo’dan her ay bir kampanya açacağız. Mesela bu ay 1 tane açtık, gelecek
ay yeni bir tane daha açacağız, ondan sonraki ay bir tane daha... Ama henüz kararını vermiş
değiliz. Bunun bir sonraki aşaması da şöyle: İnsanların yaptığı bağış normalde Jiyan’a gidiyor
ama şöyle bir ihtimal de var: Mesela bir insan Jiyan’ı sevmiyordur, ama Jiyan’daki bir yazarın
yazdığı haberleri faydalı buluyordur. Bu yazarın yazılarının altına bağış yapma butonu
koyacağız ve gelen bağışlar takip edilecek, yazılarına ne kadar bağış geldiğine bakılacak. Tüm
gelen bağış miktarı da o yazara gidecek, Jiyan’a değil. Jiyan’ın teknik giderlerine giden bağış
ile o yazara okurun yaptığı bağış iki ayrı şey olacak. Jiyan hiçbir şekilde bunun üzerinde hak
iddia etmeyecek. Bu bana kalırsa çok adil bir sistem ve mesela Efe Kerem Sözeri’nin yeni
medya hakkında daha çok yazması için bağış yapan eminim vardır. Editörlerimiz gönüllü
çalışıyor ama yazarlarımızın emeği üstünden para kazanmak istemediğimiz için ve en önemlisi
yazarın kendisinin para kazanmasını istediğimiz için böyle bir yönteme gideceğiz muhtemelen.
Jiyan’ın iOS ve Android uygulamalarını hayata geçireceğinizi okudum. Bu
uygulamaların maliyeti nedir? Gelen bağışlarla mı karşılayacaksınız?
Evet böyle bir planımız var ve gelen bağışlarla karşılayacağız. Android uygulaması için
Alternatif Bilişim Derneği ile görüşüyoruz. Onlar bir kontak buldular bize. P2P haber iletimi
teknolojisi sağlayan ilginç bir sistem yazabileceklerini söylediler. Ancak daha görüşmedik,
görüşeceğiz. iOS uygulaması ise biraz pahalı, şu an yapabilir miyiz emin değilim. Bize verilen
fiyatlar gerçekten çok yüksek ve beklentilerimizin üstünde. En kötü hazır şablonlar var, bizim
bütçemiz için şu an daha uygun. O hazır şablonları kullanarak bir şeyler yapacağız.
Siteye en çok trafik nereden geliyor?
En çok trafik Twitter’dan geliyor. Bunu sırasıyla Facebook ve direkt URL girme takip
ediyor. Yüzde 60 Twitter, yüzde 30 Facebook, yüzde 10 direkt olarak dağılmış durumda.
Zaten en çok da Twitter’da takipçiniz var.
Evet, Twitter hesabımızı 33 bin kişi takip ediyor, Facebook sayfamızı da 11 bin kişi
takip ediyor.
176
Yakın zamanda Telegram kanalınızı da açtınız. Bu oluşum nasıl gidiyor, memnun
musunuz?
Çok memnunuz. Şu an bütün iletişimimizi Telegram üzerinden sağlıyoruz. Mail
grubumuzu artık sadece Telegram kullanmayan/kullanmak istemeyen yazarlar kullanıyor ve
bize yazı yolluyor. Onlar da zaten arada bir yazan yazarlarımız, sürekli yazanlar Telegram
kullanıyor. Çünkü Telegram’ı biz aslında bir çeşit haber odasına çevirdik. Yazı, ses ve görüntü
transferi yapabiliyorsun, istediğin zaman şifreli sohbete geçebiliyorsun. Cebinize direkt olarak
haberinizle ilgili bildirim gelmesi güzel bir şey. O nedenle çok memnunuz, hep kullanacağız.
Sponsorlu içerikler yayınlıyor musunuz? Yayınlamıyorsanız da böyle bir düşünceye sıcak
bakıyor musunuz?
Sponsorlu içerik hiç yayınlamadık, yayınlamayı da düşünmüyoruz. Bu tarz içeriklerden
pek hoşlanmıyoruz. Ama mesela Guardian’ın kullandığı yöntem çok güzel. Örneğin biri sitede
bir kitap yazısı yazmıştır. Yazının altına İdefix o kitabın reklamını vermiştir. Yani sponsorlu
içerikten ziyade bizim hali hazırda ürettiğimiz içerikle ilgili bir reklam olabilir. Tabi bunların
hiçbiri hayata geçmiş değil, daha kesin bir şey kararlaştırılmadı.
Sosyal medyaya reklam veriyor musunuz? Veriyorsanız maliyetlerini öğrenebilir miyim?
Twitter reklamı çok pahalı. Facebook’a da ilkinde deneme amaçlı bir reklam verdik. 15
TL idi bütçesi. Fena dönüş almadık. Bundan sonra da vermeye devam ettik. Ama bunlar 1.5
TL’lik reklamlardı. Büyük değil. Ancak kendi öz kaynak yöntemlerimizle Facebook’a reklam
vermeyi düşünüyoruz. Twitter’da çok takipçimizin olmasını ve Facebook’ta bu kadar az
takipçimizin olmasını bir dezavantaj olarak görüyoruz.
Siteyi arama sonuçlarında üst sıralara çekmek için SEO çalışmalarınız oluyor mu?
Benim SEO çalışmaları yapan bir öğrencim var. Ondan destek almayı umuyoruz.
Bütçemiz geldiğinde o bize bir SEO çalışması yapacak. Bütçeyle ilgili şeyler bunlar. O her ne
kadar para almak istemese de ben ona para vermeden hiçbir şey yaptırmak istemiyorum.
Sonuçta ortada bir emek var ve ben bu emeğe değer biçmeden bir şey isteyemem.
Jiyan gibi bağımsız gazetecilik yapan/yapmaya çalışan diğer platformlar ne durumda
biliyor musun? Onlar hangi stratejileri uygulayarak ayakta kalmaya çalışıyor?
Bianet bildiğim kadarıyla Halkevleri’nden fon ve bağış desteği alıyor. Ofisleri var, bize
göre daha oturmuşlar, ama biraz daha geleneksele yakın bir finansal modelleri var. Bazıları
başka şirketlerle bağlılar, bazıları uluslararası fonlarla destekleniyor.
Çoğu platform sürekli fon desteği alırken sizin hiç almadan sadece bağışlarla devam
etmeniz ilginç.
177
Genelde çoğu fon alıyor evet ama bu şekilde devam eden tek biz değiliz. Bizim gibi
devam eden fraksiyon.org da var. Bir web sitesini sürekli kılmanın çok büyük bir masrafı yok
ki. Bizim masrafımız hiçbir zaman yüksek değildi. Şu an niye paraya ihtiyacımız var? Çünkü
ben muhabirlerime sim destekli, alandan doğrudan canlı yayın yapabileceği bir kamera almak
istiyorum, ses kayıt cihazı almak istiyorum. Kask çok gerekli mesela. Çünkü çatışma alanına
insan yolluyorsunuz. Biz yollamıyoruz bu arada ama çatışmanın olmayacağını hiçbir zaman
garanti edemeyiz. Bu yüzden gerekli. Bu işin manevi yükü maddi yükünden çok fazla. İşin
emek tarafı esas zor olan.
Yakın gelecekteki planlarınız, hedefleriniz nelerdir?
Az önce de bahsettiğim yazar bazlı bağış yapma sistemini başlatmak en önemli
önceliklerimizden biri. Mail haber bültenini (mail newsletter) harekete geçirmiştik ama teknik
kapasitemizin üzerinde olduğunu öğrendik. Teknik kapasiteyi genişletmek için çalışmalar
yapıyoruz. Bunların dışında Youtube kanalımızı inanılmaz önemsiyorum çünkü 18-25 yaş arası
kitleye Jiyan’ın ulaşması lazım ve ancak oradan ulaşabileceğini düşünüyorum. Çünkü 5 yıl önce
biz Indie idik, şimdi değiliz (gülüyor). Yazdığımız metinlerle bu kitleye ulaşabileceğimizi
düşünmüyorum. Kendi öğrencilerimden biliyorum. 18-22 yaş arasındadır benim öğrencilerim.
Metinlerden ziyade daha dinamik şeylere, video ve ses odaklı şeylere yöneliyorlar. Bir de son
olarak alandaki muhabirlerimizi sigortalamayı amaçlıyoruz. Ne olursa olsun, en büyük
hedefimiz bu. Bunun için gerekirse başka bir kuruluşun çatısı altına girmeye de razıyız.
Benim soracaklarım bu kadar. Senin eklemek istediklerin var mı?
Biz sermayenin yeri yurdu olmadığını çok iyi biliyoruz. Ama bir şekilde sermayeyi
kullanarak örgütlenmek zorundayız. Biz bunu olabildiğince esnek bir şekilde yapıyoruz.
Indiegogo’da bağış toplayıp, burada makbuz kesmememizin sebebi de bu. Olabildiğince açık,
global ağlar üzerinden bunları yapmaya çalışıyoruz. Bizi sansürleyen bir kuruma yeterince
KDV veriyoruz zaten. Bunu özellikle belirtmek isterim. İkinci olarak belirtmek istediğim şey
de Jiyan’ın aslında bir haber sitesi olmadığı. Jiyan bir yeni medya projesi ve biz de teknik olarak
yeni insanlarız. İnternetle ilgili bağlarımız, Gezi’yi yaşamış olmamız, Kürdistan’daki direnişe
şahitlik etmiş olmamız... Yeni insanlar olarak da yeni bir yer bulmamız gerekiyor. Yeni bir
mecra yaratmak, yeni bir iletişim biçimi bulmak için de teknolojiye çok ihtiyaç var. Mesela
bana göre Twitter çok kısır bir iletişim biçimi, insanlar arasında gerçekten iletişimi sağlamıyor.
Aksine onları küçük küçük gruplara bölüyor ve iletişimi zorlaştırıyor. İnsanlar birbirini
dinlemekten ziyade birbirini destekliyor ya da tersine birbirinden nefret ediyor. İşteş bir eylem
olarak iletişim biçimi aslında hiçbir zaman gerçekleşmiyor. O yüzden ‘İşteş bir eylem biçimi
olarak iletişimi nasıl gerçekleştirebiliriz?’ sorusuna artık cevap aramamız gerekiyor. Youtube
ve Hangouts’u bunun için bu kadar önemsiyorum. Mesela ben bir yayın yaparken biri çıkıp
anında görüşünü söylesin istiyorum.
DEĞERLENDİRME
Sarphan Uzunoğlu ile yapılan röportaj ve elde edilen bulgular sonucunda Jiyan’ın, çoğu yeni
medya platformu gibi fon desteği almadığı ve almaya da özellikle mesafeli durduğu görülüyor.
Bu durumun başlıca nedeni Uzunoğlu’nun röportajda da belirttiği gibi merkezileşmek
178
istememeleri. Böyle bir gelir yerine alternatif bir model yaratmayı daha uygun görüyorlar ve
sadece Jiyan’ın yapmayı hedeflediği özgün yeni medya projeleri için fon almaya sıcak
bakıyorlar.
Elden edilen bağışlar ise en büyük gelirlerini oluşturuyor. Gelecekte okurların düzenli bağış
yapması ile sağlanacak bir gelir modeli oluşturmayı planlamaları da bu durumu kanıtlar
nitelikte. Reklamdan elde ettikleri gelir yok denecek kadar az. Ayrıca günümüzde birçok haber
sitesi sponsorlu içerik alırken, Jiyan sponsorlu içerik almaya sıcak bakmıyor. Bu yüzden
reklamlar üzerine kurulu bir iş modeli sergilemediklerini net bir şekilde söyleyebiliriz.
Bunlara ek olarak Jiyan bir şirket ya da bir vakıf değil. Yazarlar dahil tüm kadrosunun
gönüllülük etrafında bir araya gelmesi ve bir ofislerinin olmaması ise Jiyan’ın giderlerini büyük
ölçüde azaltmış durumda. En çok teknik destek ve donanım giderleri var. Ancak bu giderler de
onlar için çok büyük bir masraf yaratmıyor. Sitenin teknik masraflarını elde ettikleri cüzi
miktarlardaki reklam gelirleriyle karşılamaları bunun bir göstergesi. Sadece bu dönemde her
zamankinden biraz daha fazla gelire ihtiyaçları var çünkü muhabirler için kamera ve ses kayıt
cihazı almayı amaçlıyorlar.
Mobilleşmenin çok hızlı yayılması ve önem kazanması ile birlikte dijital haber platformları da
kendi mobil uygulamalarını hayata geçirmeye başladı. Şu ana kadar T24, Bianet, Diken ve
Onedio mobil uygulamalarını hayata geçiren platformlar arasında. Jiyan’ın henüz bir mobil
uygulaması yok. Ancak röportajda da belirtildiği üzere hem iOS hem Android uygulamasını
oluşturmak yakın zamandaki planları arasında.
Sonuç olarak Jiyan, gider ve gelirleri az olan, daha çok gönüllülüğe dayalı bir medya projesi.
Fon almayan, elde ettikleri cüzi miktardaki reklam ve bağış gelirleriyle giderlerini karşılayan
bir platform.
179
Cumhuriyet Gazetesi
Oğuz Güven Röportajı
Sedef Korkmaz
İstanbul Bilgi Üniversitesi
1. Cumhuriyet Gazetesi’nin dijital medya alanındaki faaliyetlerinden bahseder
misiniz?
Cumhuriyet Gazetesi’nin dijital yayını bundan 7 yıl önce başladı. Ben son 2 senesinde
buradayım. Siteyi ilk başta paralı yapmışlar, yazarları okumak, abone olmak vs, bunun için de
site tutmamış. Ben geldiğimde, parasız hale getirmelerine rağmen, insanlar hala paralı
biliyordu. Orada bir kopuş yaşanmış, sadece Gezi Olayları sırasında giriş yükselmiş biraz. Daha
öncesinde fazla ya da ekstra haber yapılmıyordu, normal gazetede günlük ne yayımlanıyorsa
oraya da onu koyuyorlardı. Yaklaşık iki buçuk sene önce yenilemeye başladık ve sitenin
içeriğinden görüntüsüne her şeyini değiştirdik. Faal olarak, günde 200 – 300 haberin girildiği
bir site haline getirdik. Sosyal medyayı da çok faal kullandık. Yani Cumhuriyet ekonomik
olarak çok zor şartlar altında yürütüldüğü için. Ben Hürriyet’ten geldim buraya, orada
edindiğim tüm tecrübeleri aktarmaya çalıştım buraya da. Sosyal medyayı gerçekten iyi
kullandık. Ülke genelinde muhalif bir yükseliş var şu anda. Bunu baz alarak, yandaş medyaya
karşı doğru haber veren bir kurumuz, zaten 90 yıldır varız, Cumhuriyet adını kullanıyoruz. Bu
bizim için bir avantaj bu. Aylık yaklaşık 10-12 milyon insana ulaşıyoruz, 3-5 milyon günlük
sayfa görüntülenme sayısına ulaşıyoruz. Aylık olarak da 110-120 milyon görüntülenme oluyor.
Sosyal medyada çok paylaşılıyoruz. Diğer gazetelerin de veremedikleri haberleri verebilmemiz
de bu hususta avantaj sağlıyor. Her gün paylaşılıyor, ses getiriyor. Bugüne kadar üstüne de
koyduk hep, günlük neredeyse 1 milyon izlenme sayımız var sitedeki Web Tv’de, giderek de
artıyor. Türkiye’ye bağlı şartlar olduğunda da, bu 2 milyona falan da çıkıyor. Türkiye’de
gündem zaten sürekli değiştiği için ayak uydurmanız gerekiyor. Bunu sağlamanız için tek
yapmanız gereken hızlı haber girmek. Çok az kişiyle yapıyoruz biz bu olayı 5-6 kişiyle, bu
sayede işi hızlandırabiliyoruz.
180
2. Can Dündar’ın tutuklanması Cumhuriyet’in web sitesinde bir artış yarattı mı?
O dönemlerde oldu ama 1 Kasım seçimlerinden sonra insanlarda bir kopuş başladı,
unutulduk. Fakat Can ve Erdem’in tutuklandığı günlerde 2 katına kadar çıktık. İnternette bu
olaylardan sonra geride bırakacağınız en önemli şey tortudur. Bu günlük olaylarda, sıcak
olaylarda göstereceğiniz refleks, ilk defa siteye giren insana göstereceğiniz farklı şeylere sahip
olmak önemli, onu gösterdiğiniz vakit zaten o tortuyla devam ediyorsunuz. Yani anlık giriş
değil de, olayların ardında bıraktığınız tortularla, o tortuların üstüne koyarak devam edersiniz.
Biz bunu şimdiye kadar hep başardık, ama tabi şu genel konjonktürde karamsarlık var, haberden
kopuş var.
3. Dijital yatırım stratejileriniz neler?
Benim geldiğimde de verdiğim bir program vardı, dijitalle beraber televizyonu da kenardan
kenardan oynatmak, bir Cumhuriyet TV oluşturmak. Fakat ekonomik olarak zorlukta olmamız
bunun için en büyük engel olarak duruyor. Normal olarak bu sitenin çok para kazanması lazım,
kendini çevirmesi lazım. Çeviriyor ama hükümetin bütün kanallarının, onlara bağlı kurumların
reklam verememesi bizi zor duruma sokuyor. Ya da özel sektör reklam verdiğinde
maliyecilerde karşılaşmaları onları da dar boğaza sokuyor. O anlamda da tüm yapacağımız
şeyleri erteliyoruz. Burada 10-15 kişiyle çalışılması lazım, büyümesi lazım. Küçük bir Web Tv
kenarda oynaması lazım, eskisi kadar zor değil bunlar. Telefonla bile çekim yapıp
ekleyebilirsiniz, artık inanılmaz olanaklar var. Bunu da değerlendirmek çok büyük bütçeler
gerektirmiyor ama biz de küçük bütçelerimizle teknolojinin de el verdiği kadarıyla ilerlemek
istiyoruz. Aslında düzgün demokratik bir ortamda bunlar sorun olmayacak ama şu an ertelemek
zorunda kalıyoruz bu emellerimizi.
4. Sizce dijital medyaya yatırım mı yoksa geleneksel medyaya yatırım mı daha
avantajlı şu durumda?
Tüm dünyanın konuştuğu tartıştığı bir şey bu. Gelecek dijital medyanın bu yadsınamaz bir
şey ama insanlar da basılı gazeteden kopamıyor. Buradaki en büyük etken tabi ki reklam.
İnternetin reklam payları genel olarak baktığınızda büyük, ama günlük hesaba vurduğunuzda
küçük rakamlar. Örneğin; gazeteye bir ilan alırsınız 50 bin TL civarı, bunu internette
yakalamanız için belki 1 aylık bir süreç gerekiyor. Bu da döndürmüyor interneti. Google
denilen bir reklam tüm dünyayı kaplamış tekel olmuş. Tüm internet üzerindeki reklam
pastasının %60-70 i onun elinde. Onunla mücadele edebilmemiz mümkün değil. Henüz diğer
gazeteler de çok iyi tanımıyor Google’ı. Kalan payı da bir sürü dijital medya paylaşıyor. Tabi
buradaki rakamların birikmesi yine okunma sayısıyla ilgili. Bir sürü abuk sabuk foto galerilere
başvurmak zorunda kalıyor. Biz bir de cumhuriyet olduğumuz için, yaptığınız her şey eleştiri
181
alıyor. Gazeteye para verip alıyorsunuz, interneti ücretsiz sunuyorsunuz. Gazetedeki tüm
yazarlarınıza para ödüyorsunuz ama bedava okutuyorsunuz. Böyle çelişkili bir durum var. O
anlamda biraz daha insanlardan hoşgörülü olmasını bekliyoruz. Bir magazin haberine girip tüm
siteyi okuyor. Normal reklam alabilseniz, devlet kurumlarıydı, özel sektördü bunlara ihtiyacınız
olmayabilir. Maalesef bizde bu muhalif duruşta, bu reklam kesildiği için, hiç istemediğin halde
yumuşatmak zorunda kalıp bir şeyler yapmak zorunda kalıyorsun. Türkiye’de bir gazetenin
basılı ve dijital kazandığının arasında neredeyse 4 kat fark var. Burada gazeteden vazgeçemiyor
parayı oradan kazanıyor diye, oradan kazandığıyla da internette iyi bir hizmet sağlıyor, oraya
da yatırım yapıyor. Şimdi bununla mücadele edemezsiniz, adam size anlık olarak video, haber,
fotoğrafı istediği kadar veriyor, insana sunuyor. Gazetede bir gün sonra eskimiş olarak karşısına
çıkıyor. Artık her yerden okunuyor, telefon, tablet, sosyal medya. Ama tüm dünyada tabi bu
gazetedeki internet çatışması sürüyor. İngiltere- Rusya daha 3 yıl önce internet reklamları
televizyon bütçelerini geçti. Ama dediğim gibi oradaki paralar daha küçük olduğu için,
internetteki adam hedef kitlesini daha iyi seçebildiği için, kar edebilecek. Ama burada, ajanslar
var olduğu için gazete ve televizyon daha çok gelir elde ediliyor. Mobil uygulamanın getirisi
de aynı şekilde daha düşük.
5. Peki sizce artık tamamen tablet ve telefonun olduğu, gazetelerin basılmadığı bir
döneme gider miyiz?
Gidiyor zaten. Tabi hemen değil ama 15 yıl belki 30 yıl içinde, gazete basımları azalacak,
sadece hafta sonu gazeteleri çıkmaya başlayacak. Hafta sonları daha çok okunuyor o yüzden
ekler çok fazla veriliyor gazeteyle. İnsanların okuyacak vakti de yok artık.
6. Yıllık – aylık ne kadar bütçeniz var nereden sağlanıyor?
Çok az kişi çalıştığımız için reklam geliri şu anda karşılıyor. Değişiyor yani, normal kazanması
gereken 500 bin civarındayken bizimki 150 bin civarında oluyor. Yani bu kadar baskıyla bu
gelir yine iyi. Ama okunma sayımıza göre, demokratik bir ülkede 500 binden aşağı olmaması
lazım. Dediğim gibi hükümetin ekonomik baskısı çok. Bankalar, telefon şirketleri THY hiç
Cumhuriyet’e reklam vermedi. Ama biz bildiğimiz yolda devam ediyoruz yine de.
7. Cumhuriyet Gazetesi’nin yok olma ihtimali var mı?
Cumhuriyet hep muhalif olduğu için hep iktidarların hedefi olmuştur. Ama burada hep bir
destek olmuştur, Türkiye’nin aydınlık yüzleri. Fakat yine inanılmaz bir baskı var, reklam
verdiğinde direkt maliyeciler şirketine gidiyor. Adam da istemiyor haliyle vermek. Gazete
182
satışları çok fazla değil. Öte yandan aynı çizgiyi sürdürmek istiyoruz. Gazete olarak zor
görüyorum ben bu kadar korku imparatorluğunun yaratıldığı yerde, gazeteyi, bu vakfı
döndürmek oldukça zor. İnternet için dış yani otomatik gelirler olduğu sürece ileri gider, kalır.
Ama işte kafamızdaki projeleri tam gerçekleştiremiyoruz. İnternet sürer ama gazetede sıkıntılar
olacaktır.
183
Dağ Medya ve Türkiye'de veri gazeteciliği
Merve Sümeyye Öztürk
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Gazetecilerin veriyle çalışma kabiliyeti giderek artan bir öneme sahip olmaya başladı.
Veri gazeteciliği temelde haberi araştırmak, ilgili verileri bulmak, veri kaynaklarından
yararlanarak etkin, yüksek kamu yararı taşıyan haberler yapmayı içeriyor. Gazetecinin veri
temizleme, veri filtreleme, veri analizi yapma, veri kazıma gibi yeteneklere sahip olması da
önem arz ediyor.130
Veri gazeteciliğini anlayabilmek için veriyi tanımlamak gerekiyor. Bundan 20 yıl önce
veriyi tablolara yerleştirilmiş sayılar olarak tanımlayabilirdik ve gazetecilerin haberleştirmek
durumunda olduğu veriler de bunlardan ibaretti. Neredeyse her şeyin dijitalleştiği ve rakamlarla
ifade edilebildiği günümüzde veri tanımı da değişti.131 Dijitalleşen dünya Büyük Veri
kavramını ortaya çıkardı. Mevcut sistem ve teknolojiler kullanılarak toplanması, depolanması,
aranması, görselleştirilmesi ve analiz edilmesi kolay olmayan veri yığınlarına Büyük Veri
deniyor.132
Bu konuda akademik çalışmalar yapan ve Dağ Medya’nın kurucusu olan Pınar Dağ,
yeni bir ekonomik bir model olarak veri gazeteciliği ve Dağ Medya hakkındaki sorulara cevap
verdi. Pınar Dağ, lisans eğitimini Ekonomi bölümünde tamamladı. Gazetecilik eğitimi için
London School of Journalism’e devam etti. İngiltere, ABD ve Türkiye’de veri gazeteciliği
üzerine araştırmalar yaptı ve bu süreçte bağımsız gazetecilik yapmayı sürdürdü. Aynı zamanda
“Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği” kurucularından olan Pınar Dağ, halen Kadir Has
Üniversitesi ve Arel Üniversitesi’nde “Veri Gazeteciliği” dersleri vermektedir.
Açık Veri ile Çalışan, Veri Gazeteciliği Yapanlara Kolaylaştırıcı Bir Kaynak: Açık Veri Sözlüğü. (2016, 1
Nisan). Erişim Tarihi 1 Haziran, 2016, from http://www.verigazeteciligi.com/acik-veri-sozlugune-yakindan-birbakis/
131
What Is Data Journalism? - The Data Journalism Handbook. Erişim Tarihi 2 Nisan 2016, from
http://www.datajournalismhandbook.org/1.0/en/introduction_0.html
132
Polat, İ H. (2013, 27 Mart). Big Data mı? O ne lan? Erişim Tarihi 2 Nisan 2016, http://ismailhpolat.com/bigdata-mi-o-ne-lan/
130
184
Gazetecilikte dijitalleşmenin geleneksel medyanın finans edilme biçimlerine etkilerini
nasıl yorumluyorsunuz?
Medya devlerinin İnternet’in yaygınlaşmasıyla dijitalleşmeyi ciddi bir pazar olarak
gördüklerini bundan önemli finans kaynakları geliştirdiklerini uzun yıllardır görüyoruz. Ciddi
bir pazar, medyayı da gayet sarsıcı bir şekilde etkiledi, etkilemeye de devam ediyor. Büyük
haber merkezleri kağıt baskıya son verip (En yakın örneği Independent) dijital olarak devam
ediyorlar, ayrıca daha az kazanmıyorlar. Bu her açıdan soruya yanıt veriyor. Robot
gazetecilerin, Quill133 örneğindeki gibi, yavaş yavaş borsa ve spor haberlerinde yer aldığı bir
habercilik modeli gelişirken bu sorunun yanıtının çok iyi bilindiğini düşünüyorum.
Biliyorsunuz internet 1990’larda modern insanın hayatına girdi, çeyrek yüzyılı geçiyor. Belki
artık dijitalleşmede finansın nasıl bir değer yarattığına yani ilerisine yönelik sorulara yanıt
aramalıyız. Hangi teknolojilerin dijitalleşmede bir standart olabileceği, kapital yaratabildiği
üzerinde durmak gibi. İnternet sitesinin kar marjının ürettiği içeriğe göre İnternet dünyasında
nasıl var olduğuna ya da nasıl çöpe döndüğüne odaklanmak. Basılı gazete ile sunamayacağınız
çok yönlü bir içerik alternatifi var çünkü. Örnekler üzerinden gidelim, Türkiye’de Veri
Gazeteciliği yapma modelini geliştirmekle uğraşıyorsunuz ama bu işi ileri seviyede yapanlar
artık hangi veri formatlarının üretilmesi gerektiğini, hangi araçların daha fazla bu alana hizmet
edebileceğini görerek, mobilleşme ile uyumlu içerik üretimine yatırım yaparak yeni istihdam
modelleri de geliştiriyorlar.
Türkiye üzerinden gidersek eğer kendinizi alternatif bir medya yayın kurumu olarak
tanımlıyorsanız, ekonomik olarak bir yer yaratamıyorsanız aslında o modelde ne kadar dijital
olursanız olun pek bir etkisi olmuyor. Yani, herkes içerik üretebilir, bir site kuruluşu yapabilir
ancak yeni bir ekonomi modeli varsa bunu hayata geçirebilir; yaptığı haberden para
kazanabiliyorsa, onları satabiliyorsa, reklam alabiliyorsa, link verebiliyorsa bir alternatiftir.
Dijitalleşmenin büyük yayın organlarına, bu pazardaki büyük rol sahibi olanlara yararı daha
fazla, çünkü daha fazla ekonomik güçleri var. Peki bu daha nitelikli işler yapılıyor anlamına
geliyor mu? Hayır. Dijitalleşme ile olan ilişkimiz medya sektöründe daha iyi habercilik yapmak
ya da habercilik modelini bilgi çağına evirerek geliştirme isteğinden öte ekonomik olarak
şekilleniyor. Tabii ki yabancı yayın organları için de bu öncelik söz konusu. İnternet daha fazla
reklam çekiyor. Medya holdingleri arttı ve yatırımları da paralelinde etkiliyor. Türkiye’nin
doğu illerinde yayın yaban TV kanalları, İnternet haberciliği yaban medya kurumlarını,
sermaye yapılarını daha fazla incelemek gerekiyor.. Her biri bölgesinde bir güç, ciddi derecede
ideolojiye göre parti-medyası konumundalar. Üstelik gazetecilik yapıldığı sanılıyor. Öyle az
Rakamsal Verileri Yazılı Metin Haline Getiren Robot Gazeteci: Quill. (2015, 2 Haziran). Erişim Tarihi: 01
Haziran, 2016, http://www.verigazeteciligi.com/rakamsal-verileri-yazili-metin-haline-getiren-robot-gazeteciquill/
133
185
minik insan kaynakları da yok. Sermaye yapısına baktığınızda inşaat şirketleri, bölgenin emlak
devi, partilerin yakınlarına ait orta-büyük ölçekli kurumlarla karşılaşıyorsunuz. Basılıya değil
daha fazla erişim, daha fazla etki yaratan alana kaydıklarını da görüyorsunuz, basılı daha
masraflı üstelik. Nihayetinde dijitalleşme, İnternet’in yaygınlaşması, fazla reklam çeken bir
ortam olması dolayısıyla da medya holdinglerinin yatırımlarını hep etkiledi. Habere ulaşma,
haber üretiminden, dağıtımına kadar geçen zamanda İnternet’in maliyeti düşüren konumunda
olması da önemli bir unsur.
Şu an büyük yayın organları da dijitali kullanmaya başladılar ancak dijital medya ilk
yükseldiğinde geleneksel medyayı tehdit mi ediyor tartışmaları gündeme gelmişti.
Örnekler bize yanıt veriyor yine. Independent kapattı dijitale geçti. Çünkü orada zaten
reklamını alıyor, tıkını da alıyor, masraf oluyor baskı ama marka değerinden bir kayıp mı
oluyor, hayır. İsterse pdf olarak indirebiliyor gazeteyi okuyanlar. Bu modellere baktığımızda
ciddi bir yarar görüyoruz. Tabii ki dijitalleşmek aslında yayın organları açısından birçok
masrafı da aza indirdi. Yayıncı olarak baskıyı artık düşünmüyorsunuz. Eğer finans biçimini
düşünürsek çok büyük alternatifler doğdu. Örneğin, reklam teklifleri ilgili e-postalar alıyoruz,
haberlere reklam linki gömmek istiyorlar. Etik yönlerine odaklanmasanız, çok fazla sayıda
alakasız, oldukça yönlendiren, okuyucunun da hoşlanmayacağı linkler verirsiniz tıklanması
için. Hayvan özgürlüğünü savunan ve buna yönelik içerik de üreten bir yayın politikamız
olduğu var, örneğin, "Ben et tesisi kuracağım, ona yönelik bir reklamla ilgili bir bülten, metin
hazırlamanızı istiyorum, içine de linki gömseniz?" gibi bir reklam gelse yayınlanması mümkün
değil. Büyüme hedefi ile hareket etmediğimiz için kendi reklamlarımızı seçebileceğiniz bir
altyapıya sahibiz. Dijital kurallarınız, neye yer verip vermeyeceğinizi de belirliyor ancak
kapitale odaklanmış bir İnternet haber sitesinin böyle bir hassasiyeti olabileceğini düşünmek
gerçekçi değil tabii ki. Dijitalleşmenin en büyük artısının finansal açıdan büyük yayın
organlarına faydası olduğunu görüyoruz. Örneğin T24, açıklamalarında şunu söylerler, biz
haber satıyoruz, bunu da yapmak bize şu kadar gelir sağlıyor. Yani, reklam alıyor ama aynı
zamanda ajans gibi içerik sağladığı müşterileri olduğunu belirtiyor, bu şekilde de para
kazandıklarını belirtiyorlar, hatta okuyucu desteği de aldılar. Böyle bir ekonomik model
oldukça değerli tabii ki. Dijitalleşmede en önemli ayak en önemli lokomotif, ekonomi
yaratmak, birikimli olmak, hünerlilik (özellikle veri güdümlü), yani teknolojiye uyumluluk.
Biraz da veri gazeteciliğinden bahsedelim o zaman.
Tabii. Bunu bir veri gazeteciliği projesi üzerinden açıklayabilirim. Bir veri gazeteciliği
projesi yaparken nelere ihtiyacınız var? Gazeteciye, yazılımcıya, veriyi görselleştiricisine, veri
186
analistçisine, istatistikçiye, veri bilimcisine ihtiyacınız var. Büyük haber merkezleri için
söylüyorum, örneğin New York Times. Küçük haber merkezlerinde mesela Dağ Medya’da
yaptığımız veri haberciliğini düşünelim, orada açık kaynak araçları kullanarak 1-2 kişinin
çalışması ile Veri Gazeteciliği yapılabiliyor. Daha küçük veri gazeteciliği projelerinde bir kişi
tek başına, birkaç tane aracı kullanarak saydığımız meslek gruplarının, isimlerini verdiğimiz
işlerin hepsini rahatlıkla hayata geçirebilir. Fakat veri ve analiz kapasitesi yeterli olmayabilir;
çok büyük analizler, çok büyük farklılıklar doğuramayabilir. Mesela, Mülteciler Dosвası - The
Migrant Files134, bu Journalism++’ın yaptığı bir proje, ekip çok büyük olmasa da projenin
hayata geçmesi aşamasında çok sayıda kişi yer aldı. Bu projeyi düşündüğünüzde orada çok
sayıda insan yer almış. Önce projelendirilmiş, sonra fon alınmış, o fon üzerinden insanlara
istihdam yaratılmış. Yani bir veri gazeteciliği projesi yaparken böyle bir disiplinle çalışmak
gerekiyor, bazen bundan fazlası da.
Bunlar olmazsa olmazlar ve bunların yardımcıları devrede oluyor.
Tabii ki. Bir ekip işi. Örneğin, iyi bir istatistikçi gerekiyor. Ham veriniz var,
temizlediniz, filtrelediniz, onu analiz etmelisiniz, istatistiki olarak da ele almak gerekiyor. Evet,
bir gazeteci tabii ki, istatistikten anlayabilir fakat her şeyden anlamasını beklemek gerçekçi
olmaz. Bunun için kendinizi de zorlamanızda gerekmiyor. Aynı zamanda tasarımcı ve grafiker
de önemli. Hangi veri setine hangi grafiği kullanacaksınız? Doğal olarak bu işi yaparken ya
profesyoneller ile çalışmanız ya da bunu sizin için kolaylaştıracak açık kaynak araçları etkin
kullanmalısınız. Kendinize Veri Gazetecisi diyebilmeniz için mutlaka veri gazeteciliği
araçlarını kullanmanız gerekiyor projelerinizde, mutlaka veriyle çalışmanız, "veri-güdümlü”
olmanız gerekiyor.
Yani, en azından birinde uzmanlaşmamız gerekiyor.
Evet. Türkiye’de kendine veri gazetecisi diyenlerin projesine bakmanız gerekiyor,
projesi var mı diye. Bunların hepsini yapamayabilir, ama bu ekibi bir araya getirerek bir proje
üretmiş olabilir. Sonrasında iş tanımında gazeteci kendisini veri gazetecisi, veri tabanlı gazeteci,
veri-temelli gazeteci şeklinde tanımlanmaya başlıyor. Şöyle düşünelim, biz proje yapıyoruz ve
bizim bir veri editörümüz var. Ne diyor, güncel veri bu, şuradan alındı, diye size bir dosya
hazırlıyor ve sizin için araştırma-geliştirme yapıyor. Nasıl şimdi kişisel verinin güvenliği ile
ilgili veri sorumlusu atamak ve çalışmak mecburi, veri gazeteciliği projelerinde de böyle bir
şeye ihtiyacınız olabilir. Yoksa dijital emeği siz veriyorsunuz, kim bunu yapıyorsa o vermek
zorunda. İş modeli o kadar geniş ki, yeter ki siz bu alana girmeye başlayın.
134
http://www.themigrantsfiles.com/
187
Girmeye başlamak değil de direkt ortadan dalmak gerekiyormuş gibi görünüyor. Yavaş
yavaş işin içine gireyim, ısınayım diye bir şey yok.
Evet, direkt içine düşmek gerekiyor. Yeni medya öğrencileriyle derslere başladığımızda
ilk yaptığımız, ilk başladığımız şey hemen neleri seviyor, nelerle ilgileniyor öğrenci, kişi olarak
nelerden hoşlanıyor, bunları belirlemek. En sevdiği noktadan başladığınızda kişi araştırma
yapıyor, kendini özgür hissediyor. Yük hissetmiyor. Çünkü çok stres yaratan bir alan bu, agresif
bir ders ve atölyelerde mesela sürekli insanlarla çakışıyorsunuz, hoşlanmıyorlar bu durumdan.
Siz bir sürü uygulama kullanıyorsunuz, bunlara alışmak zaman alıyor. Süreç içerisinde
birtakım sıkıntılar çıkıyor, sonra bunlar sizden mi kaynaklanıyor, araçlardan mı
kaynaklanıyor anlayamıyorsunuz.
Ama o riski göze alıp başlamanız gerekiyor. Bir çok atölye yaptım, artık insanların
enerjilerini biliyorum. Sizinle ilgili de olabilir tabii ki ama atölyenin sonunda mutlaka
memnuniyet anketleri hazırlıyoruz eksilere artılara göre ama genel olarak çok agresif bir alan.
Yani, şundan dolayı, hazır değilseniz ve konuyla ilgili hiçbir şey bilmiyorsanız buna alışmanız
zor oluyor. Bazen paraşütle atlamanız gerekiyor, kendi kendinize uzman olmayı
başarıyorsunuz. Bu dönem bu alana ciddi şekilde yoğunlaşan bir öğrencim var, çok belirgin bir
örnektir kendisi, 4 yıldır verdiğim eğitimlerde birkaç tane öğrenci her dönem çıkıyor, Bu
öğrencim de çok kısa sürede, 4 aylık süreçte hiç durmadı. Projelere dâhil oldu, dinledi dersleri,
verilen bütün işleri yaptı. Bir kişi gerçekten bu alana eğilmek isterse, gösterilen dinamiklerde
ilerlerse gerçekten yol alıyor. Bunun için böyle 5 yıl filan zaman harcaması gerekmiyor, iyi
takip etmesi ve ilerlemesi gerekiyor. İş alanı olarak da gelecek vaat ediyor. International Data
Center örneğini verdim, doğrudan medyayı kapsayan aktarımlar olmasa bile onlar kendi
verilerini yönetiyorlar ama orada bile hünerli insan sıkıntısı çektiklerinden bahsediyorlar ve
insan yetiştirmeye eğildiklerini söylüyorlar.
Kaynak ayırmaya hazırlar.
Hazırlar çünkü büyük bir veri var, veri merkezleri kuruluyor. Hatta artık veri
merkezlerini turizm merkezleri gibi sunmayı, yani yeşillendirilen depolar sunmayı
düşünüyorlar insanlara. Çok etkileyici. Orayı ziyaret edip, kahve içip, mesela Facebook’un data
base'i gibi, oralarda da bir sosyalleşme alanları planlıyorlar. Türkiye’de aslında veriyi
tanımıyoruz, veriyle neler yapıldığını bilmiyoruz henüz yeterince. Bütçe gerekiyor. İş
tanımlarında bunlarla birlikte alt dallar da olmaya başladı, veri editörü, veri analistçisi gibi.
188
Örneğin, Kosta Rıka’dan bir gazeteci arkadaşım var, veri gazetecisi. Kosta Rıka’daki büyük bir
gazetenin veri editörü aynı zamanda. Görürsünüz zaten derslere de davet ediyorum. Mesela o
öyle biri, veri gazetecisi, veri editörü, veri tabanı habercisi gibi tanımlar var ve bu iş tanımları
birer birer işliyor.
Veri analistliğinin, veri gazeteciliğinin yolsuzluğun çok olduğu ülkelerde mecburiyetten
gelişim gösterdiği söyleniyor. Şimdi, Türkiye'de yolsuzluk ve medyanın durumunu
düşünürsek buna izin verilir mi sizce, bunun önü açılır mı?
Tabii ki açılır, ben bunu hep inanırım hep inanacağım da. Eğer iyi bir veri haberciliği
sektörü oluşturulabilmişse zaten bu veriyi nasıl çektiğimizi, nasıl kullandığımızı, nasıl bu kadar
anlamlandırdığımızı hükümetler anlayamayacak bir süre.
Ben de ondan şüpheleniyorum. Bir noktada uyanırlar ve buna engel olurlar.
Tabii ki, olurlar ama siz çoktan büyük projelere imza atmış olabilirsiniz belki. Şu anda
bile sizin ne yaptığınızı pek anlayamıyorlar.
Türkiye'de yolsuzluğun ortaya çıkarılması anlamında "Mülksüzleştirme Ağları" projesi
yapıldı. Bunu okuyan da pek anlamadı sanırım, öyle de bir şey var.
Çok güzel bir şey söylediniz, zaten onlar yolsuzluğu ortaya çıkarmıyor, bağları ve
iletişimleri ortaya çıkarıyorlar öncelikle.
Yani şöyle, herkesin gözünün önünde olan bilgileri tek bir tabloya koyuyorlar.
Ve görünür hale getiriyorlar, sonuçta kişinin kendisi anlayabildiği kadar, veri
okuyabildiği kadar onunla ilgileniyor, okumadığı/anlayamadığı takdirde bir şey ifade etmiyor.
Ama siz veri okuryazarlığında kendinizi geliştirdikçe daha fazla anlıyorsunuz kurulan dili.
Zaten Türkiye’de önemli olan veri okuryazarlığını geliştirmek. Medya okuryazarlığı, veri
okuryazarlığı değildir çünkü. Yani, sizin veriyi analiz ederken iyi anlamanız ve insanları
kandırmamanız gerekiyor. “Bir grafik yaptım, interaktif bir iş yaptım bakın” ama ne kadar
doğru acaba? Bunları anlamak gerekiyor. Bir haberi doğrular gibi.
Çünkü bunun kaynakları da iş etiği gereği açık olması gerekiyor, insanların doğrulayabilmeleri için. Veri gazeteciliği ile ilgili sorulara cevap vermiş olduk böylece.
Dağ Medya’dan bahsedelim isterseniz?
Tabii.
189
Konuşmanın başında da söylediniz reklam konusunu. Peki, hiç reklamınız yok mu şuan?
Arada bir kültür-sanat reklamları alıyoruz. Ancak bir reklam gelirimiz yok.
Atölyeler yapılıyor.
Tabii, atölyeler düzenliyoruz, örneğin eğer üniversite için ise ve bütçesi de yoksa fon
başvurusuyla yapıyoruz.
Şu an eğitimlerde sivil toplum desteğiyle ya da gönüllü çalışmalarla veri okuryazarlığı
görülüyor veya öğretiliyor.
Evet. Açık Veri ve Veri Gazeteciliği Derneği de bu amaçla kuruldu. Merkezi Ankara ve
Dağ Medya’yla ilişkisi yok. Dağ Medya’dan bir tek ben varım. Sadece Dağ Medya’nın gelir
modelinde rahatlıkla söyleyebilirim ki; günlük on içerik üretiyoruz, takipçi sayımız sosyal ağlar
ve mail hizmetiyle birlikte 40 bin civarı. Günlük okuma sayısı da Google Analize baktığımızda
5 bin, 6 bin, 7 bin şeklinde değişiyor, bazen daha da yukarı çıkıyor. En fazla okunan haber 10
bin oluyor. Mesela sansürlendiğimizde, sansürlenme sürecimizde linke uyarıdan dolayı
ulaşamıyorlardı, ama sosyal ağlardaki yaptığımız paylaşımlarda haberlerin okunma sayısı daha
da artmıştı. Can Dündar da söylemişti "Kendimiz mücadele etseydik herhalde bu kadar
kendimizi duyuramazdık" diye, aynı şey benim için de geçerli, Dağ Medya için de. Joe Biden'ın
davet ettiği gazetecilerden birisi de bendim. Sansürlendiğimizden dolayı davet edilmiştim. Ama
diğer medya kuruluşlarına baktığımız zaman çok yavaşız.
Çok yavaş ama Türkiye’de ve dünyada, veriyle ve mevcut atölyelerle ilgili içerik
sağlıyorsunuz. Ben bütün içeriği tarayana kadar bayağı bir vakit harcamıştım ve nasıl bu
zamana kadar görmedim, diye de düşünmüştüm.
Ama belki de işte olması gereken o. Bir şeyin abartısız olması, aslında sakin olması
anlamına gelir. Mesela, yurttaş gazetecilik içeriklerini çoktan Türkçeleştirmiştik 2012’de ve
şuanda bütün o yurttaş habercilik içeriklerini üreten herkes oradan alıyor. Sonuçta bir kaynak
olmayı hedefliyoruz, en büyük nedeni bu. Birde belirtmekte fayda var, gönüllü çalışmıyoruz.
Üç editör, yarı zamanlı bilişimci ve artık kapanma riskine yönelik avukat. Derslerim,
atölyelerim dışında aktif olarak haber trafiğinde etkiliyim, haber de yazıyorum. Yerimiz
Beylerbeyi’nde, bir ofisimiz var ve çevrim içi de çalışabiliyoruz projeler olduğunda. Mesela,
yazılımcımız yarı zamanlı bizimle birlikte; siteyle, hosting'le, veri tabanıyla ilgili sorun
olduğunda destek alıyoruz. Avukatımız var, özellikle sansürlenmeden sonra artık önlemimizi
de aldık. Üç editör, bir avukat, bir yazılımcıyız, iki tane de İngilizce haber yapan Erasmus
öğrencisi stajyerimiz var. News bölümümüz var, iyi işler çıkarıyorlar. Daha çok sahadalar, çok
190
fazla ofis ortamına gelmiyorlar, onları editör yönlendiriyor. Mesela, Bilgi Üniversitesi’nde bir
konferans var Suriyelilerle ilgili, oraya gidiyorlar, Koç Grubunun yaptığı ekonomi ve basın
toplantısı var oraya gidiyorlar. Hiçbir şekilde gönüllü, dijital emek sömürüsü yapmıyoruz, buna
karşıyız. Olabildiğince anti-hiyerarşik takılıyoruz, zaten amacımız gerçekten doğru ve temiz iş
yapabilmek. Mesai saati 9.30-10.00 arası başlıyor, 5’te bitiyor ve 5’te de bizi takip eden
yaklaşık 5000 üyemize içeriklerimizi iletiyoruz. Doğrudan manuel e-postaları isteyen
okuyucularımız var. Günlük 7-8 tane haber oluyor. Ağırlıkta hayvan haberleri, hayvan
özgürlüğü, bilim, ekonomi, veri, teknoloji, politika, kültür, dünya üzerine ya da medyayla ilgili
oluyor. Politik haberlere yer veriyoruz,ekonomi haberleri, işçi ölümleri, hak haberlerine de yer
vermeye çalışıyoruz. Tarafgirlik üzerine kurgulu bir şey değil de, biraz daha gerçekten
ötekileştirilmiş konulara yer açmaya çalışıyoruz. Günlük on haber dersek, elli haber yapıyoruz
haftalık ve aktif olarak haftanın her günü çalışıyoruz. Hafta sonu da Pazar günü Dağ Medya
Magazin diye bir bölüm çıkarıyoruz. Orada da hem arşiv, hem güncel, hem de içeriğini
referanslayarak sunabileceğimiz vegan hayvan aktivistlerinin içeriklerine yer veriyoruz. Hiçbir
yazarın, istemediği sürece hiçbir içeriğini yayınlamıyoruz, mutlaka izin alıyoruz. Bize gönüllü
olarak içerik yollamak isteyenlere mutlaka minik bir sözleşme gönderiyoruz. Yani, bunu kendi
rızanızla gönderdiğinizi ve çıkarılamayacağını, sonradan yazımı beğenmedim, çıkarmak
istiyorum talepleri olmasın diye. Kesinlikle gönüllü kimseyi çalıştırmıyoruz, kendi kendimizin
kölesiyiz ama gönüllü çalıştırmıyoruz.
verigazeteciligi.com ve dagmedya.net dirsek temasında çalışıyorlar, değil mi?
Tabii ki, verigazeteciligi.com bir Dağ Medya yayını. Orada da ağırlıkta çeviri
yapıyoruz, öğrenci çevirileri oluyor. Mütevazi bir bütçeyle bize çeviri yapabilen bir tercüman
arkadaşımız da var, ona da paslıyoruz. Mesela ne oluyor, 4 tane içerik yapmasını istiyoruz, 150200 Lira gönderiyoruz ayın sonunda. Böylelikle farklı çeviriler yapmak istediğinde de bize
belirtiyor, biz de ona farklı konular için içerik gönderiyoruz, kendi imzasıyla da çıkıyor. Yani,
verigazeteciligi.com’da da çok gönüllü çalışmıyor. Örneğin bir öğrencim bütün yaz boyunca
atölyelerimizdeydi, bizimle çalıştı. Bu projelerde bütçe varsa onu da bütçelendirdik, diğer
katılımcıları da. Gönüllü olarak çok nadir ama öğrenci ya da katılmak isteyen, kendini
geliştirmek isteyen kişi istediği sürece aramıza katılabilir. Böyle bir model Dağ Medya. Tek
başına, sırtını dayadığı bir yer yok, ekonomik modelini kendisi yaratıyor. Örneğin, benim
akademik olarak kazandığım ve aynı zamanda araştırmacı olarak kazandığım para Dağ
Medya’nın var olmasını sağlıyor. Editörlerin de masraflarını çıkarmış oluyoruz içerik
sağlarken. Bir fon varsa ve bu fona başvuru yaparsak Dağ Medya olarak, diyelim ki, 5 bin TL
olarak projelendiriyoruz, editör olarak kim çalışacaksa o projeyi o yürütüyor, 5 ay sürüyor,
oradan 5 bin TL alıyor. Projenin ismi aynı zamanda Dağ Medya’da yayınlanıyor. Bunlar da
ekonomik modellerden birkaç tanesi. Doğuda bazı İnternet sitelerine içerik geliştiriyoruz,
satıyoruz.
191
Proje bazlı fon alıyorsunuz.
Aynen öyle. Ama büyük bir reklam gelirimiz yok. Düşünüyoruz, evet ileride belki
olabilir ama hedefimiz ne büyümek, ne küçülmek, böyle kalmak uzun bir süre. Büyümeye değil,
kendimizi korumaya odaklanıyoruz, sansürlenmeyerek.
Sansür olayı neden peki?
Henüz bilmiyoruz nedenini. Ama dava açtırdık, hukuksuz bir şekilde gerçekleşti sansür.
Sistemden bize mahkeme kararı ulaşmadı, gelmedi yani savcılık tarafından neden
sansürlendiğimize dair bize henüz bir bilgi gelmedi. Kimse bize tebligat çekmedi yazılı veya eposta olarak. Sansürlendik, 3 ay sürdü. Fakat biz hukuki yollarla sansürü kaldırdık, avukat
tuttuk. İfade özgürlüğü kapsamında bir projenin içinde kalarak, açılmayı beklemek bizim için
profesyonel bir iş olmazdı. Bir avukatın bu alanda kendini geliştirmesi için taşın altına elini
koymamız gerekiyor. 3 aylık bir süreçte tuttuğumuz avukat, hiç bu alanla ilgisi olmadığı halde
her gün Ankara Gölbaşı’na gitti ve siteyi açtırmayı başardı. O süreçte de hukuki olarak bize hak
doğdu, biz de dava açacağız. Bu bir emsal, hukuku ancak öyle kullanabilirsiniz. Üç ayda
açtırdık, şuanda hukuki olarak da bizim büyük bir zararımız olmadı ama ruhen büyük derecede
yıprandık.
Üç ayda trafik kaybı yaşadınız mı?
Trafik hiç önemli değil, çünkü biz çok yavaş gazetecilik yapıyoruz, bir kişinin okuması
bile bizim için yeterli. Belki şuanda bu düşünce dünyada çığırtkan medya anlayışına çok ters
ama bence doğru olan bu. Şöyle ki, niş bir kitleye, sizi okuyan bir kitleye sahipseniz, 10 bin
insan bence yeterli. Eğer sadece bir enerji yaratmak ve büyük bir pazar, büyük bir sistem
yaratmak istiyorsanız o başka bir kulvar. Ama kendi düşüncem, herkes ne kadar kapasitesi
olacağını iyi bilmesi gerekiyor. Bir Hürriyet olmayı istemek yanlış bir şey olmasa da, gerçekçi
olmak önemli. Bugün bir Milliyet ya da Huffington Post olmayı istemek güzel olabilir ama
güçlü değilseniz ve dişlilerin arasında kaybolmayı istemiyorsanız, amatör kalabilirsiniz. Yani
yine profesyonel olabilirsiniz ama ruhunuz amatör kalabilir. Kendimi konumlandırdığım
noktada bunu çok doğru buluyorum. Kandırmamak, yavaş gazetecilik yapmak, insanların biraz
nitelikli bir şeyler okuması için önayak olmak, iyi bir içerik geliştirmek; yani bir gazetecilik
modelini geliştirmeye aday olmayı seçmek ve bunun için içerik geliştirmek, bir yayın kurmak
çok önemsediğim şeyler. Hani, Dağ Medya’nın içinde de gazeteciliğin bu niteliklerini
192
yürütebilirdik ama başka bir portal daha kurup yarı akademik olarak içerik üretmek çok önemli
bir durum.
Evet, verigazeteciligi.com’daki içerikler 12’den vuruyor meseleyi.
Sonuçta bütün dersleri hocalar, üniversiteler oradan alıyor. Çünkü bütün ders
programlarını, atölye çıktılarını, linkleri, içerikleri yayınlıyoruz. Her şekilde hepsi orada oluyor.
Çünkü en büyük sorunlarımızdan birisi bu zaten, İnternet’i doğru kullanamıyoruz, içerik
üretemiyoruz. Ürettiğimiz içerikler de nitelikli olmuyor. Doğal olarak gerçek bir kaynak
oluşturabilecek bir içerik mekanizması işlemiyor.
Bir de mesele o kadar dağınık ve çok yönlü ki, sonuca ulaşamamak çok mümkün.
Evet, mümkün, kesinlikle öyle oluyor. Yani, o yüzden bu kadar minik bir bütçe ve emek
kapsamında aşkın bir şekilde performans gösteriyoruz. Ekonomik modellemede atölyelerin
etkisi oluyor. Diyelim ki, atölyelerden büyük bir gelir olduğunda örneğin, 2016 hedefimiz Dağ
Medya’nın tasarımını görsel açıdan güçlendirmek. Hedefimiz bunun için bir bütçe ayırmak.
Onun dışında iki tane daha editörle çalışabilmek ve yarı zamanlı ya da tam zamanlı veri
gazeteciliği bölümü oluşturmak. Giderlerimiz böyle oluyor. O zaman amaç şöyle olacak, bir
veri gazeteciliği ajansı olmak.
Şimdi, ekonomik model denilince "Daha çok nasıl büyürsünüz" anlamında soruları ardı
ardına sormak icap ediyor. Ama diyorsunuz ki, biz bu kadarız, böyle iyiyiz. Daha fazla
büyümek Hürriyet, Milliyet, Huffington Post olmak gibi bir derdimiz yok. Bu konudaki
planınız nedir?
Evet, yok gerçekten ve yine de para kazanılıyor, minik de olsa üyeliklerden para
kazanıyoruz ve projeleri de takip ediyoruz. Bir proje oluyor, sadece veri gazeteciliği projesi de
olmuyor, araştırma üzerine oluyor, o araştırmayı biz belli bir şeye yayıyoruz. Eğer bütçesi 10
bin Lira ise, editör 2 bin 500 Lira alıyorsa bütçe çıkıyor, üç editörün de maaşı çıkıyor. Bayağı
da iyi bir modelleme esasen; aç gözlü olmamak, çok fazla sınırları zorlamamak, kendine iyi
davranmak gerek. Yani, kaliteli içerik üretmeye inanmak, bunu da yaparken sakin olmak.
Çığırtkan olmak, herkese her şeyi duyurmak gibi bir derdimiz olmamalı. Ben öyle
düşünüyorum ve bu bence gazetecilik mesleğini korumak için de önemli bir şey. Evet,
193
anlıyorum ajans içeriğini kullanmak ve çoğaltmak sorun değil. Çünkü Reuters’ın da 10 bin, 20
bin, 50 bin üyesi var belki ve onlara da sonuçta içerik satıyor. Yani, dünyadaki bütün haber
portalları bu ajanslara üye. Doğal olarak orada haberi nasıl sunacağı önemli, haberi
çoğaltmanızda sorun yok. "Habere takla attırma" meselesi, orası önemli. Bunu Türkiye’de en
iyi yapan Al Jazeera oluyor. Örneğin, bir TÜİK verisini ya da başka bir veriyi alıyor, onu sokağa
indiriyor; topladığı verilerle insan hikâyesine dokunan bir yolculukla karşılaşıyorsunuz. Ama
bunu sağlayan şey kapital ve insan kaynağı. Burada ekonomik modellemeyi yaparken meslek
özellikleri belirleyici olduğu için bence çok sayıda alternatif model mümkün.
Ne zamandır var Dağ Medya?
2011’den beri ve hep minikti zaten.
Pek, minik demeye benim dilim varmadı ama.
2011’de kurulduğumuzda, daha geniş bir erişim hedefi düşünüldü. Ama özel bir tanıtım
yapmıyoruz, reklamda hiç vermedik. Twitter’da daha çok okunalım gibi bir şey yapmıyoruz,
Facebook'ta da tamamen organik takipçilerimizle varız. Bu önemli, çünkü çığırtkan bir medya
algısı var. Çığırtkan olmadan da binlerce insan sizi sosyal ağlarda bir şekilde bulup, takip
edebiliyor. Bir de o takipçileri kaybetmeniz mümkün olmuyor. Örneğin gündemi hayvan
haberleri ile başlatıyoruz, sonra diğer konular yer alıyor. Okuyucu bunu biliyor ve en fazla
okunan haberler bunlar.
Hayvan haberi yaparken de haberi doğru seçmek ve dili doğru kullanmak gerekiyor.
Bunlar gözden kaçırırsanız hayvan üzerinden sömürü yapmış da oluyorsunuz. Kedi köpek
haberlerinden bahsetmiyorum, her gün tecavüze uğrayan, memesinden sütlerinin son
damlasının da alındığı inekler, zulme uğrayan milyonlarca canlıya el verdiğince yer veriyoruz.
Başlıkta çığırtkan olmamak, okuyan kişinin merak duygusunu sömürmemek en önemli. Belki
siz okuyucu olarak dikkat etmeye bilirsiniz ama bir pornografi içermiyor site.
Ama buna çok alıştık, bu duygu sömürüsü olmadığı zaman anlayamayabiliyoruz.
İşte, onu anlayan geliyor zaten ya da orada bir şey var, sürekli geri gelip okuyorum,
diyor. Mesela, sitemiz engellendiğinde moral olsun diye güzel şeyler yazmıştı okuyucular, biz
sosyal ağlardan da takip ediyoruz, siz bize yine bülten gönderin biz oraya geçelim, diyorlardı.
Onu oksijeni olarak görüyor; oradaki dili, doğru buluyor. Buna inanmak gerekiyor, tabii ama
194
bu çok ekstrem bir örnek olabilir size aktardığım şeyler; şu anda yaşadığımız dünyada böyle de
bir oluşum, böyle de bir algımız var. Ne kadar ütopik gelse bile, düşüncemiz böyle.
Haber yapıyoruz sonuçta ve engellendik, ama bu da bir kamuoyu yarattı. İnsanlar bizi
daha çok sevmeye başladı, ama hâlâ sansürlenmemizin nedenini bilmiyoruz. Büyükelçilerin
olduğu bir davete katılmıştım,, editör arkadaşlarımızla gitmiştik. Sansürlendiğimizden
bahsetmiştik ve hiç anlamamıştık o gün. Tebrikler aldık, nasıl başardınız soruları aldık.
Gerçekten büyük bir çaba sarf etseydik bu kadar büyük bir kamuoyu oluşturamazdık herhalde.
Zaten sansürlendikten sonra çok fazla insan bize destek oldu. O zaman anladık aslında varmışız,
aslında o sessizliğimizde bile bizi insanlar öyle takip ediyormuş. Olay bağırmak çağırmak
değilmiş yani, zaten okuyormuş okuyan farkındaymışlar, bu çok etkileyici bir şey. Medya
güvenilirliği, diyoruz, medyaya güven. Güven için önce okuyucuya güven vermek gerekiyor,
okuyucuyu sömürmediğimizi belirtmemiz gerekiyor.
Bu sansürünüzün haricinde, trafiğinizi de çok fazla izlemiyorsunuz, çok fazla
umurunuzda değil gibi gözüküyor.
Evet.
Yakın gelecekte Dağ Medya ne şekilde dönüşecek eğer daha fazla trafik ya da
büyüme gibi bir derdiniz yoksa?
Bizim yaptığımız şeyler nereye evrilecek? Hedeflerimiz belli aslında, yani benim en
azından kurguladığım hedef şu, yayınımız böyle devam edecek, içerik üretmeye ise bir şirket
olarak devam ediyoruz. Dağ Medya bir şahıs şirketi ama anonim olmayı istiyor tabii ki.
2017 yılı itibari ile tamamen Veri Gazeteciliği yapacak Dağ Medya ve son dakika
haberde veri kullanımı pratiklerine odaklanarak bu çalışmayı oturtmayı planlıyor.
Veri araştırmak için kamuoyu baskısı oluşturma planınız var mı?
Evet, tabii ki. Zaten Açık Veri ve Veri Gazeteciliği dernek kuruluşunun en büyük amacı
o. School of Data Turkey’i kurduk biz, yönetim kurulunun en yaşlısı benim. Veri Okulu'nu
anlatmak için TRT Radyo3’te, Hacettepe'den Mutlu Hoca'ya konuk olmuştum, orada da
söylemiştim, hedef veri okuryazarlığını geliştirmek. Ekibin en yaşlısı benim, ekip çok canlı ve
hedefimiz şu; ilk bir yılda veri okuryazarlığını anlatmak için Türkiye’nin özellikle bilgiye
erişimde en zayıf bölgelerine gitmek ve orada atölyeler düzenlemek için bütçelendirme
yapmak. İyi bir çevrimiçi modülasyon kurgulamak, yani insanların atölyeye gelemiyorlarsa
çevrimiçi olarak Türkiye’de altyapısı kurgulanmış bir siteye girip test çözebileceği, kendisini
195
deneyebileceği bir platform oluşturmak. Türkiye’ye içerik kazandırmak, el kitapları
kazandırmak, açık veri çalışmaları yapabilmek, Türkiye’deki politikalara dâhil olmak ve bir
kamuoyu yaratmak. Veriyle ilgili yapılan yanlışlara dikkat çekebileceğimiz, böyle bir meseleye
rahatlıkla tepki verebileceğimiz bir sistem kurguladık. Derneğin de amacı bu, yaşlı ya da çok
büyük insanları dâhil etme gibi bir derdi yok. Daha çok genç, girişimci bir yapısı var derneğin.
Genç insanların da bir birey olduğunu onlara hatırlatmak ve bir değer yaratacaklarına inanmak
çok önemli. Okullarda en büyük sorun bu; öğrenci mezun oluyor, hoca yanında asla öğrenciyle
bir iş yapmıyor, onu gelecek yolculuğuna dâhil etmiyor, çok nadir olabiliyor bu durum, çok
yavaş ilerliyor bizim gibi toplumlarda. Bizim en büyük enerjimiz aslında gençlerle birlikte bir
şeyler yaratabilmek. Yazılımcı, tasarımcı gibi genç profesyonelleri; gerçekten bu işlerden
anlayan, günlük hayatında bunu yapan insanları birazcık daha yapılandırılmış bir sisteme dâhil
etmek. Umutluyum, arkadaşlarım için de umutluyum.
Sosyal ağlar ilk yaygınlaştığında da demokrasi adına önemli gelişmeler olacağını
düşünüyorduk. Farklı görüşlerden insanların tartışmasına, fikirlerini paylaşmasına
vesile olacağı konusunda da umutluyduk, ancak planladığımız gibi olmadı. Veri
Gazeteciliği konusunda da aynı şekilde umutluyuz, bu konu hakkında ne
düşünüyorsunuz?
Birincisi hayal dünyamız var, hayal kuruyoruz. Bu da en önemli şeylerden birisidir.
Çünkü hayal kurabildiğiniz zaman aç olmanız bile önemli değil, karnınız doyabiliyor, bu
konuda çok ciddiyim. Eğer iyi bir hayal dünyanız varsa bir şekilde yemeğiniz kapınıza geliyor
ve ona olan inancınız sizi besleyen şey oluyor. Gerçeklik önemli, ama hayal dünyası da
önemlidir. Hayal dünyası geniş insanlarla bir arada olabilmek ve bunu seçmek de açıkçası bu
toplumda, yaşadığımız toplumda adeta nefes almayı sağlıyor, tüm karanlığına rağmen. Biz
dernek olmayı başardığımızda, birçok kişi inanmadı, "Siz sisteme karşı bir derneksiniz. Veri
haberciliği, açık veri, veri politikalarını yargılayacaksınız" gibi yorumladılar.
Veri gazeteciliği aynı şekilde kötüye kullanılamaz mı peki?
Manipüle eden her zaman olacak ki, bunları aklamanız mümkün değil. Şöyle yani, veriyi
işleme, görselleştirme süreci çok uzun olduğu için ve insanlarımızın birçoğu belki test
196
etmeyeceği için birçok sonuç doğuracaktır ve o daha tehlikeli. O yüzden herkesin yapmaması
sağlıklı ilerleyebilmemiz için çok yararlı ama mümkün değil. Yapanlar da var.
Şimdi, site trafiğini çok önemsemiyorsunuz, reklam gibi bir derdiniz olmadığı için.
Zengin olduğumuz için değil bu, bunun farkındasınız değil mi?
Kesinlikle. Ama söz konusu kamuoyu yaratmak olduğu zaman buna ihtiyacınız olabilir.
Evet.
Adınızı duyurmaya ihtiyacınız olacaktır.
Bu doğru, bunun için de bir yıl sonrası için planlarımız var.
Şu an, çok güzel bir içerik oluşmuş verigazeteciligi.com'da ve Dağ Medya aynı
doğrultuda ilerliyor. Önce birtakım e-kitapları çeviriyorsunuz, rehberleri çeviriyorsunuz,
güzel bir başlangıç için kitiniz var, güzel bir içerik birikmiş. Bundan sonra kamuoyu
oluşturma anlamında; habercilik, akademi ve STK üçgeninde planlarınız ne olacak?
Öngörebildiğim bazı şeyler var, tabi biraz daha bütçe yaratabilmeyi de önemsiyoruz.
Koyduğumuz hedef bu. Biraz daha elimizi rahatlatabilecek bir geliri sağlamamız gerekiyor.
Bunun için de veri gazeteciliği ajansı gibi çalışmayı düşünüyoruz. Atıyorum X bir yayın, şöyle
bir haber var, bununla ilgili bize görselleştirme, interaktif haritalar çalışması yapabilir misiniz,
diye gelebilir. Çünkü Avrupa’da böyle bir modelleme de var. Doğrudan Veri Gazeteciliği
Ajansı oluyorsunuz ve artık orada sizin çekirdek kadronuz içerik üretmeye başlıyor. Çünkü
sizin haber merkezinizin böyle bir haber birikimi olmayabilir; ama grafiği, içeriği size özgü bir
şekilde haber içeriği için hazırlayabilirsiniz. Bir buçuk yıl içerisindeki en büyük
hedeflerimizden bir tanesi yazılımcılarla, çok iyi bir ekiple böyle bir ajansı hayata geçirebilmek.
Yine planlarımızdan biri Dağ Medya içerisinde bir araç geliştirmek. Verigazeteciligi.com da
inandığımız sürece devam edecek. Çünkü 2013’den beri var, öğrenciler orada içeriklerini
yayınlıyor, benim bütün öğrencilerim projelerini orada geliştiriyor. Hem atölyelerde, hem de
kendi şifreleriyle içerik girişi sağlıyorlar. Kendi bloglarını açıp, kendi sitelerin linklerini
verebiliyorlar. Ben buradayım diyebiliyorlar ve otomatik olarak onlara bir artı katıyor bu, o
havuzun içerisinde oluyorlar. Orası bir laboratuvar, bir sorun olmadığı sürece orada olmaya
devam edecek, bu alan geliştikçe de gelişmeye devam edecek. Hedefi bu; gelişmek,
büyümekten öte köklenerek gelişmek.
197
Tabi, bu durumun çığırtkanlık yapmadan olabilmesi çok değerli hem akademiden hem
de ideallerinizden aldığınız güçle diyelim. Yaptığınız şey çok değerli, teşekkür ederim
bana zaman ayırdığınız için.
Ben teşekkür ederim.
198
Bant MAG
İrem Kulaber
Bant Mag. 2004 yılının Eylül ayında ilk sayısını yayınlayan ve o günden bu güne popüler kültür
ve alt kültür dünyalarına hitap eden yazılı ve dijital bir dergidir. 2011 yılından beri erişimi ücretsiz olan
dergi, yayın hayatına hem basılı hem de dijital olarak devam eder. Bant Mag. Bant isimli bir şirketin
bünyesi altında çıkmaktadır. Fakat farklı olarak dergiyi kuran şirket değil şirketi kuran dergidir.
Derginin yayın hayatına devam edebilmesi için dergi ekibi dışarıdan çeşitli tasarım ve kontent işleri
almakta; bunun yanı sıra Bant birçok organizasyon ve etkinlik düzenlemelerinde bulunmaktadır. 11
yılını geride bırakan dergi, yazarların kendi ilgi alanları doğrultusunda, ofis ortamı ve full time çalışma
koşullarına yanaşmadan yayın hayatlarını freelance şekilde devam ettirmeyi hedefler.
Röportaj: James Hakan Dedeoğlu – Bant Mag. Yayın İmtiyaz Sahibi ve Etkinlik Direktörü
Bant nedir ve kapsamı altında neler var?
Bant bir şirket ve bünyesi altında çok fazla şey var. Derginin içerisinde değil ama dışında etkinlik,
konser, festival, sergi, panel ve gösterimler düzenliyoruz. Onun dışında markalara videolar yapıyoruz,
bazen kendimize yaptığımız da oluyor. Hürriyet Tv'de yayınlanan “Yol Yordam” isimli, skeçlerden
oluşan bir video programımız vardı. Hürriyet Tv dış alımları durdurdu ama o iki yıl devam etti. Onun
dışında Babylon Soundgarden'a viral videolar hazırladık. Görsel tasarım ajansımız var markalara poster
illüstrasyon çalışmalar yapıyoruz. Nike ve Redbull’a uzun yıllardır işler yapıyoruz. En son Akbank Caz
için bir çalışma yaptık.
Bant olarak yaptığımız şeylerde en büyük payı içerik sağlamak alıyor. Mesela Babylon'un
içeriğini biz sağlıyoruz. Daha önce Avea'yla çalıştık. Jatom isimli bir markaya Jatomi Mag isimli
dergiyi hazırlıyorduk. Şimdi Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin dergisini de biz yapıyoruz. Daha
yeni çıkacak o da.
Bizi bilen seven takip eden firmalar zaman zaman gelip ihtiyaçlarını karşılayabileceklerimiz
noktada bizden böyle projeler istiyor.
199
Kısacası Bant, özünde bir dergidir ama ajans ve organizasyon şirketi özellikleri de gösterir.
Bant Mag.’in çekirdek kadrosunu kimler oluşturuyor?
Aylin Güngör ve ben şirketin yasal olarak sahibiyiz. Bant bir limited şirketi olarak geçiyor. Aylin ile
ben işi fikir olarak başlattık. Ama Sadi Güran, Ekin Saraç gibi isimler de baştan beri yanımızda. Eski
kadroda Ümit Kurt ve Tevfik Reşit de vardı. Şimdi ise sinema editörümüz Melikşah Altuntaş, müzik
ve web editörümüz Cem Kayıran, yine web kısmında Busen Dostgül de var. Yetkin Nural, Doruk
Yurdesin’den oluşan dokuz kişilik bir asıl kadromuz var.
Bizde hiç kimse full time çalışmıyor. Çoğumuzun diğer bir yandan yaptığı başka işleri var.
Yıllar içinde oluşmuş kendine has bir çalışma sistemimiz var Bant’ta. Herkes evinden çalışıyor, bir ofis
sistemimiz yok. Dolayısıyla Bant'ın işlerinin önüne geçmemesi koşuluyla herkes başka işlerle de
uğraşıyor.
Dergi geçmişten bu güne nasıl geldi?
Biz tüm bu işlere başladığımızda 23, 24 yaşındaydık ve amacımız tabii ki dergi yapmak, sevdiğimiz
şeyleri insanlarla paylaşmaktı. Sonra ilk 1-2 yıl öyle gitti. Fakat her şey bugünkü haline organizasyon
yapma fikrimizle geldi. Sevdiğimiz gruplarla röportajlar yapıyorduk ve keşke Türkiye’ye gelseler ne
güzel olur diye hayaller kuruyorduk. Derken röportaj yaptığımız gruplardan biri bize, “En büyük
hayalimiz İstanbul'a gelip rakı içmek,” dedi. Biz de tabi gerçekten çok güzel olur yapabilir miyiz acaba
diye düşündük. Sonra reklamcımızla konuştuk, sağdan soldan derken ufacık da olsa parayı bulduk ve
adamları getirdik.
Aslında olmayacak bir geceydi. Çünkü bir cumartesi akşamı “Miller in the Night” kapsamında
yapıldı konser. Bu serinin kapsamı da elektronik müzik, DJ’ler falan. Bizim getirdiğimiz grup ise
dünyanın en sessiz sakin akustik grubuydu. Biraz Miller'ı kandırmışız gibi oldu. Ama neyse biz o
etkinlikten öyle büyük bir haz aldık ki… Sanatçılarla burada takılmak, tanışmak, gelen insanların
mutluluğunu görmek… Bunun üstüne, o zaman devam edelim dedik. Devamı geldi evet ama yıllar
içerisinde maddi kaygılar ve ihtiyaçlar da ortaya çıktı. O noktada başka şeyler yapmaya yöneldik. Şunu
yapalım, bunu da yapalım, farklı yerlerden para gelsin, dedik.
2011 yılında bizim için bütün işler değişti. Biz normalde bir şirketin bünyesinde çalışıyorduk.
2003 yılında çıkardığımız “Forward” isimli bir dergi vardı. Bu dergi sadece 2 sayı yürüdü. Aylin'e,
gençlik dergisi yapar mısın diye bir teklif gelmişti ufak bir medya şirketinden. Bin TL de bütçesi vardı.
Biz de o sıralar bütün arkadaşlar hadi bir şeyler yapalım kafasındaydık. Yaptık fakat dergiyi sadece 2
sayı çıkarabildik çünkü orası çok kötü bir firmaydı. Maddi olarak aksaklık vardı ve dergiyi çok kötü
basıyorlardı. Biz de oradan ayrıldık. Fakat ilk iki dergiyi görüp çok beğenmiş olan Mobimag firması
bizimle çalışmak istedi. Bu firma Mobimag isimli bir cep telefonu ve teknoloji dergisi yayınlıyorlar ve
medya işini genişletmek istiyorlardı. Bize dergiyi çok beğendiklerini söylediler ve orada çıkarmaya
devam edip etmeyeceğimizi sordular. Biz de onayladık ve derginin ismini Bant yaptık. Dolayısıyla bir
200
firmanın bünyesindeydik. Yıllar müdahalelerle geçti. 2004'ten 2011'e kadar o şirket bünyesindeydik.
Derken şirketi kapatmaya karar verdiler. Biz de Bant bizim hayatımız, siz şirketi kapatıyorsunuz ama
biz ekip olarak Bant'a devam edebiliriz dedik. Yasal bir takım sıkıntıların ardından derginin ismini Bant
Mag. yaptık ve birinci sayıdan başladık. Mobimag’te dergiyi kapattığımız zaman 66. Sayımıza
gelmiştik.
Bant eskiden daha büyük ve aylık olarak satılan bir dergiydi. O zaman sadece kağıda
basılıyordu. Bir web sitemiz vardı ama bir numarası yoktu. 2011'de ortada kalakaldık. E hiçbirimiz
zengin insanlar da değiliz. Zaten Türkiye'de o çaplı bir dergi yapmak çok zor. Her ay D & R’lara
girdiğin bir dergi yapmak… Çünkü dağıtım sistemi çok sert Türkiye'de. Dağıtımcılar acayip paralar
istiyorlar. Bu dağıtım şirketleri de genelde Turkuaz grubu veya Doğan grubunun Yay-Sat oluyor. Senin
dergileri hep arkalara atıyorlar. Biz ne yapacağız derken abim bir öneriyle geldi. Onların da “Busy”
isimli bir web tasarım şirketi var. Dediler ki dijital dergi yapalım, biz her türlü altyapısını kurarız. Bu
gelişmeyle biz de öyle yapalım bari dijital platform olarak devam edelim dedik ve dijital formatımız
öyle başladı. Ama biz basılı gelenekten geliyoruz. Kıyamadık derginin kağıda basılmamasına, bir sürü
güzel illüstrasyon var, bunların kağıtta görülmesi lazım. En ucuz nasıl basarız; kitap kâğıdına basarız
dedik. Bant Mag.’in en son değişimi o şekilde oldu. 2014’te de 10. Yılımızı kutladık.
Bant Mag.’in gelir-gider çizelgesi nasıl? Dergi kazandırıyor mu?
Eski formatta dergi ücretliydi. Şu an her şeyimiz ücretsiz: web sitemiz, aylık dijital dergimiz, basılı
dergimiz. Bunun için derginin de kendisini çevirmesi lazım. Bant şirketinin yanında derginin bir de
kendi reklam geliri var. www.bantmag.com haber blogumuz banner alıyor, oradan para geliyor. Ama
gelen para yüklü bir para değil ve 9 kişi çalışıyoruz, imkânı yok 9 karın doyamayız.
Basılı dergide ise sayfalara ilan alıyoruz. Ama o ilan derginin sadece baskı maliyetini karşılıyor.
Herhangi bir kârımız yok. Kaybımız yok ama kârımız da yok. Basılı ilanları da Nike'tan alıyoruz, zaman
zaman Vans oluyor. Çeşitli film şirketlerinden bolca alıyoruz. Her sayı birkaç ilan alıyoruz.
Derginin bir de İngilizce edisyonu var?
Bant Mag’in bir de dijital olarak çıkardığımız İngilizce versiyonu var. Kendi aramızda konuşuyoruz,
hatta Aylin çok istiyor İngilizce edisyonun basılmasını, ama çok iş var ve bir türlü o noktaya
gelemiyoruz, o da ayrı bir strateji istiyor. İngilizcesi Türkiye'de nerelere dağıtılır, finanse edilebilir mi,
yurt dışına da gönderebilir miyiz, gönderebilirsek nerelere göndeririz, tüm bu soruları gayet ciddi oturup
düşünmek gerekiyor ama ona maalesef bir türlü vakit bulamıyoruz.
Ekip içindeki ilişki nasıl?
Dergiyi kurduğumuzda hepimiz yakın arkadaştık. Hala çok yakın arkadaşız ve aynı mahallede
oturuyoruz. E, 11 yıldır da bu işi yaptıkça piyasadaki herkesi tanıyorsun. Sadece müzik değil sinema
ve sanat da olunca iş gelişiyor. Sinema bölümümüzde Melikşah Altuntaş var. O sinema konusunda bir
hayli ilerledi. Müzik alanında ise biz yıllardır konserler düzenliyoruz, ben kendim müzisyenim. Ekin
201
Saraç müzisyen, Cem Kayıran da. E bir sürü illüstratör var. Genelde çok genç yaşta bizimle çalışmaya
başlıyorlar. Aslında “çalışmak” yanlış kelime. Ofise falan gelmiyorlar ama bizimle çizmeye başlıyorlar.
Yıllar içerisinde bazıları baya bilinen sanatçılar haline geldiler. Öyle öyle olunca bütün o ilişkiler ağı
giderek büyüyor.
Asıl kadromuza ek olarak çok fazla gönüllü bedelsiz çalışanımız var. Yazı ve illüstrasyon
gönderiyorlar. Onları da saysak kadro 50 - 60 kişi olur.
Ücretlendirme nasıl, belirli bir maaş sisteminiz var mı?
Bant’ın kendine has bir sistemi var. Bizde sabit maaşlı kimse yok. Tabii bazılarımız sigortalı
olduğundan minimum bir ödeme alıyor. Dışarıdan çok fazla proje alıyoruz ve bu projeler kimi zaman
dönemlik kimi zaman tek seferlik oluyor. Mesela bazı işler çok kârlı oluyor ve o projede herkes değil
bazılarımız çalışıyor. Oradan iyi para alıyoruz. İşin muhasebesiyle de ben ilgileniyorum.
Her dergide olduğu gibi bizde de maddi konularda sorunlar çıkıyor ara ara. Hani dışarıdan
keyifli görünüyor ama bunu döndürmeye çalışmak çok zor. Dışarıdan tamam yaratıcı bir iş, Bant güzel
bir dergi, adamlar sinema yazıyor, müzik yazıyor ama arka tarafta markalarla iş yaptığımız için çok
ciddi sorumluluklarımız var.
Bu sene Altın Portakal Film Festivali’nin günlük gazetesini yaptık. Festival boyunca her gün
yayınlanan bir gazeteydi bu. Nike'a çok büyük işler yaptık. Bu gibi projelerin çok büyük sorumluluğu
oluyor. Bu da gerginliklere yol açabiliyor. Ama iyiyiz biz, büyük ciddi kavgalar yaşamadık hiçbir
zaman. Kavga değil ama gündeme dair içeriklerde ne yazılması, nasıl yazılması gerektiğine dair, bir
haftaya, 150 maile yayılan tartışmalarımız oluyor sadece.
Bant Mag.’in sosyal medya ile ilişkisi nasıl?
Dünyanın her yerinde teknolojiyle birlikte baya değişti işler. Her mecranın kendine göre bir kullanıcı
kitlesi, algısı beğenisi ve zevki var. Facebook’taki takipçi ayrı, Twitter'daki ayrı, İnstagram'daki ayrı
bir telden çalıyor. Dolayısıyla farklı mecralardan farklı yorumlar alıyoruz hep.
Facebook'taki kitle bence pek iyi bir kitle değil. Genel olarak iyi ama aralarda aksak bir şeyler
var. Kötü yorum çok az alırız. Çok yaptığımız bir şey değil ama bazen gündeme dair bir şeyler
yazdığımız zaman birileri ya harikasınız ya da siz kimsiniz gibi şeyler diyor. Instagram’da hiç kötü
yorum yok. Paylaşımlarımızı çok seviyorlar. Beğenmiyorlarsa sadece ‘like’a basmıyorlar. O kadar.
Sosyal medyayı adım adım nasıl kullanıyorsunuz?
Sosyal medya ekibimiz Cem Kayıran ve Busen Dostgül’den oluşuyor.
Sosyal medyayı kullanış şeklimiz özellikle son 3 yıldır şu. Sitemize, haber blogumuza bir haber
girilir, sonra o haberin görseli kısa metniyle beraber linki ile beraber Facebook sayfamıza konur. Her
haberi günde 2 kere paylaşıyoruz. Bazen 3 ya da 4'e kadar çıkıyor. Sosyal medya kullanıcılarının ayrı
202
saatleri var. Sabah kalkıp işe gidenler, öğle tatilinde bakanlar, akşam iş çıkışı eve dönerken karıştıranlar
ve gececiler. Onun dışında bir de öğrenci olan ve gün boyu bakabilen kitle var. Her bir kitle için ayrı
paylaşım yapıyoruz.
Sosyal medyayı aynı zamanda duyurularımız, etkinliklerimiz için kullanıyoruz. Arada
yarışmalar düzenliyoruz, yarışmalar için kullanıyoruz. İnsanlar bir şeyler hediye ettiğimiz yarışmalara
bayılıyor. Mesela yılbaşı için bir soru sorduk ve cevap veren ilk 3 kişiye iki gün üst üste hediye verdik.
Bir de sitede her gün dünyadan sevdiğimiz sanatçıların birkaç eserini sergilediğimiz Web Galeri
var.
Bant'ın sosyal medyası bir haber paylaşım portalıdır. Çok konuşmaz, çok yorum yapmaz,
cıvımaz ama çok ciddi ve soğuk da değildir. Fakat bunun üstüne her zaman dinamik fikirlerimiz oluyor.
Ben her zaman Bant'ın sosyal medyasının daha çok konuşması taraftarıyım. İlla çıkıp espri yapmasına
gerek yok ama bir haber paylaştık haber de bu demekten ziyade, “Arkadaşlar çok fena yağmur yağıyor
biz de burada çok ıslanıyoruz” gibi şeyler dememiz gerektiğini düşünüyorum. Ama bizim sosyal
medyayı yöneten arkadaşların dili pek öyle değil. Ben de pek o tarafla ilgilenmiyorum, ilgilenemem de
zaten. Ama Instagram'ı ben yönetiyorum.
Bir aplikasyon olarak Bant Mag.’i bize çok teklif eden oldu doğrusu ama pek düşünmedik.
Çünkü çok maliyetli bir şey. Gönüllü olarak dahi yapmak isteyenler oldu ama gerek var mı buna emin
değilim. Bizim sistemimiz zaten çok basit, herkes Twitter ve Facebook’ta. Haberi koyup bir link
ekliyoruz ve ulaşmak isteyen çok basitçe ulaşıyor bilgiye. Site de cep telefonuyla uyumlu.
Bant’ın bir de mekânı var?
Mekân aslında şu an bizim tatlı belamız gibi. Biz yapmayı sevdiğimiz her şeyi yapalım istiyoruz.
Mekâna da biraz öyle giriştik. Olayları baştan anlatacak olursam şöyle diyebilirim. Hepimiz bir süredir
evden çalışıyorduk. Sonra bir ofise geçtik abimle beraber ortak şirket kullanıyorduk. Sonra dedik ki
Bant insanlara o kadar açık bir ortam ki biz de bir ofis yapalım ve orası dükkân gibi olsun. Derken bir
yer bulduk. Çok da güzeldi, çok sevdik. Ama kimse gitmek istemiyor ofise, herkes yine evden çalışmak
istiyor. Böyle olunca orayı galeri yapmaya karar verdik, madem burada duramıyoruz. Mekân da sergi
için çok uygundu. Sergiyi yaptık çok güzel geçti. Ama yine her gün birinin gidip mekânı açması
gerekiyordu. Ekipte sürekli birileri bir yerlere gidiyor. Oraya gönderdiğimiz insan da sıkılıyor tek
başına. Saçmalığa dönüştü. O zaman dedik kahve satalım. Ama yine aynı sorunlar devam etti, kahve
yapacak birini bulamadık ve mekân ayrı bir maliyet çıkarmaya başladı. En sonunda bizim çok eski
arkadaşımız ve zaten ekibin bir parçası olan Ekin Saraç ve eski eşi Barış’ın “Kutu” diye bir kafeleri
vardı Moda’da, çok güzel bir kafeydi. Bu kafe patlamaları daha başlamadan önce hepimiz orada
takılırdık. “Abi gelin.” dedik, “Mutfak tarafını sen yap Barış, diğer taraflarla da biz ilgilenelim.” Şu an
sistem öyle işliyor. Bütün kafe tarafını Barış yürütüyor; sergi, gösteri vb. Bant kısımlarıyla biz
ilgileniyoruz şu an.
203
Bant Mag. için öncelikli yatırım alanları neler?
Ayırmak çok zor çünkü biz her cephede savaşıyoruz. Biraz agresif bir moddayız. Kötü anlamda değil
de İyi anlamda. Her işe atlıyoruz, her işi kabul ediyoruz, her şeyi yapıyoruz. Bu nihayetinde büyümeyi
de getirebilir. Çok büyümek istemiyoruz kesinlikle çünkü konforu seven insanlarız. Ben aniden işi
bırakayım, iki - üç hafta bir yerlere gideyim çok istiyorum dolayısıyla… Bunu da yapabiliyoruz şu an.
Mesela önümüzdeki hafta festivalden sonra gidiyoruz. Üç hafta yokuz. Ekipteki herkes de biraz bu
kafada. “Büyüdük, şirket olduk arkadaşlar. Ofisimiz var, on beş tane bilgisayar aldık. Bundan sonra…”
muhabbetini kimse yapmak istemiyor. Ama diğer bir yandan para da kazanmamız lazım dolayısıyla
etkinlik, başka firmalara viral içerik, tasarım ve diğer konularda hep yatırım yapıyoruz.
Ekibe katmak için her zaman yeni birini arıyoruz. Şimdi ekibe yeni birini kattık, kontent için.
Diğer bir yandan tasarım çok önemli. Tasarımları tasarımcı olmamasına rağmen Aylin yapıyor ve çok
yoruluyor. Ama bu piyasada iyi bir tasarımcın ve iyi bir kontent ekibin olması gerekiyor. Yani sosyal
medyadan gerçekten anlayan insanlar olması gerekiyor. Biz bir sürü ajansa toplantıya gidiyoruz.
İnanılmaz maaşlarla çalışan bir sürü insan var ve gerçekten zerre kadar anlamıyorlar bu işlerden. Hiçbir
vizyonları yok. Anladıkları tek şey kendilerine anlatılmış olan bir şey. Onun dışına çıkmak gibi bir
niyetleri yok. Onları gördükçe biz de “Tamam, biz ajans değiliz de onların yaptığından daha iyi iş
yaparız.“ diyoruz. Ve yapıyoruz da. Dolayısıyla o kanallarda ilerlemeye devam.
Viral de çok önemli şey bu arada, video. Yani bu benim için video. Onu da biraz geliştirmek
istiyoruz, hatta…
Eskiden, Bant Mag. sinema programında Melikşah Altuntaş ünlüleri konuk alıyordu. O program
çok iyi gitmişti. Cem Yılmaz bile izleyip seviyordu.
Diğer bir programımız da Yol Yordam’dı. Yol Yordam uçmuştu. İnanılmaz rekorlar kırıyordu.
3-4 dakikadan oluşan skeçler yapıyorduk. Mesela grip olan arkadaşından korunmanın dört yolu
gibi…Onu Hürriyet TV için yapıyorduk ama sonra fiyatta anlaşamadık. Hak ettiğimiz parayı kesinlikle
vermediler. Sonra “Bizim işler iyi gitmiyor, kapatacağız.“ falan dediler. Video başına bütçe 1500, 1700
mü öyle bir şeydi. Tıklanmalar ise 45 bin, 100 bin, 150 bin… Daha fazlası da vardı. Neyse o işler durdu.
Melikşah da başka işlere girdi. Altın Portakal Film Festivali’nde iki yıl program direktörüydü.
Şimdi Redbull için belgesel çekeceğiz Caner Özyurtlu ile beraber. 60’lar, 70’ler, Türk
psychedelic rock müziğinin yurt dışında tekrar nasıl keşfedildiği ve popüler hale geldiği ile ilgili bir
belgesel olacak. Önümüzdeki ay onun startını vereceğiz.
Gördüğün gibi her şeyi yapıyoruz. Video, tasarım, içerik, etkinlik… Ama bunların hepsini
yapmak ülkede giderek zorlaşıyor, çok zorlaşıyor gerçekten.
Bunların hepsini bu kadar yoğun yapan tek oluşum biziz.
Güncel olaylar ve ekonominin ve Bant Mag. üzerindeki etkisi nasıl?
204
2005 - 2011 yıllarında her şey çok iyiydi. Türkiye’ye inanılmaz bir para akışı vardı. İnanılmaz yabancı
ilgisi vardı, yabancı yatırımlar geliyordu. Markaların bütçeleri çok büyümüştü. Her şeye sponsorluk
bulunabiliyordu. Tam da Bant’ın ilk yılları bu yıllar zaten. Şimdi dönüp bakınca… Gül gibi yıllarmış
yani. Şimdi çok zor. Biz yine iyi idare ediyoruz çünkü yıllardır piyasadayız. Müşterilerin, markaların
bütçeleri küçülünce eski dostlara geri dönüp; “Abi hadi senle yapalım mı?” “Abi sen şu paraya yaparsın
değil mi?“ gibi cümleler kuruluyor. Bu yüzden kriz dönemlerini Bant daha iyi atlatıyor. Ama eskisi
kadar keyifli değil. Her gün bir olay oluyor, o gün boyunca hiçbir şey paylaşamıyorsun zaten. Bir şey
demek istiyorsun, bir şey demeden olmaz. Ama sonra dönüp duruyorsun. Sen müzik, sanat, sinema
dergisisin ve insanlar senden bunu bekliyor.
Türkiye’de şu dönemde kendini konumlandırman çok zor. Çünkü olaya iki taraftan da
bakabiliyorsun. Bir yanda seni takip eden seven insanlar var, bu insanlar umutsuz ve mutsuzlar ve
senden sağduyulu bir şeyler duymak istiyorlar. Ya da tam tersi adam zaten her yerden bir şey duyuyor.
Senden de bari sadece müzik ve sinema duysun istiyor. Bir de sen girme bu topa diyor. Bunu bir türlü
kestiremiyorsun. Sürekli onun tartışmasını yapıyoruz hatta kendi içimizde.
Ama bana soracak olursan, Bant bir şey yapmalı. Çok içine girmeden, ara ara. Bu arada hep
müzik, sanat, sinema dedim ama aslında Bant’ın ilk yıllarından beri her zaman hafif aktivist ve yeşil
bir tarafı vardı. Özellikle Ulus Atayurt döneminde Bant’ın dosya konuları vardı. Bunlar daha çok
kentsel dönüşüm, sosyal aktivizm vs. üzerine içeriklerdi. Dolayısıyla aslında hiçbir zaman uzak olmadık
bu tip konulara. Ama Türkiye’de o kadar çığırından çıktı ki şu anda aynı konuya dair ne yazacaksın ki?
Her şey çığırından çıktı. Bence yine de yapıyoruz zaten bir şeyler. Mesela Soma faciası olduğu zaman
o ay, madencilik üzerine çok güzel bir içerik hazırlamıştık ve sade harika bir kapak hazırlamıştık.
Bant Mag.’in geleceği hakkına ne düşünüyorsun, nereye kadar gider?
Bana kalsa çoktan bitmişti, biter gibi düşünüyorduk da… Hayatımız bu oldu, hepimiz hayatımızı
bundan kazanıyoruz dolayısıyla bitmesi için hiçbir sebep yok. Dediğim gibi, işin şirket tarafı da olduğu
için sıkıntıda değiliz. Bambaşka işlerde çalışan bir yandan da dergi yapan bir ekip değiliz. Kendi
şirketimiz var, kendi işlerimiz var; buradan para kazanıyoruz. Dolayısıyla gider, dergi kısmı da gider
bence. Ama şöyle bir gerçek de var bağımsız dergilerin genel olarak ömürleri çok uzun değildir.
National Geographic, Rolling Stones vb. dergiler bir şirkete aittir. Bu şirketler çok büyük medya
şirketleridir. Orada kadrolar sürekli değişir. Bant bizle başlayıp bizle bitecek olan bir dergi. 50 yaşıma
geldiğim zaman, bambaşka bir kadroya dergiyi devredip gitmeyeceğim. Bizle beraber bitecek bu dergi
muhtemelen.
Bağımsız dergiler böyledir, bir akım gibidir ve o akıma mensup olan insanlar bir süre devam
ettirir dergiyi. Roll da mesela 10 yılı aşkın bir süre devam etti sonra o ekip bitmesine karar verdi.
Dolayısıyla eninde sonunda veda edeceğiz. Bence asıl soru şu olmalı: “Bir 10 yıl daha gider mi?” Şu
an 12. yıla girdik, gidebilir. Ama ondan sonra bir 10 yıl daha devam etmez, etmemeli de bence.
205
206
Takvim.com.tr
Raye Askın
1- GİRİŞ
Teknolojinin masif gelişimi, modern dünyada köklü değişiklikleri de yanında
getirmektedir. Bu doğrultuda; internet teknolojilerinin belki de en çok dokunduğu ya da
değiştirdiği alanlardan biri de medya araçları olarak değerlendirilebilir.
Gazetecilik, yeni medya teknolojileri ile birlikte kritik bir dönüşüm yaşamaktadır. Bu
değişim yalnızca haberlerin yayılımı ile değil, gazetecilerin medyayı kullanım biçimleri ve
haberin üretim süreçleri gibi açıları da içerisinde barındırmaktadır (Pavlik, 2000).
Yeni medyanın gazetecilik üzerinde önemli etkilerinden biri de, farklılaşan gelir
modelleri olarak değerlendirilebilir. Dijital araçlar ile birlikte geleneksel gelir modelleri
zayıflamaya başlarken, yeni iş modelleri ve arayışları da ortaya çıkmaktadır. Bu gelir
modellerinin içerisinde; son yıllarda özellikle tıklama modelli reklamlar, kitle fonlama, gibi
belli başlı gelir modelleri ön plana çıkmaya başlamıştır (Looney, 2012).
Konu Türkiye özelinde incelendiğinde ise; internet üzerinden yayın yapan haber
sitelerinin yanı sıra, geleneksel medya organlarının da çevrimiçi medya kanallarını kullanmaya
başladığı gözlemlenebilir. Bu durum, Jenkins’in geleneksel ve dijital medya araçlarının ortak
olarak var olma vurgusu ile de paralellik göstermektedir. (Jenkins, 2006). Türkiye’deki ana
akım yazılı basının belli başlı aktörleri ise dijital medya kullanımını farklı bir konuma
taşımaktadır. İnternet reklamcılığını ve gelir kaynaklarını maksimum düzeye taşımaya çalışan
Hürriyet, Milliyet gibi medya kuruluşları, arama sonuçlarında ilk sırada olmak ve reklam
gelirlerini arttırmak adına web sitelerinde farklı kullanım stratejileri geliştirmektedirler. Bugün
bilinen ana akım gazetelerin internet siteleri incelendiğinde, astroloji ve spor haberlerinin
yoğunlukta olduğu veya dikkat çekici foto galerilerle dolu bir ana sayfa ile okuyucusunu
karşılamaktadır. Trafik artışı, tıklama ve dönüşüm oranları gibi farklı metriklerle şekillenen
internet siteleri, ana aktörlerin reklam gelirlerini artırmaya çalıştığı bir alana da dönüşmektedir.
Takvim Gazetesi de bu aktörlerden biri olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmada ise Yeni
Medya araçlarının gazeteciliğin gelir modellerini nasıl etkilediğini çözümlemek adına Takvim
207
gazetesinin online web sitesi incelenecek ve yeni medya araçları ile ortaya çıkan yeni gelir
modelleri Takvim.com.tr örneği üzerinden anlatılmaya çalışılacaktır.
a. Takvim gazetesi
Tarihçe ve trafik analizi
Takvim gazetesi 27 Aralık 1994 tarihinde kuruldu. Gazete 2007 yılına kadar Turgay
Ciner’in yönetiminde olan Merkez Yayın Grubu’na bağlı olarak çalıştı. 2007 yılında TMSF
(Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu), tüm yayın şirketlerinin sahibi konumunda bulunan Merkez
Yayın Holding’in hisselerini devraldı. Nisan 2007’den sonra bir süre TMSF tarafından
yönetilen gazete, daha sonra Çalık Holding tarafından satın alınarak Atv, Aktüel ve Sabah
Gazetesi gibi yayınları bünyesinde bulunduran Turkuvaz Medya Grubu çatısı altında yayın
yapmaya başladı. Gazetenin genel yayın yönetmenliğini 2009’dan bu yana görevini eski Yeni
Şafak yazarı Ergün Güler yürütmektedir.
Gazetenin 9 Ocak 2016 tarihli satış rakamlarına göre; gazetenin satış rakamı 119.341’i
gösteriyor. Yazılı basında güçlü profillere sahip olan Yeni Şafak, Star gibi gazeteleri tiraj
bakımından geçen Takvim Gazetesi, tiraj sıralamasında Fotomaç ve Fanatik gibi çok satan spor
gazetelerin arkasından gelmektedir.
İnternet veriler incelendiğinde ise Takvim Gazetesi rakiplerinin arkasında kaldığı
görülmektedir. Alexa.com istatistiklerine göre ise Takvim.com.tr Türkiye’de en çok ziyaret
edilen web siteleri arasında 245. sırada yer alıyor. Similarweb.com’un istatistiklerine göre ise
Takvim.com.tr sitesini 2015 Aralık ayında 2,4 milyon kişi ziyaret etmiştir. Sitenin trafik
kaynaklarına bakıldığında ise en önemli kaynağının başka sitelerden yapılan yönlendirmeler
üzerinden ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Turkuvaz Medya Grubu’nda yer alan Fotomaç, Sabah,
A Haber gibi kuruluşlardan linklendirme alan Takvim.com.tr’nin en büyük trafik kaynağı
Fotomaç ve Sabah gazetelerinin internet sitesi olarak görülmektedir.
(SimilarWeb, 2016)
208
Organik arama sonuçları takvim.com.tr trafiğinin büyük bir kısmını oluştururken,
sosyal medya kanallarından gelen trafik ise %5 civarı bir paya sahip olarak görülmektedir. Web
sitesinin mobil versiyonu da trafiğin önemli bir payına sahiptir. Röportajda belirtilen rakamlara
göre; web sitesinin günlük trafiğinin %25-30 civarını mobil site üzerinden almaktadır.
Sonuç olarak Takvim.com.tr’nin web trafik analizlerine bakıldığında, yazılı basında
rakipleri olarak tanımlanabilecek Star, Yeni Şafak gibi gazeteleri arkasında bıraktığı
görülebilir. Bu durum, Turkuvaz Medya Grubu ile olan link alışverişi ve gazetenin spor ve
astroloji gibi konulara geniş yer verişi ile ilişkilendirilebilir.
b. İçerik stratejisi analizi
Takvim.com.tr bağlı bulunduğu medya grubu içerisinde hem içerik kapsamı hem de
çalışan yoğunluğu açısından Sabah.com.tr’nin gerisinde kalmaktadır. Ekip üçü gececi olmak
üzere yedi kişiden oluşmaktadır. Sitedeki manşetlerden içeriğe kadar çoğu içerik dört haber
sorumlusu tarafından yazılmaktadır. Gazetenin sosyal medya sayfaları da yine aynı ekip
tarafından yönetilmektedir.
Takvim.com.tr, Takvim Gazetesi’ne kıyasla çok daha ‘sert’ bir dile sahip bir mecra
olarak ele alınabilir. Editörler bu şekilde okuyuculardan çok daha iyi geri dönüşler aldıklarını,
kullandıkları absürt dilin sosyal medyada da ciddi oranda etkileşim yarattığını belirtmektedir.
Kendilerinin bu noktada ensonhaber.com sitesine benzetildiğini söyleyen ekip üyeleri, bu
stratejinin onlara başarı getirdiğini belirtiyor.
Site trafiğini arttırmak için kullanılan yöntemlerden bir diğeri ise popüler kültür
üretimleri ortaya çıkmaktadır. Spor, astroloji, oyun ve yemek tarifleri gibi etkileşimi arttırmak
için eklenen içerikler, bu stratejinin temel uygulamaları arasında yer almaktadır. Özellikle
Fotomaç Gazetesi’nin web sitesinden gelen trafik ve içerik akışı, sitenin görünürlüğünün
yüksek olmasındaki önemli etkenlerden biri olarak değerlendirilebilir.
Sitede en çok ziyaret edilen sayfalar video haber sayfaları olarak değerlendirilmektedir.
Bu bağlamda, video haberlerin izlenme oranlarının yüksekliğine dikkat çeken ekip, video
kullanımına daha da çok yoğunlaşacaklarını da belirtmiştir.
c. Karlılık ve gelir kaynakları analizi
Takvim.com.tr’nin gelir kaynaklarının tamamını reklamlardan oluşmaktadır. Bu
doğrultuda, site içerisinde üç adet reklam modeli yer almaktadır: Görüntüleme (CPM) başına
209
verilen reklamlar, Tıklama üzerine (CPC) verilen reklamlar ve Video izleme (CPV) üzerine
reklamlar. Editörlerin verdiği bilgiye göre; takvim.com.tr’nin en büyük gelir ve trafik kaynağı
videolar olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra editörlere göre; video reklamların
banner reklamlara göre çok daha uygun ve karlı olduğu belirtilmiş ve Takvim Gazetesi yatırım
anlamında da Turkuvaz Medya’nın diğer yayın organlarına kıyasla arasında daha düşük bir
bütçeye sahip medya organı olarak konumlandığı değerlendirilmiştir
Takvim.com.tr dışarıdan sosyal medya ya da arama motoru optimizasyonu danışmanlığı
almamaktadır. Bu nedenle, yapılan yatırımlarının görece düşüklüğü düşünüldüğünde; reklam
geliri ve trafik rakamları ile sitenin beklenilenin üstünde bir performans gösterdiğini söylemek
mümkün olabilir.
2- SONUÇ
Ana akım medya, çoğunlukla reklam verenlerin odağında yer almıştır. Fakat
haberciliğin dijital ile olan yakın ilişkisi, ana akım gazetelerde de farklı gelir kaynakları ve
reklam modellerini üretmektedir. Yeni medya araçları ile birlikte ana akım medya grupları,
web trafiği, içerik pazarlaması ve tıklama oranları gibi yeni medya kavramlarıyla tanıştı. Fakat
bu süreç, şu an için sadece belirli konuların ön plana çıkmasına neden olmaktadır.
Bu doğrultuda, birçok haber sitesi arama sonuçlarında görünürlüğünü arttırmaya
yönelik çalışmalarda bulunmakta ya da internet reklam gelirlerini maksimize etmeye
çalışmaktadır. Ancak bu çalışmalar, bir takım stereotipik medya üretim süreçlerinin de ortaya
çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla takvim.com.tr dijital dönüşüm ile ana akım medyada
başlayan gelir odaklı reklam savaşlarında çok iddialı olmasa da, belli bir yer edinmeyi
başarmıştır.
Takvim.com.tr Haber Şefi Serdar Arslan ile Röportaj
Takvim’in dijital stratejisi hakkında bilgi verebilir misiniz?
210
Internet sitemiz 2007 yılında kuruldu. 2012’de yatırım artmaya başladı. 2012’den sonra
hem editoryal hem tasarımsal olarak geliştirmeler yapılmaya başlandı. Web sitesini diğer haber
sitelerinden farklılaştırmak adına farklı projeler geliştirmeye çalışıyoruz. Örneğin Tarihte
Bugün sayfası bunlardan biri. Yemek ve oyun sayfalarıyla da trafik almaya çalışıyoruz.
2011-2012'den sonra haber sitelerinde sosyal paylaşımlar ön plana çıkmaya başladı. Biz
de bu gelişmeleri takip etmeye çalışıyoruz. Hürriyet bu konuda en ileride olan haber sitelerinden
biri. Biz bu kadar ileri seviyeye taşıyamasak da sitedeki etkileşimden ve sosyal medyadaki
varlığımızdan memnunuz.
SEO (Arama Motoru Optimizasyonu) konusunda yardım alıyor musunuz?
Bizim SEO ekibimiz yok ya da danışmanlık almıyoruz. Fakat daha önce bu konuda
eğitim aldık. Bu eğitimde öğrendiklerimizi göz önünde bulundurarak SEO kurallarına uymaya,
SEO uyumlu özgün içerik oluşturmaya çalışıyoruz. Örneğin; Ekonomi ve SGK ile ilgili
aramalarda ilk sıralarda biz çıkıyoruz.
En çok trafiği nerden / hangi sosyal medya kanalından alıyorsunuz?
Facebook, Twitter ve Google Plus öncelikli kanallar. Günlük ortalama 2 milyon sayfa
görüntüleme rakamımız var. Bu trafiğin en az %10'unu Facebook oluşturuyor. Sosyal medya
dışında Sabah, Fotomaç gibi sitelerle de link alışverişimiz oluyor.
Takvim gazetesini bir bütün olarak düşünürsek internet gelirleri toplam gelirin ne
kadarını oluşturuyor?
Geleneksel medya reklamları ile internet gazetesindeki reklamlar arasında farklılıklar
var tabi. Geleneksel medya ne kadar pahalı da olsa internet gelirleri de önemli bir yere sahip.
Bizde üç tür reklam var; Gösterim bazlı, tıklama bazlı ve video reklamlar. En çok da video
reklamlardan para kazanıyoruz. Bir oran verecek olursak internet gelirlerinin gazetenin toplam
gelirin %25-30'unu oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bizim için video diğer modellere göre çok
daha karlı.
Dijital yatırım stratejilerinizi neye göre belirliyorsunuz?
Yatırımları yaparken daha çok ziyaretçilerin istek ve davranışlarına göre karar alıyoruz.
Örneğin 2015'te video izlenme oranları çok yüksek olduğu için 2016 yılında video haberlere
öncelik vermeyi planlıyoruz. Stratejimizi buna göre planlayacağız. En çok reklam geliri de
211
videodan geldiği için video bizim için çok önemli. Teknik anlamda da video kalitesini arttırarak
izlenme oranlarını arttırmayı planlıyoruz.
Gazete reklam pazarında Takvim'in konumu nedir? Takvim.com.tr ne kadar para
harcıyor ve ne kadar pazar payına sahip?
Turkuvaz grubu bünyesinde internet tarafında en çok yatırım Sabah.com.tr'ye yapılıyor.
Editoryal anlamda da bizim ekibe göre çok büyük bir ekip var orada. Onlarda 30 kişilik bir ekip
var. Biz sadece 7 (3 gece çalışanı) kişiyiz. Bunun dışında şu an için Turkuvaz Grubu’nun
önceliği Ahaber ve ATV gibi televizyon kanalları. İnternet yatırımları TV yatırımlarının
arkasında kalıyor her zaman.
Takvim.com.tr'nin gruptaki diğer sitelere göre sert bir üslubu var, bunun gelir kanalları
üzerinde bir etkisi var mı?
Bu durum reklam açısından biraz olumsuz etkiliyor bizi aslında. Gazetede sert üslup
olunca reklamverenler fazla tercih etmiyor.
Peki internet sitesindeki başlıkları siz mi atıyorsunuz, birinin kontrölünden geçiyor mu?
Gazetedeki üslupla internet gazetesindeki üslup arasında farklılıklar var mı?
Biz gazeteden farklı başlıklar atıyoruz. Biz biraz daha sert, absürd ve alaycı bir dil
kullanıyoruz.
Bu farklılık izlenme ve tıklanma oranlarını arttırıyor mu sizce?
Arttırıyoruz ki yapıyoruz. Bu üslup sayesinde kullanıcılardan olumlu geri dönüşler
alıyoruz. Bize başlık önerisinde bulunanlar bile oluyor. Aslında biraz da farklılık oluşturmaya
çalıştırıyoruz burada. Sonuçta siteye girildiğinde Sabah.com.tr'den farklı bir tarafımızın olması
lazım. Biz de bu şekilde bir yöntem izliyoruz.
Bu stratejiyi siz mi belirlediniz, yoksa size özellikle böyle bir içerik stratejiisi oluşturmanız
mı söylendi?
Genel olarak Takvim gazetesinin de sert bir üslubu var, biz internet sitesinde dozu biraz
daha arttırdık aslında. Biz birkaç defa bu şekilde farklı başlıklar atınca üst yönetimden de
212
olumlu tepki aldık. O yüzden bu şekilde devam etmeye karar verdik. Bu anlamda bizi
ensonhaber.com'a çok benzetiyorlar.
Geleneksel medyaya yatırım yapmakla dijitale yatırım yapmak arasında ne gibi
farklılıklar var?
Gazetelerde ya da yayılı basında yatırım yapılacak pek fazla bir şey kalmadı. İnternette
bu alan daha geniş. Mobil ve tablet kullanımıyla farklı yatırım araçları ortaya çıkmaya başladı.
Bu noktada dijitalin kat edeceği çok fazla yol var.
Tablet ve akıllı telefon kullanımının da artışı göz önüne alınarak sizce gelecekte internet
geleneksel medyadan bütçe çalacak mı?
Tabi, yıllardan beri söylenen şey internetin yazılı basını bitireceği öngörüsü ama
bitmiyor. Hatta şimdi mobil habercilik masaüstünü bitirecek mi diye soruyorlar. Ben her ikisine
de ihtimal vermiyorum. Şu an hala günde 5 milyon gazete okunuyor. Bu yüzden gelenekselin
biteceğini söylemek doğru olmaz. Ama tabi ki internetin önü de açılacak.
Mobil trafiğiniz nasıl? Mobil trafik toplam internet trafiğinin ne kadarını oluşturuyor?
İnternet sitesi trafiğinin önemli bir kısmı mobilden geliyor. Trafiğin %35-40 kadarını
Mobilden alıyoruz. Tabi bu trafikte Facebook ve Twitter'ın da etkisi büyük. Trafik takibi için
Gemius ve Google Analytics gibi araçları kullanıyoruz.
Yeni medya kavramı haber yazımını sizce nasıl etkiliyor?
Gazetede sayfaya yerleştirmeden tutun fotoğrafa kadar sınırlı bir alana haberi
sığdırmaya çalışıyorsunuz. İnternette böyle bir sorun yok. Haberi istediğimiz kadar uzun
yazabiliyoruz. Bu açıdan daha özgürüz. Fakat haber yazımında en çok okunan alanları da
dikkate alıyoruz. Örneğin başlık, spot ve giriş kısmı en çok okunan kısımlar. Bunu da trafik
takibi yaptığımız programlara bakarak tespit ediyoruz. Bu kısımlarda mümkün olduğunca
haberi özetlemeye çalışıyoruz.
Gazetede gazete satın alındı mı amaca ulaşılmış oluyor ama internette her bir haberin
kullanıcıda okuma ve dolayısıyla tıklama isteği uyandırması gerekiyor. Bu yüzden haberin
tıklanmasını arttıracak şekilde içerik oluşturulması ve okunacak içeriğin doğru kısma
yerleştirilmesi çok önemli.
Sosyal medya içeriklerini ayrı mı yönetiyorsunuz?
213
Bir arkadaşımız sadece Facebook ve Twitter yayınlarıyla ilgileniyor. Belli aralıklarla
haber içeriklerini paylaşıyor. Kanala göre farklı bir içerik stratejisi izlendiği oluyor.
Sosyal medya reklamları yapıyor musunuz?
Düşük bütçeli reklamlar yaptığımız oldu ama rakiplerimize göre çok geride kalıyoruz
bu konuda. Fakat çok iyi dönüşler aldık.
Gelenekselin geliri hala internete göre daha yüksektir muhtemelen değil mi?
Tabi gazetedeki reklamlardan daha büyük gelir elde ediliyor. Bir diğer çekince de sitede
verilen reklamların reklamverenlere dönüşüm noktasında ne kadar kar sağladığının da
bilinmiyor olması. Tıklamalar nitelikli tıklama da olmayabiliyor. Bu yüzden bazı
reklamverenler internet reklamlarını o kadar güvenilir bulmuyor.
Turkuvaz Medya’nın Takvim.com.tr'den gelir beklentileri nelerdir?
Turkuvaz bünyesinde Takvim'in ve Takvim.com.tr’nin gelir payı oldukça düşük.
Takvim karlılık açısından da bakıldığında kendi kendini döndürmeye çalışıyor aslında. Gelirler
daha çok televizyondan geliyor. Turkuvaz içerisinde Takvim, Aktüel, Aspor gibi markalara
olan beklenti karlılıktan çok kendi kendini döndürmesi yönünde. Çok sıkı bir kar hedefi
gidilmiyor Takvim özelinde diyebiliriz.
Ne tarz şirketler siteye reklam veriyor daha çok?
Alışveriş ve turizm siteleri veriyor. Bunun dışında dizi reklamları veriliyor. Örneğin;
TRT sezon başlarında yoğun dizi reklamları veriyor. Biz biraz da Sabah.com.tr'nin yanında
bonus olarak veriliyoruz aslında reklamverenlere.
Kaynakça
Five alternative business models for journalism. (n.d.). Retrieved January 10, 2016, from
http://ijnet.org/en/blog/five-alternative-business-models-journalism
Jenkins, H. (2006). Convergence culture: Where old and new media collide. New York: New
York University Press.
214
Kocher, D. (2008, 04). Convergence Culture: Where Old and New Media Collide by Henry
Jenkins. First Monday, 13(5). doi:10.5210/fm.v13i5.2166
Pavlik, J. (2000, 01). The Impact of Technology on Journalism. Journalism Studies, 1(2), 229237. doi:10.1080/14616700050028226
215
pasifagresif.com
Deniz Cansever
1- GİRİŞ
2009 yılında Ahmet Saraçoğlu ve ekip arkadaşlarının metal müzik endüstrisi üzerinden
hareketle kurdukları ve dijital mecralarda yayın hayatına başlayan “pasifagresif.com” sitesi,
artan takipçi sayısı ve genişleyen içerik formatı ile birlikte zamanla isminden sıkça söz ettiren
bir oluşuma haline gelmiştir. Bu doğrultuda, oluşumu birçok albüm kritiğinin, görsel üretimin
ve güncel konser yazılarının sürekli olarak üretildiği bir yapı olarak düşünebiliriz.
80’lerin ortasından itibaren başlayıp, 90’larda hız kazanarak Türkiye’de -özellikle
İstanbul merkezli olmakla birlikte- birçok noktada bir karşı kültür fenomeni haline gelen metal
müzik, dijital mecralarda da ilgi çeken bir fenomen olarak değerlendirilebilir. İlk dönemlerinde,
daha çok fanzinler üzerinden üretimlerde bulunan metal müzik severler, ilerleyen zamanlarda
Stüdвo İmge, Laneth ve Mr. P gibi dergiler ve metal müzik üzerine yazılan kitaplarla medya
üretimlerine devam etmiştir.
İnternet teknolojilerinin, 90’ların ortalarından itibaren daha fazla kullanıcıya ulaşması,
metal müzik üzerine olan içeriklerin de dijital mecralarda görünürlük elde etmesine neden
olmuştur. Bu bağlamda, çevrimiçi forum, albüm-konser yazıları, eski/yeni gruplara ait
üretimlerin dijital formatlı indirme opsiyonlarına sahip oluşumlar ile tematik siteler
oluşturulmaya başlanmıştır. Metaltr.net gibi temelde ‘PHP’ tabanlı formata sahip siteler,
içeriklerin dijitalleşmesi ve içerik üretimlerinde kritik işlevler gördüler.
Arama motorları ve özellikle sosyal medya enstrümanlarının gündelik hayat içerisindeki
artan etkisiyle –ve modelleme şemalarının da önem kazanmasıyla- birlikte, site içi kullanımlar,
paylaşımlar, içerik/görsel üretimleri, kullanılan ara yüzler; internet sitelerinin kendilerini daha
sıklıkla revize ya da geliştirmesine neden oldu.
İş modeli hatlarıyla tam olarak kavramsal-ekonomik bir yerleştirme yapamayacağımız
ancak var olan parametrelerden hareketle Community site/page başlığı altında incelenebilecek
pasifagresif.com, halen kendi kaynaklarıyla işleyen bir ekonomik yapıya sahip olmakla
birlikte, profesyonel modellemer açısından daha mikro çaplı yaklaşımlar ile temellenmektedir.
216
Ancak bu yapı, ilerleyen zaman içerisinde sitenin kurucularından Ahmet Saraçoğlu’nun
da belirttiği üzere, başka bir noktaya evrilmeyeceği anlamına da gelmiyor. “Online bir posting
aktivitesi, içerik takibi ve kullanımı” (Parsons, 2010) üzerinden değerlendirilebilecek ve
herhangi bir ücret politikası olmayan site, metal endüstrisi olarak belirledikleri merkez fokus
noktası ile takipçilerine ulaşmaktadır. Bunun yanı sıra, pasifagresif.com reklam yerleştirmeleri
ve sponsorluklar hususunda da, finansmandan ziyade “komünite” anlayışına uygun bir planlılık
uygulamaktadır.
Ahmet Saraçoğlu ile Gerçekleştirilen pasifagresif.com Söyleşi:
Merhabalar, pasifagresif.com’un kurulma öyküsüyle başlayalım dilerseniz olaya: En
önemli metal portallarından biri haline gelen pasifagresif projesi nasıl oluştu? Kim ya da
kimlerle neden böyle bir oluşuma gitmeye karar verdiniz? Homeoffice mi çalışıyorsunuz
ya da bir common ofis disiplininiz var mı? Günde kaç saatinizi siteye veriyorsunuz ve
pasifagresif’in ayrı çalışma merkezleri var mı, varsa nerelerdir (İstanbul, Ankara,
Dortmund, Havana vb.)?
pasifagresif.com, 2009 yılı başlarında aklıma gelen bir proje. O sırada ülkemizdeki
metal içerikli sitelerin durumu pek de iç açıcı değildi. Metal dinleyen bir insan olarak, mevcut
sitelerin yaklaşımından memnun değildim, bu müziği çok seven biri olarak metal içerikli
sitelere giresim dahi gelmiyordu.
Bu yüzden kendim bir site oluşturmaya ve diğer metal sitelerinde sıkıntılı gördüğüm her
şeyin tam tersini yapmaya karar verdim. Görsel açıdan zaten nasıl olması gerektiği kafamda
netti, anlayış açısından da mevcut sitelerden çok daha farklı bir şey ortaya çıkması gerekiyordu.
Ülkemizdeki kanıksanmış metal/rock algısını kıracak, takipçilerimizin vizyonunu genişletecek
bir yaklaşım, pasifagresif'in 1 numaralı amacıydı.
2009 Mart ve Mayıs ayları arasında siteyi tasarladık. Siteyi kurarken amacımız; sade,
her şeyin kolay ulaşıldığı, güncel, olabildiğince aktif, dil bilgisine ve genel tavra büyük önem
verilen bir site olmasıydı. pasifagresif'i açarkenki önemli motivasyonlardan biri de; başta
bahsettiğim sıkıntılardan müzdarip pek çok kişinin olduğunu ve sağlıklı bir platform
oluşturulduğu takdirde bu kişilerin müzik konuşmak amacıyla bir araya toplanabileceğini
düşünmemdi.
Siteyi oluştururken, daha önce Ankara'daki ZOR dergisinden tanıdığım birkaç kişiye,
daha önce bünyesinde bulunduğum metal-pit.com sitesinin forumundan tanıştığım birkaç
arkadaşa ve ekşisözlük'teki entry'lerini görüp iyi yazabileceklerine inandığım birkaç kişiye
217
ulaştım. O şekilde ilk kadro oluştu. Zaman içinde kadro neredeyse tamamen değişti, site
okurlarından pek çok kişi kadroya girdi, çıktı. Şu anki kadromuz 16 kişi. Bir ofis disiplinimiz
yok. Kadrodaki herkes bu işi gönüllü olarak yapıyor ve harcanan emeği, zamanı ve yapılan
fedakârlıkları düşününce, kadromuzda yer almış herkesin bu müziği gerçekten sevdiğini ve
ülkemizdeki dinleyicilere bir şeyler katma konusunda samimi şekilde istekli olduklarını
söyleyebilirim.
Siteye harcadığımız zaman konusunda net bir şey diyemem, ancak gerçekten çok fazla
emek verildiğini söyleyebilirim. Başlarda her şeyi tek başıma yaparken günde 7-8 saate yakın
siteye vakit harcadığım oluyordu. Kadro genişleyince ve iş paylaşımı artınca bu süreler azaldı
tabii. Kadromuzdaki arkadaşlar İstanbul, Ankara, Münih ve Linköping'e yayılmış durumda.
Yurt dışındaki arkadaşlarımız sayesinde çok sayıda konseri izleyip siteye yazabiliyoruz.
Myspace döneminin ardından hatırlayacağınız üzere bir patlama yaşandı. Geçmişin kaset
ve biraz daha yakın geçmişin cd-distro anlayışı daha hızlı bir şekilde net ortamına taşındı,
metal grupları da demolarını MySpace üzerinden yaymaya başladılar. Sonrasında bu
soundcloud, bandcamp, reverbnation gibi alanlar aktive oldu. Demo kasetlerden bugüne
gelen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bildiğimiz gibi internetin yaygınlaşmasıyla birlikte gruplar albüm satışlarına dair çeşitli
sıkıntılar dillendirmeye başladılar. İnternetin müzik piyasasını öldürdüğünden ve bu durumun
özellikle de metal gibi kendi yağında kavrulma kültürünün daha etkin olduğu türleri
etkilediğinden, böyle giderse kimsenin müzik yapamaz hale geleceğinden yakındılar. Bugün
görüyoruz ki internetin varlığı piyasayı öldürmüyor, bilakis yeşertiyor. Evet, gruplar eskiden
olduğu kadar çok para kazanamıyorlar, eskisi kadar albüm satamıyorlar; ancak başka yönlerden
çok daha büyük imkânlara kavuşuyorlar. Ben bugün yarattığım bir müziği, odamın konforunda,
kayıt programının Save tuşuna bastıktan 1 dakika sonra yüzlerce insanın beğenisine
sunabiliyorum. Bu görmezden gelinemeyecek bir avantaj.
Dolayısıyla gruplar, internetle birlikte kökten değişen müzik algısına adapte olmak
durumunda kaldılar. Yenilikleri benimseyemeyen, eskide kalan gruplar yok olup gittiler;
fırsatları iyi değerlendiren, vizyonu geniş gruplarsa eskiye oranla çok daha büyüdüler. Eskiden
albüm çıkarmak ve iyi satmak net bir kazanç kaynağı iken, bugün en çok satan albümler
listesine 1 numaradan giren bir albüm yapmak bile maddi anlamda size çok bir şey sağlamıyor.
Bu durum, grupların sürekli olarak konser vermelerine, ürün satmalarına ve bu şekilde para
kazanmalarına yol açıyor. Bu yapabilmeniz için de sıklıkla albüm çıkarmanız gerekiyor. Yeni
albüm, yeni turneler demek, yeni tasarımlı tişörtler demek.
Böylesi bir ortamda, çıkan yeni grup sayısı da artınca, kalite namına ortada gerçek
anlamda güzel bir rekabet doğdu ve kazanan da elbette dinleyiciler oldu. Eskiden bir grup 3-4
yılda bir bir albüm çıkarırdı ve onun ekmeğini yerdi; hele bir de biraz isim yapmayı başarmış
bir grupsa, zaten az sayıda grup az sayıda albüm çıkardığından, dinleyicilerin o albümü
218
dinlemekten başka çareleri olmazdı. Bugünse her grubun bir alternatifi var ve artık saniyelerle
ölçülen dinleyici algısı ve karar verme eşiği düşünüldüğünde, gruplar belli bir kaliteyi
yakalamak zorundalar.
Bence bu iyi bir şey, zira dönem dönem tutan akımların peşinden giden grupların er ya
da geç kaybolmasına, farklı şeyler ortaya koymaya çalışan akıllı grupların ise değer
kazanmasına yol açan bir süreç. Demo kaset günlerini de, bugünü de yaşamış biri olarak, o
zamanın keyfi de farklıydı, ancak şu anda olan şey bize daha değerli şeyler katıyor diye
düşünüyorum.
Eski şartlarda belki insanlar daha kıymet bilir, daha gerçek dinleyicilerdi, manevi açıdan
daha fazla besleniyorlardı. Ancak büyük oranda sadece dinleyici olarak kalmaları gerekiyordu.
Bugün ise, tüm bu rekabet, paylaşım ve dağıtım kolaylığı sayesinde yaratım safhasına
katılan, bir şeyler üretmeye başlayan dinleyici oranı eskiyle kıyaslanmayacak düzeyde fazla ve
bu da ilham kaynaklarının, fikirlerin artmasına sebep oluyor. Böylelikle de kazanan müziğin
kendisi oluyor.
Spotify, Deezer (ki Deezer’ın müthiş eksiklikleri var bence) ya da diğer müzik
uygulamalarıyla aranız nasıl, takip ettiğiniz belirli listeler var mı ya da kendi listenizle mi
haşırneşirsiniz? Mesela Spotify’da çoğu metal grubunun demolarına dahi
ulaşabiliyorsunuz artık. Ya da yine kendi adıma söyleyeyim, Napalm Death’in son Apex
Preadator - Easy Meet albümünü direkt oradan dinledim başka bir kanala hiç
bulaşmadan.
Önceki sorularda da bahsettiğim gibi, bu tür siteler, günümüz müzik dünyası adına artık
vazgeçilemez araçlar. İnternetle birlikte tamamen değişen müzik dünyasının, hatta müzik
algısının başrol oyuncuları arasında yer alıyorlar. Örneğin Spotify her gün kullandığım ve
elbette ki çok memnun olduğum bir uygulama.
Daha önce de dediğim gibi, değişen müzik ortamında güç neredeyse tamamen
dinleyicilerin elinde ve bu minvalde onlara en büyük rahatlığı sağlamak zorundasınız.
Dinleyiciler sizi en hızlı ve rahat şekilde duymalılar ki, zaten fiziksel albüm olarak
yapamadığınız satışları, onların ilgisini çabucak çekmeniz sayesinde tişört olarak, konser bileti
olarak karşılasınlar. İnsan çok çabuk alışan ve algısı da aynı şekilde çabuk dağılan bir varlık;
bu nedenle onları çok hızlı şekilde yakalamanız ve elinizde tutmayı sürdürmeniz gerekiyor.
Dolayısıyla artık kimsenin "albümümüz daha çıkmadan internete düşmüş, tüm bu emek
boşa gitti" diye düşünecek hali yok. Bilakis şirketler, albümleri daha çıkmadan internete
koyuyorlar ki, dinleyici parasını neye vereceğini bilsin ve ardından da ürün satın alsın, konsere
gelsin.
219
Bu açıdan, bu müzik uygulamaları, içinde bulunduğumuz ve durmaksızın yenilenen bu
sürecin en önemli unsurları arasında.
Bildiğiniz üzere dünyada ve Türkiye’de de dijital anlamda birçok metal platformu
oluşturuldu. Bunların bir kısmı salt database (metal-archives) diğer yarısı da haber,
albüm kritiği, konser paylaşımları ve röportajlar olarak artarak devam ediyor. Sizce nasıl
bu gidişat? pasifagresif kurulurken örnek olarak belirlediği spesifik bir oluşum var
mıydı? Takip ettiğiniz özel portalların isimlerinden ve içeriklerinden biraz bahsedebilir
misiniz bize?
Biz pasifagresif'i açtığımızda faaliyet gösteren metal sitelerinin çok büyük kısmı şu anda
yok. Şu anki metal içerikli portalların büyük kısmı sadece sosyal medya tabanlı, Facebook ve
Twitter paylaşımlarıyla faaliyet gösteren oluşumlar. Hem sitesindeki içerik miktarı ve
güncellik, hem de sosyal medya etkinliği açısından şu anda pasifagresif'in muadili bir site yok.
Bunun da sebebi, pasifagresif'in bir metal sitesi olmanın ötesine geçmesi ve çok sadık bir kitle
yaratmayı başarması. Bugüne dek 5500 civarı haber, 2500'e yakın albüm kritiği, 120'ye yakın
röportaj ve bir o kadar da konser incelemesi yayınlanmış bir site olarak, diğer sitelerin ne
yaptığına bakmadan yolumuza devam ediyoruz.
Açıldığımız günden bu yana haberlerimizi izinsiz kullanan, kaynak belirtmeden
haberlerimizi kopyalayıp kendi sitelerine koyan, yaptığımız onca tercümeden yararlanan çok
sayıda site oldu, ancak şu an bu sitelerin isimlerini bile hatırlamıyor olmak, sanırım yeterince
açıklayıcı. Bu 6 yıl içerisinde yaptığımız pek çok şeyi eleştiren, bizden bir karşılık bekleyip
isim yapmak adına farklı mecralarda bizimle uğraşan pek çok oluşum da oldu, oluyor; ancak
pasifagresif gibi köklü ve güçlü bir oluşum açısından bakınca bunlar normal şeyler. Bu tarz
çabaları her zaman görmezden geldik ve hep kitlemize nasıl daha güzel bir içerik sunabilirizin
hesabını yaptık, yapmaya devam ediyoruz. İlerisi için de giderek artan bir heyecan ve istek
duyuyoruz.
Haber akışını nasıl sağlıyorsunuz ve bir gündem oluştururken iç/dış takip ettiğiniz online
metal/müzik haber portalları nelerdir? Haber takibinde ya da herhangi bir içerik
yüklemede iş bölümü kendi aranızda nasıl yapılıyor? Bunun paralelinde siteyi ne sıklıkla
güncelliyorsunuz?
Haberler pasifagresif'in en önemli kısmını oluşturuyor. Aktiflik ve güncellik namına
dünyadaki diğer sitelerden en ufak bir eksikliğimiz yok, hatta adı herkesçe bilinen pek çok
siteden çok daha hızlı duyurduğumuz haberler de oluyor. Kadromuzun kalabalık oluşunun
yanında, önceki sorularda bahsettiğim sadık takipçilerimiz sayesinde de pek çok haberi anında
görüp siteye koyuyoruz. Bazı durumlarda, aynı anda pek çok okurumuz bize çeşitli yollardan
220
ulaşıp bizi haberdar ediyorlar. Bu açıdan bakınca pasifagresif sadece kadrosuyla sınırlı bir
oluşum değil, gerçekten de geniş bir aile gibi.
Haber miktarına göre, günde ortalama 7 ila 15 arası haber giriyoruz. Çok acil bir haber
olmadıkça, her iki saatte bir siteye yeni bir haber ekleniyor. Kadromuzdaki haber ekibinin
kalabalık olması sayesinde haber kaçırma veya siteye geç girme gibi durumlar yaşanmıyor.
Haber takibimizi, grupların sosyal medyadaki kendi duyurularından, yabancı metal
sitelerinden ve kendi birtakım araştırmalarımızdan ediniyoruz. Paylaştığımız haberler mutlaka
kesinleşmiş, resmen açıklanmış haberler oluyorlar ve ilgi çekmek ya da tıklanmak adına
dedikodu, söylenti gibi şeylere asla prim vermiyoruz.
Günlük tıklanma rakamlarınız nedir? Site içeriği oluştururken ziyaretçi kaygısı taşıyor
musunuz? Hedef kitle ve hedef davranışları için belirli parametreleriniz var mı?
pasifagresif günde 80-90 kişilik ziyaretçi sayılarıyla yola çıktı. 6 yıl boyunca tek
hedefimiz insanlara bir şeyler katmak, onlara sevdikleri müziği rahat konuşabilecekleri,
kendileriyle aynı kafada olan insanlarla buluşabilecekleri bir ortam hazırlamaktı. Bu açıdan
gayet uzun bir yol geldik ve istatistiklerimiz de bu yönde gelişti. Anlık ilgiler çekme ve çok
tıklanma adına hiçbir zaman ucuz yollara kaçmadık. Elbette, sitenin güçlenmesi ve büyümesi
adına gerektiği şekilde bir algı yönetimimiz var, ancak sırf birkaç tık fazla alalım diye ucuz tık
avcılığına girişmedik, insanlara zaman kaybettirme yoluna gitmedik, herkesin olan bitene
mümkün olduğunca çabuk ulaşmasına gayret gösterdik.
Bu da bize olumlu şekilde yansıdı. 6 yıldır her gün yeni albüm incelemesi yayınlayan
bir site olarak, bu süre boyunca okurlarımızdan 550'ye yakın albüm incelemesi geldi. Bu,
neredeyse her 4 günde bir, bir okur incelemesi yayınladığımız anlamına geliyor; bu da
takipçilerimizin pasifagresif'e değer verdiğini gösteriyor. Bunun bir metal sitesi için bu müthiş
bir istatistik olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde, sitedeki içeriğe yapılan yorum sayıları da,
belki de Türkiye'deki müzik içerikli başka hiçbir sitenin ulaşamadığı boyutlarda. Şu ana dek
siteye 100.000'e yakın okur yorumu gelmiş ve yayınlanmaya uygun bulmadığımız sakıncalı
yorumların sayısı da gerçekten çok önemsiz boyutlarda. Kısacası takipçilerimiz yaptığımız işe
değer veriyorlar ve bu da bizi ziyadesiyle sevindiriyor.
Ziyaret istatistiklerine bakınca, 6 yıl boyunca siteye yaklaşık 1 milyon kullanıcı girmiş
ve 10 milyonu bulan bir sayfa görüntüleme sayımız var. Okurlarımız siteye girdiklerinde
yaklaşık 6 dakika boyunca sitede vakit geçiriyorlar ve yine bu da iyi bir istatistik olarak
karşımıza çıkıyor. Günlük olaraksa, o günkü içeriğe, sansasyonel haber miktarına bağlı olarak
değişmekle birlikte, pasifagresif günlük minimum 2500 ila 6000 arası ziyaret alıyor.
221
Wordpress kullanıyorsunuz. Sağladığı içerikten ve uyguladığı politikalardan memnun
musunuz? Siteyi develop etmek için başvurduğunuz eklentiler (Google XML Sitemaps Analytics, NexGen vb.) neler? Wordpress dışında başka bir yayın sistemi kullanmayı
düşündünüz mü?
Evet. Versatil olması, bünyesinde geniş bir plug-in havuzu bulunması ve sürekli
güncellenmesinden dolayı Wordpress'ten oldukça memnunuz. Sitenin şimdiki hali aslında hazır
bir Wordpress temasının değiştirilmiş bir versiyonu. Wordpress plug-in'leri dışında çok fazla
eklenti barındırmıyor. Yenilendiğinde, ekibimizdeki arkadaşlar tarafından angularjs gibi yeni
web teknolojileriyle hazırlanacak olan daha dinamik bir site haline gelecek.
Wordpress ihtiyaçlarımızın tamamına karşılık verebildiğinden, vermediği bir durumda
da Wordpress için bir plug-in yazdırıp bunu çözebilecek olduğumuzdan, en azından şimdilik
Wordpress dışında farklı bir yayın sistemi kullanma ihtiyacı hissetmiyoruz.
Sosyal medya ve pasifagresif’in ana portalı ile ortak sürdürülen paylaşımlar tatmin edici
sonuçlar getiriyor mu? Facebook grubunuz üzerinden paylaştığınız link ya da Retweet
edilen haberlerin sıklığı bekleneni karşılıyor mu? Bu oranlarla alakalı bir veritabanı
oluşturup değerlendirmeye alıyor musunuz?
Başlarda herkes gibi biz de sosyal medyada ismimizi duyurmaya çalıştık. Daha önce de
dediğim gibi, bu düzlemde hiçbir zaman anlık ilgiler çekme yoluna gitmedik ve hep samimi bir
tavır benimsedik. Gerektiğinde promote'lu paylaşımlar yaparak, büyük gruplarla olan
röportajlarımızı, özel haberlerimizi duyurmaya çalıştık. Şu anda Facebook, Twitter ve
Instagram'da hatırı sayılır miktarda takipçi sayılarımız var ve uzun süredir hiçbir paylaşımımız
için promote yapma gereği duymadık.
Pek çok organizasyonda, bizim paylaşımlarımız organizasyonu yapan kurumların
paylaşımlarının çok ötesinde sayılarda insana ulaştı; pek çok haberi Türkiye'de ilk biz
duyurduk. Samimi tavrımız da eklenince, takipçilerimiz bize hep sadık kaldı ve sayıları da
giderek arttı, artıyor. Şu anki etkileşim miktarından memnunuz, ancak bunun bir sınırı yok
elbette; hep daha fazla kişiye ulaşmak adına, kaliteyi koruyarak ve tavrımızı bozmadan
elimizden geleni yapıyoruz.
Youtube kanalınızda (Pasifagresif Webzine) Headbangers etkinlikleri kapsamında gelen
Dark Tranquality’e yer açmışsınız. Bunun gibi kitleyi yakalayan konser kayıtları
(Ensiferum), sohbet ve söyleşilere (Murder King) ayrılmış bir alan var. Görsel üretimin
size ne gibi dönüşleri oluyor ve daha aktif bir kullanım düşünüyor musunuz bu bağlantı
üzerinden?
Biz başladığımız sırada metal alanında Türkiye'de bu tarz bir girişim yoktu ve
pasifagresif olarak bunu en iyi bizim yapabileceğimizi düşünerek PATV'yi açtık. Organizasyon
222
şirketleriyle olan iyi ilişkilerimiz sayesinde ülkemize gelen pek çok grupla videolu röportaj
yapabiliyoruz. Ayrıca çeşitli konularda konuştuğumuz, albüm incelemeleri yaptığımız
videolarımız da var. PATV ucu çok açık bir ortam ve sitenin yenilenmesiyle birlikte elimizdeki
bu gücü daha aktif kullanmayı düşünüyoruz.
Site içi ya da site dışı arama motoru optimizasyonu (SEO) güncellemeleriniz ne durumda?
SEO için kullandığımız Wordpress eklentileri var, ancak SEO’nun yanında metal alt
kültürü etrafında 6 senedir yayın yaptığımız için, çok miktarda Türkçe albüm kritiği, haber,
röportaj gibi içerikler barındırıyoruz. Bu yüzden birisi, örneğin “cynic yeni albüm” veya “gojira
yeni şarkı” diye bir grup veya sanatçıyla alakalı Türkçe arama sorgusu yaptığında, Google’da
ilk sırada pasifagresif.com çıkıyor.
Site içi mali planlamanızı da sormak istiyorum. Gelir-gider listenizde neler var? Siteyi
döndüren temel bütçe nasıl sağlanıyor? Türkiye ve yurt dışından birçok konser takip
ediyorsunuz mesela. Buradaki akreditasyon ya da maliyet kısımları için ne tip bir bütçe
planlaması yapıyorsunuz?
pasifagresif ilk günden maddi beklentiyle kurulmuş bir site değil. Hepimiz bu işi gönüllü
olarak yapıyoruz. Ancak bu, siteden bir gelir elde etmeyi düşünmediğimiz anlamına gelmiyor
elbet. pasifagresif, 6 yıldır oluşturduğu kitlesiyle şu anda ülkemizin açık ara en aktif metal
portalı konumunda. Dolayısıyla gelir gider konularından yeni siteyle birlikte söz eder hale
geleceğiz. Siteyi döndüren belli bir maddi bütçe var elbet, ancak pasifagresif'in var olmasını
sağlayan çok daha geniş çaplı manevi bütçe, ekibimizdeki herkesin bu müziğe olan sevgisiyle
sağlanıyor.
Akreditasyon namına, organizasyonlarla olan ilişkilerimiz ve onlarla birlikte
çalışmalarımız dâhilinde site kadrosu pek çok konser ve festivale davetli olarak giriyor.
Metal/music shop (mesela Hammer Music gibi) ya da Rock/metal bar; özetle metal
konseptine sahip mekanlarla bağlantılarınız nedir ya da bunlarla alakalı çalışmalar
yapıyor musunuz? Marşandizlerinizi basıp dağıtmak gibi (Sticker, rozet, tişört vb.) bir
projeniz var mı?
Pek çoğuyla yakınlığımız, tanışıklığımız olsa da, şu ana kadar bu anlamda ticari bir
etkileşime girme gereği duymadık. Sitenin birincil amacı ülkemiz dinleyicisine ve dolayısıyla
Türkiye'deki metal ortamına bir şeyler katmak olduğundan, siteyi hep bu öncelikle idare
ettirdik. Tabii ileride bu tarz şeyler yapmak istiyoruz. Site yenilendiğinde bu konulara ciddi
şekilde eğileceğiz.
223
Herhangi bir reklam yerleştirmesi yapıyor musunuz? Sosyal medyanın opsiyonel
fonksiyonlarını (en basitinden promote sekmesi gibi) tercih ediyor musunuz?
Bugüne dek gerek haber ve duyuru bölümümüzde, gerekse sitenin üst kısmına bant
reklam olarak çok sayıda konserin, festivalin, organizasyonun reklamını, duyurusunu yaptık.
Bugüne dek bizim için maddi beklenti ikinci planda olduğundan, sitenin adını duyurmak adına
sosyal medyada promote konusunda da çabalarımız oldu. Şu anda pasifagresif'in güçlü, kemik
bir kitlesi var ve sitenin yenilenmesiyle birlikte bu konular da önceliklerimiz arasına girecek.
Çalıştığınız, takip ettiğiniz organizasyon şirketleri var mı? Sponsorluk alıyor musunuz?
Dönem dönem farklı şirketlerle, farklı organizasyonlar için birlikte çalışmalarımız
oluyor. Şu anda, bu yaz ülkemizde düzenlenecek en büyük metal festivali olan %100 Metal
Fest Headbangers' Weekend'in basın sponsoruyuz. Geniş bir kitleye ulaştığımız ve yaptığımız
işe büyük saygı duyduğumuz için, birlikte çalıştığımız organizasyonlar bundan olumlu şekilde
etkileniyorlar. Biz de son altı yıldır ülkemize getirilen gruplara baktığımızda, hep bizim öne
çıkardığımız, yaymaya çalıştığımız grupların tercih edildiğini görüyor ve doğru bir şeyler
yaptığımızı anlıyoruz.
pasifagresif’in mobil, tablet ve diğer kullanımlar için özel bir uygulaması var mı?
Şu anda yok, ancak site yenilendiğinde mutlaka yapmayı planlıyoruz. Sitenin şu anki
hali birtakım yenilikler için kısıtlayıcı olduğundan, yeni pasifagresif'le birlikte çok daha aktif
ve kapsamlı bir hale bürüneceğiz.
pasifagresif takipçilerini ileriki günlerde neler bekliyor? Site bir format değişikliğine
gidecek mi? Dahil edilecek yeni sekmeler/içerikler hakkında minimal ipuçları verebilir
misiniz? İnovasyon çalışmalarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?
pasifagresif.com, yakın zamanda çok kapsamlı bir yenilenmeye girecek. Görsel
anlamda, kullanım kolaylığı anlamında büyük yenilikler planlıyoruz. Tüm bu yenilikler, sitenin
çok daha interaktif, çok daha kapsamlı ve çekici olmasını sağlayacak. pasifagresif devasa bir
içerik barındırdığından, birtakım değişiklikleri yapmak kolay olmuyor, o yüzden yenilenme
sürecimiz de zaman alıyor. Ancak şu anda siteye dair bir numaralı önceliğimiz bu.
Yeni siteye dair verebileceğim ipuçları olarak, şu anda pasifagresif'e dair sevdiğiniz ve
alıştığınız her şeyin daha iyi şekilde yeni sitede de olacağını ve onların yanına çok daha
kullanıcı dostu ve istenilen anda geliştirilebilecek pek çok özelliğin ekleneceğini
224
söyleyebilirim.
2- SONUÇ YERİNE
pasifagresif.com ile gerçekleştirdiğimiz söyleşi sonucunda, bir müzik portalının,
internet fenomenine dönüşmesi ve bunun da ileriki dönemlerde sektör içerisindeki modelkonumlanma ihtimallerinin ne tip bir profil çizeceğine dair bir dizi maddenin üzerinde durduk
ve bunların pratik ediliş biçimleri üzerinde yeni fikirlere yelken açtık.
Teknolojik dönüşüm üzerine gerçekleştirilecek inovasyon çalışmalarının burada
önemli rollerden birisini üstlendiği açık. Öyle görülüyor ki pasifagresif kendi parametreleri
paralelinde Kerrang!, Metal Hammer, Zero Tolerance Mag. gibi endüstriyel pazarlama modeli
geliştirebilen metal müzik portallarındaki dinamik faktörleri kendi üzerinden derinleştirebilir.
Bunun yanı sıra; zaman zaman bazı parçalı oluşumların içinde yer almalarına rağmen, köklü ve
geçmişe dayalı bir metal-magazin geleneğine/tirajına sahip olmamaları, ileride yaratmaya
çalışacakları süreçlerde de etkili olacaktır.
Kaynakça
● Haz: Akay, Ali ve diğer. İstanbul’da Rock Haвatı: Sosвolojik Bir Bakış. İstanbul:
Bağlam Yay., 1995.
Web
-
Parsons, Sabrina. “Website Business Models” Erişim Tarihi: 31.05.2015,
http://articles.bplans.com/website-business-models/
225
XOXO The Mag
Deniz Karabay
1- GİRİŞ
İnternetin araçlarının önemli bir yer edindiği günümüz dünyasında, gerçek anlamda
habercilik yapabilmek için artık sadece haber yazmak, sayfa dizaynı yapmak ya da fotoğraf
çekmeyi bilmek çoğunlukla yetersiz kalmaktadır. Bunun yanı sıra, çevrimiçi araçlara ve
haberciliğe hakim olmak da önemli bir noktada yer almaktadır.
Yeni medya araçlarının gündelik hayat içerisindeki artan yeri ve önemi ile beraber
gazetecilik uygulamaları da dönüşüm gösterdi (Pavlik, 2000). Dönüşen gazetecilik ise yeni
ekonomik modeller aramak zorunda kaldı. Basılı medyada gelir kaynağının büyük bir kısmını
oluşturan gazete satışları, çevrimiçi ortamda kendine yer bulamadı. Reklam alma ve verme
pratikleri değişti. Gazetecilik hizmetini internet ortamında sunanların, halen “kendini
döndürebilmek” için sürdürülebilir bir model geliştiremediğini söylemek ise pek mümkün.
Reklam Derneği tarafından 2015 Nisan ayında açıklanan verilere göre, dijital yayınların
reklam gelirlerinin basılı yayınları geride bırakması da, yaşanılan değişimin önemini bir kez
daha gözler önüne sermiştir. Yaklaşık 6 milyar TL’lik reklam yatırımlarının %19.9’unu dijital,
18,74’ünü ise yazılı basın reklamları oluşturmaktadır. Televizyon reklam gelirleri ise %51.4 ile
en yüksek reklam gelirlerini içeren kategori olarak karşımıza çıkmaktadır (http://rd.org.tr).
Dijital medyanın yükselişi devam ederken ve bu yükselişin ilerleyen yıllarda daha da artması
beklenmektedir.
Çevrimiçi ortamda faaliyet gösteren habercilik siteleri, gelir elde etmek için reklam
(sayfa gösterimi başına / pop-up reklam / mobil reklam / vb.), ücretli üyelik, paywall, ücretli
mobil uygulamalar, kitle fonlama, sponsorluk ve ek hizmetler (habercilik hizmetlerinden
etkinlik organizasyonuna kadar) ve ek ürünlerin satılması gibi yöntemlere başvuruyor.
Dünyanın farklı yerlerinde ekonomik ve sosyal yapıya bağlı kuruluşlar farklı bağlamlara göre
çözümler üretiyorlar.
226
Türkiye’de faaliyet gösteren gazetecilik kuruluşlarının bu konuda nasıl çözümler
bulduğunu (veya bulamadığını) araştırmak adına, 2010 yılında Cihan Şerbetçioğlu tarafından
kurulmuş olan ve çevrimiçi ortamda adını duyurarak ilginç bir iş modeli çerçevesinde yayın
hayatına devam eden XOXO The Mag bu raporda örnek olarak incelenmiştir.
a. Yöntem
Bu çalışmada, БOБO The Mag’in dijital editörü Melda Ennakavi ile mail üzerinden bir
röportaj yapıldı. Röportajda Sirkkunen ve Cook tarafından geliştirilen anketteki sorular
kullanıldı (Sirkkunen & Cook, 2012).
b. Rapor
XOXO The Mag, Mart 2010 tarihinden itibaren Türkiye'de aylık ücretsiz olarak
yayımlanmakta olan moda, müzik, sanat ve tasarım içerikli bir dergidir.
Derginin Kurucusu Cihan Şerbetcioğlu; Genel Yayın Yönetmeni Olga Şerbetcioğlu'dur.
Mart 2010 tarihinden bu yana http://www.xoxothemag.net/ adresli web sayfası aracılığıyla
faaliyet gösteriyor. Kurucu Cihan Şerbetçioğlu müzik dünyasındaki deneyimi ve maddi
birikimini XOXO The Mag projesine kanalize etmiş. Dergi sektörüne farklı bir soluk getirmek
için kurulan XOXO The Mag, parasız dağıtılan ilk dergi olma özelliğini de taşıyor. İstanbul’da
Beşiktaş’taki tek ofislerinde faaliyet gösteren dergi, hem internet sitesinden yayın yapıyor, hem
de aylık olarak İstanbul'da mekanlara dağıtılıyor. Ayrıca yalnızca yıllık kargo ücreti
karşılığında dergiye abone olunabiliyor ve dergi ev adresinize kadar teslim edilebiliyor.
БOБO The Mag’in dijital mecralar içerisinde rekabet halinde olduğu sitelerin arasında,
Garage, Dazed, Vice, Love, ID gibi dergilerin siteleri de bulunuyor. Editöryal ekip ve dergi
yazarları; sanat, moda ve kültür alanında işlev gösteren diğer siteleri takip edip gelişmeleri
gözlemliyorlar.
XOXO The Mag’in dijital faaliyetlerine baktığımızda ise siteye günlük ortalama 10
haber girildiğini görüyoruz. Öncü haberleri Türkiye'de ilk duyurmanın yanı sıra sitenin diline
ve karakterine uygun özgün içerikler önerildiğini söyleyebiliriz. XOXO The Mag’in en öne
çıkan özelliklerinden biri olarak da gündemde olan isimler ve yeni yeteneklerle röportajlar
yapması gösterilebilir.
XOXO The Mag ekibi genişlemeye devam ederken, dergideki ana pozisyonlar “Senior
Art Director”, “Art Editor,” “Graphic Designer”, “Editor”, “Special Projects and Sales
Specialist”, “Digital Editor” ve “Fashion and Beauty Editor” olarak özetlenebilir. Ekibin
tamamı tam zamanlı ücretli personel, pazarlama ve reklam için “Special Projects and Sales
227
Specialist” pozisyonunu geliştirmişler. Ücretsiz / Gönüllü çalışan kimse veya stajyer
bulunmuyor.
Çalışanlara ne kadar ücret verildiği, БOБO The Mag’in gelir ve giderlerinin hangi
aralıkta olduğu, bir reklamın nasıl ücretlendirildiği gibi konularda sektörün rekabetçiliği ve
bilgi gizliliği gibi kaygılar göz önünde bulundurulduğu için herhangi bir sayısal veri röportaj
sırasında paylaşılmamıştır.
XOXO The Mag’in tek gelir kaynağı siteye verilen reklamlardan oluşuyor. Gerek yazılı,
gerekse online dergide verilen reklamlar sayesinde dergi gelir sağlıyor. Reklamlar açısından da
yazılı basın artık dijital ile el ele hareket ediyor ve dergi için ortak projeler üretiliyor. Birçok
marka gibi XOXO The Mag de hala prestij için yazılı basını kullanmaya devam ediyor.
XOXO The Mag’in site içeriği oluşturulurken öncelik niteliğe verilmekte, nicelik ise
daha sonraki aşamalarda yer almaktadır. Tıklanma rakamları ise Alexa.com’dan güncel
edinilmiş verilere göre 410.115, yani dergi bu rakamlarla Türkiye’de en çok tıklanan 16.172.
site olarak göze çarpıyor. Her kullanıcı günde ortalama 3 kez sayfa görüntülerken en çok
üniversite mezunları sitede vakit geçiriyor.
XOXO The Mag’in planlanan dijital getiri sağlanacak yeni çalışmaları arasında bir
fotoğraf ve video paylaşım platformu olan Instagram başı çekmektedir. Dijital editör Ennekavi,
dijital alan her daim kendini yenilediği için kendilerine farklı reklam alanları çıktığını da
belirtiyor. Sitenin oluşturulduğu günden beri der derginin dilinin oturduğunu ve haber sayısının
arttığını belirtiyor. XOXO The Mag’in her yıl sponsor olduğu etkinlikler değişirken, genelde
film, festival ve sanat içerikli etkinliklere dahil olduğunu belirtmek gerekiyor.
Sonuç olarak XOXO The Mag, Türkiye’deki ilk ücretsiz dergi olma özelliği ile
Türkiye’deki dergilerden ayrışırken, geliştirdiği iş modelleriyle de birçok medya kuruluşuna
örnek teşkil etmektedir.
Melda Ennekavi ile Röportaj
Merhabalar, XOXO The Mag’in kurulma öyküsüyle başlayalım dilerseniz olaya: XOXO
The Mag projesi nasıl hayata geçirildi? Kim ya da kimlerle neden böyle bir oluşuma
228
gitmeye karar verdiniz? Home office mi çalışıyorsunuz ya da bir common ofis disiplininiz
var mı? XOXO The Mag’in ayrı çalışma merkezleri var mı, varsa nerelerdir (İstanbul,
Ankara, Dortmund, Havana vb.)?
Kuruluş hikayesine hakim değilim ama dergi sektörüne farklı bir soluk getirmek için
kuruldu. Parasız dağıtılan ilk dergi. Ofisimiz var. Sadece İstanbul'dayız. Aylık olarak
İstanbul'da dağıtılıyoruz.
XOXO The Mag kurulurken örnek olarak belirlediğiniz spesifik bir oluşum var mıydı?
Takip ettiğiniz yayınların ve web sitelerinin isimlerinden ve içeriklerinden biraz
bahsedebilir misiniz bize? Rakip olarak gördüğünüz bir oluşum var mı?
Kuruluşundan beri var olmadığım için bir şey söyleyemiyorum. Dijitalde rakip ettiğimiz
siteler arasında Garage, Dazed, Vice, Love, ID gibi dergilerin sitelerini sayabilirim. Türkiye'de
içerik açısından paralel gördüğümüz bir site olmasa da başlıklarımız ile yayın veren diğer
sitelerle örtüştüğümüz oluyor. Sanat, moda ve kültür alanında işlev gösteren diğer siteleri takip
edip gelişmelerini gözlemliyoruz.
XOXO The Mag’in dijital faaliyet alanı hakkında bilgi verir misiniz?
Günlük ortalama 10 haber giriyoruz. Öncü haberleri Türkiye'de ilk duyurmanın yanı
sıra sitenin diline ve karakterine uygun özgün içerikler öneriyoruz. Gündemde olan isimler ve
yeni yeteneklerle röportajlar yapıyoruz.
Yazılı basındaki reklam gelirlerinin düşmesiyle birlikte, yazılı basında ayakta kalabilmek
için ne gibi çalışmalar yapılıyor?
Yazılı basın artık dijital ile elele hareket ediyor. Ortak projeler üretiliyor. Birçok marka
hala prestij için yazılı basını kullanmaya da devam ediyor.
Günlük tıklanma rakamlarınız nedir? Site içeriği oluştururken ziyaretçi kaygısı taşıyor
musunuz? Hedef kitle ve hedef davranışları için belirli parametreleriniz var mı?
İçeriklerimizde ilk öncelik nitelik.
Nicelik daha sonra geliyor. Arkasında
durabileceğimiz içerikler üreterek takipçi kazanıyoruz.
Planlanan dijital getiri sağlanacak yeni çalışmalar var mı?
Tabii var. Dijital alan her daim kendini yenilediği için bize farklı reklam alanları çıkıyor.
Bunlardan biri de artık reklama olanak sağlayan Instagram.
229
Sitenin oluşturulduğu günden bu yana nasıl değişimler yaşandı?
Ben başından beri sitede değildim. Ama dilinin oturduğunu ve haber sayısının arttığını
söyleyebilirim.
Çalıştığınız, takip ettiğiniz organizasyon şirketleri var mı? Herhangi bir sponsorluk
anlaşmanız var mı?
Her yıl sponsor olduğumuz etkinlikler değişiyor. Genellikle film, festival ve sanat
içerikli etkinliklere dahil oluyoruz.
XOXO The Mag’in mobil, tablet ve diğer kullanımlar için özel bir uygulaması var mı?
Hayır yok.
XOXO The Mag’e sadece kargo ücreti karşılığında üye olunabiliyor. İleride ücretli üyelik
uygulamasını hayata geçirmeyi planlıyor musunuz?
Dergimiz ücretsiz dağıtıldığı için ileride böyle bir plan olduğunu sanmıyorum.
Şirketiniz için çalışanlardan bahsedersek içerik üreten kişi ve kişiler full time, part time
ya da freelence olarak mı çalışıyor? Personel sayılarını öğrenebilir miyim?
Dergi editörleri de dijitale yazı yazıyor. Fakat dijital ekipte şu an için sabit 3 kişi
bulunuyor.
Bunun dışında yazı göndererek içeriğe katkı sağlayan biri ya da stajyer var mı?
Kendini geliştirmek isteyen insanlara kapımız açık. Ama şu an için böyle biri yok.
Olduğu zamanlarda onların haberlerini de akışımıza dahil ediyoruz.
Site için içerik ve iş üretme arasında zamanı nasıl bölüyorsunuz?
Günlük akış ve o anki gündem belirliyor. Hafta sonu yaklaştığı için en yoğun gün cuma.
Bugünden hafta sonuna da içerik üretiliyor.
230
Yıllık ve aylık gelirinizin ne kadar olduğunu öğrenebilmemiz mümkün mü?
Bunu maalesef gizlilik ilkelerimiz nedeniyle paylaşmam mümkün değil.
Kaynakça
Pavlik, J. (2000). The impact of technology on journalism. Journalism Studies,1(2), 229-237.
Sirkkunen, E., & Cook, C. (2012). Chasing Sustainability on the Net: International research
on 69 journalistic pure players and their business models. University of Tampere.
EK 1 Alexa.Com Tabloları
231
232